29 Şubat 2012 Çarşamba

Evinizin Gerçek Değeri Nedir?

Ev veya daire, dükkân gibi mülklerin değerinin tespitinde en yoğun olarak kullanılan yöntem, ‘emsallerin karşılaştırılması’metodudur Geçen ay yayımlanan sayıda, bir gayrimenkul alırken dikkat edilmesi gereken hususları sizlerle paylaştım. Gayrimenkul ile ilgili bazı hak ve mükellefiyetlerden bahsettim. Tapusuyla, çevresiyle, yolu, ulaşımıyla, çarşısı pazarıyla ilgili söylediğimiz bütün özellikler, gayrimenkulun değerini etkileyen faktörlerdir. Çünkü, değer, bir evin sadece mülkiyeti değil, mülkiyete bağlı hak, fayda ve mükellefiyetlerden oluşan bir haklar demetidir. Örneğin, Mecidiyeköy Gülbağ’da hisse tapulu bir daire 120 bin TL civarında iken, merkeze doğru daha eski, daha küçük kat mülkiyetli, bir daireyi 200 bin TL’den daha aşağı alamazsınız. Bu örnekte, mülkiyet hakkının çeşidi, fiyatı direkt olarak etkilemektedir. Aynı şekilde bir evin garajı, müştemilatı, kömürlük, depo gibi eklentileri varsa ve bunlar tapuda görünüyorsa, değer bu eklentilerin olmadığı aynı özellikte bir daireye göre daha yüksek olacaktır. NASIL TESPİT EDİLİR? Ev veya daire, dükkân gibi mülklerin değerinin tespitinde en yoğun olarak kullanılan yöntem, ‘emsallerin karşılaştırılması’ metodudur. Burada, mülkün yakın çevresinde, yakın zamanlarda satılmış, benzer veya aynı özellikler gösteren emsalleri tespit ederek, aşağı yukarı bir kanaat oluşturabiliriz. Fakat tapu durumu, eklentiler, aynı büyüklükte bile olsa binanın yaşı, bulunduğu kat, kalorifer, asansör, hidrofor, otopark, güvenlik gibi hususlar araştırılmalı ve kıyaslama bu kriterler de göz önüne alınmak suretiyle yapılmalıdır. Unutulmamalıdır ki, iki mülk aynı sokakta olsa ve aynı özellikleri bile taşısa, herhangi bir detaydan ötürü değerleri değişkenlik gösterebilir. YAPILAN YANLIŞLAR Yapılan en büyük yanlışın başında kulaktan dolma bilgilerle, konu komşuya sorarak bedel tespit etmek geliyor. Bir de “Benim şu kadar borcum var; bundan aşağı olmaz”, “Biz üç kişiyiz; hiç olmazsa adam başı 100 bin TL alalım” şeklinde, kişilerin ihtiyaçları doğrultusunda oluşturdukları talepler piyasa koşullarına uymayan sağlıksız yaklaşımlardır. En çok gördüğümüz yanlış ise, “Geçen sene bu fiyata vermedim; bundan aşağısı olmaz”, “Bu ev bu fiyatı gördü; vermedik” gibi yanlış saplantılara girmektedir. Bir evin belirli zamanlarda bir fiyat görmüş olması veya bir rakam telaffuz edilmiş olması, o evin gerçek ve değişmez değerinin o miktar olduğu anlamına gelmez. Çünkü değer yıldan yıla, aydan aya, hatta günden güne bile değişebilir.Herkesin gönlüne göre bir ev sahibi olması dileklerimle. Nizameddin Aşa/Habertürk

Evinizi Boyarken Bilmeniz Gerekenler!

Evinizi boyatırken ya da kendiniz boyarken çok daha kolay ve başarılı sonuçlar elde etmek istiyorsanız, Home Art dergisinin derlediği ipuçlarına bir göz atın… BOYA VE RENK TÜYOLARI Boya uygulamalarında düzensiz kuruma ve yayılma olmaması için boyama boyunca kapı ve pencere kapalı tutun. İlk defa kullanılacak fırça ve ruloların yüzeyde tüy bırakmaması için, uygulama öncesi su ile yıkayın. Parlak yerler zımparalanmalıdır. Aksi takdirde parlak yerler boya tutmayacak ve soyulma problemleri yaşanacaktır. Boya uygulamasında daima aynı sistemde ve aynı markaya ait ürünler kullanmaya dikkat edin. Bütün boyaları, önce boya türüne uygun bir karıştırıcı ile karıştırın. Boyama işlemini ince katlar halinde yapın. Boyayı ambalaj üzerinde belirtilen inceltme oranından daha fazla inceltmeyin. Artan boyayı tekrar kullanabilmek için boyaya yüzeyini örtecek kadar kendi incelticisinden ilave edin ve karıştırmadan ağzını kapatıp serin yerde saklayın. İç ve dış cephe boya uygulamaları sırasında ortam ve yüzey sıcaklığı 5 ile 35 derece arasında olmalı. Dış cephe uygulamaları ise direkt güneş ışığı altında, rüzgarlı veya yağışlı havalarda yapılmamalı. Koyu renk geniş mekanları olduğundan dar, açık renkler ise geniş gösterir. Ayrıca tavanın, duvara göre daha açık bir renk olması, daha yüksek ve ferah görünmesini sağlar. RENKLERİ ÖNCEDEN BELİRLEYİN Mekanınızda kullanacağınız döşemelik ve perdelik kumaşlarınızı mutlaka önceden seçmiş olun. Seçmiş olduğunuz kumaşın içinden siyah, beyaz, gri ve bej dışında iki ya da üç renk seçin ve ardından mekanınızın ne kadar cesur olmasını istiyorsanız, o kadar canlı bir tonu ana renginiz olarak belirleyin. Sakin, rahatlatıcı bir mekan istiyorsanız, en doğal tonu seçin. Ana renginiz odanızın geneline hakim olmalı. Bu rengi duvarlarda kullanmalısınız. İkinci renginiz ise orta bir ton olmalı; örneğin, koltuklarda ve halılarda bulunmalı. Geriye kalan en koyu tonu ise vurgulamak istediğiniz alanlarda az miktarda kullanın. SON TRENDLER DOĞADAN YANA İç cephe dekorasyonundaki renk trendlerine baktığımızda doğanın renklerinin modern renkler ile birleştirildiğini görüyoruz. Doğadan gelen renkler daha sadeyken, modern renkler ise daha canlı ve koyu… Örneğin kahverengi ve yeşil ile birlikte mavi, sarı ve mor kullanılabilir. Bu yıl açık sarının enerjisinin yeşilin sakinliği ile birleşmesi ön planda olacak. Asaletin rengi olan mor ve lavanta da 2010 yılında ön plana çıkan renkler arasında. Dekorasyonda kendine özgü cazibesi ile diğer renklerden ayrışan mor; sarı, turuncu ve metalik renklerle uyum gösteriyor. BOYA VE ZEMİN UYUMU FINDIK ZEMİN Eğer zemininiz fındık rengi ise, duvarlarınızda açık yeşil ve uçuk sarı tonlarını kullanabilirsiniz. Birbiriyle uyumlu renkler olan sarı ve yeşil tonları, açık renk ahşapla birleşince aydınlık ve ferah bir ortam yaratacaktır. KESTANE ZEMİN Eflatun ve mavi tonları birçok evde tercih edilen kestane tonlarındaki zemin rengine uygun bir seçim olabilir. VENGE Venge’nin kasvetli etkisini yumuşatmak için, ortama sıcaklık katacak renkler kulla nabilirsiniz. Açık gül kurusu ideal seçim. ANTİK MEŞE ZEMİN Meşe, yeşilin bir tonu olduğundan, yeşile uygun bir ton ile kullanılmalıdır. Çok uçuk sarı da bu nedenle meşe zeminler için doğru bir tercih olabilir. Sabah

Ev Boyarken Dikkat: Renkler Duygusallığı Tetikliyor!

Evlerimizde kullandığımız renkler, tamamen olmasa bile çoğunlukla iç dünyamızın konutumuza direkt bir yansıması oluyor. Bazı tüketicilerin ev boyatmalarında mevsimler etkili olurken, ‘ bazıları ise kişiliklerini, ruh hallerini yansıtan renkleri tercih ediyor Konutun büyüklüğü ya da küçüklüğü, oda sayısı, müstakil bina veya apartman olması, sıcak ya da soğuk iklimli bölgede yer alması, yeniliği veya eskiliği ve mimarisine kadar birçok özellik renk tercihlerinde etkili olan diğer unsurlar arasında yer alıyor. Ancak en önemlisi etken, evin içerisinde yaşayanların zevkleri oluyor. Kişinin yaşadığı yerin rengi, aynı zamanda o kişinin zevki ve iç dünyası hakkında bilgi veriyor. Ayrıca her rengin psikolojik açıdan olumlu ve olumsuz yönleri de bulunuyor. Her renk farklı etki yaratıyor Her renk ayrı bir etki yaratırken örneğin turuncu yaratıcı zekayı, mor ise duygusallığı tetikliyor. Mavi renk mekanda sakinlik yaratırken, yeşil ise sakinleştirici etkisiyle biliniyor. Sarı renk genellikle tercih edilemezken, gözü yoran ve sinirlendiren bir renk olarak dikkat çekiyor. Çok sevilen ancak evlerde pek tercih edilmeyen kırmızı renk ise adrenalini uyana etki bırakıyor., İnşaatlar da etkiliyor 2010 yılını iyi bir büyüme oranı ile kapatan boya sektörünün gelişimi etkileyen bir diğer unsur ise konut projeleri oluyor. Türkiye’deki lokomotif sektörlerden birisi olan gayrimenkul sektöründe faaliyet gösteren şirketlerin de peş peşe yeni konut projelerini devreye sokması, boya sektörünün de gelişmesini sağlıyor. Ancak yine de boya sektörünün en büyük gelir kaynağı yenilemeler oluyor. Sektörün yüzde 80′ini yenilemeler oluştururken, konut projelerinin oram yüzde 20′de kalıyor. Ancak bu oranın hem devreye girecek olan yeni projeler hem de planlanan kentsel dönüşümün tam anlamıyla başlaması üe daha da artması bekleniyor. Hangi renk, hangi etkiyi yaratıyor? Evlerinde temizlik amaçlı boya yenileme 3-4 yılda bir oluyor. Ancak daha çok değişen trendler ve genellikle evlerine düşkün kadınlar, duvarlarım rengini, mobilyalarına, evin güneş , alıp almamasına göre bile değiştirmeyi tercih ediyor. Türkiye’de dış cephe boya yenilemesi ise 10 yıl seviyesinde gerçekleşiyor. Türkiye’de kişi başı tüketim 6 kilogram olurken, Avrupa ülkelerinde bu rakam 20 kilograma kadar çıkabiliyor. Avrupalılar, boyayı dekorasyonun bir parçası olarak görüyor. Mavi, mekanda sakinlik yaratır Konutun içinde veya dışında mavi renk kullanılmışsa, o mekanda sakinlik, banş, sevgi, sonsuzluk, güven ve durgunluk ortamı vardır. Mavi popüler bir renktir. İştah kapatıcı özelliği nedeniyle çoğunlukla mutfaklarda kullanılmaz. Öte yandan, stres aücılığı dolayısıyla banyolarda sıkça kullanılır. Mavinin açık tonları huzuru ve sakinliği içerdiğinden yatak odaları için uygundur. Sarı gözü yorar sinirlendirir Kullanılan sarı renk, oldukça uyarıcıdır. Zıt bir renktir. Neşe ve sevecenliğin yanında aşırı sinirlilik hali yaratır. Ama mantık ve zekayı da içerir. Vücudun kimyasal yapısı ani değişikliler gösterebilir. Alçakgönüllük havası vermekle birlikte ilham kaynağı da olabilir. Gözü çok yorar ama dikkati artırır. Kışın sıcaklık hissi verir. Özellikle mutfaklarda kullanılan bir renktir. Parlaklık algılattığından rahat bir yaşamı simgeler. Genç odalarında da görülür. Yeşil, sakinleştirir Yeşil ortamlar ise genel olarak doğayı simgeler. Denge ve istikran da temsil eder. Arabulucu bir renktir. Cömertliği de ifade eder. Sakinleştirici etkisi vardır. Mutfaklarda, bazı ofislerde ve hastanelerde kullanılır. Gözleri rahatlatır. Yeşil renkli odalarda daha iyi dinlenilir. Ayrıca yeşilin dini anlamı da vardır. Siyah, bazen iç karartır bazen de itibarı artırır Siyah renkli yerler, genelde olumsuz bir hava yaratır. İç karartıcı, sıkıcı, bunalülı ve umutsuz bir hava verse de, özel dekorasyonlu yerlerde sıkça kullanılabilmektedir. Bazıları için kötülük rengi olarak bilinse de güç, dayanıklılık, itibar ve büyüklük imajı verir. Bu renk ayrıca zıt olgular için ortak kullanılabilir. Zeraf etin yanında kader ve yas anlamı da taşır. Kırmızı, teşvik eder Temel renklerin başmda gelen kırmızı ise en çok dikkat çekenler arasındadır. Genelde gençlere hitap eder. Coşku, sevgi, aşk, ateş, kan, şehvet, samimiyet, cinsellik, heyecan gibi duyguları açığa çıkarır. İçinde kinetik enerjiyi besler. Kan basıncı ve solunumun daha hızlı hareket etmesine etkendir. Aynı zamanda duygusaldır da. Çocuk ve genç odalan, mutfaklar ve genel mekanlarda kullanabilmektedir. Vurgulayıcıdır, teşvik eder. Bu özelliğinden dolayı mağazalarda da kullanılır. Salt kırmızı bir odada insan kendini huzursuz hissedebilir. Turuncu, yaratıcılığı körükler Hareketlilik ve enerjinin ön planda olduğu renklerden birisi de turuncudur. Çocuk odalarında sık kullandır. Yapıcı bir renktir. Mutluluk verir, iletişimi kuvvetlendirir, güven ve cesaret aşılar, yaratıcılığı ön plana çıkarır. Mutfaklarda görülür. Yeni yeni özel hastanelerde de kullanılmaya başlanılmıştır. İştahı kabartır. Cömertliği ifade eder. Sıcak bir renk olduğundan cazibesi kuvvetlidir. Mutlu ve güçlü bir kişiliğin odasında kullandığı renktir. Mor, duygusallığın rengidir Dekorasyonlarda kullanılan özel renklerden biridir mor. Hayalcidir, uçuktur. Zenginliği, lüks hayatı ifade eder. Romantizmle duygusallığın birleştiği renktir. Zarif olgular besler. Tutkuludur, asildir ve doğadaki nadir renklerden birisidir. Gösterişli bir havası olduğu için özel dizaynlarda kullandır. Aynca bu rengin açık tonlarına, hastane koridorlarında ve çalışma odalannda rastlanılabilir. Çünkü mor aynı zamanda kendine güveni ifade eder. Kişi başı tüketim 6 kilogram Tüketicilerin evlerinde temizlik amaçlı boya yenileme 3-4 yılda bir oluyor. Ancak daha çok değişen trendler ve genellikle evlerine düşkün kadınlar, duvarlarım rengini, mobilyalarına, evin güneş , alıp almamasına göre bile değiştirmeyi tercih ediyor. Türkiye’de dış cephe boya yenilemesi ise 10 yıl seviyesinde gerçekleşiyor. Türkiye’de kişi başı tüketim 6 kilogram olurken, Avrupa ülkelerinde bu rakam 20 kilograma kadar çıkabiliyor. Avrupalılar, boyayı dekorasyonun bir parçası olarak görüyor. HÜRRİYET

2011′de 450 Bin Konut Satıldı!

2011′de ekonomideki soğutma çabaları ve kredi faizlerindeki yükselişe rağmen 450 bin konut satıldığı belirtiliyor. Yine aynı dönemde inşaat sektörü yüzde 10 büyüyerek, 1,91 milyon kişilik istihdam sayısı ile rekor kırdı -Ekonominin lokomotif sektörlerinden gayrimenkul, 2011′de yüzde 10 büyüyerek, 1,9 milyon kişilik istihdam sayısı ile rekor kırdı. Konut fiyatları ve kiralarında ise enflasyona paralel olarak “sınırlı artış” kaydedildi. 2011 sonunda, 570-580 bin adet yapı ruhsatının verildiği, 450 bin adetlik konut satışının yapıldığı tahmin ediliyor. Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Derneği’nden (GYODER) edinilen bilgiye göre, 2012′de inşaat-gayrimenkul sektöründe yüzde 5-6 oranında ılımlı büyüme, konut yapı ruhsatlarında ise yüzde 5-10 arasında bir artış öngörülüyor. GYODER Başkanı Işık Gökkaya daha önceki açıklamalarında, Türkiye’de 2011 yılında ekonomideki soğutma çabalarına, konut kredileri genişlemesinin kontrollü hedefine ve konut kredileri faizlerindeki yükselişe rağmen yeni konut projelerinin iştahını koruduğunu, konut satışlarının sürdüğünü, yeni markalı konutların arzının hızlandığını söylemişti. Gökkaya, yeni konut başlangıçlarının sürdüğünü, alışveriş merkezi ve ofis alt pazarlarında büyümenin hızlandığını kaydederek, 2012 yılında beklenen konut talebi ve yeni konut arzları çerçevesinde konut fiyatlarında artışın sınırlı kalacağı yönünde görüş belirtti ve ekledi: “Konut arzı 2012 yılında yavaşlayarak sürecek.” Çalık Gayrimenkul Genel Müdürü Feyzullah Yetgin, 2012′de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yol haritasında en önemli yeri kentsel dönüşümün teşkil ettiğini, bunun son yaşanan depremlerle ivme kazandığını belirtti. Kentsel dönüşümün Türkiye’nin olmazsa olmaz gerçeği olduğuna işaret eden Yetgin, kentsel dönüşüm ve mütekabiliyet yasasının çıkacak olmasının Türkiye gayrimenkul sektörünü çok canlı tutacağını kaydetti. Yetgin, makroekonomik açıdan Türkiye’nin olumlu bir şekilde ayrıştığını, bundan sonra da kamu ve özel sektör yaklaşımı ile bunun aynen devam edeceğini ümit ettiğini vurguladı. Feyzullah Yetgin, şunları kaydetti: “Gayrimenkul sektöründe de özel projeler, kendini bu konuda ispat etmiş marka firmalar ve marka projeler ilgi görmeye devam edecek. Kriz dönemlerinde de bu tür projeler farklılaşıyor. 2012 ekonomide yüzde 4 büyüme beklentisi olan bir yıl. İnşaat sektöründe de yüzde 10-15 büyüme 2012 için öngörülebilir. Gayrimenkul sektörü GSMH’nın yüzde 30-40′ını oluşturan, 200′ün üzerinde alt sektörü etkileyen, istihdam yoğun bir sektör. Lokomotif bir sektör. Uzun yıllar da dönüşüm ihtiyacından dolayı lokomotif olmaya devam edecek.” TOKİ İştiraki Emlak Konut GYO Genel Müdürü Murat Kurum da 2011 yılını belirledikleri hedeflerin üzerinde bir satışla gerçekleştirdiklerini, 10 bin konut satışı hedeflediklerini, 12 bin konuta ulaştıklarını ve bunun 2 milyar liranın üzerinde bir değer olduğunu belirtti. 2012 yılında yeni hazırlanan “afet yasası” ve “mütekabiliyet yasası” ile bu satışların çok daha üzerine çıkmayı hedeflediklerini ifade eden Kurum, TOKİ ile yeni projeler üretmeye devam ettiklerini, 2012 yılı 2011′den daha başarılı bir yıl olarak geçecek diye ümit ettiklerini kaydetti. Zaman

Yüksek Sesli Evler İçin Dekorasyon Tüyoları!

Hürriyet yazarı Melda Narmanlı Çimen, “Yeni mevsimle birlikte ev yaşamının 24 saatlik döngümüzden aldığı pay artıyor. Eğlence ve sığınma mekanı olarak birbirini besleyen iki ana işleve odaklanan yaşam alanlarımız, kucağında farklı stil denemeleri taşıyor” diye yazdı İşte o yazı; “Senenin başından beri tüketici eğilimleriyle ilgili farklı uzmanlardan farklı başlıklarda konuşmalar dinleme fırsatım oldu. Onlar hangi sektörden ya da hangi müşteri profilinden bahsederlerse bahsetsinler, ben beynimin bir yanıyla sözlerinin dekorasyon tutkunları açısından nasıl yorumlanabileceğini tahmin etmeye çalıştım. Bütün notlarımı bir araya getirdiğimde, ev kavramının önümüzdeki dönemde iki temel işleve hizmet edeceğini söyleyebilirim. Bunların ilki “eğlenmek”, ikincisi ise “sığınmak”. Bir eğlence, davet ve sosyal yaşam alam olarak ev -özellikle de salon-, yalnızca ailenin değil, kalabalık arkadaş gruplarının eğlence merkezine, dans pistine dönüşüyor. “Benim evim” “bizim evimiz” olurken, dekorasyonda da bu havayı güçlendiren 70′lerin ve 80lerin retro formları, vintage tasarımlarla birlikte kullanılıyor. Renk skalasında zümrüt, yakut gibi değerli taşların ilham verdiği bir palet var. Eğlencenin dozunu artırmak isterseniz, gökkuşağı etkisinin hükmettiği, fluoresan renklerin göz kamaştırdığı, sürrealist ve çocuksu tasarımların kullamldığı bir stile kayabilirsiniz. Bu tip evlerde enerji yüklü, renk yüklü, süslü dekorlar öngörüyor; parlak cilalar, yoğun grafik ve tipografik i kullanımlar, pleksiler ve reflektif malzemeler dikkat çekiyor. Aslında aynı kutlamaya podyumlarda da şahit oluyoruz. Renk bloklannm yoğun kullanımı, metalik efektler, halografik biçimler, iri desenler ve floral cümbüş bütün modaevlerinin ortak lisanı. Uluslararası moda dergilerinde “party girl”, “dancing queen” ve “danceathon” gibi başlıklar göze çarpıyor.
EVDE GEÇİRİLEN ZAMAN ARTIYOR Eğlenme eyleminin tetiklediği bir alan daha var. Genç kuşağın kendini ifade etme ve iletişim kurma aracı olarak gördüğü internet ile ebeveynlerin ilgi alanı olan ev sineması ve karaoke sistemleri, yaşam alanlarının merkez noktalan olmaya başlıyor. Bu teknolojilerdeki yeni donanımlara uyum sağlayacak mobilyalar, bütün akıllı firmaların koleksiyonlarına dahil oluyor. Bilgisayar ve televizyon odaklı düzenlemeler için konfor, ergonomi ve fonksiyon kaygılı tasarımlar yaratılıyor. Gelelim evin ikinci kimliğine, ilkine göre çok daha sakin ve gösterişsiz sayılabilecek bir renk ve doku skalasında, evimizin koruyucu bir sığınak, bir yuva, hatta bir koza görevine sahip olmasının altı çiziliyor. Renk paletinde beyazın her tonu, toz pasteller ve gümüş griler var. Trend uzmanı Vincent Gregoire yumurta kabuğundan yola çıkarak, bunlara “eggciting” renkler diyor. Geçmişimize daha sıkı bir düğüm atarak kendimizi daha güvende hissetmemizi sağlayan vintage mobilyalar, doğal formlar, yumuşak tekstürler de bu stilin anahtarları. Sığınma ihtiyacında evin kalbine yerleşen mekan ise, bir terapi merkezi olarak konumlanan ve yavaş yavaş kişisel bir spa’ya dönüşen banyo. Bizi dışarıdaki ruhsal ve fiziksel stresten arındırarak enerji şarjı yapıyor; dijital kirlenmeden nasibini alan beynimizi sakinleştiriyor. Duyuları şımartan banyo ritüelleri için kokulu mumlar, aromatik yağlar ve kaim bornozlar önerilirken, ünlü tasarımcıların banyodaki yarışı bize farklı tasarımlar armağan ediyor. Birbiriyle çelişkili gözükmesine rağmen, eğlenmek ve sığınmak aslında evde geçireceğimiz zamanın artacağına, evimizin sesinin yükseleceğine işaret ediyor; bu da Evcimen olarak bana daha fazla iş düşeceğinin göstergesi!” Melda Narmanlı Çimen / HÜRRİYET

Toza Alerjisi Olan Çocukların Odaları Nasıl Dekore Edilmeli?

Hızla artan ev tozu akarları alerjisi çocukların sağlık durumunu etkiliyor. Evde toz tutma potansiyeli yüksek olan halı, çarşaf, yastık, yorgan, tüylü ve yünlü eşyalar akarların yaşadıkları en önemli alanlar Başlıktaki sorunun cevabı, kendisine bu şekilde çok vaka gelen çocuk hastalıkları Uzm. Dr. Hafize Erkan, “Çok sade olarak döşenmeli.” şeklinde veriyor. Son yıllarda özellikle İstanbul gibi büyük şehirlerde hızla artan ev tozu akarları alerjisi çocukların yaşam kalitesini ciddi olarak etkiliyor. Ev tozu akarları gözle görülemeyen, en çok nemli ortamlarda ve 25-30 derece sıcaklıkta çoğalan küçük böcekçiklerdir. Ev ortamında toz olma potansiyeli yüksek olan halı, çarşaf, yastık, yorgan, tüylü ve yünlü eşyalar başlıca yaşam alanları. Çocuklarda üç yaşından sonra yapılan testlerle tespit edilebilen alerji hastalığına neden olan aslında ev tozu akarlarının dışkı ve atıklarıdır. Alerjen olan bu atıklar yapışkan oldukları için eşyaların üzerine yapışır ve devamlı olarak ev ortamında yayılır. Peki ne yapmalı? En hijyenik, korumalı bildiğimiz ev ortamlarımızın başlıca tehlike arz ettiği bu çocuklar için evimizde, özellikle odalarında ne gibi tedbirler almalıyız? Şu an 5 yaşında olan, hastalığı ilk olarak kol ve bacaklarının boğum yerlerinde kaşıntıyla ortaya çıkan ve 3 yaşında yapılan deri testiyle hastalığının kesin teşhisi konulan Zeynep’in annesi Ayten Duman Kılıç evde alınacak tedbirlerin, çocukların yaşam kalitesini doğrudan etkilediğini söylüyor. Eğer dikkat edilmezse kızının alerjik bronşitinin çok daha ağır bir tablo olan kronik astıma dönebileceğini dile getiren Kılıç, öncelikle kızının odasından halıyı kaldırmış. Böylece sabah kalktığında ardı ardına kesilmeyen hapşırıklardan kurtulmuşlar. Dr. Hafize Erkan’ın da belirttiği gibi ev tozu akarlarının başlıca yaşam alanı olan tüylü halılar yerine makinede yıkanabilen sentetik kilimler tercih edilmelidir. Burada çözüm olarak akla gelen anti bakteriyel halılar da işe yaramıyor çünkü ev tozu akarları bakteri değil. Evin geri kalan halı temizliği için de vakum gücü yüksek HEPA filtreli süpürgeler ya da tozu suya hapseden modeller tavsiye ediliyor. Halı kadar yatağa da dikkat Alerjik çocuklar halıdan sonra en fazla toza, yataklarında maruz kalıyor. Uykuda sağa sola dönen çocuk, yastık ve yorgandaki ev tozu akarlarıyla temas ediyor. Toz tutma özelliği yüksek yün ve kaz tüyüyle doldurulmuş ev tekstilleri kesinlikle tavsiye edilmiyor. Bunların yerine sık yıkanabilen sentetik elyaflı yorganlar, yastıklar tercih edilebilir. İki yıldır bu hastalıkla mücadele eden Ayten hanım kızının yatağının elyaflarını yazdan yaza yıkayıp nemi kalmayacak şekilde kızgın güneşte kuruttuğunu belirtiyor. Nevresim takımlarını da renkli ise 60, beyaz ise 90 derecede sık sık yıkayıp buharsız ütüyle ütülediğini iletiyor. Son yıllarda piyasaya sürülen, organik pamuklu ürünler de ev tekstillerinde tercih edilebilir. Bunlara ek olarak ticari olarak satılan sık dokunmuş pamuktan mamul, fermuarlı alerji kılıfları da tavsiye edilebilir. Oda dekorasyonunda nelere dikkat edilmeli? Başlıca yaşam alanları olan halı ve yataklarda alınabilecek önlemlere ek olarak çocuğumuzun odasında aşağıdaki noktalara dikkat edebiliriz: Her ne kadar puf puf, peluş oyuncaklar eşyalar çocukların sevimli odalarına çok yakışsa da ev tozu akarlarının yaşam alanı olmaya çok uygun oldukları için odada tutulmamalılar. Perdeler basit, sade kumaştan olmalıdır. Kadife tercih edilmemeli ve rutin ev temizliğini beklemeden sık sık yıkanmalıdırlar. Yün battaniye kesinlikle kullanılmamalı, kıyafet seçiminde aynı şekilde pamuklu penyeler tercih edilmelidir. Çocuğumuzun odası mümkünse güneş görmeli ve sık sık havalandırılmalıdır. Duvarların boyası su bazlı nefes alabilen tipte olmalıdır. Kalın bir tabaka oluşturan tiner bazlı saten boyalar buharlaşıp havaya yayıldığından dolayı tavsiye edilmiyor. Ayrıca mümkünse duvarlar belli aralıklarla sabunlu bezle silinmelidirler. Odanın temizliği sık sık yapılmalı, yer döşemeleri ıslak bezle silinmelidir. Temizlik esnasında çocuk odadan çıkarılmalıdır. Mobilya cilasında kullanılan formaldehit maddesi alerjik çocukları rahatsız edebileceğinden oda dekorasyonunda sade modeller tercih edilmelidir. Deri ev mobilyasında toz tutmayacağından ve ıslak temizliğe uygun olduğundan tavsiye edilmektedir. Evin nem ortamı çok önemlidir. Rutubetli ortamı seven ev tozu akarları hızla çoğalırlar. Buna engel olmak için kış da olsa kesinlikle evde, peteklerin üzerinde çamaşır kurutulmamalıdır. En pratik çözüm olarak, nem oranı da ayarlanabildiği için kurutma makineleri tercih edilebilir. Zeynep Karataş / ZAMAN

Erdoğan, 24 Bin Bina İçin ‘Yıkılsın’ Dedi

7 bakanın da hazır bulunduğu toplantıda Başbakan Erdoğan’a İstanbul’da olası deprem tablosu aktarıldı. En riskli 10 ilçe belirlendi, 24 bin bina yıkılacak. Başbakan, ‘Yıl sonuna kadar yetişsin’ talimatını verdi. Öge Demirkan’ın haberi İstanbul’u tehdit eden deprem için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Başkanlığı’nda zirve yapıldı. 7 bakanın katıldığı zirve 3 saat sürdü. Zirvede İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, İBB Başkanı Kadir Topbaş, TOKİ Başkanı Erdoğan Bayraktar ve Kandilli Rasathanesi Müdürü Prof. Dr. Mustafa Erdik brifing verdi. “İstanbul Merkezli Afet Hazırlık Çalışmaları Toplantısı” şimdiye kadar yapılan çalışmalar ve bundan sonrası yapılması gerekenler hakkında Başbakan ve 7 bakana sunum yapıldı. Depremin faturası 60 milyar dolar Sunumlarda özellikle deprem sonrası ortaya çıkacak tablo detayları ile aktarıldı. JİKA ve Kandilli Rasathanesi’nin yaptığı çalışmalar çerçevesinde İstanbul’da yaklaşık 1 milyon 200 bin bina olduğu ve bunun deprem sırasında yüzde 2’sinin, bir başka ifadeyle 24 bininin yıkılmasının tahmin edildiği bildirildi. Olası depremde 22 bin kişinin hayatını kaybedeceği ve toplam deprem faturasının ise 60 milyar dolar olacağı vurgulandı. 2 milyon 350 bin kişiye yeni ev İBB Başkanı Kadir Topbaş yaptığı sunumda, tüm itfaiye binalarının, hizmet binalarının, köprü ve viyadaüklerin güçlendirme çalışmalarının tamamlandığını ve olası depreme hazır hale getirildiğini ifade etti. Sıranın deprem riski taşıyan binaların yenilenmesine geldiğini belirten Topbaş, ‘kentsel dönüşüm’ projesini masaya yatırdı ve örnekler verildi. VATAN’ın gündeme getirdiği Fikirtepe Projesi de örnekler arasında yer aldı. Yeni projeye göre Fikirtepe’ye 14 bin 629 yeni daire yapılması planlanıyor. Bir diğer hedef ise Kartal. Buraya ise yaklaşık 2 milyon kişinin faydanalanacağı bir proje düşünülüyor. Maltepe’ye de benzer bir proje kapsamına alınmış durumda, hedef 200 bin kişi. Kağıthane’de ise hedef 100 bin kişi. 4 proje ile 2 milyon 350 bin kişinin depreme dayanıklı yapılara sahip olması hedefleniyor. Başbakan: Yıl sonuna kadar yetiştirin Yapılan sunumlardan sonra Fikirtepe projesi ile gündeme gelen ‘Kötü evler yıkılacak, mütaahhit maliyeti imar artışıyla sağlanacak’ modeli tartışıldı. Özellikle eski binaların yenilenmesi için fazladan imar izni verilmesine sıcak bakıldı. Bu yeni modelin yasallaşması için de düğmeye Başbakan Erdoğan bastı. Yapılan sunumlardan sonra toplantıya katılanların görüşlerini de alan Erdoğan, yıl sonuna kadar kanun tasarısının hazırlanması için talimat verdi. İkinci toplantının Mart 2011 yılında yapılması karar bağlandı. YÜKSEK RİSKLİ 10 İLÇE * Adalar * Avcılar * Bahçelievler * Bayrampaşa * Bağcılar * Bakırköy * Fatih * Güngören * Küçükçekmece * Zeytinburnu İstanbul’u bekleyen felaket tablosu * Çok ağır hasarlı bina: 24 bin * Ağır hasarlı bina: 60 bin * Orta hasarlı bina: 228 bin * Hafif hasarlı bina: 360 bin * Acil barınma ihtiyacı olan aile: 400 bin * Can kaybı: 22 bin * Hastane ihtiyacı olan yaralı: 100 bin * Bina hasarından kaynaklanan mali kayıp: 18 milyar dolar * Toplam mali kayıp: 60 milyar $ Vatan

Kentsel Dönüşüm Kiracıya da Kazandıracak!

Hürriyet Gazetesi Yazarı İsmet Berkan, İstanbul’da uygulanması gereken kentsel dönüşüm projelerine değinerek, yapılacak işlerin doğru ve dürsüt şekilde yapılmadığı takdirde kaybedenini İstanbul olacağını söyledi Bizde her deprem telaşı ve ardından gelen ‘Hâlâ depreme hazır değiliz’ tartışması hep aynı sihirli formüle bağlanır:Depremden etkilenecek semtlere ekstra imar verilirse bu bir teşvik olur, bu sayede de insanlar binalarını yeniler, depreme dayanıklı binalar yapılır. Doğrudur, bu bir formül. Üstelik şaşırtıcı biçimde, o olayın bütün taraflarına birden kazandıran bir formül. Yani, binadaki mal sahipleri kazanacak; ceplerinden beş kuruş para çıkmadan binalar yenilenecek. Müteahhit kazanacak; durduk yerde kat karşılığı inşaat yapacak yeni araziler belirecek. Buna izin veren siyasetçi de oy kazanacak. Peki kim kaybedecek? Eğer bu ekstra rant dağıtımı düzgün planlanmaz ise kaybeden İstanbul olacak. Belediyenin elinde böyle bir silah var. Şimdi, eğer Başbakan, ‘Oy kaybetmeye razıyız, hepsini yıkıp yapacağız’ derken samimiyse ve dediğini yapacaksa, bence oy falan kaybetmeyecek, tam tersine kazanacak. Çünkü ortaya çıkacak yeni ranttan geniş bir kitle yararlanacak, doğrudan mal sahibi olmayanlar bile düşecek olan kiralar sayesinde dolaylı kazanç elde edecekler. Son günlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın bazı açıklamalarından, bu ekstra imar verme formülünün yeniden ve ciddi biçimde gündeme geldiğini öğreniyoruz. Başta da söyledim, bu illa ve kategorik olarak yanlış diye nitelenebilecek bir formül değil. Ama ‘doğru’ uygulanabilmesi için kaçınılmaz olarak ayrımcı biçimde uygulanması gereken bir formül. Diyelim İstanbul’da, Adalar, Kartal, Kadıköy, Zeytinburnu, Bakırköy ve Avcılar bölgesi deprem riskini en fazla yaşayan bölgeler. Bu bölgelere ekstra imar verilerek belki bir şey sağlanabilir ama aynı imarın Beşiktaş, Sarıyer, Üsküdar gibi belediyelerde de uygulanması şehri yaşanmaz hale getirme riskini taşıyor. Şişli’de, Fatih’te veya diğer birinci dereceden risk taşımayan ama yine de çürük bina stoku geniş ilçelerde ne yapacaksınız? Tek tek binalara ayrımcılık yapamayacağınıza göre, ilçe çapında uygulamalar geliştireceksiniz. Belki bu ilçelerde ekstra imar vermek yerine tam tersine kamulaştırmaya gidip bina sayısını azaltacaksınız, bu yolla şehre nefes aldırtacak, yıkılacak binaların yerine parklar, bahçeler inşa edeceksiniz. Belki aynı rantı bu ilçelere de vereceksiniz. İstanbul’un rantı, başta İstanbullular olmak üzere herkesin iştahını açıyor. Bakalım belediye yeni bir şey yapacak mı? İsmet Berkan/Hürriyet

Belediye, İstanbul’da Deprem İçin Riskli 10 İlçeyi Belirledi!

İstanbul’da pazar akşamı yaşanan 4.4 büyüklüğündeki deprem, İstanbullunun bir süredir sümenaltı ettiği deprem korkusunu tekrar gündeme getirdi. Kafalarda yeniden “Oturduğum ev sağlam mı? Semtimin zemini nasıl” soruları oluştu 1999′da binlerce insanın kaybıyla yaşanan İzmit depreminden sonra depreme uygun yapılan konutlar ve depreme dayanıklı ilçeler prim yaparken, depreme dayanıksız bölgeler hızla değer kaybetti. Sizin için İstanbul’un depreme en dayanıklı ve en dayanıksız bölgeleri ile prim yapacak semtlerini derledik. İşte hem canınızdan hem paranızdan olmamanız için İstanbul’un semt semt deprem dayanıklılık durumu…
İSTANBUL’DA DEPREM İÇİN EN RİSKLİ 10 İLÇE İstanbul Büyükşehir belediye’sinin tespitine göre İstanbul’da 10 ilçe depremde risk altında ve bu ilçelerdeki binaların yüzde 42′si yani yaklaşık 146 bin bina yıkılma tehlikesiyle karşu karşıya. İşte o ilçeler: Avcılar Küçükçekmece Fatih Eminönü Bakırköy Bayrampaşa Adalar Beyoğlu Zeytinburnu Bahçelievler SABAH

Belediyelerin Araştırmaları Deprem Gerçeğini Sergiliyor!

İBB’nin Zeytinburnu, Fatih ve Küçükçekmece’de risk diğer ilçelere göre daha fazla ön plana çıktığı için bina ölçeğinde yaptığı detaylı çalışmanın sonuçları korkunç gerçeği gözler önüne seriyor. Bu çalışmanın sonuçlarına göre, Zeytinburnu’nda 16 bin 30 binanın 2 bin 300′ü, Fatih’te 27 bin 884 binanın 2 bin 75p’sî, Küçükçekmece’de 53 bin 138 binanın 9 bini riskli. Bahçelievler’de 20 bin 424 binanın 15 bininin, k Güngören’de 9 bin 538 binanın 7 bin 300′ü, Bayrampaşa’da 19 bin 973′ünün 6 bin 150′sinin riskli olduğu saptandı. İstanbul’un karşı karşıya olduğu deprem riskim gazetemiz için değerlendiren inşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Cemal Gökçe, 1999 depreminde Körfez bölgesini binaların yüzde 6′sının yerle bir olduğunu, yüzde 7′sinin ağır hasar aldığını, yüzde 12′sinin orta hasar gördüğünü yani yapıların yüzde 25′inin oturulamaz hale geldiğini kaydetti. Bu noktada kentte kaç, adet yapı bulunduğu konusunda bir karmaşa bulunduğunu belirten Gökçe, Kadir Topbaş’ın dahi bu rakamı bilmediğini ya da açıklamadığını belirtti.
1 milyon aile evsiz kalacak Gökçe kentte 1 milyon 400 bin bina yani ortalama 4 milyon konut olduğunu hesaplayarak şöyle bir tablo çizdi: “İstanbul’da 1999 depreminde olduğu gibi binaların yüzde 25′i oturulamaz hale gelirse 1 milyon aile evsiz kalacak. Biz bunu küçültüp iyimser bir tahmin yapıyor, 400-600 bin aile evsiz kalacak diyoruz. Bu kadar aile 2 milyon insan demek. Bu kadar kişiyi nerede toplayacağız?” Eski Mimarlar Odası Genel Başkam ve gazetemiz yazan Oktay Ekinci Körfez’deki yapıların İstanbul’dan daha sağlam olduğu görüşünü dile getirerek şu çarpıcı açıklamayı yaptı: Kumburgaz denize gidecek “Kadıköy-Fikirtepe, Ümraniye, Maltepe, Zeytinburnu, Avcılar, Bağcılar, Bahçelievler’deki yapı kalitesi Körfez’in çok altında. Kocaeli, iyi kötü bir denetim ile yapılaştı. İstanbul’da, Zeytinburnu’nun dörtte üçü, Küçükçekmece’nin yüzde 90′ı, Bahçelievler’in yüzde 60′ı, Bayrampaşa’nın yüzde 80′i, Ümraniye, Sultanbeyli’nin tamamı, Ömerli havzası, Beylikdüzü depremde büyük hasar görür.” Kumburgaz sahilinin olduğu gibi denize gideceğini savunan Ekinci, “Okmeydanı çok yoğun risk altında çünkü kaçma riski yok. Binalar hem eski hem denetimsiz hem kaçak. Kasımpaşa’nın üstü, Piyalepaşa kesimi de riskli” açıklamasını yaptı. Ekinci, Adalar’ın yapı kalitesinin yüksek olmasına karşın faya yakınlığı nedeniyle tehdit altında olduğunu söyledi. Şişli’nin yarısı riskli İstanbul’un en gelişmiş yerlerinden olan Şişli’nin durumunun iyi olmadığını ifade eden Gökçe, Fulya Tenekeciler Yokuşu’ndaki bütün binaların yıkılabileceğini söyledi. Ekinci şu uyanlarda bulundu: “Şişli’nin o kesimi çökecek de Bomonti ayakta mı kalacak? Ne yazık ki kâğıt gibi gidecek. Binalara baktığınızda ürperiyorsunuz. Kuştepe, Gültepe, Nurtepe bölgesi depreme güvenli değil. Şişli’nin de yarısı riskli.” 2 yaka 2 kent 2 yakaya 2 kent projesinin deprem riskini arttırdığına dikkat çeken Gökçe şu açıklamada bulundu: “Bu proje ile Anadolu yakasında Ömerli-Beykoz Şile ormanları, Avrupa yakasında Belgrad, Kemerburgaz, Çatalca ormanları yapılaşmaya açılacak. Bir yere yol yaparsanız yapılaşmasını önleme şansınız yok. İstanbul yeni bir göç dalgası ile karşı karşıya kalacak. 14 milyonluk kent 25 milyona çıkacak. Edirne’ye kadar yapılaşacak. Bütün Trakya riskli bir bölge haline gelecek. Boş alanlara yeni yapılar inşa edilmekten vazgeçilmeli.” Sultanbeyli ve Şişli riskli, çünkü.. Mimarlar Odası Genel Başkanı Eyüp Muhcu İstanbul’un kıyı, dolgu alanları ve dere yatakları ile heyelan bölgelerinin risk altında olduğuna dikkat çekerek yapıların durumuna vurgu yaptı. Sultanbeyli örneğini veren Muhcu, “Bu ilçenin fayla ilişkisi yok ama yapı stoku çok kötü olduğu için risk altında” dedi. Şişli’nin yapı standartlarının yüksek olmasına karşın yoğunluk yapılaşma, yüksek binalar, toplanma yerlerinin olmaması gibi nedenlerle riskli hale geldiğini söyledi. Muhcu, “Yani en güvenli bölge yanlış uygulamalar nedeniyle en riskli bölge haline geldi” yorumunu yaptı. Erdoğan neyi yıkacak? Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “yıkıp yeniden yapacağız” açıklamasını da eleştiren Muhcu şu çarpıcı soruları sordu: “Neyi yıkacaksınız? Van örneğine bakalım. 1998 Deprem Yönetmeliği’nden sonra yapılan yeni yapılar yıkıldı. Üstelik bu sürecin 8 yılında AKP iktidarı var. 20 yıldır da yerel yönetimlerdeler. Peki, bu süreçte yapılan yapıların hangileri depremde yıkıldı? Son 10 yılda yapılan yapılar ve vatandaşın kendi imkânları ile ne bulduysa üst üste koyarak yaptığı ilkel sığınaklar yıkıldı. Ayakta kalan kim? 1960-1980 arası yapılan 4 katlı yığma binalar. Son 10 yılda kullanılan malzemeden daha kötü onların malzemesi. O binaların sıvası bile çatlamadı, ileri teknolojinin beton santralarının yapıları yıkıldı. O zaman yeni yapıları yıkacağız. 99’dan daha kötü durumdayız Gökçe, 1999′daki depremde İstanbul’daki yapı stokunun durumunun bugün de aynı olduğunu hatta daha kötü hale geldiğini vurguladı. Binaların geçen 12 yılda daha da yıprandığını düşünen Gökçe, “17 Ağustos 1999′da İstanbul’da 3 bin yapı oturulamaz hale geldi. 30 bin yapı hasar aldı. Depremin merkezi İstanbul’a 110 km uzaklıkta olmasına karşın hasar buydu” dedi. Beton dayanımı çok düşük Gökçe, İMO İstanbul Şubesi olarak 2000 sonrası 1500 binadan 8 bin 500 beton örneği alarak yaptıkları çalışmanın çarpıcı sonuçlarını da aktardı. Gökçe, mevcut deprem yönetmeliğinde beton dayanımının 20 Megapascal’dan (MPa) az olmaması şartının getirildiğini ancak yaptıkları ölçümlerde beton dayanımının 8.13 MPa çıktığını vurguladı. Gökçe, dün-yada 30 MPa’dan aşağısının kabul edilmediğini söyledi. Bunun yanı sıra İstanbul gibi kentlerde yeraltı su seviyesinin yüzeye yakın olması, rüzgâr, nem gibi etkenler nedeniyle beton içindeki demirin daha kısa sürede paslandığına dikkat çekti. Heyelan bölgesinde siteler Gökçe, valiliğin 3 yıl önce çoğu heyelan bölgesi üzerinde olan Beylikdüzü’nde bir çalışma yaptığını ve yapıların önemli kısmının kaydığının tespit edildiğini söyledi. 1999 depreminden önce Beylikdüzü’nde yolun üzerindeki yapılarla altındaki yapıların neredeyse kafa kafaya geldiğini gördüklerini anlatan Gökçe, “Bölgede yapılaşmadık alan kalmadı, depremde ciddi sorunlar yaşanacak” uyarısında bulundu. Yeni ve yüksek binalar sınanacak Gökçe, afete hazırlıkta üzerinde durulacak diğer bir konunun da yeni ve yüksek yapıların depreme dayanıklılığı olduğunu belirtti. Bu konuda da iyi bir sınav verilmediği görüşünde olan Gökçe, “İstanbul’da yeni ve yüksek yapılan yapıları deprem ile sınayacağız. Bu bizim açımızdan ayıp. Mühendislik bilgimiz, yönetmeliklerimiz gayet iyi. Buna rağmen yönetmeliğin kriterleri yer seçim evresinde, proje sürecinde dikkate alınmıyor. Bu yapıları kimin, nasıl denetlediği belli değil. Oysa bizde okulu yeni bitiren meslek insanları formalitenin yerine getirilmesi açısından projelerin altına imza atıyorlar” dedi. Deniz kumu 5 değil 1 yıl Kumla ilgili tartışmalara açıklık getiren Gökçe, “Dere kumu da deniz kumu da inşaatlarda kullanılabilir. Yıkayıp temizleyerek mıcırla karıştırıp kullanılabilir. Tekniğine uygun kullanmazsanız deniz kumunu suçlamanın manası yok” dedi. Gökçe, 1999 depreminden sonra “İstanbul ve Türkiye’de mühendislik ve mimarlık alanını bize teslim edin 5 yılda disipline ederiz” dediğini anımsatarak “Şimdi 5 değil, 1 yılda disipline ederiz diyorum. Ama o sırada bazıları para kazanamayacak” dedi. Cumhuriyet

Ahmet Ercan: Binaları Başbakan Yıkmazsa Deprem Yıkacak!

İstanbul’da 1999’daki depremde yıkılmayan binaların hepsi yorgun şu anda. Levent’teki yapılar 4. raunttan çıkmış boksör gibi, Cihangir’dekiler 5. raunttan, Fatih, Bakırköy ve Avcılar’dakiler 9. raunttan çıkmış gibi… Yapılar da insanlar gibidir. İstanbul’dakiler çok yorgun, çoğu da yaşlı ve hasta… Başbakan kesinlikle haklı. Güçlendirme çözüm değil. Binalar yıkılacak, baştan yapılacak. Benim 81 yaşındaki annemi 18 yaşında yapabilir misiniz? İşte bu kadar basit! Aksi takdirde Başbakan yıkmazsa bu binaları, deprem yıkacak. Binlerce, onbinlerce insan da altında kalıp ölecek! Hocam deprem açısından İstanbul’la Van’ı karşılaştırdığınızda nasıl bir tablo çıkıyor ortaya? Şu anda bir deprem olsa, İstanbul’u kimse kurtaramaz, Türkiye’nin ekonomisi çöker. İstanbul’da 7.3 büyüklüğünde bir deprem bekliyorum ben. Eğer 7.3’ü tek bir deprem yaparsa, aşağı yukarı Van’ın 2-3 katı daha büyük hasara yol açar İstanbul’da. Tabii oransal olarak söylüyorum. Van’daki yapı sayısı 3 bin kadar, İstanbul’da yaklaşık 1 milyon 600 bin yapı ve 4-4.5 milyon konut olduğu sanılıyor. Kesin rakamları bilmiyoruz. Bu rakamlar tahmini. Belediye de doğrusunu bilmiyor. Çünkü hl arı gibi kaçak yapı yapılıyor. 1.6 milyon yapının yüzde 38’inin yapılma, yüzde 67’sinin ise kullanma izni yok. Yani neredeyse her 4 yapıdan 3’üne belediye kullanma izni vermemiş. Boğaz’daki villaların çoğunun da kullanma izni yok. Boğaz’ın her iki tarafı kaçak villalar cenneti gibi. Sonuçta İstanbul’daki yapıların yüzde 70’i çarpık yapılaşma ürünü. Çarpık yapılaşma ne demek? Plansız, tasarısız, nasıl yapıldığı belli olmayan, hiçbir mühendislik hizmeti almamış, yer özelliklerine bakılmamış, gelişigüzel yapılara biz çarpık yapılaşma diyoruz. Bu durumu görmek için İstanbul’a şöyle bir bakmanız yeterli. Çoğu semtte bırakın sokakları, caddelere bile zor giriliyor darlıktan…
- Dolayısıyla Van’daki gibi bir arama-kurtarma mümkün değil. Tüm dünyadan arama-kurtarma ekipleri gelse bile değil mi??Van’da, Erciş’te enkazları dolaşırken hep bunu düşünmüştüm… Kesinlikle haklısınız. Oradaki gibi bir arama-kurtarma mümkün olmayacak. Normalde tüm dünyada depremlerde göçük altından kurtarma oranı yüzde 17’dir. Van-Erciş’te 3 bin 755 kurtarmacı, 96 takım vardı. Yıkılan bina sayısı ise sadece 78’di. Ve kurtarmacılar ortalama yüzde 17 olan kurtarma oranını yüzde 24’e çektiler. Son Van Depremi’ndeyse olağanüstü bir başarıyla kurtarma oranı yüzde 76’ya çekildi. Ama yıkılan yapı sayısı azdı. Müdahale çok çabuk oldu. Çünkü Van’da ilk depremde sadece 6 yapı göçmüştü, ikinci depremde ise 25. Ve yüzde 76 ile dünya birinciliği elde ettiler kurtarmacılar. Ama önemli olan göçük altından kurtarmak değil, göçük altına sokmamak. - Bunu nasıl başaracağız peki??Tabii bir de şunu konuşmak lazım, sizce olası bir depremde İstanbul’da ne kadar bina yıkılır? Bu soruya şöyle yanıt vereyim; İnşaat Mühendisleri Odası’nın 2008’de çok dürüst olarak yaptığı bir çalışma vardı. İTÜ’de bir toplantı yapmıştık, orada sundular. İçler acısı bir durum var ortada. İstanbul’daki her 100 projeden sadece 8’inde mühendislik hizmeti alınmış. Yani yüzde 92’sinde mühendislik hizmeti yok. Buradan şöyle bir sonuç çıkıyor; İstanbul’daki yapıların yaklaşık yüzde 2’si 7.5 büyüklüğündeki bir depremde güvenli. - Sadece yüzde 2’si mi? Evet. Bunlar da, A türü dediğimiz çok varlıklı insanların yaşadığı, sağlam yerdeki, sağlam konutlar. Zaten depremde hiçbir zaman varlıklı insanlar ölmez. Hep yoksullar ölür. Geri kalan aşağı yukarı yüzde 8 dolayındaki yapı ise B türü yapı. - B türü yapı ne demek? Yapı gereçleri, donatıları doğru seçilmiş ama depreme güvenli bir şekilde tasarlanmamış yapı. Geri kalan yapıların da ne olduğu belli değil ve bir yandan da sürekli olarak bina yapılıyor İstanbul’da. Ama son yıllarda daha güvenli sınıra doğru çekilmeye başlandı. Çünkü 2003’ten sonra yapı denetimi başladı. Ama bunun paralelinde halen kaçak yapılaşma ve kaçak kat çıkma devam ediyor. Özellikle seçim dönemlerinde… Bu konuda çalışan bir öğrencim var. “Hocam her seçim döneminde İstanbul’a yeni bir semt ekleniyor”
demişti. Tabii belediyeler de oy almak için oralara ulaşım servisi götürüyorlar, altyapı yapıyorlar, böylelikle kaçağı desteklemiş oluyorlar. Bir taraftan kızıyorsun, bir taraftan destekliyorsun ve böylelikle kaçak yapılaşma sürüyor. - İstanbul’daki yapılarda en temel hata nedir peki? Yapı hastalıkları diyelim biz ona, İstanbul’daki yapıların yüzde 64’ünde toprak ıslaklığı var. - Bu ne demek? Toprak ıslaklığını normalde jeofizik elektro çekerek bulabiliyoruz. Bizim yöremizde, Aydın’da annelerimiz, “Oğlum nalınlarını ayağına giy, yer yaş, soğuk alırsın. Yaş yere çıplak ayakla basma” derlerdi. Yaş olan yerler insanı hasta ettiği gibi yapıyı da hasta eder. Yapı insana çok benzer. Yapının temeli havada değil, yerdedir. Ve yere temeliyle tutunur yapı. Temelin bulunduğu yerin yaş ya da ıslak olmaması gerekiyor. Eğer yer, yaş, ıslak ve suluysa ve oraya ille de yapı yapılacaksa biz onu jeofizik elektro çekerek belirliyoruz. Aşağı yukarı 20-25 dakikamızı alıyor bu. Hiç delmeden, kuyu sondaj falan yapmadan… Ve bakıp diyoruz ki
mesela, “Buradaki ıslaklık derinliği 2.5 metre. Eğer 15 metre daha gidersen burada yeraltı suyu da var!” İnşaat mühendisi bunun üzerine yapıyı tasarlıyor. Diyor ki, “Burada bir ıslaklık sorunu var!”?Eğer dürüstse tabii… Kazısını yapıyor, ıslaklık oranını görüyor, o ıslaklığın, suyun, yapının köküne gelmemesi için inşaat teknolojisiyle bir yalıtım bohçası yapıyor oraya… Yer çarşafı dediğimiz ıslaklık geçirmeyen materyaller var, yere onlardan seriliyor, bir yalıtım yapılıyor ve o su yapıya gelmiyor. Yapı güvenli oluyor. *****
İstanbul’daki yapıların yüzde 64’ünde kemik erimesi var! - Islak yere bina yapılırsa ne olur? Betonlar sünger gibidir. O ıslaklığı alır yukarıya doğru çeker. Hatta yapılara dışarıdan bakınca alt veya üst katlarda pul pul boyaların döküldüğünü görürüz. O, burada ıslaklık yürüyüşü var, yapı buradan çürüyor anlamına gelir. - O zaman beton yumuşuyor mu? Aynen öyle. Beton kötü döküldüyse, gözenekliyse bir taraftan oksijeni, diğer taraftan da suyu alır ve içindeki donatı paslanmaya başlar. Yapıyı depreme karşı ayakta tutan donatılardır. Biz Van’da hep o donatıları inceledik. Beton ufalanmıştı, donatılar da sıyrılmış, düğüm yerlerinden kopmuştu. İşte beton suyu çekerse paslanma başlar. İstanbul’da inşaat mühendisleri ve mimarlarla baktığımız birçok yapıda gördük ki, betonun içinde donatının izi var, ama kendisi yok. Paslanmış, çürümüş gitmiş. Ben bunu yapılarda kemik erimesi diye adlandırıyorum. Demirin izi bile yok - O derece tehlikeli bir durum var yani İstanbul’daki binalarda? Demir hiç kalmamış, öyle mi? Evet. O derecede yapılar var. Demirin sadece izi var. Bu oran İstanbul’daki binalarda yüzde 64. Yani İstanbul’daki yapıların yüzde 64’ünde kemik erimesi var. Yapılar kadınlara o kadar benzer ki… Kadınlar çok doğurduğu zaman vücutlarında kalsiyum azalır, kemik erimesi başlar… Benim annem 5 defa doğurmuş, kemik erimesinden, büzüldü gitti. İşte İstanbul’un yapıları da aynı benim annemin durumu gibi, kemik erimesi yüzde 64… - Yaşlı insanların ufacık bir düşmede bile bir yerleri kırılır. O zaman İstanbul’daki binalar da böyle mi? Evet. Bir deprem vurmasına bakar. Deprem vurunca kırar o binaları. Çünkü onun sadece düşey yükünü taşıyıcı beton vardır. O beton da eskimiştir. Beton da döktüğünüz zamanki beton değildir, zaman içinde eskir. Her deprem oluşunda içinde çatlakçıklar oluşur, ardışık depremler o çatlakçıkları çatlak yapar, daha sonra kırık yapar ve en sonunda bina göçer. 1999’da yıkılmayan İstanbul’daki binaların hepsi yorgun şu anda. Mesela Levent’teki yapılar aşağı yukarı 4. raunttan çıkmış boksör gibi, Cihangir’deki yapılar 5. raunttan, Fatih, Bakırköy, Bağcılar, Bahçelievler, Zeytinburnu, Yeşilyurt, Yeşilköy, Florya, Küçükçekmece,?Güneşli, Mahmutbey, Avcılar, Esenyurt ve Büyükçekmece’deki binalar 9. raunttan çıkmış boksör gibi. Yani yapılar yorgun ve yeni depremi bekliyor. Dolayısıyla deprem çok büyük olmasa da İstanbul’u etkileme oranı fazla olacaktır. Çünkü 7.5’luk Gölcük Depremi’nin etkilediği binalar bunlar. ***** Van Belediye Başkanı cinayetten yargılanmalı - Şu an için İstanbul’da deprem tehlikesine karşı yapabileceğimiz bir şey var mı? Ben yeni bir yapı alacak olsam, en kötüsü 1999’dan sonra yapılan bir yapıyı alırım. En akıllıcası ise 2007’den sonra yapılan yapıyı satın almak olur. - Dünkü konuşmamızda, “Ben olsam TOKİ konutlarında otururum” demiştiniz… Kesinlikle… Bayağı bir TOKİ reklamı yapmış gibi oldum ama doğruyu da alkışlamak gerekir. Nasıl ki kötü olanı yeriyorsak… Yalnız burada hemen belirteyim, TOKİ’nin Yalova’da Hacı Mehmet Ovası’ndaki yapılaşması yanlış. Hacı Mehmet Ovası’nda çok büyük yıkım olmuştu. TOKİ geldi oraya evler yaptı, bunu kim önerdi bilmiyorum, yanlış. - Ovada yüksek bina yapıldığı için mi yanlış? Tabii… - Peki yine İstanbul’a dönersek, başka gördüğünüz eksiklikler nelerdir? Gereç eksikliği ve beton niteliksizliği çok yüksek, yüzde 41 oranında. 2007 yönetmeliğine göre beton niteliğinin BS 20 veya üstü olması gerekiyor. Beton zamanla eskir. İnsan eskimiyor mu? Ben 18 yaşındaki Ahmet Ercan değilim ki, eskimiş durumdayım. Aynı şekilde yapılar da eskir. Türkiye’de betonarme yapılar 1950’de yapılmaya başlandı. Betonarme yapıların yaşı da insan yaşıyla özdeştir. 50-70 yıl yaşarlar. Bu yaştaki bir yapı ayaktadır ama artık güçsüzdür. Onun yenilenmesi gerekir. Yenilenmesi, güçlendirilmesi değildir ama. Ben güçlendirmeye inanmıyorum. O binanın yıkılıp yeniden yapılması gerekir. - Başbakan haklı yani? Kesinlikle, yüzde 100 haklı… Tamamen katılıyorum Başbakan’a. Ve alkışlıyorum hareketini. Siyasi görüşü bir tarafa bırakalım, depremde siyaset olmaz zaten… İşte, Bayram Otel 47 yaşındaydı. 47 yaşındaki bir otele sen nasıl giydirme izni verirsin belediye olarak! Suçludur Van Belediyesi, bunu net söylüyorum. Giydirme iznini nereden aldı ki bu adam? Belediyeye başvurdu, “Benim otelin yapım yılı bu” diye… Belediye ona demeliydi ki, “Sen bu oteli giydiremezsin, bu yapı eski, yık yeniden yap!” Giydirmeye izin veren kimdir? Van Belediye Başkanlığı’dır, fen işleridir. Onlar da kesinlikle cinayetten yargılanmalıdır.
İstanbul’da en az 200 bin yapı yıkılıp yeniden yapılmalı - İstanbul’da da Bayram Otel gibi çok otel vardır herhalde? Kesinlikle. İstanbul’daki yapıların yüzde 11’i eski yapı… Bu oran aşağı yukarı bizim depremde ne kadar yapıyı yıkacağımızı da gösteriyor. Hiçbir şey yapmasak İstanbul’daki binaların en az yüzde 10-15’inin, yani yaklaşık 1 milyon kişinin oturduğu 160-200 bin yapının yıkılıp yeniden yapılması gerekiyor. Eğer İstanbul’da 1 milyon 600 bin bina varsa… Aslında ben yapıların hemen hemen tümünün yıkılıp yeniden yapılması gerektiğini söylüyorum. Çünkü böyle şehir olmaz! Ben Beşiktaş’tan Ortaköy’e arabamla 2.5 saatte gidebiliyorsam, bu bir şehir değildir. Hepimiz İstanbul’da yavaş yavaş ölüyoruz aslında. Deprem olmadan ölüyoruz. Bezginiz, sinirliyiz, hiddetliyiz, dövüşüyoruz, birbirimizi öldürüyoruz. Bu şehirde kaç kişi uygarca yaşıyor? Kaç kişi haftada bir sinemaya gidiyor, kaç kişi yürüyüş yapıyor?
- Bütün bu yapıların yıkılıp yeniden yapılmasının maliyeti ne olacak, böyle bir hesap yaptınız mı? Bir kere şunu söyleyeyim; deprem siyasetten uzak tutulmalı. Toplumun her kesimini ilgilendiriyor bu konu. Aynı olayı CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu söylerse mübah, Başbakan Erdoğan söylerse tukaka, öyle bir durum var bugünlerde. Depremde siyaset olmaz. Hemen rant diyoruz, haksız kazanç diyoruz. Her öküzün altında buzağı ararsak, bu çürük evlerin altında ölüp gideceğiz! İnşaat olur da kazanç olmaz mı??Elbette olur. Ama ben şöyle bakıyorum; binaların yıkılıp yeniden yapılması yüzde 30 katma değer getirecek. Yani sen olabilecek 250 milyar dolarlık bir zararı hem yapıları yenileyerek hem kentleşmeyi düzenleyerek hem de işsiz gençlere iş sağlayarak çözeceksin. Bu ülkede 10.5 milyon genç işsiz. Bu proje işsizliği sıfıra indiriyor ve aşağı yukarı yüzde 30’luk bir katma değer kazandırıyor ülkeye. Sonra devletin anayasal sorumluluğu halkın can güvenliğini sağlamaktır. Sadece teröriste karşı değil, depreme karşı, sele karşı, yer kaymasına karşı, çığa karşı… Ve kötü yapılaşmaya karşı. Bir başbakan, “Ben bu yapıları yıkmıyorum herkes başının çaresine baksın” diyemez. Yönetimi destekliyor gibi görünmek de istemem ama doğrusu bu. Doğrunun arkasında olmamız gerekiyor. Binaları eğer Başbakan yıkmazsa, deprem yıkacak. Altında kalan binlerce, onbinlerce insan da ölecek… Mine Şenocaklı/Vatan