30 Mart 2016 Çarşamba

Kentsel Dönüşüm– 2: İtiraz Yolları Tükendiğinde Neler Oluyor?

Önceki yazımın sonunda, elimizde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yetkilendirilmiş kurum ya da kuruluşlar tarafından hazırlanmış bir riskli yapı denetim raporu mevcuttu. Bu rapora itiraz yollarını detayları ile anlatmıştım. Peki bütün bu itiraz yolları kullanılmadığında ya da tükendiğinde neler oluyor?
Riskli yapı denetim raporu kat maliklerine tebliğ edilmesine rağmen, herhangi bir kat maliki tarafından rapora itiraz edilmediği ya da yapılan itiraz reddedildiği taktirde rapor kesinleşmiş olur ve yıkım sürecine geçilir. 

Rapor kesinleştikten sonra, binanın bulunduğu ildeki Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Müdürlüğü, kat malikine yapının yıktırılması için 60 günden az olmayan bir süre veriyor. Maliklere bu durumu bildiren  tebligatta kiracılara da tahliye için bildirimde bulunma yükümlülüğü getiriliyor. 

Eğer bir malik binanın yıkılmasını istemiyorsa, yıkım kararı kendisine tebliğ olduktan sonra, 30 gün içinde yetkili idare mahkemesine bu karara karşı başvuru yapabilir. Ancak başvurunun yine yürütmeyi durdurma talepli yapılması önemli. Aksi halde davayı kazansanız bile bina yıkılmış olur ve başvurunuz amacına ulaşmaz.

Yıkım tamamlandı, yapı arsa haline dönüştü, bunun üzerine yapılacak işlemler nelerdir?

İşte Kentsel Dönüşüm prosedürünün en hassas noktalarından biri burada karşımıza çıkmakta. Yıkım tamamlandıktan sonra artık bina arsa haline dönüşmüş oluyor. Yapıdaki kat mülkiyeti, ilgililerin muvafakati aranmaksızın Bakanlığın talebi ile tapu müdürlüğünce resen terkin ediliyor, binanın önceki vasfına göre değerlemede bulunularak ya da maliklerle yapılan anlaşmanın şartları tapu kütüğünde belirtilerek maliklerin payları oranında tapuya tescil ediliyor. İşte bu durumda malikler arasında sıkıntılar yaşanıyor. Nasıl mı?

Ülkemizde kat mülkiyeti rejimi mevcuttur. Ancak bu rejimde, dairenin değeri ile arsa payı düzgün oranlanmamaktadır. Genelde yükleniciler, yapı içinde mevcut bağımsız bölümlerin arsa paylarını değerlerine ya da büyüklüklerine göre değil, kendi kazanç sağlama amaçlarına göre oranlamaktadırlar. Mesela binaların en üst katlarında genel damları kendilerine ayrılan dairelerin teraslarına katmakta ya da en alt katlardaki dükkan olarak düşünülen kısımlara sığınakları, otoparkları, kömürlükleri ekleyerek arsa paylarını arttırmaktadırlar. Ya da kendilerine ait dairelerin arsa paylarını, mal sahibinin dairelerinin m2’si aynı dahi olsa tapuda onlardan yüksek göstermektedirler.

Sizin dairenizin m2’si yan komşunuzla ya da üst komşunuzla aynı olabilir. Ancak yukarıda anlattığımız üzere, bu arsa payınızın aynı olduğu anlamına gelmiyor. Hal böyle olunca kentsel dönüşüm sürecinde sizin arsa payınız komşunuzunkinden düşük kalabiliyor. Bu da yeni yapılacak olan binada da sizin daha az arsa payına sahip olacağınız anlamına geliyor. 

Bu nedenle binanın yıkımından ve 2/3 çoğunluk kararı verilmeden önce arsa maliklerinin bir takım hukuksal yardımlar alması ve bazı davalar açması önemlidir.

Malikler süreç başlamadan mutlaka tapuda dairelerinin arsa payını kontrol etmelilerdir. Eğer dairenin arsa payında bir hata olduğunu düşünüyorsa delil tespiti davası açarak dairelerinin mevcut durumunu, fiziksel olarak tespit ettirebilirler. Bu davaya bina yıkılmadan önce başvurmak gerekir. Neticede bina yıkıldıktan sonra dairenizin fiziki durumunu tespit ettiremezsiniz. 

Ancak kanımca daha önemli olan bir diğer dava “Arsa Paylarının Düzeltilmesi” davasıdır. Yukarıda bahsettiğimiz şekilde bağımsız bölümlerin arsa paylarının özel nedenlerle gerçeği yansıtmadığı, değerleriyle oranlı olarak tahsis edilmediği durumlarda, 2/3 çoğunluk kararı alınmadan evvel mutlaka bu durumun düzeltilmesi için “Arsa Paylarının Düzeltilmesi” davası açılmalıdır. Davadan önce bütün paydaşlar oybirliğiyle böyle sıkıntılı durumların mahkemelere başvurmadan düzenlenebilmesini sağlayabilse de uygulamada bunun pek mümkün olmadığı görülmektedir. 

Yeniden yapılacak yapı hakkında maliklerin 2/3 çoğunlukla karar vermesi gerekli

İlgili kanun ve yönetmelik, yıkımdan sonra yeni bina yaptırılması konusunda inisiyatifi kat maliklerine tanıyor. Yeniden bina yaptırılması, parsellerin tevhid edilmesi, münferit veya birleştirilerek veya imar adası bazında uygulama yapılmasına, payların satışına anlaşılacak yüklenici, dairelerin yapısı gibi böyle önemli durumlar için paydaşların oybirliğiyle karar alması öneriliyor. Eğer paydaşlar bir konsensüs sağlayamazsa, paydaşların 60 gün içerisinde, 2/3 oranında çoğunlukla vereceği karar esas alınıyor. Bu kararların yazılıp maliklerce imzalandığı tutanağa da Bina Ortak Karar Protokolü deniyor. 

Ancak buradaki oran maliklerin sahip oldukları paylara göre tespit edildiği için yukarıda verdiğimiz bilgiler daha da önem kazanıyor. Maliklerin sahip oldukları pay oranları, açılacak davalar ile değiştiği taktirde 2/3 çoğunluk oranı bile etkilenebiliyor ve yeniden bina yapımı konusunda sıkıntılar çıkabiliyor.

Peki 2/3 çoğunluğa katılmayan paydaşların hukuksal durumu ne olur?

İlgili kanun ve Uygulama Yönetmeliği 2/3 çoğunluğa katılmayan paydaşların hukuksal durumu önemlidir. 

Çoğunluğa katılmayanlara ait bağımsız bölümlerin arsa payları, Bakanlıkça rayiç değerleri tespit edilerek, anlaşma sağlayan diğer paydaşlara açık arttırma usulü ile satılır.

Üzerindeki riskli yapının yıkılmasından sonra, arsa haline gelen taşınmazın satışına karar verilmesi halinde bu satışın öncelikle Bakanlığa ya da Bakanlığın öngördüğü bağlı veya ilgili kuruluşa veya İdareye veya TOKİ’ye teklif edilmesi gerekir. Ancak bu teklifin neden yapılması gerektiğine dair hukuksal ya da mantıklı bir açıklama tarafımdan getirilememektedir.

Eğer açık arttırma usulüyle bu satış sağlanamazsa, 2/3 çoğunluğa katılmayanların paylarının rayiç bedeli Hazine tarafından ödenerek tapuda Hazine adına tescil yapılır ve Bakanlığa tahsis edilmiş sayılır. Bakanlık uygun gördüğü taktirde TOKİ’ye ya da idareye devirler yapması da mümkündür.

"Vergiyi 10 Yıla Yayın"

"Vergiyi 10 Yıla Yayın"

Hükümetin rant vergisi uygulamayı planladığı gayrimenkul sektörü temsilcileri, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’ye yazı göndererek bu verginin 10 yıla yayılmasını istedi. Sektör ayrıca konut kredi faizinin vergiden düşülmesini önerdi.

"Vergiyi 10 Yıla Yayın"
Hürriyet'ten Erdinç Çelikkan'ın haberine göre, Gayrimenkul sektörü temsilcileri, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’den değer artış kazancının vergilendirilmesinde kademeli orana geçilmesini, konut kredi faizinin vergiden düşülmesini, satış fiyatına yüzde 11 oranında yük getiren tapu harcı ve damga vergisinde ise proje bazlı tavan fiyat uygulamasına geçilmesini istedi.İnşaatçıları temsil eden Gayrimenkul ve Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Derneği (GYODER), İstanbul İnşaatçılar Derneği (İNDER) ve Konut Geliştiricileri ve Yatırımcıları Derneği (KONUTDER), Bakan Zeybekci’ye gönderdikleri yazıda, gayrimenkul sektörünün ekonomi için kritik öneme sahip olduğuna dikkat çekildi. Gayrimenkul sektörünün mevcut sorunlarına yönelik çözüm önerileri sıralayan sektör temsilcileri, konut satışının olmazsa olmazı havuz, ankastre cihazlar, klima, peyzaj harcamalarının KDV iadesi kapsamına alınmasını talep etti. Değer artış kazancının vergilendirilmesinin 10 yıla yayılmasını ve kademeli oranın düşünülmesi gerektiğini savunan sektör temsilcileri, Bakan Zeybekci’den şu taleplerde bulundu:

Arsa alımlarında yüzde 18 KDV’nin hemen ödenmesi, yatırım sürecinde ödenen yüzde 18 KDV’nin çok uzun süreler sonrasında iade alınması konusu düzenlenmelidir.
Tapu harcı, satışa ilaveten yapım ve arsa alım sözleşmelerinden alınan damga vergileri, ruhsat, cins tashihi harçları, noter masrafları gibi tutarlar Maliye’nin uygulamalarıyla genel olarak satış fiyatının yüzde 11’i civarında ek yük getirmektedir.
Alıcıya yansıyan bu tutarların azaltılması ya da proje bazlı tavan uygulamasına geçilmesi gereklidir. Konut kredi faizi gelir vergisinden düşülebilmelidir. Yatırımcının aktifinde bulunan taşınmazlardan ruhsat alınana kadar emlak vergisi alınmamalıdır.
Konutun KDV’sinin belirlenmesinde kullanılan belediye sokak rayiç tutarları ülke genelinde hakkaniyetle belirlenmemiştir. Bunun sonucunda hakkaniyetsiz KDV oranları uygulanmaktadır. Bu durum konut talebini olumsuz etkilemektedir.
Konut KDV oran sistematiği tekrar ele alınmalıdır. Kentsel dönüşümün finansmanında kamunun rolü sadece kira yardımı ya da yapım kredisi desteği olmamalıdır.
Özel sektörle yapılacak kat karşılığı dönüşümlerde fizibiliteyi destekleyecek yoğunlukların verilemediği durumlarda kamusal alanların ve altyapının finansmanı da kamu tarafından desteklenmelidir.
Dönüşüm zenginleşme fırsatı olmasın
Sektör temsilcileri gönderdikleri yazıda dönüşüm planlarında yoğunlukların kentlerin mevcut yoğunlukları ve tüm dinamikleri göz önüne alınarak normal planlardan farklı olarak belirlenmesi gerektiğini belirterek, “Özel sektörle geliştirilecek dönüşüm projelerinde uzlaşmayı desteklemek üzere deprem gerçeğini ön plana çıkaran, dönüşümün zenginleşme fırsatı olarak görülmesini engelleyen bilinçlendirme faaliyetleri yürütülmelidir” diye yazdı.

Kamulaştırmasız El Atma Davaları ve Mevzuattaki Yeni Değişiklikler

Takip etmekte olduğunuz, www.emlakanaliz.com geçen haftaki bültenini incelerken, bir haber dikkatimi çekti.
Haberin başlığı 30 yıllık arsa sorununu AİHM çözdü şeklinde olup, içeriği ise 30 yıldır çeşitli nedenlerle, bir şahsa ait arsanın belediye tarafından fiilen bu şahsa kullandırılmaması nedeniyle, arsa sahibinin başlattığı hukuki mücadelenin AİHM’de sonuçlanması ile ilgiliydi.
Peki bu mücadele neden ve nasıl başlayıp, nasıl devam etmişti? Süreç boyunca mevzuatımızda ne gibi değişiklikler olmuş ve malik idarenin ve mahkemelerin hangi yanlış uygulamalarına maruz kalmıştı?
Geçen yazı konumuz kamulaştırmaydı. Bu yazının içeriğinde “kamulaştırmasız el atma davaları” na da kısaca değinmiştik. Ancak konunun uzun ve hassas olduğunu, bu nedenle bir yazı konusu olarak değerlendirilmesi gerektiğini söylemiştik. Bültende çıkan bu haberi okuyunca, güncel hale gelmiş bu konuyu yazma ihtiyacı hissettim. Haber içeriğinde de bahsedildiği gibi, ülkemizde, bu malik durumunda olan, hukuki olarak kendisine ait olan arsayı idarenin bazı işlemleri nedeniyle fiili olarak kullanamayan pek çok şahıs ve şirket mevcut. Çıkarılan kanunlarla ve Yargıtay tarafından verilen kararlarla bu kimselerin hak arama mücadelesi hızlanmakta ya da yavaşlamakta. Şimdi duruma hukuksal olarak bir göz atalım.
Nedir bu kamulaştırmasız el atma?
Kamulaştırmasız el atma, kamulaştırma işlemi yapılmaksızın , el koyma suretiyle, malikin hukuken kendisine ait olan gayrimenkul üzerindeki fiili kullanım hakkının idare tarafından engellenmesi olarak tanımlanabilir.  Aynı zamanda mülkiyet gibi en kutsal insan haklarından birinin de idare tarafından engellenmesidir. İdarenin yasal bir dayanak olmadan, taşınmaz üzerinde fiili tasarrufta bulunması ya da malikin tasarrufta bulunmasını hukuksal olarak engellemesi de bir başka tanımıdır. Yani el atma hem fiilen hem de hukuken gerçekleşebilir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 15.12.2010 tarihli kararında hukuki el atmanın da fiili el atma gibi değerlendirilmesi gerektiği hakkında karar vermiş ve bu ayrımı ortadan kaldırmıştır.
Yani bu karardan sonra, bir gayrimenkule idare tarafından el atılıp, malik tarafından kullanılmasının engellenmesi ile hukuksal olarak malikin gayrimenkulünü kullanmasına engel sınırlandırmalar getirmesi arasında bir fark bulunmadığı Yüksek Mahkeme kararı ile kabul edilmiştir. İkisi de sonuç itibariyle kişinin mülkiyet hakkını kullanmasının engellenmesidir. Yani bu karara göre gayrimenkulünüz imar planında okul yeri olarak ayrılmış ancak idare uzun süre hareketsiz kalmış, uygulamada 5 yıl olarak belirlenmiş, arsayı size kullandırmadığı gibi kamulaştırma prosedürünü de tamamlamamışsa bu bir el atma sayılacaktır.
Bu karardan sonra uygulamada oturan Yargıtay’ın bu görüşü idarenin yüksek tazminatlar ödemesine neden olmuş ve genel olarak idare tarafından çatlak sesler yükselmeye başlamıştır. Bu nedenle, kanun koyucu, idare tarafında kamulaştırma konusuna muhatap olan birimlerden alınan görüşleri dayanak yaparak, hukuki el atmalar ile ilgili olarak 2013 yılında 6487 sayılı Torba Yasanın 21 ve 22. maddeleri ile çok tartışmalı yeni düzenlemeler getirmiştir. Ayrıca bu maddelerin derdest davalara da uygulanması gerektiğine ilişkin Kamulaştırma Kanunu’na eklenen geçici madde ise gerçekten trajikomiktir. Ne evrensel hukuk normlarıyla ne de süregelen uygulamayla kesinlikle örtüşmeyen bu düzenleme herkesi şaşırtmıştır.
Kamulaştırmasız El Atma Davalarında Görevli Mahkeme:
Daha önce bu davaların idari yargıda mı adli yargıda mı görüleceği konusunda pek çok hukuki tartışma yaşanmıştır. Asliye Hukuk Mahkemelerinin ve idare mahkemelerinin görevli olduğuna dair adli, idari mahkeme, Yargıtay kararı ve uyuşmazlık mahkemesi kararı mevcuttur.
2942 Sayılı Kamulaştırma Kanununun, 6487 sayılı yasanın 21. maddesi ile değişik, Geçici 6. maddesinin 10. Fıkrasıyla bu uygulama çarpıklığına bir son getirilmiştir. Madde içeriğine göre ;
“Uygulama imar planlarında umumi hizmetlere ve resmi kurumlara ayrılmak suretiyle veya ilgili kanunların uygulanmasıyla tasarrufu kısıtlanan taşınmazlar hakkında, 3/5/1985 tarihli ve 3194 Sayılı İmar Kanununda öngörülen idari başvuru ve işlemler tamamlandıktan sonra idari yargıda dava açılabilir. Bu madde hükümleri karara bağlanmamış̧ veya kararı kesinleşmemiş̧ tüm davalara uygulanır, denmiştir. Yani yeni düzenlemeye göre hukuki el atmaya ilişkin davalarda idari yargı yetkilidir.
Fiili el atmalara ilişkin davalara asliye hukuk mahkemeleri görevli olup gayrimenkulün bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesi ise yetkili olacaktır.
Uzlaşma Şartı:
Kamulaştırma Kanununun Geçici 6. Maddesinde yer alan  ‘’Bu maddeye göre yapılacak işlemlerde öncelikle uzlaşma usulünün uygulanması dava şartıdır.’’  düzenlenmesi ile ‘’uzlaşma’’ dava şartı olarak kabul edilmiştir. Diğer bir ifade ile dava açmadan önce uzlaşma usulünün uygulanması zorunludur.
Yani imar planına dayalı kamulaştırmasız hukuki el atma davalarında, öncelikle idari başvuru yoluna gidilmesi; idari başvurudan bir sonuç alınamaması durumunda idari yargıda dava açılabilmesi kabul edilmiştir.
Ancak Anayasa Mahkemesi’nin bu kanun maddelerinin tartışıldığı kararına göre 04.11.1983 tarihinden sonra kamulaştırmasız olarak el atılan taşınmazlar da bu kanun hükümlerine tabi olsa da, uzlaşma prosedürünün tamamlanmış olması şartı aranmayacaktır.
İlgili maddeye ve uygulamaya göre taşınmaz maliki noter aracılığı ile fiilen el konulan taşınmaz için uzlaşma görüşmelerinin başlamasını, teşkil edilecek kıymet takdir komisyonu marifetiyle taşınmazın bedelinin tespit edilmesini, uzlaşma komisyonu kurularak uzlaşma görüşmelerine davet talebini bildirmek suretiyle müracaatta bulunmalıdır.
Burada önemle üzerinde durulması gereken hususa göre, Yasa; ‘’uzlaşma başvurusunu’’ değil ‘’uzlaşma usulünün uygulanmasını’’ dava şartı olarak göstermiştir. Yani başvuru yeterli olmayıp, sürecin tamamlanması önemlidir.
Yasada süreç ile ilgili olarak şöyle açıklama yapılmıştır.‘’ Uzlaşma görüşmeleri, hukuki veya fiili engel bulunmadığı takdirde davete icabet tarihinden itibaren en geç altı ay içinde sonuçlandırılır.’’ denilmektedir. Buna göre; müracaat üzerine idare tarafından kurulacak uzlaşma komisyonu, müracaatta bulunan maliki uzlaşma görüşmeleri için davet etmeli ve davete icabet tarihinden itibaren de bu görüşme altı ay içinde sonuçlandırılmalıdır veya müracaat üzerine idare müracaatta bulunan maliki uzlaşma görüşmelerine davet etmemişse yine bu sürenin bitimi beklenmelidir. Yani başvurudan itibaren geçecek olan bu altı aylık süre dava aşamasına geçilmesi için aranan bir şart haline dönüşmüştür.
Uzlaşmazlık halinde ise; yukarıda ifade edildiği gibi uzlaşma görüşmelerine başlamak ve idare ile uzlaşmak istenmiyorsa ‘’İdare ve malik arasında uzlaşma sağlanamadığı takdirde, uzlaşmazlık tutanağının tanzim edildiği tarihten itibaren üç ay içinde malik veya idare tarafından bedel tespiti davası açılabilir’’ hükmüne paralel olarak uzlaşmazlık tutanağı tanzim ettirmek ve üç ay içinde de dava açmaktır. Yani uzlaşma sürecinin bitiminden itibaren başlayan bu üç ay dava açma süresidir.
Bilindiği gibi yeni kanun derdest davalar için de geçerlidir. O halde, böyle bir dava varken de uzlaşma şartının yerine getirilmesi gerekecektir. Eğer yargılama devam etmekte ise davalı idareye uzlaşma görüşmelerine başlamak için müracaat edilmeli ve bu durum mahkemeye bildirilmelidir.
Bu yeni yasaya göre, önceden uzlaşma aşamasında nakdi ödeme, trampa, idareye ait sınırlı ayni hak tanınması veya imar hakkı tanınması şeklinde tanımlanan idarenin takdir yetkisi kaldırılmış olup, nakdi ödeme diğer tüm olasılıkların mümkün olmaması durumunda önerilebilmektedir. Nakit ödeme taksitlerle yapılabilir, ancak taksit süresi boyunca faiz işleyecektir.
Kamulaştırmasız El Atmalarda Uygulanacak Harçlar ve Vekalet Ücreti :
Kanun koyucu, yeni eklenen fıkra ile, kamulaştırmasız el atma davalarını yanlış bir şekilde değerlendirmiş, tespit davası haline dönüştürüp, eda davasında hükümle birlikte karar verilmesi gereken nispi vekâlet ücretlerini ve dava açılırken ödenecek dava harçlarını maktu hale getirmiştir.
Yukarıda incelendiği üzere, konu üzerine Torba Yasayla yapılmış olan yeni değişikliklerle kanun koyucu işleyen bir düzeni bozmuş ve idare yönünden yüksek ödemelere neden olacağını düşünerek insan haklarına aykırı bir düzenleme getirmiştir. Bu düzenlemenin derdest davalara da uygulanması gerektiği konusunda bir madde koyarak da durumu daha da içinden çıkılmaz bir hale getirmiştir.
Öncelikle bu düzenleme Anayasamızın Mülkiyet Hakkını Düzenleyen 35.maddesine, kamulaştırma ile ilgili 46.maddesine ve yargı erkini konu alan 138. Maddesine tamamen aykırıdır. Ancak Anayasa Mahkemesi’nde bu eklenen kanun metinleri incelenmiş ve bir kaç ufak nüans hariç maddelerin Anayasa’ya aykırı olmadığına karar verilmiştir. Anayasa Mahkemesi Anayasa’yı koruyamamıştır.
Kaldı ki; Anayasamızın 90. Maddesine göre usulüne uygun bir şekilde yürürlüğe konulmuş olan milletlerarası sözleşmeler kanun hükmündedir. Anayasaya aykırılığı dahi iddia edilemez. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş̧ temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır. Yani usulüne uygun bir şekilde TBMM tarafından kabul edilmiş ve yayınlanmış olan milletlerarası sözleşmeler Anayasamızın bile üstünde kabul edilmektedir.
Türkiye’nin 18.05.1954 tarihinde onayladığı, İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşmeye Ek 20.03.1952 tarihli Paris Protokolünün 1. Maddesi Mülkiyet Hakkının korunmasına ilişkindir. Maddenin ilk fıkrası şöyledir;
Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
İşte ülkemizin de imzası bulunan protokolün bu maddesi ve Anayasamızda bulunan diğer ilgili maddeler, yeni düzenlemenin evrensel ve yerel hukuk normlarına ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olmadığını ortaya koymaktadır. Devlet kamulaştırmasız olarak vatandaşın malına el atmakta, bunu kendi istediği şartlarla gerçekleştirmekte, ancak vatandaşın hakkını tam ve süresinde ödemekten, kendi hukuki manevralarıyla sıyrılmaya çalışmaktadır.
İşte bu durumdan yılmış ve haberde geçtiği üzere yurtiçinde mevcut bütün hukuki yolları tüketmiş bir vatandaş, AİHM’ne başvurmuş ve mahkemece başvurusunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmiştir.
Şimdi AİHM’nin bu konu hakkında vereceği karar önem taşır bir hale gelmiştir. Çünkü yeni kanun maddeleri yargılamayı ve mevzuatı öyle bir hale getirmiştir ki, hangi mahkemenin görevli olduğu bile zar zor anlaşılmaktadır.

ORKA® Banyo'dan Diamond Serisi

ORKA® Banyo'dan Diamond Serisi

ORKA® Diamond, lüks kavramını elit çizgiler ile buluşturan, rafine ve şık tasarımıyla romantik bir banyo ortamı sunmayı amaçlıyor.
ORKA® Banyo'dan Diamond Serisi
Yere kadar uzanan oymalı altın, gümüş varaklı veya siyah dev aynası ile farklı bir atmosfer oluşturan Diamond, Goldline Collection ürün sınıfında bulunuyor. ORKA® Diamond altın ve gümüş renginde tezgah üstü seramik lavabosu, ayna arkası dört köşe sensörlü LED aydınlatması ve frenli kapakları ile sunuluyor.
ORKA® Diamond 40 cm ölçüsündeki boy dolabı ile ekstra saklama alanı sağlıyor.  Altın varak, gümüş varak ve siyah lake olmak üzere üç renk alternatifi ile sunulan Diamond, 2016 ORKA® Banyo Koleksiyonunda yer alıyor.
Kurşun ve bakır  içermeyen, kaliteli ekolojik aynalarında yer alan dekoratif detaylar ile salon havasında banyolara imza atan ORKA® Banyo, özellikle 2016 kreasyonlarında yer alan serilerinde aynalarda el işi oymalara ve işlemelere sıkça yer veriyor.
Türkiye'de GS Sertifikası'na sahip ilk ve tek banyo mobilyası ORKA® Banyo
ORKA® Banyo sektöre adım attığı 1992 yılından bu yana "Her Aşamada Kalite" ilkesine uygun olarak, banyo dolabı üretiminde ürünlerinin sağlamlığını ve güvenliğini uluslararası alanda tanınmış olan akredite belgeler ile tescilliyor.
Tasarım + Kalite + Hizmet üçgeninde inovasyona dayalı üretimi ile Ar-Ge ve Ür-Ge'ye yatırım yapan bir kurum olarak, üretimin her aşamasının kalite kontrol mühendislerince denetlenmesi ile ürün kalitesinde sürekliliği sağlıyor.
ORKA® Banyo'nun süreç ve ürün kalitesi, TÜV Rheinland tarafından verilen, üstün kalite, dayanıklılık ve güvenliğin sembolü olan GS Sertifikası ile bir kez daha tescillenmiş oluyor. Tüm Avrupa’da ve dünyada kabul gören ve alınabilecek en ileri ürün güvenliği ve kalite belgesi olan GS Sertifikası Türkiye banyo mobilyaları sektöründe bir ilk olarak sadece ORKA® Banyo'da bulunuyor.
ORKA® Banyo ürünleri tüm Türkiye'de 300'den fazla satış noktası ile 1 milyondan fazla evde ve 44 ülkede tüketiciyle buluşuyor...

"Maçka Residences ile ‘Lüks Yaşam’ Unsurunu Vurguluyoruz"

"Maçka Residences ile ‘Lüks Yaşam’ Unsurunu Vurguluyoruz"

Astaş Holding ve Armani / Casa işbirliğiyle hayata geçen ‘Maçka Residences Interior Design by Armani / Casa Managed by Kempinski’ projesi, dün (12 Aralık 2012 Çarşamba) gerçekleştirilen bir toplantıyla basına tanıtıldı.
  • "Maçka Residences ile ‘Lüks Yaşam’ Unsurunu Vurguluyoruz"
  • "Maçka Residences ile ‘Lüks Yaşam’ Unsurunu Vurguluyoruz"
  • "Maçka Residences ile ‘Lüks Yaşam’ Unsurunu Vurguluyoruz"
  • "Maçka Residences ile ‘Lüks Yaşam’ Unsurunu Vurguluyoruz"
  • "Maçka Residences ile ‘Lüks Yaşam’ Unsurunu Vurguluyoruz"
  • "Maçka Residences ile ‘Lüks Yaşam’ Unsurunu Vurguluyoruz"
  • "Maçka Residences ile ‘Lüks Yaşam’ Unsurunu Vurguluyoruz"
  • "Maçka Residences ile ‘Lüks Yaşam’ Unsurunu Vurguluyoruz"
  • "Maçka Residences ile ‘Lüks Yaşam’ Unsurunu Vurguluyoruz"
İnşaatı 2010 yılında başlayan ‘Maçka Residences Interior Design by Armani / Casa Managed by Kempinski’ projesinin basın toplantısına; Astaş Yönetim Kurulu Başkanı Vedat Aşcı, Bemes Yapı Yönetim Kurulu Başkanı Mesut Alkan, Kempinski Residences Başkan Yardımcısı Eyüp Babür katıldı. Toplantının açılış konuşmasını ve proje tanıtımını ise Oylum Talu gerçekleştirdi. Daha sonra sözü Astaş Yönetim Kurulu Başkanı Vedat Aşcı’ya bırakan Talu, projenin detaylarını paylaşarak; konumu, manzara unsuru, konut tipolojileri, sunduğu hizmetler hakkında detaylı bilgi verdi.

‘Maçka Residences Interior Design by Armani / Casa Managed by Kempinski’ projesinin inşaatına 2010 yılı sonunda başladıklarını açıklayan Aşçı, “Kempinski projesinin resmi açılışını söz verdiğimiz gibi, 2012 yılında gerçekleştirdik. Her zaman olduğu gibi bu projemizde de en iyilerle çalıştık. Armani / Casa ve Kempinski ile gerçekleştirdiğimiz işbirliğiyle Maçka’ya değer katacak bir tasarım oluşturduk” dedi.  Projenin arsasının SSK’ya ait olduğunu ve 2006 yılında satışa çıktığını aktaran Aşçı, bu süreçte 6 yatırımcı arasından sıyrılarak arsaya sahip olduklarını anlattı.

Proje kapsamında; Spa, sağlık merkezi ve ticaret alanlarının mevcut olduğunu bildiren Aşçı, metrekare fiyatlarının 10 ile 20 bin arasında değiştiğini ifade ederek en pahalı penthouse’un 18 milyon dolara alıcı bulduğunu söyledi. Tüm projelerinde olduğu gibi bu projelerinde de ‘lüks yaşam’ unsuruna vurgu yaptıklarını dile getiren Astaş Yönetim Kurulu Başkanı, Maçka Residences Interior Design by Armani / Casa Managed by Kempinski kapsamında Giorgio Armani’nin bizzat çalıştığını ve sonuçta son derece sofistike tasarıma sahip bir yapı üretildiğini ifade etti.

Aşçı, Astaş Holding olarak gelecekte gerçekleştirecekleri yatırımların rezidans, ofis ve otel projeleri bağlamında şekilleneceğini vurgulayarak; “Özel lokasyonları tercih ediyoruz, bundan sonraki projelerimizde de hedef kitlemizi alım gücü yüksek yabancılar oluşturacak. Dünya çapında üst düzey aileleri Türkiye’ye çekmek istiyoruz. Bu projemizde yüzde 25 olan yabancı oranını yüzde 30 – 40’lara çekmeyi hedefliyoruz” dedi. 

Basın toplantısı, Astaş Yönetim Kurulu Başkanı Vedat Aşcı’nın Kempinski Residences Başkan Yardımcısı Eyüp Babür’e anahtar teslimi ile noktalandı.

Maçka Residences Interior Design by Armani / Casa Managed by Kempinski’nin dış cephesi Mixity tarafından tasarlandı

Toplam 7.300 metrekare arsa üzerinde üç bloktan oluşan Maçka Residences’ta, büyüklüğü 135 metrekare ile 500 metrekare arasında değişen, 1+1, 2+1 ve 3+1 ve penthouse’lardan oluşan teras veya balkonlu on farklı tipte 170 rezidans bulunuyor. 

Maçka Residences Interior Design by Armani / Casa Managed by Kempinski’nin dış cephesi Mixity (Londra), mimari projesi ise Sinan Kafadar - Metex Design Group (İstanbul) tarafından tasarlandı.

Maçka Residences, üç metreye yakın tavan yüksekliği ile ferah bir yaşam alanı sunuyor. Zeminden tavana kadar uzanan pencereler gün ışığının bol miktarda içeri girmesini sağlıyor.  Pencerelerin tümü bütünüyle açılabiliyor ve dairelerdeki balkon ve teraslar doğal havalanmaya olanak sağlıyor. Merkezi klima sistemine ilave olarak, dairelerin her birinde kişiye özel ısıtma/soğutma ayarları bulunuyor.

Maçka Residences Interior Design by Armani / Casa Managed by Kempinski henüz inşaat aşamasındayken International Property Awards (Uluslararası Gayrimenkul Ödülü) jürisi tarafından çok üniteli rezidans kategorisinde Avrupa’nın En İyi Mimari projeleri arasında gösterildi.

Önde Gelen Asansör Üreticileri

Önde Gelen Asansör Üreticileri




Dünya İstatistikleri
2008 itibariyle İtalya 850,000 adet ile en çok asansörün kurulduğu ülkedir, hemen ardından 700,000 asansör ile Amerika ve 1949 yılından beri kurulmakta olan 610,000 asansörüyle Çin gelmektedir. Dünyanın en büyük pazarı 1.629 Milyon Euro satış ve 1.224 Milyon Euro İç Pazar ile İtalya’dır. Çin ise gelişmekte olan bir pazardır; 2013 yılına kadar asansör miktarının 1,300,300’e çıkması beklenmektedir.
Belli başlı üreticiler

· Otis (dünyanın en büyük asansör üreticisi, 1999’da The Express Lifts’i üretti) 
· Schindler Group (dünyanın en büyük ikinci üreticisi, 1989’daWestinghouse Elevator’i üretti)
· ThyssenKrupp (1999’da Dover Asansör Sistemini kuran dünyanın en büyük üçüncü asansör üreticisi) 
· KONE (1987’de Fiam Asansörlerini ve 1994’te Montgomery Asansörlerini üreten en büyük dördüncü üretici) 
· Fujitec (başlıca bilinen fakat en küçük üretici) 
· Hitachi Elevator 
· Mitsubishi Electric Elevator Division (bazı bölgelerde Ryodan adlı yan kuruluşu tarafından yürütüldü)
· Richmond Elevator (Vancouver/Kanada’da en büyük üretici) 
· 1/6/1894; Rochester N. Y. adlı önemli asansör firması tarafından üretilen asansörler.
· Toshiba (Taipei 101’de kurulan asansörler)

KİRACI VEYA SINIRLI AYNİ HAK SAHİBİ OLARAK İŞYERİ İŞLETENLER KİRA YARDIMI İÇİN HANGİ EVRAKLARLA NEREYE BAŞVURACAKLAR?

Riskli binada kiracı ve sınırlı ayni hak sahibi olarak ikamet edenlerin kira yardımı alabilmek için hangi evraklarla ve nereye başvuru yapmaları gerekir?
Riskli binada kiracı ve sınırlı ayni hak sahibi olarak ikamet edenler;
  • Başvuru dilekçesi (ıslak imzalı)
  • Nüfus cüzdanı fotokopisi (firmaya temsile yetkili kişilerin),
  • İmza sirküleri (firmaya temsile yetkili kişilerin)
  • Riskli yapı tespit raporu (onaylı),
  • Gerçek veya tüzel kişiye ait Ziraat Bankası IBAN numarası,
  • Riskli yapı adres bilgileri ile uyumlu, firma sahibi üzerine kayıtlı son 3 aya ait su, elektrik, telefon, doğalgaz faturalardan biri veya son 3 aya kadar bağlı olduğu oda sicil kaydı,
  • Kiracı veya sınırlı ayni hak sahibine ait vergi levhası veya kapatıldığına dair Meslek Odasından alınacak yazı,
  • İşyerinin tahliye edildiğine dair güncel vergi levhası ile Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğüne başvurulabilir

Kat Karşılığı İnşaat Yükümlülükleri

Nasıl Doğar?

Arsa sahibi ile müteahhit arasında noterde düzenleme şeklinde kat karşılığı inşaat sözleşmesi imzalanarak sözleşme kurulmuş olur. Bu sözleşmede karşılıklı olarak yükümlülükler açık olarak belirtilir.

Müteahhitin Yükümlülükleri Nelerdir?

Müteahhitin yapacağı inşaatı imar yönetmeliklerine ve inşaat tekniklerine uygun olarak yapma zorunluluğu vardır bununla birlikte secimlik olarak binada kullanılacak malzemeler ve malzeme kaliteleride açıkca yazılır. İnşaata ne zaman başlanacağı ve ne zaman bitirilip teslim edileceğide sözleşmede açıkca yazılır.

Arsa Sahibinin Yükümlülükleri Nelerdir?

Arsa sahibi ise inşaatın kanun ve yönetmeliklere ve imzalanan sözleşmeye uygun olarak yapılıp kendisine teslim edilme noktasına gelindiğinde mütahide düşen daireler e tekabül eden hisseyi tapudan müteahhide devretme yükümlülüğü vardır.

RİSK TESPİTİ YAPTIRMAK ZORUNLU MU?

Kanunda risk tespiti yaptırılması zorunluluğu bulunmamaktadır. Konutunda güven ve huzur içerisinde yaşamak isteyen, oturduğu binanın riskli olabileceğinden şüphelenen her vatandaşın risk tespiti yaptırması uygun olacaktır.

Kanunda risk tespiti yaptırılması zorunluluğu bulunmamaktadır. Konutunda güven ve huzur içerisinde yaşamak isteyen, oturduğu binanın riskli olabileceğinden şüphelenen her vatandaşın risk tespiti yaptırması uygun olacaktır. Bina Risk Tespiti yaptırmak için herhangi bir çoğunluk aranmaz. Kat maliklerinden birinin veya kanuni temsilcinin müracaatı ile yapılabilir.
Riskli yapılar belediyeler tarafından da tespit edilebilir. Belediyeler kendi sorumluluk alanlarındaki yapılara yönelik olarak bir tarama yaparak bina stoklarını tespit edebilirler. Bu tarama sonucu ortaya çıkan sonuçlara göre de, ekonomik ömrünü tamamlamış, eski ve riskli bina sahiplerinden tespit yapılmasını isteyebilirler.

RİSKLİ BİNAYI TAHLİYE ETMEYEN MALİKLER VEYA KİRACILAR HAKKINDA NE YAPILABİLİR?

Yıkım için maliklere verilen süreler içinde riskli binayı tahliye etmeyen malik veya kiracılar Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüklerine bildirilir.



Yıkım için maliklere verilen süreler içinde riskli binayı tahliye etmeyen malik veya kiracılar Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüklerine bildirilir. Gerekli görülen durumlarda riskli binaya verilen su, elektrik ve doğalgaz gibi hizmetler kesilir. Riskli yapıların tespiti, tahliyesi ve yıktırma işlemlerini engelleyenler hakkında işlenen, fiil ve halin durumuna göre 26.09.2004 tarihli 5237 sayılı TCK ilgili hükümleri uyarınca Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulur.

29 Mart 2016 Salı

Şubatta En Fazla Konut Satışı Iraklılara Oldu

Şubatta En Fazla Konut Satışı Iraklılara Oldu

Şubat ayında Irak vatandaşları Türkiye’den 365 konut satın aldı. Irak’ı sırasıyla, 159 konut ile Kuveyt, 158 konut ile Suudi Arabistan, 141 konut ile Afganistan ve 88 konut ile Rusya Federasyonu izledi.
Şubatta En Fazla Konut Satışı Iraklılara Oldu
Yabancılara yapılan konut satışları bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 15,8 artarak bin 585 oldu. Yabancılara yapılan konut satışlarında, Şubat 2016’da ilk sırayı 555 konut satışı ile İstanbul aldı. İstanbul ilini sırasıyla 328 konut satışı ile Antalya, 141 konut satışı ile Bursa, 93 konut satışı ile Sakarya, 90 konut satışı ile Yalova ve 61 konut satışı ile Ankara izledi.

Habertürk'ün TÜİK verilerinden derlediği bilgiye göre, Türkiye genelinde konut satışları 2016 Şubat ayında bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 7 oranında  artarak 101 bin 703 oldu. Konut satışlarında, İstanbul 18 bin 142 konut satışı ile en yüksek paya (yüzde 17,8) sahip oldu.

Satış sayılarına göre İstanbul’u, 10 bin 694 konut satışı (yüzde 10,5) ile Ankara, 6 bin 480 konut satışı (yüzde 6,4) ile İzmir izledi. Konut satış sayısının düşük olduğu iller sırasıyla 3 konut ile Ardahan, 10 konut ile Şırnak ve 11 konut ile Hakkari oldu.

Türkiye genelinde ipotekli konut satışları bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 17,6 oranında azalış göstererek 30 bin 455 oldu. Toplam konut satışları içinde ipotekli satışların payı yüzde 29,9 olarak gerçekleşti. İpotekli satışlarda İstanbul 6 bin 628 konut satışı ve yüzde 21,8 pay ile ilk sırayı aldı.

Diğer konut satışları Türkiye genelinde bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 22,7 oranında artarak 71 bin 248 oldu. Diğer konut satışlarında İstanbul 11 bin 514 konut satışı ve yüzde 16,2 pay ile ilk sıraya yerleşti. İstanbul’daki toplam konut satışları içinde diğer satışların payı yüzde 63,5 oldu. Ankara 6 bin 777 diğer konut satışı ile ikinci sırada yer aldı. Ankara’yı 4 bin 215 konut satışı ile İzmir izledi.

47 bin 409 konut ilk defa satıldı 

Türkiye genelinde ilk defa satılan konut sayısı bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 16,6 artarak 47 409 oldu. Toplam konut satışları içinde ilk satışın payı yüzde 46,6 oldu. İlk satışlarda İstanbul 8 bin 277 konut satışı ile en yüksek paya (yüzde 17,5) sahip olurken, İstanbul’u 4 bin 150 konut satışı ile Ankara ve 3 bin 382 konut satışı ile Van izledi.

Türkiye genelinde ikinci el konut satışları bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 0,1 azalış göstererek 54 bin 294 oldu. İkinci el konut satışlarında da İstanbul 9 bin 865 konut satışı ve yüzde 18,2 pay ile ilk sıraya yerleşti. İstanbul’daki toplam konut satışları içinde ikinci el satışların payı yüzde 54,4 oldu. Ankara 6 bin 544 konut satışı ile ikinci sırada yer aldı. Ankara’yı 3 bin 959 konut satışı ile İzmir izledi.

Yeni Bina da Müteahhit Firmanin Sorumlulukları

 Yeni iskanı alınmış bir binada müteahhit firmanın teknik ve eksiklere dair sorumlulukları, hem Türk mevzuatı hem de genel inşaat hukuku çer...