Emlak dünyası, tapu mevzuatı ve tapu da yapılan işlemler hakkında bilgi, kişisel gelişim makale ve yazılarınız içerir.
3 Kasım 2011 Perşembe
Ev Sahibi Olmak İsteyenler, Üç Oda Bir Salonu Tercih Ediyor!
İSTANBUL ÇELİK ÇATI
Türk Sanayici ve İşadamları Vakfı’nın yaptığı araştırmaya göre ev sahibi olmak isteyenlerin ‘küçük olsun, bizim olsun’ düşüncesi değişmeye başladı
Derneğin 3 bin 718 kişi üzerinde yaptığı araştırmada, katılımcıların yüzde 80′i 3+1 evleri tercih ediyor. İdeal ev büyüklüğü ise ortalama 125 metrekare. Son yıllarda evlerde misafir odası ayırma geleneği de yok olmaya yüz tuttu.
Eskilerin, biraz da tevazu göstergesi olan ‘nohut oda bakla sofa’ tabiri tarihe karıştı. Artık ev sahibi olmak isteyenler en çok 3+1 (3 oda, 1 salon) daireleri tercih ediyor. Türk Sanayici ve İşadamları Vakfı 3 bin 718 ev sahibi ile görüşerek, ev satın alırken aranılan özellikleri ve en çok kullanılan yaşam alanlarını araştırdı. Araştırma sonuçlarına göre, ev sahibi olmak isteyenlerin ‘küçük olsun, bizim olsun’ düşüncesi yerini, 3 oda ve 1 salon tercihine bıraktı. Araştırmaya katılanların yüzde 80′i 3+1 evleri tercih ettiğini belirtti.
40 yaşının üstündeki grup ise çocukları evlenip gitmesine rağmen, ‘oğlumuz, kızımız, torunlarımız gelir’ düşüncesiyle 3+1 daireleri tercih ediyor. 3 oda bir salon daireler için tercih edilen ideal büyüklük ise 125 metrekare civarı. Araştırmaya katılanların yüzde 10′u 2+1, yüzde 5′i 4+1, yüzde 4′ü 5+1 daireleri tercih ederken, en düşük talebi yüzde 1′le 1+1 daireler aldı. Asansörlü apartmanlarda en çok 3. kat, asansörsüz apartmanlarda da en çok 2. kattaki daireler tercih ediliyor. 4-5 katlı apartmanlarda asansör varsa 3′üncü katı tercih edenlerin oranı yüzde 90 olurken, araştırmaya katılanların yüzde 70′i asansör yoksa 2′nci katı, yüzde 20′si üçüncü katı, yüzde 8′i birinci katı, yüzde 1′i en üst katı, yüzde 1′i de zemin katı tercih ettiklerini belirtti. Türk aile geleneğinde evlerde bir oda mutlaka misafir odası olarak ayrılırdı. Araştırma, misafir odalarının büyük oranda tarihe karıştığını ortaya koyuyor. Birçok evde misafir odaları, günün şartları gereği, bilgisayar ya da çocukların çalışma odasına dönüştürüldü. Araştırmaya katılanların yüzde 60′ı evlerinde misafir odası oluşturmadıklarını belirtirken, yüzde 15′i bir odayı misafir odası, yüzde 20′si çalışma odası, yüzde 5′i de torunları için ayırdığını ifade etti.
YENİ YAŞAM ALANI MUTFAKLAR
Araştırmaya göre, yaşam alanları mutfaklara kaymış durumda. Önceleri kadınların ev alırken ilk baktıkları yer salon olurken, şimdilerde hanımların çoğu geniş bir mutfak tercih ediyor. Kadınların yüzde 65′i gününü mutfakta geçirdiğini ifade ederken, “Televizyonumu seyrediyorum, gazetemi okuyorum, işimi yapıyorum onun için de geniş mutfak tercih ediyorum.” şeklinde görüş belirtti. Günün büyük bölümünü salonda geçiren kadınların oranı yüzde 25 olurken, yüzde 5′i oturma odasında, yüzde 5′i de evin her yerinde geçirdiğini ifade etti. Önceden, ev alırken en çok dairenin boyasına, musluklarına bakılırken, şimdi dairenin bütün detayları inceleniyor. Ev sahiplerinin yüzde 75′i dairenin her yerini inceledikten sonra satın aldığını belirtiyor.
Zaman
Binada Hasar Varsa Müteahhite Dava Açılabilinecek!
Yeni Borçlar Kanunu’na göre binadaki yapımdan dolayı her türlü hasardan müteahhite 20 yıl boyunca tazminat davası açılabilecek. Ev sahibi ise kafasındaki zammı isteyemeyecek
Türk Borçlar Kanunu 1 Temmuz 2012′da yürürlüğe girecek. Yasada tüketiciyi koruyan birçok madde yer alıyor. Kanuna göre, kira bedelleri, bir önceki yılın üretici fiyat endeksindeki artışı geçemeyecek. Yasada en büyük sorumluluk müteahhitlere geliyor. Yeni yasaya göre binalarda yapım hatasından kaynaklanan her türlü hasardan 20 yıl boyunca müteahhit sorumlu olacak. Bu konuda müteahhitten tazminat alınabilecek. Kirasını ödemeyen kişiye ev sahibi öncelikle ihtar çekecek. 2 defa ihtar çekilen kiracı, kira döneminin bitiminde bir ay içinde dava yoluyla tahliye edilecek. Yirmi yıl sonra yıkılan bina için de müteahhitten tazminat alınabilecek. Otellerde müşteriye ait eşyaların çalınması durumunda otel, konaklama ücretinin üç katına kadar tazminat ödeyecek. Sözleşmelerde, güvenli elektronik imza kullanılabilecek. Eşlerden biri yazılı olarak izin vermedikçe diğer eş hiçbir şekilde bir başkasının borcuna kefil olamayacak.
Kefil olanın rızası olmadıkça, kefalet miktarında sonradan bir artış yapılamayacak. Herhangi bir borca kefil olma durumunda, on yıldan daha fazla süre için verilse bile kefalet on yılın sonunda kendiliğinden ortadan kalkacak. Sebepsiz zenginleşme, tazminat ölçüsü olmayacak. Tüketiciler Birliği Başkanı Nazım Kaya, ise yasanın Tüketiciyi koruma amaçlı olduğunu belirtip, ‘Böyle bir yasa gerekiyordu. Bu konutta yeni bir dönem başlatacağı gibi aile içinde mutlulluğun artmasına da neden olacak. Kaya, Yeni Kanun’un aile kavramını ön plana çektiğini ifade ederek, ”Kiracının tahliyesinde ve kefalet sözleşmelerinde, mutlaka eş rızasının alınması gerekiyor. Böylece aile fertlerinin icra ve ani tahliye sürprizleri ile karşılaşmaları önlenmiş olacak’ diye konuştu.
Güneş
Kiracı Ev Sahibine Karşı Kanunla Korunacak!
Bazı şirketler tarafından tek yanlı sözleşmelere karşı korunacak olan tüketici, kira bedelleri, faizler ve çeşitli mağduriyetler konusunda da kanunla desteklenecek
Tüketiciyi koruyan maddeleriyle dikkat çeken Türk Borçlar Kanunu Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Borçlu-alacaklı ilişkilerinin yanı sıra ev sahibi ile kiracı ilişkilerinden kaza mağdurlarının haklarına kadar birçok konuda önemli yenilikler getiriyor. İşte bu yeniliklerden bazıları:
> Sözleşmelerde elektronik imza kullanılabilecek.
> Tüketiciye ödül verileceğini ilan yoluyla duyuran kimse bu ödülü vermekle yükümlü olacak.
> Banka, sigorta ya da bazı şirketlerin hazırladığı tek yanlı sözleşmelerde tüketici menfatine aykırı olan maddeler iptal edilebilecek.
> Sadece ölüm hâlinde değil, ağır bedensel zararlarda da zarar görenin yakınlarına tazminat ödenmesine karar verilebilecek. Tazminatı, resmi nikahı olmayan nişanlı ve sözlü de talep edebilecek.
> Nükleer kaza, deprem, hatalı tıbbi müdahale gibi olaylara da uygulanan uzun zaman aşımı süresi 10 yıl olacak.
> Hiçbir sosyal güvenceden yararlanamayacak durumda olan, uğradığı zararın giderilmesi için acil parasal desteğe ihtiyaç duyanlara, kazaya sebep olanın “geçici ödeme” yapılmasına karar verilebilecek.
> Olağanüstü faiz oranlarına karşı borçlu korunacak. Faiz oranı sözleşmede belirlenmemişse, mevduat hükümleri uygulanacak.
> Satılan maldaki hasardan, taşınırlarda tüketiciye ulaşıncaya kadar, taşınmazlarda da tescil anına kadar satıcı sorumlu olacak.
> Kiracı-ev sahibi ilişkilerinde yeni bir dönem başlıyor. Elektrik, su, gaz gibi fatura bedellerini ödemeyen kiracının sözleşmesi feshedilebilecek. Ev sahibi, “dedem oturacak”, “torunum gelecek” derse kiracı evi boşaltacak.
> Konut ve iş yerlerinde mal sahibine verilen depozito miktarı 3 aylık kira bedelini aşamayacak. Ayrıca kira artışı, yıllık ÜFE artış oranını geçemeyecek.
> İşçi, işvereni zarara uğratacak iş ve işlemlerde bulunamayacak.
> Kişiler, eşinin rızası olmadan kefil olamayacak. Alacaklı, önce borçluyu, sonra kefili takip etmeden taşınmaz rehini rapaya çeviremeyecek.
Türkiye Gazetesi
Kiracı Hangi Konularda Özenli Olmalı?
Kiracının bu yükümlülüğe aykırı davranışları hem kiraya veren hem de taşınmazda oturan diğer kişiler açısından çekilmez hale gelmiş olmalıdır
Ahmet Bal/ İstanbul-Apartmanımız daire sayısı fazla bir bina. Çoğu kişi de birbirini tanımıyor. Ama birkaç kiracı binamızdaki sükûneti bozuyor. Bu konuda daire sahipleri olarak ne yapabiliriz? Bir arada yaşamanın kurallarına uygun davranmayan bazı kişiler, diğerlerini rahatsız edebiliyorlar. Apartmanlarda bu türden sorunlar sıkça yaşanıyor. Ocak ayında kabul edilen Borçlar Kanunu, Kira sözleşmesi ile Konut ve Çatılı İşyeri Kiraları başlığı altında iki bölümde toplandı. Bu kanun bilindiği üzere 2012 yılı Temmuz ayından itibaren yürürlüğe girecek. Yeni Borçlar Kanunu ev sahibi ve kiracı ilişkilerini düzenlerken, bir arada yaşamanın kurallarını da belirtiyor. Yasada Kiralananı özenle kullanma ve komşulara saygı gösterme, bir borç olarak tanımlanmakta. Kiracı, kiralananı, sözleşmeye uygun olarak özenle kullanmak ve kiralananın bulunduğu taşınmazda oturan kişilere, yani komşularına gerekli saygıyı göstermekle yükümlüdür. Kiracının bu yükümlülüğe uymaması ve aykırı davranması halinde kiraya veren, en az 30 gün süre vererek bu aykırılığın giderilmesi, aksi takdirde sözleşmeyi feshedeceği konusunda yazılı bir ihtarda bulunur. Konutlar ve Çatılı işyerleri dışındaki diğer kira ilişkilerinde ise, kiraya veren, kiracıya önceden bir ihtarda bulunmaksızın, yazılı bir bildirimle sözleşmeyi hemen feshedebilir. Konutlar ve çatılı işyeri kirasında, kiracının kiralanana kasten ağır bir zarar verdiği yolunda ciddi endişeler varsa sözleşmenin yazılı bildirimle feshedilebilmesinde şu hususlara bakılır:
1-Kiracıya verilecek sürenin yararsız olacağının anlaşılması gerekir.
2-Kiracının bu yükümlülüğe aykırı davranışları hem kiraya veren hem de taşınmazda oturan diğer kişiler açısından çekilmez hale gelmiş olmalıdır. Bu durumda kiraya veren, yazılı bir bildirimle sözleşmeyi hemen feshedebilir. Ayrıca komşuluk ilişkileri açısından yalnızca Borçları kanunu değil, Medeni Kanun’un 737.maddesi ve devamı maddeleri de düzenlemeler getirmektedir. Bu yasayla da apartman sakinlerinin komşularını etkileyecek taşkınlıktan kaçınmasını öngörülmüş ve mülkiyet hakkına sınırlama getirilmiştir. Kısaca hem Medeni Kanun, hem de Borçlar Kanunu ev sahipleri ve kiracılar arasındaki komşuluk ilişkilerinin kurallarını belirlemektedir.
Emin Yıldız / Kadıköy-İstanbul
Birikimimle bir daire satın aldım. İnanılması güç ama ertesi gün apartman kentsel dönüşüm alanına alındı. Tapu arsa hisseli. Acaba bir problem yaşar mıyım? Tapulu taşınmazlar açısından kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanlarında her hangi bir sorun yok. Gayrimenkul sahiplerine anlaşmaları halinde hakları verilir. Dönüşüm alanının sınırları kesinleştiği tarihte, bu durum, belirlenen sınırlar içindeki gayrimenkullerin tapu kütüğünün beyanlar hanesine kaydedilmek üzere tapu sicil müdürlüğüne, paftasında gösterilmek üzere de kadastro müdürlüğüne bildirilir. Bu arada, söz konusu gayrimenkullerin kaydında meydana gelen değişiklikler belediyeye bildirilir. Kentsel dönüşüm ve gelişim alanı ilan edilen yerlerde; ifraz, tevhit, sınırlı ayni hak tesisi ve terkini, cins değişikliği ve yapı ruhsatı verilmesine ilişkin işlemler belediyenin izni ile yapılır. Kentsel dönüşüm ve proje alanında sınırların kesinleşmesinden sonra yapılan değişiklikler yukarıda açıkladığım şekilde belediyeye bildirilir. Siz daha önce daire satın aldığınız için, işlemler sizin adınıza sürdürülecek. Yani korkulacak bir şey yok.
Not: Geçen haftaki yazıda yanlışlıkla kapıcı dairesi gibi ortak yerlerin kiralanmasında tüm bağımsız bölüm maliklerinin beşte dördünün oyunun gerekli olduğunu ifade ettik. Doğrusu “tüm kat maliklerinin oy birliğiyle” olmalıydı. Bu konudaki hatırlatması için www.katmulkiyeti. com isimli internet sitesinin yöneticisi Ozan Özen’e teşekkürler.
NÜSA UĞUR/Sabah Emlak
Mütekabiliyet Yasası İnşaat Sektörüne Olumlu Etki Yapar!
Konut Projeleri Markalaşma Danışmanı Hilmi Işıkören, mütekabiliyet yasasını ve getireceklerini ela alarak bu yasal düzenlemenin ülke ekonomisi ve inşaat sektörü açısından getireceklerine değindi
Bir diğer ismi de karşılıklık olan mütekabiliyet kısaca yabancı ülkelerde Türk vatandaşlarına olumlu veya olumsuz nasıl bir uygulama yapılıyor ise o ülkenin Türkiye’deki vatandaşlarına aynı uygulamanın yapılması ilkesidir. Bir yabancı uyruklunun Türkiye’de bir tapu işlemi yaptırabilmesi için onun ülkesinde Türklerin de aynı tapu işlemini yaptırabiliyor olması gerekir.
Mevcut yasa ile bir İngiliz ya da Alman vatandaşı ülkemizden konut alabiliyorken, Türki cumhuriyet vatandaşları ve Arap ülkeleri vatandaşları alım yapamıyor. Yıllık tapu istatistiki verilerini incelediğimizde batılı ülkelerin yasadan kaynaklı ciddi bir alım yapabildiklerini bununda ülke ekonomisine katkısını görmekteyiz.
Mütekabiliyet yasasının çerçevesini genişleterek biraz önce örneğini verdiğim ülkeler için de uygulamaya koyduğumuz takdirde, ülke ekonomimizin lokomotifi olan inşaat sektörü ciddi bir ivme kazanacaktır. Bu ivme ile birlikte ekonomideki şu an çok yüksek cari açık bu sayede denge bulacaktır. Sınırları net bir şekilde belirlenmiş bu tip yasalar ile ülkeye akacak olan para ile ekonomi ciddi bir hareketlilik kazanacak buradan gayrimenkul satın alan yabancılar diğer ihtiyaçları için de paralarını ülkemizde harcayacaklarını düşünürsek yeni yasanın ne kadar faydalı olacağını daha iyi anlayabiliriz.
Yeni yasa, benim öngörülerime göre 10 yılda 100 milyar dolarlık ilave bir konut satışı getirecek. Bugüne kadar ülkemizden gayrimenkul almak isteyip de mütekabiliyet esası nedeniyle vazgeçen yabancıların yeni yasa ile ilgilerini yeniden Türkiye’ye yönlendirmesiinşaat firmalarını sadece İstanbul merkezli değil, Anadolu’nun çeşitli kentlerinde de daha farklı projeler üretmeye sevk edecek ve yeni yeni inşaat firmaları ortaya çıkacak. Bu rekabeti dolayısıyla da kaliteyi arttıracağı için iç müşteriye de fayda sağlayacak, inşaat sektörünün ekonomideki belirleyici gücü daha da büyüyecektir.
Özetle, hem yabancı hem de yerli tüketiciye daha kaliteli yaşamlar sunmak için yasadaki bu düzenleme son derece önemli ve gereklidir.
Hilmi Işıkören
Konut Projeleri Markalaşma Danışmanı
www.isinizeozelmentor.com
Gayrimenkullerde Kira ve Kiracı ile İlgili Sorunlar
Taşınmaz malların kiralanmasında en çok ortaya çıkan ihtilafları soru-cevap şeklinde ortaya koyarak kira aktinin yapılması esnasında tarafların muhtemel sorunlar hakkında bilgilendirilmesi ve yapacakları sözleşmelere hazırlıklı olmaları amaçlanmıştır.
1. Kira sözleşmesinin niteliği:
Belli bir bedel karşılığında geçici bir süre için başkasına ait taşınır veya taşınmaz malın kullanıkira, buna ilişkin anlaşkirada kira sözleşmesi denir.
Kira sözleşmesinin yapılabilmesi için iki tarafın iradelerinin karşılıklı olarak uyuşması gereklidir.
Bir bedel karşılığında kiraya verilen maldan yararlanan kimseye ‘kiracı’; bir bedel karşılığında kiraya verilen maldan yararlanılmasına razı olan kimseye, bir başka anlatımla kira sözleşmesinin diğer tarafına da ‘kiraya veren’ denilir.
Bu kısa açıklamalardan sonra, sorulara geçelim.
1-) Kira sözleşmelerinin yazılı olması şart mıdır?
Kira sözleşmelerinin yazılı olması şart değildir, sözlü de olabilir. Kefalet ve temlik gibi sözleşmelerin yazılı olması gerektiğini yasalar belirttiği halde, kira için böyle bir şart bulunmamaktadır. Yasal olarak böyle bir zorunluk olmasa da ispat kolaylığı açısından yazılı sözleşme yapılması faydalıdır.
2-)Başkasına ait bir malın kiraya verilmesi mümkün müdür?
Başkasına ait bir malın kiraya verilmesi mümkündür. Örneğin eşlerden birinin dairesini diğer eşin kiraya vermesi, ya da yurtdışındaki kardeşine ait bir dairenin diğer kardeş tarafından kiraya verilmesi sıkça karşılaşılan durumlardır. Verilen örneklere bakılarak akrabalık şartı olduğu zannedilmemelidir. Önemli olan, kira konusu malın kullanıma hazır durumda kiracıya teslim edilebilmesidir.
3-)Bir vekaletnameye istinaden yapılan kiralamalarda hukuki durum nedir?
Kira konusu malın sahibinin verdiği vekaletnameye istinaden kiralamalarda ise, kiraya veren vekil değil, malın maliki olarak kabul edilir. Çünkü vekaleten iş görmelerde, vekil olarak davranan kendi adına davranmamakta, vekaletname çerçevesinde vekil eden adına kiraya vermektadir. Bu itibarla vekilin kendi adına örneğin ihtiyacını öne sürmek suretiyle tahliye davası açmasına imkan bulunmamaktadır. Fakat eğer vekaletnamede yetkisi varsa, kendisini vekil eden adına tahliye, ya da kira artırımı gibi davaları açmak için bir avukat tutabilir.
Eğer kira bedelleri de vekil tarafından tahsil ediliyorsa, bu konuda vekaletnamede açıkça yetki olmalıdır. Aksi takdirde, kira paraları ödenmemiş kabul edileceğinden tahliye ve kiraların ikinci defa ödenmesi gibi rizikolar mevcut olacaktır.
Vekaleten kiraya vermek nasıl kabilse, vekaleten kiralamak ta kabildir. Bu durumda, vekaletnamede kira mukavelesi yapmaya ve kiralamaya dair açık yetki bulunmalıdır.
4-)Bir kimsenin bir başkasının malını rızası dışında kiraya vermesi mümkün müdür? Böyle bir durumla karşılaşılmaması için ne yapılmalıdır?
Bir kimsenin haberi dahi olmadan yetkisiz şahıslar tarafından taşınmazının kiraya verildiği vakidir. Böyle bir durumda kiracı yönünden bazı hukuki problemler çıkabilir. Bunun için, malın sahibinin kiraya veren şahsı bu konuda yetkilendirdiğine dair yazılı bir belge ya da vekaletname aranması, muhtemel ihtilafları önlemek bakımından faydalı olacaktır.
5-)Tüzel kişiliği haiz bir şirkete malın kiraya verilmesi ya da ondan mal kiralanması durumunda nelere dikkat edilmelidir?
Anonim, limited, komandit vs. gibi şirketlerin de kira sözleşmelerinin tarafı olması mümkündür. Bu durumda kira mukavelesini imzalayacak olanların, mümkün olduğu kadar yeni tarihli imza sirküleri ya da yetki belgesine göre yetkili olduklarının kontrolüyle bu belgeden bir tane örnek alınması yararlı olacaktır.
6-) Kira bedeli olarak paradan başka bir şey kararlaştırılabilir mi?
Kira bedeli kural olarak para olmakla birlikte kira bedeli karşılığında çalışma (örneğin ücretine veya ücretinin bir kısmına karşılık olarak, bankada çalışan birinin bankaya ait bir evde oturması), bir iş görme (örneğin kira karşılığı olarak, oturacağı evi dekore etmesi) gibi şeyler olması da mümkündür.
7-) Kira sözleşmesinin tapuya kaydı mümkün müdür?
Kira sözleşmesinin tarafları serbest iradeleriyle bunu kararlaştırmışlarsa mümkündür. Yalnız, kira sözleşmesinin noterce tasdiki şarttır. Taraflardan birinin noterden tasdikli sözleşmeyi tapu dairesine ibrazı üzerine, tapu kütüğüne sözleşme şerhedilir. Taşınmaz daha sonra el değiştirmiş olsa bile yeni malik, sözleşme bitene kadar kiracıya karşı tahliye davası açamaz.
8-) Kira bedeli ne zaman ödenmelidir ?
Genellikle kira bedelinin ne zaman ödeneceği sözleşmede belirtilir. Bunu taraflar serbest iradeleriyle kararlaştırırlar. Taraflar, kira parasının ‘üç ayda bir’, ‘altı ayda bir’, ‘yıllık peşin’ gibi çeşitli zamanlarda ödenebileceğini kabul edebilirler.
En çok karşılaşılan ödeme zamanı ‘her ay peşin’ şeklinde olandır. Bu gibi bir durumda, o ayın en geç üçüne kadar ödeme yapılmazsa kira parası geç ödenmiş sayılır. Eğer, kira parasının örneğin en geç 5′ine kadar ödeneceği kararlaştırılmışsa 3 günlük tolerans burada da geçerlidir; kira parası 8′ine kadar ödenebilir. Kira parasının posta ile veya banka havalesiyle gönderildiği durumlarda, kiranın yatırıldığı tarihte ödeme yapılmış sayılır. Postahane veya bankada geçen süre, ödeme için gerekli sürenin hesabında nazara alınmamaktadır.
Eğer kira parasının ne zaman ödeneceği konusunda taraflar hiç bir şey kararlaştırmamışlarsa, bu durumda kira bedelinin her ayın sonunda ödeneceği kabul edilir.
9-) Kira bedeli nerede ödenir?
Kira bedeli, kiraya verenin konutunda ödenir. Eğer posta ile gönderilecekse masrafı kiracı tarafından karşılanmak kaydıyla ‘konutta ödemeli’ olarak gönderilmelidir. Kira parasının gerek adi postayla gerekse posta masrafı kesilerek gönderilmesi durumunda, kira parası usulüne uygun surette ödenmemiş olacaktır.
Kira parasının nereye ödenebileceğini taraflar serbestçe kararlaştırabilirler. Genellikle kiraya veren, sözleşmede bir banka hesap numarası vermek suretiyle kiranın ödeneceği yeri belli eder. Bununla birlikte, bu hesap numarasının mutlaka sözleşmenin tarafı olan kiraya verene ait olması şart değildir. Örneğin; kiraya veren eşlerden biri diğer eşin hesap numarasını vererek paraların o hesaba yatmasını isteyebilir. Kiracı, belirtilen hesaba kirayı yatırmakla borcundan kurtulmuş olur.
10-) Kira parasının bir banka hesabına yatırılmasının kararlaştırıldığı durumlarda bu hesap, hesap sahibi tarafından kapatılırsa ne olur ?
Bazen kiraya veren, çeşitli sebeplerle bankadaki hesabını kapatabilir. Doğal olarak, bu hesaba havale edilen kira parası göndericisine geri gelecektir. Eğer hesap kapatıldı diye kiracı kira parasını yatırmazsa tahliye tehlikesi ile yüzyüze kalabilir. Bu gibi durumlarda, kira parasının konutta ödemeli olarak posta ile gönderilmesi gerekmektedir. Bu havalenin de kabul edilmemesi halinde, kiracı mahkemeye başvurarak ‘ödeme yeri(tevdi mahalli)’ tayinini istemelidir. Mahkemenin tayin ettiği bankada kiraya verilen adına açılacak bu hesaba kiracı parayı yatırmakla borcundan kurtulmuş olur. Kiraya verenin bu hesaptaki parayı çekip çekmemesi veya parayı kabul edip etmemesi, kiracı yönünden artık bir önem arzetmez.
10-) Kira bedelinin ödendiği tanıkla ispatlanabilir mi?
Hayır. Mutlaka yapılan ödemeler karşılığında yazılı belge alınmalıdır. Posta havale makbuzu, banka ödeme dekontu, EFT makbuzu vs. de yazılı belgelerden sayılmaktadır.
11-) Makbuz alınmadan ödeme yapılması durumunda muhtemel rizikolar nelerdir?
Bu gibi durumlarda iki türlü risk vardır: Tekrar ödeme ve tahliye edilme. Kiraya verenin çeşitli sebeplerle aldığı parayı inkar etmesi ve kiracının da yaptığı ödemeleri yazılı bir belge ile ispatlayamaması durumunda, kira alacaklarında zamanaşımı süresi olan geriye doğru en fazla 5 yıllık kirayı tekrar ödemesi gündeme gelebilir. Aynı zamanda kira paralarının ödenmemesi gerekçe gösterilerek kiracı aleyhine tahliye davası da açılabilecektir.
Bu yol, genellikle tahliyeyi sağlamak bakımından kiraya verenler tarafından bir tehdit unsuru olarak kullanılmaktadır. Yapılan ödemelerin tekrar istenilmesi ahlaki olmasa da yasalara uygundur; çünkü işlem güvenliği açısından kiralar için yapılan ödemelerin tanıkla ispatlanması mümkün değildir. Buna karşılık, ikinci bir defa ödemede bulunanın tekrar ödediği parayı geri alabilmek için başvurabileceği bazı hukuki yollar varsa da bunun incelenmesi, konu dışında kalmaktadır.
12-) Son kira bedelinin ödenmiş olması, daha önceki kiraların ödendiğini ispatlayabilir mi?
Son kira bedelinin ödenmiş olması, daha öncekilerin ödenmiş olduğunu göstermez. Bu itibarla kiraların ödendiğini gösteren bütün makbuzların, kira alacaklarında zamanaşımı süresi olan en az 5 yıl boyunca saklanması gerekmektedir.
13-) Kira bedellerine karşılık bono verilmişse hukuki durum nedir?
Bazen kira sözleşmesinde yazılı aylık kira tutarı kadar kiracıdan bono alındığı vakidir. Vadesinde bono ödendiğinde, kiracı borcundan kurtulur. Ancak, kira bedellerinin bonolarla ödeneceği sözleşmede yazılı değilse kiracı yönünden hukuki durumun sağlam olduğu söylenemez. Çünkü kural olarak bonolardaki borç, bir hukuki sebebe bağlı olmaksızın yüklenilen ‘soyut’ bir borçtur. Bu durumda kiracı, kirayı tekrar ödeme ve tahliye edilme tehlikesi ile karşı karşıya kalabilir. Bunun için, kiralara karşılık bono verildiğinde bunun mutlaka kira sözleşmesine kaydedilmesi özellikle kiracı yönünden faydalıdır.
14-) Matbu kira sözleşmesi kullanılması zorunlu mudur ?
Pek çoğumuzun gördüğü üzere, kira mukavelesi olarak basılı bir örnek kullanılmaktadır. Belli bir ücret karşılığında ‘değerli kağıt’ bayilerinde satılan bu mukaveleyi yasal olarak kullanma mecburiyeti bulunmamaktadır. Mukavelenin sadece ‘yazılı’ olması, ispat için yeterlidir.
15-) Hisseli bir taşınmazın kiralanması nasıl olur?
‘Müşterek mülkiyet’ denilen; her hissedarın belli bir oranla hissesinin belirli olduğu halde (örneğin bir taşınmazda A %15, B %40 ve C %45 nispetlerinde hissedardır) çoğunluğun rızası ile taşınmaz kiraya verilebilir. Yukarıdaki örneğe göre, (A+C)’nin hisse toplamı %60 yaptığı için onlarla yapılan mukavele, taşınmazı kiralamak için yeterlidir. Fakat, kira bedeli yatırılırken doğal olarak her hissedarın hissesi nispetinde ödeme kendisine yapılacaktır. Örneğimize geri dönecek olursak, (B)’nin mukaveleye rıza göstermemiş olması, onun hissesine düşen paranın hiç ödenmemesi veya diğer hissedarlara ödenmesi gerektiği manasına gelmemektedir.
Bir diğer hisseli mülkiyet şekli de ‘iştirak halinde’ olandır. Bu tip ortaklıkta, hissedarlar belli olmakla birlikte henüz hisse nispetleri belli değildir. Miras yoluyla kalan ve daha henüz mirasçılar adına intikali yapılmayan taşınmazlardaki mülkiyet, en çok karşılaşılan şeklidir. Burada hisse nispetlerine göre resmen bir ayırım yapılarak hissedarlar adına henüz tapu çıkmamış olduğundan, bu tip bir taşınmazın ancak tüm hissedarların muvafakati ile kiraya verilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla gerek sayı ve gerekse nispet olarak çoğunluk sağlanmış olsa bile bunlarla yapılan mukavele yeterli değildir; tamamının rıza göstermesi gereklidir.
16-)İçinde kiracı olan bir taşınmazı satın alan yeni malikin hakları nelerdir?
Genel olarak yeni malike tanınan iki hak vardır: Birincisi, eski malikle yapılan kira sözleşmesine halef(ardıl) olur; bir başka anlatımla eski malikin kiracı ile yapmış olduğu sözleşmeden kaynaklanan bütün haklardan faydalanır.
İkincisi, yeni malik, taşınmazı satın aldığı tarihten itibaren bir ay zarfında kendisi veya eşi veya çocuklarının ihtiyacı için kullanacağı yolunda kiracıyı ihtarname ile haberdar etmesi kaydıyla, satın alma tarihinden itibaren 6 ay sonra tahliye davası açabilir. Bu davanın kazanılabilmesi için ihtiyaç iddiasının ciddi ve samimi olduğunun mahkemede ispatlanması gerekmektedir.
17-) Kiraların yıllık artış oranı nedir ?
Eğer taraflar serbest iradeleriyle mukavelede örneğin %80 gibi belli bir oran ya da belli bir meblağ kararlaştırmış bulunuyorlarsa bu oran ya da meblağ geçerlidir. Dikkat edilmesi gereken nokta, böyle bir oran kararlaştırılmış olmasına rağmen Yargıtay’ın belirlediği oranın bu orandan düşük olması halinde dahi, kiracının, serbest irade ile kararlaştırılmış orana göre zam yapması gereğidir.
Yargıtay’ın belirlediği oran, tarafların bir oran kararlaştırmadıkları ya da kararlaştırdıkları dönemin sona ermiş bulunmasına rağmen kiracının, kira konusu taşınmazı kullanmaya devam etmesi halinde bir önem arzetmektedir.
1994 yılına kadar kira tespit davalarında yıllık artış oranının belirlenmesinde Toptan Eşya Fiyat Endeksi’ni esas alan Yargıtay, 1995 yılında ise görüş değiştirmek suretiyle sabit bir oranı (%65) benimsemiştir.
Kira sözleşmesinde daha yüksek bir oran kararlaştırılmış olmasına rağmen, kira meblağına %65 oranında zam yapılması durumunda, kira eksik ödenmiş sayılacağından tahliye riski doğabilecektir.
Buna karşılık örneğin kira sözleşmesinde %50′lik bir oranın kararlaştırılmış olması durumunda, kiraya veren de Yargıtay’ın kararına dayanarak %65′lik artırım isteyemeyecektir.
18-) Kira tespit davası sonucu bir fark ödenmesi gerekirse nelere dikkat edilmelidir?
Öncelikle, kira tespitine dair mahkeme kararının kesinleşmesi gerekir ki bu iki şekilde olur: Taraflar mahkemenin verdiği kararı temyiz etmezler ve belli süre geçince karar kendiliğinden kesinleşir. Ya da temyiz edilen karar Yüksek Mahkeme(Yargıtay) tarafından tasdik edilmekle (onaylanmakla) kesinleşir.
Kesinleşen bu kararda yazılı kira farklarının süresinde ödenmemesi durumunda, kiracının taşınmazdan tahliyesi söz konusu olabilir. Kiraya verenin, kesinleşmeyen kararda yazılı meblağı istemeye hakkı bulunmamaktadır
Gayrimenkullerde Kira ve Kiracı ile İlgili Sorunlar
Taşınmaz malların kiralanmasında en çok ortaya çıkan ihtilafları soru-cevap şeklinde ortaya koyarak kira aktinin yapılması esnasında tarafların muhtemel sorunlar hakkında bilgilendirilmesi ve yapacakları sözleşmelere hazırlıklı olmaları amaçlanmıştır.
1. Kira sözleşmesinin niteliği:
Belli bir bedel karşılığında geçici bir süre için başkasına ait taşınır veya taşınmaz malın kullanıkira, buna ilişkin anlaşkirada kira sözleşmesi denir.
Kira sözleşmesinin yapılabilmesi için iki tarafın iradelerinin karşılıklı olarak uyuşması gereklidir.
Bir bedel karşılığında kiraya verilen maldan yararlanan kimseye ‘kiracı’; bir bedel karşılığında kiraya verilen maldan yararlanılmasına razı olan kimseye, bir başka anlatımla kira sözleşmesinin diğer tarafına da ‘kiraya veren’ denilir.
Bu kısa açıklamalardan sonra, sorulara geçelim.
1-) Kira sözleşmelerinin yazılı olması şart mıdır?
Kira sözleşmelerinin yazılı olması şart değildir, sözlü de olabilir. Kefalet ve temlik gibi sözleşmelerin yazılı olması gerektiğini yasalar belirttiği halde, kira için böyle bir şart bulunmamaktadır. Yasal olarak böyle bir zorunluk olmasa da ispat kolaylığı açısından yazılı sözleşme yapılması faydalıdır.
2-)Başkasına ait bir malın kiraya verilmesi mümkün müdür?
Başkasına ait bir malın kiraya verilmesi mümkündür. Örneğin eşlerden birinin dairesini diğer eşin kiraya vermesi, ya da yurtdışındaki kardeşine ait bir dairenin diğer kardeş tarafından kiraya verilmesi sıkça karşılaşılan durumlardır. Verilen örneklere bakılarak akrabalık şartı olduğu zannedilmemelidir. Önemli olan, kira konusu malın kullanıma hazır durumda kiracıya teslim edilebilmesidir.
3-)Bir vekaletnameye istinaden yapılan kiralamalarda hukuki durum nedir?
Kira konusu malın sahibinin verdiği vekaletnameye istinaden kiralamalarda ise, kiraya veren vekil değil, malın maliki olarak kabul edilir. Çünkü vekaleten iş görmelerde, vekil olarak davranan kendi adına davranmamakta, vekaletname çerçevesinde vekil eden adına kiraya vermektadir. Bu itibarla vekilin kendi adına örneğin ihtiyacını öne sürmek suretiyle tahliye davası açmasına imkan bulunmamaktadır. Fakat eğer vekaletnamede yetkisi varsa, kendisini vekil eden adına tahliye, ya da kira artırımı gibi davaları açmak için bir avukat tutabilir.
Eğer kira bedelleri de vekil tarafından tahsil ediliyorsa, bu konuda vekaletnamede açıkça yetki olmalıdır. Aksi takdirde, kira paraları ödenmemiş kabul edileceğinden tahliye ve kiraların ikinci defa ödenmesi gibi rizikolar mevcut olacaktır.
Vekaleten kiraya vermek nasıl kabilse, vekaleten kiralamak ta kabildir. Bu durumda, vekaletnamede kira mukavelesi yapmaya ve kiralamaya dair açık yetki bulunmalıdır.
4-)Bir kimsenin bir başkasının malını rızası dışında kiraya vermesi mümkün müdür? Böyle bir durumla karşılaşılmaması için ne yapılmalıdır?
Bir kimsenin haberi dahi olmadan yetkisiz şahıslar tarafından taşınmazının kiraya verildiği vakidir. Böyle bir durumda kiracı yönünden bazı hukuki problemler çıkabilir. Bunun için, malın sahibinin kiraya veren şahsı bu konuda yetkilendirdiğine dair yazılı bir belge ya da vekaletname aranması, muhtemel ihtilafları önlemek bakımından faydalı olacaktır.
5-)Tüzel kişiliği haiz bir şirkete malın kiraya verilmesi ya da ondan mal kiralanması durumunda nelere dikkat edilmelidir?
Anonim, limited, komandit vs. gibi şirketlerin de kira sözleşmelerinin tarafı olması mümkündür. Bu durumda kira mukavelesini imzalayacak olanların, mümkün olduğu kadar yeni tarihli imza sirküleri ya da yetki belgesine göre yetkili olduklarının kontrolüyle bu belgeden bir tane örnek alınması yararlı olacaktır.
6-) Kira bedeli olarak paradan başka bir şey kararlaştırılabilir mi?
Kira bedeli kural olarak para olmakla birlikte kira bedeli karşılığında çalışma (örneğin ücretine veya ücretinin bir kısmına karşılık olarak, bankada çalışan birinin bankaya ait bir evde oturması), bir iş görme (örneğin kira karşılığı olarak, oturacağı evi dekore etmesi) gibi şeyler olması da mümkündür.
7-) Kira sözleşmesinin tapuya kaydı mümkün müdür?
Kira sözleşmesinin tarafları serbest iradeleriyle bunu kararlaştırmışlarsa mümkündür. Yalnız, kira sözleşmesinin noterce tasdiki şarttır. Taraflardan birinin noterden tasdikli sözleşmeyi tapu dairesine ibrazı üzerine, tapu kütüğüne sözleşme şerhedilir. Taşınmaz daha sonra el değiştirmiş olsa bile yeni malik, sözleşme bitene kadar kiracıya karşı tahliye davası açamaz.
8-) Kira bedeli ne zaman ödenmelidir ?
Genellikle kira bedelinin ne zaman ödeneceği sözleşmede belirtilir. Bunu taraflar serbest iradeleriyle kararlaştırırlar. Taraflar, kira parasının ‘üç ayda bir’, ‘altı ayda bir’, ‘yıllık peşin’ gibi çeşitli zamanlarda ödenebileceğini kabul edebilirler.
En çok karşılaşılan ödeme zamanı ‘her ay peşin’ şeklinde olandır. Bu gibi bir durumda, o ayın en geç üçüne kadar ödeme yapılmazsa kira parası geç ödenmiş sayılır. Eğer, kira parasının örneğin en geç 5′ine kadar ödeneceği kararlaştırılmışsa 3 günlük tolerans burada da geçerlidir; kira parası 8′ine kadar ödenebilir. Kira parasının posta ile veya banka havalesiyle gönderildiği durumlarda, kiranın yatırıldığı tarihte ödeme yapılmış sayılır. Postahane veya bankada geçen süre, ödeme için gerekli sürenin hesabında nazara alınmamaktadır.
Eğer kira parasının ne zaman ödeneceği konusunda taraflar hiç bir şey kararlaştırmamışlarsa, bu durumda kira bedelinin her ayın sonunda ödeneceği kabul edilir.
9-) Kira bedeli nerede ödenir?
Kira bedeli, kiraya verenin konutunda ödenir. Eğer posta ile gönderilecekse masrafı kiracı tarafından karşılanmak kaydıyla ‘konutta ödemeli’ olarak gönderilmelidir. Kira parasının gerek adi postayla gerekse posta masrafı kesilerek gönderilmesi durumunda, kira parası usulüne uygun surette ödenmemiş olacaktır.
Kira parasının nereye ödenebileceğini taraflar serbestçe kararlaştırabilirler. Genellikle kiraya veren, sözleşmede bir banka hesap numarası vermek suretiyle kiranın ödeneceği yeri belli eder. Bununla birlikte, bu hesap numarasının mutlaka sözleşmenin tarafı olan kiraya verene ait olması şart değildir. Örneğin; kiraya veren eşlerden biri diğer eşin hesap numarasını vererek paraların o hesaba yatmasını isteyebilir. Kiracı, belirtilen hesaba kirayı yatırmakla borcundan kurtulmuş olur.
10-) Kira parasının bir banka hesabına yatırılmasının kararlaştırıldığı durumlarda bu hesap, hesap sahibi tarafından kapatılırsa ne olur ?
Bazen kiraya veren, çeşitli sebeplerle bankadaki hesabını kapatabilir. Doğal olarak, bu hesaba havale edilen kira parası göndericisine geri gelecektir. Eğer hesap kapatıldı diye kiracı kira parasını yatırmazsa tahliye tehlikesi ile yüzyüze kalabilir. Bu gibi durumlarda, kira parasının konutta ödemeli olarak posta ile gönderilmesi gerekmektedir. Bu havalenin de kabul edilmemesi halinde, kiracı mahkemeye başvurarak ‘ödeme yeri(tevdi mahalli)’ tayinini istemelidir. Mahkemenin tayin ettiği bankada kiraya verilen adına açılacak bu hesaba kiracı parayı yatırmakla borcundan kurtulmuş olur. Kiraya verenin bu hesaptaki parayı çekip çekmemesi veya parayı kabul edip etmemesi, kiracı yönünden artık bir önem arzetmez.
10-) Kira bedelinin ödendiği tanıkla ispatlanabilir mi?
Hayır. Mutlaka yapılan ödemeler karşılığında yazılı belge alınmalıdır. Posta havale makbuzu, banka ödeme dekontu, EFT makbuzu vs. de yazılı belgelerden sayılmaktadır.
11-) Makbuz alınmadan ödeme yapılması durumunda muhtemel rizikolar nelerdir?
Bu gibi durumlarda iki türlü risk vardır: Tekrar ödeme ve tahliye edilme. Kiraya verenin çeşitli sebeplerle aldığı parayı inkar etmesi ve kiracının da yaptığı ödemeleri yazılı bir belge ile ispatlayamaması durumunda, kira alacaklarında zamanaşımı süresi olan geriye doğru en fazla 5 yıllık kirayı tekrar ödemesi gündeme gelebilir. Aynı zamanda kira paralarının ödenmemesi gerekçe gösterilerek kiracı aleyhine tahliye davası da açılabilecektir.
Bu yol, genellikle tahliyeyi sağlamak bakımından kiraya verenler tarafından bir tehdit unsuru olarak kullanılmaktadır. Yapılan ödemelerin tekrar istenilmesi ahlaki olmasa da yasalara uygundur; çünkü işlem güvenliği açısından kiralar için yapılan ödemelerin tanıkla ispatlanması mümkün değildir. Buna karşılık, ikinci bir defa ödemede bulunanın tekrar ödediği parayı geri alabilmek için başvurabileceği bazı hukuki yollar varsa da bunun incelenmesi, konu dışında kalmaktadır.
12-) Son kira bedelinin ödenmiş olması, daha önceki kiraların ödendiğini ispatlayabilir mi?
Son kira bedelinin ödenmiş olması, daha öncekilerin ödenmiş olduğunu göstermez. Bu itibarla kiraların ödendiğini gösteren bütün makbuzların, kira alacaklarında zamanaşımı süresi olan en az 5 yıl boyunca saklanması gerekmektedir.
13-) Kira bedellerine karşılık bono verilmişse hukuki durum nedir?
Bazen kira sözleşmesinde yazılı aylık kira tutarı kadar kiracıdan bono alındığı vakidir. Vadesinde bono ödendiğinde, kiracı borcundan kurtulur. Ancak, kira bedellerinin bonolarla ödeneceği sözleşmede yazılı değilse kiracı yönünden hukuki durumun sağlam olduğu söylenemez. Çünkü kural olarak bonolardaki borç, bir hukuki sebebe bağlı olmaksızın yüklenilen ‘soyut’ bir borçtur. Bu durumda kiracı, kirayı tekrar ödeme ve tahliye edilme tehlikesi ile karşı karşıya kalabilir. Bunun için, kiralara karşılık bono verildiğinde bunun mutlaka kira sözleşmesine kaydedilmesi özellikle kiracı yönünden faydalıdır.
14-) Matbu kira sözleşmesi kullanılması zorunlu mudur ?
Pek çoğumuzun gördüğü üzere, kira mukavelesi olarak basılı bir örnek kullanılmaktadır. Belli bir ücret karşılığında ‘değerli kağıt’ bayilerinde satılan bu mukaveleyi yasal olarak kullanma mecburiyeti bulunmamaktadır. Mukavelenin sadece ‘yazılı’ olması, ispat için yeterlidir.
15-) Hisseli bir taşınmazın kiralanması nasıl olur?
‘Müşterek mülkiyet’ denilen; her hissedarın belli bir oranla hissesinin belirli olduğu halde (örneğin bir taşınmazda A %15, B %40 ve C %45 nispetlerinde hissedardır) çoğunluğun rızası ile taşınmaz kiraya verilebilir. Yukarıdaki örneğe göre, (A+C)’nin hisse toplamı %60 yaptığı için onlarla yapılan mukavele, taşınmazı kiralamak için yeterlidir. Fakat, kira bedeli yatırılırken doğal olarak her hissedarın hissesi nispetinde ödeme kendisine yapılacaktır. Örneğimize geri dönecek olursak, (B)’nin mukaveleye rıza göstermemiş olması, onun hissesine düşen paranın hiç ödenmemesi veya diğer hissedarlara ödenmesi gerektiği manasına gelmemektedir.
Bir diğer hisseli mülkiyet şekli de ‘iştirak halinde’ olandır. Bu tip ortaklıkta, hissedarlar belli olmakla birlikte henüz hisse nispetleri belli değildir. Miras yoluyla kalan ve daha henüz mirasçılar adına intikali yapılmayan taşınmazlardaki mülkiyet, en çok karşılaşılan şeklidir. Burada hisse nispetlerine göre resmen bir ayırım yapılarak hissedarlar adına henüz tapu çıkmamış olduğundan, bu tip bir taşınmazın ancak tüm hissedarların muvafakati ile kiraya verilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla gerek sayı ve gerekse nispet olarak çoğunluk sağlanmış olsa bile bunlarla yapılan mukavele yeterli değildir; tamamının rıza göstermesi gereklidir.
16-)İçinde kiracı olan bir taşınmazı satın alan yeni malikin hakları nelerdir?
Genel olarak yeni malike tanınan iki hak vardır: Birincisi, eski malikle yapılan kira sözleşmesine halef(ardıl) olur; bir başka anlatımla eski malikin kiracı ile yapmış olduğu sözleşmeden kaynaklanan bütün haklardan faydalanır.
İkincisi, yeni malik, taşınmazı satın aldığı tarihten itibaren bir ay zarfında kendisi veya eşi veya çocuklarının ihtiyacı için kullanacağı yolunda kiracıyı ihtarname ile haberdar etmesi kaydıyla, satın alma tarihinden itibaren 6 ay sonra tahliye davası açabilir. Bu davanın kazanılabilmesi için ihtiyaç iddiasının ciddi ve samimi olduğunun mahkemede ispatlanması gerekmektedir.
17-) Kiraların yıllık artış oranı nedir ?
Eğer taraflar serbest iradeleriyle mukavelede örneğin %80 gibi belli bir oran ya da belli bir meblağ kararlaştırmış bulunuyorlarsa bu oran ya da meblağ geçerlidir. Dikkat edilmesi gereken nokta, böyle bir oran kararlaştırılmış olmasına rağmen Yargıtay’ın belirlediği oranın bu orandan düşük olması halinde dahi, kiracının, serbest irade ile kararlaştırılmış orana göre zam yapması gereğidir.
Yargıtay’ın belirlediği oran, tarafların bir oran kararlaştırmadıkları ya da kararlaştırdıkları dönemin sona ermiş bulunmasına rağmen kiracının, kira konusu taşınmazı kullanmaya devam etmesi halinde bir önem arzetmektedir.
1994 yılına kadar kira tespit davalarında yıllık artış oranının belirlenmesinde Toptan Eşya Fiyat Endeksi’ni esas alan Yargıtay, 1995 yılında ise görüş değiştirmek suretiyle sabit bir oranı (%65) benimsemiştir.
Kira sözleşmesinde daha yüksek bir oran kararlaştırılmış olmasına rağmen, kira meblağına %65 oranında zam yapılması durumunda, kira eksik ödenmiş sayılacağından tahliye riski doğabilecektir.
Buna karşılık örneğin kira sözleşmesinde %50′lik bir oranın kararlaştırılmış olması durumunda, kiraya veren de Yargıtay’ın kararına dayanarak %65′lik artırım isteyemeyecektir.
18-) Kira tespit davası sonucu bir fark ödenmesi gerekirse nelere dikkat edilmelidir?
Öncelikle, kira tespitine dair mahkeme kararının kesinleşmesi gerekir ki bu iki şekilde olur: Taraflar mahkemenin verdiği kararı temyiz etmezler ve belli süre geçince karar kendiliğinden kesinleşir. Ya da temyiz edilen karar Yüksek Mahkeme(Yargıtay) tarafından tasdik edilmekle (onaylanmakla) kesinleşir.
Kesinleşen bu kararda yazılı kira farklarının süresinde ödenmemesi durumunda, kiracının taşınmazdan tahliyesi söz konusu olabilir. Kiraya verenin, kesinleşmeyen kararda yazılı meblağı istemeye hakkı bulunmamaktadır
Gayrimenkullerde Kira ve Kiracı ile İlgili Sorunlar
Taşınmaz malların kiralanmasında en çok ortaya çıkan ihtilafları soru-cevap şeklinde ortaya koyarak kira aktinin yapılması esnasında tarafların muhtemel sorunlar hakkında bilgilendirilmesi ve yapacakları sözleşmelere hazırlıklı olmaları amaçlanmıştır.
1. Kira sözleşmesinin niteliği:
Belli bir bedel karşılığında geçici bir süre için başkasına ait taşınır veya taşınmaz malın kullanıkira, buna ilişkin anlaşkirada kira sözleşmesi denir.
Kira sözleşmesinin yapılabilmesi için iki tarafın iradelerinin karşılıklı olarak uyuşması gereklidir.
Bir bedel karşılığında kiraya verilen maldan yararlanan kimseye ‘kiracı’; bir bedel karşılığında kiraya verilen maldan yararlanılmasına razı olan kimseye, bir başka anlatımla kira sözleşmesinin diğer tarafına da ‘kiraya veren’ denilir.
Bu kısa açıklamalardan sonra, sorulara geçelim.
1-) Kira sözleşmelerinin yazılı olması şart mıdır?
Kira sözleşmelerinin yazılı olması şart değildir, sözlü de olabilir. Kefalet ve temlik gibi sözleşmelerin yazılı olması gerektiğini yasalar belirttiği halde, kira için böyle bir şart bulunmamaktadır. Yasal olarak böyle bir zorunluk olmasa da ispat kolaylığı açısından yazılı sözleşme yapılması faydalıdır.
2-)Başkasına ait bir malın kiraya verilmesi mümkün müdür?
Başkasına ait bir malın kiraya verilmesi mümkündür. Örneğin eşlerden birinin dairesini diğer eşin kiraya vermesi, ya da yurtdışındaki kardeşine ait bir dairenin diğer kardeş tarafından kiraya verilmesi sıkça karşılaşılan durumlardır. Verilen örneklere bakılarak akrabalık şartı olduğu zannedilmemelidir. Önemli olan, kira konusu malın kullanıma hazır durumda kiracıya teslim edilebilmesidir.
3-)Bir vekaletnameye istinaden yapılan kiralamalarda hukuki durum nedir?
Kira konusu malın sahibinin verdiği vekaletnameye istinaden kiralamalarda ise, kiraya veren vekil değil, malın maliki olarak kabul edilir. Çünkü vekaleten iş görmelerde, vekil olarak davranan kendi adına davranmamakta, vekaletname çerçevesinde vekil eden adına kiraya vermektadir. Bu itibarla vekilin kendi adına örneğin ihtiyacını öne sürmek suretiyle tahliye davası açmasına imkan bulunmamaktadır. Fakat eğer vekaletnamede yetkisi varsa, kendisini vekil eden adına tahliye, ya da kira artırımı gibi davaları açmak için bir avukat tutabilir.
Eğer kira bedelleri de vekil tarafından tahsil ediliyorsa, bu konuda vekaletnamede açıkça yetki olmalıdır. Aksi takdirde, kira paraları ödenmemiş kabul edileceğinden tahliye ve kiraların ikinci defa ödenmesi gibi rizikolar mevcut olacaktır.
Vekaleten kiraya vermek nasıl kabilse, vekaleten kiralamak ta kabildir. Bu durumda, vekaletnamede kira mukavelesi yapmaya ve kiralamaya dair açık yetki bulunmalıdır.
4-)Bir kimsenin bir başkasının malını rızası dışında kiraya vermesi mümkün müdür? Böyle bir durumla karşılaşılmaması için ne yapılmalıdır?
Bir kimsenin haberi dahi olmadan yetkisiz şahıslar tarafından taşınmazının kiraya verildiği vakidir. Böyle bir durumda kiracı yönünden bazı hukuki problemler çıkabilir. Bunun için, malın sahibinin kiraya veren şahsı bu konuda yetkilendirdiğine dair yazılı bir belge ya da vekaletname aranması, muhtemel ihtilafları önlemek bakımından faydalı olacaktır.
5-)Tüzel kişiliği haiz bir şirkete malın kiraya verilmesi ya da ondan mal kiralanması durumunda nelere dikkat edilmelidir?
Anonim, limited, komandit vs. gibi şirketlerin de kira sözleşmelerinin tarafı olması mümkündür. Bu durumda kira mukavelesini imzalayacak olanların, mümkün olduğu kadar yeni tarihli imza sirküleri ya da yetki belgesine göre yetkili olduklarının kontrolüyle bu belgeden bir tane örnek alınması yararlı olacaktır.
6-) Kira bedeli olarak paradan başka bir şey kararlaştırılabilir mi?
Kira bedeli kural olarak para olmakla birlikte kira bedeli karşılığında çalışma (örneğin ücretine veya ücretinin bir kısmına karşılık olarak, bankada çalışan birinin bankaya ait bir evde oturması), bir iş görme (örneğin kira karşılığı olarak, oturacağı evi dekore etmesi) gibi şeyler olması da mümkündür.
7-) Kira sözleşmesinin tapuya kaydı mümkün müdür?
Kira sözleşmesinin tarafları serbest iradeleriyle bunu kararlaştırmışlarsa mümkündür. Yalnız, kira sözleşmesinin noterce tasdiki şarttır. Taraflardan birinin noterden tasdikli sözleşmeyi tapu dairesine ibrazı üzerine, tapu kütüğüne sözleşme şerhedilir. Taşınmaz daha sonra el değiştirmiş olsa bile yeni malik, sözleşme bitene kadar kiracıya karşı tahliye davası açamaz.
8-) Kira bedeli ne zaman ödenmelidir ?
Genellikle kira bedelinin ne zaman ödeneceği sözleşmede belirtilir. Bunu taraflar serbest iradeleriyle kararlaştırırlar. Taraflar, kira parasının ‘üç ayda bir’, ‘altı ayda bir’, ‘yıllık peşin’ gibi çeşitli zamanlarda ödenebileceğini kabul edebilirler.
En çok karşılaşılan ödeme zamanı ‘her ay peşin’ şeklinde olandır. Bu gibi bir durumda, o ayın en geç üçüne kadar ödeme yapılmazsa kira parası geç ödenmiş sayılır. Eğer, kira parasının örneğin en geç 5′ine kadar ödeneceği kararlaştırılmışsa 3 günlük tolerans burada da geçerlidir; kira parası 8′ine kadar ödenebilir. Kira parasının posta ile veya banka havalesiyle gönderildiği durumlarda, kiranın yatırıldığı tarihte ödeme yapılmış sayılır. Postahane veya bankada geçen süre, ödeme için gerekli sürenin hesabında nazara alınmamaktadır.
Eğer kira parasının ne zaman ödeneceği konusunda taraflar hiç bir şey kararlaştırmamışlarsa, bu durumda kira bedelinin her ayın sonunda ödeneceği kabul edilir.
9-) Kira bedeli nerede ödenir?
Kira bedeli, kiraya verenin konutunda ödenir. Eğer posta ile gönderilecekse masrafı kiracı tarafından karşılanmak kaydıyla ‘konutta ödemeli’ olarak gönderilmelidir. Kira parasının gerek adi postayla gerekse posta masrafı kesilerek gönderilmesi durumunda, kira parası usulüne uygun surette ödenmemiş olacaktır.
Kira parasının nereye ödenebileceğini taraflar serbestçe kararlaştırabilirler. Genellikle kiraya veren, sözleşmede bir banka hesap numarası vermek suretiyle kiranın ödeneceği yeri belli eder. Bununla birlikte, bu hesap numarasının mutlaka sözleşmenin tarafı olan kiraya verene ait olması şart değildir. Örneğin; kiraya veren eşlerden biri diğer eşin hesap numarasını vererek paraların o hesaba yatmasını isteyebilir. Kiracı, belirtilen hesaba kirayı yatırmakla borcundan kurtulmuş olur.
10-) Kira parasının bir banka hesabına yatırılmasının kararlaştırıldığı durumlarda bu hesap, hesap sahibi tarafından kapatılırsa ne olur ?
Bazen kiraya veren, çeşitli sebeplerle bankadaki hesabını kapatabilir. Doğal olarak, bu hesaba havale edilen kira parası göndericisine geri gelecektir. Eğer hesap kapatıldı diye kiracı kira parasını yatırmazsa tahliye tehlikesi ile yüzyüze kalabilir. Bu gibi durumlarda, kira parasının konutta ödemeli olarak posta ile gönderilmesi gerekmektedir. Bu havalenin de kabul edilmemesi halinde, kiracı mahkemeye başvurarak ‘ödeme yeri(tevdi mahalli)’ tayinini istemelidir. Mahkemenin tayin ettiği bankada kiraya verilen adına açılacak bu hesaba kiracı parayı yatırmakla borcundan kurtulmuş olur. Kiraya verenin bu hesaptaki parayı çekip çekmemesi veya parayı kabul edip etmemesi, kiracı yönünden artık bir önem arzetmez.
10-) Kira bedelinin ödendiği tanıkla ispatlanabilir mi?
Hayır. Mutlaka yapılan ödemeler karşılığında yazılı belge alınmalıdır. Posta havale makbuzu, banka ödeme dekontu, EFT makbuzu vs. de yazılı belgelerden sayılmaktadır.
11-) Makbuz alınmadan ödeme yapılması durumunda muhtemel rizikolar nelerdir?
Bu gibi durumlarda iki türlü risk vardır: Tekrar ödeme ve tahliye edilme. Kiraya verenin çeşitli sebeplerle aldığı parayı inkar etmesi ve kiracının da yaptığı ödemeleri yazılı bir belge ile ispatlayamaması durumunda, kira alacaklarında zamanaşımı süresi olan geriye doğru en fazla 5 yıllık kirayı tekrar ödemesi gündeme gelebilir. Aynı zamanda kira paralarının ödenmemesi gerekçe gösterilerek kiracı aleyhine tahliye davası da açılabilecektir.
Bu yol, genellikle tahliyeyi sağlamak bakımından kiraya verenler tarafından bir tehdit unsuru olarak kullanılmaktadır. Yapılan ödemelerin tekrar istenilmesi ahlaki olmasa da yasalara uygundur; çünkü işlem güvenliği açısından kiralar için yapılan ödemelerin tanıkla ispatlanması mümkün değildir. Buna karşılık, ikinci bir defa ödemede bulunanın tekrar ödediği parayı geri alabilmek için başvurabileceği bazı hukuki yollar varsa da bunun incelenmesi, konu dışında kalmaktadır.
12-) Son kira bedelinin ödenmiş olması, daha önceki kiraların ödendiğini ispatlayabilir mi?
Son kira bedelinin ödenmiş olması, daha öncekilerin ödenmiş olduğunu göstermez. Bu itibarla kiraların ödendiğini gösteren bütün makbuzların, kira alacaklarında zamanaşımı süresi olan en az 5 yıl boyunca saklanması gerekmektedir.
13-) Kira bedellerine karşılık bono verilmişse hukuki durum nedir?
Bazen kira sözleşmesinde yazılı aylık kira tutarı kadar kiracıdan bono alındığı vakidir. Vadesinde bono ödendiğinde, kiracı borcundan kurtulur. Ancak, kira bedellerinin bonolarla ödeneceği sözleşmede yazılı değilse kiracı yönünden hukuki durumun sağlam olduğu söylenemez. Çünkü kural olarak bonolardaki borç, bir hukuki sebebe bağlı olmaksızın yüklenilen ‘soyut’ bir borçtur. Bu durumda kiracı, kirayı tekrar ödeme ve tahliye edilme tehlikesi ile karşı karşıya kalabilir. Bunun için, kiralara karşılık bono verildiğinde bunun mutlaka kira sözleşmesine kaydedilmesi özellikle kiracı yönünden faydalıdır.
14-) Matbu kira sözleşmesi kullanılması zorunlu mudur ?
Pek çoğumuzun gördüğü üzere, kira mukavelesi olarak basılı bir örnek kullanılmaktadır. Belli bir ücret karşılığında ‘değerli kağıt’ bayilerinde satılan bu mukaveleyi yasal olarak kullanma mecburiyeti bulunmamaktadır. Mukavelenin sadece ‘yazılı’ olması, ispat için yeterlidir.
15-) Hisseli bir taşınmazın kiralanması nasıl olur?
‘Müşterek mülkiyet’ denilen; her hissedarın belli bir oranla hissesinin belirli olduğu halde (örneğin bir taşınmazda A %15, B %40 ve C %45 nispetlerinde hissedardır) çoğunluğun rızası ile taşınmaz kiraya verilebilir. Yukarıdaki örneğe göre, (A+C)’nin hisse toplamı %60 yaptığı için onlarla yapılan mukavele, taşınmazı kiralamak için yeterlidir. Fakat, kira bedeli yatırılırken doğal olarak her hissedarın hissesi nispetinde ödeme kendisine yapılacaktır. Örneğimize geri dönecek olursak, (B)’nin mukaveleye rıza göstermemiş olması, onun hissesine düşen paranın hiç ödenmemesi veya diğer hissedarlara ödenmesi gerektiği manasına gelmemektedir.
Bir diğer hisseli mülkiyet şekli de ‘iştirak halinde’ olandır. Bu tip ortaklıkta, hissedarlar belli olmakla birlikte henüz hisse nispetleri belli değildir. Miras yoluyla kalan ve daha henüz mirasçılar adına intikali yapılmayan taşınmazlardaki mülkiyet, en çok karşılaşılan şeklidir. Burada hisse nispetlerine göre resmen bir ayırım yapılarak hissedarlar adına henüz tapu çıkmamış olduğundan, bu tip bir taşınmazın ancak tüm hissedarların muvafakati ile kiraya verilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla gerek sayı ve gerekse nispet olarak çoğunluk sağlanmış olsa bile bunlarla yapılan mukavele yeterli değildir; tamamının rıza göstermesi gereklidir.
16-)İçinde kiracı olan bir taşınmazı satın alan yeni malikin hakları nelerdir?
Genel olarak yeni malike tanınan iki hak vardır: Birincisi, eski malikle yapılan kira sözleşmesine halef(ardıl) olur; bir başka anlatımla eski malikin kiracı ile yapmış olduğu sözleşmeden kaynaklanan bütün haklardan faydalanır.
İkincisi, yeni malik, taşınmazı satın aldığı tarihten itibaren bir ay zarfında kendisi veya eşi veya çocuklarının ihtiyacı için kullanacağı yolunda kiracıyı ihtarname ile haberdar etmesi kaydıyla, satın alma tarihinden itibaren 6 ay sonra tahliye davası açabilir. Bu davanın kazanılabilmesi için ihtiyaç iddiasının ciddi ve samimi olduğunun mahkemede ispatlanması gerekmektedir.
17-) Kiraların yıllık artış oranı nedir ?
Eğer taraflar serbest iradeleriyle mukavelede örneğin %80 gibi belli bir oran ya da belli bir meblağ kararlaştırmış bulunuyorlarsa bu oran ya da meblağ geçerlidir. Dikkat edilmesi gereken nokta, böyle bir oran kararlaştırılmış olmasına rağmen Yargıtay’ın belirlediği oranın bu orandan düşük olması halinde dahi, kiracının, serbest irade ile kararlaştırılmış orana göre zam yapması gereğidir.
Yargıtay’ın belirlediği oran, tarafların bir oran kararlaştırmadıkları ya da kararlaştırdıkları dönemin sona ermiş bulunmasına rağmen kiracının, kira konusu taşınmazı kullanmaya devam etmesi halinde bir önem arzetmektedir.
1994 yılına kadar kira tespit davalarında yıllık artış oranının belirlenmesinde Toptan Eşya Fiyat Endeksi’ni esas alan Yargıtay, 1995 yılında ise görüş değiştirmek suretiyle sabit bir oranı (%65) benimsemiştir.
Kira sözleşmesinde daha yüksek bir oran kararlaştırılmış olmasına rağmen, kira meblağına %65 oranında zam yapılması durumunda, kira eksik ödenmiş sayılacağından tahliye riski doğabilecektir.
Buna karşılık örneğin kira sözleşmesinde %50′lik bir oranın kararlaştırılmış olması durumunda, kiraya veren de Yargıtay’ın kararına dayanarak %65′lik artırım isteyemeyecektir.
18-) Kira tespit davası sonucu bir fark ödenmesi gerekirse nelere dikkat edilmelidir?
Öncelikle, kira tespitine dair mahkeme kararının kesinleşmesi gerekir ki bu iki şekilde olur: Taraflar mahkemenin verdiği kararı temyiz etmezler ve belli süre geçince karar kendiliğinden kesinleşir. Ya da temyiz edilen karar Yüksek Mahkeme(Yargıtay) tarafından tasdik edilmekle (onaylanmakla) kesinleşir.
Kesinleşen bu kararda yazılı kira farklarının süresinde ödenmemesi durumunda, kiracının taşınmazdan tahliyesi söz konusu olabilir. Kiraya verenin, kesinleşmeyen kararda yazılı meblağı istemeye hakkı bulunmamaktadır
Gayrimenkullerde Kira ve Kiracı ile İlgili Sorunlar
Taşınmaz malların kiralanmasında en çok ortaya çıkan ihtilafları soru-cevap şeklinde ortaya koyarak kira aktinin yapılması esnasında tarafların muhtemel sorunlar hakkında bilgilendirilmesi ve yapacakları sözleşmelere hazırlıklı olmaları amaçlanmıştır.
1. Kira sözleşmesinin niteliği:
Belli bir bedel karşılığında geçici bir süre için başkasına ait taşınır veya taşınmaz malın kullanıkira, buna ilişkin anlaşkirada kira sözleşmesi denir.
Kira sözleşmesinin yapılabilmesi için iki tarafın iradelerinin karşılıklı olarak uyuşması gereklidir.
Bir bedel karşılığında kiraya verilen maldan yararlanan kimseye ‘kiracı’; bir bedel karşılığında kiraya verilen maldan yararlanılmasına razı olan kimseye, bir başka anlatımla kira sözleşmesinin diğer tarafına da ‘kiraya veren’ denilir.
Bu kısa açıklamalardan sonra, sorulara geçelim.
1-) Kira sözleşmelerinin yazılı olması şart mıdır?
Kira sözleşmelerinin yazılı olması şart değildir, sözlü de olabilir. Kefalet ve temlik gibi sözleşmelerin yazılı olması gerektiğini yasalar belirttiği halde, kira için böyle bir şart bulunmamaktadır. Yasal olarak böyle bir zorunluk olmasa da ispat kolaylığı açısından yazılı sözleşme yapılması faydalıdır.
2-)Başkasına ait bir malın kiraya verilmesi mümkün müdür?
Başkasına ait bir malın kiraya verilmesi mümkündür. Örneğin eşlerden birinin dairesini diğer eşin kiraya vermesi, ya da yurtdışındaki kardeşine ait bir dairenin diğer kardeş tarafından kiraya verilmesi sıkça karşılaşılan durumlardır. Verilen örneklere bakılarak akrabalık şartı olduğu zannedilmemelidir. Önemli olan, kira konusu malın kullanıma hazır durumda kiracıya teslim edilebilmesidir.
3-)Bir vekaletnameye istinaden yapılan kiralamalarda hukuki durum nedir?
Kira konusu malın sahibinin verdiği vekaletnameye istinaden kiralamalarda ise, kiraya veren vekil değil, malın maliki olarak kabul edilir. Çünkü vekaleten iş görmelerde, vekil olarak davranan kendi adına davranmamakta, vekaletname çerçevesinde vekil eden adına kiraya vermektadir. Bu itibarla vekilin kendi adına örneğin ihtiyacını öne sürmek suretiyle tahliye davası açmasına imkan bulunmamaktadır. Fakat eğer vekaletnamede yetkisi varsa, kendisini vekil eden adına tahliye, ya da kira artırımı gibi davaları açmak için bir avukat tutabilir.
Eğer kira bedelleri de vekil tarafından tahsil ediliyorsa, bu konuda vekaletnamede açıkça yetki olmalıdır. Aksi takdirde, kira paraları ödenmemiş kabul edileceğinden tahliye ve kiraların ikinci defa ödenmesi gibi rizikolar mevcut olacaktır.
Vekaleten kiraya vermek nasıl kabilse, vekaleten kiralamak ta kabildir. Bu durumda, vekaletnamede kira mukavelesi yapmaya ve kiralamaya dair açık yetki bulunmalıdır.
4-)Bir kimsenin bir başkasının malını rızası dışında kiraya vermesi mümkün müdür? Böyle bir durumla karşılaşılmaması için ne yapılmalıdır?
Bir kimsenin haberi dahi olmadan yetkisiz şahıslar tarafından taşınmazının kiraya verildiği vakidir. Böyle bir durumda kiracı yönünden bazı hukuki problemler çıkabilir. Bunun için, malın sahibinin kiraya veren şahsı bu konuda yetkilendirdiğine dair yazılı bir belge ya da vekaletname aranması, muhtemel ihtilafları önlemek bakımından faydalı olacaktır.
5-)Tüzel kişiliği haiz bir şirkete malın kiraya verilmesi ya da ondan mal kiralanması durumunda nelere dikkat edilmelidir?
Anonim, limited, komandit vs. gibi şirketlerin de kira sözleşmelerinin tarafı olması mümkündür. Bu durumda kira mukavelesini imzalayacak olanların, mümkün olduğu kadar yeni tarihli imza sirküleri ya da yetki belgesine göre yetkili olduklarının kontrolüyle bu belgeden bir tane örnek alınması yararlı olacaktır.
6-) Kira bedeli olarak paradan başka bir şey kararlaştırılabilir mi?
Kira bedeli kural olarak para olmakla birlikte kira bedeli karşılığında çalışma (örneğin ücretine veya ücretinin bir kısmına karşılık olarak, bankada çalışan birinin bankaya ait bir evde oturması), bir iş görme (örneğin kira karşılığı olarak, oturacağı evi dekore etmesi) gibi şeyler olması da mümkündür.
7-) Kira sözleşmesinin tapuya kaydı mümkün müdür?
Kira sözleşmesinin tarafları serbest iradeleriyle bunu kararlaştırmışlarsa mümkündür. Yalnız, kira sözleşmesinin noterce tasdiki şarttır. Taraflardan birinin noterden tasdikli sözleşmeyi tapu dairesine ibrazı üzerine, tapu kütüğüne sözleşme şerhedilir. Taşınmaz daha sonra el değiştirmiş olsa bile yeni malik, sözleşme bitene kadar kiracıya karşı tahliye davası açamaz.
8-) Kira bedeli ne zaman ödenmelidir ?
Genellikle kira bedelinin ne zaman ödeneceği sözleşmede belirtilir. Bunu taraflar serbest iradeleriyle kararlaştırırlar. Taraflar, kira parasının ‘üç ayda bir’, ‘altı ayda bir’, ‘yıllık peşin’ gibi çeşitli zamanlarda ödenebileceğini kabul edebilirler.
En çok karşılaşılan ödeme zamanı ‘her ay peşin’ şeklinde olandır. Bu gibi bir durumda, o ayın en geç üçüne kadar ödeme yapılmazsa kira parası geç ödenmiş sayılır. Eğer, kira parasının örneğin en geç 5′ine kadar ödeneceği kararlaştırılmışsa 3 günlük tolerans burada da geçerlidir; kira parası 8′ine kadar ödenebilir. Kira parasının posta ile veya banka havalesiyle gönderildiği durumlarda, kiranın yatırıldığı tarihte ödeme yapılmış sayılır. Postahane veya bankada geçen süre, ödeme için gerekli sürenin hesabında nazara alınmamaktadır.
Eğer kira parasının ne zaman ödeneceği konusunda taraflar hiç bir şey kararlaştırmamışlarsa, bu durumda kira bedelinin her ayın sonunda ödeneceği kabul edilir.
9-) Kira bedeli nerede ödenir?
Kira bedeli, kiraya verenin konutunda ödenir. Eğer posta ile gönderilecekse masrafı kiracı tarafından karşılanmak kaydıyla ‘konutta ödemeli’ olarak gönderilmelidir. Kira parasının gerek adi postayla gerekse posta masrafı kesilerek gönderilmesi durumunda, kira parası usulüne uygun surette ödenmemiş olacaktır.
Kira parasının nereye ödenebileceğini taraflar serbestçe kararlaştırabilirler. Genellikle kiraya veren, sözleşmede bir banka hesap numarası vermek suretiyle kiranın ödeneceği yeri belli eder. Bununla birlikte, bu hesap numarasının mutlaka sözleşmenin tarafı olan kiraya verene ait olması şart değildir. Örneğin; kiraya veren eşlerden biri diğer eşin hesap numarasını vererek paraların o hesaba yatmasını isteyebilir. Kiracı, belirtilen hesaba kirayı yatırmakla borcundan kurtulmuş olur.
10-) Kira parasının bir banka hesabına yatırılmasının kararlaştırıldığı durumlarda bu hesap, hesap sahibi tarafından kapatılırsa ne olur ?
Bazen kiraya veren, çeşitli sebeplerle bankadaki hesabını kapatabilir. Doğal olarak, bu hesaba havale edilen kira parası göndericisine geri gelecektir. Eğer hesap kapatıldı diye kiracı kira parasını yatırmazsa tahliye tehlikesi ile yüzyüze kalabilir. Bu gibi durumlarda, kira parasının konutta ödemeli olarak posta ile gönderilmesi gerekmektedir. Bu havalenin de kabul edilmemesi halinde, kiracı mahkemeye başvurarak ‘ödeme yeri(tevdi mahalli)’ tayinini istemelidir. Mahkemenin tayin ettiği bankada kiraya verilen adına açılacak bu hesaba kiracı parayı yatırmakla borcundan kurtulmuş olur. Kiraya verenin bu hesaptaki parayı çekip çekmemesi veya parayı kabul edip etmemesi, kiracı yönünden artık bir önem arzetmez.
10-) Kira bedelinin ödendiği tanıkla ispatlanabilir mi?
Hayır. Mutlaka yapılan ödemeler karşılığında yazılı belge alınmalıdır. Posta havale makbuzu, banka ödeme dekontu, EFT makbuzu vs. de yazılı belgelerden sayılmaktadır.
11-) Makbuz alınmadan ödeme yapılması durumunda muhtemel rizikolar nelerdir?
Bu gibi durumlarda iki türlü risk vardır: Tekrar ödeme ve tahliye edilme. Kiraya verenin çeşitli sebeplerle aldığı parayı inkar etmesi ve kiracının da yaptığı ödemeleri yazılı bir belge ile ispatlayamaması durumunda, kira alacaklarında zamanaşımı süresi olan geriye doğru en fazla 5 yıllık kirayı tekrar ödemesi gündeme gelebilir. Aynı zamanda kira paralarının ödenmemesi gerekçe gösterilerek kiracı aleyhine tahliye davası da açılabilecektir.
Bu yol, genellikle tahliyeyi sağlamak bakımından kiraya verenler tarafından bir tehdit unsuru olarak kullanılmaktadır. Yapılan ödemelerin tekrar istenilmesi ahlaki olmasa da yasalara uygundur; çünkü işlem güvenliği açısından kiralar için yapılan ödemelerin tanıkla ispatlanması mümkün değildir. Buna karşılık, ikinci bir defa ödemede bulunanın tekrar ödediği parayı geri alabilmek için başvurabileceği bazı hukuki yollar varsa da bunun incelenmesi, konu dışında kalmaktadır.
12-) Son kira bedelinin ödenmiş olması, daha önceki kiraların ödendiğini ispatlayabilir mi?
Son kira bedelinin ödenmiş olması, daha öncekilerin ödenmiş olduğunu göstermez. Bu itibarla kiraların ödendiğini gösteren bütün makbuzların, kira alacaklarında zamanaşımı süresi olan en az 5 yıl boyunca saklanması gerekmektedir.
13-) Kira bedellerine karşılık bono verilmişse hukuki durum nedir?
Bazen kira sözleşmesinde yazılı aylık kira tutarı kadar kiracıdan bono alındığı vakidir. Vadesinde bono ödendiğinde, kiracı borcundan kurtulur. Ancak, kira bedellerinin bonolarla ödeneceği sözleşmede yazılı değilse kiracı yönünden hukuki durumun sağlam olduğu söylenemez. Çünkü kural olarak bonolardaki borç, bir hukuki sebebe bağlı olmaksızın yüklenilen ‘soyut’ bir borçtur. Bu durumda kiracı, kirayı tekrar ödeme ve tahliye edilme tehlikesi ile karşı karşıya kalabilir. Bunun için, kiralara karşılık bono verildiğinde bunun mutlaka kira sözleşmesine kaydedilmesi özellikle kiracı yönünden faydalıdır.
14-) Matbu kira sözleşmesi kullanılması zorunlu mudur ?
Pek çoğumuzun gördüğü üzere, kira mukavelesi olarak basılı bir örnek kullanılmaktadır. Belli bir ücret karşılığında ‘değerli kağıt’ bayilerinde satılan bu mukaveleyi yasal olarak kullanma mecburiyeti bulunmamaktadır. Mukavelenin sadece ‘yazılı’ olması, ispat için yeterlidir.
15-) Hisseli bir taşınmazın kiralanması nasıl olur?
‘Müşterek mülkiyet’ denilen; her hissedarın belli bir oranla hissesinin belirli olduğu halde (örneğin bir taşınmazda A %15, B %40 ve C %45 nispetlerinde hissedardır) çoğunluğun rızası ile taşınmaz kiraya verilebilir. Yukarıdaki örneğe göre, (A+C)’nin hisse toplamı %60 yaptığı için onlarla yapılan mukavele, taşınmazı kiralamak için yeterlidir. Fakat, kira bedeli yatırılırken doğal olarak her hissedarın hissesi nispetinde ödeme kendisine yapılacaktır. Örneğimize geri dönecek olursak, (B)’nin mukaveleye rıza göstermemiş olması, onun hissesine düşen paranın hiç ödenmemesi veya diğer hissedarlara ödenmesi gerektiği manasına gelmemektedir.
Bir diğer hisseli mülkiyet şekli de ‘iştirak halinde’ olandır. Bu tip ortaklıkta, hissedarlar belli olmakla birlikte henüz hisse nispetleri belli değildir. Miras yoluyla kalan ve daha henüz mirasçılar adına intikali yapılmayan taşınmazlardaki mülkiyet, en çok karşılaşılan şeklidir. Burada hisse nispetlerine göre resmen bir ayırım yapılarak hissedarlar adına henüz tapu çıkmamış olduğundan, bu tip bir taşınmazın ancak tüm hissedarların muvafakati ile kiraya verilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla gerek sayı ve gerekse nispet olarak çoğunluk sağlanmış olsa bile bunlarla yapılan mukavele yeterli değildir; tamamının rıza göstermesi gereklidir.
16-)İçinde kiracı olan bir taşınmazı satın alan yeni malikin hakları nelerdir?
Genel olarak yeni malike tanınan iki hak vardır: Birincisi, eski malikle yapılan kira sözleşmesine halef(ardıl) olur; bir başka anlatımla eski malikin kiracı ile yapmış olduğu sözleşmeden kaynaklanan bütün haklardan faydalanır.
İkincisi, yeni malik, taşınmazı satın aldığı tarihten itibaren bir ay zarfında kendisi veya eşi veya çocuklarının ihtiyacı için kullanacağı yolunda kiracıyı ihtarname ile haberdar etmesi kaydıyla, satın alma tarihinden itibaren 6 ay sonra tahliye davası açabilir. Bu davanın kazanılabilmesi için ihtiyaç iddiasının ciddi ve samimi olduğunun mahkemede ispatlanması gerekmektedir.
17-) Kiraların yıllık artış oranı nedir ?
Eğer taraflar serbest iradeleriyle mukavelede örneğin %80 gibi belli bir oran ya da belli bir meblağ kararlaştırmış bulunuyorlarsa bu oran ya da meblağ geçerlidir. Dikkat edilmesi gereken nokta, böyle bir oran kararlaştırılmış olmasına rağmen Yargıtay’ın belirlediği oranın bu orandan düşük olması halinde dahi, kiracının, serbest irade ile kararlaştırılmış orana göre zam yapması gereğidir.
Yargıtay’ın belirlediği oran, tarafların bir oran kararlaştırmadıkları ya da kararlaştırdıkları dönemin sona ermiş bulunmasına rağmen kiracının, kira konusu taşınmazı kullanmaya devam etmesi halinde bir önem arzetmektedir.
1994 yılına kadar kira tespit davalarında yıllık artış oranının belirlenmesinde Toptan Eşya Fiyat Endeksi’ni esas alan Yargıtay, 1995 yılında ise görüş değiştirmek suretiyle sabit bir oranı (%65) benimsemiştir.
Kira sözleşmesinde daha yüksek bir oran kararlaştırılmış olmasına rağmen, kira meblağına %65 oranında zam yapılması durumunda, kira eksik ödenmiş sayılacağından tahliye riski doğabilecektir.
Buna karşılık örneğin kira sözleşmesinde %50′lik bir oranın kararlaştırılmış olması durumunda, kiraya veren de Yargıtay’ın kararına dayanarak %65′lik artırım isteyemeyecektir.
18-) Kira tespit davası sonucu bir fark ödenmesi gerekirse nelere dikkat edilmelidir?
Öncelikle, kira tespitine dair mahkeme kararının kesinleşmesi gerekir ki bu iki şekilde olur: Taraflar mahkemenin verdiği kararı temyiz etmezler ve belli süre geçince karar kendiliğinden kesinleşir. Ya da temyiz edilen karar Yüksek Mahkeme(Yargıtay) tarafından tasdik edilmekle (onaylanmakla) kesinleşir.
Kesinleşen bu kararda yazılı kira farklarının süresinde ödenmemesi durumunda, kiracının taşınmazdan tahliyesi söz konusu olabilir. Kiraya verenin, kesinleşmeyen kararda yazılı meblağı istemeye hakkı bulunmamaktadır
Kaçak Yapıları Dönüştürmek 1 Milyon İstihdam Sağlayacak!
Başbakan Erdoğan’ın “kaçak ve çürük yapıları yıkacağız” açıklamasının ardından gündeme gelen dönüşümle inşaat sektörünün Türkiye ekonomisine 1 milyon istihdam katkısı yapması bekleniyor
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “iktidarı kaybetme pahasına da olsa kaçak ve çürük yapıları yıkacağız” açıklamasının ardından gündeme gelen kaçak yapıların dönüştürülmesi konusu, inşaat sektörü ile birlikte Türkiye ekonomisine ve istihdama da katkı sağlayacak.
Van depremi ile birlikte son günlerde gündeme gelen kaçak yapıları dönüştürmenin, mevcut yapı sektörünün Türkiye’ye kattığı katma değeri ve istihdam oranını ikiye katlayacağı öngörülüyor. Tüm İnşaat Müteahhitleri Federasyonu (TİM-FED) Başkanı Tahir Tellioğlu, yaptığı açıklamada, kaçak yapıları dönüştürmenin ekonomik açıdan çok büyük sinerji, istihdam oluşturacağını belirtti. Türkiye’nin mevcut yapı sektörünün Türkiye’ye kattığı katma değer ve istihdam oranının ikiye katlanacağını ifade eden Tellioğlu, Türkiye’nin yıllık konut üretim kapasitesinin 400 bin civarında olduğuna işaret ederek, “Türkiye’de 19 milyon yapı stoku olduğu konuşuluyor, bunun da yüzde 50-60’ı çürük.
Dönüştürülmesi lazım. Yıllık 400 bin ton üretim kapasitemizi yüzde 100 artırırsak 10 yılda 4 milyon, 20 yılda 8 milyon konutu yenileriz” dedi. “Bu iş 20 yıl sürer mi?” diye sorular olacağını, ancak buna razı olduklarını söyleyen Tellioğlu, şunları kaydetti: “Çünkü 12 yılda 12 tane bina yenilenmedi bu anlamda. 1999 depreminden bu yana bırakın 400 bin konutu 40 bin konut yenilenseydi 12 yılda yaklaşık 500 bin konut ederdi. Bu şekilde en az 2 milyon insanı kurtarmış olurduk. Bir konutun maliyeti ortalama 70 bin lira dersek ve bunu 400 bin ile çarparsak yıllık ortalama 28 milyar lira gibi bir rakam çıkıyor. Dönüşüm yıllık Türkiye ekonomisine 28 milyar lira civarında katma değer ve yaklaşık 1 milyon civarında da istihdam katkısı sağlar.”
“DENETİM SİSTEMİNİ KALİTELİ DENETİM SİSTEMİNE DÖNÜŞTÜRMEK GEREK”
Dönüşümle ilgili ilk kazmayı vurmadan önce müteahhitlik mesleği girişine bir çerçeve koymak, denetim sistemini de kaliteli denetim hizmetine dönüştürmek gerektiğine işaret eden Tellioğlu, “Eğer bunları yapamazsak gene sıkıntı olur” dedi.
Tellioğlu, denetim sisteminin kurulmasının kolay olduğunu, bir haftada bunların hepsinin kurulabileceğini, o iradeyi ortaya koymak gerektiğini kaydetti.
Tahir Tellioğlu, “Türkiye’de önüne gelenin müteahhit olduğunu, denetimin oturduğu yerden imza attığını herkes biliyor. Kaç yıldır Federasyon Başkanıyım, bu kadar eksikliklere rağmen şu ana kadar ne Ankara’da bir binanın yıkıldığını duydum, ne betonun çürük çıktığını duydum. Çünkü üst denetim yok. Üst denetim olmayınca yapılar eğri de olsa doğru olarak geçer. Oysa bunu işletmek zor değil” diye konuştu.
“TÜRKİYE’Yİ G7 ÜLKELERİ SINIFINA ÇIKARIR”
İstanbul İnşaatçılar Derneği (İNDER) Başkanı ve Teknik Yapı Holding Başkanı Nazmi Durbakayım da ortalama 100 metrekare olarak hesapladıklarında 5 milyon konutun yenilenmesinin 500 milyon metrekare yapacağını belirterek, şunları kaydetti: “Metrekare maliyetini 850 lira olarak kabul edersek, 10 yıllık bir süre için 425 milyar liralık toplam bir maliyet ortaya çıkar. Bunu yıllık olarak ele alırsak yılda 42,5 milyar liralık bir büyüklük kabul edebiliriz. Bu büyüklük, 2010 yılı GSYİH değeri (cari fiyatlarla) olan 1 trilyon 104 milyar liranın yaklaşık üçte birini oluşturmaktadır. Bu toplam maliyetin yüzde 10’u demir, yüzde 10’u çimento, yüzde 20’sini işçilik olarak kabul edebiliriz. İstihdam açısından ele almak gerekirse, her yıl 236 bin kişiye yeni istihdam olanağı yaratmış oluruz. 2011 rakamlarıyla Türkiye ekonomisindeki işsizlik oranının yüzde 9,1 (yaklaşık 2,5 milyon kişi) olduğunu kabul edersek, bu oranın yüzde 10 azalmasına imkan sağlayabiliriz.”
Bu rakamların sadece konut inşaatının yapımı ve bunun yapımında çalışan işgücünü kapsadığına işaret eden Durbakayım, tek bir konutun yapımı için yaklaşık 230 alt sektörün de devreye girdiğini unutmamak gerektiğine dikkati çekti.
Durbakayım, “Dolayısıyla zincirleme reaksiyon şeklinde büyüyecek olan rakamların Türkiye’yi G7 ülkeleri sınıfına çıkarabileceğini rahatlıkla söyleyebiliriz” dedi.
“1988 ÖNCEBİ BETONLAR ELLE KARILIYORDU, BU BİNALARIN SÜRATLE YIKILIP YENİDEN YAPILMASI LAZIM”
Türkiye Hazır Beton Birliği (THBB) Başkanı Ayhan Güleryüz de Türkiye ekonomisinin lokomotifinin inşaat sektörü olduğunu belirterek, kaçak binaların yenilenmesinin ekonomide büyük canlanmaya yol açacağını vurguladı. Türkiye’deki bina stokunun yüzde 40’ının yenilenmesi gerektiğine işaret eden Güleryüz, “Hazır beton 1988 senesinde Türkiye’ye giriş yaptı. Ondan önce beton elle karılıyordu. 1988 öncesi binaların yıkılıp süratle yeniden yapılması lazım. Binaların imar izinlerinin yüzde 20 artırılmasıyla, bu iş maliyetsiz gerçekleşebilir. Müteahhitler bunu yapmaya gönüllü. Kentsel dönüşümle İstanbul’un trafik ve park sorunu da hallolur” dedi.100 metre daireye 40 metreküp beton gittiğini söyleyen Güleryüz, “8 milyon konutun yenilenmesi için 320 milyon metreküp hazır beton gider” diye konuştu.
Türkiye’nin yıllık 80 milyon metreküp hazır beton üretimi ile son 3 senedir Avrupa birincisi olduğuna dikkati çeken Güleryüz, bu kapasitenin yıllık 140 milyon metreküpe çıkabileceğini vurguladı.
AA
Faruk Çelik: Benim Yaptığım İki Bina da Yıkılabilir!
Hürriyet Gazetesi yazarı Erdal Sağlam’ın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik ile yaptığı ropörtajda, Bakan Çelik, “yaptığım iki bina da yıkılabilir” şeklinde konuştu
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, 1999′daki büyük depremden sonra uygulamaya konan yönetmeliğin yeterli olduğunu ama bu yönetmelik öncesinde yapılan tüm binaların tehlikede olduğunu söyledi. Kendisinin de yıllar önce bir ara müteahhitlik yaptığını, iki bina inşa ettiğini hatırlatan Çelik, kendi yaptığı bu binaların da, eski yönetmeliğe göre yapıldığı için, büyük bir depremde yıkılma tehlikesi olduğunu itiraf etti.
Geçen depremde Veli Göçer diye bir günah keçisi yaratıldığını, bu kez de Van’da yine birkaç günah keçisi çıkarılabileceğini kaydeden Çelik, “1999 öncesi yönetmeliğe göre yapılan binalarda müteahhitlerin sorumluluğu var ama azdır. 1999 öncesi yönetmelik çok yetersizdi, teknik olarak depreme dayanıklı bina yapılmıyordu” dedi.
Hürriyet
18 YIL HAPİS CEZASI CEZASI VERİLEN VELİ GÖÇER: "BEN FAZLADAN YATTIM, TAHLİYEMİ İSTİYORUM"
17 Ağustos 1999 yılında meydana gelen Marmara Depremi'nde Yalova'nın Çınarcık İlçesi'nde yaptırdığı binaların yıkılması sonucu 195 kişinin ölümünden sorumlu tutulan Veli Göçer, 18 yıl 9 ay hapis ve 250 bin YTL para cezasına çarptırıldı.
HALİL İBRAHİM VARLI
KONYA (İHA) - Konya 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmaya tutuklu sanıklar Veli Göçer ve İsmet Kösebalan, müdahillerden Salim Çakır, Mustafa Ergüden, Şehriban Ergüden ve taraf avukatları katıldı. Mahkeme heyeti, savcının bir önceki mütalaasını aynen kabul ettikten sonra müdahil vekili avukat Rıza Pehlevişat'a söz verdi. Pehlevişat, sanıkların savcının mütalaasına göre cezalandırılmasını istedi.
Sanık İsmet Kösebalan'ın avukatı Mustafa Derbentli, esasa ilişkin savunmasında, "Daha önce verdiğimiz dilekçeleri tekrar ediyoruz. Bunun yanı sıra müvekkilim 5 projede değil, 3 projede ortaktı. Bu nedenle cezalandırılacaksa 3 projeden ceza verilmesi gerekir. Ben müvekkilimin tahliyesini talep ediyorum" dedi.
Sanık Veli Göçer'in avukatı Kadir Çiçek ise, "8 yıldır bu dava sürüyor. Müvekilimin sanık sıfatı bile tartışılır. Depremde yıkılan binalara kendisinin bir etkisi yoktur, bu doğal afettir. Zümrüt Apartmanı'ndaki gibi olmuş olsaydı 383. maddeden yargılanabilirdi. 383'den yargılanmasının yanlış olduğunu savunuyorum. Müvekkilime ceza verilmesi durumunda lehine kararların uygulanarak, tahliyesine karar verilmesini talep ediyorum" diye konuştu.
Son sözü sorulan İsmet Kösebalan konuşamaz durumda olduğu için sadece mırıldanması nedeniyle, mahkeme heyeti son sözünü, "mırıldandı, anlaşılmadı" şeklinde zapta geçirdi.
Sanık Veli Göçer ise, verdiği yazılı dilekçeyi okudu. Göçer, "Ben inşaat yapmadım. İnşaatların yüzde 70'i satıldığı dönemde geri kısmını aldım. Ben suçsuz yere cezaevinde yatıyorum" dedi. Dilekçeyi kayda geçiren mahkeme heyeti Göçer'e son sözünü sordu. Göçer, "Emsal davalara bakılsın, ben fazladan yere yattım suçsuzum tahliyemi istiyorum" şeklinde cevap verdi.
Mahkeme heyeti, müteahhit Veli Göçer ile şirketin ortağı İsmet Kösebalan hakkında, Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 383. maddesinin 2. fıkrası gereğince, birden fazla kişinin ölümüne neden olmak suçundan, 1258 nolu parsel için 2 yıl 6 ay hapis, 60 bin YTL para cezası, diğer ölüm meydana gelen 4 proje için ise 5'er yıldan 20 yıl hapis cezası verdi. İyi hallerini göz önünde bulunduran mahkeme heyeti, 5 proje içinde aynı yasanın 59. maddesini uygulayarak, 22 yıl 6 ay olan hapis cezasını, 18 yıl 9'ar ay hapis cezası 250'şer bin YTL para cezasına düşürdü.
Müdahil Salim Çakır, şu an kaçak durumda bulunan diğer sanıkların da yakalanması gerektiğini ifade ederek, "Bu sanıklar insan hayatının yok olmasına neden olmuştur. Bunların da yakalanmasını istiyoruz" dedi. Veli Göçer'in ben torunumu göremiyorum dediğini anlatan Çakır, "Ben oğlumu bundan sonra hiç göremeyeceğim" dedi ve ağlamaya başladı.
Müdahillerden Mustafa Ergüden ise, adaletin tecelli ettiğini ancak yeterli olmadığını söyleyerek, "Bazıları bilgi sahibi olmadan fikir sahibi oluyor. Burada mahkemeye yansımayan kaçak yapılar var. İstenildiği takdirde bunları belgeleyebiliriz" şeklinde konuştu.
Konya 2. Ağır Ceza Mahkemesi, müteahhit Veli Göçer ile söz konusu şirketin ortakları Can Göçer, İsmet Kösebalan ve Zafer Coşkun'u, TCK'nın 383. maddesinin 2. fıkrası gereğince "tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu birden fazla kişinin ölümüne neden olmak suçundan", 6 adet yapı ruhsat iznini dikkate alarak 25'er yıl hapis cezasına çarptırmış, kararı Yargıtay bozmuştu. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, kararı bozma nedeni olarak bazı usul eksiklikleriyle 1 Haziran'da yürürlüğe giren yeni Türk Ceza Kanunu'nu gerekçe göstermişti. Diğer şirket ortakları Can Göçer ve Zafer Coşkun halen yakalanamadığı için dosyaları bu davadan ayrıldı. Can Göçer ve Zafer Coşkun hakkında açılan dava devam ediyor.
Veli Göçer Tahliye Oldu
Yayınlama Tarihi: 13 Ağustos 2011
12 yıl önce binlerce insanımızın hayatını kaybettiği depremde Çınarcık’ta inşa ettikleri 400 konutlu sitedeki 168 kişinin ölümünden sorumlu tutularak 18 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırılan müteahhit Veli Göçer, depremin 12. yıldönümünde tahliye oldu.
Kamuoyunda deprem müteahhitlerinin sembolü haline gelen ve 7.5 yıldır cezaevinde olan Veli Göçer, tahliyesinden önce HABERTÜRK’e konuştu: “90 aydır niye cezaevinde olduğumu bilmiyorum. İnşaatlar tamamlanıp teslim edildikten sonra ortağı olduğum binaları, sanki ben kendi elimle yapmışım gibi hüküm giydim. Günah keçisi ilan edildim. Oysa elimde birYargıtay kararı var. İnşaatlar tamamlandıktan sonra ortak olmuş bir müteahhit için beraat kararı veriyor, ‘Sorumluluğu yoktur’ diyor. Aynı Yargıtay benim için neden çelişkili bir onama kararı verdi. 2 bin küsur deprem davası açıldı, yüzlercesi zamanaşımına uğradı, yüzlercesi ertelendi. Neden sadece ben? Bu soruyu durmadan kendime sordum. Ben varsa cezamı çekmeye razı oldum ama benden başka kimse mi suçlu değildi. Bunca bina, bunca ölüm hepsinin tek sorumlusu ben miydim?”
7.5 YILDIR HAPİSTE
Adil yargılanma yapılmadığı gerekçesiyle 3 yıl önce AİHM’ye yaptığı başvurunun kabul edildiğini söyleyen Göçer, haklılığını AİHM yoluyla kanıtlayacağını söyleyerek, “Ben derdimi anlatamadım. Beni depremzedelerle karşı karşıya getirip, insanların duygularını harekete geçirdiler. O acılar üzerine kimse beni dinlemek istemedi. Ama haklılığımı kanıtlamaya kararlıyım” dedi.
Ortağı hapiste öldü
17 Ağustos 1999 depremi sonrası haklarında dava açılan müteahhitlerden, hapse giren tek isim olanVeli Göçer bugün tahliye oluyor Göçer ve ortağı İsmet Kösebalaban, Konya 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından “tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu birden fazla kişinin ölümüne sebebiyet vermek” suçundan 18 yıl 9’ar ay hapis cezasına mahkûm edilmiş, karar Yargıtay’ca onanmıştı. Cezasının onanması üzerine 21 Ekim 2004’te cezaevine giren Veli Göçer, sırasıyla Bursa, Konya, Elbistan, son olarak da Silivri Açık Cezaevi’nde kalıyordu. Ortağı Kösebalaban ise bunama ve ağır hastalıkları nedeniyle Cumhurbaşkanı’ndan af talep etmiş ancak talebi kabul görmeyince cezaevinde yaşamını yitirmişti.
Binlerce dava açılmıştı
Resmi rakamlara göre yaklaşık 18 bin kişinin öldüğü 1999 depremi sonrasında, yapım hatalarından çöken binaların müteahhitlerine yaklaşık 2100 dava açıldı. Bu davalardan 1800’ü kamuoyunda Rahşan Affı olarak bilinen Şartlı Salıverme ile cezasız sonuçlandı. Geriye kalan 300 davanın 110 kadarında ise ceza verilse de çoğu ertelendi. Bunun dışında kalan davalar ise 16 Şubat 2007 Cuma günü 7.5 yıllık zamanaşımı sürelerini doldurarak düştü.
HABERTÜRK
Vali, 'Deprem Dede'ye Veli Göçer'i Sordu
Isparta Valisi Ali Haydar Öner, Prof.dr. Ahmet Mete Işıkara'ya, 17 Ağustos Depreminde 195 Kişinin Ölümünden Sorumlu Tutulan Müteahhit Veli Göçer'in Nerede Olduğunu Sordu.
Migreni Yıllarca Çekenler Müjde
Isparta Valisi Ali Haydar Öner, 'Deprem Dede' olarak da bilinen Prof.Dr. Ahmet Mete Işıkara'ya, 17 Ağustos depreminde 195 kişinin ölümünden sorumlu tutulan müteahhit Veli Göçer'in nerede olduğunu sordu. Prof.Dr. Işıkara da, "Dışarıda efendim, hala dışarıda" karşılığını verdi.Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi Deprem Araştırma Merkezi eski müdürü ve Türk Kızılayı Genel Başkan Başdanışmanı Prof.Dr. Ahmet Mete Işıkara, toplum liderlerini teşkilatlandırma projesi ve afet zararlarını azaltma programı kapsamında çalışmalar yürütmek üzere Isparta'ya geldi. Kentte gün boyu eğitim çalışmaları yürütecek olan Prof.Dr. Işıkara, ilk olarak Vali Ali Haydar Öner'i ziyaret etti. Toplumda afetlere karşı hazırlıklı olmak ve sosyal sorumluluk bilincini oluşturmak amacıyla yollarda olduklarını söyleyen Prof.Dr. Işıkara, Vali Öner'e, Kanuni Sultan Süleyman ve Mimar Sinan dönemindeki yapı denetim yasalarını anlatan kitaplar hediye etti. Kitapların genel içeriğinde her iki ismin de ehliyetsiz kimselere bina teslim edilmemesine vurgu yaptığını anlatan Prof.Dr. Işıkara, "Bunun Japonya'da, Kaliforniya'da örnekleri var. Hatta çocuklarla sürekli iç içe olduğumdan ötürü bana soruyorlar. 'Hocam niye orada 1-2 kişi ölüyor da bizim burada on binlerce kişi hayatını kaybediyor' diye. İşte bundan diyorum" açıklamasında bulundu.
VELİ GÖÇER SORUSU
Prof.Dr. Işıkara'nın ehliyetsiz kimselere bina teslim edilmemesi yönündeki çağrısına destek veren Vali Öner, "Ehil olan bu işe girsin. Kültürümüz de inanç değerlerimiz de emanetin ehline verilmesini öngörüyor. Kanuni Sultan Süleyman da 'Ehil olmayan anlamadığı işe kalkışmasın' diyor" diye konuştu. Daha sonra Vali Öner, Prof.Dr. Işıkara'ya, 17 Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen Marmara Depremi'nde, Yalova'nın Çınarcık İlçesi'nde yaptırdığı binaların yıkılması sonucu 195 kişinin ölümünden sorumlu tutulan müteahhit Veli Göçer'in nerede olduğunu sordu. Vali Öner, "17 Ağustos depremindeki Veli Göçer hala hafızalarda. Bir bina değil, kaç bina yıkıldı, ama Veli Göçer bugün nerelerde?" dedi. Prof.Dr. Işıkara ise "Dışarıda efendim, hala dışarıda" karşılığını verdi. Vali Öner, kendisine hediye edilen kitapların, Diyarbakır'daki Hicret Apartmanı'nın çökmesi olayı ile Konya'daki Zümrüt Apartmanı'nın çöküşünü de hatırlattığını söyledi
VELİ GÖÇER’İ YARGILAYAN HÂKİM “FERİDUN BAHŞİ”
Ağustos 16, 2009 tarihinde admin tarafından
AKDENİZİN DELİSİ-ALİ KEMAL SENAN kategorisinde yayımlanmıştır.
Yorum yapin
BUGÜN YARGILANSAYDI 198 DEFA MÜEBBET ALIRDI
Marmara depreminin simge ismi Veli Göçer’i yargılayan emekli hâkim Feridun Bahşi, ‘suçsuzum’ diyen Göçer’i dönemin yasalarının kurtardığını söyledi.
Göçer’i yargılayan emekli hâkim Bahşi, o zamanki yasalara göre karar verdiğini belirterek, ‘Bugün yargılansaydı 198 müebbet istenirdi’ dedi.
Marmara depreminin simge ismi Veli Göçer ve ortaklarını yargılayan emekli hâkim Feridun Bahşi, ‘suçsuzum’ diyen Göçer’i dönemin yasalarının kurtardığını söyledi. 17 Ağustos 1999 Marmara depremi sonrası 198 kişinin ölümünden sorumlu tutulan ve 25 yıl hapis cezasına çarptırılan Veli Göçer’i mahkûm eden emekli hâkim Feridun Bahşi, 10 yıl sonra suskunluğunu bozdu.
Halen Ankara’da ceza avukatlığı yapan Bahşi, çarpıcı açıklamalarda bulundu, dava sürecini, yaşadıklarını, o süreçte hissettiklerini anlattı.
‘ACILARI YÜREĞİMDE’
Emekli hâkim Bahşi konuşmasına dört yıl süren davanın her duruşmasına girdiğinde ölen 198 kişinin acısını yüreğinde hissettiğini söyleyerek başladı. Davanın sonucunda verilen ceza nın Veli Göçer’i de, mağdur ve maktul yakınlarını da memnun etmediğini belirten Bahşi, ‘Ancak Veli Göçer bugün yargılansaydı, 198 kişi için ayrı ayrı müebbet hapis cezası talebiyle yargılanırdı.
Dönemin ceza hukuku sistemi, taksirli suçlarda sonucun öngörülebilmesi kuralını henüz tam olarak kabul etmemişti, bu konudaki uygulamalar sınırlıydı. Bu nedenle fiil sonucunda ne gibi bir sonuç meydana gelirse gelsin, basit kusur olarak değerlendirilip ceza ona göre takdir ediliyordu’ diye konuştu.
‘ÖLÜMLER HAZIRLANDI’
Hâkimlik yaparken duygularını kenara bıraktıklarını, yaşanan acılarla değil, mevcut yasalarla karar verdiklerini dile getiren Bahşi, ‘O dönemde bir kişi birisini öldürdüğünde 24 yıl hapis cezası alıyordu. Göçer 198 kişinin ölümüne neden oluyor ve sadece 18 yıl ceza alıyor.
O dönemde yapılan bilirkişi araştırmalarında, binaların en küçük sarsıntıyla dahi yıkılacağı ortaya çıkmıştı. Çimento torbalarıyla harçlar yapılmış, daha önce kullanılan demirlerle inşaat yapılmıştı. Bile bile 198 kişinin ölümü hazırlanmıştı’ dedi.
SOYADINI DEĞİŞTİRDİ
Depremle birlikte müteahhit Veli Göçer’in yeğenini de ‘mağdur ettiği’ ortaya çıktı! Göçer’in kendisi gibi inşaat işleriyle uğraşan yeğeni Mustafa Göçer’in, depremde yıkılan binalarla özdeşleşen ‘Göçer’ soyadı nedeniyle işlerinin bozulduğu, bu nedenle soyadını ‘Aydın’ olarak değiştirdiği belirlendi. Göçer soyadı nedeniyle tepki alan Mustafa Göçer, 2000 yılından sonra mahkeme kararıyla aldığı Mustafa Aydın adıyla işlerine kaldığı yerden devam etti.
Yeni adıyla kısa sürede yeniden piyasada rol alan yeğen Mustafa Aydın, Çınarcık’ta emlakçılık yapmaya başladı. Aydın, aynı bölgede yarım kalan 40 daireli binasını hızla tamamlayarak kısa sürede daireleri sattı.
Geçtiğimiz yıl da Yalova merkezde 3 katlı ve 6 daireli bir binayı da tamamlayarak daireleri satışa çıkardı. Mustafa Aydın’ın, Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesinde çıkardığı yerel gazete de yayın hayatına devam ediyor.
BİZİMANTALYA
Uykudaydı istanbul, izmit, adapazarı, bolu, yalova
Uykudaydı eskişehir, ankara, gölcük, değirmendere, düzce, bursa
Onyedisinde ağustos'un, sonra onikisinde kasım'ın
Dipten bir uğultu koptu, bir çığlık yükseldi topraktan
Saniyelere sığdı onbinlercesi ölümün
Sonra çığlıklar ağıtlara, ağıtlar çığlıklara karıştı
Ben buradayım, sesimi duyan var mı?
Geceydi uğultulu geceydi
Binleri aldı gitti
Gövdem toz toprak göçük altında
Gövdem unufak enkaz altında
Acıya gömdüler güzel vatanımı
Mezarımda adım yok
Kaybettiler oy bedenimi
Viranemde feryadım yok
Bak göçük altında bizimkiler
Hayat verecek bir el bekler
Birlikte gülmeyi, birlikte sevmeyi
Birlikte paylaşmayı
Birlikte yürümeyi bilenler
Kardeşlik duygularıyla koşup geldiler
Birlikte çok gülemediler ama
Birlikte öldüler
"Ayrımız gayrımız yoktur" dediler
Sildiler gözyaşlarını birbirlerinin
Yaralarına merhem oldular
Deprem olmuş yıkım olmuş of
Yüreğim göçük altında
Haykırıyorlar yetiş diyorlar
Koşup gelenler dayan diyorlar
Kazma ile kürek ile diş ile tırnak ile
Dostça bir yürekle umutla arıyorlar
Ben buradayım sesimi duyan var mı?
Sesini duyan var
Sesini duyanlar bizimkiler
Bak yaşatmak için sana koşuyorlar
Ak sakalına, çocuk yaşına bakmadan
Tırnaklarıyla kazıyorlar enkazı
Betonu tırnaklarıyla deliyorlar
Çıkarsız hesapsız
Yüreklerinin susturamadığı sesini
Elleri gibi kavuşturuyorlar birbirine
Gömülmesek de toprağa birlikte
Acıya gömüldük hep birlikte
Gülcan bebe, ayşe teyze, mehmet amca, fatma abla
İçeride kaldı anam, içeride kaldı babam
Bir tane de değil ki hangi birine yanam
ben buradayım sesimi duyan var mı?
(Yazan Kim Bilmiyorum?)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
-
T.C. ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ VE PLANLAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ÇED VE PLAN İZLEME KONTROL DAİRESİ BAŞKANLIĞI 8/8/2...