MİT “Kanundan Kaçarken!..”

<>
MİT “Kanundan Kaçarken!..”
Şükrü ALNIAÇIK
12 Mart 2012 - 17:57
<>
Tarihte "iyi niyetli" kanun çiğneme vak'alarına rastlanmıştır. Osmanlı'da meşhur bir "has adam" hikayesi vardır.
Hikayeye göre kabadayılardan biri İstanbul sokaklarında bir yabancı ile kavga eder, ellerde bıçaklar, alt alta üst üste derken; bir derin darbe!.. Yabancı orada can verir. Bizim kabadayı derdest edilip, mahkemeye sevk edilir. Hüküm giyer; uzak bir diyarda ömür boyu kalebendlik cezasına mahkum edilir. Ancak bir de bakılır ki; ölen şahıs, bir çok cinayetten aranan bir düşman casusudur. Zaptiyelerin bir türlü arayıp da bulamadığı bu cani, kabadayının gönül gözüne batmış ve bir hiss-i tabii ile yaşanan kavgada memleket bir caniden kurtulmuştur.
Kabadayı, cezasını çekeceği mahalle sevk edilir. Padişah, aslında mükâfaat gerektiren bu cezai durum karşısında bir an düşünür, sonra irade buyurur. Mahkumun arkasından bir name-i humayun gönderilir. "Gelen şahıs, "has adamım"dır, kendisi en iyi şekilde misafir edilsin bizden izinsiz şehir dışına çıkmamak kaydıyla hususi ihtimam ile iaşesi temin edilsin..."
Kabadayı hikayeleri bu özel örnekle sınırlı değildir tabii. Halen hukuk devleti kültürüne doğru evrilmekte olan Türkler, çok yakın tarihlere kadar ahlak kuralları ve töre gibi sosyal normlara dayalı bir otokontrol sistematiği içinde yaşamışlardır. Yani manevi yaptırımlı sosya normlara aykırı davranışlar suç seviyesine vardığında adına bazen kabadayı, bazen de abi denilen gönüllüler, maddi yaptırımlar kullanarak töreyi, hukuk niyetine uygulamışlardır. 12 Eylül öncesindeki ideolojik mücadelenin mahalle hakimiyetine yönelik sokak kavgalarına dönüşmesinde bu alt kültür etkili olmuştur.
Birbirlerine akrabalık, komşuluk ve köydaşlık gibi duygusal bağlarla bağlı olan Türkler, "kaza"daki kadıya gitmeden yani atlı- yaya kilometrelerce yol gidip "şeriata başvurmadan" önce kendi meselelerini, kendi aralarında çözmüşlerdir. Bu davranışın arka planında Atlı göçebe veya aşiret-oymak dönemlerinde adaleti tek başına temin eden "Töre" vardır.
Bu "töreli kültür"den "hukuk devleti"ne geçiş sürecinde yani 20. Yüzyıl boyunca Türkler, İstanbul'daki sosyete mahallelerinden dağ köylerine doğru rengi yavaş yavaş açılan bir tavır kartelası içinde polisi ve yargıyı kullanmaya başlamışlardır. Buna rağmen bugün üst katta gürültü yapan bir komşuya aşağıdan süpürge sapıyla dürtmek veya üst kata çıkıp: "Birader, gürültü var! Rahatsız oluyoruz!.." demek yerine polisi arayıp şikayetçi olan Türk sayısı 100 vak'ada 1'i geçmez.
Bu kültürel standart sapmalar, kanun yapıcı tarafından ne kadar dikkate alınır bilinmez ama bunca yasaya ve AB standartlarına rağmen sokakta işlenen aile cinayetlerinin veya trafikte çıkan kanlı kavgaların kültürel arka planının sorgulanmadığı bir toplumda hukuk devleti felsefesinin kendiliğinden benimsenmesini beklemek boş bir hayal olarak kalacaktır.
Öyle ki bu süpürge sapı dürtme keyfiliği, devletin en üst noktalarında yaşanan MİT krizinde bile kendini göstermiştir.
Diyelim ki; yan dairede oturan asabi komşu, (PKK) birinci katların asansör masrafı ve arka cephenin aydınlatma giderlerine, dolayısıyla da aidata ve yönetim kurallarına itiraz etmiş, yöneticiyle kavga etmektedir. "Asabi sakin" üzerine yürüyünce yönetici buna bir tane patlatır. Aslında yapması gereken polisi aramak veya savcılığa şikayet dilekçesi vermektir. Ama o "geleneğe uygun" davranır ve "darp" suçunu işler. Gürültüye polis gelir ve yönetici gözaltına alınır. Ancak "asabi sakin" arkadan bağırmaktadır. "Gördün mü beş kuruş için nasıl göz(!) altına gittin!.." Benimle uğraşanın sonu böyle olur işte... Şimdi American Hospital'dan on günlük "iş göremez" raporu alıp, seni sürüm sürüm süründürmez miyim!.."
Al başına belayı..
Yönetici, polis arabasına bindirilirken asabi komşu, yöneticinin karısına da gözlerini ayırarak, dil çıkarır, hatta hareket yapar. Önüne çıkan el kadar bebeyi de korkutup, ittirerek; diğer sakinlerin şaşkın bakışları arasında evine doğru gider... Bir yandan da söylenmektedir. "Kanı bozuk adam, bütün aidatları iç edip, sonrada bizden aidat istiyor. Zaten onun için eski kiracıları hem katil hırsız diyorlar..."
Adam psikolojik savaş yapmaktadır.
Hiç kimse bu adama bir şey diyemez, çünkü adam "asabi"dir ama "aptal" değildir. Hatta "kurnaz"ın kralıdır. Çünkü yıllarca aidat vermeden ve çalışmadan sadece gürültü çıkararak apartmana girip çıkarken kimsenin aklının alamayacağı bir parazitlik stratejisi geliştirmiş, yasaları ve yasal boşlukları, alışkanlıkları ve gelenekleri kullanmasını çok iyi öğrenmiştir.
Yönetici nerede yanılmıştır? Tartışmakla ve vurmakla hata yapmıştır. Yerden göğe kadar haklı ve mağdur da olsa, Kat Mülkiyeti Kanunu'nu açacak, alacak takibi ve icra ile ilgili maddeleri okuyacak, gerektiğinde uyumsuz ve borçlu komşuyu, icra, tahliye ve adli ceza yaptırımlarıyla yola getirmesini bilecekti. Yasalar, böyle durumlar için yapılır.
O ne yapmıştır? Geleneksel Türk otokontrol refleksleriyle hareket etmiş ve haklıyken haksız ve suçlu duruma düşmüştür. Yapılan iş, diğer komşulardan alkış alan bir kahramanlık bile olsa yöneticilik adına başarılı bir faaliyet olduğunu söyleyebilir miyiz? Söyleyemeyiz; çünkü işte meydan "ahlaksız asabi"ye ve "kıytırık yandaş komşulara" kalmıştır. Yöneticinin ailesi de dahil olmak üzere bütün apartman sakinleri artık bu şirret komşunun insaf ve vicdanının, keyfîlik boyunduruğu altındadır.
Bu neticeye yol açan bir yönetici, asla başarılı bir yönetici değildir.
Bu örnekteki asabi komşu PKK'nın yerine BDP'yi veya KCK'yı da koyabilirisniz. Apartman yöneticisi ise Devlet'tir. Devleti bazen TSK ve JİTEM, bazen de Hükümet ve MİT olarak hata yapmıştır.
Son Yargı-MİT krizi de göstermiştir ki; hukuk mevzuatından yararlanma bilinci, yani hukuk devleti felsefesi "ABD Büyükelçiliğinin," yüz hasarlarına rapor verme hakkı da "Parayı bastıranın" elinde olduğu sürece... Bu kavgada daha çoook yöneticinin mahkum olacağından ve asabi komşunun kafayı çektikten sonra balkondan tüm mahalleye zılgıtlar çekmeye devam edeceğinden kimsenin şüphesi olmamalıdır.
Dün Susurlukçu Özel Harekatçılar, bugün JİTEM ve TSK, kör adalet tarafından "niye kanuna uymadın" diye nasıl yargılanıyorsa yarın da MİT ve Başbakan, doğru yolda eğri yürümenin ve mahalleyi çapulcuya bırakmanın hesabını aynı şekilde vereceklerdir. Bugün basına yansıdı. Savcılık, "MİT'in kurduğu şirketin PKK'ya para yardımı yaptığını" zannetmiş. Eğer, terörle mücadelede yasalar çiğnenebiliyorsa bir tabur adamı niye yatırıyorsunuz o zaman Silivri'de yasaları çiğnediler diye...
Bu memlekette yasaları, "ahlaksız katiller" kadar kullanmasını bilen yok mudur? Çıkart bir kanun, "çocukları teröre bulaşan ailelere elektrik verilmeyecektir" diye...
Bakalım kaç kişi, "bedava-kaçak elektrik"ten vazgeçebilecek?
Çıkar bir yasa, "silahlı güce dayalı siyaset yaptığı bilirkişi tarafından saptanan siyasi parti milletvekillerinin dokunulmazlığı kaldırılacak ve maaşlarının iadesi istenecektir." Bak bakalım o kaplanlar kaşanaklar ne yapıyor?
Bir tane daha çıkar, "yasama mercii" değil misin? "Asker'e silah çeken, devlete kılıç kaldıran ailelerin vatandaşlık hakkı iptal edilecek, mallarına el konulacaktır."
Bir tane de Kanun Hükmünde Kararname çıkart... "Yürütme erki" değil misin? "PKK, BDP ve KCK'nın eylem ve siyaset birliği içinde olduğu tespit edildiğinden yukarıdaki yasa, bu üç unsur aleyhine teşmil edilmiştir."
"Ayrıca öldürülen her Mehmetçik için 1.000.000 TL'den az olmamak üzere teröristler adına bu kurumlar tarafından tazminat ödenmesi için de gerekli mevzuat değişikliği, en kısa zamanda yapılacaktır. Tazminatlar, icra yoluyla BDP ve KCK üyelerinden tahsil edilecektir."
Sen akıllı ol, mevzuatı düzenle, TSK'nı - MİT'ini "zanlı" olmaktan çıkar!..
Sonra "barışçıl" çözüm işine hep birlikte bakarız.

Yorumlar

Popüler Yayınlar