17 Şubat 2013 Pazar

DANIŞTAY KARARLARI - (İMAR UYGULAMALARI)

İMAR PLÂNLARI VE PARSELASYON İLE İLGİLİ DANIŞTAY KARARLARI
Hazırlayan: Hüseyin KOÇAK / Tapu ve Kadastro Başmüfettişi
Dikkat: 03.12.2003 tarihinden daha önceki tarihli kararlarda azami DOP oranı %35 olarak geçmektedir. Bu oran 01.12.2003 tarihli 5006 sayılı Yasa ile %40'a çıkartılmıştır. Ayrıca okul yerleri de KOP'tan değil, DOP kesintilerinden karşılanmaktadır.
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 24.04.2003 tarih, E.2002/402, K.2003/2570 sayılı kararı;
(1/1000 ölçekli plânın 1/5000 ölçekli plâna aykırı olamayacağı hk.)
Özet: “1/5000 ölçekli nazım imar plânına aykırı olan 1/1000 ölçekli plânda imar mevzuatına uyarlık bulunmamaktadır.”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 05.06.2003 tarih, E.2002/853, K.2003/3482 sayılı kararı;
(Alt ölçekli plânın üst ölçekli plâna aykırı olamayacağı hk.)
Özet: “Alt ölçekli imar plânlarının, üst ölçekli imar plânlarına uygun olması gerekir. 1/1000 ölçekli plânın 1/5000 ölçekli plâna aykırı düzenleme getiremez.”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 26.03.2003 tarih,E.2002/4423, K.2003/2093 sayılı kararı;
(Üst ölçekli plânın iptali, alt ölçekli plânı doğrudan yürürlükten kaldırmayacağı hk.)
Özet: “1/25000 ve 1/5000 ölçekli plânların iptal edilmesiyle 1/1000 öl­çekli plân kendiliğinden yürürlükten kalkmayacağından, davacının inşaat ruhsatı verilmesi isteminin 1/1000 ölçekli plâna göre değerlendirilmesi ge­rekir.”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 05.02.2003 tarih,E.2002/6559, K.2003/1328 sayılı kararı;
(Plân onaylama yetkisinin belediye meclisinde olduğu hk.)
Özet: “İlgili belediyece imar plânları başka kurum, kuruluş ve kişi­lere hazırlatılabilir. Ancak, plânın onaylama yetkisi ilgili belediye meclisine aittir.
1/1000 ölçekli plân davasında başka kişi tarafından nazım imar plânına karşı açılan davada bozma kararından sonra verilecek karar dikkate alına­rak karar verilmesi gerekir. Parselasyon işleminin iptalinde bozma nedenleri bulunmamaktadır.”
* DANIŞTAY 6.Dairenin 22.05.2000 tarih, E.1999/1663, K.2000/3194 sayılı kararı;
(Nazım imar plânın çevre düzeni plânına uygun hale getirilmesi hk.)
Özet: “1/1000 ölçekli plân ile 1/5000 ölçekli plân arasındaki mevcut uyuşmazlığın nazım imar plânının üst ölçekli çevre düzeni plânına uygun hale getirilmek suretiyle giderilmesi gerektiğinden, dava konusu edilmeyen 1/25000 ölçekli çevre düzeni plânına uygun bulunan mevzi imar plânının nazım imar plânına aykırı olduğundan bahisle, iptaline karar verilmesinde isabet görülmemektedir.”
“..... 3194 sayılı Yasanın 6 ncı maddesinde plânlar kapsadıkları alan ve amaçları açısından, bölge plânları ve imar plânları olarak iki ana katego­riye ayrılmış, imar plânları da uygulamaya esas olan uygulama imar plân­ları ve bu plânın hazırlanmasındaki temel hedefleri, ilkeleri ve arazi kulla­nım kararlarını belirleyen nazım imar plânları olarak sınıflandırılmıştır. Anılan Yasanın 8 inci maddesinde ise plânların tanımlanmasına yer verile­rek plânlar bölge plânı, çevre düzeni plânı, nazım imar plânı ve uygulama imar plânı olarak kademelendirilmiş ve alt ölçekli plânların üst ölçekli plânlarda belirlenen plânlama ana ilkelerine, stratejilerine ve kararlarına uyumlu olması zorunluluğu getirilmiştir.
Yukarıda belirtilen mevzuat hükümlerine göre uygulama imar plânları­nın üst ölçekli plânlara aykırı olamayacağı, arazi kullanım kararlarının alt ölçekli imar uygulama plânlarıyla değiştirilemeyeceği kuşkusuzdur.
..... Dava konusu olayda, 1/1000 ölçekli plânda 1/25000 ölçekli plâna uygun değişiklik yapılmış; ancak 1/25000 ölçekli plâna uyma zorunluluğu bulunan 1/5000 ölçekli plânda aynı doğrultuda değişikliğe gidilmemiştir.
Bu durumda, 1/1000 ölçekli plân ile 1/5000 ölçekli plân arasındaki mevcut uyumsuzluğun nazım imar plânının üst ölçekli çevre düzeni plânına uygun hale getirilmek suretiyle giderilmesi gerekeceğinden, dava konusu edilmeyen 1/25000 ölçekli çevre düzeni plânına uygun bulunan mevzi imar plânının nazım imar plânına aykırı olduğundan bahisle, iptaline karar ve­rilmesinde isabet görülmemiştir.....”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 14.05.1984 tarih,E.1981/1991, K.1984/2038 sayılı kararı:
(Nazım imar plânları hk.)
Özet: “1/5000 ölçekli nazım plânlarının arazi parçalarının kullanılış şekillerini ve başlıca bölge tiplerini gösteren plânlar olduğu, 1/5000 ölçekli tatbikat plânlarının ise kat adetleri, yükseklikleri, cephe hatları, bahçe me­safeleri ve parsel büyüklükleri gibi ayrıntıları gösterdiği nedeniyle bu gibi ayrıntıların nazım plânda gösterilmiş olmasının tatbikat plânlarında öngö­rülen hususların uygulanmasına engel teşkil etmeyeceği, tatbikat plânında gösterilmesi gereken ayrıntının nazım plânda düzenlenmesi halinde tatbikat plânına uyulması gerekir”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 25.02.1992 tarih, E.1992/315, K.1992/705 sayılı kararı:
(1/5000 ölçekli plânda fonksiyon değişikliği yapmayan yol genişletme amaçlı kamulaştırma hk.)
Özet: “Davacıya ait taşınmaz 1/5000 ölçekli nazım imar plânında da yol olarak belirlendiğinden ve 1/1000 ölçekli uygulama imar plânı ile, anı­lan yolun sadece genişletilmesi öngörüldüğünden, mahkemece bilirkişi rapo­runa dayanılarak yeni bir fonksiyon değişikliği getirmeyen uygulama plânı­nın ve buna dayanılarak yapılan kamulaştırma işleminin iptaline karar ve­rilmesinde isabet görülmediği.”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 21.01.1997 tarih, E.1996/789, K.1997/385 sayılı kararı:
(İmar plânlarının hazırlanması hk.)
Özet: “Belediye sınırları içinde 18 inci madde uygulaması yapma yet­kisi ‘belediye encümenine aittir.
‘Belediye meclisinin bu konuda yaptığı öneri niteliğindeki işlemi, ‘kesin ve yürütmesi zorunlu bir işlem’ niteliğinde değildir.”
“..... 3194 sayılı İmar Yasasının Parselasyon Plânlarının Hazırlanması ve Tescili başlıklı 19 uncu maddesinde, imar plânlarına göre parselasyon plânlarının yapılıp, belediye ve mücavir alan içinde belediye encümeni, dı­şında ise il idare kurulunun onayından sonra yürürlüğe gireceği; İmar Yasa­sının 18 inci maddesi Uyarınca Yapılacak Arazi ve Arsa Düzenlemesi ile İlgili Esaslar Hakkında Yönetmeliğin, ‘Parselasyon Plânlarının Onayı’ baş­lıklı 39 uncu maddesinde, parselasyon plânlarının düzenleme işlerine ait belgelerle beraber belediye ve mücavir alan içinde belediye encümeni, dı­şında ise il idare kurulunun onayından sonra yürürlüğe gireceği hükme bağlanmış bulunmaktadır.
Bu düzenlemelerin ışığı altında parselasyon plânlarının hazırlanması ve parselasyon işlemlerinin yapılmasında yetkili organın belediye ve mücavir alan içinde belediye encümeni olduğu anlaşılmaktadır.
Dava konusu 03.10.1994 günlü, 69 sayılı belediye meclisi kararının sa­dece mevzuat uyarınca parselasyon plânlarının onaylanması ve parselasyon işlemlerinin yapılması konusunda yetkili bulunan belediye encümenine bu bölgede 3194 sayılı Yasanın 18 inci maddesi uyarınca parselasyon işlemi yapılması önerisini içeren idari davaya konu olabilecek nitelikte uygulana­bilir, kesin ve yürütülmesi zorunlu bir işlem olmadığı açık olduğu gibi or­tada henüz mevzuata uygun bir biçimde yetkili organca tesis edilmiş bir parselasyon işleminden de söz edilemeyeceğinden İdare Mahkemesince da­vanın reddedilmesinde, sonucu itibariyle isabetsizlik görülmemiştir. .....”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 25.11.1983 tarih, E.1981/2352, K.1983/3768 sayılı kararı:
(İmar plânlarına yapılacak itiraz hk.)
Özet: “Parselasyon plânına yapılan itirazın, bu plânları yapmaya yet­kili organ olan belediye encümenince karara bağlanması gerekir. İtirazın belediye başkanınca reddi, yetki yönünden sakattır”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 15.05.1990 tarih, E.1988/2855, K.1990/953 sayılı kararı;
(İmar plânı yapma yetkisi hk.)
Özet: “Büyükşehir Belediyesinin 1/1000 ölçekli uygulama imar plânı değişikliği yapma yetkisi bulunmamaktadır.”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 10.02.1989 tarih, E.1989/71, K.1989/87 sayılı kararı;
(İmar plânı değişikliği hk.)
Özet: “Mevcut İmar Plânına uygun olarak gerçekleşmek aşamasında olan yatırımları tamamen ortadan kaldırıcı sonuçlar doğuran plân değişikli­ğinin kamu yararı gereklerine uygun olmadığı,”
* DANIŞTAY 6. Dairesinin 10.10.1985 tarih, E.1983/204, K.1985/1229 sayılı kararı;
(İmar plânının revize edilmesi hk.)
Özet: “Eksik ve hatalı şekilde düzenlendiği bizzat belediyece de kabul edilerek onama aşamasına gelmiş çalışmalara revize edilmesi zorunluluğu ortaya çıkmış bulunan imar plânı değişikliği işleminde, şehircilik esaslarına, plânlama ilkelerine ve kamu yararına uyarlık bulunmadığı”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 29.11.1991 tarih, E.1990/603, K.1991/2879 sayılı kararı;
(İmar plânı değişikliği hk.)
Özet: “Yolun daraltılmasını öngören imar plânı değişikliği konu­sunda, ilçe belediye meclisinin ısrar kararı üzerine, büyükşehir belediye başkanlığı tarafından açılan davada yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporda, değişiklikte mevzuata aykırılık bulunmadığı belirtildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmişse de, konuya ilişkin yönetmelik kurallarına göre, devamlılığı olan yolun belli bir kesimde daral­tılamayacağı ve 10 metreden dar trafik yolu açılamayacağı nedeniyle mah­keme kararında isabet görülmemiştir.”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 21.10.1987 tarih, E.1987/76, K.1987/870 sayılı kararı;
(Düzenleme için asgari birim hk.)
Özet: “Adanın çok büyük bir kısmının düzenlemeye tabi tutulmasına rağmen, yalnızca küçük bir bölümünün düzenleme dışı bırakılması, hem yasa ve yönetmeliğe; hem de külfetlerin eşit dağıtılması sonucunu doğurmadığın­dan hak ve nısfet kurallarına aykırıdır.”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 14.01.2003 tarih, E.2001/6965, K.2003/196 sayılı kararı;
(Parselasyon niteliği taşımayan ifraz/tevhit için maliklerin muvafakatinin gerektiği hk.)
Özet: “4 ayrı parseli ifraz ve tevhit amacını taşıyan işlem parselasyon işlemi niteliğini taşımadığından parsel maliklerinin muvafakatinin alınması gerekir.”
“..... uyuşmazlık konusu yerde daha önce 2981 sayılı Yasa uyarınca ya­pılan parselasyon işlemi sırasında ... parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulu­nan üçüncü kişiye ait yapının kısmen ... parsel sayılı taşınmaz üzerinde kal­dığının belirlendiği ... parsel sayılı taşınmazın malikinin müracaatı üzerine, yeni oluşan, ..., ..., ... ve ... parsel sayılı taşınmazların zemin durumuna göre dava konusu işlem ile ifraz ve tevhide tabi tutulduğu ve bu işlemin tesis edil­mesi sırasında davacının muvafakatinin alınmadığı anlaşılmaktadır.
Parselasyon işlemine ilişkin genel düzenlemeler içeren İmar Yasasının 18 inci Maddesi Uyarınca Yapılacak Arazi ve Arsa düzenlemesi İle İlgili Esaslar hakkında Yönetmeliğin 5 inci maddesinin 3 ve 4 üncü fıkrasında belirtilen düzenleme sahasının bir müstakil imar adasından daha küçük ola­mayacağı, ancak imar adasının büyük bir kısmının imar mevzuatına uygun bir şekilde teşekkül etmiş olması nedeniyle yeniden düzenlenmesine ihtiyaç bulunmaması ve diğer kısmında birkaç taşınmaz malın tevhit ve ifraz yoluyla imar plânı ve imar mevzuatına uygun imar parsellerinin elde edilmesinin mümkün olduğu hallerde adanın geri kalan kadastro parsellerinin müstakil bir imar düzenlemesine konu teşkil edebileceği, aynı Yönetmeliğin ifraz ve tevhit işlemleri başlıklı 15 inci maddesinde ise arazi ve arsa düzenlemesi yapılmış imar adalarındaki bir veya birkaç parselde, meskun alanlardaki kadastro parsellerinde, maliklerin müracaatı üzerine imar plânı ve mevzua­tına uygun olmak şartıyla ifraz ve tevhit işlemleri yapılabileceği kurala bağlanmıştır.
Uyuşmazlığın anılan kurallarla birlikte değerlendirilmesinden; komşu parsel malikinin istemi üzerine tesis edilen dört ayrı parselin ifraz ve tevhidi amacını taşıyan dava konusu işlemin parselasyon işlemi değil, ifraz ve tevhit işlemi niteliğini taşıdığı sonucuna varılmıştır.
Bu nedenle, taşınmaz sahiplerinin tamamının muvafakati olmaksızın tevhit ve ifraz işlemi gerçekleştirilemeyeceğinden, davacının muvafakati alınmaksızın tesis edilen dava konusu işlemde mevzuata uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmış, İdare Mahkemesi kararında isabet görülmemiştir.....”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 09.11.1992 tarih,E.1991/3280, K.1992/4042 sayılı kararı;
(İmar plânının parça parça uygulanabileceği hk.)
Özet: “Etap etap yapılan imar plânı doğrultusunda düzenleme sınırları belirlenerek parselasyon yapılmasında hukuka aykırılık yoktur. Öte yandan, altı bölge halinde belirlenen düzenleme alanlarının her birinden farklı oranlarda düzenleme ortaklık payı alınması, bu alanların niteliğinin farklı olması nedeniyle mümkündür.”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 07.10.1994 tarih, E.1994/712, K.1994/3393 sayılı kararı;
(İmar plânının parça parça uygulanabileceği hk.)
Özet: “3194 sayılı İmar Yasasının 18 inci maddesi uyarınca yapılan parselasyonun sı­nırlarının dayanağı olan imar plânı sınırları ile mutlaka çakışması zorunlu olmayıp; imar plânlarının parça parça olarak da imar düzenlemesine tabi tutulması mümkündür.”
“..... Dosyanın incelenmesinde; 1/1000 ölçekli mevzi imar plânı uya­rınca imar parsellerinin oluşturulması şeklinde 3194 sayılı Yasanın 18 inci maddesi uyarınca düzenleme yapıldığı, mevzii imar plânının parselasyon plânı dışında kalan bölümünün ağaçlandırılacak alan ve arıtma tesisi olarak ayrıldığı, bu nedenle parselasyon işlemine tabi tutulmasında bir zorunluluk bulunmadığı anlaşılmaktadır.
3194 sayılı Yasanın 18 inci maddesi uyarınca yapılan parselasyonun sınırlarının, dayanağı olan imar plânı sınırları ile mutlaka çakışması zo­runlu olmayıp, imar plânlarının parça parça imar düzenlemesine tabi tutul­ması mümkündür.
Bu nedenle imar mevzuatına uygun olan düzenleme işleminin, düzen­leme sınırının dayanağı olan imar plânı sınırları ile çakışmaması nedeniyle iptali yolundaki idare mahkemesi kararında isabet görülmemiştir.”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 22.06.1999 tarih,E.1998/4543, K.1999/4156 sayılı kararı;
(İmar parselini oluştururken yapıların muhafaza edilip edilmeyeceği hk.)
Özet: “İmar plânında farklı bir amaca tahsisli bir yerde kalan yapının, parselasyon işlemi sırasında korunmamış olmasında ve davacıya başka bir parselden tahsis yapılmasında mevzuata aykırılık yoktur”
“.....3194 sayılı Yasanın 18 inci maddesinin uygulamasına ilişkin Yö­netmeliğin 8 inci maddesinde imar veya kadastro parselleri üzerine inşa edilmiş ve düzenleme sırasında plân ve mevzuata göre muhafazasında mah­sur bulunmayan bir yapının bir imar parseli içinde bırakılabileceği kurala bağlanmıştır.
Dava dosyasında bulunan imar plânı örneklerinden, uyuşmazlık konusu taşınmazların ayrık nizam 3 katlı ve ayrık nizam 7 katlı konut alanında kal­dığı, işyeri niteliğinde olan davacının fabrika binasının taşınmazların imar plânındaki tahsis şekline uygun bir yapı niteliği taşımadığı anlaşıldığından, bu yapının müstakil bir imar parseli içinde korunması zorunluluğu bulunma­maktadır.
Kadastral parsel, davacı ve diğer hissedarın müşterek mülkiyetinde bulunduğundan ve her bir paydaş taşınmazın her noktasında hak sahibi ol­duğundan, kadastral parselin küçük bir bölümüne fabrika binası inşa eden davacıya fabrika binasının üzerinde bulunduğu yerde oluşturulan parsellerin tahsis edilmemiş olmasında ve yine kadastral parselin sınırları içinde oluş­turulmuş bulunan sözü edilen binaya komşu parsellerden pay verilmesine ilişkin işlemde mevzuata aykırılık görülmemiştir. ....."
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 27.02.1996 tarih, E.1995/2116, K.1996/914 sayılı kararı;
(Parselasyon ilânı ve itiraz hk.)
Özet: “Parselasyon plânlarının tebliğinden itibaren 60 gün içinde dava açılması gerekir.”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 29.11.1988 tarih,E.1988/1456, K.1988/1497 sayılı kararı;
(Parselasyon ilânı ve itiraz hk.)
Özet: “Parselasyon plânına karşı açılan davalarda dava açma süresi, Anayasa’nın 125 inci maddesine göre yazılı bildirim tarihinden itibaren başlar.”
“.....T.C. Anayasasının 125 inci maddesinde, idari işlemlere karşı açı­lacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı kurala bağ­lanmış, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 27 nci maddesinin 2 nci fıkrasında da Anayasa kuralına paralel bir düzenleme getirilerek idari uyuşmazlıklarda dava açma süresinin, yazılı bildirim yapıldığı günden baş­layacağı belirtilmiş, 7201 sayılı Tebligat Yasasına ilişkin Tebligat Tüzüğü­nün 51 inci maddesinde ise tebliğin, muhatap muttali olmuş ise geçerli ola­cağı, muhatabın beyan ettiği tarihin tebliğ tarihi sayılacağı ve muhatabın tebliğe muttali olduğunun ve bunun tarihinin iddia ve ispatına cevaz bulun­madığı görülmüştür.
Nitekim Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun, parselasyon plân­larına karşı açılacak davalara ilişkin 12.02.1970 günlü E.1969/2, K.1970/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da, Anayasa’nın, idarenin işlemlerin­den dolayı açılacak davalarda süre aşımının, yazılı bildirim tarihinden baş­layacağı hükmü karşısından ilân tarihini dava açma süresine başlangıç ka­bul etmenin imkansız olduğu, Zira Anayasa’nın temel hukuk kuralları dı­şında bir konuyu ayrıntılarıyla düzenlemesi ve bu hükmün daha önceki ya­salarda bulunup aynı konuyu düzenleyen hükümlere aykırı olması halinde konuyu yeniden düzenleyen Anayasa hükmünün uygulanmasının tabii olduğu hüküm altına alınmıştır.....”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 26.10.1994 tarih,E.1994/2344, K.1994/3829 sayılı kararı;
(Parselasyon ilânı ve itiraz hk.)
Özet: “Parselasyon işleminin, taşınmaz sahibine, 7201 sayılı Tebligat Yasası hükümlerine göre bizzat tebliğ edilmesi gerekir.”
“..... 3194 sayılı İmar Yasasının 18 inci maddesi uyarınca parselasyon plânlarında ve dağıtım cetvellerinde kapsadıkları alan içindeki her taşınmaz mala karşılık sahiplerine verilecek bağımsız veya şuyulu imar parsellerinin parsel büyüklükleri, hisse miktarı, parsellerin konumu gibi hususlar ayrı ayrı gösterildiğinden bu plânların düzenlemeye tabi tutuldukları taşınmaz sahip­leri için sübjektif ve kişisel işlemler oldukları kuşkusuzdur. Ayrıca, 2981 sayılı Yasanın 10/c maddesi uyarınca yapılan parselasyon plânlarında da buna paralel kurallar yer almış bulunmaktadır. Bu itibarla idarenin böyle bir işlemi bizzat davacıya ve 7201 sayılı Yasanın ilgili hükümleri uyarınca tebliğ etmesi gerekmektedir.
Dosyanın incelenmesinden, parselasyon işleminin düzeltilmesine ilişkin 27.12.1992 günlü dilekçenin, davacının eşi tarafından verildiği, davacıya söz konusu işlem ile ilgili herhangi bir tebligatın yapılmadığı anlaşıldığından, davacının eşinin idareye yapmış olduğu başvuru dolayısıyla parselasyon işleminden haberdar olduğu sonucuna varılmasının mümkün bulunmaması nedeniyle dava açma süresinin sözü edilen başvuru tarihinden başlatılma­sında mevzuata uyarlık bulunmadığından İdare Mahkemesince davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.....”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 24.10.1994 tarih,E.1994/2996, K.1994/3721 sayılı kararı;
(Parselasyon ilânı ve itiraz hk.)
Özet: “Parselasyon işlemleri bizzat muhatabına tebliği gerekli sübjektif ve kişisel işlemler olduğundan, parselasyon işlemi sonucunda verilen yeni parsellerin tapularının düzenleme tarihinin, işlemi öğrenme tarihi olarak alınması suretiyle davanın süre aşımı nedeniyle reddedilmesinde yasal isa­bet yoktur.
“ ..... 3194 sayılı İmar Yasasının 18 inci maddesi uyarınca parselasyon plânlarında ve dağıtım cetvellerinde kapsadıkları alan içindeki her taşınmaz mala karşılık sahiplerine verilecek bağımsız veya şuyulu imar parsellerinin parsel büyüklükleri, hisse miktarı, parsellerin konumu gibi hususlar ayrı ayrı gösterildiğinden bu plânların düzenlemeye tabi tuttukları taşınmaz sahipleri için sübjektif ve kişisel işlemler oldukları kuşkusuzdur. Ayrıca, 2981 sayılı Yasanın 10/c maddesi uyarınca yapılan parselasyon plânlarında da buna paralel kurallar yer almış bulunmaktadır. Bu itibarla idarenin böyle bir işlemi bizzat davacıya ve 7201 sayılı Yasanın ilgili hükümleri uyarınca tebliğ etmesi gerekmektedir.
Dava dosyasının incelenmesinden; dava konusu işlemin ilânen tebliği yoluna başvurulmadan önce davacının adresine tebligat yapıldığına ilişkin bir belge veya bilgi bulunmadığı gibi parselasyon işlemi sonucunda tahsis edilen yeni parsellerin tapularının düzenlenmesi tarihinde işlemin davacı tarafından öğrenildiği kanıtlayan bilgi ve belgenin de bulunmadığı, bu hu­susların İdare Mahkemesince de araştırılmadığı, davacının ise işlemin 10.04.1991 gününde öğrenildiğinden bahisle 22.05.1991 gününde bu davayı açtığı anlaşılmıştır.
Bu durum karşısında, parselasyon işlemi sonucunda verilen yeni par­sellerin tapularının düzenleme tarihinin, işlemi öğrenme tarihi olarak alın­ması suretiyle, dava süre aşımı nedeniyle reddedilmesine ilişkin İdare Mah­kemesi kararında isabet görülmemiştir.....”
* DANIŞTAY 6. Dairesinin 13.06.1994 tarih,E.1993/3010, K.1994/2444 sayılı kararı;
(18 uygulamasındaki şekil eksikliklerinin sonradan giderilebileceği hk.)
Özet: “3194 sayılı Yasanın 18 inci maddesi uyarınca yapılan düzen­leme işlemindeki şekil eksikliği daha sonra alınan encümen kararı ile gide­rilebilir.”
“..... Dava, ..... Merkez 2. Bölge, ..... Mahallesi, 13 pafta, 79 ada 36 parsel sayılı yerdeki taşınmazda 3194 sayılı Yasanın 18 inci maddesi uya­rınca düzenleme yapılmasına ilişkin 30.07.1991 günlü, 2290 sayılı belediye encümeni kararı ile bu karar yapılan itirazın reddine ilişkin 27.09.1991 günlü, 3182 sayılı encümen kararının iptali istemiyle açılmış, .....
İmar Yasasının 18 inci Maddesi Uyarınca Yapılacak Arazi ve Arsa Dü­zenlemesi ile İlgili Esaslar Hakkında Yönetmeliğin, Düzenleme Sahalarının Tespiti Esasları başlıklı 5 inci maddesinde, düzenleme sahasının bir müsta­kil imar adasından küçük olamayacağı hükme bağlanmıştır.
Dosyanın incelenmesinden, 13 pafta, 79 adanın iptali istenilen 30.07.1991 günlü, 2290 sayılı belediye encümeni kararıyla düzenlemeye tabi tutulduğu, sadece davacının 36 parselinin bu kararda gösterilmediği, ancak bu şekil noksanlığının, daha sonra alınan 20.12.1991 günlü, 4232 sayılı encümen kararı ile giderilmiş olduğu ve düzenleme işleminin de İmar Yasa­sının 18 inci maddesinde belirlenen yöntem ve ilkeler uyarınca yapıldığı bilirkişi raporunun incelenmesinden anlaşılmaktadır.
Bu durumda idarelerin hatalı işlemlerini düzeltebileceği ilkesi ile ye­rinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen rapordaki bulgular da gözetilerek yeniden bir karar verilmesi gerekmektedir.”
* DANIŞTAY 6. Dairesinin 16.04.1990 tarih, E.1989/919, K.1990/701 sayılı kararı;
(Encümene kararı hk.)
Özet: “Düzenleme sahasında belediye başkanının taşınmazı da bulun­duğu anlaşıldığından, onun katılımıyla parselasyon plânının onaylanma­sında usul ve yasaya uyarlık bulunmamaktadır”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 05.03.1993 tarih, E.1992/1205, K.1993/ 826 sayılı kararı;
(18 uygulamasıyla hisse çözümü yapılamayacağı hk.)
Özet; “Müşterek mülkiyetin, yapılan uygulama ile ferdileştirilmesi mümkün değildir. Bu nedenle ferdileşmeyi öngören parselasyon plânının mevzuata aykırılığı nedeniyle tapuya tescili isteminin idarece reddi doğru­dur.”
“Dava, Bodrum, Omurca Mahallesi 91 ada 3 parsel sayılı taşınmazın 3194 sayılı İmar Yasasının 18 inci maddesi uyarınca düzenlemeye tabi tu­tulması sonucunda oluşan imar parsellerinin tapuya tescil edilmemesine ilişkin işlemin iptali dileğiyle açılmış, İdare Mahkemesince; 3194 sayılı İmar Yasasının 18 inci maddesinin metni açıklanarak uyuşmazlıkta belediyenin düzenleme sonucu oluşan parsellerin tescil talebinin Tapu Sicil Tüzüğünün 25 (Yeni Tüzük–madde:27) ve Medeni Kanunun 925 inci (Yeni Medeni Kanun–madde:1016) maddeleri gereğince reddedildiği, anılan Yasa hükümleri ile re’sen tescil yaptırma yetkisinin belediyelere verilmiş olduğu, davalı idare­nin tescile ilişkin takdir yetkisi bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlem iptal edilmiş, karar davalı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce temyiz edilmiştir.
Medeni Kanunun, müşterek mülkiyetin sona ermesini düzenleyen 627 ve 628 inci (Yeni Medeni Kanun–madde:699) maddelerinde, müşterek mülkiyetin pay­daşların rızalarıyla taksim edilerek uyuşmazlık halinde ise ortaklığın gide­rilmesi davası yoluyla mahkeme kararına dayanılarak sona erdirilebileceği öngörülmüş olup, bunun dışında herhangi bir taksim usulü bulunmamakta­dır.
Bu durum karşısında, müşterek mülkiyete konu olan bir taşınmazın par­selasyon işlemine tabi tutulması halinde oluşacak tüm imar parsellerinin paydaşlara yine müşterek mülkiyet şeklinde tahsis edilmesi zorunludur.
Dosyanın incelenmesinden, dava konusu 91 ada 3 sayılı kadastro ta­şınmazında belediye ile birlikte iki kişinin hissedar olduğu, İmar Yasasının 18 inci maddesi uyarınca yapılan düzenleme sonucu 7 adet imar parseli oluşturulup, bunlardan 5 adedinin belediye, öteki ikisinin de ayrı ayrı diğer hissedarlara müstakil tahsis edildiği, böylece müşterek mülkiyetin davacı belediye tarafından ferdileştirildiği, anılan düzenleme sonucu oluşan imar parsellerinin tescil isteminin de dava konusu işlemle reddedildiği anlaşıl­maktadır.
Bu durumda mevzuata uygun olmayan parselasyon işleminin tapuya tescili isteminin reddedilmesinde yasaya aykırılık söz konusu olmadığından işlemin tapu ve kadastro idaresinin tesciline ilişkin takdir yetkisi bulunmadı­ğından bahisle iptal edilmesinde isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle usul ve yasaya aykırı olarak verilen temyize konu ..... İdare Mahkemesinin 12.12.1991 günlü E.1988/9, K.1991/1011 sayılı kararının bozulmasına ..... karar verildi.”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 17.11.1998 tarih,E.1998/2193, K.1998/5507 sayılı kararı:
(18 uygulamasıyla hisse çözümü yapılamayacağı hk.)
Özet; “18 inci madde uyarınca yapılan parselasyon işleminde, mülki­yetin ferdileştirilmesi mümkün değildir. Bu durumda, oluşturulan imar par­sellerinin paydaşlara yine ‘müşterek mülkiyet’ şeklinde tahsisi gerekir.”
“..... Özel şahıs ve belediyenin müşterek mülkiyetinde bulunan taşın­mazlarda paydaşlardan her biri, payı oranında taşınmazın her noktasında hak sahibidir. Müşterek mülkiyete konu taşınmazlarda paydaşlık giderilme­den 3194 sayılı Yasanın 18 inci maddesi uyarınca yapılacak parselasyon işlemlerinde, yeni oluşturulan imar parsellerinin paydaşlara yine müşterek mülkiyet şeklinde tahsis edilmesi gerekir.
Uyuşmazlık konusu olayda ise, parselasyon işleminin tesis edilmesinden ve ada dağıtım cetvellerinin ilân edilmesinden sonra düzenlenen 20.12.1996 günlü, 5178 sayılı davalı idare imar işleri müdürlüğü yazısında ve savun­mada 3194 sayılı Yasanın 16 ncı maddesi uyarınca ifraz çalışmalarının başlatıldığı belirtildiğinden parselasyon işleminin tesis edildiği tarihteki taşınmazların müşterek mülkiyette bulunduğu ve bu parselasyon işlemi so­nucunda davacılara müşterek mülkiyet şeklinde taşınmaz tahsis edilmediği sonucuna varılmaktadır. Dosyada bulunan 28.11.1996 günlü, 2209–2208 sayılı belediye encümeni kararlarında parsellerin 3194 sayılı Yasanın 16 ncı maddesi uyarınca ifraz edildiği belirtilmekte ise de, davacıların bilgisi ol­madan tesis edildiği sonucuna varılan bu encümen kararlarının parselasyon işleminden sonra tesis edilip edilmediklerinin ve hukuki geçerliliklerinin araştırılması ve bu araştırma sonucuna göre uyuşmazlığın çözümlenmesi gerekmektedir......”
* DANIŞTAY 6. Dairesinin 21.10.1986 tarih, E.1986/470, K.1986/879 sayılı kararı:
(18 uygulamasıyla iştirakin çözülemeyeceği hk.)
Özet; “İştirak halinde mülkiyete konu olan bir taşınmazın, sözü edilen 42 nci madde (3194/18) uyarınca düzenlemeye tabi tutulması halinde oluşa­cak tüm imar parsellerinin, paydaşlara yine iştirak halinde mülkiyet şeklinde tahsis edilmesi zorunludur”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 19.02.1992 tarih, E.1991/1649, K.1992/624 sayılı kararı.
(Hisseli dağıtım ve bedel üzerinden tahliye kararı hk.)
Özet: “İmar Yasası gereğince, ortaklığın giderilmesi hususunda or­taklaştırılan (şuyulandırılan) arsa sahipleri anlaşamadıkları takdirde, or­taklaştırılan her arsanın bu işlemden önceki geçer değerleri ayrı ayrı takdir edilip, bunlardan değeri fazla olana takdir edilen bedel üzerinden tahliye kararı verilmesi gerekir.”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 22..02.1989 tarih, E.1988/1763, K.1989/409 sayılı kararı.
(Aynı yerden parsel verilememesi hk.)
Özet: “156 m² alanlı kadastro parselinin büyük bir kısmının yolda kal­ması nedeniyle aynı yerden parsel verilmesinin mümkün olmaması ve dü­zenleme sonucu oluşan parsellerin davacıların hissesinden büyük olması karşısında, iki ayrı imar parselinden hisse verilmesinde yasaya aykırılık yoktur.”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 27.01.1992 tarih, E.1990/873, K.1992/230 sayılı kararı;
(Maliki aynı, birden çok kadastro parseline karşılık tek imar parselinin verilmesi hk.)
Özet: “Düzenlemeye giren iki kadastro parselinden düzenleme ortaklık payı düşüldükten sonra kalan kısımlarının imar plânı ile getirilen ebatları sağlamaması durumunda, iki kadastro parseline karşılık iki imar parseli verilmesi teknik olarak mümkün olamayacağından, bu halde müstakil imar parseli tahsisi yasaya uygundur”
“Dava, davacıların hissedarı olduğu Toklu Köyü 453 ve 1379 parsel sayılı taşınmazları da içeren bölgede 3194 sayılı Yasanın 18 inci maddesi uyarınca yapılan düzenlemenin iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkeme­since, mahallinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenle­nen rapor ile dosyadaki belgelerin birlikte incelenmesinden, davacıların %31,9 oranında düzenleme ortaklık payı alındıktan sonra 453 parselden kalan 390 m² ve 1379 parselden kalan 377 m² hisselerin tek parselde birleş­tirilerek 767 m² lik 12 ada 1 parselin davacılara tam olarak tahsis edildiği­nin anlaşıldığı, yapılan bu düzenlemenin İmar Yasasının 18 inci maddesine ve Uygulama Yönetmeliği hükümlerine uygun olduğu sonucuna varılarak davanın reddine karar verilmiş ve bu karar davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddi yolundaki temyize konu İdare Mahkemesi kararında 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 49 uncu maddesinin 1 inci fıkrasında sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmamaktadır.
Öte yandan dava dosyasında mevcut ada dağıtım cetvelinin incelenme­sinden, dava konusu taşınmazların bulunduğu yerde oluşturulan imar par­sellerinin metrekare itibariyle büyük olduğu, davacılara ait taşınmazların düzenleme ortaklık payı düşüldükten sonra kalan kısımlarının imar plânı ile getirilen ebatları sağlamadığı, bu nedenle davacıların iki kadastro parseline karşılık iki müstakil imar parseli verilmesinin teknik olarak mümkün olma­dığı anlaşılmış olup, düzenleme işleminde bu yönden de mevzuata aykırılık bulunmamaktadır.
Temyize konu Trabzon İdare Mahkemesinin 29.12.1989 günlü, E.1987/680, K.1989/1271 sayılı kararının yukarıdaki gerekçesinin ilavesi suretiyle onanmasına ..... karar verildi.”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 18.05.1999 tarih,E.1998/2676, K.1999/2714 sayılı kararı;
(Maliki aynı, birden çok kadastro parseline karşılık tek imar parselinin verilmesi hk.)
Özet: “Parselasyon işlemi sırasında aynı düzenleme alanında bulunan davacıya ait parsellerin birlikte değerlendirilmesinde ve parsellerin toplam yüzölçümleri üzerinden düzenleme ortaklık payı alınarak, imara uygun par­seller oluşturulup, eski yerlerinden tahsis yapılmasından mevzuata aykırı­lıktan söz edilemez”
“..... Davacının 4704, 2968 ve 2985 parsel sayılı üç adet taşınmazın parselasyon işlemi kapsamında bulunduğu, toplam yüzölçümü 1096 m² olan taşınmazlardan, yöre için hesaplanan % 20 oranında toplam 226,90 m² dü­zenleme ortaklık payı alındıktan sonra kalan 881,56 m² lik taşınmazın eski yerlerinde oluşturulan parsellerin müstakil olarak tahsis edilmesi suretiyle karşılandığı, fazladan verilen 11 m² lik kısım için davacı aleyhine ipotek tesis edildiği anlaşılmaktadır.
4704 parsel sayılı taşınmazın daha değerli bir konumda bulunduğu, bu yerden düzenleme ortaklık payı alındıktan sonra 131.18 m² pay kalmış ise de, eski taşınmazın büyük bir kısmının yol alanında kalmış olması nedeniyle yol alanı dışında kalan kısmının daha küçük bir parsel haline getirildiği ve 85 m² lik müstakil bir imar parseli olarak davacıya tahsis edildiği, eksik verilen 46.18 m² lik kısmının ise yol alanında kalmış olması nedeniyle eski yerinden verilmesi olanağı bulunmadığından ve başka bir yerden verilmesi­nin zorunlu olduğu, bu nedenle, aynı düzenleme alanında bulunan davacıya ait 2968 ve 2985 parsel sayılı taşınmazlarla birlikte değerlendirildiği ve bu taşınmazların bulunduğu yerde oluşturulan ve müstakil olarak davacıya tahsis edilen 378 ada 11 parsel; 378 ada 12 parsel; 378 ada 13 parsel, 363 ada 3 parsel sayılı taşınmazlara ilave edildiği anlaşılmıştır.
Bu durum karşısında, düzenleme ortaklık payının yöre için hesaplanan % 20 oranında ve her parselden eşit oranda alındığı, eski parsellerin bulun­duğu yerde oluşturulan yeni imar parsellerinin müstakil olarak davacıya tahsis edildiği, fazladan verilen 11 m² kısım için ise ipotek tesis edildiği açık olduğundan ve parselasyon işleminde mevzuata aykırılık bulunmadığından, dava konusu işlemlerin iptali İdare Mahkemesi kararında isabet görülme­miştir.....”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 21.09.1994 tarih,E.1993/4147, K.1994/3075 sayılı kararı;
(Yer verilebilecekken, bedele dönüştürülmesinin imar mevzuatına aykırı olduğu hk.)
Özet: “Davacının hissesinin kendisine müstakil ya da hisseli olarak bir yer verilmesini gerekli kılacak büyüklükte olmasına karşın, bu hissenin bü­tünüyle bedele dönüştürülmesi imar mevzuatına aykırıdır.”
“..... Dava, davacının 45 ada, 10 parsel sayılı taşınmazda 200/10291 oranında hisse sahibi olduğu alandan düzenleme ortaklık payı düşüldükten sonra payına düşen 159,02 m² taşınmaza karşılık düzenleme sonucu 45 ada, 50 parsel sayılı 115 m² alanlı taşınmazın tam olarak verilmesine karşın daha sonra bu parseldeki hissesinin tümüyle bedele dönüştürülmesine yol açan işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
Davacının hissesinin kendisine müstakil ya da hisseli olarak bir yer ve­rilmesini gerekli kılacak büyüklükte olmasına karşın, bu hissenin bütünüyle bedele dönüştürülmesi imar mevzuatına açık bir aykırılık oluşturduğu gibi, bu durumun hak ve adalet kavramıyla bağdaştırılması da olanaklı değil­dir.....”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 28.04.1994 tarih, E.1994/335, K.1994/1679 sayılı kararı;
(Belediye parsellerini birleştirme amaçlı uygulama yapılamayacağı hk.)
Özet: “Belediyelerin sadece başka parsellerdeki hisselerini birleştir­mek için 3194 sayılı Yasanın 18 inci maddesi uyarınca parselasyon işlemi yapması mümkün değildir.”
* Danıştay 6. Dairesinin 26.06.1992 tarih, E.1990/1252, K.1992/2986 sayılı kararı;
(2981 sayılı Yasa hk.)
Özet: “3194 sayılı İmar Yasasının 18 inci maddesine dayanılarak ya­pılan parselasyon plânlarında, payların ferdileşmesine olanak bulunmama­sına karşın, 2981 sayılı Yasa uyarınca yapılan düzenlemede, payların müm­kün olduğunca azaltılması ve müstakil parsellerin oluşturulması amaç edi­nilmiştir.”
* Danıştay 6. Dairenin 14.05.1992 tarih, E.1990/2974, K.1992/2171 sayılı kararı;
(2981 sayılı Yasa 10/c maddesi hk.)
Özet: “..... 3194 sayılı İmar Yasasının 18 inci maddesi uyarınca yapı­lan arsa ve arazi düzenlemesi ile, 2981 sayılı Yasanın 10/c maddesine göre yapılan arazi düzenlemesi arasında en önemli fark; 3194 sayılı Yasaya göre oluşturulan yeni parsellerin tüm hissedarlara yine hisseleri oranında dağı­tılması gerekirken 2981 sayılı Yasa uyarınca yapılan düzenlemede ise par­sellerin müstakil olarak dağıtılabilmesinde ortaya çıkmaktadır.
Olayda, uyuşmazlık konusu taşınmazın davacılarla birlikte dört hisse­darın bulunduğu, bunun üzerine dava konusu işlemle parselin ikiye ifraz edilerek üzerinde binasının yer aldığı, parselin hissedarlarından ...........’a öteki parselin de davacılara tahsis edildiği temyiz dosyasının incelenmesin­den anlaşılmaktadır.
Bu durumda, ifraz sonucu üzerinde imar affı kapsamına giren bir yapı bulunan parselin, yapının sahibine müstakilen tahsis edilmesinde mevzuata aykırılıktan söz edilemeyeceğinden, işlemin dayanağını oluşturan yasa ku­ralının yanlış yorumu ile iptal kararı verilmesinde isabet görülmemiştir.”
* Danıştay 6. Dairesinin 24.02.1999 tarih, E.1998/1233, K.1999/1112 sayılı kararı;
(18 uygulaması yapılmış yerde 2981 EK.1 Uygulaması yapılabileceği hk.)
Özet; “3194 sayılı Yasanın 18 inci maddesine göre yapılan parselas­yon işleminde hisselerin ferdileştirilmesinin mümkün olmamasına karşın, 2981 sayılı Yasanın EK.1 madde koşullarının dava konusu olayda mevcut olmadığı halde, hisselerin ferdileştirilmesi amacıyla 2981 sayılı Yasanın EK.1 maddesinin uygulanması mevzuata aykırıdır.”
“ .... 3194 sayılı İmar Yasasının 18 inci maddesinin birinci fıkrasında; ‘İmar hududu içinde bulunan binalı veya binasız arsa ve arazileri malikleri veya diğer hak sahiplerinin muvafakati aranmaksızın birbirleriyle, yol fazla­lıklarıyla, kamu kurum ve kuruluşlarına veya belediyeye ait bulunan yerlerle birleştirmeye, bunları yeniden imar plânına uygun ada veya parsellere ayırmaya, müstakil hisseli veya kat mülkiyeti esaslarına göre hak sahiplerine dağıtmaya ve resen tescil işlemlerini yaptırmaya belediyeler yetkilidir. Sözü edilen yerler belediye ve mücavir alan dışında ise yukarıda belirtilen yetkiler valilikçe kullanılır’ hükmü yer almış ve 2981 sayılı Yasanın 3290 sayılı Yasa ile değişik EK.1 maddesinde; ‘İmar plânı olan yerlerde 09.05.1985 tarih ve 3194 sayılı İmar Yasasının 18 inci maddesi gereğince arsa ve arazi düzenle­melerine binalı veya binasız arsa ve arazilere bu yasadan önce özel parse­lasyona dayalı veya hisse karşılığı alınan yerler dikkate alınarak müstakil, hisseli parselleri veya üzerinde yapılacak binaların daire miktarı göz önünde bulundurularak kat mülkiyeti esasına göre arsa paylarını sahipleri adlarına resen tescil ettirmeye valilik veya belediyeler yetkilidir.’ Kuralına yer veril­miş, 2981 sayılı Yasanın 10/c maddesinde de; ‘İmar mevzuatına aykırı bina yapılmış, hisseli arsa ve araziler veya özel parselasyona dayalı arazilerde, imar adası veya parseli olabilecek büyüklükteki alanlarda, binalı veya bina­sız arsa ve arazileri birbirleriyle, yol fazlalıklarıyla veya Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerle birleştirmeye, bunları yeniden ada ve parsellere ayırmaya, yapıları yeniden doğan imar ada ve parseli içinde kalanları yapı sahiplerine, yapı olmayanları diğer hisse sahiplerine müstakil veya hisseli veya kat mülkiyeti esaslarına göre vermeye, bunlar adına tescil ettirmeye ve tescil işlemi dışında kalanların hisselerini 2942 sayılı Kamulaştırma Yasa­sına göre tespit edilecek bedeli ödenmek veya parsel sahipleri aleyhine ka­nuni ipotek tesis edilerek, tapu sicilinden terkin ettirmeye belediye ve vali­likler resen yetkilidir. Belediye ve valiliklerin talebi halinde bu yetkiler ka­dastro müdürlüklerince de kullanılır’ hükmü kurala bağlanmıştır.
Yukarıda açıklanan yasa maddeleri birlikte değerlendirildiğinde 2981 sayılı Yasanın 3290 sayılı Yasa ile değişik EK.1 maddesinin 3194 sayılı Ya­sanın 18 inci maddesi uyarınca yapılacak parselasyon işlemlerini tamamla­yıcı nitelikte uygulama yapılmasına olanak sağladığı, bu maddenin amacının 3194 sayılı Yasa uyarınca yapılan parselasyon işlemlerinin uygulanmasında problemlere neden olan özel parselasyona dayalı olarak veya hisse karşılığı satın alınan yerlere bir çözüm getirmek olduğu, 2981 sayılı Yasının EK.1 maddesinin 3194 sayılı Yasanın 18 inci maddesinden farklı olarak özel par­selasyona dayalı satın alınan yerlerin müstakil tahsis edilmesi olanağını sağladığı, anılan maddenin uygulanabilmesi için düzenlemenin ıslah imar plânına dayanmasının gerekmediği, sonucuna varılmaktadır.
Mahkemece mahallinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporun incelenmesinden, 3194 sayılı Yasanın 18 inci maddesine göre yapılan parselasyon işleminde hisselerin ferdileştirilmesinin mümkün olmamasına karşın, 2981 sayılı Yasanın EK.1 madde koşullarının dava ko­nusu olayda mevcut olmadığı halde hisselerin ferdileştirilmesi amacıyla 2981 sayılı Yasanın EK.1 maddesinin uyuşmazlık konusu olayda uygulandığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, davanın reddi yolundaki mahkeme kararında isabet bu­lunmamaktadır.....”
* Danıştay 6.Dairesinin 20.09.2001 tarih, E.2002/2922, K.2003/5324 sayılı kararı;
(Kıyılarda imar uygulaması hk.)
Özet:“Davacılara ait taşınmazlar; yapı yapılamayacak olan kıyı ve sahil şeridinin ilk 50 metrelik bölümünde kaldığından ve parselasyon paftasında da buradaki taşınmazlar park olarak gösterildiğinden, eski yerinin daha değerli olması mümkün olmayıp, bulunduğu yer dışında imar parseli verilmesi mevzuata uygundur.
“….. Dosyasının incelenmesinden, davacılara ait 125 ada, 57 ve 114 parsel sayılı taşınmazların 3621 sayılı Kıyı Yasasına göre yapı yapılamayacak olan kıyı ve sahil şeridinin ilk 50 metrelik bölümü içinde kaldığı ve dava dosyasında bulunan parselasyon işlemine ait paftada da davacının kadastral parsellerinin bulunduğu yerde oluşturulan taşınmazların park alanı olarak gösterildiği ve bu yerde imar parseli oluşturularak tahsis yapılamayacağı; ayrıca, kadastral parsellerin bitişiğinde ve yakınında oluşturulan imar parsellerinin de o yerdeki kadastral parsel maliklerine verildiği anlaşılmaktadır.
Davacıların kadastral parsellerin yeri ve bu yerde imar parseli oluşturularak tahsis yapılamayacağı dikkate alındığında, dava konusu parselasyon işlemiyle fiziki ve teknik zorunluluklar da göz önünde bulundurularak kadastral parsellerin dışında oluşturulan imar parsellerinden tahsis yapılmasında mevzuata aykırılık bulunmamaktadır. …..”
* Danıştay 6.Dairesinin 16.01.1985 tarih, E.1984/834, K.1985/101 sayılı kararı;
(Aynı yerden imar parseli verilmesi gerektiği hk.)
Özet:“Parselasyon işlemi sırasında tahsis edilen yeni parsellerin, eski parsele uzaklığı ile ekonomik değerlerin göz önünde bulundurulması gere­kir.”
* Danıştay 6.Dairesinin 21.01.1998 tarih, E.1997/810, K.1998/460 sayılı kararı;
(Aynı yerden imar parseli verilmesi gerektiği hk.)
Özet:“davacı payının, kadastral parselinin bulunduğu yerde oluşturu­lan imar parselinde değerlendirilmesi gerekirken, hukuki ve teknik zorun­luluk bulunmadığı halde kendisine başka bir adada oluşturulan parselden pay verilmesi hukuka aykırıdır.”
* Danıştay 6.Dairesinin 21.05.1990 tarih, E.1989/239, K.1990/1008 sayılı kararı;
(Aynı yerden imar parselinin verilememesi hk.)
Özet: “İdare Mahkemesince; parselasyon işlemi, ‘yeni oluşan imar parsellerinin mümkün mertebe aynı yerde veya yakınındaki eski parsellere tahsisinin sağlanacağı’ kuralına uyulmadığı gerekçesiyle iptal edilmiş ise de, aynı yerden parsel tahsisinin mümkün olup olmadığı ..... hususları ince­lenmeden karar verilmesi doğru değildir”
“..... 3194 sayılı Yasanın 18 inci Maddesi Uyarınca Yapılacak Arazi ve Arsa Düzenlemeleri ile İlgili Esaslar Hakkındaki Yönetmeliğin, düzenle­meyle oluşan imar parsellerinin mümkün mertebe aynı yerdeki veya yakının­daki parsellere tahsisinin sağlanacağı yolundaki 10/a madde hükmü ile yasa koyucu, teknik yönden imkan olması halinde taşınmaz sahibine aynı yerden veya yakınından arsa tahsisini öngörmektedir. Teknik yönden bunun müm­kün olmaması halinde taşınmaz sahibine başka bir yerden tahsis yapılması da kaçınılmaz olacaktır.”
* Danıştay 6.Dairesinin 18.05.1991 tarih, E.1991/118, K.1991/1209 sayılı kararı;
(Aynı yerden imar parselinin verilememesi hk.)
Özet: “18 inci madde ile ilgili Yönetmeliğin 10/a maddesi hükmü, mutlak uygulanması gerekli bir kural olmayıp, düzenleme ile oluşan imar parsellerinin ancak ‘mümkün olması’ halinde aynı yerdeki veya yakınındaki eski parsele tahsisinin sağlanmasını öngörmektedir.”
“..... Dava dosyasının incelenmesinden; davacının 5000 m² yüzöl­çümlü taşınmazın düzenlemeye tabi tutulması sonucu taşınmazın %31’i ora­nında 1537 m² lik kısmının düzenleme ortaklık payı olarak alındığı, kalan miktarın 2948 m² lik kısmının müstakil parsel olarak eski yerinden tahsis edildiği, 348 m² nin ise farklı yerdeki parsellere hisselendirilmek suretiyle verildiği, uyuşmazlığın çözümü için İdare Mahkemesince yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporda bu tarz düzenlemenin taşınmazlarının tamamı umumi hizmetlere ayrılan taşınmaz maliklerine konut alanından taşınmaz sağlamaya yönelik olduğu, davacıya kendi yerinden yer tahsisinin mümkün olduğu, bu durumun ise yönetmelik hükmüne uygun olmadığı görü­şüne yer verilmesi nedeniyle, mahkemece düzenleme işleminin mevzuata aykırı bulunarak iptal edildiği anlaşılmıştır.
Ancak, ..... yönetmelik hükmü mutlak uygulanması gerekli bir kural içermemekte, mümkün olması halinde düzenleme ile oluşacak imar parselle­rinin aynı yerdeki ve yakınındaki parsele tahsisinin sağlanmasını öngör­mektedir.
Bu durumda, eski taşınmazın bulunduğu yerde 8 müstakil parsel tahsis edilen davacıya, kalan %10 oranındaki kısmın başka yerlerden tahsisinin mevzuata aykırı bulunmaması nedeniyle işlemi iptal eden temyize konu mah­keme kararında hukuki isabet görülmemiştir.”
* Danıştay 6.Dairesinin 14.10.1992 tarih, E.1991/1880, K.1992/3594 sayılı kararı;
(Aynı yerden imar parselinin verilememesi hk.)
Özet; “..... davacı parseline karşılık uzakta ve eşdeğer olmayan bir imar parseli verilmesinin uygun olmadığının belirtilmesi nedeniyle parselas­yon işleme mahkemece iptal edilmişse de dosyasındaki belgelere göre mey­dan ve otopark alanında kalan davacı parseline karşılık %3 düzenleme or­taklık payı alınmak suretiyle 250 metre uzaklıktaki bir imar parseli verilmesi işleminde isabet bulunmamaktadır.”
* Danıştay 6.Dairesinin 05.03.1993 tarih, E.1992/1325, K.1993/832 sayılı kararı;
(Aynı yerden imar parselinin verilememesi hk.)
Özet; “Davacıya parselasyon sonucu büyük olan kadastral parselinden daha fazla alanlı müstakil imar parseli verilerek bu şekilde yapılaşma hak­kının arttırılması ve kalan kısmı için de teknik zorunluluk nedeniyle başka parsellerden hisselendirilmesi hususları gözetilmeden mahkeme bilirkişi raporuna dayanılarak işlemin iptaline karar verilmesi yanlıştır.”
“..... Olayda, davacının maliki olduğu 475, öteki 135 m² yüzölçümlü iki adet taşınmazın düzenlemeye tabi tutulduğu, sözü geçen parsellerin daha önceki yola terklerinden ötürü düzenleme ortaklık payı alınmadığı, düzen­leme sonucu oluşturulan ve eski 1798 parselin yerine isabet eden 525 m² yüzölçümlü 78 ada 15 parselin müstakilen tahsis edildiği, kalan kısmının da müstakil bir parsel oluşturulmasının mümkün bulunmaması nedeniyle iki ayrı parselde 4 ve 16 m² olmak üzere hisselendirildiği, 47 m² sine karşılık ise İmar Yasasının 18 inci maddesine ilişkin yönetmeliğin 12 nci maddesi uya­rınca okul alanında pay verildiği temyiz dosyasının incelenmesinden anla­şılmaktadır.
Bu durumda, davacıya düzenleme sonucu büyük olan kadastral parsel­den daha fazla 525 m² lik müstakil imar parseli verildiği ve yapılaşma hak­kının da arttırıldığı göz önüne alındığında davacının mağduriyetinin söz konusu olmadığı gibi, teknik zorunluluk nedeniyle kalan kısmının hisseli olarak verilmesinde mevzuata aykırılık bulunmadığından eksik incelemeye dayalı bilirkişi raporuna itibar edilmek suretiyle işlemin iptalinde isabet görülmemiştir.....”
* Danıştay 6.Dairesinin 17.01.2000 tarih, E.1998/7510, K.2000/88 sayılı kararı;
(Binanın korunması ve/veya yeni bina yapılabilmesi hk.)
“..... İdare Mahkemesince yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonu­cunda düzenlenen raporla dosyadaki bilgi ve belgelerin birlikte değerlendi­rilmesinden, dava konusu taşınmazın parselasyon işlemi sonucunda tarihi değeri olan ve bütünlüğü bozulmadan korunan tescilli t ü r b e alanında kalan 3155 ada 1 sayılı parselden ve parselasyondan önce yapılan 1/1000 ölçekli revizyon imar plânında 31 pafta 45 ada 66 sayılı parsel sahibi davacı kuruma ait taşınmazın okul alanı içinde kalması, parselasyon işlemi ile bu alanın yeni oluşan 3153 ada 1 sayılı parsel ile korunması nedeniyle 3153 ada 1 sayılı parselden hisselendirilmesinde kamu yararına ve mevzuata ay­kırılık bulunmadığı sonucuna varıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
İmar Yasasının 18 inci Maddesi Uyarınca Yapılacak Arazi ve Arsa Dü­zenlemesi ile İlgili Esaslar Hakkında Yönetmelik’in, ‘Düzenleme Sırasında Korunacak Yapılar’ başlıklı 8 inci maddesinde; ‘İmar ve kadastro parselleri üzerinde inşa edilmiş ve düzenleme sırasında, plân ve mevzuata göre muha­fazasında mahsur bulunmayan bir yapı , bir imar parseli içinde bırakılabilir.
Bu gibi yapıların bulunduğu parsellerin yol, meydan, otopark ve yeşil saha gibi yerlere giren kısımları ile bitişiğinde düzgün imar parseli teşkil etmek için bahçelerinden gerekli miktar ifraz edilerek düzenleme ortaklık payı olarak alınır. Alınacak miktar düzenleme ortaklık payından fazla ise kamulaştırma ile alınabilir’ hükmü yer almaktadır.
Dava konusu parselasyon işlemiyle davacı kuruma ait tescilli t ü r b e binası bulunan taşınmazlardan yukarıda yer alan yönetmelik hükmü dikkate alınarak; ancak belirtilen yerler için düzenleme ortaklık payı alınabilece­ğinden, idare mahkemesince bu husus araştırılmaksızın davanın reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.....”
* Danıştay 6.Dairesinin 17.01.2000 tarih, E.1999/1445, K.2000/91 sayılı kararı;
(Binanın korunması ve/veya yeni bina yapılabilmesi hk.)
Özet: “Üzerinde yapı bulunan taşınmazların parselasyon işlemine tabi tutulması halinde bu parsellerin yol, meydan, otopark ve yeşil alan gibi yer­lere giren kısımlarının ve bitişiğinde düzgün imar parseli oluşturmak için bahçesinden gerekli miktar düzenleme ortaklık payı olarak alınabileceğin­den, dava konusu parselden belirtilen yerlere giren kısımlarının bulunma­ması nedeniyle düzenleme ortaklık payı alınmayıp, aynen korunması gere­kir.”
“..... İdare Mahkemesince yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonu­cunda düzenlenen raporla dosyadaki bilgi ve belgelerin birlikte değerlendi­rilmesinden; 61 m²’lik dava konusu taşınmazdan 21,35 m² düzenleme ortak­lık payı alındığı 17,08 m²’sinin okul alanında kalan 3135 ada 1 sayılı par­selden pay olarak verildiği, 22,57 m²’sinin ise parselasyon işlemiyle korunan ve sınırları değişmeyen, üzerinde tescilli k ü m b e t bulunan ve eski ye­rinde oluşturulan 3164 ada 1 sayılı parselde hisselendirildiği, tescilli küm­bet bulunan kadastral parsel sınırında bir değişiklik yapılmadığı, aynen korunduğu, parselasyon işlemiyle düzenleme ortaklık payı alınarak hisseli bir duruma dönüştürülemeyecek yerlerden olduğu anlaşıldığından, dava konusu işlemde mevzuata uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle iptaline karar verilmiş; karar davalı idare vekili tarafından temyiz edilmiştir.
İmar Yasasının 18 inci Maddesi Uyarınca Yapılacak Arazi ve Arsa Dü­zenlemesi ile İlgili Esaslar Hakkındaki Yönetmelik’in; ‘Düzenleme Sırasında Korunacak Yapılar’ başlıklı 8 inci maddesinde; ‘imar ve kadastro parselleri üzerine inşa edilmiş ve düzenleme sırasında plân ve mevzuata göre muhafa­zasında mahsur bulunmayan bir yapı bir imar parseli içinde bırakılabilir.
Bu gibi yapıların bulunduğu parsellerin yol, meydan, otopark ve yeşil saha gibi yerlere giren kısımları ile bitişiğinde düzgün imar parseli teşkil etmek için bahçelerinden gerekli miktar ifraz edilerek düzenleme ortaklık payı olarak alınır. Alınacak miktar düzenleme ortaklık payından fazla ise kamulaştırma ile alınabilir’ hükmü yer almaktadır.
Dava konusu parselasyon işlemiyle tescilli k ü m b e t ’ in bulunduğu yerde kadastro parsel sınırlarında bir değişiklik yapılmadan, aynen koruna­rak imar parseline dönüştürüldüğü ve yukarıda belirtilen yönetmelik hükmü uyarınca kadastral parselin yol, meydan, otopark ve yeşil alan gibi yerlere giren kısımlarının ve bu gibi yerler için ifraz edilecek bölümünün olmadığı anlaşıldığından, dava konusu parselden düzenleme ortaklık payı alınması gerekliliği bulunmamaktadır.....”
* Danıştay 6.Dairesinin 09.02.2000 tarih, E.1999/1375, K.2000/706 sayılı kararı;
(Binanın korunamaması durumunda başka bir yer gösterilmesi hk.)
Özet: “İmar plânında genel kullanıma ayrılmış yerlerde yapılan gece­konduların 2981 sayılı yasa uyarınca korunamayacakları, imar plânında ayrıldığı amaç doğrultusunda bulunduğu yerde korunamayacağından başka bir yer gösterilmek ve enkaz bedeli ödenmek suretiyle gecekondunun tahliye ve tasfiyesine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.”
“ ..... 2981 sayılı Yasanın 10/a maddesinde; ‘bu yasa hükümlerine göre hazine, belediye il özel idaresine ait veya Vakıflar Genel Müdürlüğünün idare ettiği arsa veya araziler üzerinde, gecekondu sahiplerince yapılmış 12 nci madde hükümlerine göre tespit edildikten sonra, kayıt maliki kamu ku­ruluşunca bu yer hak sahibine tahsis edilir ve bu tahsisin yapıldığı tapu sici­linin beyanlar hanesinde gösterilerek ilgilisine ‘Tapu Tahsis Belgesi’ veri­lir. Tapu tahsis belgesi ıslah imar plânı veya kadastro plânları yapıldıktan sonra hak sahiplerine verilecek tapuya esas teşkil eder. Ancak, ıslah imar plânı veya kadastro plânları ile belirlenen alanlarda tapu tahsis belgesi yerine hak sahiplerine doğrudan tapuları verilebilir’ hükmü, 13 üncü mad­desinin (b) bendinde ise; Hazine, belediye, il özel idarelerine ait veya Va­kıflar Genel Müdürlüğünün idaresinde olan veya bu yasa uyarınca mülki­yetlerine geçen arsa veya araziler üzerinde, ıslah imar plânları ile meydana getirilen imar parselleri içinde hak sahiplerine, yapılarının işgal ettiği arazi de dikkate alınarak ıslah imar plânında getirilen ölçülere uygun şekilde arsa veya hisse tahsis edilir. Gecekondusu muhafaza edilemeyen hak sahiplerine aynı bölgede veya diğer gecekondu ıslah veya önleme bölgesinde başka bir arsa veya hisse verilir hükmü yer almaktadır.
2981 sayılı Yasanın 14 üncü madde (a) bendinde öngörülen her ölçekte imar plânında başka maksatla tahsis edilmiş alanlardaki sınai kuruluşlara ait olmayan tehlikeli madde depoları ile imar plânında tehlikeli madde de­poları için ayrılmış yerlerde bu depolar dışındaki her türlü ruhsatsız yapıla­rın, bu yasa hükümlerinden yararlanamayacakları hükmü karşısında imar plânında yol, yeşil alan, park, okul alanı gibi genel kullanımlara ayrılmış yerlerde yapılan gecekonduların bu yasa uyarınca korunmaları mümkün değildir.
Dosyasının incelenmesinden, taşınmazın 1/1000 ölçekli ..... Revizyon İmar Plânında kısmen yol, kısmen sağlık ocağı, kısmen H=18,50 metre yük­sekliğinde 18 inci madde uygulaması yapılacak konut alanında, kısmen ka­panan yol ile tevhidi halinde H=Serbest, TAKS=0,25, KAKS=2,07 ayrık nizam konut alanında kaldığı, belediyece imar durumuna göre değerlendiri­leceğinden, tasfiye edilecek gecekonduya karşılık ..... Sosyal Konutlarından daire tahsis edilerek, gecekondunun enkazı için enkaz bedeli bloke edildiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda, imar plânında ayrıldığı amaç doğrultusunda bulunduğu yerde korunamayan gecekondunun tahliye ve tasfiyesine ilişkin işlemde hu­kuka aykırılık bulunmadığından mahkeme kararında isabet görülmemiştir...”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 22.10.1991 tarih, E.1991/5, K.1991/2101 sayılı kararı;
(DOP’tan belediye adına parsel oluşturulamayacağı hk.)
Özet: “DOP olarak belirlenen ve düzenleme sahası içerisinde bulunan taşınmazlardan kesilen miktarın ancak yasa ile belirlenen amaçlar için kul­lanılabileceği, bu kesintilerin kullanılması suretiyle belediye adına parsel oluşturulması ve tescili mümkün değildir”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 16.11.1995 tarih,E.1995/1737, K.1995/4591 sayılı kararı;
(Pazar yerinin DOP’tan karşılanacağı hk.)
Özet: “‘Pazar yeri’ de 3194 sayılı Yasanın 18 inci maddesinde düzen­lenen umumi hizmetler kapsamındaki yerlerden olduğundan, bu yer de, dü­zenleme ortaklı payı ile karşılanabilir”
“.....3194 sayılı Yasanın 18 inci maddesinin 3 üncü fıkrasında; ‘Dü­zenleme ortaklık payları, düzenlemeye tabi tutulan yerlerin ihtiyacı olan yol, meydan, park, otopark, çocuk bahçesi, yeşil saha, cami ve karakol gibi umumi hizmetlerden ve bu hizmetler ile ilgili tesislerden başka maksatlarla kullanılamaz’ hükmüne yer verilmiştir.
Temyizi istenilen mahkeme kararında, pazaryerinin, düzenleme ortak­lık payından karşılanamayacağı belirtilmiş ise de yukarıda sözü edilen yasa maddesinin değerlendirilmesinden, pazaryerinin de maddede belirtilmiş olan umumi hizmetler kapsamına girdiği sonucuna varılmıştı. Bu nedenle söz konusu gerekçenin kararda yer almasında isabet görülmemiştir.....”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 22.10.1992 tarih, E.1991/1550, K.1992/3867 sayılı kararı;
(Toplu taşım yolunun DOP’tan karşılanacağı hk.)
Özet: İmar plânına göre toplu taşım yolu olan yerin, parselasyon iş­lemi sonucu düzenlenen ortaklık payı ile oluşturulması gerekir İdarece bu yerin parselasyona dahil tüm parsellerden alınan paylarla oluşturulması isabetli görülmemiştir.”
“..... 3194 sayılı İmar Yasasının 18 inci maddesinde; düzenleme ortak­lık payları, düzenlemeye tabi tutulan yerlerin ihtiyacı olan yol, meydan, park, otopark, çocuk bahçesi, yeşil saha, cami ve karakol gibi umumi hiz­metlerden ve bu hizmetlerle ilgili tesislerden başka maksatla kullanılamaya­cağı, İmar Yasasının 18 inci Maddesi Uyarınca Yapılacak Arazi ve Arsa Düzenlemesi ile İlgili Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 12 nci maddesinde ise; ‘Düzenleme sahasında bulunan okul, hastane, kreş, belediye hizmet veya diğer resmi tesis alanı gibi umumi tesislere ayrılan alanların parselleri, düzenlemeye giren parsellerin alanları oranında pay verilmek suretiyle his-selendirileceği’ kuralları yer almaktadır.
Dosyanın incelenmesinden; 2300 m² lik taşınmazın 05.05.1983 günlü Belediye Encümeni kararıyla 649 m² sinin bedelsiz yola terk ettirildiği, kalan 1651 m² yere imar durumu verilerek inşaat yapıldığı, daha sonra dava ko­nusu parselasyon plânıyla %35 oranına tamamlatılarak 156 m² düzen­leme ortaklık payı alındığı, kalan 1495 m² nin 1278 m² sinin eski parselinin bulunduğu yerde oluşturulan 1508 m² lik parseline hisselendirildiği, 217 m² sinin ise toplu taşım yoluna hisselendirildiği ve bu toplu taşım yoluna, dü­zenlemeye giren bütün parsellerden hisse verildiği anlaşılmaktadır.
Yukarıda yer alan madde hükümlerine göre; yolların, düzenleme ortaklık payı karşılığında alınan hisselerden karşılanacağı, düzenlemeye giren parsellerin alanları oranında pay verilmek suretiyle yapılacak hisselendirmenin ise, Yönetmeliğin 12 nci maddesinde belirtilen tesislere ayrı­lan alanları için yapılabileceği açıktır.
Bu itibarla, toplu taşım yollarının imar mevzuatına göre bir yol niteli­ğinde olduğu ve düzenleme ortaklık payından karşılanması gerekeceği, bu nedenle, düzenleme işleminde mevzuata aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle İdare mahkemesince davanın reddine karar verilmesinde isabet görülme­miştir.”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 14.04.2004 tarih,E.2002/6584, K.2004/2274 sayılı kararı;
(Spor alanının DOP/KOP’tan karşılanacağı hk.)
Özet:Semt spor alanının düzenleme ortaklık payından (DOP’tan), bölgesel spor alanının kamu ortaklık payından (KOP’tan) karşılanması gerekir.”
“….. Dava, Adana Yüreğir, ….. Köyü, ... parsel sayılı taşınmazın ‘spor alanı’ olarak belirlenmesine ilişkin imar plânı değişikliği ile 27.08.1998 günlü 2012 sayılı belediye encümeni kararıyla yapılan parselasyon işleminin iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkemesince; plân hiyerarşisi içinde alt ölçekli olan 1/1000 ölçekli uygulama imar plânında 1/5000 ölçekli nazım imar plânına uygun olarak taşınmazın ‘Spor Alanı’ olarak belirlendiği, üst ölçekli plânın iptalinin istenilmemiş olması karşısında dava konusu plânda hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın anılan plâna yönelik kısmının reddine, spor alanının tescile tabi olmayan bir alan olması nedeniyle düzenleme ortaklık payından (DOP’tan) karşılanması gerekirken davacının hissedar yapılmasında hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle iptaline karar verilmiş, bu karar taraflarca temyiz edilmiştir.,
Temyize konu mahkeme kararının imar plânına yönelik davanın reddine ilişkin kısmında 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 49. maddesinin 1. fıkrasında sayılan bozma nedenlerinden hiç birisi bulunmamaktadır.
Davanın parselasyon işlemine yönelik kısmına gelince;
İmar Yasasının 18 inci Maddesi Uyarınca Yapılacak Arazi ve Arsa Düzenlemesi ile İlgili Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 14 üncü maddesinin ( c ) bendinde; ‘Düzenleme Ortaklık Payı; düzenlemeye tabi tutulan yerlerin ihtiyacı olan yol, meydan, park, yeşil saha, genel otopark gibi umumi hizmetlere ayrılan ve tescile tabi olmayan alanlar ile cami, karakol yerleri ve ilgili tesisler için kullanılmak üzere, düzenleme dolayısıyla meydana gelen değer artışları karşılığında düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların, düzenlemeden önceki yüzölçümünden %35’e kadar düşülebilen miktar ve/veya zorunlu hallerde malikin muvafakati ile tespit edilen karşılığı bedeldir” şeklinde tanımlanmış, aynı Yönetmeliğin 12 nci maddesinde, düzenleme sahasında bulunan okul, hastane, kreş, belediye hizmet veya diğer resmi tesis alanı gibi umumi hizmetlere ayrılan alanların parselleri, düzenlemeye giren parsellerin alanları oranında pay verilmek suretiyle hisselendirileceği hükme bağlanmıştır.
Yukarıda belirtilen maddelerin birlikte değerlendirilerek yorumlanmasından; bir alanın kamu tesis alanı olması halinde anılan Yönetmeliğin 12 nci maddesine göre, umumi hizmet alanı olması halinde ise 4 üncü madde uyarınca düzenleme ortaklık payı ile oluşturulması gerekmektedir.
Dava konusu olayda da plânlarda gösterilen spor alanının semt spor alanı olması halinde düzenleme ortaklık payından karşılanması, bölgesel bir spor alanı ve tüm kente hizmet verecek bir kamu tesis alanı olması halinde ise kamu ortaklık payı ile oluşturulması gerektiği sonucuna ulaşıldığından, spor alanının niteliği araştırılarak irdelenmek suretiyle karar verilmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, temyize konu İzmir 4.İdare Mahkemesinin 22.03.2002 günlü, E.2001/1367, K.2002/499 sayılı kararının imar plânına yönelik kısmının onaylanmasına, parselasyon işlemine yönelik kısmının bozulmasına, ….. dosyasının adı geçen mahkemeye gönderilmesine 14.04.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi”
* Danıştay 6.Dairesinin 26.02.1997 tarih, E.1996/1442, K.1997/1109 sayılı kararı;
(DOP oranının en fazla % 40 olduğu hk.)
Özet: “Düzenleme ortaklık payının %35’in üzerinde alınması ve ay­rıca yoldan ihdas suretiyle kazanılan taşınmazların belediye adına kadastral parsel olarak düzenleme alanına dahil edilmesi hukuka aykırıdır”
* Danıştay 6.Dairesinin 19.02.1997 tarih, E.1996/959, K.1997/874 sayılı kararı;
(DOP oranının en fazla % 40 olduğu hk.)
Özet: “Düzenleme ortaklık payı oranının kamu alanlarına ayrılan yer­ler toplamından, kapanan kadastral yolların düşülmesi suretiyle hesaplan­ması gerekir.
“..... Düzenleme ortaklık payı oranının, kamu alanlarına ayrılan yerler toplamından, kapanan kadastral yolların düşülmesi suretiyle hesaplanması gerekir. Kapanan kadastral yolların belediyeye ait kadastral parsel olarak düzenleme alanına dahil edilmesi ve belediye adına müstakil ya da hisseli parseller oluşturulması suretiyle şahıs arazilerinden daha fazla oranda dü­zenleme ortaklık payı alınması hukuka aykırıdır.
Dava konusu parselasyon işlemine ilişkin dağıtım cetvellerinin ince­lenmesinden uygulama alanı içerisinde yoldan ihdas suretiyle kazanılan taşınmazların belediye adına kadastral parsel olarak düzenleme alanına dahil edilmesi suretiyle belediye adına parsel oluşturulduğu ve şahıs arazile­rinden fazla miktarda düzenleme ortaklık payı alındığı anlaşıldığından, dava konusu işlemde bu yönüyle de hukuka uyarlık bulunmamaktadır.....”
* Danıştay 6.Dairesinin 22.10.1991 tarih, E.1990/5, K.1991/2101 sayılı kararı;
(DOP oranının en fazla % 40 olduğu hk.)
Özet: “Parselasyon işlemi nedeniyle, düzenleme sınırı içindeki kamu alanlarının karşılanması amacıyla %35’e kadar düzenleme ortaklık payı alınabileceğinden, belediyece böyle bir hesaplama yapılmaksızın %35 pay alınmak suretiyle belediye adına imar parselleri oluşturulmasında isabet görülmemiştir.”
“Dava, Kula İlçesi, Zaferiye Mahallesi, Tapunun 247 ada, 58 parsel sayılı taşınmazını da içeren ıslah imar plânı yapılmasına ilişkin işlemin ip­tali dileğiyle açılmış, İdare Mahkemesince; yapılan düzenleme ile davacının taşınmazındaki hissesinden %35 düzenleme ortaklık payı düşüldükten sonra kalan kısmına karşılık toplam 649 m² lik tam ve hissesinin bulunmadığının anlaşıldığı, bu durumda işlemde yasaya aykırılık görülmediği gerekçesiyle reddedilmiş, karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
2981 sayılı Yasanın 3290 sayılı Yasayla değişik 18 inci maddesinin (C) bendinde, ıslah imar plânı uygulamaları gereği gecekondu ve imar mevzua­tına aykırı yapılanmış sahalarda arsanın %35 ine kadar düzenleme ortaklık payı alınabileceği belirtilmiş, 3194 sayılı İmar Yasasının 18 inci maddesinde ise düzenleme ortaklık paylarının düzenlemeye tabi tutulan yerlerin ihtiyacı olan yol, meydan, park, otopark, çocuk bahçesi, yeşil saha, cami ve karakol gibi umumi hizmetlerden ve bu hizmetlerle ilgili tesislerden başka maksat­larda kullanılamayacağı kuralı yer almıştır.
Anılan yasa maddelerinin amacı, yapılacak düzenleme ile imar sınırı içindeki arazileri inşaata elverişli imar parselleri haline getirmek ve bu dü­zenleme sonucunda oluşan imar parsellerinin ihtiyacı olan kamu hizmet alanlarında da taşınmaz sahiplerinin katılımını sağlamak olur, söz konusu katılımın en çok %35 oranında alınabilecek düzenleme ortaklık payları ile gerçekleştirilmesi öngörülmüştür. Değinilen ortaklık payı oranının mutlak olmayıp alınabilecek azami miktarı ifade ettiği, başka bir deyişle düzenleme alanının, hesaplanacak ihtiyacı olan umumi hizmet tesisleri kadarının alına­bileceği ortadadır.
Olayda ise, ne davacının hissedar olduğu taşınmazda ne de ıslah imar plânı uygulamasının yapıldığı bölgede yer alan parsellerde belediyenin hiç hissesi bulunmadığı halde alınan %35 oranında düzenleme ortaklık payı ile belediye adına muhtelif müstakil ve hisseli parseller oluşturulduğu temyiz dosyası içerisinde yer alan belgelerin incelenmesinden anlaşılmaktadır.
Yukarıda da değinildiği gibi yasada öngörülen düzenleme ortaklık payı mutlak bir değeri ifade etmeyip, ancak düzenleme alanında umumi hizmet­lere giden kısımlar hesaplandıktan sonra alınabileceği cihetle böyle bir he­saplama yapılmaksızın azami oran olan %35 pay alınıp, bunu da belediye adına imar parselleri oluşturmakta kullanılmasında yasaya aykırılık açıktır.
Diğer taraftan, davacıya tahsis edilen parseller içinde belediye hissesi­nin bulunmamasının da işlemi sağlıklı kılmayacağı ortadadır. Zira yasal amacına uygun kullanılmak üzere düzenleme ortaklık payı alındığında dü­zenleme bölgesinde alınacak oranın düşeceği kuşkusuzdur.
Bu itibarla, işlemin iptali gerekirken, davacıya hissesi oranında müsta­kil ve hisseli parseller tahsis edildiğinden bahisle davanın reddinde isabet bulunmamaktadır.”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 13.06.1994 tarih,E.1993/3088, K.1994/2443 sayılı kararı;
(DOP’un %40’tan fazla çıkması hk.)
Özet: “İmar düzenlemesinde öncelikle düzenlemeye girecek alanın bo­yutlarının, daha sonra da bu alanda genel hizmetlere ayrılacak alanların belirleneceği, düzenleme ortaklık payının düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların düzenlemeye giren kısımlarının yüzölçümleri ile genel hizmetlere ayrılan alanların oranlanması yoluyla bulunacağı, umumi hizmetlere ayrılan alanlar düzenleme ortaklık payı olarak alınan arsa ve arazi parçalarının toplamı yoluyla karşılanamıyorsa bu durumda kamulaştırma yönteminin uygulanacağı; buna göre söz konusu bu alanlar belirlenmeksizin düzenleme ortaklık payının alınamayacağı düşünülmelidir.”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 07.06.2004 tarih,E.2003/5978, K.2004/3545 sayılı kararı;
(DOP’un %40’tan fazla çıkması hk.)
“….. uyuşmazlık konusu parselasyon plânında umumi hizmetlere ayrılan miktarın düzenlemeye giren alan toplamının %35’ten fazla olması nedeniyle, davacıya ait, 1580,64 m2 alanlı 536 ada, 60 sayılı parselden %34,96 oranında 552,64 m2 düzenleme ortaklık payı ayrıldıktan sonra kalan 492 m2’sinin imara açık 1388 ada 4 parselden, 536 m2’sinin de ileride kamulaştırılmak kaydı ile umumi hizmetlere ayrılan 1389 ada, 1 sayılı parselden tahsis edildiği, yine davacının sahip olduğu 118,41 m2 alanlı 536 ada, 191 sayılı parselden de 14,41 m2 düzenleme ortaklık payı düşüldükten sonra kalan 37 m2’sinin imara açık 1388 ada 4 sayılı parselden 67 m2’sinin de ileride kamulaştırılmak kaydı ile umumi hizmetlere ayrılan 1388 ada, 1 sayılı parselden tahsis edildiği anlaşıldığından dava konusu işlemde mevzuata aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, bu karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3194 sayılı İmar Yasasının 18 inci maddesinde, belediye ve valiliklerce düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların dağıtımı sırasından bunların yüzölçümlerinden yeteri kadar sahanın düzenleme dolayısıyla meydana gelen değer artışları karşılığında ‘düzenleme ortaklık payı’ olarak düşülebileceği ancak bu maddeye göre alınacak düzenleme ortaklık paylarının, düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların düzenlemeden önceki yüzölçümlerinin yüzde otuz beşini geçemeyeceği, düzenleme ortaklık paylarının düzenlemeye tabi tutulan yerlerin ihtiyacı olan yol, meydan, otopark, çocuk bahçesi, yeşil saha, cami ve karakol gibi umumi hizmetlerden ve bu hizmetlerle ilgili tesislerden başka amaçlarla kullanılamayacağı düzenleme ortaklık payı toplamının yukarıdaki fıkrada sözü geçen umumi hizmetler için ayrılması gereken yerlerin alanları toplamından az olduğu takdirde, eksik kalan miktarını belediye veya valilikçe kamulaştırma yolu ile tamamlanacağı, herhangi bir parselden bir miktar sahanın kamulaştırılmasının gerekmesi halinde düzenleme ortaklık payının, kamulaştırmadan arta kalan saha üzerinden ayrılacağı hükümlerine yer verilmiştir.
İmar Yasasının 18 inci maddesi Uyarınca Yapılacak Arazi ve Arsa Düzenlemesi ile İlgili Esaslar Hakkındaki Yönetmeliğin 32 nci maddesinde ise, düzenleme sahasında umumi hizmetlere ayrılan miktarın, düzenlemeye giren alan toplamının %35’inden fazla çıkması halinde bu miktarın %35’e düşürülmesi için önce, varsa bu düzenleme sahasındaki belediyeye ait arsalar bu işe tahsis edileceği, bunlar yetmediği takdirde bu sahada belediyeye devri mümkün arazide veya özel idare mülkiyetindeki parsellerden; meydan, yol, park, yeşil saha, otopark, toplu taşım istasyonu ve terminal gibi umumi hizmetlere rastlayan kısımların belediyeye devirleri sağlandıktan sonra aynı maksada tahsis edileceği, bunlar da yetmediği takdirde kamulaştırma yapılacağı hükme bağlanmıştır.
Dosyanın incelenmesinden, uyuşmazlık konusu parselasyon plânında umumi hizmetlere ayrılan miktarın, düzenlemeye giren alan toplamının %35’inden fazla olduğu, davacıya ait, 1580,64 m2 alanlı 536 ada, 60 sayılı parselden %34,96 oranında 552,64 m2 düzenleme ortaklık payı ayrıldıktan sonra kalan 492 m2’sinin imara açık 1388 ada 4 sayılı parselden, 536 m2 sinin de ileride kamulaştırılmak kaydı ile umumi hizmetlere ayrılan (yeşil alan) 1389 ada, 1 parselden tahsis edildiği, yine davacının malik olduğu 118,41 m2 alanlı 536 ada, 191 sayılı parselden de 14,41 m2 düzenleme ortaklık payı düşüldükten sonra kalan 37 m2’sinin imara açık 1388 ada 4 sayılı parselden, 67 m2’ sinin de ileride kamulaştırılmak kaydı ile umumi hizmetlere ayrılan (yeşil alan) 1389 ada 1 parselden tahsis edildiği anlaşılmaktadır.
Yukarıda anılan yasal düzenlemeler uyarınca, düzenleme ortaklık payının Yasada öngörülen orana düşürülmesi için belirlenen aşamalar uygulanmaksızın yeşil alanda parsel oluşturularak dağıtımının yapılmasında mevzuata uyarlık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, … 4. İdare Mahkemesinin 04.06.2003 günlü, E.2001/19, K.2003/667 sayılı kararının BOZULMASINA, ….. 07.06.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 15.05.1991 tarih,E.1989/2441, K.1991/1126 sayılı kararı;
(Kamulaştırılacak miktarın hesabı)
Özet: “%31 Düzenleme ortaklık payı ile umumi hizmetlere ayrılan yerlere tahsis olunacak taşınmazlar yeterli değilse kamulaştırılması gerekli alanın, umumi hizmetlere ayrılan alandan, düzenlemeye giren parsel alan­ları toplamının %35’inin çıkarılması ile bulunan farkın 100 ile çarpılıp, 65’e bölünmesiyle bulunması gerekir.”
“..... 3194 sayılı Yasanın 18 inci maddesi ve bu maddenin uygulanma­sına ilişkin yönetmelik hükümlerine göre %35 düzenleme ortaklık payı alın­ması ile umumi hizmetlere ayrılan yerlere tahsis olunacak taşınmazın yeterli olmuyorsa kamulaştırılması gereken alanın, umumi hizmetlere ayrılan alan­dan, düzenlemeye giren parsel alanları toplamının %35’inin çıkarılması ile bulunan farkın 100 ile çarpılıp 65’e bölünmesiyle bulunması gerekirken, anılan yasa ve yönetmelik hükümlerine aykırı olarak ilk önce düzenleme ortaklık payı alındıktan sonra geriye kalan arsanın kısmen kamulaştırılma­sında, yeni düzenleme ortaklık payının kamulaştırılacak alan göz önüne alınmaksızın hesaplanmasında hukuka uyarlık bulunmamaktadır....”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 28.09.1994 tarih, E.1994/169, K.1994/3262 sayılı kararı;
(Bütün parsellerden eşit oranda DOP kesileceği hk.)
Özet: “Umumi hizmet alanlarının düzenleme sahası içinde kalan ta­şınmaz malların %35 kadar olan bölümünün, o saha içerisinde hesap edilen zaiyat miktarı oranında gayrimenkul sahiplerinden bir hizmet karşı­lığı olarak değer artışı da göz önünde bulundurulmak suretiyle ve herkesten eşit oranda bedelsiz alınması gerektiği yasal olarak öngörülmüş bulundu­ğundan, aksi yönde hükümler taşıyan idare mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 20.11.1990 tarih, E.1989/614, K.1990/2207 sayılı kararı;
(Bütün parsellerden eşit oranda DOP kesileceği hk.)
Özet: “Düzenleme yapılan alanda belediyenin özel mülkü varsa, bu ta­şınmazlardan da düzenlemeye giren diğer arazi ve arsalarla eşit oranda DOP alınması gerekir. Bu oranın en fazla %35 olması, %35’in altında dü­zenleme ortaklık payının yeterli olması halinde, belediyenin bu oranı %35’e tamamlama ve aradaki farkı kendi adlarına tapuya tescil ettirmeleri mümkün değildir.”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 17.01.2000 tarih, E.1998/6414, K.2000/106 sayılı kararı;
(Değer artışında eşitlik hk.)
Özet: “Parselasyon işlemi sonucunda taşınmazlar arasında oluşan de­ğer farkının iptal nedeni olabileceği, bu durumun tazminat hukuku kapsa­mında olmadığı hk.”
“..... 3194 sayılı Yasanın 18 inci maddesi uyarınca imar plânı bulunan alanlarda plân hükümlerine uygun olarak imar parselleri oluşturmak ama­cıyla parselasyon işlemleri yapılmaktadır.
Anılan madde uyarınca yapılan parselasyon işleminde kişilerin, düzenlemeye giren parselleri ile düzenleme sonrası tahsis edilen parselleri arasında değer farkı bulunması durumunda, parselasyon işlemlerinin yasa ve yönetmeliklere aykırılığı öne sürülerek iptalinin istenmesi gerekmektedir.
Söz konusu değer farkı bir iptal nedenidir ve tazminat hukuku kapsamında değildir. Bu nedenle davanın bu gerekçe­siyle reddine karar verilmesi gerekirken hizmet kusuru bulunmadığı gerek­çesiyle reddine karar verilmesinde sonucu itibariyle isabetsizlik görülme­miştir.....”
* DANIŞTAY 6. Dairesinin 08.12.1993 tarih, E.1993/174, K.1993/5180 sayılı kararı;
(İkinci bir DOP kesintisi yapılamayacağı hk.)
Özet: “1984 yılında meri imar plânına göre parselasyon işlemine tabi tutulan ve %21 oranında düzenleme ortaklık payı alınan taşınmazın daha sonra yeniden parselasyona tabi tutulması halinde bu taşınmazın hesaba katılmaması ve düzenleme ortaklık payı alınmaması gerekir.”
“..... 3194 sayılı İmar Yasasının 18 inci maddesinin 2 nci fıkrasında, belediyeler veya valiliklerce düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların dağıtımı sırasında bulunan yüzölçümlerinden yeteri kadar sahanın, düzen­leme dolayısıyla meydana gelen değer artışları karşılığında düzenleme or­taklık payı olarak düşülebileceği, ancak alınacak düzenleme ortaklık payla­rının düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların düzenlemeden önceki yü­zölçümlerinin %35’ini geçmeyeceği kurala bağlanmış, İmar Yasasının 18 inci Maddesi Uyarınca Yapılacak Arazi ve Arsa Düzenlemesi ile İlgili Esaslar Hakkındaki Yönetmeliğin 11 inci maddesinde, düzenleme ortaklık payının bir düzenleme sahasında tespit edilen düzenleme ortaklık payı mik­tarının bu saha içerisindeki kadastro veya imar parsellerinin yüzölçümü miktarına oranı olduğu, evvelce yapılan düzenlemeler dolayısıyla düzenleme ortaklık payı veya bu maksatla başka isimlerle bir pay alınmış olan arazi veya arsaların bu ortaklık payı hesabına katılamayacağı ancak taşınmaz sahiplerinin talepleri üzerine mülga 6785 – 1605 sayılı İmar Yasasının 39 uncu maddesine göre daha önce ifraz edilerek tescil edilen parsellerden düzenlemeye dahil edilenlerin ilk parselin ifrazından alınan terk oranını %35’e tamamlayan fark kadar düzenleme ortaklık payı alınabileceği belir­tilmiş bulunmaktadır.
Anılan yasa ve yönetmelik hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, 3194 sayılı Yasanın 18 inci maddesi uyarınca yapılacak arsa ve arazi düzenleme­lerinde meydana gelecek değer artışları karşılığında düzenlemeye giren parsellerden yüzölçümünün %35 kadar düzenleme ortaklık payı alınabile­ceği, önceden düzenleme ortaklık payı alınan parsellerin bu hesaba katılma­yacağı, ancak daha önce mülga 6785 sayılı Yasa uyarınca düzenlemeye tabi tutulan parsellerin ancak sahiplerinin isteği üzerine düzenlemeye tabi tutu­larak önceden alınan düzenleme ortaklık paylarının hesaba katılarak %35’e tamamlayan fark kadar düzenleme ortaklık payı alınabileceği açıktır.
Dosyasının incelenmesinden, dava konusu taşınmazlardan 1984 yılında imar plânı uyarınca mülga 6785–1605 sayılı Yasa gereği düzenlemeye tabi tutularak % 21 oranında düzenleme ortaklık payı alındığı, daha sonra yü­rürlüğe giren plân uyarınca yapılan ikinci düzenleme ile de taşınmaz sahibi­nin talebi dışında, anılan yasa ve yönetmelik hükümlerine aykırı olarak % 12 oranına varan fark kadar düzenleme ortaklık payının alınarak yasaca belir­lenen %35’lik oranın altında %33 oranına tamamlattırıldığı anlaşıldığın­dan, 3194 sayılı Yasanın 18 inci maddesi uyarınca tesis edilen arsa ve arazi düzenlemesinde mevzuata ve hukuka uyarlık bulunmamaktadır....”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 19.10.1992 tarih, E.1991/312, K.1992/3774 sayılı kararı;
(Yola terki bulunan parselden DOP kesilmesi hk.)
Özet: “Daha önce ifraz edilen taşınmazın yeniden parselasyon işlemine tabi tutulması halinde, önceden alınan düzenleme ortaklık payının dikkate alınarak, parselin ilk ifrazında alınan terk oranını %35’e tamamlayan fark kadar düzenleme ortaklık payı alınması doğru olup, aksi yöndeki mah­keme kararında isabet bulunmamaktadır.”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 28.08.1990 tarih, E.1989/801, K.1990/477 sayılı kararı;
(Yola terki bulunan parselden DOP kesilmesi hk.)
Özet: “3194 sayılı İmar Yasasının 18 inci maddesinin uygulamasına ilişkin yönetmeliğin 11 inci maddesine göre evvelce ifraz edilmiş bulunan parsellerin, düzenleme işlemine tabi tutulması halinde, düzenleme ortaklık payının ancak %35’e tamamlanması mümkün olduğundan, evvelce ifraz edilen ve bu nedenle %14 oranında pay alınan davacılara ait parselden düzenleme sahasına dahil parsellerden %23’e tamamlanacak şekilde dü­zenleme ortaklık payı alınması gerekir.”
“..... Dosyasının incelenmesinden davacılara murislerinden intikal eden 3120 m² lik taşınmazın aralarındaki anlaşma ile ifraz edilerek imara uygun bağımsız parseller haline getirildiği, bu anlaşma ve ifrazın 04.12.1984 günü encümen kararı ile uygun bulunarak bağımsız parsellerin tapuya tescil edil­diği, bu ifraz sırasında taşınmazın yaklaşık %14’ünü oluşturan 448 m²lik bölümünün belediyeye yol için terk edildiği, daha sonra aynı parselleri de içine alan düzenleme yapılarak bu defa aynı bölgede yer alan diğer taşın­mazlarla birlikte %23 oranında düzenleme ortaklık payı alındığı anlaşıl­maktadır.
Ancak İmar Yasasının 18 inci maddesi uyarınca yapılacak arazi ve arsa düzenlemesi ile ilgili esasları düzenleyen yönetmeliğin 11 inci maddesinde, taşınmaz sahiplerinin istekleri üzerine yürürlükten kalkan İmar Yasasının 39 uncu maddesine göre daha önce ifraz edilerek tescil edilen parsellerden, düzenlemeye alınanların ilk parselin ifrazında alınan terk oranını %35’e tamamlayan fark kadar düzenleme ortaklık payı alınabileceği hükme bağ­lanmış bulunmaktadır.
İmar Yasası ve Yönetmelikte, düzenleme ortaklık payının en fazla %35 oranında alınabileceği belirtilmiş olup, davacının belediye başkanlığına verdiği 26.10.1989 günlü dilekçeye belediye başkanının imzası ile konulan şerhte bu bölgede %23 oranında ortaklık payı alındığı ifade edildiğinden, yukarıda yazılı yönetmelik hükmü uyarınca davacılardan alınan ortaklık payının da bu oranda olacağı açıktır.
Bu durumda davacıların daha önce bedelsiz olarak taşınmazlarının %14 oranındaki bölümünü yola terk etmeleri nedeniyle dava konusu parse­lasyon sırasında bu oranın %23’e tamamlanması gerektiği halde, yeniden bu oranda pay alınmasında yönetmelik hükmüne uyarlık bulunmadığından, dava konusu parselasyon plânının davacıların parseline ilişkin bölümünün iptali gerekirken davanın reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 13.03.1997 tarih,E.1996/1478, K.1997/1367 sayılı kararı;
(Yola terki bulunan parselden DOP kesilmesi hk.)

Özet: “Parselasyon işlemi sırasında, taşınmazlardan ilk ifraz işlemi sı­rasında alınan terk oranını düzenleme ortaklık payı oranına tamamlayacak kadar fark alınabilir.”
“..... 3194 sayılı Yasanın 18 inci maddesinde, düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsalardan yeteri kadar sahanın düzenlemeden önceki yüzölçümle­rinin %35’ini geçmemesi şartıyla düzenleme ortaklık payı olarak düşülebile­ceğinin ve bu madde ile ilgili esaslar hakkında yönetmeliğin 11 inci madde­sinde, taşınmaz sahiplerinin talepleri üzerine daha önce ifraz edilerek tescil edilen parsellerden düzenlemeye dahil edilenlerin, ilk parselin ifrazında alınan terk oranını %35’e (en çok) tamamlayan fark kadar düzenleme or­taklık payı alınabileceğinin hükme bağlandığı, bu durumda, yukarıda sözü edilen yasa ve yönetmelik hükümlerinden anlaşılacağı üzere, taşınmazlar­dan, ifraz sırasında alınan terk oranını düzenleme ortaklık payı oranına tamamlayacak kadar fark alınabileceğinden, uyuşmazlık konusu olayda ifraz sırasında yapılan terk miktarının düzenleme alanında %10.8 olarak belir­lenmiş olan düzenleme ortaklık payı oranından fazla olması karşısında da­vacılardan düzenleme ortaklık payı alınmasında mevzuata uyarlık bulunma­maktadır.”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 16.06.2004 tarih, E.2003/493, K.2004/385 sayılı kararı;
(Yola terki bulunan parselde DOP hesabı hk.)
Özet: “Hibe adıyla yeşil alan için yapılan terkin kamu alanı için yapılan bedelsiz terkten ayrı düşünülemez ve bu miktarın DOP’tan düşülmesi gerekir.
“….. Dava Edremit İlçesi, ….. ada, …, …, …, …, …, …, …, …, … ve … sayılı parsellerin bulunduğu alanda 04.10.1999 günlü, 4 – 679 sayılı belediye encümeni kararıyla yapılan parselasyon işlemi ile bu işleme yapılan itirazın reddine ilişkin 04.09.2001 günlü, 4 – 570 sayılı belediye encümeni kararının iptali istemiyle açılmış, İdare mahkemesince; davacıya ait 446 ada 24 ve 26 sayılı parselin tevhit ve ifrazı sonucu %23 oranındaki kısmının yola terk edildiği, 718 m2 sinin yeşil alan olarak hibe edildiği ve kalan taşınmazın 22 adet parsele ayrıldığı, parselasyon işlemi sırasında %23 oranındaki yola yapılan terkin dikkate alınarak %35’e tamamlayan fark kadar düzenleme ortaklık payı alındığı, resmi senet ile tapu tescil beyannamesinin incelenmesinden tamamen davacının iradesi doğrultusunda ve muvafakati ile belediyeye hibe edilen 718 m2 lik taşınmazın düzenleme ortaklık payı hesabında dikkate alınmamasında hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, bu karar davacı vekilince temyiz edilmiştir.
İmar Yasasının 18 inci Maddesi Uyarınca Yapılacak Arazi ve Arsa Düzenlemesi ile İlgili Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 11 inci maddesinin 3 üncü fıkrasında, taşınmaz sahiplerinin talepleri üzerine, mülga 6785–1605 sayılı İmar Yasasının 39 uncu maddesine göre daha önce ifraz edilerek tescil edilen parsellerden düzenlemeye dahil edilenlerin, ilk parselin ifrazında alınan terk oranını %35’e tamamlayan fark kadar düzenleme ortaklık payı alınabileceği, hükme bağlanmıştır.
3194 sayılı İmar Yasasının 18 inci maddesi uyarınca düzenlemeye tabi tutulan yerlerin ihtiyacı olan yol, meydan, park, otopark, çocuk bahçesi, yeşil saha, cami ve karakol gibi umumi hizmetler için düzenleme ortaklık payı alınabilecek olması karşısında yol veya yeşil alan için yapılan terkin amacının aynı olduğu, salt adının hibe olması nedeniyle anılan yeşil alan için yapılan terkin kamu alanı için yapılan terkten ayrı düşünülemeyeceği, yukarıda anılan yönetmelik hükmünde tevhit ve ifraz sırasında yapılan terkin niteliğinden söz edilmediği ve olayda taşınmazların ifrazını sağlayabilmek için aynı işlemle ve aynı zamanda yola terk ve hibenin yapıldığı hususları göz önünde bulundurulduğunda ilk parsellerin tevhit ve ifrazı sırasında yapılan 718 m2 hibenin davacı taşınmazlarından alınacak düzenleme ortaklık payından düşülmesi gerekmektedir.
Bu durumda, dava konusu işlemlerin iptali gerektiğinden aksi yöndeki mahkeme kararında isabet görülmemiştir…..”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 22.10.1992 tarih, E.1991/1550, K.1992/3867 sayılı kararı;
(KOP hk.)
Özet; “İmar plânına göre toplu taşıma yeri, parselasyon işlemi sonucu DOP ile oluşturulması gerekir. Uygulama Yönetmeliğinin 12 nci maddesi gereğince, düzenlemeye giren parsellerin alanları oranında hisselendirilmesi doğru değildir.”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 12.10.1992 tarih, E.1991/1097, K.1992/3558 sayılı kararı;
(KOP hk.) Özet; “İmar plânında park olarak ayrılan yerin düzenleme ortaklık payı ile oluşturulacağı nedeniyle park alanının tüm parsel maliklerine hisseli olarak dağıtılmasının mevzuata aykırı olduğu, kamu alanlarının düzenleme ortaklık payları ile oluşturulmasının mümkün bulunmaması halinde yönet­melik kurallarına göre kamulaştırılması gereken alanın hesaplanması gere­kir.”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 08.03.1993 tarih, E.1992/1572, K.1993/889 sayılı kararı;
(KOP hk.)
Özet; “Hisselerle oluşturulması gereken kamu alanlarının düzenleme ortaklık payı hesabına dahil edilmesinde isabet görülmemiştir.”
“..... Düzenleme ortaklık payının %35’den fazla alındığı, 4244 m² kesi­lerek bu oranın aşıldığı belirtildiğinden, dava konusu düzenleme işleminde mevzuata uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiş ve bu karar davalı idare tarafından temyiz edilmiştir.
..... Uyuşmazlık konusu olayda da davacının düzenlemeye giren 4244 m² lik taşınmazdan, %35 oranında düzenleme ortaklık payına karşılık 1483 m² alındığı, bunun dışında Uygulama Yönetmeliğinin 12 nci maddesi uygulan­mak suretiyle 90 m²’sinin ilkokul alanından ve 60 m² nin de açık Pazar ye­rinden hisselendirildiği, kalan 2609 m² hissesine karşılık da iki adet müstakil imar parseli verildiği anlaşılmış olup, davacıdan %35 oranının üzerinde düzenleme ortaklık payı alınmadığı, %35’in üstünde kalan kısmının kamu hizmetlerine tahsis edilen hisse olduğu açık olup, İdare Mahkemesince bu husus göz önünde bulundurulmaksızın %35 üzerinde düzenleme ortaklık payı alındığı gerekçesiyle işlemin iptaline karar verilmesinde isabet görülmemiş­tir.....”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 04.02.2003 tarih, E.2001/6820, K.2003/803 sayılı kararı;
(KOP hk.)
Özet; “Cami binaları, kamunun ortak kullanımına ayrılmış olmakla birlikte, resmi bina değil, umumi bina tanımı içinde yer aldığından, dava konusu imar plânının 3194 sayılı Yasanın 9 uncu maddesi uyarınca Bayın­dırlık ve İskan Bakanlığınca onaylanmasında yetki yönünden hukuka uyarlık bulunmamaktadır.”
“..... Diğer taraftan 3030 ve 3194 sayılı Yasa hükümleri ile büyükşehir belediye sınırları içerisinde 1/1000 ölçekli uygulama imar plânını yapma veya değiştirme yetkisinin ilçe belediye meclisine ait olması, bu plânların da büyükşehir belediye başkanınca onaylanacağı, büyükşehir belediye başkanı­nın, konunun meclislerde tekrar görüşülmesini isteyebileceği, meclislerin kararlarında ancak üçte iki çoğunlukla ısrar edilebileceği ve bu hallerde meclis kararlarının kesinleşmiş olacağı hükmünün öngörülmesi ile uygulama imar plânı yapılması konusunda büyükşehir ile ilçe belediyeleri arasında ihtilaf çıkması halinde çözüm yolunun gösterilmiş olması, 3194 sayılı Yasa­nın 9 uncu maddesinde öngörülen birden fazla belediyeyi ilgilendiren ihti­laflar kavramının da büyükşehir ve ilçe belediyelerini kapsamaması nede­niyle davalı Bakanlığın bu hükmü dayanak göstermek suretiyle işlem tesi­sinde de mevzuata uyarlık görülmemiştir.... ”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 14.11.1994 tarih, E.1994/2039, K.1994/4189 sayılı kararı;
(Kadastral yolların, plânda kamusal alanlara gitmesi hk.)
Özet: “ ..... yapılan düzenleme ile düzenleme ortaklık payının, kamu alanlarına ayrılan yerlerden, kapanan kadastral yolların düşülmesinden sonra hesaplanarak düzenlemeye giren parsel maliklerinden bu miktarın alınması gerekirken kadastral yolların belediyeye ait kadastral parsel olarak düzenleme alanına dahil edilmesi ve belediye adına müstakil ve hisseli par­seller oluşturulması suretiyle şahıs arazilerinden fazla düzenleme ortaklık payı alınmasında mevzuata uyarlık bulunmamaktadır.”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 10.11.1994 tarih,E.1994/1686, K.1994/4142 sayılı kararı;
(Kadastral yolların, plânda kamusal alanlara gitmesi hk.)
Özet: Uyuşmazlık konusu davacı parselinin de yer aldığı düzenleme alanında uygulanacak düzenleme ortaklık payı hesabında; kamu alanlarına ayrılan yerler toplamından kapanan kadastral yolların miktarı düşüldükten sonra kalan miktarın kadastral parsellere bölünmesi sonucu bulunan oranın uygulanması gerekir.”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 28.09.1994 tarih, E.1994/169, K.1994/3262 sayılı kararı;
(Kadastral yolların, plânda kamusal alanlara gitmesi hk.)
Özet: “Düzenleme ortaklık payı oranının, kamu alanlarına ayrılan yerler toplamından, kapanan kadastral yolların düşülmesi suretiyle hesap­lanması gerekir”
* DANIŞTAY 6. Dairesinin E.1994/1108, K.1994/3671 sayılı kararı;
(Bedelsiz terklerin eski malike dönmeyeceği hk.)
“..... Özel mülkiyete konu olan taşınmazlardan sahiplerinin rızası ile umumi hizmetlere bedelsiz olarak terk edilen ancak daha sonra yürürlüğe giren imar plânıyla tahsis amacı değişen yerlerin bedelsiz olarak eski maliklerine geri verilmesi yolunda yasal herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Ak­sine 3194 sayılı Yasanın 17 nci maddesi ile, belli koşulların varlığı halinde imar plânına uygunluğun sağlanması amacıyla bu tür taşınmazların bedeli karşılığı özel mülkiyete geçirilmesine belediye ve valilikler yetkili kılınarak bedelsiz geri vermenin söz konusu olmayacağı öngörülmüştür.
Ayrıca, 3194 sayılı Yasanın 17 nci maddesi uyarınca bedelsiz geri verme söz konusu olamayacağından, mahkemece bilirkişi raporu doğrultu­sunda parselasyona, terkten sonraki 116 m² alanlı parselin değil, terkten önceki 148 m² alanlı parselin esas alınması ve davacıya uygun parselin oluşturulması gerektiği gerekçesiyle parselasyon işleminin iptaline yönelik olarak verilen kararda da isabet bulunmamaktadır.....”
* DANIŞTAY 6. Dairesinin E.1992/4612, K.1993/5197 sayılı kararı;
(Bedelsiz terklerin eski malikine geri dönmeyeceği hk.)
“..... Yasa, tevhit, ifraz ya da parselasyon işlemi nedeniyle taşınmazların umumi hizmetlere ayrılmış olan bölümlerinin, imar plânında değişiklik ya­pılarak tahsis amacının değiştirilmesi, kamulaştırmadan artan parça ya da yol artığı haline dönüşmesi durumunda bu yerlerin eski maliklerine bedelsiz olarak terk edileceği konusunda herhangi bir kural koymamış, aksine belli koşulların varlığı halinde imar plânına uygunluğu sağlamak amacıyla bütün taşınmazların bedeli karşılığı özel mülkiyete geçirilmesine belediye veya valilikler yetkili kılınmış olmakla bedelsiz geri vermenin söz konusu olama­yacaktır .....”
* DANIŞTAY 6. Dairesinin 13.06.1994 tarih, E.1993/3381, K.1994/2446 sayılı kararı;
(Bedelsiz terklerin eski malikine geri dönmeyeceği hk.)
Özet: “Bedelsiz olarak davacının mülkiyetinden çıkan daha sonra imar plânı değişikliği nedeniyle yol olmaktan çıkarılan taşınmazın, bedelsiz olarak terk edilmiş olsa dahi eski malikine, bedel alınmaksızın iade edile­mez.”
* DANIŞTAY 6. Dairesinin 15.09.1994 tarih, E.1993/4620, K.1994/2899 sayılı kararı;
(Parselasyon masrafları hk.)
Özet: “18 inci Madde Uygulama Yönetmeliğinin 13 üncü maddesine göre parselasyon masrafı tespit edilirken, parselasyon masrafı ile değer artışının ayrı ayrı değerlendirilerek beyan edilen değere göre oranının be­lirlenmesi gerekir.”
“.....Dava dosyasının incelenmesinden, talep edilen 5800 TL/m² birim fiyatının 5000 TL. proje bedeli 800 TL. ise taşınmazın vergiye esas olan değeri olarak komisyonca tespit edilen değer olduğu anlaşılmaktadır. Davalı idarece yukarıda anılan hüküm (Uygulama Yönetmeliğinin 13’üncü madde­sindeki hüküm) gereğince parselasyon masraflarının bir bölümünü oluşturan proje masrafları ile arsa bedeli olarak beyan edilen değer artışının hak sa­hiplerinden istenmesinde bir isabetsizlik olmadığı, ancak daha önce parse­lasyon masrafı olarak istenen proje masrafları ile değer artışı kalemlerinin ayrı ayrı incelenerek ikinci kez istenme hususunun bulunup bulunmadığının incelendikten sonra bir karar verilmesi gerekirken, yukarıda belirtilen ge­rekçe ile işlemin iptalinde isabet görülmemiştir.....”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 15.11.1994 tarih, E.1994/2378, K.1994/4284 sayılı kararı;
(Bedele dönüştürme hk.)
Özet: “3194 sayılı Yasanın 18 inci maddesine göre düzenlemeye giren hisselerin bedele dönüştürülmesi mümkün değildir. Aynı şekilde, 2981 sayılı Yasanın 10/c maddesine göre de, müstakil imar parseli olabilecek büyük­lükteki hisselerin bedele dönüştürülmesi mümkün değildir.”
“..... 3194 sayılı Yasanın 18 inci maddesi ile 2981 sayılı Yasanın 10/c maddesinin ortak yönü, plâna uygun düzgün imar parsellerin meydana ge­tirmek olmakla birlikte bedele dönüştürme konusunda farklı kurallar geti­rilmiştir. 3194 sayılı Yasanın 18 inci maddesinde, düzenlemeye giren hisse­lerin bedele dönüştürülebileceğine ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. 2981 sayılı Yasanın uygulanması durumunda ise küçük hisselerin değerlendiril­mesi amacıyla bedele dönüştürme mümkün olmakla birlikte, müstakil imar parseli olabilecek büyüklükteki hisselerin bedele dönüştürme olanağı bu­lunmamaktadır......”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 24.02.1997 tarih, E.1996/1628, K.1997/960 sayılı kararı;
(Bedele dönüştürme hk.)
Özet: “Davacıya müstakil imar parseli tahsis edilebilecek büyüklükteki hissenin bedele dönüştürülerek lehine ipotek bedeli tesis edilmesinde hukuka uyarlık yoktur.”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 23.12.1998 tarih, E.1997/6544, K.1998/6788 sayılı kararı;
(Bedele dönüştürme hk.)
Özet: “2981 sayılı Yasa uyarınca bedele dönüştürme işlemi, küçük oranlarda hisseli taşınmaz oluşturmayı önleme ve bu tür taşınmazlarda fer­dileşmeyi sağlıklı bir duruma getirme amacına yönelik olarak yapılabilir. Düzenleme esaslarına uyulmaksızın büyük bir hissenin parçalara bölünüp daha sonra da bedele dönüştürülmesi hukuka aykırıdır.”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 11.02.2004 tarih, E.2002/4645, K.2004/685 sayılı kararı;
(Bozma kararının, devam eden inşaata etkisi hk.)
Özet: “İmar plânının yargı kararı ile iptal edilmesi bu plâna uygun olarak alınmış ruhsatları ortadan kaldırmayacağından, yapının mühürlenerek durdurulmasına ilişkin işlemlerde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 07.12.2004 tarih, E.2003/2547, K.2004/6226 sayılı kararı;
(Bozma kararının, devam eden inşaata etkisi hk.)
Özet: “Davacıya ait inşaatın bulunduğu bölgenin imar plânının ve parselasyon işleminin yargı kararı ile iptal edilmesi sonucunda, plânsız alan haline geldiği ve yeni plânın yapılmasından sonra taşınmazın durumunun değerlendirileceği açık olduğundan, inşaatın devamına izin verilmemesi yolundaki işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
“….. Dosyasının incelenmesinden, uyuşmazlık konusu taşınmazın bulunduğu bölgeye ilişkin imar plânının ve parselasyon işleminin Ankara 4 üncü İdare mahkemesinin 06.11.2001 günlü, E:2000/498, K.2001/1364 sayılı kararı ile işlemlerin iptal edilmesi üzerine, bu bölgedeki tüm ada ve parsellerde imar uygulama işlemlerinin durdurulduğu, dava konusu işlemin de bu kapsamda tesis edildiği ve bu yerdeki inşaatın devamına izin verilmediği, ayrıca Ankara 4 üncü İdare Mahkemesinin yukarıda anılan kararının Danıştay tarafından da onaylanarak kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konusu inşaatın bulunduğu bölgenin imar plânının ve parselasyon işleminin yargı kararı ile iptal edilmesi sonucunda, bu yerin plânsız alan haline geldiği, yeni plânın yapılmasından sonra durumunun değerlendirileceği açık olduğundan ve inşaatın devamına izin verilmemesi yolunda tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığından, dava konusu işlemin iptaline ilişkin İdare Mahkemesi kararında isabet görülmemiştir…..”
* DANIŞTAY 6.Dairesinin 22.12.2004 tarih, E.2003/3434, K.2004/6885 sayılı kararı;
(Bozma kararının, devam eden inşaata etkisi hk.)
Özet: “Ruhsat alınarak başlanan ve tamamlanan, ruhsatının iptal edildiğine ilişkin bir bilgi ve belge de bulunmayan inşaatın, ruhsata aykırılığı tespit edilmeden ya da ruhsatı iptal edilmeden, sadece dayanağı imar ve parselasyon plânı iptal edildiği gerekçesiyle durdurulmasında mevzuata uyarlık bulunmamaktadır.
“….. Dosyasının incelenmesinden Ankara İli, Çankaya İlçesi, ..…, ..… ada, ….. parsel sayılı taşınmazın imar plânında konut alanında kaldığı, bu yerde yapılacak inşaat için 04.08.2000 günlü, 451 sayılı yapı ruhsatının alındığı, ancak anılan inşaat ruhsatının dayanağı imar plânı değişikliğine ve parselasyon plânına ilişkin işlemlerin Mahkeme kararı ile iptal edildiği gerekçesiyle bu plân kapsamında bulunduğu belirtilen ve tamamlanmış olan uyuşmazlık konusu inşaatın mühürlendiği, ….. anlaşılmıştır.
Dava konusu olayda, inşaat ruhsatının dayanağı olan imar ve parselasyon plânlarının Mahkemece iptal edildiğinden bahisle söz konusu parseldeki inşaata devam edilemeyeceğine karar verilmiş ise de, ruhsat alınarak başlanan ve tamamlanan, ruhsatın iptal edildiğine ilişkin bir bilgi ve belge de bulunmayan inşaatın, ruhsata aykırılığı tespit edilmeden ya da ruhsatı iptal edilmeden, sadece dayanağı imar ve parselasyon plânı iptal edildiği gerekçesiyle, durdurulmasında mevzuata uyarlık bulunmadığından, inşaatın durdurulmasına ilişkin işlemin iptaline yönelik İdare Mahkemesi kararında, sonucu itibariyle isabetsizlik bulunmamaktadır.”
* DANIŞTAY 6. Dairenin 24.10.2003 tarih, E.2002/2368, K.2003/5127 sayılı kararı:
(Geriye dönüşüm cetvelleri hk.)
Özet; “Bir bölgede parselasyon işleminin mahkemece iptal edilmesi halinde, düzenlemenin yapıldığı bölgede kadastral mülkiyete dönüş sağlanmış olacağından, yeni yapılan düzenlemenin, kadastral durum dikkate alınmak suretiyle yapılması gerekirken, iptal edilen düzenlemede yer alan parseller üzerinden yapılan düzenlemede mevzuata uyarlık bulunmamaktadır.
“….. Dava ….., ….. İlçesi 11051 ada, 2 parsel sayılı taşınmazın bulunduğu alanda parselasyon yapılmasına ilişkin 24.08.2000 günlü, 770 sayılı belediye encümeni kararı ile bu karara yapılan itirazın reddine ilişkin 19.10.2001 günlü, 978 sayılı belediye encümeni kararının iptali istemiyle açılmış; İdare mahkemesince, uyuşmazlık konusu taşınmazın bulunduğu alanda daha önce 16.02.1995 günlü, 210 sayılı belediye encümeni kararı ile yapılan parselasyon işleminin mahkemece iptal edilmesi üzerine, iptal edilen ilk düzenlemedeki ada ve parseller üzerinden yeniden düzenleme yapıldığı, ancak ilk düzenlemenin iptal edilmesi nedeniyle, düzenlemenin yapıldığı bölgede kadastral mülkiyete dönüş sağlanmış olacağından, yeni yapılan düzenlemenin kadastral durum dikkate alınmak suretiyle yapılması gerekirken, iptal edilen düzenlemede yer alan parseller üzerinden yapılan parselasyon işleminde mevzuata uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle iptaline karar verilmiş, bu karar davalı idare vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava konusu işlemin yukarıda özetlenen gerekçeyle iptali yolundaki temyize konu Antalya 1. İdare Mahkemesinin 31.10.2001 günlü, E.2001/225, K.2001/1105 sayılı kararında, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 49. maddesinin 1. fıkrasında sayılan bozma nedenlerinin hiçbirisi bulunmadığından, bozma istemi yerinde görülmeyerek anılan mahkeme kararının onanmasına, dosyasının anılan Mahkemeye gönderilmesine, 24.10.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi”
* DANIŞTAY 6. Dairenin 23.09.1994 tarih, E.1994/149, K.1994/3143 sayılı kararı;
(İmar tadilatları hk.)
Özet: “İmar adasındaki yapılaşmanın parsel sınırları itibariyle birbi­rine kayık olması nedeniyle yeniden düzenlemeye tabi tutulması mümkün­dür.”
* DANIŞTAY 6. Dairenin, E.2001/4154, K.2002/5012 sayılı kararı;
(İmar parselindeki belediye hissesinin satışı ve takası hk.)
Özet; “Belediyelerin 3194 sayılı Yasanın 17 nci maddesi uyarınca yet­kisi bulunmamaktadır.”
“..... 3194 sayılı İmar Yasasının 17 nci madde 3 üncü fıkrasında, bele­diye veya valilikler ile şuyulu olan müstakil inşaat yapmaya müsait bulunan imar parsellerinde belediye veya valilikler hisselerini parselin diğer hisse­darlarına bedel takdiri suretiyle satmaya, ilgililer satın almaktan imtina ederse, şuyuun izalesi suretiyle sattırmaya yetkilidir, hükmü yer almıştır.
Yukarıdaki hüküm uyarınca belediyeler imar parsellerindeki hisselerini diğer hissedarlara bedel takdiri suretiyle satmaya yetkilidir. Ancak, bu his­selerin şahıs hisseleriyle takas edilebileceğine ilişkin bir düzenleme yer al­mamaktadır.
Bu durumda, takasa ilişkin dava konusu işlemin iptali gerektiğinden İdare Mahkemesi kararında, sonucu itibariyle isabetsizlik görülmemiştir.”
* DANIŞTAY 6. Dairenin, 17.04.2003 tarih, E.2002/330, K.2003/2297 sayılı kararı;
(Parselin, imar uygulamasına tapu yüzölçümü ile gireceği hk.)
Özet: “Parselasyon işlemi sırasında tapu sicil kayıtlarındaki yüzölçüm esas alınması gerekir.”
* DANIŞTAY 6. Dairenin, 04.06.2007 tarih, E.2005/1684, K.2007/3246 sayılı kararı;
Özet: “Parselasyon işleminin 3194 sayılı Kanunun 18’inci maddesi uyarınca yapılması gerektiğinden, tapu senedi ile kadastro yüzölçümleri arasındaki fark olduğu ve bu tapu kayıtlarının esas alınarak parselasyon işlemi yapılamayacağı gerekçesiyle, dava konusu işlemin iptal edilmesinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.”
“….. Dava, ….. İli ….. Mahallesi, 355 ada 23 sayılı parselin bulunduğu alanda 3194 sayılı İmar Kanununun 18’inci maddesi uyarınca yapılan parselasyon işlemine ilişkin 21.06.2000 günlü, 942 sayılı belediye encümeni kararının iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkemesince; yerinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen rapor ile dosyadaki bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesinden, uygulamaya giren taşınmazların yalnızca tapu yüzölçümlerinin dikkate alındığı, kadastrodan temin edilen ölçü krokilerinden yararlanılarak hesaplanan alanların ve kadastral sınırların dikkate alınmadığı, taşınmazların tapu senedi ile kadastro yüzölçümleri arasındaki farkın kabul edilebilir değerlerin üzerinde olduğu, idarenin bu farkların nedenlerini araştırıp gidermesi ve gerçeğe en yakın yüzölçümleri uygulamaya sokması gerektiği, sadece tapu alanlarının hesaba katıldığı parselasyon işleminde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varıldığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiş, bu karar davalı idare vekilince temyiz edilmiştir.
3194 sayılı İmar Kanununun 18’inci maddesinde, imar hududu içinde bulunan binalı ve binasız arsa ve arazileri, malikleri veya diğer hak sahiplerinin muvafakati aranmaksızın, birbirleri ile, yol fazlalıkları ile, kamu kurumlarına veya belediyelere ait bulunan yerlerle birleştirmeye, bunları yeniden imar plânına uygun ada veya parsellere ayırmaya, müstakil, hisseli veya kat mülkiyeti esaslarına göre hak sahiplerine dağıtmaya ve resen tescil işlemlerini yaptırmaya belediyelerin yetkili olduğu, hükme bağlanmıştır.
Kadastro çalışmalarının yapılmasından sonra tapuya tescil işlemlerinin yapılacağı ve kadastro alanı ile tapu kayıtları arasında fark olması durumunda buna ilişkin uyuşmazlıkların adli yargı yerinde çözümleneceği açıktır.
Parselasyon işlemi ise, yukarıda anılan kanun hükmü uyarınca tapu kayıtları üzerinden yapılacağından, tapu kayıtları esas alınarak, parselasyon işlemi yapılmasında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Bu durumda, mahkemece anılan gerekçeyle dava konusu işlemin iptal edilmesinde isabet görülmemiştir. …”

DANIŞTAY KARARLARI - (4483 SAYILI KANUN)

4483 SAYILI MEMURLAR VE DİĞER KAMU GÖREVLİLERİNİ YARGILANMASI HAKKINDA KANUN
Birinci Daire
Esas No: 2000/29
Karar No: 2000/59
4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerini Yargılanması Hakkında Kanun'un bazı maddelerinin uygulanmasında düşülen duraksamanın giderilmesine ilişkin Başbakanlığının 11.2.2000 günlü, Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü 802 sayılı yazısına ekli Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığının 7.2.2000 günlü ve 013/0165 sayılı yazısında aynen:
"Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında 4483 sayılı Kanunun uygulanmasına ilişkin olarak Bakanlık Teftiş Kurullarından Başkanlığımıza intikal eden yazılara göre, Kanunun:
-"Kapsam" başlıklı 2 nci maddesi,
-"İzin Vermeye Yetkili Merciler" başlıklı 3 üncü maddesi,
-"Ön İnceleme" başlıklı 5 nci maddesi,
-"Süre" başlıklı 7 nci maddesi,
-"Ön İnceleme Yapanların Yetkisi ve Rapor" başlıklı 6 nci maddesi,
-"Soruşturma İzninin Kapsamı" başlıklı 8 inci maddesi,
-"İtiraz" başlıklı 9 uncu maddesi,
-"İştirak Halinde İşlenen Suçlar" başlıklı 10 uncu maddesi ile geçici 1 inci maddesi üzerinde tereddütler bildirilmiştir.
Tereddüde düşülen hükümlerle ilgili Başkanlığımız görüşü; "4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanuna Dair Uygulama Esasları" başlıklı ilişikteki metinde yer almış olup: Bakanlık Teftiş Kurullarından Başkanlığımıza intikal eden yazılar ve SHÇEK Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanlığının yazısı da yazımıza eklenmiştir.
4483 sayılı Kanunun uygulanmasıyla ilgili olarak Tereddüde düşülen hususlarda Danıştay 1 inci Dairesinden görüş alınması hususunda bilginizi ve gereğini rica ederim." denilmektedir.
Dairemizce yapılan çağrı üzerine gelen Başbakanlık Başmüfettişleri Bülent Tarhan, Ahmet Mutlu, Muttalip Ünal, Müfettiş Adalet Başmüfettişi Mustafa Behiç Kılıçaslan, Maliye Bakanlığı Başmüfettişleri Mahmut Gürses, A.Veysel Özer, Nazif Yılmaz, Cemal Boyalı, İçişleri Bakanlığı Başmüfettişleri Mustafa Karan, Mehmet Çetin, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü Bütçe Uzmanı Kemal Çelik, Devlet Personel Başkanlığı Daire Başkanı İsmail Faruk Aksu ve Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğan Canman' ın açıklamaları dinlendikten ve Başbakanlığın 29.2.000 günlü, 1200 sayılı yazısı ve gönderilen diğer yazılarla dosyadaki belgeler incelendikten sonra,
Gereği Görüşülüp Düşünüldü :
Konu, istem yazısı ve eklerinde, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun duraksamaya neden olan maddeleri ve bunlarla ilgili açıklama ve görüşler çerçevesinde incelenmiş ve varılan sonuçlar aşağıda açıklanmıştır.
Madde 1 ve 2. 4483 sayılı Yasanın bu maddeleri amacı ve kapsamı belirlemektedir.
Bu maddeler Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat kapsamında yer alan "görev sebebiyle" ve "görev sırasında" işlenen suçlardan yalnızca "görev Sebebiyle" işlenen suçları Yasa kapsamına almış, "görev sırasında" işlenen suçlar ise kapsam dışına çıkartılmıştır. Böylece görev sırasında görev sebebi dışında bir nedenle işlenen suçların genel hükümlere tabi olması sağlanmıştır.
Görev sebebiyle işlenen suçlar memuriyet görevinin ifası nedeniyle işlenen suçları içermektedir. Suçun memuriyet görevinden doğmuş sayılması için memuriyet işleriyle ilgili olması, diğer bir anlatımla suçu doğuran fiil ile kişinin görevi arasında illiyet bağı bulunması gerekmektedir.
Yasanın 2 nci maddesine göre, bu Yasa Devlet ile Anayasanın 123 üncü maddesine uygun olarak kanunla veya kanunun verdiği yetkiye dayanılarak kurulan diğer kamu tüzelkişilerinde çalışanlar hakkında uygulanacak, Devlet tüzelkişiliği içinde yer almayan, kamu tüzelkişiliği niteliği taşımayan kuruluşlarda çalışanlar hakkında uygulanmayacaktır.
Anayasanın 128 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Devletin kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görelileri eliyle görülür" hükmü, 4483 sayılı Yasanın 2 nci maddesine "kamu iktisadi teşebbüsleri" deyimi çıkarılarak aynen alınmak suretiyle kamu iktisadi teşebbüsleri personeli yasa kapsamı dışında tutulmuş, 17 nci maddesi ile de teşebbüs genel müdürleri ve yönetim kurulu üyelerinin yargılamaları ilgili bakanın iznine bağlı kılınarak yalnızca bunlar hakkında 4483 sayılı Yasa hükümlerinin uygulaması öngörülmüştür.
Diğer taraftan, kamu iktisadi teşebbüsleri genel müdürleri 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye bağlı (1) sayılı cetvelde diğer personel yanında yer almak suretiyle 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi tutulmuştur. Bu Kanun Hükmünde Kararnamenin (1) sayılı cetvelinde yer alan personelden yalnız genel müdürlerin 4483 sayılı Yasa kapsamına alınması suretiyle genel müdür dışında kalan (1) ve (2) sayılı cetvelde gösterilen diğer kamu iktisadi teşebbüsleri personeline genel hükümlerin uygulanmasının öngörüldüğü sonucuna ulaşılmaktadır.
Kuruluş Kanunlarında, personeline Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkatin uygulanmayacağı veya özel hukuk hükümlerine tabi olduğu belirtilen kamu tüzelkişilerinin 4483 sayılı Yasa kapsamına girmeyeceği, buna karşın kuruluş kanunlarında Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkatin uygulanacağı belirtilen kamu tüzelkişileri personeli hakkında ise 4483 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanacağı tabii bulunmaktadır.
Bilindiği üzere, kamu hizmeti, umuma arz edilen, sürekli ve kesintisiz bir biçimde işlenmesi zorunlu, toplumun genel ve ortak gereksinimlerini karşılamak amacıyla kanunla kurulan idarenin, doğrudan yada yakın gözetim ve sorumluluğu altında kamusal yetki ve usuller kullanarak yürüttüğü faaliyetlerdir. Bu faaliyetler, Anayasanın 128 inci maddesinde de belirtildiği gibi genel idare esaslarına göre yürütülür.
Asli ve sürekli görevler, genel idare esaslarına göre, kamu gücü kullanılarak yürütülen görevlerdir. Bu görevlerde kamu gücünü kullanarak çalışanlar ise, kamu görevlileridir. Kamu görevlileri, kamu hizmetinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerde yönetime kamu hukuku ilişkisi ile bağlı olarak çalışan, kendilerine kadro tahsis edilen, bütçeden ödeme yapılan ve haklarında yasalarda belirlenen özel kurallar uygulanan memurlar ile diğer kamu görevlileridir.
Bu durumda, genel idare esaslarına göre asli ve sürekli görevlerde çalışmayan, kamu gücünü kullanma yetkisi olmayan personel 4483 sayılı Yasa kapsamına girmektedir. Nitekim bunlar, yaptıkları hizmet kamu görevi olarak kabul edilmediğinden Türk Ceza Kanunun uygulamasında memur sayılmaktadır. Maddi ceza hukuku yönünden memur sayılmayan ve memur suçlarıyla cezalandırılmayan su kişileri usul hukuku yönünden ayrıcalıklı bir duruma getirip memurlar gibi soruşturmaya tabi tutmak düşünülmez.
Madde 3. Anayasanın 129 uncu maddesinin son fıkrasında, memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü caza kovuşturmasının açılmasının, kanunla belirlenen istisnalar dışında, kanunun gösterdiği idari merciin iznine bağlı olduğu belirtildiğinden, 4483 sayılı Yasa, Anayasanın bu hükmüne paralel olarak, bir memurun yada diğer kamu görevlisinin görev sebebiyle işlediği iddia edilen suçlardan dolayı yargılanabilmesi için 3 uncu maddede sayılan idari mercilerin iznini aramıştır.
4483 sayılı Yasanın 3 uncu maddesinde, hangi memur yada kamu görevlisi için hangi merciin soruşturma izni vereceği ayrıntılı olarak belirtilmiş, ayrıca bunların yokluklarında izin yetkisinin vekilleri tarafından kullanılacağı öngörülmüştür. Maddede izin mercileri sıralanırken, yetkiyi kullanacak belli unvanlara sahip kişilerden söz edildiğinden, yetkinin kişilere bağlı münhasır yetki olduğu kuşkusuzdur. Kişiye Bağlı bu yetkinin de bizzat kullanılması zorunludur.
4483 sayılı yasanın 3 üncü maddesinde, yetkili merciin saptanmasında, memur veya diğer kamu görevlisinin suç tarihindeki görevinin esas alınacağı belirtilerek, memur ya da diğer kamu görevlisinin suçun işlendiği tarihte fiilen görevli olduğu yerin yetkili merciinin soruşturma izni vermesi sağlanmış, böylece işlendiği iddia edilen bir suçtan sonra yer veya görev değişikliği nedeniyle izin mercii konusunda çıkması olası sorunların önlenmesi yoluna gidilmiştir.
İstem yazısı eklerinde, izin vermeye yetkili merciler başlıklı 3 üncü maddeyle ilgili duraksama konusunda öncelikle "en üst idari amir" kavramından ne anlaşılması gerektiği, üst merciin alt mercie ait izin yetkisini kullanıp kullanmayacağı hususlarına değinilmiş, bu konuda özellikle başbakanın ve bakanların teşkilatlarının en üst amiri olmaları nedeniyle Yasa kapsamına giren tüm görevlileri hakkında izin vermeye yetkili merci olmaları gerektiği görüşüne yer verilmiştir.
Anayasaya göre, idari makamlar kullandıkları yetkiyi kanundan alırlar. Kanuni idare ilkesi uyarınca, idarenin yetkileri ve bu yetkiyi kullanacak makamlar kanunla belirlenir. İdari işlemlerin hukuken geçerli sayılması için kararların kanunla yetkili kılınan makam ve kişilerce alınması gerektiğinden idari makamların işlemin yetki unsuru üzerinde takdir yetkisi olamaz. Yasanın 3 üncü maddesinde izin vermeye yetkili merciler bu ilkelere uygun olarak sıralanmış, maddenin (e) bendinde, ilgili bakan ve başbakanın hangi memur ve diğer kamu görevlileri hakkında soruşturma izni vermeye yetkili oldukları açıkça düzenlenmiştir.
Diğer yandan, Yasanın 9 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında, soruşturma izni verilmesine ya da verilmemesine ilişkin kararlara karşı yapılacak itiraza bakacak idari yargı mercilerinin belirlenmesinde de 3 üncü maddedeki sıralama esas alındığından, üst mercilerin alt mercilere ait izin yetkisini kullanmaları halinde, aynı görevliler hakkında soruşturma izni verecek merciler ile itirazları inceleyecek merciler değişecek, bu da Yasaya aykırılık oluşturacaktır.
Bu nedenle 3046 ve 3056 sayılı yasaların ilgili hükümlerinden hareketle başbakanın ve bakanların, teşkilatlarının en üst amiri oldukları ve teftiş kurullarının başbakan ve bakan emri veya onayı üzerine teftiş, inceleme ve soruşturma yapma görevleri bulunduğu gerekçesiyle üst mercilerin alt mercilere ait izin yetkisini kullanabileceklerini kabul etmek olanaklı değildir.
3 üncü maddenin diğer bir duraksama konusunda da (d) bendinde yer alan "en üst idari amir" deyimi oluşturmaktadır. Yasalarımızda ve diğer düzenleyici metinlerde "en üst idari amir" tanımlanmamıştır. 3046 sayılı Yasanın 21 inci maddesine göre bakan, bakanlık kuruluşunun en üst amiri amiridir. 4483 sayılı Yasanın 3 üncü maddesinin (d) bendinde "en üst idari amir" deyimi kullanıldığına göre, bu deyimin siyasi otoriteyi temsil eden bakandan sonra gelen ve idari otoritenin en üst noktasında bulunan, Başbakanlıktan Başbakanlık Müsteşarını, bakanlıklarda bakanlık müsteşarlarını ifade ettiği anlaşılmaktadır. İlgili ve bağlı kuruluşlarda ise müsteşarlar, genel müdürler ve kurum başkanlarının en üst idari amir oldukları kuşkusuzdur.
Maddenin son fıkrasına göre ast memur ile memurun aynı fiille iştirak halinde üst memurun izin mercii ast memurun da izin mercii olacak, haklarındaki ön inceleme de üst memurun izin mercii tarafından başlatılacaktır.
Madde 4. Yasanın 4 üncü maddesi, olayın yetkili mercie iletilmesi ve işleme konulmayacak ihbar ve şikayetleri düzenlemektedir. Maddenin üçüncü fıkrasında, bu kanuna göre memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında yapılacak ihbar ve şikayetlerin soyut ve genel nitelikte olmaması, ihbar veya şikayetlerde kişi ve/veya olay belirtilmesi zorunluluğu getirilmiş, son fıkrasında da bu fıkraya aykırı bulunan ihbar ve şikayetlerin, Cumhuriyet başsavcıları ve izin vermeye yetkili merciler tarafından işleme konulmayacağı, durumun ihbar ve şikayette bulunana bildirileceği belirtilmiştir. Maddede, ihbar ve şikayetlerde kişi ve/veya olay belirtilmesi zorunlu sayılmış, ancak ihbar ve şikayette kişi belirtilmesi halinde bu kişinin eyleminin de somut olarak gösterilmesi amaçlanmıştır.
Yasada açık bir düzenleme bulunmamakla birlikte, 4 üncü maddenin son fıkrası hükmünde ön görülen "işleme koymama" sonucuna ulaşılabilmesi için ihbar ve şikayetlerin somut ve özel nitelikte olup olmadığının, kişi ve/veya olay belirtilip belirtilmediğinin, ön inceleme başlatılmadan yapılacak bir araştırma ile tespiti uygun olacaktır.
Aynı maddenin ikinci fıkrası hükmüne göre, bakanlığının veya kurumunun merkezi dışında bir birimin denetimi sırasında ihbar alan ya da bu Yasa kapsamına giren suç işlendiğine ilişkin delillere rastlayan Müfettişin, bakanlığının veya kurumunun onayını almaksızın durum izin vermeye yetkili mercie iletmesi zorunludur. Bu halde Müfettişlerin suç işlendiğini ilişkin delilleri toplayıp değerlendirmelerini de içeren bir tevdi raporu ile olayı izin vermeye yetkili mercie iletmelerini de Yasal bir sakınca olmadığı gibi, Yasanın hükümlerinin uygulanmasına katkı sağlayacağında da kuşku bulunmamaktadır.
Madde 5. Yasanın 5 inci maddesine göre izin vermeye yetkili merci, Yasa kapsamına giren bir suçun işlendiğini bizzat veya 4 maddede yazılı şekilde öğrendiğinde ön inceleme başlatacaktır. Ön inceleme yetkili merci tarafından bizzat yapılabileceği gibi,görevlendirilen bir veya birkaç denetim elamanına, hakkında inceleme yapılanın üstü konumundaki memur veya kamu görevlilerinden biri veya birkaçına yaptırılabilecektir.
Ön inceleme, izin vermeye yetkili merciin bulunduğu kamu kurum veya kuruluşu içindeki kişilere yaptırılması esastır. Ancak işin özelliğine göre inceleme mercii, incelemenin başka kurum ya da kuruluş elemanlarınca yapılmasını isteyebilecektir. Bu isteğinin yerine getirilmesi ilgili kuruluşun taktirini bırakılmıştır.
Ayrıca, izin vermeye yetkili vali ve kaymakamlar Yasa kapsamına giren bir suçun ön incelemesinin, memurun bağlı olduğu bakanlık müfettişlerince yapılmasını ilgili bakanlıktan isteyebilecekler, ilgili bakanın görevlendirmesi halinde, ön inceleme bakanlık müfettişlerince yapılacak ve müfettişler raporlarını doğrudan, izin vermeye yetkili merci olan vali veya kaymakama sunacaklardır.
Madde 6. Maddede, ön inceleme ile görevlendirilenlerin yetkileri düzenlenmiştir.
Ön inceleme ile görevlendirilen kişi veya kişiler, bakanlık müfettişleri ile kendilerini görevlendirilen merciin bütün yetkilerine sahip olacaklar. Ceza Muhakemeleri Usulü Kanuna göre de işlem yapabileceklerdir.
Buna göre, ön incelemeyle görevli kişi, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunun kamu davasının hazırlanmasına ilişkin hükümleri çerçevesinde Cumhuriyet başsavcısının yapmakla yetkili olduğu işleri yapabilecek, sanığın lehine olanlar da dahil, olayı aydınlatabilecek delilleri, bilgi ve belgeleri toplayacak, tanık ve sanık ifadelerini alacak, gerektiğinde keşif yapacak ve bilirkişi incelemesi yaptıracaktır.
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunun 135 inci maddesi yazılı susma hakkı saklı kalmak kaydıyla hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisinin ifadesinin alınması zorunludur. İfadenin inceleme mahallinde vicahen alınması asıl olmakla birlikte, gerektiğinde ifade, Yasa ile getirilen ön inceleme süresi dikkate alınarak, makul bir süre verilmek suretiyle yazıyla da istenebilecektir.
Burada, Ön inceleme ile görevli kişilerin "görevden uzaklaştırma" kararı verme yetkilerinin bulunup bulunmadığı konusu duraksamaya neden olabilmektedir.
Görevi başında kalmasında sakınca görülen memurlar hakkında uygulanacak olan görevden uzaklaştırma tedbirine ilişkin hükümler, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun 137 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş ve bu kararı almaya yetkili olanlar gösterilmiştir. Görevden uzaklaştırma kararı idari bir işlemdir. Ön inceleme ile görevli kişilerin 657 sayılı Kanunun 138 inci maddesinde sayılan kişilerden olması durumunda görevden uzaklaştırma kararını verebilmeleri doğaldır. Ancak, ön inceleme ile görevli kişilerin 138 inci maddede gösterilen kimselerden olmaları durumunda, bu kişilerin, münhasıran 4483 sayılı Yasa kapsamında bir suçun açığa çıkarılması amacına yönelik işleri yapmaya yetkili olmaları neniyle idari bir işlem olan görevden uzaklaştırma kararına vermeye yetkilerinin bulunmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.
Ön inceleme ile görevlendirilen kişiler, incelemelerinin sonucu bir raporla izin vermeye yetkili mercie sunacaklardır. Yetkili merci, raporu inceleyip soruşturma izni verilmesine veya verilmemesine karar verecektir. İzin vermeye yetkili merciin soruşturma izni verilmesi veya verilmemesi konusunda bir takdir yetkisi yoktur. Yetkili merci, memurun veya diğer kamu görevlisinin üzerine atılan suçu işlediğine ilişkin yeterli delil olması halinde izin verecek, aksi halde izin vermeyecektir. Ölüm, af, zaman aşımı ve benzeri olaylar gerekçesiyle de izin verilmemesine karar verecektir. Bu kararların, Anayasanın 141 ve Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunun 32 inci maddelerine paralel olarak, itiraz edildiklerinde denetimini sağlamak yönünden gerekçeli olmalarında yarar bulunmaktadır.
İzin verilmeme karından sonra aynı olay hakkında yeni delillerin elde edilmesi halinde, yetkili merciin, yeniden ön inceleme yaptırarak sonucuna göre karar vermesi uygun olacaktır.
Madde 7. Madde, soruşturma izni kararının verilme süresine ilişkindir. Süre 30 gündür, zorunlu hallerde süre 15 günü geçmemek üzere bir defa uzatılabilecektir.
Maddenin ilk fıkrasına göre bu süre, yetkili merciin suçun işlendiği 5 inci maddenin birinci fıkrasına göre öğrenilmesinden itibaren başlamaktadır. Buna göre izin vermeye yetkili merci, suçun işlendiğini bizzat veya soruşturma iznini isteyen Cumhuriyet başsavcısının talebinde veya herhangi bir ihbar veya şikayet alındığı öğrenebilecektir. Basın- yayın organlarında çıkan Yasa kapsamına giren bir suça ilişkin haber de ihbar kabul edilmelidir.
Maddenin açık hükmü izin merciinin suçun işlendiği yukarıda belirtilen biçimlerde öğrendiğinde süreyi başlattığına göre, sürenini başlangıcının. Ön inceleme emrinin verildiği tarih olarak kabul edilmesi gerekmektedir.
Ön incelemenin 30 gün içerisinde bitirilmemesi durumunda, 15 günlük ek süre de izin vermeye yetkili merciden istenmeli ve ek süre bu merci tarafından verilmelidir.
Bu hükümlere göre yasa koyucu, konunun sürüncemede kalmasını önlemek amacıyla ön incelemenin kısa sürede sonuçlandırılmasını öngörmüştür. Bu nedenle izin mercii 30+15 günlük süre içerisinde soruşturma iznini verme veya vermeme kararını almak zorundadır.
Maddede öngörülen süreler içerisinde izin konusunda bir karar verilememiş ise ne olacaktır? Kanun Tasarısında yer alan, "maddede öngörülen sürelerde izin verilmediği takdirde izin verilmiş sayılır." yolundaki hüküm Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda tasarıdan çıkarılmıştır. Bu durumda, gösterilen süre içerisinde izin verilmediği takdirde izin verilmiş veya verilmemiş sayılır biçiminde bir yorum yapma olanağı kalmamıştır.
İşin sonuçlanabilmesi için, izin vermeye yetkili merciin zorunlu olarak olumlu veya olumsuz bir kararının aranması gerekecektir. Bu nedenle izin vermeyi yetkili merci sürenin aşılması halinde dahi olumlu veya olumsuz bir karar vermek zorunadır. Öngörülen sürelerde işi sonuçlandırmayarak kasten sürüncemede bırakan izin vermeye yetkili mercilerin de cezai sorumluluklarının bulunduğu açıktır.
Madde 8. Bilindiği üzere ceza yargılamasında kişi ve fiil olmak üzere iki temel unsur söz konusudur. Öncelikle suç oluşturduğu iddia olunan olayın tarafından gerekçikleştirdiği, ikinci olarak da bu kişilerin hangi fiili işledikleri belirlenmektedir.
Yasanın 8 inci maddesinin birinci fıkrası bu ilkeleri göz önünde bulundurarak soruşturma izninin kapsamını düzenlemektedir. Buna göre, soruşturma izni, şikayet, ihbar veya iddia konusu olaylar ile bunlara bağlı olarak soruşturma sırasında ortaya çıkabilecek konuları kapsayacaktır. Verilen izin üzerine Cumhuriyet başsavcısının yapacağı hazırlık soruşturmasında, işi geciktirecek sorunlarla karşılaşılmaması için yetkili merciin soruşturma izninde, olayı gerçekleştirdiği ileri sürülen kişilerin kimler olduğu ve bunların işledikleri iddia olunan fiillerinin neler olduğu açıkça yazılmalıdır.
Maddenin ikinci ve üçüncü fıkraları Cumhuriyet başsavcılıkları ile yargı mercileri tarafından uygulanacak hükümleri içermektedir.
Madde 9. Madde, yetkili merciin soruşturma izni verilmesine veya verilmemesine ilişkin kararına karşı itiraz yolunu düzenlemektedir.
Maddeye göre soruşturma izni verildiğinde, bu karara karşı hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisi itiraz edebilecektir. Soruşturma izni verilmediğinde ise Cumhuriyet başsavcılığı veya varsa şikayetçi itiraz yoluna gidebilecektir.
İtiraz hakkı 10 günlük süre içerisinde kullanılacaktır. Süre, bildiriminden itibaren başlayacaktır. İtiraza konu kararlar ilgililere Tebligat kanunu hükümleri uyarınca tebliğ edilmelidir.
İzin verilmemesine ilişkin tüm kararlar Cumhuriyet başsavcılığına bildirilecektir. Cumhuriyet başsavcılığının ön inceleme evrakını göndermeden yalnızca izin verilmeme kararını inceleyerek itiraz hakkını kullanması mümkün olmayacağından, kararın ön inceleme evrakı ile birlikte Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmesi gerekmektedir.
Maddenin üçüncü fıkrasına göre itirazlar, Kanunun 3 üncü maddesinin (e), (f), (h) ve Cumhurbaşkanınca verilen izin hariç (g) bentlerinde sayılanlar Danıştay ikinci Dairesince, diğerleri ilgili bölge idare mahkemesince incelenecektir.
Madde 10. Bu madde , Yasa kapsamındaki bir suçun, memur olanlar ile memur olmayanlar ya da üst memurla ast memur tarafından iştirak halinde işlenmesi durumunda, yargılamanın hangi mahkemede yapılacağına ilişkin hükümler getirmektedir. Buna göre, memur olmayan sanıklar memurun, ast memur ise üst memurun tabi olduğu mahkemede yargılanacaktır.
Madde 11. Madde hükmüne göre, soruşturma izninin itiraz edilmeden veya itirazın reddi sonucu kesinleşmesi ya da soruşturma izni verilmemesine ilişkin karar karşı yapılan itirazın kabulü üzerine, dosya derhal ilgisine göre Yasanın 12 inci maddesinde gösterilen hazırlık soruşturmasını yapacak mercilere gönderilecektir.
Madde 12.13.14.15. Maddeler, Cumhuriyet başsavcılıkları ve yargı mercileri tarafından uygulanacak hükümleri içermektedir.
Geçici Madde 1. Maddede, Yasanın yürürlüğe girmesinden önce Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat hükümlerine göre başlatılmış bulunan işlemlerin adı geçen Kanun hükümlerine göre suçlandırılması öngörülmektedir.
4483 sayılı Yasanın yürürlüğünden önce Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat hükümlerine göre başlatılmış işlemlerde, adı geçen kanunun uygulamasına devam olunacaktır. Memurun Muhakemetı Hakkında Kanunu Muvakkate göre, bir suç hakkında inceleme veya soruşturma emrinin verilmiş olması işlemlerin başlaması anlamına gelmektedir. Buna göre 4483 sayılı Yasanın yayımdan önce Memurin Muhakematı Hakkında Kanunun Muvakkat kapsamına giren bir suç hakkında inceleme veya soruşturma emri verilmiş ise bu suç için 4483 sayılı Yasa uygulanmayacaktır. Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat kapsamına giren bir suçtan dolayı inceleme ve soruşturma emri verilmiş olaylarda, soruşturmaların Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat hükümleri uygulanmak suretiyle sonuçlandırılması gerekmektedir.
Yukarıda belirtilen görüşlerin yanı sıra, 4483 sayılı Yasanın uygulanmasında ortaya çıkabilecek duraksama konuları hakkında yargı organlarınca verilecek karalar doğrultusunda işlem yapılması gerekeceği sonucuna varılarak dosyanın Danıştay Başkanlığına sunulmasına 17.4.2000 gününde oybirliğiyle karar verildi.

TEKNİK HATALAR (41’inci Madde) İLE İLGİLİ YARGITAY KARARI

–––––––––––– YARGITAY KARARI ––––––––––––
TEKNİK HATALAR (41’inci Madde) İLE İLGİLİ
Sınırlandırma Hataları
* YARGITAY 14.HD.nin 01.04.2010 tarih, E.2010/2229, K.2010/3627 sayılı kararı;
ÖZET: "3402 sayılı Kadastro Yasasının 41’inci maddesi gereğince sınırlandırma hatasının düzeltilmesi hk.”
“… Davacı, 752 parsel sayılı taşınmazında 3402 sayılı Yasanın 41’inci maddesi uyarınca yapılan düzeltme işlemi ile taşınmazının geometrik durumunun değiştiğini ileri sürerek kadastro müdürlüğünün işleminin iptalini istemiştir.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlar, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hükmü davalılar temyiz etmişlerdir.
5304 sayılı Yasanın 9’uncu maddesi ile yapılan değişiklikten sonra anılan madde; ‘Kadastro sırasında veya sonrasında yapılan işlemlerle ge­ometrik durumları kesinleşmiş olan taşınmazlarda ölçü, sınırlandırma, tersimat ve hesaplamadan doğan hatalar, ilgilisinin müracaatı veya kadastro müdürlüğünce re'sen düzeltilir. Düzeltme taşınmaz malikleri ile diğer hak sahiplerine tebliğ olunur. Tebliğ tarihinden başlayan 30 gün içinde düzeltme­nin kaldırılması yolunda sulh hukuk mahkemesinde dava açılmadığı takdirde, yapılan düzeltme kesinleşir.
Kadastro sırasında veya sonrasında yapılan işlemlerle kesinleşmiş olan taşınmazlarda, değişiklik işlemleri sırasında ortaya çıkan yüzölçümü farklı­lıklarından, kadastronun dayandığı teknik kurallarda belirtilen hata sınırı içinde kalanların re'sen düzeltilmesine kadastro müdürlükleri yetkilidir.’ şeklinde düzenlenmiştir.
Harita ve krokisi bulunan tapu kayıtlarına Türk Medeni kanununun 719’uncu ve 3402 sayılı Kadastro Yasasının 20’nci maddeleri uyarınca harita ve krokisi kapsamı ile değer verilir. Harita ve krokiden, diğer bir ifade ile mülkiyet hakkının kapsamından maksat sınır çizgileri değil haritanın gerçek ölçü değerleridir. 41’inci madde ile mülkiyet hakkının yatay kapsamının belirlenmesi ve taşınmazı komşu taşınmazlardan ayıran, ferdileşmesini sağlayan harita ve plânlarda yapılan ölçü, sınırlandırma, tersimat veya hesaplama hatalarının düzeltilmesi amaçlanmıştır. Yapılacak düzeltme ile mülkiyet aktarımına neden olunmamaktadır. Kuşkusuz, mülkiyet aktarımına neden olan hatalar için çözüm, açılacak tapu iptali ve tescil davasıdır.
Kadastro müdürlüğünün re’sen veya ilgililerin başvurusu üzerine yapacağı açıklanan düzeltme işlemlerini ilgililere tebliğden sonra, ilgililerin sulh hukuk mahkemesine 30 gün içinde açacakları davada, düzeltme işlemi yararına olan kişi ya da kişiler hasım gösterilerek işlemin iptali istenebilir. Düzeltme işleminin kadastro müdürlüğünce re’sen yapıldığı durumlarda müdürlüğe karşı da dava yöneltilmelidir.
Davaya konu uyuşmazlıkta iptali istenen işlemde sınırlandırma hatasının düzeltildiği belirtildiğinden, sınırlandırma hatasının ne şekilde düzeltilebileceğine dair “Kadastro Sırasında veya Sonrasında Yapılan İşlemlerde Geometrik Durumları Kesinleşmiş Olan Taşınmazlarda Ölçü, Sınırlandırma, Tersimat ve Hesaplamadan Doğan Hataların Düzeltilmesine İlişkin Yönetmelik’ hükmünde, konunun ne şekilde düzenlendiğine değinmek gerekir.
Anılan Yönetmeliğin 8’inci maddesinde;
Sınırlandırma hataları; ‘(1) Kadastro sırasında veya sonrasında yapılan işlemlerle geometrik durumu kesinleşmiş olan taşınmazlarda ölçü, tersimat ve hesaplama hataları dışında kalan;
a) Taşınmaza kadastro sırasında uygulanan kayıt sınırlarının sabit sınır niteliğinde olması ve halen zeminde mevcut olmasına karşın buna aykırı sınırlandırma yapılmış olduğunun,
b) Arazide değişmeyen sınır olduğunu gösteren demiryolu, kanalet, yol ve benzeri gibi değişmeyen ve sabit sınır niteliğinde olduğunu kesin olarak gösteren yapı ve tesisler bulunduğu ve bu yapı ve tesisler, krokisinde gösterilmiş olduğu halde, ölçü yapılırken bu sınırlara uyulmamış olduğunun,
c) Kadastro öncesine ait tapu krokisine aykırı olarak ya da hatalı kroki ve plân esas alınarak, sınırlandırma hatası yapılmış olduğunun,
ç) Parsel cephe hattında kırıklar bulunduğu halde düz geçirilmiş ya da düz olduğu halde kırık noktalı geçirilmiş olduğunun,
d) Birbirine sınır olması gereken taşınmazlar arasında binmeler ya da boşluklar olduğunun,
e) Fotogrametrik haritalara dayalı kadastro çalışmalarında, parsel sınırı teşkil etmeyen çizgiler esas alınarak sınırlandırma yapılmış olduğunun,
Anlaşılması halinde sınırlandırma hataları düzeltilir.
(2) Sınırlandırmadan kaynaklanan bir hata bulunup bulunmadığı; tescilli belgeleri, varsa tespit tarihinden önce üretilmiş hava fotoğrafı, fotogrametrik harita gibi haritalar ile yararlanılabilecek diğer bilgi ve belgeler üzerinde zeminde ve büroda gerekli inceleme ve araştırmalar yapılmak suretiyle belirlenir.
(3) Gerektiğinde kadastrodan sonra sınır değişikliği olup olmadığı hususu, geçerli bir belge, muhtar ve mahalli bilirkişi beyanları ile tespit edilir.
(4) Sınırlandırma hatalarına yönelik yapılacak düzeltmelerde, yeni bir parsel oluşturulmaz.
(5) Yapılacak inceleme sonucu düzenlenecek rapor doğrultusunda, sınırlandırma hatası tespit edilememesi halinde, düzeltme yapılamayacağına dair talepte bulunan taşınmaz maliklerine bilgi verilir.’ şeklindedir.
Somut olayda; kadastro müdürlüğünün 26.03.2007 tarihli işlemi ile 750 ve 752 parsel sayılı taşınmazlarda düzeltme yapılmıştır. Düzeltmenin nedeni ise taşınmazların tapulama tutanaklarının 26.01.1957’de kesinleştiği, bu tarihte taşınmaz üzerinde bulunan ev ve duvarın tapulama çalışmaları sırasında dikkate alınmadığı, bu şekilde sınırlandırma hatası yapıldığıdır. Mahkemece, işlemin yerinde olup, olmadığı hususunun denetlenmesi amacıyla taşınmaz başında keşif yapılmış, sınırlandırma hatasının dayanağı olan evin duvarlarının halen zeminde mevcut bulunduğu saptanmıştır. Taşınmaz üzerinde bulunan evin, yukarıda değinilen Yönetmeliği 8’inci maddesinin (b) bendinde sözü edilen sabit sınır niteliğindeki yapı kapsamında olduğu kuşkusuzdur. Bu durumda işlemin Yönetmelik hükümlerine uygun şekilde yapıldığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, açıklanan nedenlerle davanın reddi gerekirken sınırlandırma hatalarında önem arz etmeyen kadastral ölçü değerleri ile pafta değerlerinin aynı olduğundan bahisle davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmediğinden, hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, temyiz olunan hükmün BOZULMASINA, … 01.04.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
* * *
Ek olarak, SINIRLANDIRMA hatası ile ilgili; Sulh Hukuk Mahkemeleri tarafından verilmiş kararda, konunun sınırlandırma hatası kapsamına girip girmediğinin tam olarak araştırılmamış olduğu yolunda YARGITAY kararları bulunmaktadır.
Bu kararlarda şu ifadeler yer almaktadır;
“… Eldeki davada iptali istenen işlemin belirtilen Yönetmelik hükümleri gözetilerek yapılıp yapılmadığı dosya içerisindeki kanıtlardan anlaşılamamaktadır. O halde, Mahkemece Kadastro Müdürlüğünün, sınırlandırma hatası yapıldığı gerekçesiyle yaptığı düzeltme işleminin Yönetmelikteki yöntemlere uygunluğu yerinde uzman bilirkişiler aracılığı ile yapılacak keşifte saptanması gerekirken eksik araştırma ve inceleme ile sonuca gidilmesi doğru olmamıştır. … ” (14.HD.26.06.2007 tarih, E.2007/5964, K.2007/8324 sayılı; 01.05.2008 tarih E.2008/4318, K.2008/5657 sayılı; kararlar.)
Kararlardan çıkarılan sonuç;
İdari yoldan yapılacak sınırlandırma hatası düzeltmesinin Yargıtay tarafından da onaylanması için, Düzeltmeye dair düzenlenecek raporda;
İdari yoldan düzeltilen sınırlandırma hatasının; konunun uzmanı kadastro elemanları aracılığıyla yapıldığının belirtilmesi; gerek görülmesi halinde mahallinde yapılan keşif ve hazır bulunanlardan bahsedilmesi; hata mahiyeti net olarak izah edilip, 41’inci Madde Yönetmeliğinin 8’inci maddesinde sıralandırılan hata çeşitlerinden hangisine girdiğinin net olarak ortaya konması; gerekmektedir.
* YARGITAY 20.HD.nin 01.11.2010 tarih, E.2010/10146, K.2010/13425 sayılı kararı;
Sınırlandırma hatası düzeltmesi kapsamının dışında kalan hata hk.
* “… Kadastro Müdürlüğünce 3402 sayılı Yasanın 41’inci maddesi gereğince düzeltme yaptığı gerekçesiyle, kesinleşen orman kadastro sınırları içinde kalan bir bölüm yerin S… Köyü 260 sayılı parselin çap sınırları içine alınıp daha önce 2510 m2 olan yüzölçümünün 7614,60 m2’ye çıkartıldığını bildirerek yasa ve yönetmeliğe aykırı olarak yapılan düzeltme işleminin iptalini ve parsel sınırının kesinleşmiş orman kadastro sınırına göre belirlenmesi istenmiştir. …
….. Yörede arazi kadastrosu daha önce yapılıp grafik yöntemine göre paftası düzenlenmiş, daha sonra 1985 yılında yapılan orman kadastrosu önce düzenlenip kesinleşen arazi kadastro paftası ve bu paftada dava konusu 260 sayılı ve komşu diğer parsellerin pafta üzerinde gösterilen sınırları ve konumu esas alınarak yapılmış ve düzenleme işlemi sonucu 260 sayılı parselin çap sınırlarına eklenen 5103,40 m2 bölüm orman kadastro sınırları içinde gösterilmiş ve 260 sayılı parsel malikleri olan davalılar 6831 sayılı Yasanın 11’inci maddesinde gösterilen hak düşürücü süre içinde herhangi bir dava açmadıklarından bu işlem 15.11.1985 tarihinde kesinleşmiştir. Orman kadastrosu, arazi kadastro paftasında gösterilen parsel sınırlarına göre kesinleştiğinden, 260 sayılı parselin arazi kadastrosunda gösterilen sınırları esas alınıp kesinleşen orman kadastro hattı yöntemine uygun olarak uygulanıp, uyuşmazlığın çözümlenmesi zorunludur. Yasalarımıza göre 2/B madde uygulaması hariç, kesinleşen orman sınırlarını değiştirmeye ve orman sınırlarını daraltmaya hiçbir mercii ve makamın yetkisi bulunmamaktadır. Kesinleşen orman kadastro sınırları içerisinde kalmış bir yerin 3402 sayılı Yasanın 41’inci maddesi gereğince düzeltme yapıldığından söz edilerek orman kadastro sınırları dışına çıkarılıp davalılara ait parselin çap sınırına eklenmesi, kesinleşmiş orman kadastro sınırlarında değişiklik yapılmasını gerektirecek ve dolayısıyla mülkiyet değişikliğine yol açacak 3402 sayılı Yasanın 41’inci maddesinin kapsamı ve amacı dışına çıkmış olacaktır.
Tersimat Hataları
* YARGITAY 14.HD.nin 30.09.2010 tarih, E.2010/8039, K.2010/9532 sayılı kararı;
ÖZET: "Tersimat hatasının düzeltilmesi mülkiyet aktarımına sebep olmaz. …..”
… Davacı 979, 980 ve 981 sayılı parsellerde Kadastro Müdürlüğünün 3402 sayılı Kadastro Yasasının 41’inci maddesi uyarınca yaptığı düzeltme işlemi ile taşınmazının yüzölçümünün azaltıldığını ileri sürerek işlemin iptalini istemiştir. …
… Dava 3402 sayılı Kadastro Yasasının 41’inci maddesi uyarınca yapılan düzeltme işleminin iptali istemine ilişkindir.
… Harita ve krokisi bulunan tapu kayıtlarına Türk Medeni Kanununun 719’uncu ve 3402 sayılı Kadastro Yasasının 20’inci maddeleri uyarınca harita ve krokisi kapsamı ile değer verilir. Harita ve krokiden, diğer bir ifade ile mülkiyet hakkının kapsamından maksat sınır çizgileri değil, haritanın gerçek ölçü değerleridir. 41’inci madde ile mülkiyet hakkının yatay kapsamının belirlenmesi ve taşınmazı komşu taşınmazlardan ayıran, ferdileşmesini sağlayan harita ve plânlarda yapılan ölçü, sınırlandırma, tersimat veya hesaplama hatalarının düzeltilmesi amaçlanmıştır. Yapılacak düzeltme ile mülkiyet aktarımına neden olunmamaktadır. Kuşkusuz mülkiyet aktarımına neden olan hatalar için çözüm, açılacak tapu iptali ve tescil davasıdır.
Kadastro Müdürlüğünün re’sen veya ilgililerin başvurusu üzerine yapacağı açıklanan düzeltme işlemlerini ilgililere tebliğinden sonra, ilgililerin sulh hukuk mahkemesine 30 gün içinde açacakları davada düzeltme işlemi, yararına olan kişi ya da kişiler hasım gösterilerek işlemin iptali istenebilir. Düzeltme işleminin kadastro müdürlüğünce re’sen yapıldığı durumlarda müdürlüğe karşı da dava yöneltilebilir.
Somut olayda; 979, 980 ve 981 parsel sayılı taşınmazların 1968 yılında yapılan kadastro tespit sırasında tescil harici bıraktığı, 1994 yılında kadastro parseli haline geldiği ancak, bu taşınmazların sınırlarında yer alan davalılara ait taşınmazların 1968 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında tersimat hatası yapıldığı belirtilerek bu hatanın ve buna bağlı alarak da davacıya ait taşınmazlarda meydana gelen tersimat hatasının düzeltilmesi gerektiği gerekçesiyle kadastro müdürlüğü tarafından, anılan 41’inci madde uyarınca düzeltme işlemi yapılmıştır.
Yukarıda da açıklandığı gibi 41’inci madde uyarınca yapılan düzeltme işlemlerinde, taşınmazların orijinal ölçü değerlerinin esas alınması gerekmektedir. İşlemin denetlenmesi için taşınmazın başında keşif yapılmalı, fiili kullanım durumları ve orijinal ölçü değerleri karşılaştırılmalı, tersimat hatası yapılmış ise düzeltme ile bu hatanın giderilip giderilmediği, alınacak gerekçeli ve denetime elverişli bilirkişi raporu ile saptanmalıdır. …..”.
* YARGITAY 1.HD.nin 19.04.1995 tarih, E.l995/5559, K.1995/5818 sayılı kararı;
ÖZET: "1 – Orijinal ölçüm değerlerine ve krokisine aykırı düşecek biçimde oluşturulan çap ve sicilin düzeltilmesini istemek olanağı vardır.
2 – Düzeltme istekleri, on yıllık hak düşürücü süreye bağlı değildir.”
"Dava, çaplı taşınmaza el atmanın önlenmesi isteğine ilişkindir. Mah­kemece, tecavüzlü durumun paftasının düzenlenmesi sırasında ortaya çıktığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Gerçekten, hükme esas alınan uzman bilirkişi raporundan kadastro tahdit ve tespitinin mülkiyet sınırlarına değer verilerek doğru şekilde yapıl­dığı, orijinal ölçüm değerlerinin ve krokisinin buna göre düzenlendiği, çap tecavüzünün ise, yanılgılı pafta tersimatından ileri geldiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere aslolan ölçüm değerlerine uygun olarak düzenlenmesi­dir. Başka bir anlatımla, paftaya tersimatın doğru şekilde yapılmasıdır. Aksi takdirde, bunun (yanılgılı tersimatın) düzeltilmesi zarureti ve ilgililerin de, düzeltmenin yapılmasını isteyebilme hakkı doğar. Nitekim, daha önce yargı­sal kararlara konu olan düzeltme istekleri yönünden, sonradan yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Yasasının 41’inci maddesinde yeni bir düzenleme getirilmiştir. Hemen belirtmek gerekir ki, orijinal ölçüm değerlerine ve kro­kisine aykırı düşecek şekilde çap ve sicil oluşturulması işlemi kadastro ön­cesi bir sebepten kaynaklanmadığı için, buna yönelik düzeltme istekleri hak düşürücü süreye tabi tutulamaz ve değinilen Yasanın 12/3’üncü maddesinde yazılı on yıllık hak düşürücü süre uygulama yeri bulamaz.
Hal böyle olunca, açıklanan ilke ve olgular gözetilerek davalıya 3402 sayılı Yasanın 41’inci maddesinde öngörülen prosedür doğrultusunda dü­zeltme yaptırabilme olanağının önel verilmek suretiyle sağlanması, merciine başvuru yapıldığının anlaşılması halinde, sonucunun beklenmesi ve ortaya çıkacak duruma göre bir karar vermesi gerekirken, bu çerçevede işlem ya­pılmadan sonucuna gidilmesi ve noksan soruşturmayla davanın reddedil­mesi doğru değildir. Davacının temyiz itirazları yerindedir."
* YARGITAY 14.HD.nin 22.03.1999 tarih, E.2000/783, K.2000/1050 sayılı kararı;
(Ölçüm yapılırken, durulan poligon noktasından ilk sabit noktaya bakı­lırken okuma hatası yapılmış olması nedeniyle,paf-tasında bir çok parseli ilgilendiren bir hatanın idari yoldan düzeltilmesine karşılık açılan dava …Sulh Hukuk Mahkemesince 22.03.1999 tarih, E.1998/268, K.1999/84 sayılı kararla reddedilmiş ve bu red YARGITAY 14. Hukuk Da.nin 21.02.2000 tarih, E.2000/783, K.2000/1050 sayılı kararıyla onayla­mıştır.)
….. Sulh Hukuk Mahkemesinin 22.03.1999 tarih, E.1998 /268, K.1999/84 sayılı kararında bulunan ifadeler şu şekildedir;
“….. Davalı vekili 25.06.1998 tarihli dava dilekçesiyle, müvekkilinin ….. İlçesi, ….. Köyünde kaim 495 nolu parselin hissedarlarından bulunduğunu, bu parselin tapu kütüğünde yüzölçümünün 41 200 m2 olarak gösterildiğini, ….. Kadastro Müdürlüğünün 05.05.1998 tarihinde 3402 sayılı Yasanın 41’inci maddesi gereğince yüzölçümünü 4 102 m2 ola­rak düzelttiğini ve müvekkiline tebliğ ettiğini bildirerek düzeltme işleminin kaldırılmasına karar verilmesini Mahkememizden talep etmiştir.
….. Dava; 3402 sayılı Yasanın 41’inci maddesi gereğince kadastro müdürlüğünce re'sen yapılan düzeltme işleminin iptali davasıdır.
Mahkemece, dava konusu parsele ait tapu kaydı, krokisi komşu parsel tutanakları celp edilmiş, ayrıca ….. Kadastro Müdürlüğünden dü­zeltme ile ilgili belgeler getirtilmiştir.
….. Kadastro Müdürlüğü 01.03.1999 tarihli cevabında 210 nolu poligondan 209 nolu poligona bakışta 100 gradlık yanlış okuma ve bu oku­maya bağlı olarak tersimatlarının yanlış yapıldığını, bu parselde, bu dü­zeltme ile vasıf ve mülkiyet değişikliği bulunmadığını zemindeki fiili sınırın değişmediğini, düzeltmeden sonra parselin zeminde uyumlu olduğunu bil­dirmiştir.
….. Kadastro Müdürlüğünden gelen cevabi yazıdan da, dava konusu parselin vasfında ve mülkiyetinde herhangi bir değişiklik olmadığı, değişiklik sonucu düzenlenen krokinin zeminle uyumlu hale geldiği, ka­dastro esnasında yapılan hatanın teknik hata anlaşıldığından açıklanan tüm bu sebepler nedeniyle aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM; Yukarıda açıklanan gerekçeye dayanılarak; Davanın RED­DİNE, …. 22.03.1999”
Teknik Hata Düzeltmesi ve 1007 Kapsamında Sorumluluk
* Hukuk Genel Kurulunun 26.11.1980 tarih, E.1978/4–624, K.1980/ 2478 sayılı Kararı:
“Tapu sicilinin önemi ve kişilerin bu sicile olan güven duygularını sağlamak bakımından Medeni Kanunun 917’nci maddesi (Yeni Kanunun 1007’nci maddesi) ile tapu sicilinin tutulmasından doğan zararlardan ötürü Hazinenin doğrudan doğruya sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiştir. Bu sorumluluk aslî ve objektif sorumluluk olduğundan zarara uğrayan, doğru­dan Devletten zararının ödenmesini isteyebilir.
Medeni Kanunda düzenlenen ve Borçlar Yasasının haksız fiil sorumlu­luğuna ait kuralların da uygulanacağı ve bu nedenle adli yargıda bakılacak bu davalarda zarar, sicil tutma kavramına giren bir işlemden veya böyle bir işlemin yerine getirilmemiş olmasından doğabilir. Bu zararı doğuran işlem ve kişilerin yerine getirilmemiş olmasının hukuka aykırılığı da gereklidir. Bu itibarla, zarar ile sicilin tutulması arasında ilişki bulunması icap ettiğinden, sicil tutulması ile ilgili olmayan, yasal yolları gösterilmiş ve bu yollara müracaat suretiyle düzeltilmesi olanakları bulunan kadastro çalışma ve faaliyetleri arasındaki işlemlerin, sicil tutma kavramı içinde mütalâa edile­meyeceğinden Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. …”