2 Kasım 2014 Pazar

3194 sayılı İmar Kanununun Genel Esası > İçtihat

Kaynak : http://www.idarehukuku.net/ictihat/Danistay-Dergisi-124-imar-hukuku-ictihatlari.html

Danıştay Dergisi 124 imar hukuku içtihatları

İmar planına karşı açılan davanın yargılama süreci içerisinde verilecek kararlar ile bu kararlar üzerine yeniden yapılacak olan imar planında inşai faaliyeti durdurulan yapılar için öngörülen durumun, mevcut ruhsatın bu plana uygun olduğu ve inşai faaliyetin devamını engelleyen bir yönünün bulunmadığının tespiti halinde mühürlenmesini sona erdirilerek inşai faaliyete mevcut yapı ruhsatına göre devamına izin verilmesi gerektiği, aksine bir durumun tespiti halinde ise, yeni yapılan imar planına aykırı olan ruhsatının iptali yoluna gidileceği hakkında.
 
Yapı denetim kuruluşlarının, fenni mesuliyetini üstlendikleri her bir yapının, ruhsat ve ekleri ile mevzuata uygun olarak yapılmasını denetlemek, ruhsat ve eklerine aykırı uygulama yapılması halinde durumu belirli süre içinde ilgili idareye bildirmek konusundaki yükümlülüğünün, her yapı açısından yerine getirilip getirilmediğinin, davalı idarece ayrı ayrı düzenlenecek raporlar ile belirlenmesi ve bunun sonucuna göre ayrı ayrı cezai işlemlere konu edilmesi gerektiği hakkında.
 
Alanın büyük bir bölümünün doğal sit alanı içerisinde yer almasına karşın koruma bölge kurulunun onayı alınmadan belediye meclisince kabul edilen dava konusu planların askıya çıkarılarak yürürlüğe konulduğu, alanda yapılan işlemlerin Kentsel Dönüşüm kavramı ile örtüşmediği, daha önce alanda koruma amaçlı nazım ve uygulama imar planları kabul edilip onaylanan parselasyon işlemi sonucu imar parselleri ile yol ve diğer donatı alanlarının oluşturulduğu, koruma amaçlı bu planlara göre dönüşümün sağlanabileceği hakkında.
 
Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edildiği bilinen (11.12.1986 tarihinden itibaren görüntülü ve yazılı medya marifetiyle) 3194 sayılı Yasa'nın 47.maddesi hükmüne dayanılarak, idarece verilmiş olan yapı ruhsatlarının hukuka aykırı olduğu, dolayısı ile bu işlemden yararlanan yapı sahibi lehine müktesep hak sağlamayacağı hususunun tartışmasız olduğu, müktesep haktan bahsedebilmek için, yapı ruhsatının, Anayasa Mahkemesinin iptal kararının kamuoyuna duyurulduğu 11.12.1986 tarihinden önce alınmış ve yapıya başlanılmış olması gerektiği hakkında.
 
Kamulaştırma işlemi, düzenleyici bir işlem olan, imar planının uygulanması niteliğinde olduğundan, taşınmazların 1.1000 ölçekli imar planından ayrıldığı amaç doğrultusunda kamulaştırma yapılabileceği hakkında.
 
Hakkını ihlal eden yapı ruhsatının iptaline ilişkin işlemden dolayı doğrudan tam yargı davası açma yoluna gitmeyen davacı tarafından, ruhsat iptalinden sonra yıkım işleminin tesis edilmesi ve tebliği üzerine yasal dava açma süresi içerisinde açılan davada süre aşımı bulunmadığı hakkında.
 
Bir taşınmazın satın alınma suretiyle malikinin değişmesi durumunun; taşınmazı her yeni satın alan için önceki malik zamanında yapılan ve parselin oluşumunun dayanağı olan parselasyon işlemine karşı dava açma süresi yeniden başlatma nedeni olamayacağı hakkında.
 
İmar planı değişikliğine konu taşınmazları satın alan kişinin mülkiyetin el değiştirmesi üzerine davayı takip hakkının kendisine geçtiğinden bahisle yaptığı başvurunun 2577 sayılı Yasa'nın 26. maddesi uyarınca dikkate alınması suretiyle idare mahkemesince yeniden taraf teşkil ettirilmesi, diğer taraftan imar planları gibi mülkiyet ilişkisine dayalı uyuşmazlıklarda malikin dava sonuna kadar taşınmazla olan hukuki bağını, dolayısıyla davada taraf olma ehliyetini koruyup korumadığı hususunun da önem arzettiği hakkında.
 
Mahallinde düzenlenen maili inhidam raporun yapının durumunun tesbiti suretiyle tesis edilecek işleme hazırlık işlemi niteliğinde bulunması, bir öneri açıklaması ve yönlendirme içermesi, hukuk düzeninde sonuç doğuran işlemin ise raporda belirlenen hususların değerlendirilmesinden sonra idarece tesis edilmesi karşısında; kesin ve yürütülmesi zorunlu niteliğe haiz olmayan 3194 sayılı Yasa'nın 39. maddesi uyarınca yapının mevcut durumunun tespitine yönelik raporun iptali istemiyle açılan davada uyuşmazlığın esasının incelenmesi suretiyle verilen idare mahkemesi kararında yasal isabet bulunmadığı hakkında.
 
 
 
ALTINCI DAİRE KARARLARI
 
ESKİ ESERLER
(KORUNMASI GEREKLİ KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARI)
 
 
          T.C.
D A N I Ş T A Y
Altıncı Daire
Esas  No   : 2009.11450
Karar No   : 2010.1619
 
Özeti : I. derece arkeolojik sit alanında 658 sayılı İlke Kararının belirlediği bilimsel amaçlı kazıların dışında hiçbir kazı yapılamayacağı ve kesinlikle hiçbir yapılaşmaya izin verilemeyeceği halde davacı tarafından yapılaşmaya dönük olarak sondaj yapılması istemiyle yapılan başvurunun reddi yolundaki işleme karşı açılan davada, taşınmazın arkeolojik sit alanı olmasına yönelik olarak yapılan incelemede hukuki isabet bulunmadığı hakkında.
 
            Temyiz İsteminde Bulunan : Kültür ve Turizm Bakanlığı
            Karşı Taraf        :  ... ve ...
            Vekili               :  Av. ...
            İstemin Özeti   : İzmir 3. İdare Mahkemesince verilen 23.06.2009 günlü, E:2008.811, K:2009.1131 sayılı kararının usul ve yasaya aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
            Savunmanın Özeti : Temyiz edilen kararda bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, usul ve kanuna uygun olan kararın onanması gerektiği savunulmaktadır.
            Danıştay Tetkik Hakimi ….'ın Düşüncesi : Temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
            Danıştay Savcısı ….'ın Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
            Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
 
TÜRK MİLLETİ ADINA
            Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:
            Dava, İzmir İli, Karşıyaka İlçesi, Bayraklı Mahallesi, … pafta, … ada, … parsel sayılı taşınmazda, sondaj kazı izni verilerek arkeolojik alan araştırması yapılması, bu araştırma sonucu herhangi bir bulguya rastlanılmazsa arkeolojik sit derece değişikliği yapılması yönündeki istemin reddine ilişkin İzmir l Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'nun 10.04.2008 günlü, 3120 sayılı kararının iptali istemiyle açılmış; İdare Mahkemesince, yerinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi üzerine düzenlenen rapor ile raporda yer alan bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesinden, yörede varlığı bilinen Bayraklı Höyüğünün (Antik Smyrna Kenti) özellikleri, ulaşılan verilere dayanılarak yayınlanan eser ve raporlar dikkate alınarak, belirtilen yerleşimin ve o devrin yerleşim alanlarının gösterdiği özelliklere ve sınırlarına dahil olup olmadığının, uyuşmazlık konusu taşınmazda bilimsel araştırma ilkelerine dayalı olarak yapılacak sondaj kazıları sonucu ortaya çıkabilecek bulgular değerlendirilmeden ve taşınmazın I. derece arkeolojik sit alanı olarak korunmasını gerektirecek özelliklere sahip olup olmadığı belirlenmeden davacının başvurusunun reddi yolunda tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı, öte yönden davacının taşınmazının l derece arkeolojik sit alanından çıkarılmasına karar verilmesi isteminin ise, idari işlem niteliğinde yargı kararı verilemeyeceği ve parselde yapılacak sondaj çalışmaları sonucu durumun da değerlendirileceği göz önüne alındığında yerinde olmadığının anlaşıldığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiş; bu karar davalı idare tarafından temyiz edilmiştir.
            Arkeolojik Sitler, Koruma ve Kullanma Koşulları'na ilişkin 658 sayılı İlke Kararında; I.Derece Arkeolojik Sit, korumaya yönelik bilimsel çalışmalar dışında aynen korunacak sit alanlarıdır şeklinde tanımlanmış ve bu alanlarda, kesinlikle hiçbir yapılaşmaya izin verilmemesi, imar planlarında aynen korunacak sit alanı olarak belirlenmesi, bilimsel amaçlı kazıların dışında hiçbir kazı yapılamaması öngörülmüştür.
            Dosyanın incelenmesinden, Antik Smyrna Kenti'nin ilk yerleşim yeri olan Bayraklı Höyüğü'nde kazı yapan heyetin elde ettiği buluntular, incelemeler ve tespitler çerçevesinde İzmir I.Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun 07.10.1999 günlü, 8145 sayılı kararı ile uyuşmazlık konusu taşınmazın da içerisinde yer aldığı alanın I.derece arkeolojik sit alanı olarak ilan edildiği, davacılar tarafından uyuşmazlık konusu parsel için, 26.02.2008 günü İzmir l Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'na yapılan başvuruda, anılan parselin içerisinde bulunduğu yapı adasındaki parsellerde yapılaşmanın tamamlandığı, parsele 10 metre mesafede aynı ada, … sayılı parsel ile 15 metre mesafedeki … ada, … sayılı parselin 3.derece arkeolojik sit alanı olarak belirlendiği, parselin anılan parsellere göre Bayraklı Höyüğü'ne daha uzak olduğu, bu nedenle, parselin incelenmesi, gerekli görüldüğü takdirde sondaj kazı izni verilerek arkeolojik alan araştırması yapılması, bu araştırma sonucu herhangi bir bulguya rastlanılmadığı takdirde arkeolojik sit derece değişikliği yapılmasının istenildiği, dava konusu işlemle, uyuşmazlık konusu taşınmazın 658 sayılı İlke Kararı ile korumaya yönelik bilimsel çalışmalar dışında aynen korunacak sit alanları olarak belirlendiği, kesinlikle hiçbir yapılaşmaya izin verilemeyen ve bilimsel amaçlı kazıların dışında hiçbir kazı yapılamayacağı belirtildiğinden, söz konusu parselde sondaj kazısı yapılması isteminin uygun görülmediğine karar verildiği, bu işlemin iptali istemiyle açılan davada, İdare Mahkemesince, uyuşmazlık konusu taşınmazın I.derece arkeolojik sit alanı özellikleri taşıyıp taşımadığının belirlenmesi amacıyla yerinde keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılıp, bu verilere dayalı olarak karar verildiği anlaşılmaktadır.
            Uyuşmazlık, I.derece arkeolojik sit alanında kalan davacılara ait taşınmazda, 658 sayılı İlke Kararının belirlediği bilimsel amaçlı kazıların dışında hiçbir kazı yapılamayan ve kesinlikle hiçbir yapılaşmaya izin verilemeyen alanda, yapılaşma amacına dönük olarak, davacılar tarafından taşınmazda sondaj kazısı yapılmasına izin verilmesi isteminin reddedilmesinden kaynaklanmaktadır.
            Bu durumda, davacının başvurusu üzerine tesis edilen işlemin yukarıda içeriğine yer verilen 658 sayılı İlke Kararı ile getirilen kurallara göre incelenerek karar verilmesi gerekirken, bu yolda inceleme yapılmadan, dava kapsamı dışında, taşınmazın I.derece arkeolojik sit alanı özelliklerinin belirlenmesine yönelik olarak yapılan incelemeye dayalı olarak verilen temyize konu mahkeme kararında hukuki isabet görülmemiştir.
            Açıklanan nedenlerle, İzmir 3. İdare Mahkemesince verilen 23.06.2009 günlü, E:2008.811, K:2009.1131 sayılı kararının bozulmasina, dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine 22.02.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
 
İMAR İŞLERİ
 
 
          T.C.
D A N I Ş T A Y
Altıncı Daire
Esas  No   : 2007.8912
Karar No   : 2009.11390
 
Özeti : Nazım ve uygulama imar planlarına esas teşkil etmek üzere hazırlanan çevre düzeni planında ana ulaşım yolları gösterilmekte olup, ara bağlantı yolları ve ada içinde yer alan yollara yer verilmesine gerek bulunmadığı hakkında.
 
            Temyiz İsteminde Bulunan : İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı
            Vekili               : Av. …
            Karşı Taraf        : …
            Vekili               : Av. …
            İstemin  Özeti  : İstanbul 1. İdare Mahkemesinin 05.07.2007 günlü, E:2005.2294, K:2007.1727 sayılı kararının usul ve yasaya aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
            Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
            Danıştay Tetkik Hakimi ….'ın Düşüncesi : Temyiz isteminin reddi ile mahkeme kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
            Danıştay Savcısı ….'nun Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
            Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
 
TÜRK MİLLETİ ADINA
            Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:
            Dava, İstanbul, Maltepe, 1. Bölge Altay Çeşme Mahallesi, 29 pafta, 256 ada, 173 parsel sayılı taşınmazın bulunduğu alanda yapılan ve 16.04.2005 gününde onaylanan 1.5000 ölçekli Maltepe E-5 Güneyi Nazım İmar Planı'nın iptali istemiyle açılmış; İdare Mahkemesince yerinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu hazırlanan rapor ile dosyada yer alan bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesinden, uyuşmazlık konusu nazım imar planı ile konut içi toplayıcı yol niteliğindeki yol güzergahının 15 metre'den 18 metre genişliğe çıkartılarak iki ana yol niteliğinde olan Bağdat Caddesi ve E-5 Karayolunu birbirine bağlayan bağlantı yolu oluşturulduğu, bölgede böyle bir düzenleme yapılmasını gerektirecek bir zorunluluğun bulunmadığı, bu durumdan anılan yol güzergahı çevresinde bulunan tüm konut alanlarının olumsuz etkileneceği, söz konusu yolun 1.25000 ölçekli Maltepe-Başıbüyük Çevre Düzeni Planında yer almadığı ve bu haliyle dava konusu 1.5000 ölçekli planın üst ölçekli(1.25000) plana aykırı olduğu anlaşıldığından, hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiş, bu karar davalı idare vekili tarafından temyiz edilmiştir.
      3194 sayılı İmar Kanunu'nun 5. maddesinde; Çevre Düzeni Planı: ''Ülke ve bölge plan kararlarına uygun olarak konut, sanayi, tarım, turizm, ulaşım gibi yerleşme ve arazi kullanılması kararlarını belirleyen plandır.'' şeklinde tanımlanmış, Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmeliğin Tanımlar başlıklı 3.maddesinde de; Çevre Düzeni Planı: ''Konut, sanayi, tarım, turizm, ulaşım gibi sektörler ile kentsel - kırsal yapı ve gelişme ile doğal ve kültürel değerler arasında koruma-kullanma dengesini sağlayan ve arazi kullanım kararlarını belirleyen yönetsel, mekansal ve işlevsel bütünlük gösteren sınırlar içinde, varsa bölge planı kararlarına uygun olarak yapılan, idareler arası koordinasyon esaslarını belirleyen, 1.25000, 1:50000, 1:100000, veya 1:200000 ölçekte hazırlanan, plan notları ve raporuyla bir bütün olan planı'' şeklinde ifade edilmiştir.
      Nazım ve uygulama imar planlarına esas teşkil etmek üzere hazırlanan Çevre Düzeni Planında ana ulaşım yolları gösterilmekte olup, ara bağlantı yolları ve ada içinde yer alan yollara yer verilmesine gerek bulunmamaktadır. Bu itibarla nazım imar planında yer alan uyuşmazlık konusu yol ara bağlantı yolu niteliğinde olduğundan, bu yolun Çevre Düzeni Planında gösterilmemesi dava konusu nazım imar planını planlama ilkeleri açısından sakatlamamakla birlikte, bilirkişilerce düzenlenen raporda yer alan ve mahkemece karara esas alınan diğer hususlar dikkate alındığında; dava konusu işlemin iptali yolundaki İdare Mahkemesi kararında sonucu itibariyle isabetsizlik görülmemiştir.
            Dava konusu işlemin iptali yolundaki İstanbul 1. İdare Mahkemesinin 05.07.2007 günlü, E:2005.2294, K:2007.1727 sayılı kararının yukarıda belirtilen gerekçeyle onanmasina, dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine 24.11.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.
 
 
          T.C.
D A N I Ş T A Y
Altıncı Daire
Esas  No   : 2007.8058
Karar No   : 2009.12254
 
Özeti : Davacının taşınmazının yeşil alanda kalması nedeniyle oluşan mağduriyetinin, idarece imar uygulaması yapılmak suretiyle giderilmesi gerektiği hakkında.
 
            Temyiz İsteminde Bulunan : Sinop Belediye Başkanlığı
            Vekili               : Av. …
            Karşı Taraf        : 
            Vekili               : Av. …
            İstemin Özeti   : Samsun İdare Mahkemesinin 09.02.2007 günlü, E:2005.2077, K:2007.114 sayılı kararının usul ve yasaya aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
            Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
            Danıştay Tetkik Hakimi …'nun Düşüncesi: Temyiz isteminin kabulü ile yerinde yeniden keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırıldıktan sonra bir karar verilmek üzere mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
            Danıştay Savcısı …'nın Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
            Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
 
TÜRK MİLLETİ ADINA
            Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:
            Dava, Sinop, Merkez, Ada Mahallesi, … parsel sayılı taşınmazın yeşil alandan çıkarılarak konut alanına alınması istemiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin 05.9.2005 günlü, 105 sayılı belediye meclisi kararının iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkemesince, yerinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen rapor ile dosyada yer alan bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesinden, 2003 yılında yapılan plan değişikliği ile başka mülk sahiplerine rant kazandırmak amacıyla davacıya ait parselin konut alanından çıkarılarak yeşil alana alındığı anlaşıldığından, bu taşınmazın tekrar konut alanına alınması istemiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiş, bu karar davalı tarafından temyiz edilmiştir.
            İmar planlarının, planlanan yörenin bugünkü durumunun, olanaklarının ve ilerideki gelişmesinin gerçeğe en yakın şekilde saptanabilmesi için coğrafi veriler, beldenin kullanılışı, donatımı ve mali bilgiler gibi konularda yapılacak araştırma ve anket çalışmaları sonucu elde edilecek bilgiler ışığında, çeşitli kentsel işlevler arasında var olan ya da sağlanabilecek olanaklar ölçüsünde en iyi çözüm yollarını bulmak belde halkına iyi yaşama düzeni ve koşulları sağlamak amacıyla kentin kendine özgü yaşayış biçimi ve karakteri, nüfus, alan ve yapı ilişkileri, yörenin gerek çevresiyle ve gerekse çeşitli alanları arasında olan bağlantıları, halkın sosyal ve kültürel gereksinimleri, güvenlik ve sağlığı ile ilgili konular gözönüne alınarak hazırlanması gerekmektedir.
            Anılan ölçütlere göre hazırlanan imar planları zamanla planlanan alandaki koşulların zorunlu kıldığı biçimde ve yasalarda öngörülen yöntemlere uygun olarak değiştirilir. Sosyal ve teknik altyapı alanlarının kaldırılması yönünde yapılan plan değişikliklerinin amaç yönünden yargısal denetimi bu değişikliği zorunlu kılan nedenlerin irdelenmesi yoluyla yapılacaktır. Bu irdelemeden sonra sadece plan değişikliği yapılan alanın değil plan bütünlüğü gözönünde bulundurularak planlanan yörenin tümünün çevre, ulaşım, trafik gibi ilişkilerin kapsamlı bir biçimde ele alınarak, kamu yararına uyarlık bulunup bulunmadığının araştırılması gerekmektedir.
            Ayrıca, imar planlarının yargısal denetimi sırasında şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararı kriterlerinin yanısıra özelliği itibariyle imar planının bütünlüğü, genel yapısı, kapsadığı alanın nitelikleri ve çevrenin korunması gibi olgular nedeniyle "üstün kamu yararı" ilkesinin de gözetilmesi zorunludur.
            Dosyanın incelenmesinden, uyuşmazlık konusu taşınmazın konut alanında kaldığı, 2003 yılında yapılan plan değişikliği ile bu alandan çıkarılarak yeşil alana alındığı, bu taşınmaz yeşil alan olarak belirlendiğinden bahisle bir kısım yeşil alanların imara açıldığı, bunun sonucunda da plan bütününde yeşil alan miktarının ve yerlerinin değiştiği, 2003 yılında yapılan plan değişikliğinin dava konusu edilmediği anlaşılmaktadır.
            Bu durumda, bireysel yarar ile kamu yararı arasında bir seçim yapılması gerektiğinde kamu yararının üstünlüğü bulunduğundan, davacının mağduriyetine neden olduğundan bahisle uyuşmazlık konusu taşınmazın yeşil alandan çıkarılarak konut alanına alınmasında kamu yararı bulunmamaktadır.
            Öte yandan, davacının taşınmazının yeşil alanda kalması nedeniyle oluşan mağduriyetin, idarece imar uygulaması yapılmak suretiyle giderilmesi gerektiği açıktır.
            Bu itibarla, idare mahkemesince yukarıda yer verilen tespit ve değerlendirmeler dikkate alınmak suretiyle yeniden bir karar verilmesi gerekmektedir.
            Açıklanan nedenlerle, Samsun İdare Mahkemesinin 09.02.2007 günlü, E:2005.2077, K:2007.114 sayılı kararının bozulmasina, dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine 18.12.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.
 
 
          T.C.
D A N I Ş T A Y
Altıncı Daire
Esas  No   : 2009.7811
Karar No   : 2010.5
 
Özeti : İmar planına karşı açılan davanın yargılama süreci içerisinde verilecek kararlar ile bu kararlar üzerine yeniden yapılacak olan imar planında inşai faaliyeti durdurulan yapılar için öngörülen durumun, mevcut ruhsatın bu plana uygun olduğu ve inşai faaliyetin devamını engelleyen bir yönünün bulunmadığının tespiti halinde mühürlenmesini sona erdirilerek inşai faaliyete mevcut yapı ruhsatına göre devamına izin verilmesi gerektiği, aksine bir durumun tespiti halinde ise, yeni yapılan imar planına aykırı olan ruhsatının iptali yoluna gidileceği hakkında.
 
            Kararın Düzeltilmesini İsteyen (Davacı) : Çekmeköy Belediye Başkanlığı
            Vekili                           : Av. …
            Karşı Taraf (Davalı)      : İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı
            Vekili                           : Av. …
            İstemin Özeti               : Danıştay Altıncı Dairesince verilen 10.02.2009 günlü, E:2008.10147, K:2009.1086 sayılı kararın; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54.maddesi uyarınca düzeltilmesi istemidir.
            Savunmanın Özeti        : Savunma verilmemiştir.
            Danıştay Tetkik Hakimi …'ın Düşüncesi : Kararın düzeltilmesi isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
            Danıştay Savcısı …'ın Düşüncesi : Kararın düzeltilmesi dilekçesinde ileri sürülen nedenler, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54 üncü maddesinde yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi gerekeceği düşünülmektedir.
 
TÜRK MİLLETİ ADINA
            Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:
            2577 sayılı Yasanın 54. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendine göre karar düzeltme istemi yerinde görüldüğünden Dairemizin 10.02.2009 günlü, E:2008.10147, K:2009.1086 sayılı kararı kaldırılarak işin esası incelendi:
            Dava, İstanbul İli, Ümraniye İlçesi, Ömerli Beldesi, Merkez Mahallesi, F 22 C 17 B 4 A pafta, 45 ada, 23 parsel sayılı taşınmazda inşaat yapılması için verilen 10.02.2006 günlü 52 sayılı yapı ruhsatının iptaline ilişkin 12.04.2007 günlü, 3893 sayılı işlemin iptali istemiyle açılmış; İdare Mahkemesince, dosyanın incelenmesinden, uyuşmazlık konusu yapı ruhsatının dayanağı olan nazım ve uygulama imar planlarının İstanbul 4.İdare Mahkemesinin 29.12.2006 günlü, E: 2003.885 K:2006.3327 sayılı kararıyla iptal edildiği, bu planlara dayalı olarak verilen yapı ruhsatının iptal edilmesi gerektiği hususunun 10.10.2006 günlü, 3389 sayılı, 05.12.2006 günlü, 3782 sayılı ve 12.02.2007 günlü, 4960 sayılı yazılar ile davacı Ömerli İlk Kademe Belediye Başkanlığı'na bildirilldiği, bu uyarıların dikkate alınmaması üzerine 5216 sayılı Kanunun 11. maddesinin 2.fıkrası uyarınca İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na tanınan imar denetim yetkisi uyarınca yapı ruhsatının iptaline karar verildiği anlaşıldığından, dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; bu karar davacı idare vekili tarafından temyiz edilmiştir.
            2577 sayılı İdari Yargılam Usulü Kanunu'nun 28.maddesinin 4001 sayılı Yasanın 13.maddesi ile değişik birinci fıkrasında: "Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare,gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur.Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez.Ancak,haciz veya ihtiyati haciz uygulamaları ile ilgili davalarda verilen kararlar hakkında,bu kararların kesinleşmesinden sonra idarece işlem tesis edilir" kurala bağlanmıştır.
            3194 sayılı İmar Kanunu'nun Ruhsatsız veya Ruhsat ve Eklerine Aykırı Olarak Başlanan Yapılar başlıklı 32.maddesinde ise: "Bu Kanun hükümlerine göre ruhsat alınmadan yapılabilecek yapılar hariç; ruhsat alınmadan yapıya başlandığı veya ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapıldığı ilgili idarece tespiti, fenni mesulce tespiti ve ihbarı veya herhangi bir şekilde bu duruma muttali olunması üzerine, belediye veya valiliklerce o andaki inşaat durumu tespit edilir. Yapı mühürlenerek inşaat derhal durdurulur.
            Durdurma, yapı tatil zaptının yapı yerine asılmasıyla yapı sahibine tebliğ edilmiş sayılır. Bu tebligatın bir nüshasıda muhtara bırakılır.
            Bu tarihten itibaren en çok bir ay içinde yapı sahibi, yapısını ruhsata uygun hale getirerek veya ruhsat alarak, belediyeden veya valilikten mühürün kaldırılmasını ister.
            Ruhsata aykırılık olan yapıda, bu aykırılığın giderilmiş olduğu veya ruhsat alındığı ve yapının bu ruhsata uygunluğu, inceleme sonunda anlaşılırsa, mühür, belediye veya valilikçe kaldırılır ve inşaatın devamına izin verilir.
            Aksi takdirde, ruhsat iptal edilir, ruhsata aykırı veya ruhsatsız yapılan bina, belediye encümeni veya il idare kurulu kararını müteakip, belediye veya valilikçe yıktırılır ve masrafı yapı sahibinden tahsil edilir" kuralı yer almıştır.
            2577 sayılı Yasanın 28.maddesi uyarınca, uyuşmazlık konusu yapıların yapımına dayanak oluşturan uygulama imar planının iptali ya da yürütmesinin durdurulması kararı üzerine, davalı idarece bu kararın gereklerine göre gecikmeksizin uygulanması amacıyla, plana göre yapılmakta olan yapıların mevcut durumunun tespitine yönelik olarak 3194 sayılı Yasanın 32.maddesine göre inşai faaliyete devam edilmesinin tedbir olarak mühürlenmek suretiyle durdurulması gerekmektedir.
            Bu şekilde, uygulama imar planına karşı açılan davanın yargılama süreci içerisinde verilecek kararlar ile bu kararlar üzerine, yeniden yapılacak olan imar planında inşai faaliyeti durdurulan yapılar için öngörülen durumun, mevcut ruhsatın bu plana uygun olduğu ve inşai faaliyetin devam edilmesini engelleyen bir yönünün bulunmadığının tespiti halinde mühürlemenin sona erdirilerek inşai faaliyete, mevcut ruhsatına göre devamına izin verilmesi gerektiği, aksine bir durumun tespitinde ise, yeni yapılan imar planına aykırı olan yapı ruhsatının iptali yoluna gidileceği tabiidir.
            Dosyanın incelenmesinden, uyuşmazlık konusu taşınmazda inşaat yapılması amacıyla 10.02.2006 günlü 52 sayılı yapı ruhsatının düzenlendiği, bu işlemin dayanağını oluşturan 28.10.1999 günlü, 47 sayılı belediye meclisi kararı ile kabul edilen .5000 ölçekli nazım ve 1.1000 ölçekli uygulama imar planlarının İstanbul 4.İdare Mahkemesinin 29.12.2006 günlü, E:2003.885, K:2006.3327 sayılı kararıyla iptal edilip Danıştay Altıncı Dairesinin 20.06.2008 günlü, E:2007.2322, K:2008.4204 sayılı kararıyla onandığı, yargı yerince verilen kararlar üzerine inşai faaliyetin durdurularak inşaatın ulaştığı seviyenin 30.05.2007 günlü, 152 sayılı yapı tatil tutanağı ile tespit edildiği anlaşılmaktadır.
            Bu durumda, yukarıda açıklanan maddi olay ile hukuki çerçeve içerisinde, uyuşmazlık konusu yerde inşai faaliyetin devamına izin verilmeyerek, yargı kararı uyarınca yeniden yapılacak imar planına göre yapının durumu değerlendirilmeden dava konusu işlemle yapı ruhsatının iptalinde hukuka uyarlık görülmemiştir.
            Açıklanan nedenlerle, İstanbul 2.İdare Mahkemesinin 6.5.2008 günlü, E:2007.1005, K:2008.844 sayılı kararının bozulmasina, dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine 11.01.2010gününde oybirliğiyle karar verildi.
 
 
          T.C.
D A N I Ş T A Y
Altıncı Daire
Esas  No   : 2009.7077
Karar No   : 2010.157
 
Özeti : Yapı denetim kuruluşlarının, fenni mesuliyetini üstlendikleri her bir yapının, ruhsat ve ekleri ile mevzuata uygun olarak yapılmasını denetlemek, ruhsat ve eklerine aykırı uygulama yapılması halinde durumu belirli süre içinde ilgili idareye bildirmek konusundaki yükümlülüğünün, her yapı açısından yerine getirilip getirilmediğinin, davalı idarece ayrı ayrı düzenlenecek raporlar ile belirlenmesi ve bunun sonucuna göre ayrı ayrı cezai işlemlere konu edilmesi gerektiği hakkında.
 
            Temyiz İsteminde Bulunan : … A.Ş.
            Vekili               : Av. …
            Karşı Taraf        : Bayındırlık ve İskan Bakanlığı
            İstemin Özeti   Ankara 4. İdare Mahkemesinin 31.12.2008 günlü, E:2008.1110, K:2008.2422 sayılı kararının usul ve yasaya aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
            Savunmanın Özeti : Temyiz edilen kararda bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, usul ve kanuna uygun olan kararın onanması gerektiği savunulmaktadır.
            Danıştay Tetkik Hakimi ….'ın Düşüncesi : Temyiz isteminin reddi ile mahkeme kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
            Danıştay Savcısı ….'in Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
            Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
 
TÜRK MİLLETİ ADINA
            Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:
            Dava, davacı yapı denetim şirketinin yürüttüğü denetim faaliyetlerin sırasında 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun'un 2.maddesinin c) ve g) fıkralarını ihlal ettiğinden bahisle anılan Yasanın 8.maddesi uyarınca bir yıl süreyle denetim faaliyetinin durdurulmasına ilişkin 27.10.2006 günlü, 3466 sayılı işlemin iptali istemiyle açılmış; İdare Mahkemesince, dosyanın incelenmesinden, İstanbul İli, Bayrampaşa İlçesi, Vatan Mahallesi, 14 pafta, 216 ada, 3 parsel ile aynı İlçe, Murat Mahallesi, 5.2 pafta, 19611 sayılı parsel üzerinde bulunan inşaatların denetim sorumluluğunu üstlenen davacı şirketin, söz konusu inşaatlarda ruhsat eki ve projesine aykırı olarak yapılan hususları süresinde bildirim sorumluluğunun yerine getirmemesi nedeniyle denetim faaliyetlerinin bir yıl süreyle geçici olarak durdurulmasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmediğinin anlaşıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; bu karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
            4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun'un yapı denetim kuruluşlarının görevlerinin sayıldığı 2. maddesinin c) bendinde: "Yapının, ruhsat ve ekleri ile mevzuata uygun olarak yapılmasını denetlemek" g) bendinde ise: "Ruhsat ve eklerine aykırı uygulama yapılması halinde durumu üç iş günü içinde ilgili idareye bildirmek" sayılmıştır.
            Anılan Yasanın 8.maddesinde: "Yapı denetim kuruluşlarından, bu Kanunda öngörülen esaslara göre denetim görevini yerine getirmedikleri anlaşılanların veya son üç yıl içerisinde üç defa olumsuz sicil alanların veyahut 3 üncü maddenin son fıkrası ile 6 ncı maddenin birinci fıkrası hükümlerine aykırı hareket ettiği belirlenenlerin denetim faaliyeti, yapı denetim komisyonunun teklifi üzerine Bakanlıkça bir yıla kadar durdurulur ve belgesi geçici olarak geri alınır. Durdurma kararı, Resmi Gazetede ilan edilir ve sicillerine işlenir. Denetim faaliyetinin geçici olarak durdurulmasına neden olan yapı denetim kuruluşunun mimar ve mühendisleri, bu süre içerisinde başka ad altında dahi olsa hiçbir denetim faaliyetinde bulunamaz. Geçici durdurmaya neden olan mimar ve mühendisler Bakanlıkça ilgili meslek odasına bildirilir. Meslek odaları, bu kişiler hakkında kendi mevzuatına göre işlem yapar." kuralı yer almıştır.
            Bu düzenlemelere göre, 4708 sayılı Yasanın uygulanmasında imar mevzuatı uyarınca öngörülen fenni mesuliyeti ilgili idareye karşı üstlenen yapı denetim kuruluşlarının, fenni mesuliyetini üstlendikleri her bir yapının, ruhsat ve ekleri ile mevzuata uygun olarak yapılmasını denetlemek, ruhsat ve eklerine aykırı uygulama yapılması halinde durumu belirli süre içinde ilgili idareye bildirmek konusundaki yükümlülüğünün, her yapı açısından yerine getirip getirmediğinin, davalı idarece ayrı ayrı düzenlenecek raporlar ile belirlenmesi ve bunun sonucuna göre ayrı ayrı cezai işlemlere konu edilmesi gerekmektedir.
            Dosyanın incelenmesinden, davacı yapı denetim kuruluşunun, İstanbul İli, Bayrampaşa İlçesi, Vatan Mahallesi, 14 pafta, 216 ada, 3 parsel ile aynı İlçe, Murat Mahallesi, 5.2 pafta, 19611 sayılı parsel üzerinde bulunan ve denetim sorumluluğunu üstlendiği yapı hakkında, arka cephe konsol çıkma altının bodrumda ve zemin katta dairelere eklendiği, arka cephede konsol çıkmaların 1+2+3 normal katlara ilave edildiği ve 24,50 m2 olması gereken çatı arası piyesinin yaklaşık 50,00 m2 ölçüsünde yapıldığı yolunda 12.11.2004 günlü yapı tatil tutanağı düzenlendiği, davacı tarafından 11.11.2004 günü Bayrampaşa Belediyesine bildirimde bulunulmuş ise de imalatın niteliği gözetildiğinde, davacının 4708 sayılı Yasa'nın 2.maddesinin c) ve g) fıkralarında öngörülen yükümlülüğü yerine getirmediği gibi İstanbul İli, Bayrampaşa İlçesi, Murat Mahallesi, 5.2 pafta, 19611 sayılı parsel üzerinde bulunan ve denetim sorumluluğunu üstlendiği yapı hakkında, bodrum katındaki sığınak duvarları iptal edilerek arka bahçeye doğru büyüme yapılıp dairelere katıldığı, tüm katlarda çekme mesafesinin komşuya bitiştirildiği, açık çıkmaların kısmen kapatıldığı, dairelerin proje hilafına değiştirildiği, 9 nolu bağımsız bölüm merdiveninin yapılmadığı ve çatı arası piyesinin büyütüldüğüne ilişkin 20.12.2004 günü yapı tatil tutanağının düzenlendiği, davacı tarafından 16.12.2004 günü Bayrampaşa Belediyesine bildirim yapılmış ise de imalatın niteliği gözetildiğinde, davacının 4708 sayılı Yasa'nın 2.maddesinin c) ve g) fıkralarında öngörülen yükümlülüğünü bu yapı yönünden de yerine getirmediğinin sabit olduğu, davalı idarece, davacı hakkında ruhsatlı her iki yapıdaki ruhsat ve eklerine aykırı imalat nedeniyle ayrı ayrı düzenlenecek raporlar ile davacının denetim sorumluluğu ayrı ayrı belirlenmek suretiyle, ayrı ayrı cezai işlemlere konu edilmesi gerekirken, dava konusu işlemle iki yapıdaki davacının denetim görevini Yasada öngörülen usul ve esaslara göre yerine getirmediğinin tek bir raporla belirlenmesi suretiyle tek bir ceza verildiği anlaşılmaktadır.
            Bu durumda, davacı yapı denetim şirketinin, yürüttüğü denetim faaliyetleri sırasında 4708 sayılı Yasa'nın 2.maddesinin c) ve g) fıkralarını ihlal etmesi nedeniyle, bir yıl süreyle denetim faaliyetinin durdurulmasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığından, davanın reddi yolundaki temyize konu mahkeme kararında sonucu itibariyle isabetsizlik görülmemiştir.
            Açıklanan nedenlerle, Ankara 4. İdare Mahkemesinin 31.12.2008 günlü, E:2008.1110, K:2008.2422 sayılı kararının yukarıda yer alan gerekçeyle onanmasina, dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine18.01.2010gününde oybirliğiyle karar verildi.
 
 
          T.C.
D A N I Ş T A Y
Altıncı Daire
Esas  No   : 2009.4025
Karar No   : 2010.1116
 
Özeti : Alanın büyük bir bölümünün doğal sit alanı içerisinde yer almasına karşın koruma bölge kurulunun onayı alınmadan belediye meclisince kabul edilen dava konusu planların askıya çıkarılarak yürürlüğe konulduğu, alanda yapılan işlemlerin Kentsel Dönüşüm kavramı ile örtüşmediği, daha önce alanda koruma amaçlı nazım ve uygulama imar planları kabul edilip onaylanan parselasyon işlemi sonucu imar parselleri ile yol ve diğer donatı alanlarının oluşturulduğu, koruma amaçlı bu planlara göre dönüşümün sağlanabileceği hakkında.
 
            Temyiz İsteminde Bulunan : Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı
            Vekili               : Av. …
            Karşı Taraf        : … San.ve Tic.A.Ş.
            Vekili               : Av. …
            İstemin Özeti   : Bursa 2. İdare Mahkemesinin 21.01.2009 günlü, E:2008.95, K:2009.20 sayılı kararının usul ve yasaya aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
            Savunmanın Özeti : Temyiz edilen kararda bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, usul ve kanuna uygun olan kararın onanması gerektiği savunulmaktadır.
            Danıştay Tetkik Hakimi …'ın Düşüncesi : Temyiz isteminin reddi ile mahkeme kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
            Danıştay Savcısı …'nun Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
            Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
 
TÜRK MİLLETİ ADINA
            Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:
            Dava, Bursa İli, Osmangazi İlçesi, Alemdar ve Gaziakdemir Mahallerin de bulunan davacıya ait dokuz adet taşınmazı da kapsayan alanda 5393 sayılı Belediye Kanunu'nun 73. maddesi uyarınca Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Alanı ilan edilmesi yolunda hazırlanan 1.5000 ve 1.1000 ölçekli nazım ve uygulama imar planlarının kabulüne ilişkin büyükşehir meclisinin 13.04.2006 günlü, 220 sayılı kararı ile bu kararın uygulanması amacıyla büyükşehir belediye başkanlığınca tesis edilen 27.11.2007 günlü, 310 sayılı işlemin iptali istemiyle açılmış; İdare Mahkemesince, yerinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi üzerine düzenlenen rapor ile dosyada yer alan bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesinden, planlama alanın büyük bir bölümünün III. derece doğal sit alanı içerisinde yer almasına karşın Bursa Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'nun onayı alınmadan büyükşehir belediye meclisince 13.04.2006 günlü, 220 sayılı kararı ile kabul edilen dava konusu planların 26.04.2006-26.05.2006 günleri arasında askıya çıkarılarak yürürlüğe konulduğu, uyuşmazlık konusu alanda yapılan işlemlerin Kentsel Dönüşüm kavramı ile örtüşmediği, daha önce alanda koruma amaçlı nazım ve uygulama imar planları kabul edilip onaylanan parselasyon işlemi sonucu imar parselleri ile yol ve diğer donatı alanlarının oluşturulduğu, koruma amaçlı bu planlara göre dönüşümün sağlanabileceği, ticaret alanında kalan uyuşmazlık konusu taşınmaz için mimari proje hazırlanarak alanın dönüşümünün sağlanabileceği, alanda belediyenin imar yollarını açmasına engel herhangi yasal ve mülkiyet sorununun olmadığı halde, belediye tarafından donatı alanlarında düzenleme yapılmaması nedeniyle bölgenin çöküntü görünümünde olduğu, koruma amaçlı imar planları uyarınca bölgenin yaşayacağı dönüşüme, gerek plana kararının uygulanmamasının, gerekse taşımaz sahiplerinin sahip oldukları imar haklarının kullandırılmamasının engel oluşturduğu, davalı idarece tesis edilen işlemin, kentsel dönüşüm ve gelişim sınırlarının belirlenmesine yönelik olduğu ve plan değişikliği anlamına gelmediği savunulmakta ise de, yapılan işlemlerin 3194 sayılı Yasa hükümleri uyarınca plan değişikliği niteliğinde olduğundan davalının bu yöndeki iddialarına itibar edilmediği, 17,5 hektar büyüklüğündeki alanın kentsel dönüşüm ve gelişim alanı belirlenmesine dair plan değişikliği ile ilgili olarak müellif çalışması yapılmadığı ve müellif raporunun bulunmadığı, şehircilik ilkeleri ve planlama esaslarına uyarlık görülmediği, uyuşmazlığa konu büyükşehir belediye meclisi kararına dayalı olarak tesis edilen uygulama işleminin de hukuka aykırı olduğunun anlaşıldığı gerekçesiyle tesis edilen dava konusu işlemlerin iptaline karar verilmiş; bu karar davalı idare vekili tarafından temyiz edilmiştir.
            Dava konusu işlemlerin yukarıda özetlenen gerekçeyle iptali yolundaki Bursa 2. İdare Mahkemesinin 21.01.2009 günlü, E:2008.95, K:2009.20 sayılı kararında, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinin 1. fıkrasında sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, bozma istemi yerinde görülmeyerek anılan mahkeme kararının onanmasina, dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine 08.02.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
 
 
          T.C.
D A N I Ş T A Y
Altıncı Daire
Esas  No   : 2009.11838
Karar No   : 2010.1746
 
Özeti : Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edildiği bilinen (11.12.1986 tarihinden itibaren görüntülü ve yazılı medya marifetiyle) 3194 sayılı Yasa'nın 47.maddesi hükmüne dayanılarak, idarece verilmiş olan yapı ruhsatlarının hukuka aykırı olduğu, dolayısı ile bu işlemden yararlanan yapı sahibi lehine müktesep hak sağlamayacağı hususunun tartışmasız olduğu, müktesep haktan bahsedebilmek için, yapı ruhsatının, Anayasa Mahkemesinin iptal kararının kamuoyuna duyurulduğu 11.12.1986 tarihinden önce alınmış ve yapıya başlanılmış olması gerektiği hakkında.
 
            Temyiz İsteminde Bulunan : 
            Vekili               : Av. …      Av. …
            Karşı Taraf        : İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı
            Vekili               : Av. …
            İstemin  Özeti  : İstanbul 4. İdare Mahkemesinin 17.10.2008 günlü, E:2007.554, K:2008.2014 sayılı kararının usul ve yasaya aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
            Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
            Danıştay Tetkik Hakimi …'in Düşüncesi: Temyiz isteminin reddi ile mahkeme kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
            Danıştay Savcısı …'ın Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
            Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
 
TÜRK MİLLETİ ADINA
            Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:
            Duruşma yapılmasına gerek görülmedi;
            Dava, İstanbul, Beşiktaş İlçesi, Arnavutköy Mahallesi, … pafta, … ada, … sayılı parsel üzerinde bulunan yapının 2960 sayılı Boğaziçi Kanunu'nun 13.a maddesi uyarınca yıkımına ilişkin 6.2.2007 günlü, 453-438 sayılı büyükşehir belediye encümeni kararının iptali istemiyle açılmış; İdare Mahkemesince, Boğaziçi Öngörünüm Bölgesinde bulunan taşınmaza ilişkin yapı ruhsatının verildiği tarihten önce 11.12.1986 tarihinde Anayasa Mahkemesi'nin E.1985.11, K:1986.29 sayılı kararıyla, yapı izin belgesinin hukuki dayanağını oluşturan 3194 sayılı Yasa'nın 47. maddesinin ilgili hükmünün iptal edildiği ve iptal kararının TRT Kurumu ve yazılı basın marifetiyle kamuoyuna duyurulduğu, yapı ruhsatının bu tarihten sonra ancak bahsi geçen Anayasa Mahkemesi kararının Resmi Gazete'de yayımlandığı 18.4.1987 tarihinden önce 13.2.1987 tarihinde alındığı ve bu ruhsata dayanılarak yapılara başlanıldığı, Anayasa Mahkemesi kararının 11.12.1986 tarihinde TRT Kurumu vasıtasıyla, müteakkip günlerde de yazılı basın marifetiyle kamuoyuna duyurulduğu da dikkate alındığında, yapı ruhsatının alındığı ve yapıya başladığı tarihlerde, ruhsatların hukuki dayanağının bulunmadığının bilinmediğinden bahsetmenin mümkün olmadığı, diğer taraftan Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edildiği bilinen (11.12.1986 tarihinden itibaren görüntülü ve yazılı medya marifetiyle) 3194 sayılı Yasanın 47. maddesi hükmüne dayanılarak, idarece verilmiş olan yapı ruhsatlarının hukuka aykırı olduğu, dolayısı ile bu işlemden yararlanan yapı sahibi lehine müktesep hak sağlamayacağı hususunun tartışmasız olduğu, müktesep haktan bahsedebilmek için, yapı ruhsatının, Anayasa Mahkemesinin iptal kararının kamuoyuna  duyurulduğu 11.12.1986 tarihinden önce alınmış ve yapıya başlanılmış olması gerektiği, bu durumda davacının anılan taşınmaz üzerinde yapı yapma konusunda kazanılmış hakkının bulunmadığı, dolayısıyla yıkıma ilişkin encümen kararında hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, bu karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
            Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddi yolundaki temyize konu İstanbul 4. İdare Mahkemesinin 17.10.2008 günlü, E:2007.554, K:2008.2014 sayılı kararında, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinin 1. fıkrasında sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, bozma istemi yerinde görülmeyerek anılan mahkeme kararının onanmasina, dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine 26.2.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
 
 
KAMULAŞTIRMA
 
 
          T.C.
D A N I Ş T A Y
Altıncı Daire
Esas  No   : 2008.11947
Karar No   : 2010.496
 
Özeti : Kamulaştırma işlemi, düzenleyici bir işlem olan, imar planının uygulanması niteliğinde olduğundan, taşınmazların 1.1000 ölçekli imar planından ayrıldığı amaç doğrultusunda kamulaştırma yapılabileceği hakkında.
 
            Temyiz İsteminde Bulunan : …
            Vekili               : Av….
            Karşı Taraf        : T.C. Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı
            Vekili               : Av. …
            İstemin Özeti   : İstanbul 7. İdare Mahkemesinin 29.4.2008 günlü, E:2007.248 K:2008.758 sayılı kararının usul ve yasaya aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
            Savunmanın Özeti : Temyiz edilen kararda bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, usul ve kanuna uygun olan kararın onanması gerektiği savunulmaktadır.
      Danıştay Tetkik Hakimi …..'nun Düşüncesi : Dava, İstanbul İli, Çatalca İlçesi, Hadımköy Beldesi, … Köyü, … sayılı parsellerin 1164 sayılı Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi Hakkında Kanun amaçların da değerlendirilmek üzere kamulaştırılmasına ilişkin 28.09.2006 olur tarihli, 4055 sayılı işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
      Dosyanın incelenmesinden, davalı Toplu Konut İdaresi Başkanlığı tarafından, uyuşmazlık konusu taşınmazların alt ve üst ölçekli imar planlarında sanayi alanında kaldığı, dava konusu kamulaştırma işleminin de 1164 sayılı Kanun gereği ve sanayi için arazi ve arsa sağlamak amacıyla tesis edildiği belirtilmektedir.
            Bu itibarla, İdare Mahkemesince,  kamulaştırma işleminin 1.1000 ölçekli uygulama imar planı uyarınca tesis edilebileceği de dikkate alınarak, söz konusu alanda bir uygulama imar planı bulunup bulunmadığı ve kamulaştırma işleminin bu plan uyarınca ve 1164 sayılı Kanunda sayılan amaçlardan birini gerçekleştirmek için tesis edilip edilmediği hususu açıklığa kavuşturulduktan sonra yeniden bir karar verilmek üzere mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
            Danıştay Savcısı ..'in Düşüncesi : İstanbul İli, Çatalca İlçesi, Hadımköy Beldesi, … Köyü, … sayılı parselin 1164 sayılı Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi Hakkında Kanun amaçlarında değerlendirilmek üzere kamulaştırılmasına ilişkin 28.09.2006 günlü, 4055 sayılı işlemin iptali istemiyle açılan davanın reddi yolundaki idare mahkemesi kararı temyiz edilmiştir.
            Dosyanın incelenmesinden, davacıya ait taşınmazın 1164 sayılı Kanunda belirtilen amaçlardan hangisi için kamulaştırıldığı ortaya konulmadan 1164 sayılı Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi Hakkındaki Kanun amaçlarında değerlendirilmek üzere kamulaştırmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
            Mülkiyet hakkı Anayasal bir güvenceye sahip olup ancak kanunla kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilir.
            Bu durumda, amaç belirtilmeden, hiçbir sınırlama yapılmaksızın, yargı denetimini de engelleyecek şekilde, 1164 sayılı Kanunda belirlenen amaçların tümü için gerçekleştirildiği belirtilen kamulaştırma işleminin davacının parseline ilişkin kısmında hukuka uyarlık bulunmadığından davanın reddine ilişkin mahkeme kararında isabet görülmemiştir.
            Açıklanan nedenle, temyize konu mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
 
TÜRK MİLLETİ ADINA
            Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:
      Dava, İstanbul İli, Çatalca İlçesi, Hadımköy Beldesi, … sayılı parsellerin 1164 sayılı Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi Hakkında Kanun amaçların da değerlendirilmek üzere kamulaştırılmasına ilişkin 28.09.2006 olur tarihli, 4055 sayılı işlemin iptali istemiyle açılmış; İdare Mahkemesince, dosyanın incelenmesinden, 1164 sayılı Kanunda davalı idareye kamulaştırma yetkisi verildiği, kamulaştırma yapılabilmesi için imar planı bulunmasının şart olmadığı, anılan parsellerin kamulaştırılmasına ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, bu karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
      1164 sayılı Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi Hakkında Kanun'un 1. maddesinde:"Bu Kanunun amacı; arsaların aşırı fiyat artışlarını önlemek üzere tanzim alış ve satışı yapmak; konut, sanayi, eğitim, sağlık ve turizm yatırımları ve kamu tesisleri için arazi ve arsa sağlamak" olarak belirlenmiştir.
      2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 6. maddesinin son fıkrasında:"Onaylı imar planına veya ilgili bakanlıklarca onaylı özel plan ve projesine göre yapılacak hizmetler için ayrıca kamu yararı kararı alınmasına ve onaylanmasına gerek yoktur. Bu durumlarda yetkili icra organınca kamulaştırma işlemine başlanıldığını gösteren bir karar alınır" hükmüne yer verilmiştir.
      Kamulaştırma işlemi, düzenleyici bir işlem olan imar planının uygulanması niteliğinde olup, taşınmazların 1.1000 ölçekli imar planında ayrıldığı amaç doğrultusunda kamulaştırma yapılabilir.
      Dosyanın incelenmesinden, davalı Toplu Konut İdaresi Başkanlığı tarafından, uyuşmazlık konusu taşınmazların alt ve üst ölçekli imar planlarında sanayi alanında kaldığı, dava konusu kamulaştırma işleminin de 1164 sayılı Kanun gereği ve sanayi için arazi ve arsa sağlamak amacıyla tesis edildiği belirtilmektedir.
            Bu itibarla, İdare Mahkemesince,  kamulaştırma işleminin 1.1000 ölçekli uygulama imar planı uyarınca tesis edilebileceği de dikkate alınarak, söz konusu alanda bir uygulama imar planı bulunup bulunmadığı ve kamulaştırma işleminin bu plan uyarınca ve 1164 sayılı Kanunda sayılan amaçlardan birini gerçekleştirmek için tesis edilip edilmediği hususu açıklığa kavuşturulduktan sonra yeniden bir karar verilmesi gerekmektedir.
            Açıklanan nedenlerle, İstanbul 7. İdare Mahkemesinin 29.4.2008 günlü, E:2007.248 K:2008.758 sayılı kararının bozulmasina, dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine 22.01.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
 
 
YARGILAMA USULÜ
 
 
          T.C.
D A N I Ş T A Y
Altıncı Daire
Esas  No   : 2007.10161
Karar No   : 2009.9054
 
Özeti : Hakkını ihlal eden yapı ruhsatının iptaline ilişkin işlemden dolayı doğrudan tam yargı davası açma yoluna gitmeyen davacı tarafından, ruhsat iptalinden sonra yıkım işleminin tesis edilmesi ve tebliği üzerine yasal dava açma süresi içerisinde açılan davada süre aşımı bulunmadığı hakkında.
 
            Temyiz İsteminde Bulunan : 
            Vekili               : Av. …
            Karşı Taraf        : Çubuk Belediye Başkanlığı
            Vekili               : Av.  …
            İstemin Özeti   Ankara 10. İdare Mahkemesinin 19.07.2007 günlü, E:2006.534, K:2007.1502 sayılı kararının usul ve yasaya aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
            Savunmanın Özeti : Temyiz edilen kararda bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, usul ve kanuna uygun olan kararın onanması gerektiği savunulmaktadır.
            Danıştay Tetkik Hakimi .'ın Düşüncesi : Temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
            Danıştay Savcısı …'un Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
            Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
 
TÜRK MİLLETİ ADINA
            Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:
            Duruşma yapılmasına gerek görülmedi.
            Dava, Ankara İli, Çubuk ilçesi, Cumhuriyet Mahallesi, … ada, … parsel sayılı taşınmaz üzerinde davacı tarafından ruhsatlı olarak inşa edilen yapıya ait yapı ruhsatının iptal edilmesi ve ardından da 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 32. maddesi uyarınca yıkımına karar verilmesi sonucu oluştuğu öne sürülen 107.335,52 YTL maddi, 20.000,00 YTL manevi zararın inşaatın durdurulma tarihi olan 16.10.2003 gününden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmış; İdare Mahkemesince, dosyanın incelenmesinden, davacı tarafından tazmini istenilen zarara neden olan yapı ruhsatının iptaline ilişkin işleme karşı ilk önce iptal davası açıldığı, bu davada verilen kararın davacı vekiline 04.04.2005 günü tebliğ edildiği, temyiz edilmemesi nedeniyle bu tarih itibariyle yapı ruhsatının iptaline ilişkin yargı kararının kesinleştiği, bu işlemden doğan zararın tazmini istemiyle kararın tebliğini izleyen dava açma süresi içinde en son 03.06.2005 gününe kadar tam yargı davası açılması ya da davalı idareye dava açma süresi içinde tazminat istemiyle başvuru yapılarak dava açılması gerekirken, bu süreler geçirilerek 23.02.2006 günü açılan davada süreaşımı bulunduğunun anlaşıldığı gerekçesiyle davanın süre yönünden reddine karar verilmiş; bu karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
            2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun İptal ve Tam Yargı Davaları başlıklı 12. maddesinde: "İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi, ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11 nci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır." kuralına yer verilmiştir. Bu maddede göndermede bulunulan 11. maddede ise: "1) İlgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur. 2) Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. 3) İsteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine kadar geçmiş süre de hesaba katılır." kuralı yer almıştır.
            Yukarıda içeriğine yer verilen düzenlemelere göre, ilgililerin haklarını ihlal eden bir idari işlemden dolayı doğrudan tam yargı davası açabilecekleri gibi iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri ya da iptal davasının karara bağlanması üzerine kararın tebliğinden itibaren dava açma süresi içerisinde tam yargı davası açabilecekleri veya bir idari işlemin icrası nedeniyle doğan zararlardan dolayı da icra tarihinden itibaren Yasanın 11.maddesinde öngörülen başvuru yollarını da kullanmak suretiyle bu davaları açmaları mümkündür.
            Dosyanın incelenmesinden, uyuşmazlık konusu parsel üzerinde yapılacak yapı için davacı adına 13.03.2003 günü yapı ruhsatı verildiği, davacı tarafından inşaata başlanıldığı, yapının bodrum ve zemin katın tamamlanmış, 1.katının tabliye betonu atılmış şekilde 16.10.2003 günü yapı tatil tutanağı düzenlenerek durdurulduğu ve yapı ruhsatının 24.10.2003 günü iptal edildiği, bu işlemlere karşı açılan davanın Ankara 3.İdare Mahkemesinin 08.11.2004 günlü, E:2003.1829, K:2004.1679 sayılı kararıyla reddedildiği, bu karar temyiz edilmediği gibi, tam yargı davası açılması için gerekli sürecin işletilmediği, daha sonra belediye encümeninin 10.10.2005 günlü, 2005.171 sayılı kararı ile mühürlenerek ruhsatı iptal edilen yapının yıkımına karar verilerek davacıya işlemin 1.11.2005 günü tebliğ edilmesi üzerine, davacı tarafından, yıkım işleminden dolayı uğranılan zararın tazmini istemiyle doğrudan tam yargı davası açılması süreci başlatılarak 2577 sayılı Yasa'nın 11.maddesi kapsamında 23.11.2005 günü davalı idareye yapılan başvuru ile tazminat talebinde bulunulduğu, istemin yanıtlanmayarak reddi üzerine, 01.11.2005 gününden itibaren işlemeye başlayan ve 23.11.2005 günü duran, 22.01.2006 günü yeniden işlemeye devam eden dava açma süresi içerisinde 23.02.2006 günü görülen davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
            Bu durumda, davacı tarafından, hakkını ihlal eden yapı ruhsatının iptaline ilişkin işlemden dolayı doğrudan tam yargı davası açılması yoluna gidilmediği, ruhsat iptalinden sonra yıkım işleminin tesis edilmesi ve tebliği üzerine, yasal dava açma süresi içerisinde dava açılması karşısında, davanın süre yönünden reddi yolundaki temyize konu kararda hukuki isabet görülmemiştir.
            Açıklanan nedenlerle, Ankara 10. İdare Mahkemesinin 19.07.2007 günlü, E:2006.534, K:2007.1502 sayılı kararının bozulmasina, dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine 05.10.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.
 
 
          T.C.
D A N I Ş T A Y
Altıncı Daire
Esas  No   : 2007.9377
Karar No   : 2009.9874
 
Özeti : Bir taşınmazın satın alınma suretiyle malikinin değişmesi durumunun; taşınmazı her yeni satın alan için önceki malik zamanında yapılan ve parselin oluşumunun dayanağı olan parselasyon işlemine karşı dava açma süresi yeniden başlatma nedeni olamayacağı hakkında.
 
            Temyiz İsteminde Bulunan : Karşıyaka Belediye Başkanlığı
            Vekili               : Av. …
            Karşı Taraf        : 
            Vekili               : Av. …
            İstemin Özeti   : İzmir 3. İdare Mahkemesinin 21.02.2007 günlü, E:2005.530, K:2007.167 sayılı kararının usul ve yasaya aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
            Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
            Danıştay Tetkik Hakimi …k'in Düşüncesi : Temyiz isteminin reddi ile mahkeme kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
            Danıştay Savcısı ….'ın Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 257 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
            Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
 
TÜRK MİLLETİ ADINA
            Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:
            Dava, İzmir İli, Karşıyaka İlçesi, Dedebaşı Mahallesi, … ada, … sayılı parselde ana parsel maliki lehine ipotek tesis edilmesine ilişkin parselasyon işleminin iptali istemiyle açılmış; İdare Mahkemesince, özel parselasyon planında görülen veya hisseli satışlar sonucu fiilen oluşan yollara isabet eden hisselerin, özel parselasyona dayalı olarak yapılan hisseli satışlar sırasında bu hizmete ayrılmış olması nedeniyle tapudan resen terkin ettirilmesi gerektiğinden, bu kısımlar için tapudaki hissesinin yola terk edilmediğinden söz edilerek yapılan ıslah imar planı ile oluşan imar parselleri üzerine ilk malik lehine ipotek tesis edilmesine ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle iptaline karar verilmiş, bu karar davalı idarece temyiz edilmiştir.
            Dosyanın incelenmesinden, kadastral … ada, … sayılı parselin bulunduğu alanda 24.12.1986 günlü, 3852 sayılı belediye encümeni kararı ile 2981 sayılı Yasa'nın 10-c maddesi uyarınca parselasyon yapıldığı, anılan parselde hissedar olan …'e düzenleme ortaklık payı alındıktan sonra … ada, … sayılı parselde müstakil tahsis yapıldığı ayrıca ana parsel maliki … lehine de ipotek tesis edildiği, davacının anılan parseli 28.3.2005 tarihinde …'den satın aldığı ve ana parsel maliki lehine ipotek tesis edildiğinden bahisle 24.12.1986 günlü, 3852 sayılı belediye encümeni kararı ile yapılan parselasyon işleminin iptali istemiyle 6.5.2005 tarihinde bakılmakta olan davayı açtığı anlaşılmaktadır.
            Olayda, bir taşınmazın satın alınma suretiyle malikinin değişmesi durumunun; taşınmazı her yeni satın alan için önceki malik zamanında yapılan ve parselin oluşumunun dayanağı olan parselasyon işlemine karşı dava açma süresini yeniden başlatma nedeni olamayacağı açıktır.
            Kaldı ki, davacı 24.12.1986 günlü, 3852 sayılı belediye encümeni kararı ile yapılan parselasyon işlemi sonucu oluşan … ada, … sayılı parseli ilk malikten rızasıyla satın alarak anılan taşınmaz üzerindeki bütün hak ve borçları da kabul etmiş bulunmaktadır.
            Bu itibarla, üzerinde ipotek şerhi olduğunu bilerek taşınmazı rızasıyla satın alan yeni maliğin önceki malik zamanında yapılan parselasyon işlemine karşı açtığı davada süreaşımı bulunduğundan uyuşmazlığın esasının incelenmesi suretiyle verilen idare mahkemesi kararında yasal isabet görülmemiştir.
            Açıklanan nedenlerle, temyize konu İzmir 3. İdare Mahkemesinin 21.02.2007 günlü, E:2005.530, K:2007.167 sayılı kararının bozulmasına, dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine 15.10.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.
 
 
          T.C.
D A N I Ş T A Y
Altıncı Daire
Esas  No   : 2009.6686
Karar No   : 2009.10260
 
Özeti : İmar planı değişikliğine konu taşınmazları satın alan kişinin mülkiyetin el değiştirmesi üzerine davayı takip hakkının kendisine geçtiğinden bahisle yaptığı başvurunun 2577 sayılı Yasa'nın 26. maddesi uyarınca dikkate alınması suretiyle idare mahkemesince yeniden taraf teşkil ettirilmesi, diğer taraftan imar planları gibi mülkiyet ilişkisine dayalı uyuşmazlıklarda malikin dava sonuna kadar taşınmazla olan hukuki bağını, dolayısıyla davada taraf olma ehliyetini koruyup korumadığı hususunun da önem arzettiği hakkında.
 
            Temyiz İsteminde Bulunan : 
            Vekili               : Av. …
            Davacı              : …Turizm Tic.İth.İhr.San.Tic.Ltd.Şti.
            Vekili               : Av. …
            Karşı Taraf        : 1-Datça Belediye Başkanlığı
            Vekili               : Av. …
                                      2-Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı
            Vekili               : Av. …
                                      3-Kültür ve Turizm Bakanlığı
            İstemin Özeti   Muğla 1.İdare Mahkemesinin 27.12.2006 günlü, E:2005.1526, K:2006.3343 sayılı kararının usul ve yasaya aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
            Savunmanın Özeti : Temyiz edilen kararda bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, usul ve kanuna uygun olan kararın onanması gerektiği savunulmaktadır.
            Danıştay Tetkik Hakimi …'in Düşüncesi : Dosyanın incelenmesinden, uyuşmazlık konusu taşınmazların 25.11.2005 tarihinde satın alındığından bahisle … tarafından verilen 22.2.2006 günlü dilekçeyle 2577 sayılı Yasa'nın 26. maddesi uyarınca davanın adına yürütülmesi talebinde bulunulduğu, nitekim davacı vekili tarafından verilen ve 13.4.2006 gününde kayda geçen dilekçede de anılan hususun mahkemenin bilgisine sunulduğu ancak İdare Mahkemesince davacının davadan feragat etmemesi gerekçesine dayanılarak taşınmazın yeni maliki olan anılan kişinin davacı sıfatının kabul edilmediği ve uyuşmazlığın esası hakkında karar verildiği anlaşılmaktadır.
            Olayda, imar planı değişikliğine konu taşınmazları satın alan kişinin mülkiyetin el değiştirmesi üzerine davayı takip hakkının kendisine geçtiğinden bahisle yaptığı başvurunun 2577 sayılı Yasa'nın 26.maddesi uyarınca dikkate alınması suretiyle idare mahkemesince yeniden taraf teşkil ettirilmesi gerektiği açıktır.
            Diğer taraftan, imar planları gibi mülkiyet ilişkisine dayalı uyuşmazlıklarda malikin dava sonuna kadar taşınmazla olan hukuki bağını dolayısıyla dava ehliyetini koruyup korumadığı hususu da önem arzetmektedir.
            Bu itibarla, yukarıda belirtilen hususlar gözönünde bulundurulmaksızın verilen idare mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
            Danıştay Savcısı …'ın Düşünc.si : Muğla İli, Datça İlçesi, Kargı Mevkii, … ada, … ve … sayılı parsellere yönelik olarak imar planına yapılan itirazın reddine ilişkin 22.12.2004 günlü, 41 sayılı belediye meclisi kararının iptali  istemiyle açılan davanın reddi yolundaki İdare mahkemesi kararı temyiz edilmiştir.
            2577 sayılı Yasa'nın 26.1. maddesinde "Dava esnasında ölüm veya herhangi bir sebeple tarafların kişilik veya niteliğinde değişiklik olursa, davayı takip hakkı kendisine geçenin başvurmasına kadar; gerçek kişilerden olan tarafın ölümü halinde, idarenin mirasçılar aleyhine takibi yenilemesine kadar dosyanın işlemden kaldırılmasına ilgili mahkemece karar verilir. Dört ay içinde yenileme dilekçesi verilmemiş ise, varsa yürütmenin durdurulması kararı kendiliğinden hükümsüz kalır." kuralı bulunmamaktadır.
            Dosyanın incelenmesinden, uyuşmazlık konusu taşınmazları 25.11.2005 tarihinde satın alan … tarafından verilen 22.2.2006 günlü dilekçesiyle 2577 sayılı Yasa'nın 26. maddesi uyarınca davanın adına yürütülmesi talebinde bulunulmasına rağmen idare mahkemesince davacının davadan feragat etmemesi gerekçesine dayanılarak anılan kişinin davacı sıfatı kabul edilmediği ve uyuşmazlığın esası hakkında karar verildiği anlaşılmakta olup, imar planı değişikliğinde konu taşınmazları satın alan kişinin davayı takip hakkının kendisine geçtiğinden bahisle yaptığı başvurunun 2577 sayılı Yasa'nın 26.maddesi uyarınca dikkate alınarak taraf olarak kabul edilmesi gerekirken, uyuşmazlık konusu taşınmazlarla mülkiyet ilişkisi sona eren davacı şirketin bu davada taraf olma ehiyetinin sürdüğü kabul edilerek karar verilmesinde hukuki isabet bulunmamaktadır.
            Açıklanan nedenlerle, temyiz edilen İdare Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir
 
 
TÜRK MİLLETİ ADINA
            Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:
            Dava, Muğla İli, Datça İlçesi, Kargı Mevkii, … ada, … ve … sayılı parsellere yönelik olarak imar planına yapılan itirazın reddine ilişkin 22.12.2004 günlü, 41 sayılı belediye meclisi kararının iptali  istemiyle açılmış, İdare mahkemesince, dava konusu 1.1000 ölçekli imar planıyla getirilen kullanım kararlarının 1.5000 ölçekli nazım imar planlanına uygun olduğu anlaşıldığından, itirazın reddine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı, diğer taraftan uyuşmazlık konusu gayrimenkülleri satın almış olan …'in davacı sıfatını kendisi almak istemişse de; davayı açmış olan … Turizm Tic. İtr. San. Tic. Ltd. Şti.'nin dava ehliyetinin yeterli olduğu gibi, davadan da feragat etmemesi karşısında …'in davacı olarak kabulüne hukuken olanak görülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, bu karar, … tarafından temyiz edilmiştir.
            2577 sayılı Yasa'nın 26.1. maddesinde "Dava esnasında ölüm veya herhangi bir sebeple tarafların kişilik veya niteliğinde değişiklik olursa, davayı takip hakkı kendisine geçenin başvurmasına kadar; gerçek kişilerden olan tarafın ölümü halinde, idarenin mirasçılar aleyhine takibi yenilemesine kadar dosyanın işlemden kaldırılmasına ilgili mahkemece karar verilir. Dört ay içinde yenileme dilekçesi verilmemiş ise, varsa yürütmenin durdurulması kararı kendiliğinden hükümsüz kalır." hükmüne yer verilmiştir.
            Dosyanın incelenmesinden, uyuşmazlık konusu taşınmazların 25.11.2005 tarihinde satın alındığından bahisle … tarafından verilen 22.2.2006 günlü dilekçeyle 2577 sayılı Yasa'nın 26. maddesi uyarınca davanın adına yürütülmesi talebinde bulunulduğu, nitekim davacı vekili tarafından verilen ve 13.4.2006 gününde kayda geçen dilekçede de anılan hususun mahkemenin bilgisine sunulduğu ancak İdare Mahkemesince davacının davadan feragat etmemesi gerekçesine dayanılarak taşınmazın yeni maliki olan anılan kişinin davacı sıfatının kabul edilmediği ve uyuşmazlığın esası hakkında karar verildiği anlaşılmaktadır.
            Olayda, imar planı değişikliğine konu taşınmazları satın alan kişinin mülkiyetin el değiştirmesi üzerine davayı takip hakkının kendisine geçtiğinden bahisle yaptığı başvurunun 2577 sayılı Yasa'nın 26.maddesi uyarınca dikkate alınması suretiyle idare mahkemesince yeniden taraf teşkil ettirilmesi gerektiği açıktır.
            Diğer taraftan, imar planları gibi mülkiyet ilişkisine dayalı uyuşmazlıklarda malikin dava sonuna kadar taşınmazla olan hukuki bağını dolayısıyla davada taraf olma ehliyetini koruyup korumadığı hususu da önem arzetmektedir.
            Bu itibarla, taşınmazla mülkiyet ilişkisi sona eren ilk malikin davada  taraf olma ehliyetinin devam ettiğinin kabulü suretiyle yukarıda belirtilen hususlar gözönünde bulundurulmaksızın verilen idare mahkemesi kararında yasal isabet görülmemiştir.
            Açıklanan nedenlerle, Muğla 1.İdare Mahkemesinin 27.12.2006 günlü, E:2005.1526, K:2006.3343 sayılı kararının bozulmasina, dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine 23.10.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.
 
 
          T.C.
D A N I Ş T A Y
Altıncı Daire
Esas  No   : 2007.9992
Karar No   : 2009.11910
 
Özeti : Mahallinde düzenlenen maili inhidam raporun yapının durumunun tesbiti suretiyle tesis edilecek işleme hazırlık işlemi niteliğinde bulunması, bir öneri açıklaması ve yönlendirme içermesi, hukuk düzeninde sonuç doğuran işlemin ise raporda belirlenen hususların değerlendirilmesinden sonra idarece tesis edilmesi karşısında; kesin ve yürütülmesi zorunlu niteliğe haiz olmayan 3194 sayılı Yasa'nın 39. maddesi uyarınca yapının mevcut durumunun tespitine yönelik raporun iptali istemiyle açılan davada uyuşmazlığın esasının incelenmesi suretiyle verilen idare mahkemesi kararında yasal isabet bulunmadığı hakkında.
 
            Temyiz İsteminde Bulunan : Zeytinburnu Belediye Başkanlığı
            Vekili               : Av. …, Av. …
            Karşı Taraf        : …
            Vekili               : Av. …
            İstemin Özeti   : İstanbul 5. İdare Mahkemesinin 29.6.2007 günlü, E:2006.264, K:2007.1705 sayılı kararının usul ve yasaya aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
            Savunmanın Özeti : Temyiz edilen kararda bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, usul ve kanuna uygun olan kararın onanması gerektiği savunulmaktadır.
            Danıştay Tetkik Hakimi ..'in Düşüncesi : Temyiz isteminin reddi ile mahkeme kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
            Danıştay Savcısı ..'nun Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
            Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
 
TÜRK MİLLETİ ADINA
            Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:
            Dava, İstanbul, Zeytinburnu, Merkezefendi Mahallesi, Merkezefendi Caddesi, … pafta, … ada, … sayılı parsel üzerinde bulunan yapının maili inhidam olarak tesbitine ilişkin 17.1.2006 günlü teknik raporun iptali istemiyle açılmış; İdare Mahkemesince, yerinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen rapor ile dosyada yer alan bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesinden; taşınmaz üzerinde bulunan oto tamirhanelerinin 1.5000 ölçekli Nazım İmar Planı Tadilatında sur tecrit alanı ve kültür adası projesi kapsamında kaldığına, fen ve sanat kaidelerine aykırı yapıldığına, trafik yoğunluğu, imar ve görüntü kirliliği oluşturduğuna, şehircilik, estetik, trafik, fen ve sağlık bakımından kullanılması mahsurlu bulunduğuna ve 3194 sayılı Kanun'un 39. ve 40. maddelerine göre 10 gün içinde tahliyesi ve yıkılması aksi takdirde belediye tarafından yasal işlem yapılarak masraflarının %20 fazlası ile ilgilisinden tahsil edilmesine ilişkin olarak 17.1.2006 günlü raporun tanzim edildiği, her ne kadar 17.1.2006 günlü teknik rapordan sonra 31.1.2006 günlü, 2006.55 sayılı belediye encümeni kararıyla dava konusu işyerlerine ilişkin olarak tahliye ve yıkıma dair ayrıca bir işlem tesis edilmiş ise de 3194 sayılı Yasanın maili inhidama ilişkin hükümlerinde yıkılacak derecede tehlikeli yapılarla ilgili olarak belediye encümenince ayrıca bir yıkım kararı alınacağına dair bir hüküm bulunmadığından bu yönde tesis edilmiş dava konusu raporun kesin ve icrai olduğunun kabulü gerektiği, ancak yıkılacak derecede tehlikeli yapı olduğundan söz edilmeyen ruhsat ve iskanlı yapı hakkında İmar Kanunu'nun 39. maddesine göre işlem tesis edilmesinin mümkün bulunmadığı gibi yapının 40. madde de sayılan çukur, mezra, mağara v.b. mahzurlar kapsamında değerlendirilerek şehircilik, estetik, trafik bakımından sakıncaları ileri sürülerek karar alınmasında da hukuka uyarlık bulunmadığı, öte yandan koruma amaçlı imar planında taşınmazların korunması mümkün bulunmuyor ise, uygulama imar planının yapılmasından sonra ayrılmış oldukları fonksiyon dikkate alınarak planda tahsis amacına uygun olarak ilgili idare tarafından kamulaştırılmak sureti ile plan uygulamasının da yapılabileceğibu durumda dava konusu işlemde hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle iptaline karar verilmiş, bu karar davalı idarece temyiz edilmiştir.
            3194 sayılı İmar Kanununun 39 .maddesinde " Bir kısmı veya tamamının yıkılacak derecede tehlikeli olduğu belediye veya valilik tarafından tespit edilen yapıların sahiplerine tehlike derecesine göre bunun izalesi için belediye veya valilikçe on gün içinde tebligat yapılır. Yapı sahibinin bulunmaması halinde binanın içindekilere tebligat yapılır. Onlar da bulunmazsa tebligat varakası tebliğ yerine kaim olmak üzere tehlikeli yapıya asılır ve keyfiyet muhtarla birlikte bir zabıtla tespit edilir.
            Tebligatı müteakip süresi içinde yapı sahibi tarafından tamir edilerek veya yıktırılarak tehlike ortadan kaldırılmazsa bu işler belediye veya valilikçe yapılır ve masrafı % 20 fazlası ile yapı sahibinden tahsil edilir." hükmü yer almaktadır.
            Anılan madde hükmüne göre, yapının bir kısmının veya tamamının yıkılacak derecede tehlikeli olduğunun tesbitine ilişkin raporun düzenlenmesinden sonra ilgili idarece rapordaki tesbitlerin esas alınması suretiyle yapının tamiri veya yıkımının bir işlemle yapı sahibinden isteneceği, anılan işleme ilgilisinin hangi yönde tasarrufta bulunacağı hususunda bilgi sahibi olması açısından bu yöndeki tesbitin de ekleneceği ,dolayısıyla tamir veya yıkım yönünde bir tebligat yapılmadan. bir işlem tesis edilmeden yerinde yapılan tesbitin tek başına ilgilisi açısından hukuki bir sonuç doğurmayacağı açıktır.
            Kaldı ki, anılan düzenlemede idarece yapılacak tebligat üzerine ilgilisi tarafından tesbitin gereğinin yapılacağı da ayrıca belirtilmiş bulunmaktadır.
            Bu itibarla, mahallinde düzenlenen raporun yapının durumunun tesbiti suretiyle tesis edilecek işleme hazırlık işlemi niteliğinde bulunması, bir öneri açıklaması ve yönlendirme içermesi, hukuk düzeninde sonuç doğuran işlemin ise raporda belirlenen hususların değerlendirilmesinden sonra idarece tesis edilmesi karşısında ; kesin ve yürütülmesi zorunlu niteliğe haiz olmayan 3194 sayılı Yasa'nın 39. maddesi uyarınca yapının mevcut durumunun tespitine yönelik raporun iptali istemiyle açılan davada uyuşmazlığın esasının incelenmesi suretiyle verilen idare mahkemesi kararında yasal isabet görülmemiştir.

            Açıklanan nedenlerle, İstanbul 5. İdare Mahkemesinin 29.6.2007 günlü, E:2006.264, K:2007.1705 sayılı kararının bozulmasina, dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine 11.12.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.

30 Ekim 2014 Perşembe

KAT KARŞILIĞI ARSA TESLİMİ VE HASILAT PAYLAŞIMI MODELİ İLE ARSA TESLİMİ VERGİLENDİRMESİ


Kat karşılığı arsa teslimi
Gerçek kişinin 5 yıldan fazla süredir elinde bulundurduğu arsayı kat karşılığı teslimi sonrasında almış olduğu dairelerin satışı vergiye konu olabilmektedir. Şahıs sadece 1 daire almış olsa ve bu daireyi satmış olsa, kazanç arızi nitelikte olacağından vergi doğmamaktadır. Ancak, birden fazla dairenin satılı sözkonusu olduğu zaman, gerçek kişinin gayrimenkul ticareti ile iştigal ettiği sonucuna varılmakta ve satış karları gelir vergisine konu olmaktadır.
Gelir vergisi %15 ile %35 oranları arasında değişmekte olup, matrah arttıkça, vergi oranı da artmaktadır.
Dairelerin satışında vergi yükünden kaçabilmek adına tanımlanmış bir zamanaşımından bahsedilemez.
Arsa sahibi olan kişi, bir şirket olarak arsa teslimini yaparsa, karşılığında alacağı dairelerin satışından elde edeceği kar %20 oranında kurumlar vergisine tabi olacaktır. Bu noktada KDV gündeme gelir. Şirket, gayrimenkul ticareti ile iştigal edeceğinden KDV Kanunu’nun 17. Maddesinde tanımlanmış istisnalardan yararlanamayacağından, gayrimenkulün niteliği ve büyüklüğüne bağlı olarak %1 veya %18 oranında KDV hesaplamak durumunda kalacaktır.
Müteahhit firma, teslim edeceği daireleri fatura kesmeden kayıtlarından çıkamayacağından, fatura kesmek zorundadır. Gerçek kişi olarak arsa teslimi yapılmış ise faturanın gider yazılması sözkonusu olmayacaktır. Ancak, şirket olarak arsa teslimi yapılmış ise ve karşılığında daire teslim alınmışsa, müteahhit firma daireler karşılığında fatura keserken, arsa sahibi firma ise arsa karşılığında fatura kesecektir. Böylelikle, gelir-gider etkisi doğmayacaktır. Müteahhit firma, arsa sahibinin keseceği arsa faturasını, dairelerin maliyetine alırken, arsa sahibi firma da müteahhit firmanın keseceği faturayı stoklarına veya sabit kıymetlerine alacaktır.
Hasılat Paylaşımı Usulüne Göre Arsa Teslimi
Hasılat paylaşımı usulüne göre arsa teslimi son dönemlerde tartışılmaktadır. Maliye’nin bu konuda farklı görüşleri bulunmaktadır. Ancak, bizim görüşümüze göre, 5 yıldan fazla süreli elde tutulan gayrimenkulün hasılat paylaşımı modelinde müteahhite teslimi gelir vergisine konu olmamalıdır.

KENTSEL DÖNÜŞÜM



16 Mayıs 2012 tarihli 28309 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan  6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un amacı; afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenilemelere dair usul ve esasları belirlemektir. 4 Ağustos 2012 tarihli 28374 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Afet Riski Altındaki alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliği’nin amacı ise riskli alanlarda, rezerv yapı alanlarında kişilerin mülkiyetinde bulunan taşınmazların ve riskli yapıların değerinin hesaplanmasına, idare ile taşınmaz sahipleri arasında yapılacak anlaşmaya, bu alanlarda yapılacak planlamaya, riskli yapıların tespitine, bu tespite karşı yapılacak itirazlara ve bu itirazların değerlendirilmesinde görev alacak teknik heyetlerin teşkiline ilişkin usul ve esasları belirlemektir.
Riskli yapı, rezerv yapı alanı, riskli alan kanun ve yönetmelikte birbirine paralel düzenlenmiştir. Kısaca belirtmek gerekirse;
Rezerv yapı alanı: 6306 sayılı Kanun uyarınca gerçekleştirilecek uygulamalarda yeni yerleşim alanı olarak kullanılmak üzere, TOKİ’nin veya İdarenin talebine bağlı olarak veya resen, Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınarak Bakanlıkça belirlenen alanları,
Riskli alan: Zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Bakanlık veya İdare tarafından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü de alınarak belirlenen ve Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan alanı,
Riskli yapı: Riskli alan içinde veya dışında olup ekonomik ömrünü tamamlamış olan ya da yıkılma veya ağır hasar görme riski taşıdığı ilmî ve teknik verilere dayanılarak tespit edilen yapıyı
Uygulama alanı: Bakanlar Kurulu kararıyla kararlaştırılan riskli alan ile Bakanlıkça belirlenen rezerv yapı alanını ifade eder.
Riskli alanın ve rezerv yapı alanının tespit edilmesi
Riskli alan tespiti belediye veya il özel idaresi tarafından yapılır. Riskli alan, yönetmelikte belirtilen belgeleri ihtiva edecek şekilde hazırlanmış olan dosyaya istinaden ve Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü alınarak belirlenir ve hazırlanan dosya ve görüş, Bakanlar Kurulu kararı alınmak üzere Bakanlığa gönderilir. Bakanlıkça, yapılacak inceleme neticesinde, uygun görülen talepler, teklif olarak Bakanlar Kuruluna sunulur. Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı riskli alana ilişkin görüşünü on beş gün içinde bildirir.
Rezerv yapı alanı;  yönetmelikte belirtilen belgeleri ihtiva eden dosyaya istinaden, Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınarak Bakanlıkça belirlenir. Maliye Bakanlığı rezerv yapı alanına ilişkin görüşünü otuz gün içinde bildirir.
Riskli yapıların tespiti
Riskli yapılar masrafları kendilerine ait olmak üzere, öncelikle yapı malikleri tarafından, Bakanlıkça lisanslandırılan kurum ve kuruluşlara yaptırılır ve sonuç Bakanlığa veya İdareye bildirilir. Bu kurum ve kuruluşlar, üniversiteleri inşaat ve jeofizik mühendisleri odaları, yapı denetim kuruluşları, Bakanlıkça lisanslandırılmış sivil toplum kuruluşları,  mimarlık ve mühendislik hizmeti veren tüzel kişilerdir.
Bakanlık, riskli yapıların tespitini süre vererek maliklerden veya kanuni temsilcilerinden isteyebilir. Verilen süre içinde yaptırılmadığı takdirde, tespitler Bakanlıkça veya İdarece yapılır veya yaptırılır. Bakanlık, belirlediği alanlardaki riskli yapıların tespitini süre vererek İdareden de isteyebilir.
Riskli yapı tespitine itiraz
Bakanlıkça veya İdarece yaptırılan riskli yapı tespitlerine karşı maliklerce veya kanuni temsilcilerince onbeş gün içinde riskli yapının bulunduğu yerdeki Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’ne itiraz edilebilir. Bu itirazlar, Bakanlığın talebi üzerine üniversitelerce, ilgili meslek disiplini öğretim üyeleri arasından görevlendirilecek dört ve Bakanlıkça, Bakanlıkta görevli üç kişinin iştiraki ile teşkil edilen teknik heyetler tarafından incelenip karara bağlanır.
Tapuya bildirim
Bakanlık veya İdare tarafından yapılan tespit işleminin masrafı ilgili tapu müdürlüğüne bildirilir. Tapu müdürlüğü, binanın paydaşlarının müteselsil sorumlu olmalarını sağlamak üzere tapu kaydındaki arsa payları üzerine, masraf tutarında müşterek ipotek belirtmesinde bulunarak Bakanlığa veya İdareye ve binanın ayni ve şahsi hak sahiplerine bilgi verir.
Riskli yapılar, tapu kütüğünün beyanlar hanesinde belirtilmek üzere, tespit tarihinden itibaren en geç on iş günü içinde Bakanlık veya İdare tarafından ilgili tapu müdürlüğüne bildirilir. Tapu kütüğüne işlenen belirtmeler hakkında, ilgili tapu müdürlüğünce ayni ve şahsi hak sahiplerine bilgi verilir.
Yıkım işlemleri
Riskli yapıların yıktırılmasında ve bunların bulunduğu alanlar ile riskli alanlar ve rezerv yapı alanlarındaki uygulamalarda, öncelikli olarak malikler ile anlaşma yoluna gidilmesi esastır. Anlaşma ile tahliye edilen yapıların maliklerine veya malik olmasalar bile kiracı veya sınırlı ayni hak sahibi olarak bu yapılarda ikamet edenlere veya bu yapılarda işyeri bulunanlara geçici konut veya işyeri tahsisi ya da kira yardımı yapılabilir.
Riskli yapıların yıktırılması için, bu yapıların maliklerine altmış günden az olmamak üzere süre verilir. Bu süre içinde yapı, malik tarafından yıktırılmadığı takdirde, yapının idari makamlarca yıktırılacağı belirtilerek ve tekrar süre verilerek tebligatta bulunulur. Verilen bu süre içinde de maliklerince  yapı yıkılmazsa yıkım işlemi  Bakanlık veya  idare tarafından yapılır.  Bakanlık veya İdare tarafından yapılan yıktırmanın masrafları, ilgili tapu müdürlüğüne bildirilir. Tapu müdürlüğü, yıkılan binanın paydaşlarının müteselsil sorumlu olmalarını sağlamak üzere tapu kaydındaki arsa payları üzerine masraf tutarında müşterek ipotek belirtmesinde bulunarak Bakanlığa veya İdareye ve binanın ayni ve şahsi hak sahiplerine bilgi verirYıkımdan sonraki uygulama
Üzerindeki bina yıkılarak arsa hâline gelen taşınmazlarda daha önce kurulmuş olan kat irtifakı veya kat mülkiyeti, ilgililerin muvafakatleri aranmaksızın Bakanlığın talebi üzerine ilgili tapu müdürlüğünce resen terkin edilerek, önceki vasfı ile değerlemede bulunularak veya malik ile yapılan anlaşmanın şartları tapu kütüğünde belirtilerek malikleri adına payları oranında tescil edilir. Bu taşınmazların sicilinde bulunan taşınmazın niteliği, ayni ve şahsi haklar ile temlik hakkını kısıtlayan veya yasaklayan her türlü şerh, hisseler üzerinde devam eder. Bu şekilde belirlenen uygulama alanında cins değişikliği, tevhit ve ifraz işlemleri Bakanlık, TOKİ veya İdare tarafından resen yapılır veya yaptırılır.
Bu parsellerin malikleri tarafından değerlendirilmesi esastır. Bu çerçevede, parsellerin tevhit edilmesine, münferit veya birleştirilerek veya imar adası bazında uygulama yapılmasına, yeniden bina yaptırılmasına, payların satışına, kat karşılığı veya hasılat paylaşımı ve diğer usuller ile yeniden değerlendirilmesine sahip oldukları hisseleri oranında paydaşların en az üçte iki çoğunluğu ile karar verilir. Bu karara katılmayanların bağımsız bölümlerine ilişkin arsa payları, Bakanlıkça rayiç değeri tespit ettirilerek bu değerden az olmamak üzere anlaşma sağlayan diğer paydaşlara açık artırma usulü ile satılır. Bu suretle paydaşlara satış gerçekleştirilemediği takdirde, bu paylar, Bakanlığın talebi üzerine, tespit edilen rayiç bedeli de Bakanlıkça ödenmek kaydı ile tapuda Hazine adına resen tescil edilir ve yapılan anlaşma çerçevesinde değerlendirilmek üzere Bakanlığa tahsis edilmiş sayılır veya Bakanlıkça uygun görülenler TOKİ’ye veya İdareye devredilir. Bu durumda, paydaşların kararı ile yapılan anlaşmaya uyularak işlem yapılır.
Üzerindeki bina yıkılmış olan arsanın maliklerine yapılan tebligatı takip eden otuz gün içinde en az üçte iki çoğunluk ile anlaşma sağlanamaması hâlinde, gerçek kişilerin veya özel hukuk tüzel kişilerinin mülkiyetindeki taşınmazlar için Bakanlık, TOKİ veya İdare tarafından acele kamulaştırma yoluna da gidilebilir.
Anlaşma ile tahliye edilen, yıktırılan veya kamulaştırılan yapıların maliklerine ve malik olmasalar bile bu yapılarda kiracı veya sınırlı ayni hak sahibi olarak en az bir yıldır ikamet ettiği veya bunlarda işyeri bulunduğu tespit edilenlere konut, işyeri, arsa veya dönüşüm projeleri özel hesabından kredi veya mülkiyet ya da sınırlı ayni hak sağlayan ve usul ve esasları Bakanlıkça belirlenen konut sertifikası verilebilir.
Bakanlık; Riskli yapılara, rezerv yapı alanlarına ve riskli yapıların bulunduğu taşınmazlara ilişkin her tür harita, plan, proje, arazi ve arsa düzenleme işlemleri ile toplulaştırma yapmaya, Bu alanlarda bulunan taşınmazları satın almaya, ön alım hakkını kullanmaya, bağımsız bölümler de dâhil olmak üzere taşınmazları trampaya, taşınmaz mülkiyetini veya imar haklarını başka bir alana aktarmaya, aynı alanlara ilişkin taşınmaz mülkiyetini anlaşma sağlanmak kaydı ile menkul değere dönüştürmeye, Kamu ve özel sektör işbirliğine dayanan usuller uygulamaya, kat veya hasılat karşılığı usulleri de dâhil olmak üzere inşaat yapmaya veya yaptırmaya, arsa paylarını belirlemeye,  Kat Mülkiyeti Kanunundaki esaslara göre paylaştırmaya, payları ayırmaya veya birleştirmeye, sınırlı ayni hak tesis etmeye etkilidir.
Konut ve Kira yardımı
Yapılacak konut ve işyerlerinin niteliği ve büyüklüğü idarece belirlenmek kaydıyla, uygulama alanı içerisinde kalan taşınmaz maliklerine öncelikle uygulama alanında yapılacak olan konut ve işyerlerinden verilmek üzere bunlarla sözleşme akdedilir. Uygulama alanındaki taşınmazın tespit edilen bedeli, İdarece malike verilecek konut veya işyerinin inşaat maliyet bedelinden düşülür. Bu şekilde yapılacak hesaplama neticesinde taşınmaz malikinin;
a) İdareden alacağı olur ise, bu alacağa konu meblâğ; taraflar arasında yapılacak anlaşmaya istinaden, İdarece, nakdi olarak veya İdarenin kamu hizmetine tahsis edilmemiş olan taşınmazlarından verilerek ya da imar hakkının başka bir alana aktarılması suretiyle ödenebilir.
b) İdareye borçlu olması halinde, bu borca konu meblâğ; taşınmaz malikince İdareye taksit ile ödenir. Taksit ile ödemenin esasları proje bazında idare tarafından belirlenir.
c) Birden fazla konut veya işyeri alma hakkının olması halinde, birden fazla konut veya işyeri verilmek üzere sözleşme yapılabilir. Böyle bir durumda, taşınmaz malikinin İdareye borçlanması hâlinde ödemeler, verilecek konut veya işyerinin tespitine yönelik olarak gerçekleştirilecek noter kur’ası sonrası, İdarece belirlenecek takvime göre peşin olarak yapılır.
İdarece verilecek konut veya işyerinin inşaat maliyet bedeli; uygulama alanında gerçekleştirilecek yapım ihaleleri sonrası gerçekleşen, ihale bedeli, arsa edinim bedeli, proje giderleri, yıkım ve nakliye giderleri, zemin iyileştirme giderleri ve müşavirlik giderleri gibi giderler dikkate alınarak hesaplanır.
Taşınmaz maliklerinden kendisine işyeri verileceklere müstakil işyeri yerine işyeri hissesi de verilebilir.
Uygulama alanındaki taşınmazların ve uygulama alanı dışındaki riskli yapıların maliklerine konut veya işyeri verilmesinden sonra, arta kalan konut veya işyerlerinin bulunması hâlinde, belirtilen yapılarda kiracı veya sınırlı ayni hak sahibi olarak, en az bir yıldır ikamet edenler veya işyeri işletenler ile taşınmazları kamulaştırılanlara bu konut veya işyerlerinden verilmek üzere sözleşme yapılabilir.
Kiracı veya sınırlı ayni hak sahibi ya da taşınmazları kamulaştırılanlar olarak konut veya işyeri talebinde bulunanların sayısının artan konut ve işyeri sayısından fazla olması hâlinde, konut veya işyeri verilecekler noter huzurunda gerçekleştirilecek kur’a işlemi ile belirlenir.
Uygulama alanı dışında olup riskli yapı olarak tespit edilen yapılarda, sahip oldukları hisseleri oranında paydaşların en az üçte iki çoğunluk ile alacağı karara katılmayan maliklerin bağımsız bölümlerine ilişkin arsa paylarının rayiç değeri tespit edilir. Bakanlıkça uygun görülmesi hâlinde, 6306 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin birinci fıkrası uyarınca, arsa payları satın alınanlar ile bu Yönetmeliğin 13 üncü maddesi hükümleri çerçevesinde konut veya işyeri sözleşmesi yapılabilir.
Anlaşma ile tahliye edilen uygulama alanı içerisindeki yapılar ile uygulama alanı dışındaki riskli yapıların maliklerine tahliye tarihinden itibaren konut ve işyerlerinin teslim tarihine veya idarece belirlenecek tarihe kadar, mümkün olması hâlinde geçici konut veya işyeri tahsisi, mümkün olmaması hâlinde ise, İdarece kararlaştırılacak aylık kira bedeli yardımı yapılabilir.Dönüşüm gelirleri
Bu Kanunda öngörülen amaçlar için kullanılmak gerekli olan finansman Çevre Kanununa göre tahsil edilen çevre katkı payı ve idari para cezaları,  Hazine adına orman dışına çıkarılan yerlerin (2B arazilerin) satışından elde edilen gelirler, İller Bankası Anonim Şirketinin banka faaliyetlerinden karşılanır.
Bu Kanunda öngörülen amaçlar için kullanılmak üzere; Bu Kanunda öngörülen uygulamalar sonucunda elde edilecek her türlü gelir ve hasılat, Bakanlığa tahsis veya devredilen taşınmazlardan imar uygulamasına tabi tutulması sonucunda tapuda Hazine adına tescil edilenlerin satışından elde edilecek gelirler, Dönüşüm projeleri özel hesabından kullandırılan krediler kapsamında ilgili kişi veya kuruluşlarca yapılan geri ödemeler ile bu kapsamda tahsil edilen gecikme zamları, Her türlü şartlı veya şartsız bağış ve yardımlar ile sair gelirler, dönüşüm projeleri özel hesabına gelir olarak kaydedilir.
Hukuki Yollar ve  Cezai yaptırımlar
Riskli yapıların tespiti, tahliyesi ve yıktırma iş ve işlemleri ile değerleme işlemlerini engelleyenler hakkında, Cumhuriyet başsavcılığına suç duyurusunda bulunulur. Riskli yapıların tespiti, bu yapıların tahliyesi ve yıktırılması iş ve işlemlerine dair görevlerinin gereklerini yerine getirmeyen kamu görevlileri hakkında, tabi oldukları ceza ve disiplin hükümleri uygulanır.
Riskli yapıların tespiti, tahliyesi ve yıktırma iş ve işlemleri ile değerleme işlemlerini engelleyenler hakkında, işlenen fiil ve hâlin durumuna göre Cumhuriyet başsavcılığına suç duyurusunda bulunulur.
Riskli yapıların tespiti, bu yapıların tahliyesi ve yıktırılması iş ve işlemlerine dair görevlerinin gereklerini yerine getirmeyen kamu görevlileri hakkında, tabi oldukları ceza ve disiplin hükümleri uygulanır.
Bakanlık veya uygulamayı yürütmesi hâlinde TOKİ veya İdare, riskli alanlarda, riskli yapıların bulunduğu taşınmazlarda ve rezerv yapı alanlarında bu Kanun kapsamındaki proje ve uygulamalar süresince her türlü imar ve yapılaşma işlemlerini geçici olarak durdurabilir.
Uygulama sırasında Bakanlık, TOKİ veya İdare tarafından talep edilmesi hâlinde, hak sahiplerinin de görüşü alınarak, riskli alanlardaki yapılar ile riskli yapılara elektrik, su ve doğal gaz verilmez ve verilen hizmetler kurum ve kuruluşlar tarafından durdurulur.
Bu Kanun uyarınca tesis edilen idari işlemlere karşı tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde dava açılabilir. Bu davalarda yürütmenin durdurulmasına karar verilemez.

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI NE GETİRDİ?



Son Anayasa Mahkemesi kararı çerçevesinde, Enstitümüzü arayan kişi veya kuruluşlar ile medya mensuplarının bilgisine aşağıdaki açıklamayı sunarız:
626 Sayılı Kanuna karşı açılan davalarda Yürütmenin Durdurulması kararı verilemeyeceği, bu yasada yer aldığından, Bakanlığın kentsel dönüşüm işlemlerine karşı açılan davalarda ,  yürütme durdurulamıyordu.
Bu konuyu gerek seminerlerimizde ve gerekse yayınlarımızda ele almış ve eleştirmiştik.
Anayasa Mahkemesi Şubat 2014 tarihinde aldığı kararda, bu maddenin yürürlüğünü durdurarak, artık açılan davada, şartları varsa, yürütmenin durdurulmasına imkan tanımıştır.
Bu durumda beş ayrı yönde 5  ayrı hukuki yol mevcuttur:
a-Kat maliklerinin kendi aralarında aldıkları malikler toplantısı, davet ve toplantı usulü, alınan kararların sayı ve pay çoğunluğu, kat maliklerinin aldıkları kararla diğer malik ya da malikleri mağdur etmesi gibi haller ve buradan doğan davalarda Kat Mülkiyeti Kanunu hükümlerine göre Sulh Hukuk mahkemelerine,
b-İmar ve ruhsatla alakalı konularda şartları varsa 2577 sayılı kanun ve 3194 sayılı kanun gereğince  idare mahkemelerine,harçlar ve vergilerle alakalı vergi mahkemelerine,( Yürütmeyi durdurma istenebilir)
c- 6306 sayılı kanuna göre, riskli bina raporu ve kararı üzerine binanın yıkılması ve tahliye işlemleri ile muhalefet eden arsa payları ile hak sahiplerinin hakları itirazları için 2577 ve 6306 sayılı yasalar gereğince idare mahkemesine, ,( Yürütmeyi durdurma istenebilir)
d- Arsa paylarının mevcut fiili duruma uygun olmaması sebebiyle yapılacak itiraz ve davalar için 647 sayılı kanuna göre işlem yapılması gerekmektedir.
Kamuoyuna, üyelerimize  ve medya mensuplarının bilgisine arzederiz.
AV. ALİ YÜKSEL
GAYRİMENKUL HUKUKU ENSTİTÜSÜ BAŞKANI

KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA

Kaynak :
Kamulaştırmasız el atma, HAKSIZ FİİL olarak nitelendirilen Kamulaştırma olmaksızın el koyma suretiyle en temel insan haklarından olan mülkiyet hakkına idare tarafında müdahale edilmesi halinde, ilgili taşınmazın bedelinin kamu kurumunca malikine ödenmesi olarak tanımlanabilir.
Hukukumuzda Kamulaştırmasız El Atma olarak kabul edilen uygulamalar, idarenin herhangi bir yasal dayanak bulunmaksızın taşınmaz üzerinde fiilen tasarrufta bulunması şeklinde olabileceği gibi, Bir idari kararla mülkiyet hakkının kullanılamaması şeklinde de olabilir. Bu ayırım FİİLİ EL ATMA VE HUKUKİ EL ATMA şeklinde ilk defa Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 15.12.2010 tarih ve 2010/5-662 E., 2010/652K sayılı kararından sonra uygulamada kullanılmaya başlanmış, hukuki el atmada fiili el atma gibi değerlendirilmiştir. Söz konusu kararda , özetle, …. “….Mülkiyet hakkına kamusal yarar sebep gösterilerek getirilen sınırlama, malikin taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkını belirsiz bir süre için kullanılamaz hale getirerek bir hukuk devletinde kişinin hak ve özgürlükleri ile kamu yararı arasında bulunması gereken dengenin bulunmasına yol açarak hukuk güvenliğini yok etmektedir.
….. Bir kişinin taşınmazına eylemli olarak el atılıp tamamen veya kısman kullanılmasına engel olunması ile imar uygulaması sonucu o kişinin mülkiyetinde olan taşınmaza hukuken kullanmaya engel sınırlamalar getirilmesi arasında sonucu itibarıyla bir fark bulunmamakta her ikisi de kişinin mülkiyet hakkının sınırlandırılması anlamında aynı sonucu doğurmaktadır.”
…Ancak, bundan da öte; uzun yıllar programa alınmayan imar planının fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı İdarece, pasif ve suskun kalınmak ve işlem tesis edilmemek suretiyle taşınmaza müdahale edildiği; bu haliyle İdarenin eyleminin, mülkiyet hakkının özüne dokunan ve onu ortadan kaldıran bir niteliğe sahip bulunan kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığı için yeterli bulunduğu, her türlü izahtan varestedir” Görüşü vurgulanmıştır.
Kararda idari kararlarla getirilen kısıtlamalar mülkiyet hakkının içini boşaltan nitelikte kısıtlamalar olduğundan “Kamulaştırmasız el atma” kabul edilmiştir.
Uygulamada, söz konusu içtihatla birlikte “Hukuki atma” kavramı oluşmuş. Asliye Hukuk Mahkemelerinde açılan davalarda; 1/1000 lik uygulama imar planlarında resmi yapı, okul, cami, yol, meydan gibi umumi hizmetlere ayrılan yerlerin 5 yıl içinde amacına uygun şekilde kamulaştırılmasının yapılmaması durumunda bu kamulaştırmasız el atma sayılıyordu ve Kamulaştırma Kanunu hükümlerine göre taşınmazın bedeli kadar tazminata ve tapunun iptali ile davalı idare adına tesciline karar veriliyordu. Söz konusu 15.12.2010 tarihli HGK kararından sonra bu durum uygulamada içtihatlarla hukuka ve hakkaniyete uygun bir şekilde istikrar kazanmışken, belediyelerin yüklü miktarda tazminat ödemek durumunda kalması ve bu durumun bütçelerini ciddi bir şekilde zorlaması ile bu davaları kendileri açısında büyük bir risk ve altından kalmayacakları bir tehdit olarak görmeleri nedeniyle BELEDİYELER BİRLİĞİNİN talebiyle kamuoyunda 3. Yargı paketi olarak bilinen 24 Mayıs 2013 tarihinde TBMM’de kabul edilen 6487 sayılı torba yasayla KAMULAŞTIRMA HUKUKUNDA evrensel hukuk normlarına uygunluğu çok tartışılan temel düzenlemeler getirilmesini sağlamışlardır. Söz konusu yasanın gerekçesinde hukuki olmaktan uzak şu gerekçeye yer verilmiştir:“kamulaştırmasız el koyma bedelleri ödendiği takdirde, devlet kamu kurum ve kuruluşları batar, 20-30 yıl tek çivi çakamaz, bu süre içerisinde kamu hizmetleri aksar, bu toplumu felakete sürükler” denilmektedir. Bu iddialar bir yasa için hukuki gerekçe olamaz.
11.06.2013 tarihinde resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 6487 no’lu “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”un 21 ve 22 maddesi ile değiştirilen 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunun Geçici 6. Ve eklenen Geçici 7. Maddesi ile yapılan düzenleme sonrası KAMULAŞTIRMA HUKUKUNDA son durum:
1.Kamulaştırmasız El Atmada Görevli Mahkeme:
Kamulaştırmasız Hukuki El atma davaları:
.
Bu yasal düzenlemeye kadar Hukuki El atmadan kaynaklanan tazminat davalarının adli Yargıda mı idari yargıda mı görüleceği hususunda uygulamada bir kargaşa oluşmuştur. Yargıtay 5.Hukuk Dairesi görev itirazı yönünden temyiz edilen davalarda Asliye Hukuk Mahkemeleri nin görevli olduğunda dair kararlar vermiştir. Olumlu görev uyuşmazlığı nedeniyle incelediği davalarda
Uyuşmazlık Mahkemesi, 09.04.2012 tarih ve 2012/41E. 2012/77K sayılı kararında, “3194 sayılı İmar Kanunu’nun arazi ve arsa düzenlenmesine ilişkin 18. maddesinin uygulamasından kaynaklanan ve imar planı ile buna dayalı imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan uyuşmazlığın, 2577 sayılı Kanun’un 2/1-b maddesinde yer alan idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan zarar görenler tarafından açılan tam yargı davaları kapsamında idari yargı yerince çözümlenmesi gerekmektedir.” Görüşüne yer vererek nihai kararını oluşturmuştur.
Bu yasal değişiklikle yargı içtihatları ile oluşmuş Kamulaştırmasız Hukuki el atmaya yasal zemin oluşturulmuş ve yargı yeri kanunla düzenlemiştir. Madde metnindeki ifadesiyle “Uygulama imar planlarında umumi hizmetlere ve resmî kurumlara ayrılmak suretiyle veya ilgili kanunların uygulamasıyla tasarrufu kısıtlanan taşınmazlar hakkında, 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanununda öngörülen idari başvuru ve işlemler tamamlandıktan sonra idari yargıda dava açılabilir.”denilmektedir
2. Dava Şartı Olarak Uzlaşma zorunluluğu getirilmiştir.:
Her ne kadar değişiklikten önce de uzlaşma yoluna gidilmesi esas olarak kabul edilse de bir dava şartı olarak görülmüyordu.
Nitekim “Yargıtay 5. H.D. 2011/17065E, 2012/4278K. Nolu kararında, “5999 sayılı Yasa uyarınca uzlaşma esas ise de; taraflar arasında uzlaşma olamayacağı anlaşıldığından, dava konusu taşınmaz imar planı içine alınıp, kanal üzerinden de yol geçirilmek suretiyle el atıldığı anlaşıldığından, mahkemece sorumlu idare belirlendikten ve davaya dâhil edildikten sonra işin esasına girilerek hüküm kurulması gerekir. ” ifadeleriyle bir dava şartı olarak görmediğini açıkça belirlemiştir.
3. Uzlaşma Sürecinde idare tarafından, taşınmaz malikine yapılacak teklif sıralaması tümüyle değiştirilmiştir.
Daha önce uzlaşma aşamasında nakdi ödeme, trampa, idareye ait sınırlı ayni hak tanınması veya imar hakkı tanınması şeklinde tanımlanan takdir yetkisi kaldırılmış olup nakdi ödeme diğer tüm olasılıkların mümkün olmaması durumunda önerilebilecektir. Yapılan değişiklik istisnayı kural haline getirmektedir.
4. “Kamulaştırmasız el atmadan kaynaklanan tazminat davaları” yeni düzenleme de “kamulaştırılmaksızın kamu hizmetine ayrılan taşınmazların bedel tespiti” davasına dönüşmüştür.
Aslında “Haksız Fiile dayanan
5. Kamulaştırmasız El Atmalarda Uygulanacak Harçlar ve Vekalet Ücreti :
Tümüyle yeni eklenen fıkra ile, kamulaştırmasız el atma davalarını yanlış bir biçimde sınıflandırarak, tespit davası haline dönüştürüp, eda davasında ortaya çıkan nispi vekâlet ücretlerini ve dava harçlarını maktu hale getirmektedir. “Bu madde kapsamında açılan davalarda mahkeme ve icra harçları ile her türlü vekalet ücretleri bedel tespiti davalarında öngörülen şekilde maktu olarak belirlenir” denilmektedir. Ayrıca” Bu madde hükümleri karara bağlanmamış veya kararı kesinleşmemiş tüm davalara uygulanır.” Denilmektedir.
HMK gereğince davanın tarafı (asil) adına hükmedilen vekalet ücretinin, davanın sonucunda hüküm altına alınmak üzere, şimdiden bir kazanılmış hak olacağı açıktır. Nispi ücretin maktu hale getirilerek söz konusu hakkın geçmişe etkili olarak sınırlanması ise halen devam eden bir özel hukuk uyuşmazlığında taraflardan biri lehine devlet eliyle haksız kazanım yaratarak, kanun önünde eşitlik ilkesinin ihlali anlamına gelecektir.
6.Kamulaştırmasız El Atma Tazminatlarının Ödenme Usulü:
Yapılan yeni düzenlemeye göre belediye ve il özel idareleri için, bütçe gelirlerinin yüzde ikisi, diğer idareler içinse bütçe giderlerinin yüzde ikisi, yapılacak tazminat ödemelerinde kullanılacaktır. Bu bütçelerin kesinleşmiş alacakları karşılamadığı ölçüde, söz konusu idareler gelecek yıllara etki edecek şekilde taksitlendirme yapabilecektir. Söz konusu taksitlendirmelerde, taksit süresince kanuni faiz ödenecektir. Bu düzenleme ile Anayasa’nın kamulaştırmayı düzenleyen 46. Maddesinde, kamulaştırmada taksitlendirme yapılması durumunda, taksitlere uygulanacak faiz oranının kamu alacaklarına uygulanacak en yüksek faiz uygulanması kuralının dışına çıkılmıştır.
Kamu alacaklarına uygulanacak yıllık faizin %23,4 olduğu, yasal faizin ise yıllık %9 olduğu düşünüldüğünde, herhangi bir süre sınırlaması bulunmayan taksitler için büyük hak kayıpları olacağı şüphe götürmez bir gerçektir
7.Maddenin Derdest Davalara da Uygulanacağına İlişkin Düzenleme:
Yapılan bu esaslı değişikliklerin mevcut derdest davalara da uygulanacağı öngörülmüştür. Mahkemelerce karara bağlanıp temyiz incelemesi aşamasındaki davalarda dahi bu değişikliler uygulanmaktadır. Fiili kamulaştırmasız el atma davalarında hükmedilen nispi vekalet ücretleri maktu hale gelmiştir. Hukuki el atma olarak nitelendirilen davalar da ise idari yargının görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmektedir.
Nitekim Yargıtay 5.HD 04.11.2013 tarih 2013/14809 esas ve 2013/18368 K nolu ilamında;
“….Dosyada bulunan kanıt ve belgelerden ,dava konusu taşınmazın imar planında kısmen dere koruma alanlına ayrılmış olduğu, ancak taşınmaza davalı idarece fiilen el atılmadığı anlaşılmıştır.
11.06.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6487 sayılı yasanın 21. Maddesi ile Kamulaştırma Kanunu’nun geçici 6. Maddesinde yapılan değişiklik ile -Uygulama imar planlarında umumi hizmetlere ve resmî kurumlara ayrılmak suretiyle veya ilgili kanunların uygulamasıyla tasarrufu kısıtlanan taşınmazlar hakkında, 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanununda öngörülen idari başvuru ve işlemler tamamlandıktan sonra idari yargıda dava açılabilir. Bu madde hükümleri karara bağlanmamış veya kararı kesinleşmemiş tüm davalara uygulanır- hükmü getirilmiştir. Öte yandan Anayasa Mahkemesinin 25.09.2013 gün 2013/2013/101 karar sayılı ilamında da; Kamulaştımadan söz edilebilmesi için taşınmaz zilyetliğinin idareye geçmesi ve taşınmazın fiilen kamu hizmetine tahsis edilmiş olması gerektiği;imar kısıtlamalarında taşınmazın zilyetliğinin malikte kalmaya devam etmekte olup, yalnızca malikin tasarruf yetkisinin, ilgili mevzuattan kaynaklanan bazı kısıtlamalara maruz kaldığı, bu nedenle imar kısıtlamalarından kaynaklanan tazminat davalarının idari yargıda açılabileceği” kabul edilmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, davanın idari yargıda görülmesi gerektiğinden dava dilekçesinin görev yönünden reddi yerine yazılı şekilde hüküm kurulması,
Doğru görülmemiştir.
Davalı idare vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan hükmün açıklanan nedenlerle H.U.M.K nun 428. Maddesi gereğince BOZULMASINA,….. 04.11.2013 gününde oybirliği ile karar verildi. denilmektedir.
8. 04.11.1983 Tarihinden Sonra Yapılacak Kamulaştırmasız El Atmalarda Uygulanacak Usul.
“04/11/1983 tarihinden bu fıkranın yürürlüğe girdiği tarihe kadar kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırması hiç yapılmamış olmasına rağmen fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmaz-ların idare tarafından kamulaştırılması hâlinde kamulaştırma bedeli ve mahkemelerce malikleri lehine hükmedilen tazminat ile bu davalara ilişkin mahkeme ve icra vekalet ücretleri de, idarelerce bu maddenin sekizinci fıkrasına göre bütçelerden ayrılacak paydan ve aynı fıkrada belirtilen usule göre ödenir ve işlem yapılır. Bu alacaklar için de bu maddenin on birinci fıkrası, bu fıkra kapsamında kalan taşınmazlar hakkında açılan her türlü davalarda ise yedinci fıkra hükümleri uygulanır. Bu fıkra hükmü, bu fıkra kapsamında kalan taşınmazlar hakkında açılan ve kesinleşmeyen davalarda da uygulanır.” Hükmü getirilmiştir.
9. Madde 22 ile – 2942 sayılı kanuna hukuk devletinde varlığı kabul edilemz aşağıdaki geçici 7.madde eklenmiştir.
“Mülga 31/8/1956 tarihli ve 6830 sayılı istimlak kanununun 16 ve 17 nci maddeleri ile 2942 sayılı kanunun mülga 16 ve 17 nci maddeleri uyarınca mahkemelerce idare adına tescil kararı verilen kamulaştırmalarda tebligatlar ve diğer kamulaştırma işlemleri tamamlanmış sayılır. Bu kamulaştırma işlemleri sebebiyle hiçbir hak ve alacak talebinde bulunulamaz; kamulaştırmaya veya bedeline karşı itiraz davaları açılamaz; açılmış ve devam eden davalar bu madde hükmü uygulanarak sonuçlandırılır.”denilmektedir.
Bu düzenleme ile İdare; hukuka aykırı olarak tescil kararı almışsa vatandaş için artık kamulaştırmasız el atma davaları mümkün olamayacaktır. Bu hüküm açıkça hak arama özgürlüğünü engeller niteliktedir. Usule uygun olmayan işlemlerle şeklen mülkiyet hakkı elinden alınan bireylerin bu işlemlere karşı yargı yoluna başvurmalarının engellenmesi ve bu engellemenin mülga kanun maddelerine dayanılarak yapılmak istenmesi hukukun temel ilkelerine, anayasaya ve avrupa insan hakları sözleşmesine açıkça aykırıdır. Bu maddenin iptali ile ilgili Anayasa Mahkemesinde dava açılmış olup iptal edilmesi beklenildiğinden Mahkemelerce bu davalar Anayasa mahkemesinin kararının beklemektedir.
GÜNDEMDE OLAN KANAL İSTANBUL, 3.KÖPRÜ VE 3. HAVAALANI GİBİ BÜYÜK PROJELERDE KAMULAŞTIRMA SÜRECİ VE SORUNLAR,
1.Kanal İstanbul projesinin güzergahı, Yeniköy- Sazlıdere Barajı-Arnavutköy-Başakşehir- Küçükçekmece Gölü aksında yer alacak şekilde kesinleşmiş olup “Rezerv” alanında kalan taşınmazların maliklerine TOKİ, DSİ, İBB tarafından “2942/4650 sayılı kanun hükümlerine göre pazarlık görüşmeleri çağrı” konulu tebligatlar yapılmaya başlanmıştır. Bu uzlaşma görüşmelerine çağrı yapılması ve satın alma usulünün uygulanması son yasal düzenleme ile zorunlu hale getirilmiştir.
2.Bu çağrıya uyup “uzlaşma çağrısı” na giden taşınmaz malikleri isterlerse kendilerine teklif edilen bedeli kabul etmeleri halinde peşin alıp mülklerini devredebileceklerdir.
3.Bu çağrıya uymayan veya gidip uzlaşmayan mülkiyet sahiplerinin mülkleri “idare” tarafından Asliye Hukuk Mahkemeleri’nde açılacak “Bedel tespit dava”larında bilirkişilerce belirlenecek bedeli depo etmek suretiyle kamulaştırma işlemi tamamlanacaktır. Bedel tespit davasında verilen “tapunun iptali ile idare adına tescil kararı” kesin olup tespit edilen bedele ilişkin karara hem idare hem de taşınmaz maliki temyiz yoluna gidebilmektedir.
4.Vatandaş açısından en önemli konu “bedel tespit davasında taşınmazın değeri hangi kriterlere göre belirlenecektir. Proje açıklanmadan önceki alınıp satılan rayiç değer üzerinden mi, yoksa son dönemde oluşan satış değeri üzerinden belirlenecektir.
5.Bu konuda dava aşamasında 5 kişilik bilirkişi heyetiyle keşif yapılması Kamulaştırma kanununda zorunlu kılınmıştır. Bu kurul taşınmazın niteliğine göre 1 teknik bilirkişisi 1 mülk bilirkişisi ve 3 adet uzman (ziraat veya inşaat mühendisi) bilirkişilerden oluşmaktadır.
6.Bilirkişiler Kamulaştırma Kanununu 15/11 maddesi hükmü ile davanın açıldığı günkü değerini hesap edeceklerdir.
7. Kamulaştırma kanunun 11. Maddesi kamulaştırılacak taşınmazın değerinin hangi kriterlere göre belirleneceğini düzenlemiştir. Bu maddeye göre;
“…Bilirkişi kurulu, kamulaştırılacak taşınmaz mal veya kaynağın bulunduğu yere mahkeme heyeti ile birlikte giderek, hazır bulunan ilgilileri de dinledikten sonra taşınmaz mal veya kaynağın;
a)Cins ve nevini,
b) Yüzölçümünü.
c) Kıymetini etkileyebilecek bütün nitelik ve unsurlarını ve her unsurun ayrı ayrı değerini,
d)Varsa vergi beyanını,
e)Kamulaştırma tarihindeki resmi makamlarca yapılmış kıymet takdirlerini,
f) Arazilerde(tarım arazilerinde ), taşınmaz mal veya kaynağın kamulaştırma tarihindeki mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net gelirini.
g) Arsalarda, kamulaştırılma gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre satış değerini,
h) Yapılarda, (…)(2) resmi birim fiyatları ve yapı maliyet hesaplarını ve yıpranma payını,
ı) Bedelin tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçüleri,
Esas tutarak düzenleyecekleri raporda bütün bu unsurların cevaplarını ayrı ayrı belirtmek suretiyle ve ilgililerin beyanını da dikkate alarak gerekçeli bir değerlendirme raporuna dayalı olarak taşınmaz malın değerini tespit ederler.”
8.Aynı maddede “Taşınmaz malın değerinin tespitinde, kamulaştırmayı gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer artışları ile ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kâr dikkate alınmaz.” Demektedir.
Bu durumda bu “büyük projelerin” yapılacağı alan içinde kalan taşınmazların kamulaştırma bedelleri tespit edilirken proje nedeniyle bölgede oluşacak değer artışından faydalanmaları söz konusu olmayacakdır. Bu durum mülk sahipleri arasında hayal kırıklığı oluşturacak hakkaniyeti de tartışılacaktır.
9.Değer tespitinde en önemli ayırım Arazi –Arsa-Yapı ayrımıdır. Bunun öncelikle tespit edilmesi gerecektir. Arazi olması halinde tarla mı,çayır mı, bağ mı, bahçe mi, arazi üzerinde yapı varsa yapının cinsi, bina olması halinde binanın ahşap mı kargas mı, kargir yapı mı olduğu ev otel işyeri mi olduğu bedel tespitinde oldukça önemlidir.
10. Kanunda öngörülen Arazi-Arsa ayrımı:
Kamulaştırma Kanunun da arsa tanımlanmış değildir. Daha çok içtihatlarla arazi(tarım arazisi)ve arsanın nitelikleri belirlenmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2011/18-564 E.N , 2011/750 K.nolu içtihadında belirlenen kriteler şu şekildedir.;
“….Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu taşınmazın arsa mı, yoksa arazi niteliğinde mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
4650 sayılı Yasa ile değişik 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun; değer tespiti esaslarını düzenleyen 11.maddesinde, kamulaştırılan bir taşınmazın niteliğinin belirlenmesinde değerlendirme tarihinin;15.maddesinin son fıkrasında da, değerlendirmede idarece belgelerin mahkemeye verildiği (davanın açıldığı) günün esas alınması gerektiği belirtilmiştir.
Hemen ifade edilmelidir ki, Kamulaştırma Kanunu’nda, arsanın tarifine ilişkin herhangi bir düzenleme mevcut değildir.
Bu konudaki yasal düzenlemeyi içeren 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu’nun 12. maddesinin ikinci fıkrasında, “Belediye sınırları içinde belediyece parsellenmiş arazi arsa sayılır” hükmü öngörülmüş; takip eden üçüncü fıkrasında ise, “Belediye sınırları içinde veya dışında bulunan parsellenmemiş araziden hangilerinin bu Kanuna göre arsa sayılacağı Bakanlar Kurulu kararı ile belli edilir” hükmüne yer verilmiştir.
Sözü edilen madde metnine göre, belediye sınırları içinde bulunan ve belediyece parsellenmiş olan, eş söyleyişle uygulamalı imar planı içerisine alınan taşınmazlar kuşkusuz arsa niteliğinde olup; taşınmaz belediye sınırları içinde veya dışında olup da parsellenmemiş ise, arsa niteliğine ilişkin kıstasların Bakanlar Kurulu’nun çıkardığı kararnameler ile belirleneceği açıktır.
Bu yöndeki en son düzenleme olan, 28.2.1983 gün ve 83/6122 sayılı “Arsa Sayılabilecek Parsellenmemiş Arazi Hakkında Bakanlar Kurulu Kararnamesi” nin 1.maddesi:
“a) Belediye ve mücavir alan sınırları içinde imar planı ile iskân sahası olarak ayrılmış yerlerde bulunan,
b) Belediye ve mücavir alan sınırları içinde bulunup da bu imar planı ile iskân sahası olarak ayrılmamış olmakla beraber fiilen meskûn halde bulunan ve belediye hizmetlerinden faydalanmakta olan yerler arasında kalan,parsellenmemiş arazi ve arazi parçaları arsa sayılır.
Ancak, bu yerlerdeki arazi ve arazi parçaları zirai faaliyette kullanıldıkları takdirde arsa sayılmaz.
c) Belediye ve mücavir alan sınırları dışında olup da konut, turistik veya sinai tesis yapılmak amacıyla, her ne şekilde olursa olsun parsellenen ve tapuya bu yolla şerh verilen arazi ve arazi parçaları,
d) Belediye ve mücavir alan sınırları dışında olup da deniz, nehir, göl ve ulaşım yolları kenarında veya civarında bulunması veya sınai veya turistik önemi yahut hızlı şehirleşme faaliyetleri dolayısıyla ve İmar ve İskân Bakanlığının önerisi üzerine Bakanlar kurulu Kararı ile belirlenen alanların sınırları içinde, imar planı ile iskân sahası olarak ayrılan yerlerdeki arazi ve arazi parçaları,arsa sayılır.”
düzenlemesini içermektedir.
Görüldüğü üzere, madde metninde bir arazinin ve arazi parçasının arsa sayılabilmesi için öngörülen koşullar açıkça belirtilmiştir. Belediye ve mücavir alan sınırları içinde bulunan yerler anılan maddenin (a) ve (b) bentlerinde, belediye ve mücavir alan sınırları dışında kalan yerler ise (c) ve (d) bentlerinde düzenlenmiştir.
Buna göre, belediye ve mücavir alan sınırları dışında kalan bir taşınmazın, 28.02.1983 gün ve 83/6122 sayılı “Arsa Sayılacak Parsellenmemiş Arazi Hakkında Bakanlar Kurulu Kararnamesi”nin yukarıya metni aynen alınan 1.maddesinin (d) bendi uyarınca arsa sayılabilmesi için, bu madde bendinde sayılan özellikte olması ve taşıdığı bu özelliği nedeniyle de İmar ve İskân Bakanlığının önerisi üzerine Bakanlar Kurulu Kararı ile belirlenen alanların sınırları içinde imar planı ile iskan sahası olarak ayrılan yerde bulunması; aynı maddenin ( c) bendi uyarınca arsa sayılabilmesi için de konut, turistik veya sinai tesis yapılmak amacıyla, herne şekilde olursa olsun parsellenen ve tapuya bu yola şerh verilen arazi ve arazi parçası niteliğinde bulunması, gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır
….Somut olayda, değerlendirme tarihine göre belediye ve mücavir alan sınırları dışında kalan dava konusu taşınmazın tapu kaydına 1/c bendinde yer alan şerhin konulmadığı, imar planı ile iskan sahası olarak ayrılan yerde Bakanlar Kurulu Kararı ile belirlenen alanların sınırları içinde yer almadığı ve imar planı ile iskan sahası olarak ayrılmadığı anlaşılmaktadır.
Şu hale göre, 28.02.1983 gün ve 83/6122 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi’nin 1.maddesinin (c) ve (d) bendi kapsamı dışında kalan ve maddenin diğer bentlerinde sayılan özellik ve nitelikleri de taşımayan dava konusu taşınmazın arsa niteliğinde kabulü mümkün olmayıp; tarım arazisi niteliğinde olduğunda kuşku bulunmamaktadır. Tarım arazisi niteliğindeki taşınmazın değerinin emsal mukayesesi yapılmak suretiyle değil, net geliri esas alınmak suretiyle belirlenmesi gerektiği de tartışmasızdır.
Hal böyle olunca, yerel mahkemenin dava konusu taşınmazı tarım arazisi olarak kabulü ve bu kararda direnmesi yerindedir….” Denmektedir.
Kamulaştırma bedelinin tespitinde uygulama yukarıda HGK kararında belirtilen kriterlere göredir.
Bu karar ışığında bakıldığında İstanbul’un bu büyük projelerinin yapılacağı yerlerde kamulaştırma bedellerinin tespitinde en büyük sorun bu yerlerin arsa mı tarım arazisi mi olarak mı nitelendirileceği önem kazanmaktadır.
İstanbul Büyükşehirdir. Bu projelerin yapılacağı köylerin tamamı büyükşehir sınırları içindendir. Tüm köyler belediye hizmetlerinden faydalanmaktadır. Bize göre artık bu köylerdeki arazilerin TARIM ARAZİSİ olarak değerlendirilmesi imkanı kalmamıştır.
Ancak şu anda Arnavutköy ve Çatalca ilçelerine bağlı köylerde yapılan kamulaştırmalarda, maalesef Mahkemeler buraları tarım arazisi olarak kabul etmekte ve değerlendirmeyi tarım arazisine uygulanan “gelir metodu” usulüne göre yapmaktadır.
Bu ne demektir, Tarım arazisinin değeri çevrede söz konusu taşınmazların serbest olarak alınıp satıldığı rayiç değer üzerinden değil o tarım arazisinin yıllık getirisi üzerinden teknik bir hesaplama yöntemi ile bulunan değer üzerinden kamulaştırma bedeli tayin edilmektedir. Bu değerler Çatalca ve Arnavutköy ilçelerine bağlı köylerdeki arazilerin m2 birim fiyatı 2013 yılında görülmüş davalar için 30TL ile 70 TL arasında değişmektedir. Gerçekte son bir yıl içinde serbest alım satımlarda bu köylerdeki tarım arazileri en az 100 TL ile 300 hatta 500TL ye kadar bedelle satıldığı bilinmektedir.
Şayet Mahkemeler de; bu projelerin geçeceği çok büyük alanı kapsayan bu arazilerin ARSA niteliğinde olduğuna dair ciddi bir mücadele verilmezse bu arazilerin ARSA niteliğinde olduğu Mahkemelerde ispat edilmezse yine uygulama m2 birim fiyatını 30-70 TL arasında bir değerle kamulaştırılması sağlanacaktır.
Esas itibarıyla ARSA sayılması gereken bu yerlerin, görülecek Kamulaştırma davalarında da ARSA olduğu ispat edilirse ve yargıya kabul ettirilse, ARSA nın değerlendirilmesi, o arazinin bir yıl içinde özel amaç dışında serbestçe alınıp satıldığı değerler bilirkişilerce tespit edilecek ve o gerçek değerler üzerinden kamulaştırılma bedelinin ödenmesi sağlanacaktır.
Bu bölgede taşınmazı olan maliklerin bu mülklerini yargı içtihatları ışığında ARSA NİTELİĞİN DE olduğuna dair ciddi bir hukuk mücadelesi vermesi gerekiyor. Aksi takdirde bu arazilerin çoğu tarım arazisi kabul edilip m2 si 30 TL ile 70 TL arasında bir bedelle kamulaştırılacaktır.