4722 Sayılı Kanunun Mal Rejimleri Hakkındaki 10 Md.Sinin Anayasaya Ve Uluslararası Sözleşmelere Aykırılığı Sorunu

Makale ÖzetiBu çalışmada 4722 Sayılı Kanunun Mal rejimleri hakkındaki 10 md.sinin Anayasaya Ve Uluslararası Sözleşmelere Aykırılığı konusunda görüş ve dayanaklar tartışılmıştır. Bu konuda mahkemece itirazın ciddi bulunarak Anayasa Mahkemesine gönderilmesine ilişkin karar özeti ve Anayasa Mahkemesinin verdiği gerekçeli karar çalışmanın sonuna eklenmiştir.
GİRİŞ: Bu çalışmada 4722 Sayılı Kanunun Mal rejimleri hakkındaki 10 md.sinin Anayasaya Ve Uluslararası Sözleşmelere Aykırılığı konusunda görüş ve dayanaklar tartışılmıştır.

Bu konuda mahkemece itirazın ciddi bulunarak Anayasa Mahkemesine gönderilmesine ilişkin karar özeti de çalışmanın sonuna eklenmiştir.


KONU 4722 Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun 10.maddesinin Anayasaya ve Uluslararası Sözleşmelere aykırılığı

Aykırılık iddia edilen yasa düzenlemesi:
Kanun No: 4722 Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun

MADDE 10.- Türk Medeni Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önce evlenmiş olan eşler arasında bu tarihe kadar tabi oldukları mal rejimi devam eder. Eşler Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıl içinde başka bir mal rejimi seçmedikleri takdirde, bu tarihten geçerli olmak üzere yasal mal rejimini seçmiş sayılırlar.

ANAYASAYA VE ULUSLARARASI SÖZLEŞMELERE AYKIRILIKLAR VE GEREKÇELERİ:

4722 /10 mad.aşağıda gösterilen Yasa,Anayasa ve Uluslar_ arası Sözleşmeler ve Hak bildirgelerine aykırıdır.

1- T.C Anayasası ve 4721 Sayılı TMK 4722 Sayılı Uygulama Kanunu (AY:2,5,10,17,35,41,90)(4721 sayılı TMK 1028)(4722 sayılı Uygulama Kanunu 1,2,3,4)

2-A.İ.H.S ve EK Protokol No: 7 (14,17,18,Prot:5)

3-CEDAW( Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi(1,2,3,5,13,16) ve ek protokol)ve Birleşmiş Milletler Genel Tavsiye Kararları (CEDAW Komitesi)

4-İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi(1,2,7,16)

5-Avrupa Birliği Temel Hak Bildirgesi(2,3,11)

6--AY.Mahkemesi Kararları E:1998/3/K.: 1998/28,- E:1996/15/K :1996/34--E: 1990/30/K: 1990/31

DEĞERLENDİRME-_TARTIŞMA

A-İnsan Hakları Evrensel beyannamesinden sonra B.M. ve uluslararası hukukta yeni hak bildirgeleri yürürlük kazanmıştır.B.M.tarafından kabul edilen CEDAW (Kadınlara karşı her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesine Dair sözleşme,ek protokol ve tavsiye kararları kadınlara yönelik en önemli ve B.M in kabul ettiği hak bildirgesidir.Taraf devletler bu anlaşmalara imza koymakla anlaşmanın içeriğini iç hukuka uygulama hak ve yükümlülüğüne girmişlerdir.
Türkiye de Bu Uluslararası anlaşmaların ruhuna ve amacına uygun olarak iç hukukta gerekli değişiklikleri yapmış ve yapmaktadır.Ayrıca ihtilaf halinde uluslar arası sözleşmelerin doğrudan uygulanacağına ilişkin Anayasa düzenlemesi ile bu konuda kararlılık göstermiştir.

İnsan Hakları sözleşmeleri ve özellikle CEDAW a uygun olarak Ceza Kanunu ve Medeni kanunu değişikliğine gidilmiş ve sözleşmeye uygun yasalar yürürlüğe girmiştir
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu da bunlardan biridir.Devrim niteliğindeki yasa özellikle eşitlikçi yaklaşımı ile dikkat çekmektedir.

4721 Sayılı yasanın en önemli değişikliği yasal mal rejimi düzenlemesidir.Tüm dünyada olduğu gibi kadınlar eşitsizlikten en çok etkilenen gruptur ve fiili durum bu eşitsizliği körüklemektedir.Hükümetler sözleşmeye bağlılık ilkesi gereği eşitsizlik ve adaletsizliği ortadan kaldıran yasal düzenlemelere gitmektedirler. 4721 sayılı Türk Medeni kanunu da bu şekilde ve bu amaca hizmet eder biçimde düzenlenmiştir Yasal mal rejimi olarak “edinilmiş mallara katılma rejimi” kabul edilmiştir.Tasarı Adalet Komisyonunda görüşülürken uygulamaya ilişkin olarak şu düzenleme yapılmıştır:
“Türk Medeni Kanununun Yürürlüğe girdiği tarihten önce mal rejimi sözleşmesi yapmamış olan eşler,Kanun Yürürlüğe girdiği tarihten itibaren başlayarak 6 ay içinde başka bir mal rejimi seçmedikleri taktirde EVLENME TARİHİNDEN GEÇERLİ OLMAK ÜZERE yasal mal rejimini seçmiş sayılırlar”
Kaynak İsviçre kanunu ile uyumlu bu düzenleme,4721 sayılıTürk Medeni Kanunu düzenlemesinde aynen korunmuş ve fakat 4722 sayılı yasanın 10.maddesi ile hukukun genel ilkelerine aykırı biçimde ,eşler kanunun yürürlük tarihinden itibaren bir yıl içinde başka bir mal rejimi seçmedikleri taktirde,bu tarihten itibaren ileriye dönük olarak uygulama seçilmiştir.

Böylece: 1.Ocak 2002 tarihinden önce edinilen mallar için “mal ayrılığı” 1 Ocak 2002 tarihinden sonra ise “edinilmiş mallara katılma” rejimi uygulanması gerekmektedir.

Mevcut durum evlilik dönemleri ve kadın erkek arasında bir çok bakımdan eşitsizlik ve hukuka aykırılıklar taşımaktadır.


1-T.C Anayasasına ve 4721 sayılı TMK ya Aykırılıklar:

AY:MADDE 2 - Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.

4722 sayılı yasa 4721 sayılı TMK nın uygulanmasına ilişkin düzenlemeler getirmiştir.Bir kısım düzenlemelerin nasıl olması gerektiğine ilişkin bu yasa 10.madde bakımından Cumhuriyetin Niteliklerine aykırı bir uygulamanın oluşmasına yol açacak niteliktedir.

Anayasa Md.2 adalet anlayışı,insan haklarına saygılı ,sosyal bir hukuk devleti olarak devletin niteliklerini sıralamıştır.Bunun anlamı her türlü devlet etkinliğinde bu ilkelerin dikkate alınması gerektiğidir.

Fakat 4722 sayılı yasa 10.madde düzenlemesiyle nüfusun yarısını ve toplumun tamamının geleceğini etkileyen ,belirtilen Anayasa ilkeleri ile uyuşmayan bir düzenlemeye gitmiştir.Mal rejimlerine ilişkin olarak 2002 tarihinden önce evlenen ve mal edinen çiftlere yürürlükteki Edinilmiş Mallara Katılma mal rejiminden geçmişe etkili biçimde yararlanmayı yasaklamış ve yararlanmak isteyenlere fazladan bir etkinlik yüklemiştir.Bu etkinlik üstelik tek başına kişiye bağlı olarak gerçekleştirilmesi mümkün olmayan ve diğer eşin rızasını zorunlu kılan bir etkinliktir.

Basından öğrenildiği kadarı ile yasal mal rejiminin geçmişe etkili biçimde uygulanması için başvuran sayısı toplam 1500 kadar olmuştur.yaklaşık 17 milyon evliliğin olduğu varsayılırsa bu sayı yasanın amacını gerçekleştirmeyen bir sayıdır.

2002 öncesi dönem için Yasal mal rejimi mal ayrılığıdır.Evlenen taraflar herhangi bir etkinliğe girişmeksizin bu rejime tabi olmaktaydı..2002 sonrası mal rejimi edinilmiş mallara katılma rejimidir.Yine taraflar herhangi bir beyanda bulunmazlarsa kendiliğinden bu rejime tabi olmaktadırlar.Notere gidip düzenleme yapma geleneği ne önceki dönemde teamül halindeydi ne de şimdi mevcuttur.

Bu genel uygulamayı değerlendirecek olursak mal rejimi uygulamasını taraflar seçmemektedir.Eğer 2002 yılı öncesi için tarafların mal ayrılığını bilinçli olarak seçtikleri düşünülür ise,aynı iradenin 2002 sonrasında da görülmesi gerekmektedir.1.Ocak 2002 tarihinden sonra mal ayrılığı rejimine devam etmek istiyoruz,yasal mal rejimini seçmiyoruz diyen 17 milyon çift bu başvuruyu yapmamıştır.Sonuçta vatandaşlar yasa nasıl düzenleme yapıyor ise ona uymaktadır..

Türkiyede mali kaynaklar ve gayrımenkullerin ezici bir çoğunluğunun erkeklerin üzerinde oluşu bilinmeyen bir durum değildir.Bu bilgi ve Uluslararası sözleşmelerin eşitlik ruhu gereği bu durum adaletsiz olduğundan değiştirilmiştir.Yasanın mevcut şekliyle devamı T.C.Anayasası 2. maddenin ihlali niteliğindedir.

Yasa mevcut adaletsizliği pekiştirmektedir.
Adaletsizliğin olduğu bir durumda insan haklarına saygının ve sosyal bir hukuk devletinin varlığından bahsetmek mümkün değildir.

Devamla:
4722 sayılı yasa
Genel Hükümler
A. Geçmişe etkili olmama kuralı
4722 /MADDE 1.- Türk Medeni Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önceki olayların hukuki sonuçlarına, bu olaylar hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse kural olarak o kanun hükümleri uygulanır.

Türk Medeni Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önce yapılmış olan işlemlerin hukuken bağlayıcı olup olmadıkları ve sonuçları, bu tarihten sonra dahi, yapıldıkları sırada yürürlükte bulunan kanunlara göre belirlenir.

Türk Medeni Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten sonra gerçekleşen olaylara, Kanunda öngörülmüş ayrık durumlar saklı kalmak kaydıyla, Türk Medeni Kanunu hükümleri uygulanır.

4722/1 madde 1. fıkrası geçmişte başlayıp bitmiş hukuki olaylara o sıradaki hukuki düzenlemenin uygulanacağını belirtmiştir.Bu anlaşılabilir bir.düzenlemedir.

Fakat geçmişte başlayıp halen devam eden bir hukuki statüde hangi kanunun uygulanacağı konusunda açık düzenleme 4722-1 mad.3 fıkrasında açıklanmıştır.Mal rejimi tasfiyesi 1 Ocak 2002 sonrası gerçekleşecek ise 4721 sayılı TMK nın uygulanacağı şeklinde anlaşılmalıdır.Öyle ise 4722 sayılı yasanın 10.maddesi bu genel hukuk ilkesi ve düzenlemesini engellemekte,adaleti ve hukuk güvenliğini ihlal etmektedir.4721 sayılı T.M Kanunun yürürlüğünü ve uygulamasını engelleyen bir durum sözkonusudur.

4722 / 2,3,4 maddeleri geçmişe etkili olmanın zorunlu olduğu halleri düzenlemiştir.
Mal rejimleri tam da geçmişe etkili olma gerekçelerine uymaktadır.

Düzenleme söyledir. 4722 / 2,3,4
B. Geçmişe etkili olma
I. Kamu düzeni ve genel ahlak
MADDE 2.- Türk Medeni Kanununun kamu düzeni ve genel ahlakı sağlamaya yönelik kuralları, haklarında ayrık bir hüküm bulunmayan bütün olaylara uygulanır. Bu bakımdan, eski hukukun Türk Medeni Kanununa göre kamu düzeni ve genel ahlaka aykırı olan kuralları, bu Kanun yürürlüğe girdikten sonra hiçbir suretle uygulanmaz.

Mal rejimleri düzenlemelerinin kamu düzeni gereği olduğu tartışmasızdır.Bu nedenle 743 sayılı yasanın ilgili düzenlemeleri 4721 sayılı yasanın yürürlüğe girmesinden itibaren yürürlükten kalkmıştır ve kamu düzeni gereği mal rejimleri de deçmişe etkili biçimde değişmiştir.

II. İçeriği kanunla belirlenen ilişkiler
MADDE 3.- İçerikleri tarafların istek ve iradeleri gözetilmeksizin doğrudan doğruya kanunla belirlenmiş işlem ve ilişkilere, bunlar Türk Medeni Kanununun yürürlüğe girmesinden önce kurulmuş olsalar bile, bu Kanun hükümleri uygulanır.

Mal rejimlerinin sınırlı sayıda düzenlenmesi ve içeriklerinin sadece kanun tarafından düzenlendiği açıktır.Taraflar karma bir mal rejimi seçemeyeceklerdir.Bu nedele 4721 sayılı kanunun mal rejimine ilişkin düzenlemeleri derhal ve geçmişe etkili biçimde uygulanmalıdır.

III. Kazanılmamış haklar
MADDE 4.- Eski hukuk yürürlükte iken gerçekleşmiş olup da Türk Medeni Kanununun yürürlüğe girdiği sırada henüz herhangi bir hak doğurmamış olaylara, bu Kanun hükümleri uygulanır.

Tasfiye alacağı ve miras hakları şarta bağlı olaylardır.Ya bir boşanma ya da ölüm sebebiyle evliliğin bittiği bir durumda devreye girierler.Bu durumda halen evliliğin devam ettiği ilişkilerde tasfiye alacağı ve miras hakkı henüz kazanılmamış haklar olarak tanımlanacaktır.Yasanın açıkça bu düzenlemesiyle beklenen haklar olarak tanımlanacağından 4721 sayılı yasa mal rejimleri düzenlemesi gelecekte uygulanacak hukuk kurallarıdır.

C-743 sayılı yasa 4721 sayılı yasanın1028.maddesiyle yürürlükten kaldırılmıştır

4721 sayılı TMK
MADDE 1028.- 17 Şubat 1926 tarihli ve 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi yürürlükten kaldırılmıştır.

Kanunda açıkça yürürlükten kaldırıldığı belirtildiği halde 4722 sayılı yasa 10.madde ile yürürlükten kaldırılan bir yasanın yürürlüğü olduğu söylenmektedir.Kanuna karşı hile olarak tanımlanabilecek bu düzenleme açıkça hukuka aykırıdır.Aleniyete aykırıdır.
Ayrıca kaynak kanun olarak İsviçre medeni kanunu rehber edınılerek hazırlanan yeni TMK da kaynak kanuna uygun olarak yasal mal rejimi düzenlenmiş fakat yasa metninde ve kaynak kanunda olmayan eşlerin noter aracılığı ile geçmişe etkili olabilmesi kuralı sonradan uygulama kanununa eklenmiştir.İsviçre medeni kanununda böyle bir düzenleme olmadığı gibi aksıne yasa yürlüğünden itibaren bütün ilişkilere yeni yasa uygulanmıştır.Yasakoyucunun bazı kaygılarının yasama tekniğine aykırı biçimde uygulama kanuna monte edilmesi adalete karşı hile niteliğindedir.

Ayrıca 4721 sayılı yasada yasal mal rejimi tasfiye alacağı:kadının evlilik süresince dışarıda bir işte çalışması karşılığı değil,kadının her türlü emeği,ev işleri,çocukların bakımı ev hayatının organizasyonu hasta ve yaşlıların bakımı ve aile hayatının düzenli olarak devamı için gerekli etkinlikler de bir değer sayılmıştır.Bu değerin 2002 öncesi için anlamsız olduğunu söylemek mümkün değildir.

AY:MADDE 5 - Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.

4722/10.md.Anayasanın bu düzenlemesine aykırıdır. Geçmişe etkili olmayı engelleyerek kişilerin,toplumun refahını engellemiş,huzur ve mutluluğunu temin edememiştir.2002 yılı öncesi evlenip mal edinen çifler arasındaki ekonomik ve sosyal dengesizliklerin devamına yol açmaktadır.Devletin insanın maddi ve manevi varlığını gelişmesi ve gerekli şartların hazırlanması amacına aykırıdır.

AYMADDE 10 - Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

(Ek fıkra: 5170 - 7.5.2004 / m.1) Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.

Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.

4722/10 md.Eşitlik ilkesine açıkça aykırıdır.Anayasa md.10 kadın ve erkek eşitliğini açıkça ifade etme ihtiyacını duymuş ve bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlü tutulmuştur.4722/10.md.Düzenlemesi eşitliği sağlamak bir yana mevcut eşitsizliği daha da derinleştirmekte ve hukuk ilkeleri ile açıkça çelişmektedir.

Eşitlik yasametni üzerinden teorik bir eşitlik olmayıp fiilen bu ilkenin hayata geçmesi için devletin aktif görevli ve sorumlu olduğu bir alandır.
Yasanın mevcut haliyle uygulanması mevcut kadın erkek eşitsizliğinin devamına yol açmaktadır.Ayrıca farklı dönemlerdeki evliliklere farklı mali ve hukuki sonuçlar yükleyerek başka bir ayrımcılık yapılmaktadır.

Daha vahim uygulama miras hukuku bakımından olacaktır.2002 öncesi edinilen bir malın miras paylaşımında mal ayrılığı geçerli olacağı için sağ kalan eşin payı ¼ olacaktır. Miras 2002 sonrası bir zamanda açılmış olda bile uygulamada bu pay yasal olarak ¼ tür.
100 birim kalan miras sözkonusu ise sağ kalan eşin payı bu durumda 25 dir.

Oysa 4722 sayılı yasanın 10.maddesi iptal edilmiş olsaydı:2002 öncesi edinilen malın önce ½ si tasfiye alacağı olarak sağ kalan eşe ayrılacak geri kalan kısım üzerinde ayrıca ¼ mirasçılık payı olacaktır.

100 birim kalan miras için sağ kalan eşe önce 50 birim ayrılacak ,kalan 50 birimin ¼ ü de (12.5)ayrıca sağ kalan eşe verilecektir.Sağ kalan eşin payına 62.5 birim miras kalacaktır.

Bu örnek çarpıcı biçimde dönemler arası eşitsizliği göstermektedir.
Eşitsizlik aynı evliliğin farklı dönemlerinde farklı uygulaması öngörmesi bakımından da sözkonusudur.
Yukarıdaki örneği 2002 öncesi ve sonrası için de uygulayabilir ve adaletsiz sonuçlara uılaşabiliriz.2002 sonrası mal edinmiş taraflar,önce tasfiye alacağını alacak ve sonra diğer hukuki işlemlere geçecektir.

A:Y MADDE 17 - Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

4722/10.md. bu hakkın kullanılmasına engel olmaktadır.

A:Y:MADDE 35 - Herke, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.
Yukarıda belirtildiği gibi 4722/10 md. Mülkiyet ve miras hakkına sınırlama getirmektedir.Yasanın mevcut hali kamu yararını sağlamaktan uzaktır.

AY:MADDE 41 - Aile, Türk toplumunun temelidir. (Ek ibare: 4709 - 3.10.2001 / m.17) "ve eşler arasında eşitliğe dayanır."

Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar.

4722/10 madde taraflara notere gitme yükümlülüğü yüklemiştir.Sözleşme yapmak için diğer eşin notere götürülmesi aile içi huzuru temin bakımından hiç de yerinde olmayan ve ailenin huzur ve refahını tehtid eden bir düzenlemedir.

4722/10 41.maddeye de aykırıdır. Eşler arasındaki eşitlik ilkesini ihlal ettiği gibi ananın korunması ilkesine de aykırıdır.geçmiş dönem mal rejimin kadınlar aleyhine uygulandığı fazlaca bilinen bir durumdur.Geçmiş döneme yeni mal rejiminin uygulanmasını engelleyen 10.madde kadınların-anaların korunması ilkesiye hiçbir biçimde uyumlu değildir.

A.Y MADDE 90 – 1)Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır.

5-)Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 5170 - 7.5.2004 / m.7) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.

Bu madde bakımıdan Türkiyenin taraf olup imzaladığı ve usulüne uygun biçimde onaylayıp yürürüğe koymuş olduğu Uluslararası anlaşmalar bir iç hukuk normudur.ve doğrudan uygulanma özellğine sahiptir.Bu bakımdan aşağıda tartışma konusu olan ve aslında doğrudan uygulanabilecek sözleşmelere de 4722 sayılı yasa 10.maddesi aykırılık oluşturmaktadır.

Ek de Şözleşme ,dayanılan belgeler ve ilgili tavsiye kararları bulunmaktadır.

2-AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİNE AYKIRILIK:ek protokol
20 Mart 1950'de Roma'da imzalanan Sözleşme, 3 Eylül 1952'de yürürlüğe girdi. Türkiye, Sözleşmeyi 18 Mayıs 1954'de onayladı. (R.G. 19 Mart 1954-8662)

Madde 14
Ayırımcılık yasağı
Bu Sözleşmede tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya sosyal köken, ulusal bir azınlığa mensupluk, servet, doğum veya herhangi başka bir durum bakımından hiçbir ayırımcılık yapılmadan sağlanır.
Yukarıda da ifade edildiği gibi aynı hukuki statüdeki kişiler evlenme tarihlerine göre farklı hukuki sonuçlarla karşı karşıya kalmaktadır.Hatta aynı kişiler de evliliğin bir dönemi için farklı ,diğer dönemi için farklı durumdadırlar.

Madde 17
Hakların kötüye kullanımının yasaklanması
Bu Sözleşme hükümlerinden hiçbiri, bir devlete, topluluğa veya kişiye, Sözleşme’de tanınan hak ve özgürlüklerin yok edilmesine veya burada öngörüldüğünden daha geniş ölçüde sınırlamalara uğratılmasına yönelik bir etkinliğe girişme ya da eylemde bulunma hakkını sağlar biçimde yorumlanamaz.

Madde 18
Hakların kısıtlanmasının sınırları
Bu Sözleşmenin hükümleri gereğince, sözü edilen hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamalar ancak öngörülen amaçlar için uygulanabilir.

eK Protokol No: 7 Strasbourg, 22.XI.1984


11. Protokol ile değiştirilen ve yeniden düzenlenen metin
(22 Kasım 1984'de Strasbourg'da imzalanan bu protokol, 1 Kasım 1988'de yürürlüğe girdi. Protokol, Türkiye tarafından 19 Ekim 1992'de imzalandı, 23 Şubat 1994 gün ve 3975 sayılı yasa ile onaylanması uygun bulundu ve 9 Haziran 1994 tarihinde Bakanlar Kurulu'nca onaylandı. )

Madde 5
Eşler arasında eşitlik
Eşler evlilikte, evlilik süresince ve evliliğin sona ermesi durumunda, kendi aralarında ve çocukları ile ilişkilerinde bir medeni haklar ve sorumluluklardan eşit şekilde yararlanırlar. Bu madde devletlerin çocuklar yararına gereken tedbirleri almalarını engellemez.

3--CEDAW-Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi , Ek Protokole ve Birleşmiş Milletler CEDAW Komitesi Tavsiye Kararlarına aykırılıklar:

Sözleşme: *) 1 Mart 1980 tarihinde imzaya açılan ve 3 Eylül 1981 tarihinde yürürlüğe giren Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesine katılmamız 11.6.1985 tarih ve 3232 Sayılı Kanunla uygun bulunmuş, Bakanlar Kurulunca 24.7.1985 tarihinde 85/9722 sayılı kararla onaylanmış ve 14 Ekim 1985 tarih ve 18898 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.

Madde 1-
İşbu Sözleşmeye göre, “kadınlara karşı ayırım” deyimi kadınların, medeni durumlarına bakılmaksızın ve kadın ile erkek eşitliğine dayalı olarak politik, ekonomik, sosyal, kültürel, medeni ve diğer sahalardaki insan hakları ve temel özgürlüklerinin tanınmasını, kullanılmasını ve bunlardan yararlanılmasını engelleyen veya ortadan kaldıran veya bunu amaçlayan ve cinsiyete bağlı olarak yapılan herhangi bir ayırım, mahrumiyet veya kısıtlama anlamına gelecektir.

Madde 2-
a) Kadın ile erkek eşitliği ilkesini kendi ulusal anayasalarına ve diğer ilgili yasalara, henüz girmemişse dahil etmeyi ve yasalar ile ve diğer uygun yollarla bu ilkenin uygulanmasını sağlamayı,

b) Kadınlara karşı her türlü ayırımı yasaklayan ve gerekli yerlerde müeyyideler de ihtiva eden yasal ve diğer uygun önlemleri kabul etmeyi,

f) Kadınlara karşı ayırımcılık teşkil eden mevcut yasa, yönetmelik, adet ve uygulamaları, tadil veya feshetmek için yasal düzenlemeler de dahil gerekli bütün uygun önlemleri almayı,

Madde 3-
Taraf Devletler özellikle politik, sosyal, ekonomik ve kültürel sahalarda olmak üzere bütün alanlarda, erkeklerle eşit olarak insan hakları ve temel özgürlüklerinden yararlanmalarını ve bu hakları kullanmalarını garanti etmek amacıyla, kadının tam gelişmesini ve ilerlemesini sağlamak için yasal düzenleme dahil bütün uygun önlemleri alacaklardır.

Madde 4-
1. Kadın ve erkek eşitliğini fiilen sağlamak için taraf devletlerce alınacak geçici ve özel önlemler, iş bu sözleşmede belirtilen cinsten bir ayırım olarak mütalâa edilmeyecek ve hiçbir şekilde eşitsizlik veya farklı standartların muhafazası sonucunu doğurmayacaktır. Fırsat ve uygulama eşitliği hedeflerine ulaşıldığı zaman bu tedbirlere son verilecektir.

Madde 5-
Taraf Devletler aşağıdaki bütün uygun önlemleri alacaklardır:

a- Her iki cinsten birinin aşağılığı veya üstünlüğü fikrine veya kadın ile erkeğin kalıplaşmış rollerine dayalı önyargıların, geleneksel ve diğer bütün uygulamaların ortadan kaldırılmasını sağlamak amacıyla kadın ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarını değiştirmek,

Madde 13-
Taraf Devletler, kadınlara karşı ekonomik ve sosyal hayatın diğer dallarında erkeklerle kadınların eşit olarak haklardan yararlanabilmelerini sağlayarak kadınlara karşı ayırımcılığın önlenmesi için gerekli tedbirleri ve özellikle aşağıdaki tedbirleri alacaklardır:

Madde 16-

1. Taraf Devletler, kadınlara karşı evlilik ve aile ilişkileri konusunda ayırımı önlemek için gerekli bütün önlemleri alacaklar ve özellikle kadın erkek eşitliği ilkesine dayanarak kadınlara aşağıdaki hakları sağlayacaklardır:

c- Evlilik süresince ve evliliğin son bulmasında aynı hak ve sorumluluklar,

h- Ücret karşılığı olmaksızın veya bir bedel mukabilinde malın mülkiyeti, iktisabı, işletmesi, idaresi, yararlanılması ve elden çıkarılmasında eşlere de eşit haklar,

Tavsiye kararları ek de sunulmuştur.

4--İNSAN HAKLARI EVRENSEL BEYANNAMESİ 10 Aralık 1948
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 10 Aralık 1948 tarih ve 217 A (III) sayılı kararı ile benimsenmiş ve ilan edilmiştir. Resmi Gazete: 27 Mayıs 1949-7217

Madde 1

Tüm insanlar özgür; onur ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdanla donatılmış olup birbirlerine karşı bir kardeşlik anlayışıyla davranır.
Madde 2

Herkes; ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka bir görüş, ulusal ve toplumsal köken, doğuş ya da benzeri başka bir statü gibi herhangi bir ayrım gözetilmeksizin bu Bildirgede ileri sürülen tüm hak ve özgürlüklere sahiptir.

Madde 7
Herkes yasa önünde eşittir ve ayrım gözetilmeksizin yasa tarafından eşit korunma hakkı vardır. Herkes, bu Bildirgeye aykırı herhangi bir ayrımcılığa ve ayrım kışkırtıcılığına karşı eşit korunma hakkına sahiptir.

Madde 16

1. Evlenme çağındaki erkeklerle kadınların, ırk, uyrukluk ya da din bakımından sınırlamalar yapılmaksızın evlenmeye ve bir aile kurmaya hakkı vardır. Evlenirken, evlilik sırasında ve evliliğin bozulmasına ilişkin hakları eşittir.

5- AVRUPA BİRLİĞİ TEMEL HAKLAR BİLDİRGESİ

(28 Eylül 2000 - 7 Aralık 2000Temel Haklar Şartı, AB vatandaşlarının temel haklarını ve AB'nin vatandaşlarına karşı sorumluluklarını düzenliyor. Belge 13-14 Ekim 2000'de Fransa'nın Biarritz kentinde gerçekleşen AB zirvesinde devlet ve hükümet başkanlarının bilgisine sunuldu ve kabul gördü. Temel Haklar Şartı, 7-8 Aralık'taki "Nice Zirvesi"nde onaylandı)

2. Madde

Sözleşmenin iç hukukta uygulanması ve ayrımcılık yasağı
1. Bu Sözleşmeye Taraf her Devlet, gerek kendi başına ve gerekse uluslararası alanda özellikle ekonomik ve teknik yardım ve işbirliği vasıtasıyla bu Sözleşmede tanınan hakları mevcut kaynakları ölçüsünde giderek artan bir şekilde tam olarak gerçekleştirmek için, özellikle yasal tedbirlerin alınması da dahil, gerekli her türlü tedbiri almayı taahhüt eder.

2. Bu Sözleşmeye Taraf Devletler, bu Sözleşmede beyan edilen hakların ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya diğer bir fikir, ulusal veya toplumsal köken, mülkiyet, doğum gibi her hangi bir statüye göre ayrımcılık yapılmaksızın kullanılmasını güvence altına almayı taahhüt ederler.

3. Madde
Cinsiyet eşitliği

Bu Sözleşmeye Taraf Devletler, bu Sözleşmede yer alan bütün ekonomik, sosyal ve kültürel hakların kullanılmasında erkeklere ve kadınlara eşit haklar sağlamayı taahhüt eder.
11. Madde

Yaşama standardı hakkı

1. Bu Sözleşmeye Taraf olan Devletler herkese, kendisi ve ailesi için yeterli bir yaşam standardına sahip olma sağlar. Bu standart, yeterli beslenmeyi, giyinmeyi, barınmayı ve yaşama koşullarının sürekli olarak geliştirilmesini de içerir. Taraf Devletler bu hakkın gerçekleştirilmesini sağlamak için, kendi serbest iradelerine dayalı uluslararası işbirliğinin esas olduğunu kabul ederek

6--ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARINA AYKIRILIK: -
Karar Günü: 23.6.1998/Esas Sayısı: 1998/3/Karar Sayısı: 1998/28-**-- Esas Sayısı : 1996/15/Karar Sayısı : 1996/34--Karar Günü : 23.9.1996/3-** Esas Sayısı: 1990/30/Karar Sayısı: 1990/31/Karar Günü: 29.11.1990


SONUÇ
4722 /10 mad.aşağıda gösterilen Yasa,Anayasa ve Uluslar arası Sözleşmeler ve Hak bildirgelerine aykırıdır.
1- T.C Anayasası ve 4721 Sayılı TMK 4722 Sayılı Uygulama Kanunu (AY:2,5,10,17,35,41,90)(4721 sayılı TMK 1028)(4722 sayılı Uygulama Kanunu 1,2,3,4)
2-A.İ.H.S ve EK Protokol No: 7 (14,17,18,Prot:5)
3-CEDAW( Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi(1,2,3,5,13,16) ve ek protokol)ve Birleşmiş Milletler Genel Tavsiye Kararları (CEDAW Komitesi)
4-İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi(1,2,7,16)
5-Avrupa Birliği Temel Hak Bildirgesi(2,3,11)
6--AY.Mahkemesi Kararları E: 1998/3/K.: 1998/28,-- E : 1996/15/K : 1996/34
-E: 1990/30/K: 1990/31


Belirtilen gerekçeler ve dayanaklar nedeniyle 4722 sayılı kanunun 10.mad.si Anayasaya ve uluslararası sözleşmelere aykırıdır.


Teşekkür notu:
Değerli katkıları için Sn.Şükran Şıpka 'ya saygıyla çok teşekkür ediyorum.

Anayasa Mahkemesi Başkanlığına
Başvuruda bulunan:Fatih.2.Aile Mahkemesi
Tarih: 23.02.2006

Kısa özet:
----------
4722 sayılı yasanın 10.maddesinin davada gözetilmesi gereken norm olması nedeniyle Anayasaya aykırılık iddiası mahkememizce değerlendirilmiştir.
Anayasaya aykırılık iddiası doğrultusunda taraflara bu yönlü gerekçelerini ve dayanaklarını sunmaları için süre verilmiş,davacı vekili 20.01.2006 havale tarihli dilekçesinde kısaca özetlenirse: 4722 sayılı TMK nun yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 10.Maddesiyle eşlere TMK nın yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak başka bir mal rejimi seçmedikleri taktirde yasal mal rejimini seçmiş sayılacakları düzenlemesini getirdiğini,düzenlemeye göre 01.01.2002 tarihinde önceki döneme,o dönem yürürlükte olan 743 sayılı TMK nın mal rejimine ilişkin hükümlerin uygulanacağını,bu durumun 1982 Anayasasının 2,5,10,41,90 maddesiyle İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi,Avrupa İnsan hakları Sözleşmesi ve Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi sözleşmesi gereği eşitlik ilkesine aykırı olduğunu,nitekim 4722 sayılı yasanın 2,3,4 maddeleriyle 4721 sayılı TMK nın kamu düzeni ve genelahlak ile ilgili düzenlemelerinni geçmişe de etkili olduğuna dair düzenlemeler içerdiğini,01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 satılı TMK da belirlenen yasal mal rejiminin edinilmiş mallara katılma rejimi olduğunu,bu düzenlemenin devrim niteliğinde bir düzenleme olduğunu dolayısyla kamu düzeni ve eşitlik ilkesi gözetilerek TMK da belirlenen yasal mal rejiminin 01.01.2002 den önceki evlilikler için de uygulanması gerektiğini belirtmiştir.
Davalı vekili 23.02.2006 tarihli oturumda davacı tarafın haksız kazanç peşinde olduğunu,4722 sayılı yasanın 10.maddesinin Anayasaya aykırılık iddiasının red edilmesi gerektiğini belirtmiştir.
Öğretide de kabul edildiği gibi AİLE HUKUKU sözleşme özgürlüğü ilkesinin istisnası olup gerçekten de devlet aile ilişkilerinin gerek kurulmasında,gerek sona ermesinde geniş çapta denetleme görev ve yetkisiyle donatılmıştır.(TMK nın 141 maddesine göre,evliliğin geçerliliğinin ancak resmi memur önünde yapılmasıyla geçerli olması,TMK nin 146 maddesine göre mutlak butlan davasını Cumhuriyet Savcısının resen açabilmesi,TMK nın 156 ve 161 maddelerine göre evlenmenin iptaliveya boşanmanın ancak mahkeme kararıyla mümkün olması...gibi) Diğer özel hukuk ilişkilerinden farklı olarak aile hukukunda yasal düzenlemelerle devlete müdahale hak ve yetkilerinin verilmesinin nedeni "kamu yararı" ve "kamu düzeni" faraziyesidir.Ayrıca 4722 sayılı yasanın 1.maddesinin 3.fıkrası 4721 sayılı yasanın yürürlüğe girdiği tarihten sonra gerçekleşen olaylara yeni yasanın uygulanacağını belirlemiştir.
Bağlayıcı norm niteliğindeki 1982 Anayasasının 2.maddesi T.C.Devletini tanımlarken ...."osyal hukuk devleti"niteliğine vurgu yapmış,10.maddesi ise"herkesin dil,ırk,renk,cinsiyet,siyasi düşünce,felsefe,inanç,din,mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetmeksizin kanun önünde eşit olduğu" ilkesini getirmiş,41. maddesi"Aile Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğğe dayanır,devlet ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması için...gerekli tedbirleri alır"düzenlemesiyle toplumsal yaşamdaki konumu gereği Aile Hukuku ile ilgili özel düzenleme ile devlete sorumluluklar yüklemiştir.Ayrıca Anayasanın 90.maddesi ile İç Hukuk Haline gelen gerek İnsan hakları Evrensel Beyannamesi,ASvrupa İnsan hakları Sözleşmesi ve Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesindeki hükümlerle eşitlik ilkesi evrensel bir ilke olarak vurgulanmıştır.
Aile Hukukunun ülkemizdeki tarihsel gelişimine baktığımızda 743 sayılı Türk Kanun Medenisinin Aile Hukuku ile ilgili 31.madde ile başlayan 2.kitabındaki düzenlemeler(kocanın evlilik birliğinin başkanı olması,ortak konutu seçmenin kocaya ait olması,velayetin yürütülmesinde eşlerin anlaşamamaları halinde kocanın oyuna üstünlik tanınması,kadının koca lehine borç edinmesinin hakimin oanyına bağlanmış olması...gibi) zaman içerisinde toplumun farklı kesimlerince eleştirilmiş,çağdaş dünyada olduğu gibi ülkemizde de yaşanan sosyal yaşamdaki değişimlere bağlı olarak yukarıda bahsi geçen temel düzenlemeler doğrultusunda 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu toplumun geniş desteği ile mecliste onaylanarak 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe girdiğini görürüz.Yeni Medeni kanunu incelenediğinde köklü değişikliklerin yaşanan gelişmeler ve eşitlik ilkesi doğrultusunda Aile Hukukunda yapıldığı görülür.Bu temel değişikliklerin bir tanesi de TMK nın 202 ve devam eden maddeleriyle getirilen paylaşımlı mal rejimidir.
Ancak bu değişiklik yapılırken Türk Medeni kanunu 10.maddesi ile devame den evliliklerde eşlere bir yıl içerisinde başka bir mal rejimi seçmedikleri taktirde 01.01.2002 tarihinden itibaren "paylaşımlı mal rejimine" tabi olacakalrı hükmü getirilmiştir.Yukarıda anlatıldığı gibi 4721 sayılı yasanın 202 maddesiyle getirilen paylaşımlı mal rejimi ilkesi 743 sayılı TMK 170.madde ile düzenlenen "Mal ayrılığı Rejimi"nin eşitlik ilkesini zedelediği düşüncesiyle getirilmiştir.Yasa koyucunun iradesi bu düzenleme ile bir eşitsizliği ortadan kaldırmaktır.4722 sayılı yasanın 10.maddesiyle devam eden evliliklerde mal rejimi tasfiyesi adeta ikiye bölünerek 01.01.2002 tarihinden önce edinilen mallar için mal ayrılığı rejiminin,bu tarihten sonraki dönem için paylaşımlı mal rejiminin uygulanacağı ilkesi getirilerek tasfiye sürecinde Anayasanın 10.Maddesiyle belirlenen eşitlik ilkesine aykırı davranıldığı gibi adeta iki ayrı hukuk kuralının uygulanması yolunu da açmıştır.
Tüm bu bilgiler işığında davacı yanın 4722 sayılı yasanın 10.maddesindeki düzenlemenin Anayasaya aykırılığı nedeniyle iptali istemi mahkemeizce ciddi görülerek 1982 Anayasası 152 maddesi ile 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Yasanın 28.maddesi gereği değerlendirilmesi için Anayasa Mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ:
1982 aNAYASASININ 152 MADDESİNİN VERDİĞİ YETKİYLE DAVACI YANIN 4722 SAYILI YASANIN 10.MADDESİ İLE GETİRİLEN DÜZENLEMENİN ANAYASANIN 2. VE 10.MADDESİNE AYKIRILIĞI NEDENİYLE İPTALİ İSTEMİ MAHKEMEMİZCE DE CİDDİ GÖRÜLEREK İPTALİNE KARAR VERİLEMSİ ARZ OLUNUR..

23 Aralık 2008 SALI
Sayı : 27089

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı : 2006/37
Karar Sayısı : 2008/141
Karar Günü : 18.9.2008

İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN MAHKEMELER:
1- Fatih 2. Aile Mahkemesi (Esas Sayısı:2006/37)
2- Aliağa Asliye Hukuk Mahkemesi (Aile Mahkemesi Sıfatıyla)
(Esas Sayısı:2006/147)

İTİRAZLARIN KONUSU: 3.12.2001 günlü, 4722 sayılı Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 10. maddesinin Anayasa’nın 2., 10. ve 41. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.

I - OLAY
Bakılmakta olan davalarda itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkemeler, iptali için başvurmuşlardır.

II - İTİRAZLARIN GEREKÇELERİ
Fatih 2. Aile Mahkemesinin başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:

“Öğretide de kabul edildiği gibi AİLE HUKUKU sözleşme özgürlüğü ilkesinin istisnası olup gerçekten de devlet aile ilişkilerinin gerek kurulmasında, gerek sona ermesinde geniş çapta denetleme görev ve yetkisiyle donatmıştır. (TMK nun 141 maddesine göre evliliğin geçerliliğinin ancak resmi memur önünde yapılmasıyla geçerli olması, TMK nun 146 maddesine göre mutlak butlan davasını Cumhuriyet Savcısının resen açabilmesi, TMK nun 146 ve 161 maddelerine göre evlenmenin iptali veya boşanmanın ancak mahkeme kararıyla mümkün olması... gibi). Diğer özel hukuk ilişkilerinden farklı olarak aile hukukunda yasal düzenlemelerle devlete müdahale hak ve yetkilerinin verilmesinin nedeni “kamu yararı” ve “kamu düzeni” faraziyesidir. Ayrıca 4722 sayılı yasanın 1. maddesinin 3. fıkrası 4721 sayılı yasanın yürürlüğe girdiği tarihten sonra gerçekleşen olaylara yeni yasanın uygulanacağını belirlemiştir.

Bağlayıcı üst norm niteliğindeki 1982 Anayasasının 2. maddesi T.C. Devletini tanımlarken “sosyal hukuk devleti” niteliğine vurgu yapmış, 10. maddesi ise “herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefe inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetmeksizin kanun önünde eşit olduğu” ilkesini getirmiş; 41.maddesi “Aile Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır, devlet ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması için gerekli tedbirleri alır” düzenlemesiyle toplumsal yaşamdaki konumu gereği Aile Hukuku ile ilgili özel düzenleme ile devlete sorumluluklar yüklemiştir. Ayrıca Anayasanın 90. maddesi ile İç Hukuk haline gelen gerek İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesindeki hükümlerle eşitlik ilkesi evrensel bir ilke olarak vurgulanmıştır.

Aile Hukukunun ülkemizdeki tarihsel gelişimine baktığımızda 743 sayılı Türk Kanun Medenisinin Aile Hukuku ile ilgili 31. madde ile başlayan 2. kitabındaki düzenlemeler (kocanın evlilik birliğinin başkanı olması, ortak konutu seçmenin kocaya ait olması, velayetin yürütülmesinde eşlerin anlaşamamaları halinde kocanın oyuna üstünlük tanınması, kadının koca lehine borç edinmesinin hakiminin onayına bağlanmış olması... gibi) zaman içerisinde toplumun farklı kesimlerince eleştirilmiş; çağdaş dünyada olduğu gibi ülkemizde de yaşanan sosyal yaşamdaki değişimlere bağlı olarak yukarıda bahsi geçen temel düzenlemeler doğrultusunda 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu toplumun geniş desteği ile mecliste onaylanarak 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe girdiğini görürüz. Yeni Medeni Kanunu incelendiğinde köklü değişiklerin yaşanan gelişmeler ve eşitlik ilkesi doğrultusunda Aile Hukuku alanında yapıldığı görülür. Bu temel değişikliklerden bir tanesi de Türk Medeni Kanunu 202 ve devam eden maddeleri ile getirilen “paylaşımlı mal rejimidir”.

Ancak; bu değişiklik yapılırken Türk Medeni Kanunu 10. maddesi ile devam eden evliliklerde eşlere bir yıl içerisinde başka bir mal rejimini seçmedikleri takdirde 01.01.2002 tarihinden itibaren yasal mal rejimi olan “paylaşımlı mal rejimine” tabi olacakları hükmü getirilmiştir. Yukarıda anlatıldığı gibi 4721 sayılı yasanın 202. maddesiyle getirilen paylaşımlı mal rejimi İlkesi 743 sayılı TKM. 170.madde ile düzenlenen “Mal Ayrılığı Rejiminin” eşitlik ilkesini zedelediği düşüncesiyle getirilmiştir. Yasa koyucunun iradesi bu düzenleme ile bir eşitsizliği ortadan kaldırmaktır. 4722 sayılı yasanın 10. maddesi ile devam eden evliliklerde mal rejimi tasfiyesi âdeta ikiye bölünerek 01.01.2002 tarihinden önce edinilen mallar için mal ayrılığı rejiminin, bu tarihten sonraki dönem için paylaşımlı mal rejiminin uygulanacağı ilkesi getirilerek tasfiye sürecinde Anayasanın 10. maddesi ile belirlenen eşitlik ilkesine aykırı davranıldığı gibi adeta iki ayrı hukuk kuralının uygulanması yolunu da açmıştır.

Tüm bu bilgiler ışığında davacı yanın 4722 sayılı yasanın 10. maddesindeki düzenlemenin Anayasaya aykırılığı nedeniyle iptali istemi mahkememizce de ciddi görülerek 1982 Anayasası 152. maddesi ile 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Yasanın 28. maddesi gereği değerlendirilmesi için Anayasa Mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.”
Aliağa Asliye Hukuk Mahkemesinin başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:

“4721 sayılı Türk Medeni kanunu köklü değişiklikler getirerek 01/01/2002 tarihinde yürürlüğe girmiş, 202 ve devam eden maddeler ile paylaşımlı mal rejimi, yasal mal rejimi olarak kabul edilmiştir.

4722 sayılı yasanın 10. maddesi ile bir yıllık süre içerisinde başka bir mal rejimi seçilmediği takdirde bu tarihten geçerli olmak üzere yasal mal rejimi seçmiş sayılacakları kuralı getirilerek, devam eden evliliklerde, 01/01/2002 tarihinden önce edinilen mallar için mal ayrılığı rejimi, bu tarihten sonra edinilen mallar için paylaşımlı mal rejimi uygulaması gibi iki ayrı durum ortaya çıkacağından ve Türk toplumunun temeli olan ailede çatlaklar oluşturabileceğinden, Anayasamızın Hukuk Devleti İlkesi ve eşitlik ilkesine aykırı olduğu gibi iç hukukta uygulanması gerekecek AİHS sözleşmesi ve bildirgesine de aykırı olabileceği ciddi kanısına varılmıştır. Bu nedenlerle 4722 sayılı yasanın 10. maddesi ile ilgili anayasaya aykırılık itirazının, Anayasa Mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.”

III - YASA METİNLERİ A - İtiraz Konusu Yasa Kuralı
3.12.2001 günlü, 4722 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 10. maddesi şöyledir:

“Türk Medenî Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önce evlenmiş olan eşler arasında bu tarihe kadar tâbi oldukları mal rejimi devam eder. Eşler Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıl içinde başka bir mal rejimi seçmedikleri takdirde, bu tarihten geçerli olmak üzere yasal mal rejimini seçmiş sayılırlar.

Türk Medenî Kanununun yürürlüğe girmesinden önce açılmış olan boşanma veya iptal davaları sonuçlanıncaya kadar eşler arasında tâbi oldukları mal rejimi devam eder. Dava boşanma veya iptal kararıyla sonuçlanırsa, bu mal rejiminin sona ermesine ilişkin hükümler uygulanır. Davanın redle sonuçlanması hâlinde eşler, kararın kesinleşmesini izleyen bir yıl içinde başka bir mal rejimi seçmedikleri takdirde, Kanunun yürürlük tarihinden geçerli olmak üzere yasal mal rejimini seçmiş sayılırlar.
Şu kadar ki eşler, yukarıdaki fıkralarda öngörülen bir yıllık süre içinde mal rejimi sözleşmesiyle yasal mal rejiminin evlenme tarihinden geçerli olacağını kabul edebilirler.

Yukarıdaki hükümler uyarınca mal birliği veya mal ortaklığı rejiminin yasal mal rejimine dönüşmesi hâlinde, Türk Kanunu Medenîsinin ilgili mal rejiminin sona ermesine ilişkin hükümleri uygulanır.”

B - Dayanılan Anayasa Kuralları Başvuru kararlarında Anayasa’nın 2., 10. ve 41. maddelerine dayanılmıştır.

IV - İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi gereğince, E.2006/37 sayılı dosyada 22.3.2006 gününde, E.2006/147 sayılı dosyada ise 3.11.2006 gününde Tülay TUĞCU, Haşim KILIÇ, Sacit ADALI, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, A. Necmi ÖZLER, Serdar ÖZGÜLDÜR, Şevket APALAK, Serruh KALELİ ve Osman Alifeyyaz PAKSÜT’ün katılımlarıyla yapılan ilk inceleme toplantılarında, öncelikle uygulanacak kural konusu üzerinde durulmuştur.
Anayasa’nın 152. ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 28. maddesine göre, bir davaya bakmakta olan mahkeme, o dava sebebiyle uygulanacak bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık savının ciddi olduğu kanısına varırsa, bu hükmün iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir. Ancak, bu kurallar uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilmesi için, elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması ve iptali istenen kuralın o davada uygulanacak olması gerekir. Uygulanacak yasa kuralları ise, davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz etki yapacak nitelikteki kurallardır.

İtiraz yoluna başvuran Mahkemeler, açılmış olan davalarda tarafların 1.1.2002 tarihinden sonra mal edinmeleri durumunda, edinilen bu malların tasfiyesinde uygulanacak mal rejimini 4722 sayılı Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 10. maddesinin birinci fıkrasını uygulayarak belirleyeceklerdir. 4722 sayılı Yasa’nın ikinci fıkrası, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce açılmış olan boşanma veya iptal davaları sonuçlanıncaya kadar eşler arasında geçerli olacak mal rejimine; üçüncü fıkrası, eşlerin mal rejimi sözleşmesi yaparak, mal rejiminin evlenme tarihinden itibaren geçerli olacağını kabul edebileceklerine; dördüncü fıkrası ise 4722 sayılı Kanun’un 10. maddesi uyarınca mal birliği ve mal ortaklığı rejiminin yasal mal rejimine dönüşmesi halinde Türk Kanunu Medenisi’nin ilgili mal rejiminin sona ermesiyle ilgili hükümlerinin uygulanacağına ilişkin düzenlemeler içermektedir.

Buna göre 3.12.2001 günlü, 4722 sayılı Türk Medenî Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 10. maddesinin ikinci, üçüncü ve dördüncü fıkralarının, itiraz başvurusunda bulunan Mahkemelerin bakmakta olduğu davalarda uygulanma olanağı bulunmadığından, bu fıkralara ilişkin başvuruların Mahkemelerin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE; dosyalarda eksiklik bulunmadığından aynı Kanun’un 10. maddesinin birinci fıkrasının esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.

V - BİRLEŞTİRME KARARI
3.12.2001 günlü, 4722 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 10. maddesinin birinci fıkrasının iptaline karar verilmesi istemiyle yapılan itiraz başvurusuna ilişkin E.2006/147 sayılı davanın, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle E.2006/37 sayılı dava ile BİRLEŞTİRİLMESİNE, esasının kapatılmasına, esas incelemenin E.2006/37 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine 18.9.2008 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.

VI - ESASIN İNCELENMESİ Başvuru kararları ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu Yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Başvuru kararlarında, diğer özel hukuk ilişkilerinden farklı olarak aile hukukunda, kamu yararı ve kamu düzeni faraziyelerine dayanılarak, devlete aile ilişkilerinin kurulması ve sona ermesinde geniş çapta denetleme görev ve yetkisi verildiği, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda yer alan yasal mal rejimi ile ilgili hükümlerin, bu Kanun’un yürürlüğe girdiği 1.1.2002 tarihinden önce kurulan evliliklerde de evlenme tarihinden itibaren uygulanması gerektiği, oysa itiraza konu kuralın 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten önce kurulan evliliklerde, eşlerin Kanun’un öngördüğü bir yıllık süre içinde başka bir mal rejimi seçmemeleri halinde bu tarihinden itibaren yasal mal rejimine ilişkin hükümlerin uygulanmasını öngörerek iki farklı mal rejiminin uygulanmasına yol açtığı, bu durumun da Anayasa’nın 2., 10. ve 41. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Mal rejimi, eşlerin evlilik birliğinden önce ve/veya evlilik birliği devam ederken sahip oldukları mal varlıkları üzerindeki hak ve yükümlülüklerini, sorumluluklarını ve sona erme halinde mal varlığı değerlerinin akıbetini düzenleyen kurallar bütünüdür. 4722 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 10. maddesinin birinci fıkrasıyla 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 1.1.2002 tarihinden önce evlenmiş olan eşler arasında bu tarihe kadar 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi gereğince tabi oldukları mal ayrılığı, mal birliği veya mal ortaklığı rejiminin devam edeceği, eşlerin Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıl içinde 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenen mal ayrılığı, paylaşmalı mal ayrılığı veya mal ortaklığı rejimlerinden birini seçmedikleri takdirde, bu tarihten geçerli olmak üzere yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimini seçmiş sayılacakları hükme bağlanmıştır.

Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.

“Hukuk güvenliği ilkesi”, hukuk devletinde uyulması zorunlu olan temel ilkelerden birini oluşturmaktadır. Anayasada öngörülen temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının ve insan haklarının yaşama egemen kılınmasının önkoşulu olan hukuk güvenliği ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.


Hukuk devletinin gereği olan hukuk güvenliğini sağlama yükümlülüğü, kural olarak yasaların geriye yürütülmemesini gerekli kılar. “Yasaların geriye yürümezliği ilkesi” uyarınca yasalar, kamu yararı ve kamu düzeninin gerektirmesi, kazanılmış hakların korunması, mali hakların iyileştirilmesi gibi ayrıksı durumlar dışında ilke olarak yürürlük tarihlerinden sonraki olay, işlem ve eylemlere uygulanmak üzere çıkarılırlar. Yürürlüğe giren yasaların geçmişe ve kesin nitelik kazanmış hukuksal durumlara etkili olmaması hukukun genel ilkelerindendir.

Yasa koyucu, yasaların geriye yürümezliği ilkesi gereğince, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda yer alan yasal mal rejimine ilişkin hükümlerin Yasa’nın yürürlüğe girdiği tarih olan 1.1.2002 tarihinden sonra uygulanacağını kabul etmiş, ancak, toplumun; dünya görüşü, evlilik ve parasal konulardaki düşünceleri, evlilikten beklentileri, ihtiyaç ve arzuları birbirinden tamamen farklı olan bireylerden ve bu bireylerin oluşturduğu değişik aile tiplerinden meydana geldiğini, yasal mal rejimi olarak öngörülecek tek bir mal rejiminin bütün aile tiplerinin ihtiyaçlarına cevap veremeyeceğini de göz önünde bulundurarak, eşlere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık süre içinde mal rejimi sözleşmesiyle yasal mal rejiminin evlenme tarihinden geçerli olacağını kabul etme konusunda seçimlik bir hak tanımış ve bu şekilde Yasa’nın geçmişe etkili olarak yürütülmemesinden doğabilecek sakıncaları giderme yolunu tercih etmiştir.

Anayasa’nın 7. maddesinde yasama yetkisinin Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olduğu ve bu yetkinin devredilemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda yasa koyucunun takdir hakkını 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda yer alan yasal mal rejimine ilişkin hükümlerin geçmişe yürümeyi gerektirecek ayrık durumlar dışında geçmişe etkili olarak uygulanmaması yönünde kullanmasının hukuk devletine aykırı bir yönü bulunmamaktadır.

Anayasa’nın 10. maddesinde “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” denilerek eşitlik ilkesine yer verilmiş, ayrıca Anayasa’nın 41. maddesinin birinci fıkrasında ailenin Türk toplumunun temeli olduğu ve eşler arasında eşitliğe dayandığı belirtilerek eşitlik ilkesinin eşler arasında da geçerli olduğu vurgulanmıştır.

Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayırım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir.
Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez.

Yasaların ve yasalarla getirilen kuralların genel olması, hukuk devleti ve yasa önünde eşitlik ilkelerinin bir sonucudur. Yasaların genelliğinden anlaşılan, belli kişileri hedef almayan, özel bir durumu gözetmeyen, önceden saptanıp soyut biçimde herkese uygulanabilecek kurallar içermesidir. Buna göre yasa kurallarının her şeyden önce genel nitelikte olması, herkes için objektif hukuki durumlar yaratması ve aynı hukuki durumda bulunan kişilere ayırım gözetilmeksizin uygulanabilir olması gerekir. Bu anlamda itiraza konu kuralla Türk Medenî Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önce evlenmiş olan eşler arasında ayırım yapan bir düzenleme getirilmediği, her iki eşe de eşit haklar tanınarak objektif hukuki durumlar yaratıldığı görülmektedir.

Bu nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2., 10., ve 41. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.

VII - SONUÇ
3.12.2001 günlü, 4722 sayılı Türk Medenî Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 10. maddesinin birinci fıkrasının Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Ali GÜZEL ile Zehra Ayla PERKTAŞ’ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA, 18.9.2008 gününde karar verildi.

Başkan
Haşim KILIÇ

Başkanvekili
Osman Alifeyyaz PAKSÜT

Üye
Sacit ADALI

Üye
Fulya KANTARCIOĞLU

Üye
Cafer ŞAT

Üye
A. Necmi ÖZLER

Üye
Ali GÜZEL

Üye
Fettah OTO

Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR

Üye
Serruh KALELİ

Üye
Zehra Ayla PERKTAŞ




KARŞIOY GEREKÇESİ

3.12.2001 günlü 4722 sayılı Türk Medenî Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 10. maddesinin itiraz konusu ilk fıkrasında “Türk Medeni Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önce evlenmiş olan eşler arasında bu tarihe kadar tâbi oldukları mal rejimi devam eder. Eşler Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıl içinde başka bir mal rejimi seçmedikleri takdirde, bu tarihten geçerli olmak üzere yasal mal rejimini seçmiş sayılırlar” denilmektedir.

1.1.2002 gününde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ile edinilmiş mallara katılma (md. 218-241), mal ayrılığı (md. 242-243), paylaşmalı mal ayrılığı (md. 244-255), mal ortaklığı biçiminde dört tür mal rejimine yer verilmiş, yasal mal rejimi olarak da (md. 202) “edinilmiş mallara katılma” rejimi kabul edilmiştir.

Buna göre, eşler, mal rejimi sözleşmesiyle Kanun’da belirlenen diğer rejimlerden birini kabul etmedikçe edinilmiş mallara katılma rejimine bağlı tutulacaklardır. Edinilmiş mallara katılma rejimi, evlendikten sonra edinilen malların paylaşılması esasına dayanmaktadır. Mal ayrılığı rejiminde olduğu gibi, bu rejimde de evlilik süresince eşlerden her biri evlenmeden önce ve sonra sahip olduğu kişisel ve edinilmiş malların maliki olmaya devam etmekte, müşterek mallar üzerinde paylı mülkiyet bulunmakta ancak, aksine anlaşma olmadıkça, eşlerden biri diğerinin rızası olmadan paylı mülkiyet konusu maldaki payı üzerinde tasarrufta bulunamamaktadır (md. 222-223). Mal rejimi sona erdiğinde ise, her bir eşin kişisel malları ile evlendikten sonra edindiği mallar ayrılmaktadır (md. 228). 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin yasal rejim olarak kabul ettiği mal ayrılığı rejimi ise (md. 186-190) eşlerin her birinin tüm mallarının, mülkiyet, idare ve intifa haklarının muhafazası esasına dayanmaktadır.

4721 sayılı Yasa’nın gerekçesinde, eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin yasal mal rejimi olarak benimsenmesi konusunda, “uygulamada hakkaniyete aykırı sonuçlar doğurduğu gözden kaçırılmayarak ülkemizde geçerli olan “mal ayrılığı” rejiminin değiştirilmesi cihetine gidilerek bunun yerine Tasarı’da “Edinilmiş Mallara Katılma” rejimi yasal rejim olarak kabul edilmiştir” görüşüne yer verilmiştir. Gerekçede belirtilen, önceki medeni yasa döneminde ortaya çıkan hakkaniyete aykırı sonuçların, ülkemizde evlilik birliği içinde edinilen malların, büyük ölçüde erkeğin üzerine kayıtlı olmasından kaynaklandığı bir gerçektir. Özellikle kadınlar yönünden olumsuz sonuçlara yol açan bu durumun sona erdirilmesini gözeten yasa koyucu, Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarı’sının 10. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında benimsediği “Türk Medeni Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten önce mal rejimi sözleşmesi yapmamış olan eşler, Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak altı ay içinde başka bir mal rejimi seçmedikleri takdirde, evlenme tarihinden geçerli olmak üzere, yasal mal rejimini seçmiş sayılırlar;

Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce mal birliği rejimini seçmiş olan eşler, altı ay içinde başka bir mal rejimini seçmedikleri takdirde kendiliğinden yasal mal rejimine tabi olurlar” biçimindeki düzenleme ile 4721 sayılı Yasa’da yasal mal rejimi kabul edilen “eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin, uygulanmasını kural olarak evlenme tarihinden başlatmıştır. Böylece eski sistemin neden olduğu adaletsizliklerin zaman kaybetmeden giderilmesi amaçlanmıştır.

Oysa, dava konusu kural ile Türk Medeni Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten önce evlenmiş olan eşler arasında kural olarak eski mal rejiminin devam etmesi, yeni mal rejiminin ise aksi, Yasa’nın yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıl içinde kararlaştırılmadığı takdirde bu tarihten geçerli olması kabul edilmiştir. Bu düzenleme biçiminin, yeni medeni yasanın yürürlüğe girdiği 1.1.2002 tarihinde devam etmekte olan evlilikler yönünden, bu tarihten öncesi ve sonrası olmak üzere iki farklı mal rejiminin uygulanmasına yol açacağı bu durumun yaratacağı karmaşadan ise kamu düzeninin ve aile birliğinin olumsuz etkileneceği açıktır.

Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, öncelikle insan haklarına dayandığından bu hakları koruyup, geliştirme yükümlülüğü altındadır. Bu bağlamda kişilerin hukuk güvenliklerinin sağlanması, adaletsiz ve eşitliğe aykırı uygulamalardan kaçınılması hukuk devleti olmanın gereğidir.

Anayasa’nın 10. maddesinin ilk fıkrasında “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin Kanun önünde eşittir” denilerek hukuksal eşitlik tanımlandıktan sonra bununla yetinilmeyerek Anayasa hukukundaki çağdaş gelişmeler doğrultusunda ikinci fıkrada, kadınlar ve erkeklerin eşit haklara sahip oldukları, devletin, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlü bulunduğu vurgulanmıştır.

743 sayılı Yasa döneminde yasal mal rejimi olarak uygulanan mal ayrılığının özellikle kadınlar yönünden doğurduğu hakkaniyete aykırı sonuçlar gözetilerek Anayasa’nın 10. maddesinin ikinci fıkrasının getirdiği yükümlülük çerçevesinde 4721 sayılı Yasa ile edinilmiş mallara katılma rejimine geçilmiştir. Ancak, söz konusu mal rejiminin, Yasa’nın yürürlüğe girdiği tarihte devam etmekte olan evlilikler için aksi kararlaştırılmadıkça bu tarihten geçerli olarak uygulanacağını öngören itiraz konusu kuralla hukuk güvenliği ihlâl edildiği gibi hakkaniyete aykırı uygulamaların devamına da olanak sağlanmıştır.

Ayrıca eşler evlilik birliği içinde aynı hukuksal konumda oldukları halde Yasa’nın yürürlüğe girdiği tarihten önce ve sonra evlenen eşler farklı mal rejimine bağlı tutularak eşitlik ilkesi ihlâl edilmiştir.

Öte yandan, yeni medeni yasa yürürlüğe girdiği tarihte evlilik birliği devam etmekte olan eşlerin kişisel hakka dönüşmüş bir hakları bulunmadığından önceki yasa dönemindeki hukuksal durumları kazanılmış hak oluşturmaz; başka bir anlatımla ortada kazanılmış bir hak bulunmadığından bunlar yönünden yasaların geçmişe yürütülmesi, hukuk güvenliği ve kazanılmış hakların korunması ilkeleriyle açıklanamaz.

Kişisel hakka dönüşmemiş hukuksal durumlar, yasaların genel ve eşit uygulanmasının bir sonucu olarak yeni yasal düzenlemenin kapsamına girerler. Bu nedenle yasa koyucu tarafından hakkaniyete aykırı sonuçlar doğurduğu kabul edilen bir kuralın, müktesep hakların korunmasından söz edilerek belirli bir dönem için de olsa yürürlüğünü sürdürmesine olanak sağlanması hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmaz.

Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kuralın iptali gerektiği düşüncesiyle çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.

Başkanvekili
Osman Alifeyyaz PAKSÜT

Üye
Fulya KANTARCIOĞLU

Üye
Ali GÜZEL

Üye
Zehra Ayla PERKTAŞ



"4722 Sayılı Kanunun Mal Rejimleri Hakkındaki 10 Md.Sinin Anayasaya Ve Uluslararası Sözleşmelere Aykırılığı Sorunu" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Av.Habibe Yılmaz Kayar'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Yorumlar

Popüler Yayınlar