5 Aralık 2019 Perşembe

Kentsel Dönüşümde İtiraz Yolu

Kentsel dönüşüm kavramı ve beraberinde gelen riskli yapı, riskli alan, rezerv alanı gibi kavramlar, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un 31.05.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmasıyla beraber, hayatımıza dahil olmuştur. Kanunun amacı, eskimiş, teknik olarak kullanıma elverişli durumda bulunmayan bina ve alanların tasfiyesini, koşullar elveriyorsa iyileştirilmesini veya yenilenmesini sağlamaktadır. Bu kanun uyarınca verilen kararlara karşı, itiraz yoluna başvurulabileceği gibi, bir idari dava çeşidi olan iptal davası da açılabilmektedir.
Risk Tespiti:
Maliklerden birinin veya kanuni temsilcisinin müracaatı ile, masraflar kendilerine ait olmak üzere, ilgili yapının risk tespiti yaptırılabilir. Binanın ruhsatlı olup olmamasının risk tespitinin yapılabilirliği açısından bir önemi bulunmadığı gibi, kamu binaları için de risk tespiti yapılabilir. Ancak, uygulama yönetmeliği uyarınca, inşaat halinde olup ikamet edilmeyen yapılar ile metruk olması veya bir kısmının yıkılması sebepleriyle yapı bütünlüğü bozulmuş olan yapılar riskli yapı tespitine konu edilemez.
Bir başka önemli husus, arsa paylı tapu söz konusu ise, bir parsel üzerinde bulunan birden fazla yapıdan bir kısmı için risk tespit raporu alınması halinde, bu rapor uyarınca arsa üzerindeki tüm yapıların yıktırılması söz konusu olmayacaktır. Bir başka deyişle, bu gibi durumlarda arsa sahiplerinden birinin, arsada bulunan tüm yapılar hakkında risk tespit raporu alarak yıkılmalarını sağlaması mümkün değildir.
İtiraz Yolu:
6306 sayılı kanunun 3.maddesinde belirtilen yollardan herhangi biriyle, ilgili yapı veya alanların risk tespitleri yapılır. Bu husustaki düzenlemeler uyarınca yapının riskli olduğu sonucuna varılırsa, ilgili tapu sicil müdürlüğüne, idare veya bakanlık tarafından ayrıca bilgi verilerek, tapu kütüğü beyanlar hanesinde yapının riskli olduğuna dair şerh düşülür. Aynı zamanda Tapu Sicil Müdürlüğü tarafından, yapı malikine ve yapı üzerinde ayni veya şahsi hak sahibi olan şahıslara yapının riskli olduğuna ve süresi içerisinde itiraz edilmediği takdirde tebliğden itibaren 60 gün içinde idare tarafından yapının yıktırılması gerektiğine dair tebligat yapılır. Bu tespitlere karşı ilgili yapı malikleri veya kanuni temsilcileri, riskli yapı tespit raporuna dair bilgi ve belgelerin kendilerine tebliğinden itibaren 15 gün içinde “itiraz” yoluna başvurarak, karardaki hukuki sakatlıkların giderilmesini talep edebilirler. Söz konusu itiraz, tespit raporunun içeriği kendileriyle paylaşılmadığı için ancak ve ancak riskin tespitine ilişkin olarak yapılabilir. İtiraz yoluna başvurmadan, doğrudan iptal davası yoluna başvuru da mümkündür.
İtiraz Yoluna Kimler Başvurabilir:
Kanunun bu husustaki açık düzenlemesi uyarınca, risk tespitine ilişkin itiraz yoluna, riskli yapı malikleri ile kanuni temsilcileri başvurabilmektedir. Bunlar dışındaki ayni veya şahsi hak sahipleri, yani kiracılar, ipotek veya rehin alacaklılar ve sair şahıslar, hak kaybına uğramalarının önlenmesi maksadıyla ilgili risk tespitinden haberdar edilseler bile itiraz yoluna başvurma hakkını haiz değillerdir.
İtiraz Nereye Yapılır:
Yapı maliki veya kanuni temsilcisi tarafından tanzim edilen risk tespitine dair itirazı içeren dilekçe, riskli yapının bulunduğu yerdeki İl Müdürlüğü’ne veya bu il için yetkilendirilmiş teknik heyetin bulunduğu İl Müdürlüğü’ne verilir. İlgili teknik heyet, 7 kişiden oluşmakta olup itirazın değerlendirilmesi için en az 5 üyenin katılımı ve oy çokluğuna göre karar alınması gerekmektedir. Bir diğer zorunluluk ise kararın gerekçeli olması şartıdır. Teknik heyet, itiraz reddedip risk tespit kararını onaylayabileceği gibi, itirazı kabul ederek, yanlışlıkların tespitini de yapabilir. Bu aşamada, risk tespit raporunda eksiklik tespit edilirse, düzeltilmesi talebiyle tespit yapan kuruma geri gönderilir. Kurum, düzeltme talebine binaen 30 gün içinde gerekli inceleme ve değerlendirmeleri havi güncel raporu Kentsel Dönüşüm Müdürlüğü’ne sunmakla yükümlüdür.
İtirazın Reddi Halinde Neler Yapılabilir:
Yapı maliki veya kanuni temsilcisi, riskli yapı tespitine ilişkin olarak yaptıkları itirazın reddedildiğine dair kararın kendisine tebliğ edilmesinden itibaren 30 gün içinde, yapının bulunduğu yer idare mahkemesinde, davalı olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nı göstermek suretiyle, kararın iptali için dava açma hakkını haizdir. Bu aşamada, Anayasa Mahkemesi’nin 27.02.2014 tarihli kararı öncesinde, kentsel dönüşüme dair davalarda yürütmenin durdurulması kararı verilememekteydi. Bu tarihten itibaren, mahkeme, iptali istenen kararın uygulanması halinde telafisi güç ve imkansız zararın doğacağına ve işlemin açıkça hukuka aykırı olduğuna kanaat getirir ise, davalı idarenin savunmasını dahi almadan yürütmenin durdurulmasına karar verebilmektedir. Bu sebeple, davanın yürütmenin durdurulması talepli olarak açılması hayati önem taşımaktadır. Zira, her ne kadar iptal davası açılmış olsa bile, yürütmenin durdurulması kararı alınmadıkça, risk raporu kesinleşen binanın yıkılmasında hukuki açıdan hiçbir engel bulunmamaktadır.
Raporun Kesinleşmesi Halinde;
Risk tespit raporuna itiraz yoluna başvurulmaz ve iptal davası açılmaz ise, yahut bu yollara başvurulur ancak talepler reddedilir ise, risk tespiti kesinleşmiş olur ve yapının yıkım süreci başlar.

İmar Barışı, Müracaat Usulü ve Süreleri

İmar barışı; imar mevzuatına veya ruhsata aykırı yapılara verilecek yapı kayıt belgesiyle vatandaşların imar sorunlarının çözülmesi amacıyla gerçekleştirilen işlemdir.
İmar barışıyla hedeflenen; vatandaşların devlete ihtilaflı durumunu ortadan kaldırmak; imara aykırı, ruhsatsız veya ruhsat eklerine aykırı olan yapıların kayıt altına alınması yoluyla bu yapılara yasallık kazandırmaktır.

İmar Barışına İhtiyaç Duyulma Sebebi

Ülkemizde imara aykırı yapıların %50’nin üzerinde olduğu bilinmektedir. Bu da yaklaşık olarak 13 milyon bağımsız birime tekabül etmektedir. Yapılan yasal düzenleme ile ülkemizde imar barışını sağlamak maksadı hedeflenmiştir. Yapılardaki mevcut aykırılıkların büyük çoğunluğu 1950-2000 yılları arasındaki yapılaşmalardan kaynaklanmaktadır.
Yani kat mülkiyetinin kurulması için maliklerin tamamının anlaşması ve imar planında; yol yeşil alan, park gibi alanların terk edilmesi gerekmektedir. Bu durumda daha önce yapı kayıt belgesi olarak ödenen bedel kadar bir bedel daha ödenecektir.Bu işlemlerin sonucunda kat mülkiyetine geçen yapıların alım ve satım işlemleri yasallık kazanacak ve arsa vasfından alınan emlak vergisi, yapı vasfından alınmaya başlanacağından vergi kayıpları önlenecektir. Kat irtifakı ve kat mülkiyeti kurulduğu için bina; teminat, ipotek veya her türlü bankacılık işlemlerinde değerlendirmeye alınabilecektir.Vatandaş ve belediyeler arasında ortaya çıkan imardan kaynaklı sorunlar, mahkemelerde altından kalkılamayacak kadar dosyaların birikmesine yol açmaktadır. Ayrıca belediyeler, imara aykırı yapılarla ilgili olarak yıkım işlemini birçok sebepten dolayı gerçekleştirememektedir. Vatandaşlar bu ihtilaflardan dolayı oturdukları evlerine su, elektrik ve doğalgaz bağlatamamakta ya da kaçak kullanım yapmaktadır. Konut veya işyerleri ekonomik olarak değer ifade etmemektedir. Fabrika ve konut yapıları ticari piyasalarda ipotek veya teminat olarak gösterilememektedir.

İmar Barışından Faydalanabilecek Yapılar

31 Aralık 2017 tarihinden önce ruhsatsız veya ruhsat eklerine aykırı yapılmış, kırsal ve kentsel alanlardaki tüm yapılar İmar Barışıkapsamındadır.
Sadece Boğaziçi Sahil Şeridi ve öngörünüm bölgesi ile İstanbul Tarihi Yarımadanın Sultanahmet ve Süleymaniye çevresi ve Gelibolu Tarihi Alan’da belirlenen yerler bu kapsamın dışındadır. Ayrıca başkasına ait taşınmazlar üzerinde yapılan yapılar ile hazineye ait olup sosyal donatı için tahsisli arazi üzerindeki yapılara yapı kayıt belgesi düzenlenemez.

İmar Barışı Kapsamında Kat Mülkiyetine Geçiş

İskân alınamadığından kat mülkiyeti kurulamayan yapılarda yapı kayıt belgesi alındıktan sonra aşağıda belirtilecek koşullarla cins değişikliği ve kat mülkiyeti tesis edilebilecektir.
Yapı kayıt belgesi alındıktan sonra maliklerin tümünün muvafakat etmeleri ve varsa umumi hizmete ayrılan yerlere denk gelen alanların terk edilmesi şartıyla, yapı kullanma izin belgesi aranmaksızın tapuda bu yapıyla ilgili, cins değişikliği ve kat mülkiyeti tesis edilebilecektir.
Yani kat mülkiyetinin kurulması için maliklerin tamamının anlaşması ve imar planında; yol yeşil alan, park gibi alanların terk edilmesi gerekmektedir. Bu durumda daha önce yapı kayıt belgesi olarak ödenen bedel kadar bir bedel daha ödenecektir.
Bu işlemlerin sonucunda kat mülkiyetine geçen yapıların alım ve satım işlemleri yasallık kazanacak ve arsa vasfından alınan emlak vergisi, yapı vasfından alınmaya başlanacağından vergi kayıpları önlenecektir. Kat irtifakı ve kat mülkiyeti kurulduğu için bina; teminat, ipotek veya her türlü bankacılık işlemlerinde değerlendirmeye alınabilecektir.

Hazine Taşınmazı Üzerindeki Yapıların Durumu

Hazine taşınmazı üzerindeki yapılara da yapı kayıt belgesi verilebilecektir.
Hazine taşınmazı üzerindeki yapı sahipleri yapı kayıt belgesi aldıktan sonra yapının bulunduğu arsayı satın almak üzere Çevre ve Şehircilik Bakanlığına müracaat edebilecek ve yıllardır kullandıkları arsalarını rayiç bedel üzerinden satın alabileceklerdir.

İmar Barışının Sağlayacağı Faydalar

İmar Barışı’ndan faydalanan ve yapı kayıt belgesi alan yapılara elektrik, su ve doğal gaz bağlanabilecektir.
Yapı Kayıt Belgesi alan binalar için yıkılma endişesi son bulacaktır. Ancak depremsellik açısından yapılarda alınması gereken her türlü tedbiri malikleri alacaklardır.
İmar Kanunu’na göre alınmış yıkım kararları ile tahsil edilemeyen para cezaları iptal edilecektir.
Yapı kayıt sahipleri kendi mülklerini ekonomik bir değer olarak gösterebileceklerdir.

Müracaat Usulü ve Süreleri

Vatandaşların kendi rızası ile müracaatı ve kendi beyanı başvuruda esas alınacaktır. Müracaatlar e-devlet sistemi üzerinden veya Bakanlığın yetkilendireceği kuruluşlara başvurularak yapılacaktır. Başvurular e-devlet sistemi üzerinden takip edilebilecektir.
Başvurular 2018 yılı haziran ayı içerisinde başlayacak olup 31.10. 2018 tarihine kadar devam edecektir.
Yapı Kayıt belgesi Bedeli ve Son Ödeme Tarihi
Yapı kayıt belgesi başvuru bedeli; arsa emlak değeri ile yapı yaklaşık maliyeti üzerinden,
Konutlarda %3
Ticari kullanımlarda %5
oranında hesaplanacaktır. Yapının bulunduğu arsanın emlak değeri, ilgili belediyesinden temin edilen arsa ve arazi asgari metrekare birim değerleri dikkate alınarak hesaplanır. Yapının yaklaşık maliyet bedeli belirlenirken ise birim maliyet bedeli;
  • Tarımsal amaçlı basit binalar için 200 TL/ m2
  • 1-2 katlı binalar ve basit sanayi yapıları için 600 TL/m2
  • 3-7 katlı binalar ve entegre sanayi yapıları için 1000 TL/m2
  • 8 ve daha yüksek katlı binalar için 1600 TL/m2
  • Lüks binalar, villa, alışveriş kompleksi, hastane, otel ve benzeri yapılar 2000 TL/m2
  • Güneş Enerjisi Santralleri (GES) 100.000 TL/MW
esas alınmak suretiyle hesap yapılır.
Yapı kayıt belgesi bedeli en son 31.12.2018 tarihine kadar yatırılabilecektir. Gerek görülmesi halinde ise başvuru ve ödeme süresi Bakanlar Kurulu’nca bir yıla kadar uzatılabilecektir.
Yapı Kayıt Belgesi Alan Yapının Yenilenebilmesi
Alınacak yapı kayıt belgesi, yapının yeniden yapılmasına veya kentsel dönüşüm uygulamasına kadar geçerli olacaktır.
Yapı kayıt belgesi düzenlenen yapıların yenilenmesi durumunda yürürlükte olan imar mevzuatı hükümleri uygulanır ve düzenlenen yapı kayıt belgesi imar açısından herhangi bir kazanılmış hak sağlamaz, müktesep oluşturmaz.

İmar Barışı Başvurusundan Önce Yapılması Gerekenler

İmar barışı kapsamında yapılacak tüm başvuruların e-devlet sistemi üzerinden elektronik ortamda yapılması öngörülmüştür. Bu nedenle başvurudan önce, hem yapıda bulunan taşkınlıkların tam ve eksiksiz olarak belirlenip tespit edilmesi, hem de yapı kayıt belgesi için ödenecek ücretin, eksiksiz olarak yatırılması gerekmektedir.
*** Yatırılan ücretin yanlış olması durumunda geri iadesi mümkün olmamakta, işbu ücret hazineye irat olarak kaydedilmektedir.***
Arazi üzerinde bulunan yapılara ilişkin proje bulunması önem arz etmektedir. Binanın güncel durumu ile ilgili deneyimli bir mimardan, röleve yapılması talep edilmelidir. Yani binaların taşkınlık ve aykırılıklarına ilişkin olarak güncel inceleme yaptırılması gerekmektedir.
***Özel bir mimar tarafından gerçekleştirilen işbu inceleme neticesinde binada bulunan aykırılıklar gerçek olarak tespit ettirilerek, yapılacak imar barışı başvurusunda gerçeğe uygun beyanlarda bulunulmuş olacaktır. Bu durum sonucunda aykırılıklar eksiksiz olarak giderilmiş ve ödenmesi gereken miktar eksiksiz olarak ödenmiş şekilde imar barışından tam anlamıyla faydalanılabilecektir.***

1) Özel bir mimar aracılığıyla röleve yaptırılması

2) Arazi ve bina ile ilgili güncel ve detaylı bilgilere ulaşılması

3) Gerekli başvurunun eksiksiz gerçekleştirilmesi

İmar Barışından Faydalanmak İçin Ödenecek Miktar

  • Daha önce de belirtildiği üzere, yapı kayıt belgesi almak için, arsa emlak değeri ile yapı yaklaşık maliyeti üzerinden, konutlar için %3 oranında, işyerleri için ise % 5 oranında bir ücret alınacaktır. Kat mülkiyetine geçiş aşamasında ise, yasanın öngördüğü diğer koşulların da sağlanması ön koşuluyla birlikte, yapı kayıt belgesi için ödenen tutar kadar ödeme yapılması gerekmektedir.
Yapı kayıt belgesi alındıktan sonra diğer şartların da sağlanması durumunda, yukarıda hesaplanan miktar kadar bir miktar da kat mülkiyetine geçiş için ödenecek ve kat mülkiyetine geçiş sağlanabilecektir.

YAPI KAYIT BELGESİ VERİLMESİNE İLİŞKİN USUL VE ESASLAR

Amaç ve kapsam
MADDE 1 – (1) Bu Usul ve Esasların amacı; 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanununun geçici 16’ncı maddesi uyarınca Yapı Kayıt Belgesi verilmesine ilişkin usul ve esasları düzenlemektir. İşbu Usul ve Esaslar, Yapı Kayıt Belgesi müracaatına, Yapı Kayıt Belgesi bedelinin hesaplanması ve ödenmesine, Yapı Kayıt Belgesi verilen Hazineye ait taşınmazların satışına, Yapı Kayıt Belgesi düzenlenmeyecek yapılar ile bu belgenin düzenlenmesi safhasında yalan beyanda bulunanlar hakkında yapılacak işlemlere ilişkin hususları kapsar.
Kat mülkiyeti tesisi yapılabilmesi için;
a) Yapı Kayıt Belgesi,
b) Mevcut yapının veya yapıların dış cepheler ve iç taksimatı bağımsız bölüm, eklenti, ortak yerlerinin ölçüleri ve bağımsız bölümlerin konum ve büyüklüklerine göre hesaplanan değerleriyle oranlı arsa payları, kat, daire, iş bürosu gibi nevi ile bunların birden başlayıp sırayla giden numarası ve bağımsız bölümlerin yapı inşaat alanı ve yapı maliklerini de gösteren ve mimar tarafından yapılan ve ana gayrimenkulün yapı maliki veya bütün paydaşlarının imzaları alınarak imzalanan ve elektronik ortamda Tapu Müdürlüğüne ibraz edilen proje,
c) İmar planlarında umumi hizmet alanlarına denk gelen alanların terk edildiğine ilişkin ilgili belediyesinden alınan belge,
ç) Bağımsız bölümlerin kullanılış tarzına, birden çok yapının varlığı halinde bu yapıların özelliğine göre hazırlanmış, kat mülkiyetini kuran yapı maliki veya malikleri tarafından imzalanmış yönetim plânı,
d) Yapı Kayıt Belgesi ile zemin ve mimari proje uyumunu gösteren özel harita mühendislik büroları veya Lisanslı Harita Kadastro Büroları (LİHKAB) tarafından düzenlenmiş olan zemin tespit tutanağı,
ile birlikte ilgili tapu müdürlüğüne müracaatta bulunulur.
Kaynak : T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı

Mal Rejimleri ve Özellikle Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi

  • GENEL OLARAK MAL REJİMLERİ
Eşlerin evlilik birliği esnasında veya evlilik birliğinin devamı süresince, sahip oldukları malvarlıklarının yönetimine, tasarrufuna, tasfiyesine ilişkin kuralların tümü mal rejimi kavramını oluşturmaktadır. 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe giren, Türk Medeni Kanunu’nda eşler arasında yasal mal rejimi olarak edinilmiş mallara katılma rejimi kabul edilmiş olup, 1 Ocak 2002 tarihinden sonra başlayan evlilik birliklerinde, kural olarak edinilmiş mallara katılma rejimine ilişkin hükümler uygulama alanı bulanacaktır. Yine aynı şekilde, 1 Ocak 2002 tarihinden önce başlayan evliliklerde de, eşler herhangi bir mal rejimi seçmemişlerse, mal rejiminin tasfiyesinde 1 Ocak 2002 tarihinden itibaren edinilmiş mallara katılma rejimi uygulanacaktır. Bununla birlikte eşler isterlerse, mal rejimi sözleşmesi yaparak, kanunda belirtilen diğer mal rejimlerini seçebilecektir. Mal rejimi sözleşmesi, noterde düzenleme veya onaylama şeklinde yapılabilecek olup, eşler ancak kanunda belirtilen mal rejimlerinden birini seçebilirler ve kanunda öngörülen sınırlar içerisinde, mal rejimi sözleşmelerinde değişiklik yapabilirler. Ayrıca, eşler evlenme başvurusu sırasında, evlenme memuruna yazılı bildirim yaparak, evlilik birliğinde geçerli olacak mal rejimini seçebilirler.
Kanunda düzenlenen seçimlik mal rejimi türleri şunlardır;
  • Mal Ayrılığı Rejimi: Bu mal rejiminde, eşlerden her biri, yasal sınırlar içerisinde kendi malvarlığı üzerinde yönetim, yararlanma ve tasarruf haklarını korur.
  • Paylaşmalı Mal Ayrılığı Rejimi: Birçok hükmü edinilmiş mallara katılma rejimine benzemekle birlikte, tasfiye açısından kolaylık sağlamaktadır.
  • Mal Ortaklığı Rejimi: Bu mal rejiminde eşlerin kanun gereğince kişisel mal sayılanlar dışındaki malları ile gelirleri ortaklık mallarını oluşturur. Eşler, ortaklık mallarına bölünmemiş bir bütün olarak sahip olurlar. Eşler, belirli mal varlıklarını ortaklık dışında tutabilirler.
Ayrıca, eşlerin serbest iradesi dışında, haklı sebep bulunması halinde eşlerden birinin istemi üzerine, hakim mevcut mal rejiminin mal ayrılığına dönüşmesine karar verebilir. Haklı sebepler kanunda örnek olarak sayılmış olup, diğer eşe ait malvarlığının borca batık veya ortaklıktaki payının haczedilmiş olması, diğer eşin, istemde bulunanın veya ortaklığın menfaatlerini tehlikeye düşürmüş olması, diğer eşin, ortaklığın malları üzerinde bir tasarruf işleminin yapılması için gereken rızasını haklı bir sebep olmadan esirgemesi bunlardan bazısıdır.
Mal rejiminin tasfiyesini talep edebilmek için, öncelikle taraflar arasındaki mal rejiminin sona ermesi gerekir. Mal rejiminin sona erdiği haller şunlardır;
  • Eşlerden birinin ölümü halinde: Mal rejimi ölün tarihinden itibaren sona erer.
  • Eşlerin farklı bir mal rejimini seçmesi halinde: Yeni mal rejiminin seçildiği tarihte eski mal rejimi sona erer.
  • Boşanma veya evlenmenin iptali halinde: Boşanma veya evliliğin iptali davası açıldığı tarihte sona erer. Ancak davanın görülebilmesi için kararın kesinleşmesi gerekir.
  • Hakim tarafından mal ayrılığına geçilmesine karar verilmesi halinde: Dava tarihinden itibaren sona erer.
-EDİNİLMİŞ MALLARA KATILMA REJİMİ
4721 sayılı Türk Medeni Kanununda,  743 sayılı Türk Kanunu Medenisi den farklı olarak yasal mal rejimi olarak edinilmiş mallara katılma rejimini kabul edilmiştir. Değişikliğin gerekçesi ise “ Yürürlükteki Kanunda eşler arasındaki yasal mal rejiminin “mal ayrılığı” olduğu belirtilmiştir. Evlilik birliği sona erdiğinde, mal ayrılığı rejiminin eşler arasında büyük haksızlıklara yol açtığı, özellikle meslek sahibi kocanın lehine işlediği, ev işlerini yapan ve hatta kocasına mesleğinin icrasında yardımcı olan kadının durumunu hiç nazara almadığı, meslek çevrelerinde ve kamuoyunda ağır eleştirilere uğramıştır.
Bu nedenle, “edinilmiş mallara katılma” başlığı altında yeni bir mal rejimi düzenlenmiştir.” şeklinde belirtilmiştir. Böylece, kanun somut olarak herhangi bir katkısı bulunmasa dahi, özellikle kadının ev işlerini yapması vs. sebeplerle, evlilik süresince elde edilen edinilmiş mallar üzerinde, diğer eşe alacak talep edebilme hakkı tanımıştır.
Edinilmiş mallara katılma rejimi, eşlerin kişisel malları ile evlilik süresince edinilmiş malları kapsar. Ediniş mallara katılma rejiminin sona ermesi ile, her eş diğer eşte bulunan kişisel mallarını geri alır.
Kanun gereğince kişisel mallar şunlardır;
  • Eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya, (örneğin kadının ziynet eşyaları, giysileri gibi)
  • Mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan veya bir eşin sonradan miras yoluyla ya da herhangi bir şekilde karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği malvarlığı değerleri,
  • Manevi tazminat alacakları,
  • Kişisel mallar yerine geçen değerler.
Bunların dışında, eşler, mal rejimi sözleşmesiyle, bir mesleğin icrası veya işletmenin faaliyeti sebebiyle doğan edinilmiş mallara dahil olması gereken malvarlığı değerlerinin kişisel mal sayılacağını kabul edebilirler. Yine mal rejimi sözleşmesiyle kişisel malların gelirlerinin edinilmiş mallara dahil olmayacağını da kararlaştırabilirler.
Belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür. Eşlerden hangisine ait olduğu anlaşılamayan mallar, eşlerin paylı mülkiyetinde sayılır.
Her eş veya mirasçıları,  mal rejimi sona erdiğinde diğer eşe ait artık değerin yarısı üzerinde hak sahibi olur. Artık değer, edinilmiş mal olarak kabul edilen malın değerinden, o mala ilişkin borçlarının çıkarılması ile bulunur.  Zina veya hayata kast nedeniyle boşanma halinde hakim, kusurlu eşin artık değerdeki pay oranının hakkaniyete uygun olarak azaltılmasına veya kaldırılmasına karar verebilir.
Edinilmiş mallar, eşlerin mal rejimi devam ederken, karşılığını vererek elde etmiş olduğu malvarlığı değerleridir. Kanuna göre; edinilmiş mallar özellikle şunlardır;
  • Çalışmasının karşılığı olan edinimler, (maaş vb.)
  • Sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurum ve kuruluşlarının veya personele yardım amacı ile kurulan sandık ve benzerlerinin yaptığı ödemeler, (örneğin emeklilik ikramiyesi gibi.)
  • Çalışma gücünün kaybı nedeniyle ödenen tazminatlar,
  • Kişisel mallarının gelirleri, (örneğin, eşlerinden birine ait taşınmazın kira gelirleri.)
  • Edinilmiş malların yerine geçen değerler. (örneğin, eşlerden birinin maaşıyla alınmış araç gibi.)
Eşlerin artık değere katılma alacağı, ayni bir hak olmayıp, şahsi bir haktır. Bu nedenle, tasfiye isteyen taraf alacağını ancak para olarak talep edebilir. Bununla birlikte, borçlu para dışında ayın olarak da ödeme hakkına sahiptir. Katılma alacağı, edinilmiş malların tasfiye tarihindeki değerine göre belirlenmekte olup, bu değer davanın karar tarihine göre hesaplanmaktadır.
Yargıtay uygulamalarında, artık değer katılma alacağı davalarında, evlilik birliğinin boşanma ile sonuçlanması halinde, dava zamanaşımının 1 yıl, evlilik birliğinin ölümle sona ermesi halinde ise, dava zamanaşımının 10 yıl olduğu kabul edilmektedir.
Mal rejiminin sona ermesi halinde, şartları varsa, eşlerin değer artış payı alacağı ve katkı payı alacağı davası açabileceğini belirtmek gerekir.

Vasiyetnamenin İptali

Vasiyetnamenin İptali
Hukukumuzda, kişinin vefatı veya gaipliği halinde, mal varlığının kimlere, nasıl intikal edeceği düzenlenmiştir. Miras bırakan, her zaman mal varlığının yasada belirlenen kurallara göre paylaştırılmasını istemeyebilir. Bu halde, mirasının kimlere, hangi oranda paylaştırılacağını kanunda öngörülen şekil şartlarına uyarak genellikle bir vasiyetname ile kendisi belirleyebilir. Miras bırakanın, belirlemiş olduğu paylaştırma kuralları, kimi zaman hatta çoğunlukla diğer mirasçıların haklarını zedelemektedir. Miras payı zedelenen mirasçılar,  tenkis davası açarak, kanun tarafından korunmuş saklı paylarını alabilirler veya iptal koşulları varsa, menfaatlerine aykırı vasiyetnamenin iptalini talep ederek, kanunda öngörülen miras paylarına kavuşabilirler.

Vasiyetnamenin iptali sebepleri kanunda sınırlı bir şekilde gösterilmiş olup, ancak bu sebeplerin varlığı halinde vasiyetnamenin iptaline karar verilebilir.
İptal sebepleri şunlardır;
1. Vasiyetname, miras bırakanın tasarruf ehliyeti bulunmadığı bir sırada yapılmışsa, vasiyetname iptal edilecektir. Kişinin vasiyetname yapabilmesi için on beş yaşını doldurmuş ve ayırt etme gücüne sahip olması gerekmektedir. Örneğin, kişinin vasiyetname yaptığı sırada, yaşlılığından dolayı ayırt etme gücünü etkileyecek bir hastalığı varsa, mirasçılar vasiyetnamenin iptalini isteyebilirler. Kişinin ehliyet durumu doktor raporu ile kanıtlanır.
2. Vasiyetname, yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama sonucunda yapılmışsa, mirasçılar veya vasiyet alacaklısı vasiyetnamenin iptalini isteyebilir. Vasiyetname miras bırakanın gerçek iradesini yansıtmalıdır. Örneğin, lehine vasiyet yapılanların, miras bırakana bakmayacaklarını söylemeleri ve miras bırakan üzerinde manevi korku yaratmaları Yargıtay kararlarında vasiyetnamenin iptali sebebi olarak görülmüştür.
3. Vasiyetnamenin içeriği, bağlandığı koşullar veya yüklemeler hukuka veya ahlaka aykırı ise, vasiyetnamenin iptali istenebilir. Örneğin, miras bırakanın, mirasçının eşinden boşanması veya evlenmemesi koşuluyla yapılan vasiyetnamenin iptali istenebilir.
4. Vasiyetname,  kanunda öngörülen şekillere uyulmadan yapılmışsa, vasiyetnamenin iptali istenebilir. Vasiyetname kanunda öngörülen şekillere uygun olarak yapılmalıdır. Aksi takdirde, mirasçılar veya vasiyet alacaklısı vasiyetnamenin iptalini talep edebilir. Vasiyetname, resmi şekilde yapılabileceği gibi, el yazısıyla veya istisnai hallerde sözlü yapılabilir. El yazılı vasiyetname, baştan sona vasiyetçinin el yazısıyla yazılmalı ve vasiyetnamede tarih bulunmalıdır. Resmi vasiyetnamede ise, vasiyetçi, vasiyetin istek ve arzularına uygun olarak düzenlendiğini iki tanık huzurunda beyan eder. Tanıklar ise vasiyetnamenin önlerinde yapıldığını ve miras bırakanı tasarrufa ehil gördüklerini beyan ederler. El yazılı vasiyetnamede, tarih bulunmaması, resmi vasiyetnamede tanıkların vasiyet edeni ehil gördüklerini beyan etmemiş olmaları veya imzaların eksik olması birer iptal sebebidir.
Vasiyetnamenin iptali davası, vasiyetnamenin iptal edilmesinde menfaati bulunan mirasçılar veya vasiyet alacaklısı tarafından açılabilir.  Vasiyetnamenin iptali davası, lehine vasiyet yapılanlara karşı açılır. Önemle belirtmek gerekir ki; vasiyet eden hayatta olduğu sürece vasiyetnamenin iptali istenemez.
Vasiyetnamenin iptali davası, davacının tasarrufu, iptal sebebini ve kendisinin hak sahibi olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl ve her halde vasiyetnamelerde açılma tarihinin, diğer tasarruflarda mirasın geçmesi tarihinin üzerinden, iyi niyetli davalılara karşı on yıl, iyi niyetli olmayan davalılara karşı yirmi yıl içinde, miras bırakanın son yerleşim yeri Asliye Hukuk Mahkemesinde açılabilir.
Vasiyetnamenin iptali davası, lehine vasiyet yapılanlara karşı açılır. Vasiyetnamenin iptaline karar verilmesi halinde iptal, yalnızca iptalini talep edenler bakımından hüküm doğuracak olup, vasiyetnamenin iptalini talep etmeyenler için geçerli olmaya devam edecektir.
Vasiyetnamede saklı payların ihlal edilmesi, vasiyetnamenin iptali sebeplerinden biri değildir. Saklı payın ihlal edilmesi ancak tenkis davasına konu olabilir. Saklı paylı mirasçının, vasiyetnamede saklı payının da ihlal edilmesi halinde, vasiyetnamenin iptali ile birlikte terditli olarak tenkis de talep edilebilir. Bu ihtimalde, mahkemece vasiyetnamenin iptali talebinin reddi halinde, kanun gereğince miras paylarının bir kısmın korunmuş olan mirasçılar, korunmuş saklı paylarını alabileceklerdir

HARÇLAR KANUNU GENEL TEBLİĞİ (SERİ NO: 59)

14 Mart 2009 CUMARTESİ
Resmî Gazete
Sayı : 27169
TEBLİĞ
Maliye Bakanlığından:
HARÇLAR KANUNU GENEL TEBLİĞİ
(SERİ NO: 59)
             Kapsam
             Bu Tebliğde, 28/2/2009 tarihli ve 27155 (Mükerrer) sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 5838 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile 492 sayılı Harçlar Kanununda1 yapılan düzenlemelere yönelik açıklamalara yer verilmiştir.
             I. YASAL DÜZENLEMELER
             5838 sayılı Kanunun 16, 17, 32 ve geçici 6 ncı maddelerinde 492 sayılı Harçlar Kanunu ile ilgili yapılan düzenlemeler aşağıdaki gibidir.
             “MADDE 16 – 2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanununun 63 üncü maddesinin ikinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
             “Kat irtifaklı gayrimenkul devir ve iktisaplarında harç, devir ve iktisap bedelinin tamamı üzerinden hesaplanır.”
             MADDE 17 – 492 sayılı Harçlar Kanununun (4) sayılı tarifesinin “I-Tapu işlemleri” başlıklı bölümünün 12 numaralı fıkrası, 13 numaralı fıkrasının (a) ve (c) bentleri ile 20 numaralı fıkrasının (e) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
             “12. Satış vaadi sözleşmeleri ile irtifak hakkı tesisi vaadi sözleşmelerinin tapu siciline şerhinde, sözleşmede yazılı bedel üzerinden (Bu bedel, sözleşmeye konu gayrimenkulün emlak vergisi değerinden az, emlak vergisi değerinin iki katından çok olamaz) bedelsiz olanlarında emlak vergisi değeri üzerinden                                    (Binde 5,4)”
             “a) Arsa ve arazi üzerine inşa olunacak bina vesair tesislerin tescilinde (Her bir bağımsız bölüm vesair tesis için)             100 TL
             Bayındırlık ve İskan Bakanlığının görüşü alınarak Maliye Bakanlığınca tespit ve ilan edilmiş bulunan sosyal mesken, işçi evleri ve bunlardan daha düşük nitelikteki meskenlerin tescilinde (Her bir bağımsız bölüm için)                50 TL
             Tapu siciline tescil yapılmaması halinde de bu harcın tahsili aynı esaslar dahilinde yürütülür.”
             “c) (a) fıkrası dışında kalan her nevi cins ve kayıt tashihinde (her bir işlem için)      50 TL”
             “e) Gayrimenkul üzerine irtifak hakkı tesis ve devrinde (634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununa göre yapılan kat irtifakları hariç olmak üzere) tesis ve devir için ödenen bedel (Bu bedel, üzerinde hak tesis edilen gayrimenkulün emlak vergisi değerinin iki katından çok olamaz) üzerinden devir alan için                                           (Binde 15)”
             MADDE 32 –
             …
             (9) 492 sayılı Harçlar Kanununun mükerrer 138 inci maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan “maktu harçları yarısına kadar, nispi harçları ise bu fıkra ile artırılmadan önceki seviyelerine indirmeye,” ibaresi “maktu harçları yarısına, nispi harçları ise Kanunla belirlenen oranların onda birine kadar indirmeye,” şeklinde değiştirilmiştir.
             …
             (18) 492 sayılı Harçlar Kanununun  (4) sayılı tarifesinin sonunda yer alan “Bu tarifenin 13 numaralı bendinin (a) ve (c) fıkralarında belirtilen işlemlerden emlâk vergisi bildirimi verilmesini gerektirenlerin 1319 sayılı Emlâk Vergisi Kanununda yazılı bildirim verme süresi sonuna kadar tapuda gösterilmemesi halinde harç % 50 fazlasıyla alınır.” hükmü yürürlükten kaldırılmıştır.
             …
             GEÇİCİ MADDE 6 – Bu Kanunla 492 sayılı Harçlar Kanununun (4) sayılı tarifesinin “I-Tapu İşlemleri” başlıklı bölümünün (13) numaralı fıkrasının (a) ve (c) bentlerinde yapılan değişiklik ile aynı tarifenin sonunda yer alan hükmün kaldırılmasına yönelik düzenleme, bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce; cins tashihi yapılmamış arsa ve arazi üzerine inşa olunan bina vesair tesislerin tescili ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığının görüşü alınarak Maliye Bakanlığınca tespit ve ilan edilmiş bulunan sosyal mesken, işçi evleri ve bunlardan daha düşük nitelikteki meskenlerin tescilinde ve bunların dışında kalan her nevi cins ve kayıt tashihinde de uygulanır ve ayrıca vergi cezası ve gecikme faizi aranmaz. Ancak, bu Kanunun yayımı tarihinden önce tahsil edilmiş tutarlar iade edilmez, tarh ve tahakkuk ettirilmiş olan harçların takip ve tahsiline devam edilir.”
             II - 492 SAYILI HARÇLAR KANUNUNDA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER
             1- 63 üncü Maddede Yapılan Değişiklik
             Bilindiği gibi, 5766 sayılı Kanunla2  492 sayılı Kanunun 63 üncü maddesinde yapılan değişiklikle gayrimenkul devir ve iktisaplarında gerçek alım-satım bedeli üzerinden tapu harcı tahsil edilmesi esasına geçilmiş ve 56 Seri No.lu Harçlar Kanunu Genel Tebliğinde konuya ilişkin ayrıntılı açıklamalara yer verilmişti. Ancak, kat irtifaklı gayrimenkullerin alım-satımına ilişkin tapu harcı uygulamasında tereddütler yaşanması üzerine, 5838 sayılı Kanunla yapılan düzenleme ile kat irtifakı tesis edilmiş gayrimenkullerin devir ve iktisabında tapu harcının, gayrimenkulün emlak vergisi değerinden az olmamak üzere devir ve iktisap bedelinin tamamı üzerinden hesaplanmasına yönelik uygulamaya açıklık kazandırılmıştır.
             Örnek: (A) şahsı, üzerinde kat irtifakı kurulmuş gayrimenkulün 3 No’lu bağımsız bölümünü (B) şahsından 90.000 TL bedelle satın almıştır. Söz konusu bağımsız bölüme isabet eden arsa payının emlak vergisi değeri 20.000 TL’dir.
             Burada tapu harcı, alım-satıma konu gayrimenkulün emlak vergisi değeri üzerinden değil, devir ve iktisap edilen gayrimenkul için ödenen 90.000 TL üzerinden tahsil edilecektir.
             2 - Mükerrer 138 inci Maddede Yapılan Değişiklik
             Yapılan düzenleme ile, Bakanlar Kurulunun 492 sayılı Kanunda yer alan maktu ve nispi harçların miktar ve oranlarının tespitine ilişkin yetkisinin sınırları yeniden belirlenmiştir.
             III- 492 SAYILI HARÇLAR KANUNUNA BAĞLI (4) SAYILI TARİFEDE YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER
             1) 5838 sayılı Kanunla Harçlar Kanununa bağlı (4) sayılı tarifenin 12 nci fıkrasında yapılan düzenleme ile, gayrimenkullere ilişkin satış vaadi sözleşmeleri ve irtifak hakkı tesisi vaadi sözleşmelerinin tapu siciline şerhinde harca esas bedelin asgari ve azami miktarı belirlenmiştir. Buna göre, söz konusu sözleşmelerin tapuya şerhi sırasında harcın matrahı sözleşmeye konu gayrimenkulün emlak vergisi değerinden az, emlak vergisi değerinin iki katından fazla olamayacaktır.
             2) 5838 sayılı Kanunla Harçlar Kanununa bağlı (4) sayılı tarifenin 20/e bendinde yapılan düzenleme ile, gayrimenkul üzerine irtifak hakkı tesis ve devrine yönelik işlemlerde harca esas bedelin azami miktarı belirlenmiş olup söz konusu bedelin asgari miktarına ilişkin bir tespite yer verilmemiştir. Buna göre, irtifak hakkı tesis ve devirlerinde harcın matrahı tesis ve devir için ödenen bedel olup bu bedel, üzerinde hak tesis edilen gayrimenkulün emlak vergisi değerinin iki katından fazla olamayacaktır. Ancak, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununa göre yapılan kat irtifakı tesisleri, önceden olduğu gibi tapu harcına tabi tutulmayacaktır.
             3) 5838 sayılı Kanunun 17 ve 32 nci maddelerinde yapılan düzenlemelerle, 492 sayılı Kanuna bağlı (4) sayılı tarifenin 13/a ve 13/c fıkralarına göre nispi esasa göre alınan harçların maktu esasa göre tahsili uygulamasına geçilmekte, 13/a fıkrası kapsamındaki cins tashihi harçlarının beyanname verilmesi suretiyle tahsili uygulamasına son verilmekte ve gayrimenkullerin Kanunda öngörülen süre içinde tapuda tashih ve tescillerinin gerçekleştirilmemesi halinde tatbik edilen %50 ilave harç aranılmasına ilişkin uygulama kaldırılmaktadır.
             Diğer taraftan, 5838 sayılı Kanunun geçici 6 ncı maddesi ile, bu Kanunun yayımı tarihinden önce yapılmamış cins değişikliği ve kayıt tashihi işlemlerinde harcın ne şekilde tahsil edileceğine ilişkin usul ve esaslar belirlenmektedir. Buna göre, 5838 sayılı Kanunun yayımlandığı 28/2/2009 tarihinden önce tarh ve tahakkuk ettirilmemiş olan her nevi cins ve kayıt tashihi harçları 5838 sayılı Kanunla değiştirilen tarife hükümlerine göre tahsil edilecektir. 5838 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce, beyana dayalı işlemlerde beyanname üzerine tahakkuk ettirilmiş; ihbarname kuralına dayalı işlemlerde ihbarname düzenlenmek suretiyle tarh edilmiş cins değişikliği harçlarının ise (%50 ilave harç dahil) takip ve tahsiline devam edilecektir.
             Uygulamaya İlişkin Esaslar :
             a) 5838 sayılı Kanunun yayımı tarihi itibarıyla 492 sayılı Kanuna bağlı (4) sayılı tarifenin;
             1 - 13/a fıkrası kapsamındaki cins değişikliği işlemlerinde beyanname verilmeyecektir.
             2 - 13/a ve 13/c fıkraları kapsamındaki işlemlerde harç maktu olarak tahsil edilecektir.
             3 - 13/a fıkrası kapsamındaki işlemlerde harç, cins değişikliği yapılacak her bir bağımsız bölüm ve sair tesis için ayrı ayrı tahsil edilecektir.
             4 - 13/c fıkrası kapsamındaki işlemlerde harç, her bir tashih ve tescil işlemi için ayrı ayrı tahsil edilecektir.
             b) 5838 sayılı Kanunun geçici 6 ncı maddesi uyarınca bu Kanunun;
             1- Yayımı tarihi itibarıyla, beyana dayalı tarhiyatlarda tahakkuk ettirilmemiş; ihbarname kuralına göre yapılan tarhiyatlarda ihbarname düzenlenmemiş olan cins değişikliği harçları, beyanname alınmaksızın maktu olarak tahsil edilecektir. Bu harçlar için ayrıca herhangi bir vergi cezası ve gecikme faizi hesaplanmayacak, %50 ilave harç aranılmayacaktır.
             2- Yayımı tarihinden önce beyana dayalı tarhiyatlarda tahakkuk ettirilmiş cins değişikliği harçlarının (%50 ilave harç dahil) takip ve tahsiline devam edilecektir. 28/2/2009 tarihinden önce ihbarname kuralına göre yapılan tarhiyatlarda ise ihbarname düzenlenmek suretiyle tarh edilmiş cins değişikliği harçlarına (%50 ilave harç dahil) ilişkin işlemlere devam edilecek ve tarh edilen harç, kesilen cezalar ve hesaplanan gecikme faizleri ile gecikme zamlarının tahsil edilebilir aşamaya gelmesini müteakip takip ve tahsiline devam edilecektir.
             3- Yayımı tarihinden önce cins değişikliği işlemleri ile ilgili olarak tahsil edilmiş olan tutarlar (%50 ilave harç dahil) iade edilmeyecektir.
             - Belediye/Valilik Tarafından Yapılacak İşlemler:
             Bilindiği gibi, 3194 sayılı İmar Kanununun3 30 uncu maddesinde, yapı kullanma izninin belediye veya valiliklerce verileceği belirtilmiş, 492 sayılı Harçlar Kanununun mükerrer 69 uncu maddesinin son fıkrasında da, “Belediyeler ve Bayındırlık ve İskân Bakanlığının ilgili memurları arsa, arazi veya bina üzerine yeniden inşa edilen binalarla ilgili yapı kullanma izni (iskân belgesini) vermeden önce, vergi dairesine gerekli harcın ödendiğini gösterir belgeleri talep etmeye mecburdurlar.” hükmüne yer verilmiştir.
             Buna göre, belediyeler veya valilikler, yapı kullanma izni verilmeden önce EK-1’de yer alan belgeyi düzenleyerek, harcın tahsilini sağlamak üzere mükellefi ilgili vergi dairesine/malmüdürlüğüne yönlendirecektir. 
             EK-1’deki belgeye dayalı olarak vergi dairesi/malmüdürlüğünce tahsil edilen harca ilişkin olarak düzenlenen EK-2’deki belge olmaksızın, yalnızca vergi dairesi alındısının ibraz edilmesi halinde yapı kullanma izni verilmeyecektir.
             - Vergi Dairesi Müdürlüğü/Malmüdürlüğü Tarafından Yapılacak İşlemler:
             İlgili belediye/valilikten alınan EK-1’deki belge ile yapılan başvuru üzerine, her bir bağımsız bölüm vesair tesis için harç tahsil edildikten sonra EK-2’de yer alan belge imza ve mühür tatbik edilmek suretiyle düzenlenerek mükellefe verilecektir. Ayrıca, mükellefe verilmek üzere ilgili tapu sicil/kadastro müdürlüğüne hitaben harcın ödendiğini ve cins değişikliğinin gerçekleştirilebileceğini belirten EK-3’teki yazı düzenlenecektir.
             - Tapu Sicil/Kadastro Müdürlüğü Tarafından Yapılacak İşlemler:
             492 sayılı Kanunun 127 nci maddesinde, bu Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, harçların tamamı peşin olarak ödenmeden harca mevzu olan işlemin yapılamayacağı, 128 inci maddesinde de gerekli harçları tamamen almadan işlem yapan memurların, harcın ödenmesinden mükellefler ile birlikte müteselsilen sorumlu olacakları hükme bağlanmıştır.
             Buna göre, Tapu Sicil/Kadastro müdürlükleri 492 sayılı Kanuna bağlı (4) sayılı tarifenin 13/a bendi kapsamındaki cins değişikliği işlemleri sırasında harcın ödenmiş olduğunun belgelenmesini talep edecek ve ilgili vergi dairesi/mal müdürlüğü tarafından düzenlenen EK-3’teki belge ibraz edilmeksizin tapuda cins değişikliği işlemini gerçekleştirmeyecektir.
             Öte yandan, (4) sayılı tarifenin 13/c bendi kapsamındaki işlemlerde harç, her bir tashih ve tescil işlemi için ayrı ayrı maktu olarak tahsil edilecektir. Harcın tahakkuk ve tahsil usulünde herhangi bir değişiklik yapılmamış olup işlemin yapılması için EK-3’teki belge aranılmayacaktır.
             Tebliğ olunur.
             ———————————
             1 17/7/1964 tarihli ve 11756 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.
             2  6/6/2008 tarihli ve 26898 (Mükerrer) sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.
             3  9/5/1985 tarihli ve 18749 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.

Mirasçılıktan Çıkarma

Kimi zaman en yakınımızdaki insanların annemizin, babamızın, çocuklarımızın hatta eşimizin bize veya yakınlarımıza karşı davranışları mazur görülmeyecek derecede ağır olabiliyor. Böyle durumlarda, genellikle “ miras bırakan”, vefatından önce muvazaalı işlemler yaparak (gerçek işlemi saklamak amacıyla görünürde farklı bir işlem yapmak; bağış yaptığımız halde satış gibi göstermek gibi)  bu kişinin hukuken hak kazandığı miras payını almasını engellemek istiyor. Ancak, bu tür işlemler hukuki olarak geçersiz olduklarından, miras payı etkilenen kişiler tarafından iptal ettirilerek, “miras bırakanın” aslında istemediği bir kişinin mirastan pay almasına sebebiyet verebiliyor. Kanun koyucu sınırlı hallerde, “miras bırakan” saklı paylı mirasçıların mirasçılıktan çıkarılmasına olanak vermiştir.
Hangi hallerde mirasçının mirastan çıkarabileceğine geçmeden önce saklı paylı mirasçıların kimler olduğunu hatırlatmak gerekir. Kanuna göre saklı paylı mirasçılar; “miras bırakanın” anne ve babası, çocukları, çocuklarının altsoyları, eşidir. Diğer mirasçıların saklı payı bulunmadığından, “miras bırakan” onların payı üzerinde tasarruf ederek, saklı payı olmayan mirasçıları mirasından mahrum bırakabilir.
Kanuna göre, saklı paylı mirasçının sınırlı hallerde mirasçılıktan çıkarılması mümkün olup, bu haller şunlardır;
  1. Mirasçı, “miras bırakana” veya “miras bırakanın” ailesi üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemişse,
  1. Mirasçı, “miras bırakana” veya “miras bırakanın” yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse.
Kanun koyucu, mirasçının, “miras bırakana” veya “miras bırakanın” aile üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini yerine getirmemesini mirasçılıktan çıkarma sebebi saymış ancak yükümlülüklerin önemli ölçüde yerine getirilmemiş olmasını aramıştır. Yargıtay kararlarında, mirasçının aşırı ilgisizliği, kapıyı açmaması, telefonları yüzüne kapatması, “miras bırakanın” onur ve haysiyetini gözetmemesi, vekalet yetkilerini kötüye kullanması, uyuşturucu satması veya kullanması, “miras bırakanı” gereksiz yere tıbbi müşahede altına aldırması, ıskat sebebi olarak görülmüştür.
Bir diğer çıkarma sebebi ise, mirasçının “miras bırakana” veya “miras bırakanın” yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemesidir. Mirasçının mutlaka ceza alması gerekmez. Ancak, ceza hukuku anlamında suçun oluşması gerekir.
Mirasçılıktan çıkarma, ancak ölüme bağlı tasarrufla yapılabilir. Uygulamada genellikle vasiyetname ile yapıldığı görülmektedir. Mirasçılıktan çıkarmanın geçerli olması için, “miras bırakanın” buna ilişkin tasarrufunda çıkarma sebebini belirtmesi gerekir. Çıkarma sebebinin varlığı ispat edilemez veya çıkarma sebebi tasarrufta belirtilmezse, saklı paylı mirasçı saklı payını alabilir. Ancak “miras bırakan” çıkarma sebebinde açıkça yanılmışsa, bu durumda, çıkarma geçersiz olur. Mirasçılıktan çıkarılan kimse, çıkarılmaya itiraz ederse, sebeplerin varlığını çıkarmadan yararlanan mirasçıya veya vasiyet alacaklısına ispatlamalıdır.
Mirasçılıktan çıkarılan kişi, mirastan pay alamaz, tenkis davası açamaz. “Miras bırakan” başka türlü tasarrufta bulunmuş olmadıkça, mirasçılıktan çıkarılan kimsenin miras payı, o kimse “miras bırakandan” önce ölmüş gibi, mirasçılıktan çıkarılanın varsa altsoyuna, yoksa “miras bırakanın” yasal mirasçılarına kalır. Mirasçılıktan çıkarılan kimsenin altsoyu, o kimse “miras bırakandan” önce ölmüş gibi saklı payını isteyebilir. Örneğin,  “miras bırakan” çocuklarından birini mirasçılıktan çıkarırsa, mirasçılıktan çıkarılan kişinin çocuğu(altsoyu), mirasçılıktan çıkarılan, “miras bırakandan” önce ölmüş gibi mirastan pay alabilir. Ancak “miras bırakan”, bu kişiye verilecek miras payı üzerinde tasarrufta bulunmuşsa, bu ihtimalde, mirasçılıktan çıkarılanın çocuğu (altsoyu), çıkarılan kimse “miras bırakandan” önce ölmüş gibi, saklı payını isteyebilir.  Eğer mirastan çıkarılanın altsoyu yoksa çıkarılanın payı diğer mirasçılar arasında paylaşılır.

Mirastan Mal Kaçırma (Muris Muvazaası) Nedir?

Tanım;
Muris muvazaası, bir kimsenin mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla yaptığı karşılıksız kazandırmaları satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi gibi göstermesi olarak tanımlanabilir. 
Mirastan mal kaçırma (muris muvazaası) davası, tapu iptali ve tescili gibi birçok farklı dava türünü de bünyesinde barındıran önemli bir miras hukuku davasıdır.
Kural olarak, bir kişi öldüğünde onun mirası, kanunda sayılan yasal mirasçıları arasında, yine kanunen belirlenmiş oranda paylaştırılmaktadır. Fakat, uygulamada sıkça rastlandığı üzere, kişi ölmeden önce malvarlığını mirasçılardan birine satmış gibi göstermek suretiyle, diğer mirasçıları bu haktan mahrum bırakmayı amaçlamaktadır.

Muris muvazaasına genel bir bakış;
  • Muris Muvazaası Mağduru Olan Mirasçı Hangi Hukuki Yollara Başvurabilecektir?
Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına göre; saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebileceklerdir.
  • Muris Muvazaası Davasını Kimler Açabilir?
Saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen her mirasçının bunu dava edebileceğini ve muvazaayı her türlü delil ile ispatlayabileceği belirtilmiştir. Ancak, bu davayı mirası reddeden, miras hakkından feragat eden ve mirastan çıkarılan kişiler açamayacaktır.
  • Mirastan Mal Kaçırma Davası Herhangi Bir Süreye Tabi Midir?
Muris muvazaası davası, miras bırakanın ölümünden sonra her zaman açılabilir. Dolayısıyla dava, zamanaşımı veya herhangi bir hak düşürücü süreye tabi değildir.
  • Mirastan Mal Kaçırma Davası Nerede Açılır?
Muris muvazaası davasında görevli mahkeme Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 2/I’de yer alan hüküm gereğince Asliye Hukuk Mahkemesi’dir.
Muris muvazaası davasının konusunu oluşturan mal varlığı değeri eğer, tapulu bir taşınmaz ise; HMK m. 12/I hükmü gereğince taşınmazın bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesi, yetkili ve görevli mahkeme olacaktır.
Muris Muvazaasının Unsurları/Şartları;
1- Görünüşteki Sözleşme 
Miras bırakanın, mirasçılarını aldatmak suretiyle miras haklarından mahrum bırakmak için yaptığı, gerçek iradesiyle örtüşmeyen ve gerçekte de hüküm ve sonuç doğurmayan sözleşmedir. Tapu memurunun önünde yapılan satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi, muris muvazaasının görünüşteki işlemidir. Gerçekte, anlaşmanın diğer tarafı, miras bırakana, devraldığı taşınmazın bedelini ödemez ya da tapuda belirtilenin çok altında bir bedel öder. Ancak, üçüncü şahıslar kandırılarak sözde bir bedel alışverişi varmış gibi gösterilir. Böylelikle, mirasçıların ileriki dönemde tenkis davası gibi yollara başvurmasının önüne geçilmesi amaçlanır.
2- Muvazaa Sözleşmesi
Miras bırakan ile karşı tarafın, görünüşteki işlemin, üçüncü şahısları aldatmak için yapıldığı, gerçekte hüküm ve sonuç doğurmayacağı konusunda mutabakata vardıkları sözleşmedir. Yazılı olma şartı yoktur. Görünüşteki sözleşmeden önce yapılabileceği gibi aynı zamanda da yapılabilirler. Miras bırakanın kendisi veya temsilcisi bu anlaşmayı yapabilir.
3- Mirasçıları Aldatma Amacı
Muris muvazaasında, miras bırakanın amacının mirasçılarını kandırarak mal kaçırmak olduğunu yazımızın başında belirttik. Görünüşteki işlemin karşı tarafı miras bırakanın mirasçılarından ise diğer mirasçıların, farklı bir şahıs ise tüm mirasçıların aldatılması amaçlanmaktadır. Muvazaalı temliğin yapıldığı esnada mirasçısı olsun veya olmasın, ölüm tarihinde mirasçı sıfatı olan herkes muris muvazaası iddiasıyla dava açma hakkına sahiptir. Ancak, eğer miras bırakanın, muvazaalı işlemin yapıldığı tarihte hiç mirasçısı yoksa, mirasçılarını aldatma amacı taşıdığından bahsedilemez.
4- Gizli İşlem
Miras bırakan ile karşı tarafın gerçek iradelerini açıkladıkları ancak diğer mirasçılardan gizli tuttukları bağış sözleşmesidir. Muris muvazaasında bu gizli işlem, bağışlamadır. Muris muvazaasında görünüşteki işlem, tarafların gerçek iradeleriyle örtüşmediği için geçersiz olmakla birlikte, gizli işlem, gerekli şekil şartlarını taşıması durumunda kural olarak geçerlidir. Çünkü tarafların iradelerine uygundur.
Muris Muvazaası Sebebiyle Tapu İptal Ve Tescil Davası;
Tapu iptal ve tescil davaları, kanuna aykırı, usulsüz veya yolsuz düzenlendiği iddia edilen tapu kaydının hukuka uygun hale getirilmesi için açılan bir dava olarak karşımıza çıkmakta olup, muris muvazaası işbu yolsuz tescil hallerinden birini oluşturmaktadır.
Miras bırakanın hileli işlemleri nedeniyle oluşan muvazaanın (danışıklılığın) ve bu kapsamda murisin yapmış olduğu işlemlerin hukuka aykırı ve yolsuz olduğu sabittir. Dolayısıyla, hak kaybının giderilmesi açısından, bu tür işlemlerde tapu iptal ve tescil davasının açılması söz konusu olmaktadır.
Yerleşik Yargıtay içtihatları doğrultusunda, işbu mağazaya dayanan işlemin iptali için açılacak davalarda, yapılan yargılama neticesinde verilecek hüküm işlemin tamamen iptal edilmesi şeklinde olacak olup, bunun temelinde hukuki işlem şartlarına aykırılık, hakkın kötüye kullanılması yasağı ve sair ilgili kurallar yatmaktadır.
Mirastan mal kaçırmaya dayalı açılan tapu iptali ve tescili davalarında, miras bırakanın gerçek iradesinin araştırılması yoluna gidilecektir. Murisin genel iradesinin araştırılması konusunda yargıtay tarafından birtakım ölçütler belirlenmiştir. Buna göre,
  • Murisin ve miras bıraktığı kişinin mali durumu,
  • Aile içi sosyal ve beşerî ilişkiler
  • Yörenin gelenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı
  • Miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı bir nedeninin bulunup bulunmadığı,
  • Satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark
gibi konularda araştırma yoluna gidilerek her olaya göre ayrı ayrı değerlendirme yapılması ve miras bırakanın asıl iradesinin tespit edilmesi gerekmektedir. Nitekim, mahkemenin yapılan satış işleminin muvazaalı olduğu yönünde kanaat oluşturması halinde, tapuda yapılan temlik işleminin iptaline karar verilecek ve sanki o satış işlemi hiç olmamış gibi yasal mirasçılar, miras konusu taşınmazın tapu siciline malik sıfatı ile kayıt edileceklerdir.
Tenkis Davasıyla İlişkisi;
Tenkis davası, miras bırakanın, saklı pay mirasçıları için yasal olarak belirlenen miras hakkına tecavüz eden tasarruflarının, saklı pay düzeyine çekilmesi amacıyla yalnızca saklı pay mirasçılarının başvurabileceği özel bir dava türüdür. Burada, miras bırakanın iradesi ile beyanı arasında çelişki yoktur. Sözleşme geçerlidir. Taşınmazın gerçek bedeli alınarak tapuda devir gerçekleştirilmiştir. Tenkis davası açma hakkı, mirasçıların saklı paylarının zedelendiğini öğrendikleri tarihten başlayarak bir yıl ve her halde vasiyetnamelerde açılma tarihinin veya mirasın paylaşılmasının üzerinden on yıl geçmekle düşer.
Tenkis davası ile muris muvazaası davası aynı davada terditli olarak ileri sürülebileceği gibi, iki ayrı dava olarak ileri sürülmesi de mümkündür. Ancak aynı gayrimenkule ilişkin tenkis ve muris muvazaası davalarının ayrı ayrı açılması durumunda, tenkis davası daha erken sonuçlanırsa ve sözleşmenin geçerli olduğuna yönelik mahkeme kararı kesinleşirse, bu karar muris muvazaası davası için de bağlayıcı olacaktır. Bu durumda muris muvazaası davasına devam edilemez. Tersi durumda, muvazaa davası daha erken sonuçlanır ve davanın kabulüne karar verilirse, tenkis davası konusuz kalacaktır. Ayrı ayrı açılan davaların birleştirilmesi de talep edilebilir.
Uygulamada çoğunlukla, tek bir dava açılarak öncelikle tapunun muris muvazaası sebebiyle iptali ve davacının miras payı oranında adına tesciline karar verilmesi, aksi bir karar çıkması durumunda ise tenkis hükümlerinin uygulanması talep edilmektedir.
Sonuç olarak;
Mirastan Mal Kaçırma (Muris Muvazaası) davalarındaki en önemli nokta, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün yani miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya konmasıdır. Ölen kişinin zihninde gizlediği gerçek iradesinin ve amacının tespiti bu dava için oldukça önem taşımaktadır. Somut olaya göre değişkenlik gösterebilecek olup; örneğin, 500.000 TL’lik bir apartman dairesini tapuda 100.000 TL göstererek oğluna satan kişinin, gerçekte bu daireyi oğluna bağışlamış olduğu kabul edilmektedir. Bu durumda muvazaa bulunmuyorsa tenkis, ancak muvazaa söz konusu ise muris muvazaasına dayalı olarak tapu iptal davası açmakta fayda olacağı söylenebilmektedir.