Büyük İktisat Âlimi Fethullah Gülen’e

Biliyorsunuz, Türk sağının bilim dünyasına armağan ettiği çok sayıda mümtaz şahsiyet bulunuyor.

Misal, Harun Yahya. Çevresine topladığı güzel kızlar ve oğlanlara bakarak bile farkına varabileceğimiz bir gerçekliği, maymundan gelmediğimiz gerçekliğini hepimize bizzat kendi nur yüzü ile ispatlamamış mıdır Adnan hocamız?

Hadi bunu ikna edici bulmadınız diyelim. Biyoloji ilminin bugün evrimi elinin tersiyle bir kenara itmiş olması ve dünya halklarının Darwin menşeli Siyonist-masonik-komünist komplodan kurtulmuş olması da mı hocamızın bilim dünyasındaki yeri hususunda sizi ikna etmeye yetmemektedir?

Bilimin ulaştığı bu noktada halen Evrim ve Bilim Sempozyumu düzenlemekte ısrar edenler, umuyoruz ki bir an önce gerçeklerin farkına vararak yüzlerini bilimin gerçek ışığına ve hocamızın değerli çalışmalarına dönerler.

Biliyorsunuz, dünya ekonomisi büyük bir kriz yaşıyor ve sayısız iktisatçı, siyasetçi ve bürokrat kapitalizmi krizden çıkarmak için didinip duruyorlar.

İlm-i iktisada yapılmış en mübarek katkılardan biri olan Milli Ekonomi Modeli’ni ise, Hıristiyan-Yahudi-mason ve ateist oldukları için görmezden geliyorlar, dünya kamuoyundan gizliyorlar.

Modelin sahibi olan Prof. Dr. Haydar Baş hocamızı sizlere tanıtmama gerek var mı bilmiyorum. Baş hocamız lisansüstü eğitimini ve doktorasını "Veda Hutbesinde İnsan Hakları" konusundaki tezi ile Bakü Devlet Üniversitesi'nde tamamlamış ve bu üniversitede göreve başlamıştır. Doktora sonrası akademik çalışmalarına devam ederek "İslam ve Hz. Mevlana", "Tasavvuf Tarihi", "Din Sosyolojisi" ve "Din Psikolojisi" konularındaki tezleri neticesinde "Profesörlük" unvanını da aynı üniversiteden almıştır.

Şüphesiz, bu tezlerin ve unvanların hepsinin sahte olduğunu, para karşılığı edinildiğini, hatta hocamızın “çalışma alanı” ile iktisat arasında bir bağlantı bulunmadığını, model diye sunulanın ise keynesçilik üzerine İslam sosu dökülerek oluşturulduğunu iddia eden münafıklar olacaktır.

Onların şerrinden Haydar Baş hocamıza sığınarak söyleyebiliriz ki hocamız son derece interdisipliner bir insandır ve sosyal bilimlerin farklı alanlarının her biri nevi şahsına münhasır zorluklar ve tuzaklarla dolu karanlık dehlizlerinde kuantum sıçraması yaparcasına gezinebilmektedir. Son derece meşhur bir batı ilim dergisinde neşredilen ve Mr. Brown imzasıyla yayınlanan bir makalenin adının “Batı Akademyasında Bir Hayalet Geziniyor: Haydar Baş’ın Hayaleti” olması meseleyi sahih bir şekilde ortaya koymaktadır.

Dünya bilimine son yıllarda Türkiye’den yapılmış katkılardan söz etmişken, elbette ki “yaşayan en büyük 100 entelektüel” arasında gösterilen Fethullah Gülen Hoca Efendi Hazretleri’nin ismini zikretmemek olmaz.

Yüz kişilik listenin internet üzerinden yapılan bir oylama ile oluşturulduğunu ve şakirtlerin günde beş vakit enter butonuna bastıklarını iddia eden münafıklara itibar edilmemesi gerektiğini belirttikten sonra, Hoca Efendi’nin son ilmi çalışmasına geçebiliriz.

Ama önce bir noktayı açıklığa kavuşturmamız gerekiyor.

Hocamızın edebiyat ve din alanında vermiş olduğu sayısız eseri çekemeyenler hocamıza yönelik intihal suçlamalarında bulunmaktadırlar. Misal Murat Bardakçı isimli şahıs, hocamızın Şemsettin Gülaltay’ın bir kitabını olduğunu gibi iktibas ettiğini ve altına kendi imzasını attığını yazmaktadır ki bu külliyen yalandır.

Bu suçlamalara yönelik olarak Gülen hazretlerinin avukatı tarafından verilmiş cevabı burada sizlere sunuyorum ki aklınızda herhangi bir şüphe kalmasın ve hocamızın hafızasının gücünden sizin de gözleriniz kamaşsın:

“Sayın Gülen gibi, kaderi milletinin kaderiyle özdeşleşmiş bir şahsiyeti tanıyan Türkiye sevdalıları çok iyi bilirler ki, 1984 yılı demek, Gülen'in arandığı yıllar demektir. O günler, müsait olmayan ortamlarda, zaman zaman ancak el feneri ışığının aydınlattığı kadar bir imkâna ancak sahip olunarak ve yazılarını kese kâğıtlarına yazıp dergiye ulaştırdığı mağduriyet yıllarıydı. Kütüphanede, kitapların arasında, kahveyi ağır ağır yudumlayarak yazma ve dipnotlar düşme durumu söz konusu değildi. Aslında burada dikkate değer bir nokta vardır. o da Gülen'in şartlar ne olursa olsun yazılarını aksatmadan devam ettirebilmesi, Allah’ın lütfettiği o muhteşem hafızasından sayın Bardakçı'nın işaret ettiği cümleleri hatırladığı kadarıyla aktarmış olmasıdır.”

Okuduğu kitaplardaki cümleleri birebir zihnine nakşeden ve bu nedenle de eser sahiplerine atıf yapmayı unutan böylesi büyük bir zekanın ve böylesi bir global entelektüelin dünya iktisadi buhranına el koymaması düşünülebilir miydi?

Düşünenler muhakkak olmuştur lakin hocamızın bu buhrana bir son vermek için neşrettiği son eseri “Enginliğiyle Bizim Dünyamız” onların yüzüne bir tokat gibi inecektir.

Eser hakkında ayrıntılı bilgiye sahip olmak isteyenler http://www.dunyabizim.com/news_detail.php?id=1184 adresine girebilir ve bu kitabın “ateistleri bile kucaklayan bir yeryüzü cenneti projesi” için yazılmış olduğunu görebilirler. Kapitalizmin ve kominizmin (evet kominizmin) üstün taraflarını birleştiren bu proje sayesinde Asr-ı Saadet yıllarında, Selçuklu’da ve Osmanlı’da hayat bulan yeryüzü cenneti yeniden kurulacaktır.

Eserin derinliğini daha vuzuh bir şekilde idrak edebilmek için, iktibas etmiş olduğumuz şu satırları birlikte okuyalım:

“Mesela 19. ve 20. yüzyılın tamamı Kapitalizmin dünyada hâkim olduğu bir dönemdir. (...) 20. yüzyılın başlarından itibaren Sovyetler Birliği'nde Kominist ihtilal gerçekleşmiştir. Kominizmin de iddiası, Kapitalizmin vermediği hakları, adeta söke söke, özellikle işçiler adına almaktır. Burada izafi bir eşitlik sağlanmıştır. Fakat Kominizmde, özel mülkiyet, hür teşebbüs olmadığı için üretim sağlanamamıştır. Yani insanlar üretilemeyen mahsülleri, ürünleri kendi aralarında paylaşma durumunda kalmış, daha doğrusu yoklukta eşitlik sağlanmıştır.”

İşte Hoca Efendi’nin iktisat ilmine katkısı bu noktada başlamaktadır. Önce özel mülkiyet ve hür teşebbüsle üretim problemi, sonra da zekât ve sadaka müessesiyle bölüşüm problemi çözülecektir. Bu hususta, hocamızın kitabına önsöz yazan ve fakat bazı münkirlerin kitabın tamamını yazdığını iddia ettikleri Prof.Dr İsmail Özsoy’un vermiş olduğu misal kalp gözümüzün açılmasını ve meseleye vakıf olmamızı sağlayacaktır. Birlikte okuyalım muhterem okuyucular:

“Bir işveren bir işçisinin parasını vermek istediğinde, işçi az buluyor miktarı ve almadan gidiyor. Aradan yıllar geçiyor, bu yıllar içinde işçinin parasını, patronu, koyun alarak değerlendiriyor. Bu koyunlar zaman içinde yavruluyor ve sürüye dönüşüyor. Yıllar sonra daha önce beğenmediği ücretini almaya gelen işçi, 'ben ücretimi almaya geldim', dediğinde işveren kendisine, 'şu vadideki koyun sürüleri senin', diyor. İşçi, 'benimle niye dalga geçiyorsun, bana şu paramı ver' dediğinde işveren durumu açıklıyor. Bu bir hadiste anlatılan olay.”

Niyaz ediyoruz ki Milli Ekonomi Modeli’ni görmezden gelenler Hoca Efendi’nin “İktisadi Mülahazalar”ını görsün ve idrak edebilsinler, çünkü insanlığın kurtuluşu bu fikirlerden geçiyor.

Böylesi mühim bir ilmi hadiseyle ilgili habere ilgili linkte de görüle(meye)ceği üzere “kominizm derken” şeklinde seviyesiz yorumlar yazılacaktır elbette. Sizlerden dileğimiz böyle zıpırlıklara itibar etmemenizdir. Biz o yorumları nasıl olsa siler, “i”leri de “ü” yaparız nasıl olsa. Selametle.

Fatih Yaşlı

http://haber.sol.org.tr/sabahsabah/14367.html

Yorumlar

Popüler Yayınlar