24 Eylül 2012 Pazartesi

EVCİL HAYVANLAR VE HUKUKSAL SORUNLAR Av. AHMET KEMAL ŞENPOLAT

EVCİL HAYVANLAR VE HUKUKSAL SORUNLAR
Av. AHMET KEMAL ŞENPOLAT(1)
I- GİRİŞ
Son zamanlarda ev hayvanl a r ı n ı n mahkemeye başvurularak evden
uzaklaştırılması yönünde davaların yoğunlaştığı ve 5199 sayılı Hayvanları
Koruma Yasasına göre ev ve süs hayvanı s ı n ı f ı n a giren hayvanların
mahkeme kararıyla sahiplerinden ayrılmak zorunda bırakıldığı görülm
e k t e d i r.
Özellikle kent yaşamının insanı doğadan giderek uzaklaştırdığı, yalnı
zlaştrdığı ve yabancılaştırdığı, beton binalar içine tutsak ettiği kentlerde
ev hayvanlarının insanlara ne denli yoldaş ve dost olduğunu yadsıyamayı
z. Ancak evlerinde evcil hayvan besleyen kişilere karşı açılan davaları
apartman yönetim planındaki yasaklar nedeniyle sulh hukuk mahkemelerinde
tahliye ile sonuçlandığı da bir gerçek... Yargıtay 18. Hukuk
Dairesinin tüm kararlarının da bu doğrultuda olduğuna tanık oluyoruz.
II- TAHLİYEYE NEDEN OLAN “CAN”
Veterinerlerin yapmış olduğu yaklaşık hesaba göre İstanbul’da sahipli
hayvan sayısının 1 milyon, Ankara’da ise 500 bin civarında olduğu
tahmin edilmektedir. Ne yazık ki (bakımevlerinden sahiplenmek yerine)
pet shoplar ve üretim çiftliklerinden Türkiye’de günlük olarak satılan
hayvan sayısı ise ortalama 400-500 civarındadır. Bir diğer deyişle önce
batılı ülkelerde görülen sahipli hayvan sayısındaki artış ülkemizde de
y a ş a n m a k t a d ı r. Her ne kadar bunların ciddi sayılabilecek orandaki bir
kısmı yazlıkl a r d a k ı r l a r a terk edilmekte ise de, geri kalanların birçoğu
için yaşadıkları evlerden atılmaları için yargı y o l una başvurulduğu d a
bir gerçektir.
Genelde komşular arasındaki husumetten kaynaklanan uyuşmazlıkları
n nedeni her zamanki gibi hayvanlar üzerinde test edilmekte, sahibiyle
on yıl yaşamış, ömrünün sonuna gelmiş, hatta sokağa ya da bakımevine
bırakılsa yaşama olanağı kalmayacak hayvanların tahliyesine hukuk
___________________________________________________
(1) İstanbul Barosu Hayvan Hakları Komisyonu Başkanı
yoluyla ısrar etmenin ardında hayvandan çok sahibine karşı duyulan husumet
bulunmaktadır.
Bu incelemenin amacı asla hayvanseverleri tutan yanlı bir inceleme
yapmak değildir. Çünkü şunu da kabul etmek gerekir ki kimi hayvanseverler,
toplumun asgari müşterek kurallarını zorlayacak derecede de bazı
katlanma limitlerini zorlamaktadırlar. Bir dairede 10-20 kedinin beslenmesi
ya da ortak mahallerde hayvanların dışkılarının temizlenmemesi
ya da toplu ulaşım araçlarında hayvanların koltuklar üzerine çıkartılması
aslında birçok kişinin bunlara antipatiyle yaklaşmasına da neden olmaktadı
r. Herkesten, bir hayvandan korkmamayı beklemek iyimserlik
olur. Her kesimin göstereceği tepkinin çok farklı olması doğaldır. Kimi
korkar, kimi se v g i duyar, kimi tiksinir. Ancak kuralların istisnai
birkaç kişi tarafından zorlanması bu kez hayvanları koruma kanunun
yetersiz olduğu yakınmasına uzanmaktadır. Oysa aslolan toplu yaşamın
belirlemiş olduğu kültür düzeyi ile orantılı olarak yazılı olmayan kimi düzenlemelerin
varlığıdır. Örf adet hukuku da bunun başında gelir. Ne yazı
k ki, kuralların kimi bilinçsiz hayvan severler tarafından bu denli zorlanmaya
çalışılması bilinçli ve sağduyulu biçimde olaylara yaklaşan, kurallara
uyan hayvan severin ve onun “can”ın da yanmasına neden olabilecek
sonuçlara varmaktadır.
Az önce de belirttiğimiz üzere bu tip davalarda genelde karşımıza çı-
kan somut durum hayvanın varlığından çok aslında komşuları ile bir biçimde
apartman yaşayışı içinde hayvan sahibi arasında geçimsizlik olması
dır. Yani, asıl neden hayvanın varlığından çok, yanlar arasında örneğin
ortak giderlere katılmama, dini nedenler, aşırı temizlik hastalığı, müziğin
sesini sonuna kadar açma ya da nedensiz şekilde komşuya herhangi bir
nedenden çekememezliğe girdiğinde insanlar hemen mahkemeye koşarak
bu kişinin evinde kedi var, köpek besliyor diye dava açmalarıdır… Şunu
tarafsız olarak kabul etmek gerekir ki aslında bu apartmanlarda görmeye
alışık olduğumuz tartışmalarda en suçsuz olan hayvanlardır. Ancak
tahliyesi istenen de yine onlardır. Onlar sadece “yumuşak karın” dır..
III- HUKUKİ PROSEDÜR BAŞLIYOR
Kimsenin sahip olduğu hayvanının ihtarname ile ya da site veya
apartman olağan toplantsında alınan kararla ya da belediye zabıtasının
kararı ile ya da imza toplanarak TAHLİYE EDİLMESİ mümkün değildir.
Tahliye edilecek hayvan için mutlaka mahkemeden karar alınması şarttı
r. Hele bu tahliye işlemi için belediye zabıtasının daha çabuk ve seri hareket
etmesi nedeniyle kullanılmaya çalışması olayın traji komik boyutudur.
Belediye zabıtası ancak hijyen koşullarına uyulup uyulmadığı
konusunda yetkilidir. Aksi takdirde mahkeme kararı olmadan evinize girerlerse
konut dokunulmazlığı suçunu bile işlemiş olabilirler. Onun görevi
asgari sağlık koşullarına aykırı bir durum varsa idari para cezası kese-
602 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 81 • Sayı: 2 • Yıl 2007
bilene kadardır, fakat tek başına adeta bir mahkeme imiş gibi tahliyeye
karar veremez.
Uygulamada hayvan sahipleri kendilerini “mazlum ve çekingen “ olarak
gördüklerinden ve hep suç işleyen potansiyel kişilermiş gibi bakıldıkları
ndan, bu tipten uyarılarla korkutulduğu da gözlemlenmektedir.
Türk Medeni Yasasının 737. maddesi; taşınmaz maliki ya da kullananı
nı, komşusuna zarar verecek her türlü davranışlardan kaçınmakla yükümlü
tutulmuş ve komşular arasındaki birtakım çıkarları dengede tutabilmek
için, her komşunun bazı davranışlardan kaçınma ve bazılarına
katlanma ödevleri ile yükümlü kılmıştır. Aynı maddenin 2. fıkrası ile de,
"özellikle taşınmazın durumuna, niteliğine ve yerel örf ve adete göre, kom-
şular arasında hoş görülebilecek dereceyi aşan gürültü veya sarsıntı yaparak
rahatsızlık verme”yi yasaklamıştır.
IV-SORUNUN COZUMSUZLU⁄ÜNE NEDEN OLAN APARTMAN
YÖNETİM PLANI!
Mahkemelere ev hayvanlarının tahliyesi için açılan davalarda adeta
standarta dönüşmüş olan uygulama, tapudan apartman yönetim planı-
nın getirtilerek orada yasak hüküm olup olmasına göre değişmektedir.
Apartmanda bulunan tüm kat malikleri toplanıp hayvandan şikayet etmediklerini
yazılı olarak beyan etseler ya da tanık olarak ifade verseler bile
yıllar önce tapuya bir şekilde dercedilmiş apartman yönetim planının
bu yasağını aşamamaktadırlar. Bir diğer deyişle, apartman ya da site yönetim
planında kimi durumlarda “kedi köpek tavuk keçi vs gibi hayvan
beslenemez” ibarelerinin bulunması mahkemelerin bu kadar kolay tahliyeye
karar vermelerine neden olmaktadır.
Bu konudaki görüşüm mahkemelerin ve Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin
doğrudan bu maddeye bakarak karar vermelerinin vicdani ve hakkaniyete
uygun olmadığıdır. Çünkü orada belirtilen yasak maddesi ev ve
süs hayvanı olmayan yabani ya da çiftlik hayvanları içindir. Düşününki
evinde tavuk besleyenler, inek besleyenler hatta yabani hayvan besleyenler
vardır. Bu maddeyi evinde kuş kedi akvaryum balığı besleyenlere kadar
uygulamak isteyen ve bu nedenle komşusunu sırf bu “yumuşak karnı
“ nedeniyle tahliyeye zorlamak isteyenler kanunun arkasına dolanmaktadı
r. Dini inanışı nedeniyle ya da aşırı temizlik hastalığı olan kişi
hayvana karşı olduğunu söyleyemeyen kişi örneğin yıllar önce tapuya konulmuş
bu yasak maddesini sevmediği komşusu önüne mahkemede delil
olarak sunar, bu yasak maddesini kendi çıkarları için kullanmaktadır.
Açıkçası kimse de ev satın alırken tapudaki yönetim planını detaylı olarak
inceleyip bakmaz. Çünkü ileride böyle bir maddenin koz olarak aleyhine
kullanılacağını da öngöremez. Mahkemeler de ne yazık ki buradaki
hayvan beslenemez yasağını çok geniş ve “sert” olarak yorumlamaktadır.
Sesi soluğu çıkmayan bir felçli kedinin, hiçbir komşuya rahatsızlık vermeyen
köpeğin, astım hastalığına neden olduğu garanti bile olmayan bir
Hayvan Hakları ve Hukuksal Sorunlar • Av. A. K. Şenpolat 603
kanaryanın evden tahliyesi sadece bu yasak var diye bir tavuk, koyun,
inek gibi çiftlik hayvanları ya da piton yılanı, timsah gibi yabanıl hayatta
yaşaması gerekli hayvanlarla değerlendirilmesi mümkün müdür?
Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 1991 yılında vermiş olduğu bir kararı
nda hayvanlara o zamanki bakış açısını aynen şöyle dediğini burada da
önemli olarak vurgulamamız gerekir. “Köpek, evcil bir hayvan olup günümüzde
bir çok ailenin beslediği hayvanlardandır. O nedenle köpeğin bizatihi
varlığının rahatsız edici bir unsur olarak kabulü mümkün değildir.”(2)
Az önce de belirttiğimiz üzere İstanbul gibi büyük bir kentlerde yaklaşı
k bir milyona yakın ev hayvanı olduğu tahmin edilmektedir. Dünya
ulusları da birçok ev hayvanı ile beraber yaşamaktadır. 21. yy Türkiye’sinin
hayvanlara bakış açısı artık 30-40 yıl öncesinin bakış açısı olamaz.
Apartman yönetim planındaki özellikle ev hayvanları için getirilen yasak
hükümlerin bu denli kesin yorumlanmaması gerekir. Bu yasağın aslında
iyi niyet kurallarını zorlayanlar ile çiftlik ve yabani hayvanlar için konuldu
ğu yorumlanmalıdır. Bir diğer deyişle, apartmanda çiftlik hayvanı besleyen
(tavuk, keçi, inek vs) gibi kişilere uygulanan yasak kapsamı bir çok
kişinin beslediği kedi köpek kanarya (hatta akvaryum balığı) için yorumlanmamalı
dır.
Nitekim aynı görüşte olan değerli hukukçu Mustafa Reşit Karahasan’ı
n görüşlerini buraya almakta fayda görüyorum:
“Yönetim planına konan yasak hüküm ile MK md 661/II hükmünün örtüştü
ğü söz götürmez. Öyleyse yönetim planında hayvan beslemenin yasaklanması,
başlı başlına hayvanın apartmandan atılmasının dayanağı
yapılamaz. Böyle bir uyuşmazlıkta hakim, örneğin bağımsız bölümde beslenen
köpeğin komşuları rahatsız edip etmediği, çevreyi kirletip kirletmedi-
ği konularını araştırmalı, soruşturma sonucu böyle bir durum olmadığı kanı
sına varırsa davayı reddetmelidir.”
“Bu bilgilerin ışığında belirtelim ki, her ne kadar KMK md.28/II ile yönetim
planının kat maliklerince nasıl değiştirilebileceği belirlenmiş ise de,
iradeyi gösteren davranışlar ya da irade etkinliğinden biri ile, kat maliklerinin
örtülü irade açığa vurması ile de hayvan beslenmesine ilişkin yönetim
planında yer almış olan hükmün değiştirilmesine hiçbir engel yoktur.
Kat maliklerinden birinin, örneğin köpek beslenmesinin sürekli olduğunu
gören ve bilen öteki kat maliklerinin uzun sayılabilecek bir zaman diliminde,
bu durumu bildikleri ve gördükleri halde buna karşı koymamış (ses çı-
karmamış, itiraz etmemiş) olmaları kısacası, bu tutumları örtülü (zımni) irade
açığa vurmasıdır ki, böylece örneğin köpek beslemeyi onayladıkları, yönetim
planının bununla ilgili hükmünün değiştirilmiş olduğu kabul edilmek
gerekir. Üstelik yönetim planındaki yasağa karşın, uzunca sayılabilecek
bir zaman diliminde ses çıkarmayan, durumu gören ve bilen kat malikleri
604 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 81 • Sayı: 2 • Yıl 2007
___________________________________________________
((2) Bu kararlarhttp://www.haytap.org sitesinde yayınlanmaktadır.
(ki KMK md. 28/III’teki 4/5 ölçüyü bu olasılıkta da uygulanmalıdır) örne-
ğin bağımsız bölümde köpek besleyen kat maliklerinde güven yaratmış
olurlar ki, uzun bir süreden sonra, komşuluk hukuk sınırlarını aşmayan,
rahatsızlık vermeyen, etrafı kirletmeyen bir hayvanın apartmandan atılması
nı istemek, doğruluk ve güven kurallarına (MK md. 2, KMK md. 18/I) tümüyle
aykırıdır.(3)
Yine aynı şekilde ;
“…şöyle ki, YASA KOYUCUNUN MANTI⁄INDA, HAYVAN BESLENMESİ
NİN YASAKLANACAK BİR DAVRANIŞ OLMADI⁄I YATAR; gerçekte de
bu yönden yasaklayıcı bir hükme yer verilmemiştir.
Yönetim planın da bir hüküm yoksa, hayvan (özellikle de köpek) beslemenin
rahatsız edici olup olmadığı konusunda, her somut olaydaki durum
ve koşullara göre gerekirse bilirkişiden de rapor alarak, hakim, hakseverlik
ve denkseverlik (MK. md. 4) kurallarının ışığın altında, hayvan
sevgisinin kökleşmesine olanak da verecek biçimde uyuşmazlığa çözüm
bulmalıdır. Önemle belirtelim ki, KMK md 18/1 hükmünün uygulanmasında
da gözetilmesi gereken MK md 661 çerçevesinde hayvan beslemeden
daha yoğun kapsamlı rahatsızlık vermeden önce, bunun giderilmesi için
somut önlemlerin bulunup bulunmadığı, bilirkişi kanalı ile soruşturulup
varsa, eş değişle alınacak önlemlerle bu sakıncalar giderilebiliyor ise, işte
bu durumda, hakim, gerekli önlemlerin alınarak sakıncaların giderilmesine
karar vermekle yetinmektedir; bu bağlamda, eylemin tümden yasaklanması
(uğraşın durdurulması, tümden engellenmesi) söz konusu olmamaktadır.
Şimdiye kadar kökleşen yargıtay inançların bulduğu bu çözümün, hayvan
besleme olayları içinde geçerli olduğunda duraksanamaz. O nedenle, hayvan
komşuları rahatsız etmiyor, sahibi kat maliki, apartmanın kirletilmemesi
için gerekeni yapıyor, önlemler alıyor, böylece temizliğin ihlal edilmesi
gibi bir durum ortaya çıkmıyor ise, hayvanın beslenmesi yasaklanamaz.”
“Şimdiye kadar yapılan açıklamaların ışığında belirtelim ki, salt yönetim
planı ile hayvan beslemenin yasaklanması, hayvanın apartmandan
atılmasına neden olamaz. Eğer hayvan komşuları rahatsız etmiyor, çevreyi
de kirletmiyor ise, yönetim planında yasak hüküm var diye, dışarı atılamaz.”(
4)
Aslında durumun bu kadar açık olduğu, yasa koyucunun asıl amacı
nın hayvan sevgisinin, doğa sevgisinin yerleşmesinin tartışılmaz olduğu
bir konuda yıllar önce maktu şekilde edinilmiş ve kat maliklerinin ortak
iradaleri dışında şeklen tapuya işlenmiş, apartman yönetim planından
yıllarca sonra bir yasak hüküm çıkarıp kullanmanın da ne derece iyiniyet
kuralları ile bağdaştığı tartışılır.
Hayvan Hakları ve Hukuksal Sorunlar • Av. A. K. Şenpolat 605
___________________________________________________
(3) Mustafa Reşit Karahasan ,Mülkiyet ve Kat Mülkiyeti Hukuku, 1999, cilt 3 , sayfa 215vd
Yıllarca hayvan besleyen kişiye ses çıkarmayıp, komşuluk ilişkileri
kötüye gittikten sonra dava açmak ve hayvanın tahliyesini istemek ya da
aynı yasağı ihlal eden başka komşulara karşın onlara dava açmayıp sadece
birisinin üzerine gitmek de bu yönetim planının ne denli kötüye kullanı
ldığının bir göstergesidir.
Oysa yapılması gereken, özellikle TMK 737. maddesi uyarınca rahatsı
zlık unsurunun, komşular tarafından katlanabilme yükümlülüğünün
bir bilirkişi kurulunca özellikle keşif yoluyla belirlenmesinden ibarettir.
Konusunda uzman bir veteriner hekim şikayet söz konusu olan
hayvanın yaşadığı toplu alanda sesinin ya da tüylerinin nesnel sınırları
zorlayacak derecede olup olmadığı, verilen eğitim komutlarını tam olarak
algılayıp algılamadığı, insanlara zarar verecek bir yapıda olup olmadığı,
aşılarının düzenli olarak yapılıp yapılmadığı, bu kontroller sonucu hayvanı
n toplu yaşam alanları için bir zarar oluşturma olasılığının ayrıntılı
olarak incelemesi gerekir. Bilirkişinin özellikle keşif ile saptayacağı bu
durum yargıcın vereceği karara destek teşkil etmelidir.(5)
Nasıl ki apartman yönetim planında yasak OLMADI⁄INDA, yasağın
olmaması kimseye örneğin evinde keçi, inek, tavuk ya da kobra yılanı
beslemesine izin verme anlamı doğurmaz ise yani tolerans sınırı TMK 737
kapsamında değerlendirilemez ise ya da yasak yok diye bu hayvanların
bir apartman katında yaşamasına izin verilmez ise, yasak var diye de ev
ve süs hayvanlarının nesnel nedensiz tahliyesine doğrudan karar verilememesi
gerekir. Yani yargıç her somut durumda yerinde inceleme, ke-
şif ve gerekiyorsa bilirkişiden görüş almalıdır.
Öte yandan, Yargıtay’ın çeşitli kez onamış olduğu tahliye yönündeki
kararlar özellikle 2006 yılında çıkmış 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunun
uygulama yönetmeliğinin çıkmasından önce olduğunu da anımsamalı
yız.
2006 yılında yürürlüğe giren ve Çevre Bakanlığı tarafından çıkarılan
Hayvanların Korunmasına Dair Uygulama Yönetmeliği(6) ise bu konuya
DESİBEL ölçütü getirmiştir.
Bundan önceki uygulamalarda herhangi bir komşunun durup dururken
yakınması ya da apartman yönetim planlarındaki kedi ve köpek besleme
yasağının mahkeme kararıyla hayvanların evden atılmasına yeterli
olmaktaydı. Hiç değilse 2006 yılında çıkan Hayvanların Korunmasına
Dair Uygulama Yönetmeliği uygulamadaki bu haksızlığı gidermesi gerekir.
606 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 81 • Sayı: 2 • Yıl 2007
___________________________________________________
(4) Mustafa Reşit Karahasan ,Mülkiyet ve Kat Mülkiyeti Hukuku, 1999, cilt 3 , sayfa 217vd
(5) İstanbul 4 Sulh Hukuk mahkemesinin 1998/603E ve 1999/632K sayılı bu konuda vermiş olduğu
gerekçeli karardan : “Köpeğin cinsi, durumu, uzman bilirkişinin raporu, bulunduğu dairenin hemzemin
oluşu, tanık beyanları ve keşifte gözlendiği üzere davacı yan köpeğin katlanılmaz bir rahatsızlık ve
zarar yarattığını ispatlayamadığından davanın reddine karar vermek gerekmiştir.”
Kararın tam metni için :http://www.haytap.org
(6) Yönetmeliğin tam metni içinhttp://www.haytap.org sitesinden ulaşılabilir.
Hayvanın evden atılabilmesi için en azından gürültü sınırını aştığının ve
nesnel sınırların zorlandığının kanıtlanması gerekmektedir.
Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan
yönetmelik, evde yaşayan hayvanlarla ilgili apartman sakinleri arası
nda çıkan uyuşmazlıkların ve genellikle mahkeme kararıyla sahiplerinin
ve hayvanların haksız yere ayrılması ve evden atılmasıyla
sonuçlanabilen bu uygulamanın bir sona ermesini sağlamalıdır.
Bu arada sayın hukukçulardan 12.04.2006 yılında çıkan yönetmeli-
ğin özellikle 10. ve 12. maddelerine dikkat çekiyoruz.
Hayvan sahiplerinin görev ve sorumlulukları
MADDE 10- (1) Ev ve süs hayvanı veya kontrollü hayvanı bulunduranlar
ile yeni hayvan sahiplenecekler;
⁄) hayvan sahibi ya da hayvan muhafaza eden kurum ve kuruluş, sahibi
bulunduğu hayvanın ses düzeyini kontrol altına almak üzere, söz konusu
hayvan ya da hayvanların yaşama ortamına en yakın konutta bulunan
bir yatak odası için ses basıncı düzeyi ve oturma odaları için de kabul
edilebilir ses basıncı düzeyleri ile ilgili olarak 1/7/2005 tarihli ve 25862
sayılı resmi gazete’de yayımlanan çevresel gürültünün değerlendirilmesi
ve yönetimi yönetmeliğindeki (2002/49/ec) değerleri sağlamakla,
görevli ve sorumludur.
Özellikle aynı yönetmeliğin 12. maddenin d fıkrası da sahiplenilen
hayvanın terkini yasaklamıştır.
Ev ve Süs Hayvanı ve Kontrollü Hayvan Sahiplenilmesi ve Bulundurulması
Ev ve Süs Hayvanı ile Kontrollü Hayvan Bulundurma
ve Sahiplenilmesi Şartları
MADDE 12- (1) Ev ve süs hayvanı ile kontrollü hayvanı bulunduran veya
yeni hayvan sahipleneceklerde aşağıdaki şartlar aranır:
d) Sahiplenilen hayvanlar TERK EDİLEMEZ, ancak yeniden sahiplendirme
yapılabilir ya da geçici hayvan bakımevlerine teslim edilebilir.
Uygulamada bilindiği üzere yönetici ya da apartman sakini, hayvan
çevreye rahatsızlık vermese bile, dava açabilmekte ve Yargıtay’ın yerleş-
miş onama kararları doğrultusunda tahliye kararını çok rahat bir şekilde
alabilmektedirler. Ancak, artık yönetmeliğin ilgili maddesi, yakınmacılara
iddialarını ispatlama zorunluluğu getirdiğinin göz önünde bulundurulması
gerekir. Yeni yönetmeliğe göre yakınma konusu olan ev hayvanının
ses desibeli ölçülmesini, eğer gürültü sınırı aşılmamışsa kedi ve köpeklerin
sahipleriyle yaşamasına olanak verilmesi gerekmektedir. Yakınma
haklı ve sınır aşılıyorsa ancak o zaman yargı yolu açılabilmelidir. Ya da
Hayvan Hakları ve Hukuksal Sorunlar • Av. A. K. Şenpolat 607
söz konusu olan hayvanın tüyleri ise bilirkişiden bu tüylerin insanları rahatsı
z edip etmeyeceği yönünde rapor alınmalıdır.
V- 5199 sayılı HAYVANLARI KORUMA KANUNU AÇISINDAN
BAKIŞ
5199 sayılı HAYVANLARI KORUMA KANUNU Haziran 2004 yılında
yürürlüğe girmiştir. Yapılan çeşitli uluslararası sözleşmeler ve pratik ihtiyacı
n doğurduğu gereksinimler böyle bir yasanın çıkmasını zorunlu kılmı
ştır. Bu yasada korunan yarar aslında HAYVAN SEVERLERİN DE⁄İL,
HAYVANLARIN HAKLARIDIR. Yasa koyucu onların da her şeyden önce
bir hakkı olduğunu kabul etmiştir. Her ne kadar bu yasa bir kabahatler
kanunu da olsa uygulamada bu tipten davalarda bu yasa apartman yönetim
planın önüne geçememekte ya da mahkemeler tarafından dikkate
alınmamaktadır.
Adı geçen yasanın 5. maddesinin son fıkrası aynen şöyle demektedir:
“Ev ve süs hayvanları ile kontrollü hayvanlardan, doğal yaşama
ortamlarına tekrar uyum sağlayamayacak durumda olanlar
terk edilemez”
Görüldüğü üzere yeni yasa açıkça yaşama ortamlarına tekrar uyum
sağlayamayacak olan hayvanların terk edilemeyeceğine dair amir hüküm
koymuştur. Hatta bu yasanın emredici hükmüne aykırı hareket edenlere
karşı para cezası ile yaptırım öngörülmüştür.
Burada yasa maddesi ile bir sözleşme olan yönetim planı çelişmektedir.
Bu çelişmede yasa hükmü sözleşmenin gerisine düşürülemez. Eş
deyişle yasa hükmüne aykırı sözleşme maddesinin geçerliliğinden söz
e d i l e m e z .
Uygulamada mahkemeler tahliye yönünde karar verdiği zaman birçok
hayvan sahibi onca yıldır yanında olan hayvanını terk edemediği için
yaşadığı konutu terk etme yolunu seçmektedir.
Yargıtay 18. Hukuk dairesinin biran önce bu konuyla ilgili görüş de-
ğiştirip Hayvanları Koruma Kanunu çerçevesinde bir kararlılığa ulaşması
gerekmektedir.
VI- TÜRKİYE Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa
Sözleşmesi'nin Onaylanması Hakkında 2003/6168 Sayılı
uluslararası YASAYA İMZA ATMIŞTIR.(7)
15.7.2003 tarihli EV HAYVANLARININ KORUNMASINA DAİR AVRUPA
SÖZLEŞMESİNİN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDU⁄U HAKKINDA
KANUN’la 28.08.2003 tarihinde bu sözleşme yürürlüğe girmiştir. Yasanı
n altında tüm hükümet üyelerinin, Cumhurbaşkanının imzası vardı
r. Resmi gazetede yayınlanmıştır. Bu yasanın 3. maddesi kimsenin ev
608 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 81 • Sayı: 2 • Yıl 2007
___________________________________________________
(7) 2003/6168 Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi'nin Onaylanması Hakkında Karar
hayvanını terk edemeyeceğini hüküm altına almıştır. Öte yandan bu yasanı
n bizi ilgilendiren teknik hukuki yanı 1982 Anayasamızın 90/son
fıkrasına göre uluslararası sözleşmeler yasa hükmünde olduğu yönündeki
ifadesidir.
1982 ANAYASASI MADDE 90/SON :
“Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası anlaşmalar kanun
hükmündedir. Bunlar hakkında anayasaya aykırılık iddiası ile anayasa
mahkemesine başvurulamaz.”
Dolayısıyla bu sözleşmeler TBMM’den çıkmış yasalardan farksızdır.
İç hukuk düzenlemeleridir. Ancak hukukçularımız nedense anayasanın
90. maddesini de uygulamada fazlaca dikkate almamaktadırlar.
Tüm dünya ev hayvanları ve doğa ile barışık bir şekilde yaşarken, bizim
bir hayvanı husumet konusu yapmamız düşündürücüdür.
VII – TAHLİYE KARARI ÜZERİNE HAYVAN SAHİBİNİNİN KOZU
Yukarıda anlatılan nedenlerle herhangi bir hayvanın evden çıkarılması
na karar verildiğinde bu kez hayvan sahibi olan kat maliki sulh hukuk
mahkemesinde kendisine dava açmış olan kişi ya da apartman yönetimine
karşı oturdukları binadaki projeye aykırılıkları dava konusu etmekte
ve eski hale getirme istemektedirler. Yani, bir tahliye kararının icraya
konulmasının engellenmesi için apartman ya da sitede bir hukuk
savaşı başlamaktadır. Hemen hemen her evin iç dekorasyonunda tadilat
yapıldığı, kolonları kirişleri kesildiği, balkonların projeye aykırı olarak içeriye
dahil edildiği düşünülürse hayvanların tahliyesini isteyenlere karşı
işleyiş tersine dönmekte, dava açana başka bir dosya ile karşı dava açılmaktadı
r! Mahkemeler aslında gereksiz bir hukuk savaşı içine sürüklenmekte,
yasalar bu nedenle kullanılmakta ancak dava dilekçelerinde bu
durum özellikle belirtilmemektedir. Olayın bu duruma gelmesindeki en
büyük neden apartman yönetim planının sert uygulanmasından kaynaklanmaktadı
r. Bu husumetler o dereceye varmaktadır ki, kimi zaman tah-
Hayvan Hakları ve Hukuksal Sorunlar • Av. A. K. Şenpolat 609
___________________________________________________
(8) Kartal 2. İcra Mahkemesinin 2005/ 178E ve 2005/331 K sayılı talebin REDDİ kararı davalı takip
alacaklısının oturduğu daireye bitişik dairede beslediği köpeklerden rahatsız olduğu iddiası ile davacı
takip borçlusu aleyhine dava açıp kendi adına karar aldıktan sonra oturduğu daireyi 23.03.2006
tarihinde satmış ve o apartmandan taşınmıştır. Bu husus taraf vekillerince de kabul edilmiş olup
tartışma konusu değildir. Dolayısi ile davacı takip borçlusunun kendi dairesinde köpek besleyip
bulundurmasından 06.04.2005 takip tarihi itibari ile davalının rahatsız olması söz konusu değildir.
Takip dayanağı karar apartmanla ilgili değil, davalı alacaklısı şahsı için verilmiştir. Bu bakımdan
davalının sattığı daireyi satın alan yeni malik ya da kiracı kendi adına dava açıp aynı şekilde karar
almadığı sürece davalının şahsı için ilama dayanak benzer bir hak iddiasında bulunamayacağı gibi,
aynı ilamı kendi lehine takibe koymak hak ve sıfatı da yoktur.
Mahkeme kararlarının kesinleşmesinden sonra Şili ya da yasal zorunluluklar nedeni ile ilamın
taraşarının değişmesi halinde, o ilamı infaz ve uygulama hakkı değişen tarafa geçer.
Aynı şekilde ilamın konusunun değişen koşullar nedeniyle taraşar için bir fayda sağlanamayacağının
ortaya çıkması halinde de taraşarın o davanın infazını istemeleri doğru olmadığı gibi hakkın kötüye
kullanılmasına da yol açar.
liyeyi isteyen taraf o daireden taşınmış bile olsa icra kanalıyla muhakkak
hayvanın tahliyesini uygulatmak için icra dairelerine başvurulmaktadır.(8)
VIII- “BARINAK” SECENE⁄İ
Şimdiye kadar olayın hukuki boyutlarını kısa olarak anlatmaya çalış-
tık. Yine de bir şekilde bahsi geçen hayvanlar için tahliye kararı verildi-
ğinde buraya sunamadığımız adına “barınak” denilen yerlerin fotoğraşarı
na dikkatinizi çekmek gerekir. Bu görüntüler ne yazık ki Türkiye’nin
gözlerden ırak kanayan bir yarasıdır. Yaşamaya mahkum edilmiş, terkedilmiş
hayvanlarla dolu yerlerdir bu bölgeler. Yerel yetkililer, idari makamlar
ise gerekli önlemleri hiçbir biçimde almamakta, kaynak sağlamamakta,
yeterli personel ve altyapıyı sunmamaktadırlar. Bakımevi olarak
çalışması gereken fakat adına barınak adı verilen çoğu tamamıyla kapasitesinin
üstünde, mevzuata aykırı bulunan bu yerler olası tahliye kararı
nda icra müdürlüğünün bu köpekleri göndereceği yerlerdir. Bu adına
barınak denilen, nazi kampı koşullarından daha vahim durumda olan,
“canların” adeta yaşamaya mahkum edildiği hapishanelerdir. Bugüne kadar
kimseye zararı olmamış hayvanlar için bu yönde bir istemde bulunmak
öncelikle merhamet ilkeleri ile bağdaşmamaktadır.
Özellikle Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin bu konuda vereceği kararlar
Türkiye’de en azından bu konuda bir anlayışın değişmesine neden olacaktı
r. Yinelemek gerekir ki burada savunduğumuz hayvan severlerin
hakları değil, hayvanların yaşam hakkıdır.
Sahipleri ile duygusal ilişkiler kuran, gözlerini açtığı zaman onları
annesi, babası, kardeşleri gibi gören hayvanların alıştıkları ortamdan hukuk
zoruyla koparılmaları, barınaklara sürüklenmeleri çoğu kez bu hayvanları
n sterese girmesine ve yaşamlarını yitirmesine neden olmaktadır.
İnsanların doğanın sahibi olarak kendilerini görmesi ve başka canlılara
yaşam hakkı tanımaması uygarlık sayılabilir mi?
Uyuşmazlığın çözümlenmesinde özellikle Medeni Kanunumuzun 4.
maddesi (hakseverlik ve denkseverlik ilkesi) büyük bir destek oluşturacaktı
r. Sayın mahkemenin Kat Mülkiyeti Yasasını ve yeni çıkan Hayvanları
Koruma Yasasını birlikte uygulaması hayvan haklarının önemini
kavraması, çağdaş ve modern hukukun başarısı olacaktır.
610 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 81 • Sayı: 2 • Yıl 2007
___________________________________________________
Davalı dairesini satıp taşındığına göre, davacının kendi dairesinde besleyip sakladığı köpeklerden
rahatsızlığı düşünülemeyeceği gibi aynı binada oturmadığı başka bir dairede pay sahibi bulunmuşsa
da davalıya ilamın bu yönden infazını istemek hakkı vermez.
Davalının hukuki ve mantıklı bir hakkı ve menfaati bulunmadığı halde şeklen taraf olduğu ilamın
infazını istemesi açıkca hakkın suistimali olduğundan davacı borçlusu şikayeti haklı yerinde ve yasal
bulunduğundan davanın kabulüne takipteki “Köpeklerin Evden Uzaklaştırılması” ile ilgili talebin
iptaline karar vermek gerekmiştir.
Temyiz üzerine Yargıtay 12. hukuk dairesi bu kararı 8.12.2006 tarihinde 2005/20397 E ve
2005/24399 sayılı kararı ile ONAMIŞ, yerel mahkemenin verdiği gerekçeyi değiştirmemiştir.
Kararın tam metni için:http://www.haytap.org

İMZA İNCELEMELERİ VE BİLİRKİŞİLİK

İMZA İNCELEMELERİ VE BİLİRKİŞİLİK 

Yrd.Doç.Dr.Jale Bafra , İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü Öğretim Üyesi, Belge İnceleme Birimi Başkanı 


GİRİŞ VE AMAÇ: 
İmza; üstündeki metnin o kişi tarafından bilinip kabul edilmesi, onaylanması sonuçlarını doğuran ve sahibini alacak,borç ya da taahhüt altına sokan ayırdedici bir işarettir. Bu niteliği ile de imza hukuki alanda büyük önem ve değer taşır. İnkarı ve kime ait olduğunun belirlenememesi veya hatalı belirlenmesi durumunda maddi manevi telafisi imkansız zararlara yol açar. Uzmanlar imza incelemelerinde çoğu zaman tereddütlere düşmekte, birbirine zıt raporlar verilmekte ve imzanın ne olduğu, ne şekilde atılması gerektiği konusunda mevcut hukuki düzenlemelere rağmen, yerleşmiş bir tatbikat olmadığı için sağlıklı sonuçlar alınamamaktadır Sorunun nereden kaynaklandığı ve ne yapılması gerektiği, hukuki düzenlemelerin neler olduğu hakkında bir çalışma yapmayı zaruri bulduk. 

I – İmza Nedir ve Nasıl Atılmalıdır: 

İmza bir el yazısı formudur, fakat ayırıcı olma amacını taşır. İki çeşit imza vardır. Kişinin normal el yazısı ile yazdığı (yazı) imzalar ve kısmen okunabilen ya da hiç okunamayan ayırdedici bir işaretten oluşan (şekilsel )imzalar. Yazı imzalar tüm isim ve soyadı, ilk isim ve diğer isimlerin baş harfleri veya baş harfler ve soy isimden oluşabilir. Baş harfler birbirine veya soy isme bağlanmış veya bağlanmamış ya da hepsi çeşitli karışımlardan meydana gelmiş olabilir1. İsim ve soy isim yazarak atılan yazı imzaların dahi çoğu kez ayırıcı olmasına önem verilmekte ve imzaya örneğin kuyruk ya da çizgi gibi karakteristik simgeler ilave olunmaktadır. 
İmzanın en önemli özelliği tümüyle aynı şekilde tekrarlanabilir olmayışıdır.En yetenekli kişiler dahi hiçbir zaman aynı hareketi aynı şekilde yapamazlar. Buna doğal çeşitlilik (natural varyasyon) denilmektedir.Bu nedenle de iki imzanın üst üste çakışacak biçimde birbirinin aynı olması uzmanlarca taklit belirtisi sayılmaktadır. (üstten kopya ya da nakil imzalarda olduğu gibi)2. Kaldı ki; imzanın yazıldığı yere, kullanılan yazı vasıtalarına (kalem,kağıt vs.), atıldığı şartlara ve hatta sahibinin ruhi ya da fiziki durumuna, kullanılan ele göre değişmesi kaçınılmazdır. Bu özelliği nedeniyle ve bilhassa harf özelliği göstermeyen şekilsel imzalarda karar vermek çok zordur. Zira el yazısı ne kadar değişirse değişsin bir takım harflerin şekil ve biçimlendirilişi (konstruksüyon) , örneğin bir (A) harfinde kullanılan çizgilerin boyut ve orantıları veya bir (g) harfinin gövde oluşumu ya da aşağıya doğru uzayan kuyruğunun yapılışı tamamen kişiye özgüdür ve ayırt edicidir. Bu nedenle de el yazısı harflerinin (veya büyük harf) kullanılmasıyla atılan yazı imzalarda kişinin bu harf karakteristiğinden yola çıkarak ve hatta karşılaştırma için sadece imza örneği değil yazı örnekleri de kullanılarak sonuca varılabilir. Bu da incelemecinin işini kolaylaştıran ve kararın sıhhatini temin eden bir faktördür. Çünkü bu taktirde yapılan karşılaştırma ve incelemenin bilimsel ve uluslararası standartlara oturtulabilmesi mümkün olur. Ancak, Avrupa ve Amerika’nın aksine ülkemizde şekilsel imza atmak yaygın bir alışkanlık haline gelmiştir. Bu durumda sadece bir yuvarlak, bir takım yatay veya dikey çizgiler , büklümler ya da zikzaklardan oluşan şekillerin ait olduğu bireyin ya da mahkemelerin çoğu kez sorduğu üzere hangi el ürünü olduğunun belirlenmesi – çok karakteristik bir şekil olmadıkça – imkansızdır. Çok karakteristik şekillerde dahi verilen kararın isabeti tartışmalıdır ve bu artık incelemeyi yapanın sezgilerine yada benzetme yeteneğine dayanan sübjektif bir hüküm olduğu için daima şüphe ile karşılanmaya mahkumdur. Bilimde nesnellik (objektivite) yani her zaman, herkes tarafından aynı kabul edilebilir olma esastır. Ülkemizde aynı imza hakkında farklı kararlar verilmesinin (bazen bir mahkeme dosyasında birbirine zıt 3-4 bilirkişi raporu dahi görülmektedir.) en önemli sebebi de yazarak imza atma alışkanlığının olmayışıdır. 
Bu problemin çözümü ise ancak imza ile ilgili mevcut hukuk düzenlemelerine kesinlikle uyulmasının temini ile mümkün olabilir. Şöyle ki; 
İmzanın resmi ve hukuki şekli ad ve soyadının yazılmasıdır.2525 sayılı Soyadı Kanununun 2. maddesi ‘söyleyişte, yazılışta, imzada öz ad önde soyadı sonda kullanılır’ diyerek imzanın atılış şeklini düzenlemiştir. Bu metne göre imzada öz ad ve soyadı yazılacaktır. 
818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 14. maddesi ise imza hakkında şöyle bir düzenleme getirmiştir: 
‘İmza üzerine borç alan kimsenin el yazısı olmak lazımdır. 
Bir alet vasıtasıyla vaz olunan imza ancak örf ve adetçe kabul olunan hallerde ve hususiyle çok miktarda tedavüle çıkarılan kıymetli evrakın imzası lazım geldiği taktirde kafi addolunur.’ 
14/2. fıkradaki ‘bir alet vasıtasıyla vazolunan imza’ sözlerinden ise İsviçre Borçlar Kanununun Almanca’sı’na uygun olarak ‘El yazısı imzanın mekanik yoldan kopya edilmesi’ anlaşılmalıdır3. 
Yine Türk Ticaret Kanunu’ nun 668.nci maddesi ‘imzalar’ başlığı altında : 
‘Poliçe üzerindeki beyanların el yazısı ile imza edilmesi lazımdır. 
El yazısı ile olan imza yerine mihaniki herhangi bir vasıta veya el ile yapılan veyahut tasdik edilmiş olan bir işaret yahut resmi bir şehadetname kullanılamaz.’ hükmünü koymuştur. Bu hüküm el yazısı ile yazılması zorunlu olan imzanın yerine mihaniki imza ya da mühür kullanılmasının kıymetli evrak hukuku bakımından geçerli olmayacağını belirtmektedir. 

İcra İflas Kanunu md.68/a 3.cü fıkrasında ise: 
‘Tatbike medar imza mevcutsa bununla yoksa borçluya yazdıracağı yazı ve attıracağı imza ile yapılacak mukayese ve incelemelerden ...imzanın borçluya aidiyetine kanaat getirilirse...’. denilmiştir. 
Bu maddedeki ‘yazdıracağı yazı’ ibaresinden de imzanın bir el yazısı örneği olması gerektiği anlaşılmaktadır. 

Türkçe sözlükte imza ‘Bir kimsenin bir yazının altına bu yazıyı yazdığını ve onayladığını belirtmek için;her zaman aynı biçimde yazdığı ad ve işaret ‘olarak tanımlanmaktadır. 
Bu tanıma göre de imzanın; 
1.Yazılması gerekmektedir, 
2.Her zaman aynı biçimde yazılması gerekmektedir. Yani imza yazılırken matbaa harfleri kullanılıyor ise devamlı matbaa harfleriyle, el yazısı yani bağlantılı yazı kullanılıyor ise devamlı bağlantılı yazı ile yazılmalı ve her zaman aynı biçimde atılmalıdır. Bu sürekliliği ve ‘ayniyeti’ temin etmek ve özellikle ticari hayatta güvenliği sağlamak üzere noterlikçe tasdikli imza beyannamesi ya da imza sirküleri alınması usulü benimsenmiştir. Noterlik Kanununun 90. maddesi imzaların onaylanmasına dair şekli, 91. ve 92. maddeleri imzanın onaylanma şartları ile onaylama şerhinin muhtevasını düzenlemiş bulunmaktadır. 
3.Sözlükte imza tarif edilirken ‘yazdığı ad ve işaret ‘ tabiri kullanılmıştır. İşaretin anlamı okuma yazma bilmeyenler için imza yerine geçen mühür veya bastırılan parmaktır4. ‘mühür’, imza yerine kullanılmak üzere, bir metal veya başka bir obje (ahşap veya kil) üzerine el ile kazınan yazı veya işarettir. Bu mühür ve imzaların eskiden olduğu gibi muhtarlarca, şimdi Noterlerce veya ilgili kurumlarınca tasdik edilmeleri ve bu hususun bir varakaya raptedilmesi, imza sirkülerinde olduğu gibi, isbat vasıtası olmalarını güvence altına alacaktır. 
Bütün bu açıklamalara göre imzada esas olan isim ve soyadı yazılmasıdır. İmza incelemelerinden sağlıklı netice alınabilmesi için mutlak surette kişinin el yazısı harflerini ihtiva eden yazı formunda atılmış bir imza olması ya da, en azından, imza atarken mutlaka isim ve soyadının da yazdırılması kuralını uygulamaya yerleştirmek gerekmektedir. Aksi halde, birbiriyle çelişkili bilirkişi raporlarının ve adaleti yansıtmayan mahkeme kararlarının önüne geçmek mümkün değildir. 


II – İncelemeye esas alınacak imza örnekleri 

İmza incelemelerinde karşılaşılan güçlüklerden biri de karşılaştırmaya esas alınacak örneklerin (mukayese materyali) nitelik ve niceliğinden kaynaklanmaktadır. Mahkemelerden gönderilen mukayese materyali genellikle ya sayıca az ya da karşılaştırmaya elverişsiz olmaktadır. Yazı ve imza incelemelerinde örneklerin yeterli sayıda ve inceleme için elverişli nitelikte olması isabetli bilirkişi kanaatinin oluşumunu sağlayan en önemli etkendir. 

1. Örnek imzalar sayıca ne kadar çok ise mukayese o kadar başarılı ve sağlıklı olur. Zira kişiye ait karakteristik unsurların belirlenebilmesi için o kişinin çok sayıda imza örneğinin incelenmesi gerekir. Bir veya iki imza ile karara varmak hem zor hem de doğru değildir. Bir kişinin ancak çok sayıda imzasında tekrarlandığı görülen özelliklerin o kişiye ait olduğu söylenebilir. Bunların dışında kalanların ise tesadüfi olma olasılığı çok yüksektir. ‘Çok sayıda imza’ deyiminden tatbikatta anlaşıldığı gibi, kişinin aynı anda, örneğin mahkeme huzurunda ‘istiktab’ yaptırılmasında olduğu üzere, ardarda atılmış çok sayıda imzaları değil, çeşitli zamanlarda, çeşitli yerlerde ve farklı sebeplerle atmış olduğu samimi (olağan) imzaları anlaşılmalıdır. Zira doğal varyasyon ancak bu imzalarda görülebilir. Yoksa ardarda atılmış imzalar ne kadar çok sayıda olursa olsun , aynı imza formunun bir tekrarı olmaktan fazla bir değere sahip değildir5 ve bunların gösterebilecekleri özellikler itibariyle tek bir imza olarak kabulü gerekir. Bu bakımdan genel ve yaygın inancın aksine imzanın oturarak ya da ayakta alınmasının da fazla bir önemi yoktur. Çünkü yazı ve dolayısıyla imza ele ait değil beyin tarafından idare olunan bir faaliyettir. 

2. İmzanın gerek doğal varyasyonu gerekse değişimine yol açabilen, yer,vasıtalar, fiziki ve mental sebepler ve zaman gibi , şartlar nedeniyle kişiye ait karakteristik unsurların belirlenebilmesi için o kişinin şüpheli imza ile benzer şartlarda atılmış imzalarının incelenmesi gerekir. Örneğin; pul üzerine atılmış bir imza incelecekse kişinin pul üzerine atmış olduğu samimi imzaları örnek alınmalıdır. Ayrıca imzanın bilinçli olarak değiştirilebilmesi ihtimaline karşı da samimi imza örnekleri gereklidir. Kişilerin sonradan inkar edebilmek için ya da kimliklerini saklamak amacıyla belge imzalarken veya örnek alınması sırasında değiştirerek imza attıkları uygulamada oldukça sık görülmektedir. Araştırmalar imza değiştirme konusunda kişilerin hayli başarılı olduklarını da ortaya koymuştur6 . Özellikle imzanın başlangıcı ve baş harfi, hızı, eğim ve ölçüsü (uzunluk/yükseklik) değiştirilmektedir 7 

3. Araştırmalar imzanın zaman içerisinde sahibinin de fark edemediği doğal bir değişime uğradığını göstermiştir. İmza zaman geçtikçe olgunlaşır ve teferruat kaybolur, yerine yeni eklemeler oluşur ve boyutları değişir8. Yapılan çalışmalar 5 yıllık bir zaman dilimi içerisinde aynı kişiye ait imzaların % 44 ünde imzanın iç harflerinin, % 16 sının son harfinin, % 12 sinin ise ilk harfinin değiştiğini göstermiştir. Bu değişimler harf ekleme veya harflerin şekil veya karakteristiğinin değişmesi (örneğin grama, yani harf dışında bir işaret halini alması) şeklinde görülmektedir9. .Bu nedenle örnek imzaların şüpheli imza ile mümkün olduğu kadar yakın tarihte atılmış olması şarttır10.Buradaki zaman aralığı azami beş yıldır. Beş yıldan daha eski imza örneklerinin mukayeseye esas alınması doğru değildir. 

4. Özellikle imza incelemelerinde dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta da gerek şüpheli gerekse örnek imzaların fotokopi olmamasıdır. Yazı ve imza incelemelerinde genel kural, incelenecek yazı ya da imzayı ihtiva eden belgenin aslına ulaşmak mümkün olmadığı taktirde kaliteli bir fotokopi üzerinden karşılaştırma yapılabileceğidir1. Bu da ancak orijinal belgeden doğrudan çekilecek fotokopi olabilir. Fotokopinin fotokopisi asla kullanılmamalıdır. Zira fotokopi üzerinden yapılacak incelemeler çoğu olayda kişisel harf formlarını, harfler arasındaki bağlantıları ve genel görünümü gösterebilir. Fakat, basınç,hız,kalem kaldırma, yazı vasıtasının pozisyonu , çizgilerin başlangıç ve bitiş noktası ve gidiş yönü ve diğer önemli delilleri tesbit edebilmek mümkün değildir11. 
İlaveten imzalar açısından bilhassa günümüzde teknolojideki önemli gelişmeler nedeniyle fotokopi, fotoğraf ve bilgisayarlar vasıtasıyla imza nakilleri ve sahte belge oluşturma imkanları karşısında mümkün olduğu kadar fotokopi üzerinden çalışmaktan kaçınılmalıdır. Ayrıca fotokopi üzerinden çalışılması halinde silinti ve değiştirme gibi sahtecilik izlerinin belirlenmesi de imkansızdır11. Belgenin aslının bilirkişiye gönderilmesinin mümkün olamadığı hallerde uzmanların bulunduğu yere giderek asıl imzayı görmeleri ve incelemeleri yerinde olacaktır. Bu hususta dijital fotoğraf makineleri imza aslını görüntüleme ve daha sonra bilgisayarda inceleme bakımından yardımcı olarak kullanılmaktadır12 . 

III. Örneklerin temini: İncelemelerde kullanılan örnekler iki şekilde temin edilir. 
1. Kişinin evvelce mevcut ,samimi ,imza örneklerinin toplanması, 
2. Huzurda imza örneği alınması (istiktap). 

1. İimza örneği toplama usulü: 
Bu imzalar kişinin günlük hayatında çeşitli vesilelerle ve çeşitli belgeler üzerine atmış olduğu imzalarıdır. Vekaletname, vasiyetname,banka imza kartonları, trafik tescil dosyaları, tapu senetleri, seçim defterleri, iş veya özel mektuplar, sözleşme veya taahhütname ya da çek, senet gibi kambiyo evrakı üzerindeki imzalar karşılaştırmaya esas imza örneği olarak kabul edilebilir imzalardır. Samimi imza örneklerinin bazı avantajları ve dezavantajları mevcuttur. Bunlar tabii şartlar altında atıldıkları için doğal imzalardır ve değiştirme ihtimali mevcut değildir. Ayrıca zaman itibariyle şüpheli imzaya yakın ya da aynı tarihlidir. Buna mukabil kim tarafından atıldıkları şüphelidir ve atıldıkları andaki şarlar (hastalık,korku,tehdit, karanlık v.s.) bilinmeyebilir13..Yine de alınan imza örneklerine göre daha güvenilir olup tercih edilmelidir14. 

İcra İflas.Kanunumuz 68. maddesinde ; 

‘Belge altındaki imza alacaklı tarafından inkar edilirse, hakim 68/a maddesindeki yazılı usule göre yaptıracağı inceleme neticesinde imzanın alacaklıya ait olduğuna kanaat getirdiği taktirde...‘diyerek imza incelemelerinde uyulması gereken usul hakkında 68/a maddesine atıfta bulunmuştur. 68/a 3. fıkrasında inceleme ve mukayesenin varsa tatbika medar imza ile yoksa alınacak yazı ve imza örneği ile yapılmasını öngörmüştür. 
Maddenin 4. fıkrasında ise ‘İmza tatbikinde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’ nun bilirkişiye ait hükümleri ile 309 uncu maddesinin 2, 3 ve 4. fıkraları ile 310, 311 ve 312. madde hükümleri uygulanır.’ hükmüne yer verilmiştir. 
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunumuz imza incelemelerinde örnek elde etme usulünü 309. maddesinde ayrıntılı olarak düzenlemiş bulunmaktadır. ‘ Tatbike esas ittihaz olunabilecek evrak olmadığı veyahut olup da dereceyi kifayede bulunmadığı taktirde ehlihibre (bilirkişi) tarafından terkip olunacak ibarelerle münkir olan kimseye yazı yazdırılarak tatbikat icra olunur.’ 
Buna göre; imza incelemesi yapılabilmesi için öncelikle imzayı inkar eden kişiye ait olduğu muhakkak olan bir imzaya ihtiyaç vardır. İnkar eden kişiye ait olduğu muhakkak olan imzalar iki şekilde elde edilir: 

1.1. İnkar edenin (mesela borçlunun) daha önce başka bir münasebette imzalamış olduğu belgelerdeki imzası. Uygulamaya elverişli (tatbika medar) belgeler md. 309/III de tahdidi olarak sayılmıştır: 

a)Tarafların inkar eden tarafından imzalanmış olduğu hususunda anlaştıkları (ittifak ettikleri) her çeşit belgedeki imzalar. Mesela alacaklı borçlunun kendisine gönderdiği bir mektubu ibraz eder ve borçlu da mektubun ve altındaki imzanın kendisine ait olduğunu kabul ederse bu imza uygulamaya elverişli imza sayılır. 

b)Adi senetteki imzayı inkar eden tarafın bir resmi senetteki, örneğin tapu dairesinde düzenlenen senetteki, resen düzenlenmiş veya imzası tasdik edilmiş noter senedindeki, evlenme defterindeki veya icra tutanağındaki imzası ile Ticaret Sicili’ndeki uygulama imzası uygulamaya elverişli imzalardır. Buna karşılık inkar eden tarafın Muhtarlık Sicil Defteri’ndeki, noter vasıtasıyla gönderdiği ihtarname ya da protesto üzerindeki,Ticaret ve Sanayi Odaları’ndaki noterlikçe tasdikli olmayan sirkülerdeki ve vasiyetnamedeki imzası uygulamaya elverişli imza değildir15. İ.İ.K. md.66/2 ye göre borçlunun İcra Dairesindeki imzaları tatbike medar imza sayılmaktadır. 

1.2. İnkar edenin memuriyeti gereği olarak imzaladığı belgelerdeki imzaları uygulamaya elverişli imzalardır (HUMK.309/III) Mesela bir daire müdürünün o daire adına yazılan resmi yazılardaki imzası gibi. 
İnkar edenin mahkeme huzurunda atmış olduğu imzalar (mesela taraf,bilirkişi,şahit imzaları) da uygulamaya elverişli imza sayılır. Buna karşılık dava veya temyiz dilekçesi ve tebliği mazbatasındaki imzalar mahkeme huzurunda atılmadıkları için uygulamaya elverişli imza değildir15 

2. İmza örneği alma usulü : İkinci grup imza örnekleri ise şüpheli kişi ya da kişilere bir uzman ya da yetkili makam huzurunda attırılan (istiktap) imzalarıdır. Bu yöntemin avantajı bir şahit huzurunda alındığı için kimlik konusunda tereddüte yer olmaması ve şüpheli imza ile aynı yazı vasıtaları ve aynı biçimde alınabilmesinin mümkün olmasıdır. Ancak bu imzalar şüpheli imza ile çağdaş olmayacaktır ve ayrıca imza değiştirme tehlkesi ve kişinin heyecana kapılması nedeniyle imzasının deforme olması ihtimali söz konusudur. Bu nedenle imza örneği alınırken belli bir prosedüre uyulması ve ehliyetsiz kişiler tarafından örnek alınmaması şarttır. Şöyle ki; 
Öncelikle, imzası alınacak kişilerin kimliğinin tesbit edilmesi gerekir. Kimlik tesbiti nüfus cüzdanı, sürücü belgesi, pasaport gibi resmi,tasdikli ve fotoğraflı bir kimlik belgesi ile yapılmalıdır. 
Daha sonra imza örneği alınacak kişi sessiz bir odaya alınarak rahat bir biçimde yazı yazabileceği bir masaya oturtulmalıdır. Şayet imzanın farklı şartlarda atıldığı (ayakta, yatarak v.s.) iddiası varsa aynı şartlar sağlanmalıdır. Kişi çok heyecanlı ise heyecanının geçmesi beklenmelidir. 
Kendisine uygun yazı malzemeleri verilmeli ve her bir kağıda bir adet olmak üzere isim ve soy isim yazarak imza atması istenmelidir. Bir görüşe göre imza örneğinin 3x5 boyutunda kağıtlara alınması gerekir16. Bu ebad ortalama standart bir imza boyutudur. Daha büyük ya da küçük kağıt kullanılması imzanın ölçüsünün değişmesine yol açacağından yanıltıcı olabilir . 
Örnek alınacak kişiye şüpheli imza gösterilmemeli ve şayet şüpheli imza başka birine aitse o imzayı atması istenmelidir. Yani A şahsı imzasını inkar ediyor ve şüpheli imzayı B şahsının atmış olabileceğini iddia ediyorsa B şahsından imza örneği alınırken A şahsının imzasını atması istenmelidir14. 
Kişinin imza atarken değiştirmeye çalıştığından şüphe edilirse şüphe giderilinceye kadar örnek alımı tekrarlanmalıdır. 
Örnek alımının kim tarafından,nerede, hangi tarihte ve ne şekilde yapıldığı kişinin kimliğine ait bilgilerle birlikte ‘tutanak’ halinde yazılmalı ve taraflarca imzalanmalıdır. 
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu md.309/4 örnek alma usulünü de düzenlemiş bulunmaktadır. Buna göre; 
‘İnkar edenin yukarıda sayıldığı üzere uygulamaya elverişli imzaları bulunamazsa ya da bulunup da hakim tarafından kafi derecede kanaat belirtici görülmezse , ehlihibre tarafından terkip olunacak ibarelerle münkir olan kimseye hakim huzurunda yazı yazdırılır ve imza attırılır.’ 
Maddeye göre öncelikle örnek alımının hakim huzurunda olması gerektiği ve ‘Ehlihibre tarafından terkip olunacak ibarelerle’ ifadesinden karşılaştırma materyali olarak kullanılacak yazı parçasının tespitinin tamamen bilirkişiye bırakıldığı ve dolayısıyla istiktap yapılırken bilirkişinin de hazır bulunacağı anlaşılmaktadır. Oysa uygulamada tam tersine istiktap yazısı veya imzası hakim ve hatta bazen mahkeme kaleminde görevliler tarafından alınmakta ve dosya hazır olarak bilirkişiye teslim ve tevdi olunmaktadır. Halbuki inceleme konusu ile örnek materyalin birbirine uygun olması gerekir. Bazen imzanın üst tarafında kişinin el yazısı ile yazdığı isim ve soy isim veya çoğu kez gördüğümüz ‘okudum’ şeklinde bir ibare olabilir. Bu durumda kişilere aynı yazının, aynı harflerle (büyük harf ise büyük harf, küçük harf ise küçük harf, bağlantılı yazı ise bağlantılı yazı) yazdırılması, imzanın (veya yazının) aynı yazı vasıtası (kurşun kalemse kurşun kalem, keçeli kalemse keçeli kalem) ile alınması incelemenin sıhhati açısından büyük değer taşımaktadır. Bu hususa riayet edilmeyişi ise bilirkişileri zor durumda bırakmaktadır. 
Yine, bazı istisnalar dışında (çekin kaybolması ya da çalınması gibi) çeklerin üzerindeki yazıların imzalayan kişi tarafından yazılmış olması esastır. Mahkemece çek altındaki imzanın incelenmesi istendiğinde çekin metin yazılarının da ,aynı biçim ve içerikte, şüpheli kişi ya da kişilere yazdırılarak bilirkişiye gönderilmesi halinde bu yazıdan sonuca ulaşmak mümkün olacaktır. Deneyimsiz ve bilgisiz kişiler tarafından örnek alınması halinde ise önemli bir ipucu gözden kaçmaktadır. 
Örnek alımı (istiktap) sırasında imza değiştirmenin önüne geçebilmek için de örneklerin bilirkişi huzurunda ve gözetiminde alınması zaruridir. Samimi imza örneklerinin bulunmadığı ya da sayıca yeterli olmadığı durumlarda istiktap yaptırılırken hiç değilse kişinin önüne her bir imza örneği için ayrı bir kağıt verilmesi ve her imzadan sonra belli bir süre geçmesine dikkat edilmesi hem varyasyon aralığının belirlenmesi hem de kasıtlı değiştirme gayretinin engellenmesi açısından önemlidir. 
Bütün bu prosedür tamamlandıktan sonra elde edilen örnekler ve inceleme konusu belge bozulmayacak bir şekilde ambalajlandıktan (tercihen plastik bir zarf içerinde) ve üzeri etiketlendikten sonra bilirkişiye teslim edilmelidir. İnceleme konusu belgenin herhangi bir şekilde zımbalanması, iğnelenmesi veya katlanması, üzerine yazı veya işaret koyulması sakıncalıdır. 
Şüpheli ve örnek imzalar imza incelemesinde kullanılan uluslar arası standart kriterler doğrultusunda birbiriyle karşılaştırılarak incelenir. Bu incelemede şüphesiz ki en önemli araç incelemeyi yapan kişinin gözüdür. Fakat bazı yardımcı vasıtaların kullanılması da gereklidir. Özellikle incelenecek malzemenin aynı oranda büyütülmesi şarttır. Bunun için çeşitli mercekler ya da fotokopiden yararlanılır. Ayrıca belge üzerindeki ekleme ya da çıkartma şeklinde yapılan tahrifatın, mürekkepler arasında farklılık olup olmadığının ya da fulaj izlerinin belirlenebilmesi için çeşitli ışık kaynakları (Ultraviyole, infrared, yatay ışık v.s.), mukayese mikroskopu, ESDA (fulaj izi belirleme cihazı), VSC (video spectral comparator) 2000, fotoğraf ve komputer ekipmanları kullanılmaktadır. 


SONUÇ: 
İmza incelemelerinden doğru ve güvenilir bir sonuç alabilmek için yukarıda belirtilen asgari kurallara uyulması zaruridir. Bunun yanısıra incelemeyi yapan kişinin uzmanlık,dikkat ve deneyimi ile incelemeye ayıracağı zaman çok önemlidir. Kısa sürede dikkatsizce yapılan incelemelerde hata ihtimali yüksektir. 
Bilirkişi raporu hakimi bağlamadığı ve hakimin delilleri serbestçe değerlendirme yetkisi olduğu için son kararı verecek olan hakimdir. Nitekim HUMK. Md. 309/1 e göre de hakim imza incelemesi sonucunda inkar edilen imzanın inkar edene ait olup olmadığı hususunda kesin kanaat sahibi olmazsa, senedin yazıldığını görenleri veya buna kesin olarak delalet eden vakıalara şahit olanları dinleyebilir15. Şekli hakikatı ortaya çıkarmakla görevli olan hukuk yargılamasında dahi böyle bir hükme yer verilmiş olması ilgi çekicidir. Bu hükme göre de yazı ya da imza incelemelerinde hakim kayıtsız şartsız bilirkişi raporuna bağlı kalmamalıdır. Bunun için hakimin hiçbir şüphe kalmayacak derecede ikna edilmesi gerekir. Bu da bilirkişi raporunun doğru, kesin, açıklayıcı ve tatmin edici olmasını gerektirir. Bu nedenle de Dünya’da uygulandığı gibi ülkemizde de bilirkişi raporlarına fotoğraf ya da bilgisayar çıktısı gibi görsel malzemeler eklenerek incelemeden elde edilen bulguların bunlar üzerinde gösterilerek izah edilmesi ve hatta bilirkişinin bizzat mahkemede uzman tanık (expert witness) olarak dinlenmesi yararlı olacaktır. 


Kaynakça: 

1. Ellen D. ,The Scientific Examination of Documents:Methods and Techniques, Second Edition, England ,1993;25 
2. Hilton O., Scientific Examination of Questioned Documents, Second Printing, U.S.A, 1984, 172-174, 
3. Ataay A., Sungurbey İ., Açıklamalı Medeni Kanun ile Borçlar Kanunu, İstanbul, 1959: 257, 
4. Tutkun K.Y. , İmza,Paraf, Kişisel Mühür, Parmak Basma, İstanbul, 1993 
5. Will E. Good Standarts in Document Examination Cases, 1988, Sf.3, www.qdewill.com/ 
6. Herkt A. Signature disguise or signature Forgery, Journal of the Forensic Science Society, 1986,26;217-266, 
7. Mohammed La, Signature disguise in Trinidad and Tobago, Journal of the Forensic Science Society, 1993,33;21-24. 
8. Zweigenhaft RL.The Emprical Study of signature size, Social Behaviour on personality, 1977,5;177-185). 
9. Çetin M. İmzalarda zaman içerisinde meydana gelen değişiklikler, İ.Ü. Adli Tıp Enstitüsü,Yayınlanmamış Yüksek Lisans tezi,1997 
10. Ewett IW.,Totty RN. A study of the variation in the dimensions of genuine signatures, Journal of the forensic science society, 1985, 25/3;215. 
11. Examination of Photocopies, sf.1, www.osbornandson.com/ 
12. Maldonado H.I., High Magnificatiıon of Micro printing Using Dijital Photography, American Academy of Forensic Sciences 50 th. Anniversary Meeting 1998 ,San Francisco, Proceedings;229 
13. .Forensic Document Examination Services İnc. Obtaining Adequate Handwriting Specimens,sf.1,2, www.fdeservices.com/ 
14. Werling N.G. Handwriting identification,sf.1, www.forgeryfinder. com/ 
15. Kuru B. Hukuk Muhakemeleri Usulü, 3. baskı, Ankara 1974; 391-395, 
16. Harley F. Handwriting and Signature Examination, sf.4, www.questioned documents.com/