Davada Taraf Teşkili Açısından
Ortaklığın giderilmesi davasında tapu paydaşları sağ ise kendilerinin, ölmüş iseler ilgilisinden alınacak veraset belgesine göre tüm mirasçılarının davada yer alması gerekir. Miras bırakan ve tüm mirasçıların nüfus kayıt bilgileri ve adresleri araştırılmalı, bu bilgilerin elde edilebilmesi için bütün yollar tüketilmelidir. Paydaşlardan veya ortaklardan birisinin ölmesi halinde alınacak mirasçılık belgesine göre mirasçılarının davaya katılmaları sağlanmalıdır. Bu şekilde taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esasının incelenmesi gerekir. Bu yapılmadan dosyada bulunan güncel olmayan veraset ilamı üzerinde hüküm kurulması mümkün değildir[1]. Taşınmaz üzerinde intifa hakkı bulunması halinde bu hak sahibinin de davaya dâhil edilmesi zorunludur. İntifa hakkı sahibinin usulüne uygun şekilde davaya katılması sağlanmadan işin esası hakkında hüküm kurulması bozma nedenidir[2].
Davanın Konusu ve Harçlar Açısından
Miras bırakandan kalan ve terekeye olan para veya alacakta ayni hak söz konusu olmadığından ve bunlar para misli eşyadan sayıldığından dava davaya konu edilen bu kalemler açısından ortaklığın giderilmesine karar verilmesi mümkün değildir. Diğer taraftan taşınmaz malların satışı nedeniyle satış bedeli üzerinden % 0,9 nispi harç ve taşınır eşyalar yönünden maktu harç alınması gerekir, bu hususların mahkeme tarafından gözetilmemesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir[3].
Müşterek Mülkiyetten Kat Mülkiyetine Geçiş Açısından
Kat Mülkiyeti Yasasının 14. maddesine göre; kat irtifakı, ancak arsa malikinin ya da paylı mülkiyette tüm paydaşların buna ilişkin bir dilekçe veya istemle -yasada öngörülen diğer belgeleri de ekleyerek- Tapu İdaresine başvurmaları üzerine idari bir işlemle tesis edilir. Paydaşlar arasında uyuşmazlık çıktığında, kat irtifakı kurulması için mahkemeye başvurulamaz. Yasa bu hususu paydaşların oybirliğine bıraktığı için uyuşmazlık öngörülmemiş, bu nedenle de mahkemeye bu konuda paydaşları zorlayıcı sonuç doğurmak üzere karar vermesini öngören bir görev vermemiştir. Tüm paydaşların onayı olmadan müşterek mülkiyetten ferdi mülkiyete geçmek ancak ortaklığın giderilmesi davası ile mümkün olup, mahkemeden ancak ortaklığın giderilmesi yolu ile 634 sayılı Yasanın 10′uncu maddesinin uygulanması istenebilir. Bu durumda ortak mülkiyetten bir çeşit ferdi ve bağımsız mülkiyeti öngören kat irtifakına geçilmesi ve bunun tapuya tescili kamu düzeni ile ilgili olduğu için mahkeme kararıyla böyle bir mülkiyet rejimine geçişe ve davalının muvafakat vermeye zorlanması sonucunu doğuracak şekilde paydaşın yerine geçilerek onay vermiş sayılmasına yasal olanak yoktur. Mahkemelerin aksi şekilde karar vermesi bozma nedenidir[4].
Tamamlanmış yapının fiili durumu ile onaylı projesi arasında aykırılıklarının bulunması ya da yapının imara uygun ancak projesiz inşa edilmiş olması veya bir kısım bağımsız bölümlerin başlı başına kullanılmaya elverişli halde bulunmaması gibi kat mülkiyeti kurulmasına engel oluşturan eksikliklerin mevcut olduğu durumlarda bu eksikliklerin giderilip yasal koşullara uygun hale getirilmesi mümkün ise bunun isteyen tarafa tamamlattırılması yoluna gidilmesi gerekir[5].
Ortaklığın Giderilmesinde Aile Konutunun Durumu Açısından
Ortaklığın giderilmesi ve aile konutunun özgülenmesi davaları nitelikleri itibariyle ayrı ayrı davalardır. Ortaklığın giderilmesi davaları, paylı veya elbirliği mülkiyetine konu taşınır veya taşınmaz mallar ile haklarda paydaşlar (ortaklar) arasında mevcut birlikte mülkiyet ilişkisini sona erdirip ferdi mülkiyete geçmeyi sağlayan iki taraflı, taraflar için benzer sonuçlar doğuran davalar olduğu halde, aile konutunun özgülenmesi davası sağ kalan eşe miras hakkına mahsuben mülkiyet hakkı tanınması isteğini içermekte olup iki taraflı bir dava olduğu söylenemez. Özgüleme davası, ortaklığın giderilmesi davasında karşı dava şeklinde açılmış ise, mahkemece dava konusu taşınır ya da taşınmazın değeri belirlenerek, dava değer itibariyle sulh mahkemesinin görev sınırını aşıyorsa özgüleme davasının tefrikine ve mahkemenin görevsizliğine karar verilip, bu davanın sonucu beklenmelidir. Karşı davanın değeri sulh mahkemesinin görevine giriyorsa öncelikle özgüleme isteği çözümlenip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir[6]. Özgüleme isteklerinde görevli mahkeme sulh hukuk mahkemesidir. Göreve ilişkin kurallar kamu düzeninden olup, davanın her safhasında ileri sürülebileceği gibi, mahkeme de davanın her aşamasında kendiliğinden görevli olup olmadığına karar verir[7].
Mahkeme Kararının İçermesi Gereken Unsurlar Açısından
Ortaklığın giderilmesi davasına konu taşınmazlar üzerinde yapılar varsa bu yapılarda her bir bağımsız bölümün konumu, yüzölçümü, kullanım amacı ve eklentileri yerinde incelenip irdelenerek değeri ve bu değere göre özgülenecek arsa payı uzman bilirkişi aracılığıyla saptanıp varsa fiili taksime göre, taksim yoksa çekilecek kur’a ile önce her bir paydaşa birer bağımsız bölüm özgülendikten sonra arta kalan bağımsız bölümün pay oranları da gözetilmek suretiyle yine kur’a ile paydaşlara özgülenerek, gerekiyorsa bedel farkı sebebi ile ödenecek ivaz da belirlenmek suretiyle payların denkleştirilmesi, malikleri gösteren liste ve yönetim planı gibi belgeleri paydaşların tanınan süreye rağmen imzalamaktan kaçınması halinde bunların imzalanmış sayılması suretiyle tahkikatın ikmal edilmesinden sonra kat mülkiyetine geçiş yoluyla ortaklığın giderilmesine karar verilmesi gerekir[8]. Davanın taraflarının aynen taksim istediği hallerde öncelikle taksim konusunun incelenmesi gerekir. Mahkemece taşınmazın aynen taksim edilip edilemeyeceği konusunda inceleme yapılmadan eksik inceleme ile karar verilmesi doğru değildir[9].
Ortaklığın satış suretiyle giderilmesine karar verilmesi halinde satışın nasıl yapılacağının ve satış bedelinin ne şekilde dağıtılacağının hükümde gösterilmesi gerekir. Satış bedelinin, satışına karar verilen taşınmaz paylı mülkiyet hükümlerine konu ise paydaşların tapudaki payları oranında, elbirliği halinde mülkiyet hükümlerine tabi olması halinde mirasçılık belgesindeki payları oranında hem paylı, hem de elbirliği mülkiyet halinin bir arada bulunması halinde ise tapudaki ve mirasçılık belgesindeki paylar dikkate alınarak dağıtılmasına karar verilmesi gerekir[10]. Miras bırakanın mirasçı bırakmaksızın öldüğü belirlendiği takdirde son mirasçının Hazine olacağı düşünülmeli, sonucuna göre bir hüküm verilmelidir[11]. Kısa kararda davanın kabulüne karar verilmesine rağmen gerekçeli kararda kısa karara aykırı şekilde bazı taşınmazlar açısından hüküm kurulmaması suretiyle kısa karar ile gerekçeli karar çelişkili bulunması bozma nedenidir[12].
Ortaklığının giderilmesine yönelik davada davacılar kendilerini vekille temsil ettirmişlerse, yargılama sonucu davacılar yararına takdir edilen vekâlet ücreti ile yargılama giderlerinin tamamının davalıdan tahsiline karar verilmesi mümkün değildir. Ortaklığın giderilmesi davasının iki taraflı olma özelliği göz ardı edilerek yargılama gideri ve vekâlet ücretinden ortakların payları oranında sorumlu tutulmaları gerekir[13].
Satıştan Sonra Oluşan Durumlar Açısından
Çekişmeli taşınmazı ihale sonucunda satın alan kişinin taşınmazın tahliyesini isteme hakkı vardır. Fakat yeni malikin taşınmazda bulunanın tahliyeye ilişkin icranın ertelenmesi yönünde karar alma konusundaki yasal hakkını kullanmasını ve erteleme için verilen süreyi beklemeden tahliye ve hatta yıkım gibi işlemlere girişmesi, taşınmazda bulunan mallara bu surette zarar verilmesi hukuka aykırı olup haksız fiil oluşturur. Bu gibi nedenlerle zarara uğrayanın, bunun tazminini isteme hakkı doğar[14].
Ortaklardan biri veya birkaçının koşullarının varlığı halinde, davaya konu taşınmazda yaptığı iyileştirme giderlerinin paylarına düşen kısmını, sebepsiz zenginleşme kurallarına göre açacakları eda nitelikli bir alacak davası ile taşınmazın diğer maliklerinden istemeleri mümkündür[15].
--------------------------------------------------------------------------------
[1] 6. HD. Esas: 2010/9430, Karar: 2010/14277, Karar Tarihi: 27.12.2010; 7. HD. Esas: 2009/1153 Karar: 2009/886, Karar Tarihi: 24.03.2009.
[2] 6. HD. Esas: 2010/6430, Karar: 2010/8158, Karar Tarihi: 29.06.2010.
[3] 6. HD. Esas: 2010/10451, Karar: 2010/13186, Karar Tarihi: 01.12.2010.
[4] 18. HD. Esas: 2010/10751, Karar: 2010/15907, Karar Tarihi: 09.12.2010.
[5] 18. HD. Esas: 2010/11326, Karar: 2010/13740, Karar Tarihi: 21.10.2010.
[6] 6. HD. Esas: 2010/8795, Karar: 2010/10793, Karar Tarihi: 13.10.2010.
[7] 2. HD. Esas: 2010/2202, Karar: 2010/13244, Karar Tarihi: 01.07.2010.
[8] 18. HD. Esas: 2010/2167, Karar: 2010/5062, Karar Tarihi: 01.04.2010.
[9] 6. HD. Esas: 2010/2817, Karar: 2010/7423, Karar Tarihi: 17.06.2010.
[10] 6. HD. Esas: 2010/8187, Karar: 2010/13281, Karar Tarihi: 06.12.2010.
[11] 7. HD. Esas: 2009/1153, Karar: 2009/886, Karar Tarihi: 24.03.2009.
[12] 6. HD. Esas: 2010/958, Karar: 2010/4999, Karar Tarihi: 27.04.2010.
[13] 6. HD. Esas: 2009/10433, Karar: 2010/1784, Karar Tarihi: 22.02.2010.
[14] Hukuk Genel Kurulu, Esas: 2010/4-220, Karar: 2010/269, Karar Tarihi: 12.05.2010.
[15] 7. HD. Esas: 2009/7126 Karar: 2010/1271, Karar Tarihi: 11.03.2010.
Yorumlar