Yapı Denetim Sistemi tamamen değişmeli. Sektöre tamamen garanti anlamında sigortalama hakim olmalı
H.Erdal DEMİR
Yapı Denetim Sistemi tamamen değişmeli. Sektöre tamamen garanti anlamında sigortalama hakim olmalı...
Bilindiği gibi yapı müteahhitliği hizmetleri Türkiye de adli mercilerin önüne en çok gelen çekişmelerin başlarında yer almaktadır. Aynı zamanda toplumsal çekişme boyutunun dışında hafif şiddetli depremlerde de önemli maddi kayıplarla can kayıplarının da olması, yine sadece emniyet faktörü değil, yapılarda birbirlerine benzeyen tip proje anlayışı, fonksiyonellikten uzak, mimari anlayışın neredeyse bulunmadığı yapılar, ekonomik olmayan, estetikten mahrum, aynı zamanda gerekli ısı, ses ve su yalıtımlarının bulunmadığı yapılar konusunda da müteahhitlik hizmetleri farklı boyutlarda da gündeme gelmektedir.
Yukarıda sayılanlar somut tespitlerdir. Bunun dışında anlayış kusurları, yanıltma ve dürüstlük olgusundan da kimi zaman uzak davranış biçimlerini de olayımıza ilave etmeliyiz. Yukarıda konu çok genel boyutu ile ele alınmış, hukuki çekişmelerin ayrıntılarına girilmemiştir. Ayrıntıya girilse, yazı bir ansiklopediyi dolduracak boyut alırdı kuşkusuz.
Ülkemizde en son yapı denetimi ile ilgili olarak; 4708 Sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun ile ilgili yönetmelik yürürlüktedir. İlgili yasanın gerekçesinin bir bölümünde "Ülkemizde yerleşme ve yapılaşmalara, 3194 sayılı İmar Kanunu ve ilgili yönetmelik hükümleri ile getirilen denetime ilgili idarelerce uyulmadığı, yapılan araştırmalarda, proje denetimi aşamasında dahi projelerin % 91'inde tasarım, hesap ve çizim hataları olduğu, uygulamanın ise hiç denetlenmediği ve şantiyelerin % 90'ında yönetmelik ve standartlara aykırı beton döküldüğü ve beton mukavemet değerlerinin projesinde öngörülenden ortalama olarak % 40 daha az olduğu tespit edilmiştir." şeklinde ibareler görmekteyiz. Bu gerekçeyi okuduğumuzda irkilmemiz gerekmektedir. Yasa 2001 yılında çıkarılmıştır. 2001 yılında, bu yasadan önceki dönemde betonun olması gereken mukavemetinin yapıların %60'ında bulunmadığı zikredilmektedir. Bu çok korkunç denebilecek bir boyut ve rakamdır. Mevcut Yapı Denetim Kanun ve Yönetmeliği'nde olayın sadece emniyet faktörü açısından ele alındığını da böylece tespit etmiş bulunmaktayız (kaldı ki bu amacı sağlamadığı da bir realitedir). Emniyet dikkate alınmasına rağmen yapı emniyetinin eskiye nazaran ne ölçüde değiştiğini elbette tartışacağız, ama hukuki çekişme, fonksiyonellik, yapıların estetiği, yapı ekonomisi, yapıların yaşayanların konforunu artıran ve büyük ölçüde ekonomi de sağlayan, su, ses ve ısı yalıtımı gibi kavramların da çok ciddi kanunda vurgulanmadığı gözlenmektedir. Ama en önemlisi hukuki güvenlik ve hukuki çekişmeyi ortadan kaldıran veya azaltan bir çalışmanın yasada hiç olmadığını da görmekteyiz.
Önce hukuki güvenlik ve hukuki çekişme boyutunu ele alalım: Meri mevzuatta, özel bir bina yapan (halk dilinde yapsatçı tabir edilen) müteahhit, belediyeden ruhsat aldığında, yapı için tek bir çivi çakmadan, kat irtifakı kurabilmekte ve ardından da hem tapudan bağımsız bölüm satabilmekte, hem de satış vaadinde bulunabilmektedir. Kimi zaman satış yetkisini tedrici olarak satın alan müteahhit, birçok imalatı borçlanarak yapmakta, bir kısmını tapudan satış yapmakta ve yine bir kısmını da harici belgelerle üçüncü kişilere satmaktadırlar. Satacak bağımsız bölüm kalmayınca da, müteahhit yapıyı yarım bırakarak terk etmekte ve yapı tabiri yerinde ise kanser olmaktadır. Ardından davalar gelmektedir. Bu durumu önleyecek yapı denetim kanununda bir tedbir yoktur. Aslında çözüm çok kolaydır.
Yukarıda sayılanlar somut tespitlerdir. Bunun dışında anlayış kusurları, yanıltma ve dürüstlük olgusundan da kimi zaman uzak davranış biçimlerini de olayımıza ilave etmeliyiz. Yukarıda konu çok genel boyutu ile ele alınmış, hukuki çekişmelerin ayrıntılarına girilmemiştir. Ayrıntıya girilse, yazı bir ansiklopediyi dolduracak boyut alırdı kuşkusuz.
Ülkemizde en son yapı denetimi ile ilgili olarak; 4708 Sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun ile ilgili yönetmelik yürürlüktedir. İlgili yasanın gerekçesinin bir bölümünde "Ülkemizde yerleşme ve yapılaşmalara, 3194 sayılı İmar Kanunu ve ilgili yönetmelik hükümleri ile getirilen denetime ilgili idarelerce uyulmadığı, yapılan araştırmalarda, proje denetimi aşamasında dahi projelerin % 91'inde tasarım, hesap ve çizim hataları olduğu, uygulamanın ise hiç denetlenmediği ve şantiyelerin % 90'ında yönetmelik ve standartlara aykırı beton döküldüğü ve beton mukavemet değerlerinin projesinde öngörülenden ortalama olarak % 40 daha az olduğu tespit edilmiştir." şeklinde ibareler görmekteyiz. Bu gerekçeyi okuduğumuzda irkilmemiz gerekmektedir. Yasa 2001 yılında çıkarılmıştır. 2001 yılında, bu yasadan önceki dönemde betonun olması gereken mukavemetinin yapıların %60'ında bulunmadığı zikredilmektedir. Bu çok korkunç denebilecek bir boyut ve rakamdır. Mevcut Yapı Denetim Kanun ve Yönetmeliği'nde olayın sadece emniyet faktörü açısından ele alındığını da böylece tespit etmiş bulunmaktayız (kaldı ki bu amacı sağlamadığı da bir realitedir). Emniyet dikkate alınmasına rağmen yapı emniyetinin eskiye nazaran ne ölçüde değiştiğini elbette tartışacağız, ama hukuki çekişme, fonksiyonellik, yapıların estetiği, yapı ekonomisi, yapıların yaşayanların konforunu artıran ve büyük ölçüde ekonomi de sağlayan, su, ses ve ısı yalıtımı gibi kavramların da çok ciddi kanunda vurgulanmadığı gözlenmektedir. Ama en önemlisi hukuki güvenlik ve hukuki çekişmeyi ortadan kaldıran veya azaltan bir çalışmanın yasada hiç olmadığını da görmekteyiz.
Önce hukuki güvenlik ve hukuki çekişme boyutunu ele alalım: Meri mevzuatta, özel bir bina yapan (halk dilinde yapsatçı tabir edilen) müteahhit, belediyeden ruhsat aldığında, yapı için tek bir çivi çakmadan, kat irtifakı kurabilmekte ve ardından da hem tapudan bağımsız bölüm satabilmekte, hem de satış vaadinde bulunabilmektedir. Kimi zaman satış yetkisini tedrici olarak satın alan müteahhit, birçok imalatı borçlanarak yapmakta, bir kısmını tapudan satış yapmakta ve yine bir kısmını da harici belgelerle üçüncü kişilere satmaktadırlar. Satacak bağımsız bölüm kalmayınca da, müteahhit yapıyı yarım bırakarak terk etmekte ve yapı tabiri yerinde ise kanser olmaktadır. Ardından davalar gelmektedir. Bu durumu önleyecek yapı denetim kanununda bir tedbir yoktur. Aslında çözüm çok kolaydır.
Çözüm genel olduğundan tüm sorulara birlikte cevap verilecektir. Hukuki boyuttaki bunun benzeri çekişme örnekleri binlercedir. Ama Yapı Denetim Mevzuatı açısından doğan çekişme nasıl olmaktadır? Müteahhit işe başlamakta ve bina bitinceye kadar Yapı Denetim Ücreti hiç yatırmamaktadır. Ardından, S.S.K. Primleri hiç ödenmemiş, Yapı Denetim Ücreti hiç ödenmemiş, vergiler, harçlar hiç ödenmemiş, ama görüntüde bitmiş binalar da çokça gözümüze çarpmaktadır. Bunu gelenek haline getirmiş müteahhitler bulunmaktadır. Müteahhit sözde on bina bitirmiş, ama hiç birisinin iskan raporu yok. İşte bu durumun da önlemi Yapı Denetim Mevzuatında yoktur. Yapı Denetim Mevzuatının bu örnekte işlemediğini de görmekteyiz. Kaldı ki, kimi Yapı Denetim Firmalarının bir nevi patronları müteahhit olduğundan gerekli dirayeti göstermedikleri, gerekli inceleme ve kontrolün de sağlıklı olmadığı yaygın görüştür. Yukarıda anlatıldığı üzere, yapı bitmiş, Yapı Denetim Ücreti ilk ruhsat alındığı gündeki gibi duran çok sayıda bina olması da, ayrı bir kontrol eksikliği boyutudur.
Kanunun gerekçesinde belirtilen koşullarda aslında çok önemli değişiklik yoktur. Sadece hazır betonun yaygınlaşması, beton kalitesinde iyileştirme getirmiştir. Bunun dışında yalıtım, teçhizat, fonksiyonellik, estetik, ekonomik olma açısından kanunun gerekçesinde tanımlanan olumsuz durumun devam ettiğini söylemek mümkündür. Kanunda belirtilen bir husus ise, kesin uygulama imkanı bulmamıştır. Yapı Denetim Ücretinin muhatabının yapı (mal) sahibi olduğu, yapı sahibinin müteahhite vekalet veremeyeceği maddesi kesinlikle ve mutlak olarak tam tersi uygulanan bir maddedir.
Yapı Sahibi ile müteahhit arasındaki sözleşmelerde Yapı Denetim Ücretinin müteahhit tarafından karşılanacağı yazılmaktadır. Müteahhit ile birlikte, müteahhitin yanında çalışan adamları ile proje müellifine yapı sahibi vekaletname vermekte, yapı sahibi Yapı Denetim Firmasının varlığını neredeyse bilmemekte veya yapının denetlendiğini hiç görmemektedir. Yine bu maddenin unutulduğu sözleşmelerde de ihtilaf çıkmakta, konu yargıya taşınmaktadır. Kanunun hilafına Yüksek Yargı'da istikrar kazanmış içtihat, işin götürü bedelli işler sınıfında olduğu ve Yapı Denetim ücretinin de müteahhitçe ödenmesi gerektiği doğrultusundadır. Müteahhite vekalet verilmemesi, Anayasal bir hak engeli olmakla kalmayıp, fiiliyatta hiç uygulanmamaktadır. Kanunların uygulanabilir olmaması kamu düzenine güveni sarstığından bu konunun da kesin ve acilen yeniden düzenlenmesi şarttır. Kanunlar geleneklere aykırı olduğunda, huzursuzluk ve çekişme ortaya çıkmaktadır. Türkiye'de yapı müteahhitliği geleneğinde yapı sahibinin para ödemesi kavramı yoktur.
Sorunun birçok boyutunu ayrı ayrı ele almak mümkün aslında, ama yazıyı daha da uzatmamak adına, çözümü belirtmek gerekirse, aslında çözümün çok kolay olduğu görülecektir. Birincisi, Yapı Denetim Şirketleri veya mevzuatı tamamen ortadan kaldırılacaktır. İkincisi sigorta yükümlülüğü getirilecektir. Sigorta firması henüz sözleşme aşamasında, yapı kalitesine, sağlamlığa, estetiğe, ısı, ses ve su yalıtımı gibi konforu ve ekonomiyi artıran unsurlara, yapının sözleşmedeki sürede biteceğine garantör olacak, işi sigorta edecektir. Bakınız bu durumda ne olur? Müteahhitin yarım bırakma, işe başlamama, işi süresinde bitirememe, işi sözleşmeye ve fenni kurallara aykırı yapma imkanı kalmaz. Hukuki Çekişme neredeyse tamamen biter. Müteahhitten daire alıp, daire alanların parasının batma olayı, işin yarım kalma endişesi, işin sağlam olmama sorunu, depreme dayanıklılık sorunu kökünden kazınmış olur.
Kanunun gerekçesinde belirtilen koşullarda aslında çok önemli değişiklik yoktur. Sadece hazır betonun yaygınlaşması, beton kalitesinde iyileştirme getirmiştir. Bunun dışında yalıtım, teçhizat, fonksiyonellik, estetik, ekonomik olma açısından kanunun gerekçesinde tanımlanan olumsuz durumun devam ettiğini söylemek mümkündür. Kanunda belirtilen bir husus ise, kesin uygulama imkanı bulmamıştır. Yapı Denetim Ücretinin muhatabının yapı (mal) sahibi olduğu, yapı sahibinin müteahhite vekalet veremeyeceği maddesi kesinlikle ve mutlak olarak tam tersi uygulanan bir maddedir.
Yapı Sahibi ile müteahhit arasındaki sözleşmelerde Yapı Denetim Ücretinin müteahhit tarafından karşılanacağı yazılmaktadır. Müteahhit ile birlikte, müteahhitin yanında çalışan adamları ile proje müellifine yapı sahibi vekaletname vermekte, yapı sahibi Yapı Denetim Firmasının varlığını neredeyse bilmemekte veya yapının denetlendiğini hiç görmemektedir. Yine bu maddenin unutulduğu sözleşmelerde de ihtilaf çıkmakta, konu yargıya taşınmaktadır. Kanunun hilafına Yüksek Yargı'da istikrar kazanmış içtihat, işin götürü bedelli işler sınıfında olduğu ve Yapı Denetim ücretinin de müteahhitçe ödenmesi gerektiği doğrultusundadır. Müteahhite vekalet verilmemesi, Anayasal bir hak engeli olmakla kalmayıp, fiiliyatta hiç uygulanmamaktadır. Kanunların uygulanabilir olmaması kamu düzenine güveni sarstığından bu konunun da kesin ve acilen yeniden düzenlenmesi şarttır. Kanunlar geleneklere aykırı olduğunda, huzursuzluk ve çekişme ortaya çıkmaktadır. Türkiye'de yapı müteahhitliği geleneğinde yapı sahibinin para ödemesi kavramı yoktur.
Sorunun birçok boyutunu ayrı ayrı ele almak mümkün aslında, ama yazıyı daha da uzatmamak adına, çözümü belirtmek gerekirse, aslında çözümün çok kolay olduğu görülecektir. Birincisi, Yapı Denetim Şirketleri veya mevzuatı tamamen ortadan kaldırılacaktır. İkincisi sigorta yükümlülüğü getirilecektir. Sigorta firması henüz sözleşme aşamasında, yapı kalitesine, sağlamlığa, estetiğe, ısı, ses ve su yalıtımı gibi konforu ve ekonomiyi artıran unsurlara, yapının sözleşmedeki sürede biteceğine garantör olacak, işi sigorta edecektir. Bakınız bu durumda ne olur? Müteahhitin yarım bırakma, işe başlamama, işi süresinde bitirememe, işi sözleşmeye ve fenni kurallara aykırı yapma imkanı kalmaz. Hukuki Çekişme neredeyse tamamen biter. Müteahhitten daire alıp, daire alanların parasının batma olayı, işin yarım kalma endişesi, işin sağlam olmama sorunu, depreme dayanıklılık sorunu kökünden kazınmış olur.
Ayrıca bu durum, dürüst olmayan, ekonomik gücü olmayan, alt yapısı olmayan, işi bitiremeyecek kişilerin de piyasadan çekilmesine bir vesile olacaktır. Kendisi sigorta edilmeyen müteahhitlere kimse iş vermeyecek, zaten verme kavramı ortadan kalkacaktır. Çünkü müteahhit iş alamayacaktır. Sigorta firması sağlam teminatı olmayanları sigorta etmeyecek, garantör de olmayacaktır. İşte denetimi de çok yönlü sigorta firması yapacaktır. Dikkat edilirse, sigorta firmasının anlaştığı teknik kadro, denetledikleri yer, patronları olmadığı için görevlerini ciddiyetle yapacaklar, hatta bırakınız denetlemeyi, yol gösterecekler, iş birliği içerisinde olacaklar, sigorta firması gerektiğinde mühendis istihdam edecek veya hizmet satın alacaktır.
Böylece sorun, sadece emniyet faktörü açısından değil, kamu düzeni, hukuki güvenlik, fonsiyonellik, israfın önüne geçilmesi, estetik, ekonomik olma ve toplumsal barış açısından da çözülmüş olacaktır. Ki, bu sistemin formüle edilmesi çok da kolaydır..
Böylece sorun, sadece emniyet faktörü açısından değil, kamu düzeni, hukuki güvenlik, fonsiyonellik, israfın önüne geçilmesi, estetik, ekonomik olma ve toplumsal barış açısından da çözülmüş olacaktır. Ki, bu sistemin formüle edilmesi çok da kolaydır..
Yorumlar