PERSONEL GİDERLERİ

İş yapacaksınız. Neleree ihtiyacınız var? Öncelikle iyi bir iş fikriniz olmalı, tutacak bir işe girmelisiniz. Sonra para, yer, ekipman, belki makineler, dekorasyon vs. buldunuz. Gereken hammaddeleri, satacağınız malları da uygun şekilde sağladınız. Şimdi sıra ekibi kurmaya geldi. Personelinizi alacaksınız. Hadi bakalım kolay gelsin.

Ne ücret vermeli? Kilit adamlarınızı transfer edecekseniz, biraz piyasanın üstüne çıkmak gerekecek. Çıkalım ama, bunu bir yerden tasarruf ederek kapamak gerek. Diğer elemanlardan kısmaya ne dersiniz? Veya fazla çalıştırıp az ödemeye? Giden gitsin, nasıl olsa dışarıda kahveler dolusu işsiz var sırada bekleyen. Hem siz birilerine ekmek verdikten sonra, kime verdiğiniz neyi değiştirir? Bir yerde iyilik yapıyorsunuz. Ali olmuş, Veli olmuş, ne fark eder? Bu paraya çalışacak çoook adam bulunur..

Olaya bir de verimlilik açısından bakalım. Belli bir bedel ödeyip, belli bir iş alıyorsunuz. Acaba aldığınız hizmet gerçekten almanız gereken veya alabileceğiniz kadar mı? Öyleyse neden bu elemanların hala boş vakitleri var, gülüp eğlenebiliyorlar? Ter burnundan damlamayana verimli çalışıyor denebilir mi? Peki yapacakları işin net bir tanımı var mı? “Şunu yerine monte et”, “bunu temizle” gibi açık talimatlar vermiş olsanız dahi, bunun ne kadar zamanda, hangi kalitede ve ne doğrulukta yapılacağının kesin tanımı var mı? Varsa bu değerler aşılamaz sınırlar mı? Veya aşılsa iyi olmaz mı? Siz hiç, işi buyrulmadan, kendi kendine yapacak iş bulup çalışan eleman gördünüz mü? Elemanlardan hiç işe yarar fikir duydunuz mu? Kasetim çıktı aldınız mı?

“Personel”inize bu gözle bakar, böyle şeylere kafanızı yorarsanız, kısa sürede zengin değil ama, huysuz bir patron olacağınız kesin. Kimseyi beğenemeyeceğinize göre, kendinizi sürekli çalışanlarınız tarafından aldatılmış hissedeceksiniz. Her an başlarında olmaya çalışacak, onlara ne yapacaklarını hep söyleyeceksiniz. Onlar da tabi siz söylemeden bir şey yapmaz olacaklar. Personel giderlerinizin yarısının boşa ödenen para olduğuna inanacak, “hak etmeden aldıkları parayı” onlara ödetmek için her fırsattan yararlanacaksınız. Onlar da tabi bunun altında kalmayacak, “aldıkları üç kuruşun” karşılığından bir dirhem fazlasını vermeyecekler. İçlerinden gelmeyecek. Fakat inanın, zaten siz de bundan fazlasını hak etmemiştiniz.

Böyle davranmak yerine, onlarla birlikte çalışmaya ne dersiniz? Eleman almak yerine, “ekip kurmaya” ne dersiniz? İşi önlerine koymak yerine, işi onlara “satmaya” ne dersiniz?

Sonuçta kim haklı, kim haksız, kim karda, kim zararda, belli değil. Olay adeta bir sarmal. Bu kısır döngünün başlangıcı da kesinlikle elemanlarda değil.
- Dünya küçülüyor, ucuz işçilik ülkelerden ucuz, gelişmiş ülkelerden yeni ve kaliteli mallar pazara geliyor.
- Küçük işyeri sahibi, işini modernize edemiyor, ölçek büyütecek kadar yatırım yapamıyor, yapsa zaten idaresiyle başa çıkabilir mi, şüpheli.
- İster üretici, ister perakendeci olsun, modern rakipleri karşısında sığınacak tek kalesi kalıyor: Maliyetleri düşürerek sıradan kaliteyi düşük fiyatla satmak.
- Tasarruf tedbirlerinden başta personel nasibini alıyor. Ücretler düşük, sosyal güvence eksik kalıyor.
- Kerhen yapılan işten hayır gelmiyor. İş verimi düşünce aynı işe daha fazla eleman gerekiyor.
- Kişi başına ödenen ücret düşük kaldığından çalışanlar sürünüyor.
- İşe ödenen toplam ücret yüksek kaldığından işveren sürünüyor.
- Sıradan bir malı pahalıya almak zorunda kaldığından (gümrük duvarları varsa) tüketici sürünüyor.
- Gümrük koruması yoksa başa dönünüz.

Beri yandan, personel gider-lerini böyle kısarsanız, bu personel gider. Masraflar da tamamen biter. İşleri kim yapar o zaman? Bu ücretleri ödeyince de müessese kapanır. Ücretleri kim öder o zaman?

Çaresi var. Sendikaların istediği gibi aynı işe daha çok ödemek değil ama, aynı elemana daha fazla harcamak. O elemanın çıkardığı işi artırmak, farklılaştırmak.

Çalışanlara daha iyi olanaklar ve güvence sağlayıp, onların huzur içinde bedenlerini ve beyinlerini işe ayırmalarını sağlamak. İşlerini severek yapmalarını, kendilerini işyeri ile özdeşleştirmelerini, başarmayı patron için değil, kendileri için istemelerini sağlamak.

“Toplam kalite” anlayışına göre sistem kurmak, adam çalıştırmak. Galatasaray gibi şampiyon olmak için, elemanların “ekip” olup işe yüreğini koyması şart. Bunun için de patronun kendine düşen şeyleri yapması şart.

Yorumlar

Popüler Yayınlar