26 Mayıs 2012 Cumartesi

'Afet yasası 400 milyar dolarlık kaynak transferi sağlayacak'

'Afet yasası 400 milyar dolarlık kaynak transferi sağlayacak'


Akşam gazetesi yazarı ve SM üyesi Nihal Kemaloğlu’nun dünkü yazısı, kamuoyunda “afet yasası” olarak bilinen düzenlemenin inşaat sektörüne kaynak aktarılmasından başka bir şey olmadığına dikkat çekiyor. Süreçte yaşananlara bütünlüklü bir bakış, Kemaloğlu’nu haklı çıkarıyor.
Akşam gazetesi yazarı ve Sosyalistlerin Meclisi (SM) üyesi Nihal Kemaloğlu’nun dünkü “ekonomiye otoriter katkılar” başlıklı yazısı kamuoyunda “afet yasası” olarak bilinen düzenlemenin, yetkililerin popülist söylemlerinin arkasına saklanmaya çalışılan asıl amacına dikkat çekiyor. Kemaloğlu düzenlemenin ekonominin kırılganlığına karşı çözüm olarak inşaat sektöründeki sermayeye kamu kaynağı aktarılmasından başka bir şey olmadığını ifade ederken, bu sürecin otoriter bir şekilde, kişisel hakların göz ardı edilerek götürüldüğünü belirtiyor.
"Oy deposu olarak gördüler"
Kemaloğlu, özellikle muhafazakar ve sağcı hükümetlerin oy uğruna çarpık kentleşmeye olanak sağlayan imar afları yoluna gittiğini belirtirken, kısa süre önce deprem vergilerinin duble yollarda harcandığına ilişkin hükümet cephesinden gelen skandal açıklamayı hatırlatıyor ve şöyle devam ediyor:
“Dolayısıyla her milim toprağından 'rant' fışkıran İstanbul'dan başlanacak milli yıkım/yapım seferberliğiyle inşaat sektörü 7 milyon konut üretecekti ve devlet 2002 yılından beri toplanan 44 milyar lira Deprem Vergisi'ni otoyollara ve duble yollara döktüğünden daha otoriteryan yasalara ihtiyaç vardı.”
Geçtiğimiz yıl maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in, toplanan deprem vergilerinin “sağlık, eğitim, duble yollar gibi 74 milyonun ihtiyacını karşılamak için kullanıldığını” söylemesi, hükümetin deprem vergilerini harcadığının itirafı niteliğindeydi. Kamuoyunda uzunca süre tartışılan bu açıklamanın bugünlerde tekrar düşünülmesinde fayda olduğu anlaşılıyor. Zira AKP’li yetkililer yaşanacak büyük yıkım sürecini adeta depreme karşı önlem almak gibi sunarlarken, deprem için toplanan milyarlarca dolardan hiç bahsedilmemesi ise dikkat çekiyor.
400 milyar dolarlık kaynak transferi
Kemaloğlu yazısında inşaat sektörünün milli gelirdeki etkinlik oranında ciddi artış yaşanacağını ifade ediyor ve şunları kaydediyor:
“…Böylelikle milli gelirdeki payı yüzde 6 olan inşaat sektörünün etkinliği, yüzde 25'lere çıkarken yabancı sermayenin konut projelerine ve şişecek konut stokumuza ilgisi tetiklenip, bizler de önümüzdeki 2-5-10-20 yıllık dilimlere yayılan süreçte topyekun 'her an olası bir depreme dayanıklı' hale gelecektik.
Ayrıca inşaat ve emlak piyasalarını uçurarak, şişirerek büyüme modelimizin selameti adına en az 400 milyar dolarlık kaynak transferi ve ekonomik dinamizm söz konusuysa, sahiden de 'demokrasi' ikincildi.”
Bu noktada inşaat sektörünün patronları arasında yaşanan tartışmalara ve hükümetten taleplerine bakınca, sermayedarların afet yasası ile önlerine nasıl bir rant kapısı açılacağının farkında olduklarını anladıkları görülüyor.
Maliye Bakanlığı’nın hazırladığı ve konutta KDV uygulamasını tamamen değiştirecek tasarı hakkında görüş bildiren patronlar, KDV’nin düşürülmesi yönünde ısrarla vurgu yapıyorlar.
KONUTDER Başkanı Ömer Faruk Çelik'in, kentsel dönüşüm konusundaki ifadeleri, hazırlığı yapılan büyük operasyonun aslında hangi kapıları açacağını da gösteriyor: “Kentsel dönüşümle ilgili yeni müşteri nasıl yaratırız diye düşünürken, KDV’ler artırılıyor. 2009’da, inşaat sektörü düşmeye başladığında KDV’ler düşürüldü, tapu harcı azaltıldı. Satışlar toparlandı ve 500 bine çıktı. 3 aylık süre bitince hükümet indirimi uzatmadı ve satışlar ertesi yıl 350 bine düştü. Eğer KDV değil yüzde 18, bir puan bile artarsa, bu sektör yüzde 25 küçülür. Kanun ne gün çıkıyorsa o zaman küçülür. Kentsel dönüşüm de olmaz.”
"Yasanın tahakkümcü vasfı tartışılmıyor"
Kemaloğlu yazısında önemli bir noktaya dikkat çekiyor ve yasanın antidemokratik özünün gözlerden kaçırıldığına değiniyor:
"Afet Yasası tahakkümcü vasfı tartışılmadan sessizce yasalaştı ve yüzde 90 deprem bölgesi ve yüzde 70 kaçak yapılaşma diyarı ülkemizde depreme karşı yegane ve sanki tek çözüm dayatmasıyla medyada PR propagandası başlatıldı.
Yasa 'afet riski alanların dönüştürülmesi' başlığıyla her türlü mülkiyet ihlali ve hak gasplarına karşı 'zırhlandırılmış' ve antidemokratik özü mahirce 'gerekirse oy kaybetsek de yıkarız, yakarız' cebri söylemine vardırılmıştı."
Hükümetin, demokratik görünmeye bile gerek duymaması yasa ile ortaya çıkacak ekonomik rantın büyüklüğünü gösterir nitelikte. Zira Başbakan Erdoğan’ın “seçimleri kaybetmek pahasına” kararlı olduklarını açıkladıkları düzenlemede açıkça yargı bypass ediliyor ve hak arama yolları kapatılıyor. Yasanın “tahakkümcü” vasfı da burada açığa çıkıyor.
Çünkü yıkım kararına itiraz hakkı yasa kapsamındaki bir maddeyle engellenmiş durumda. Buna göre, riskli yapıların tespiti, tahliyesi ve yıktırma iş ve işlemleri ile değerleme işlemlerini engelleyenler hakkında, işlenen fiil ve halin durumuna göre 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun kamu düzeni ilgili hükümleri uyarınca başsavcılığa suç duyurusunda bulunulması mümkün. Dolayısıyla evi yıkılacak ve sokağa atılacak olan ev sahibi yıkım kararına itiraz ettiği takdirde “suçlu” ilan edilebilecek. “Riskli” ilan edilen yapıların tahliyesi ve yıkımı ile ilgili iş ve işlemleri “yerine getirmediği tespit edilen” kamu görevlileri hakkında ise ceza ve disiplin hükümleri uygulanabilecek.
Yıkım kararı verildikten sonra karara ilişkin “yürütmeyi durdurma kararı” alınmasını engelleyen bir madde ise yasa tasarısında mevcut. Bu maddeye göre, yıkım kararına ilişkin sadece "arazi bedeli" üzerinden dava açılabiliyor.
Hak sahipleri mağdur edilecek
Kemaloğlu’nun yazısında dikkat çeken bir diğer nokta ise, yasanın 5. maddesinin içerdiği muğlaklığın hak sahiplerini mağduriyetine yol açacak olmasının belirtilmesi. Kemaloğlu şu ifadeleri kullanıyor:
"Yasanın 5. maddesi yıkım kararı sonrası tahliye edilen yapı sahiplerine, işyeri sahiplerine, kiracılarına geçici konut ve işyeri tahsisi yapabilir diyor yani 'kesinlik' içermeyen bir olasılığı ima ediyor.
Açıkçası 'yapabilir de' ya da 'yapmayabilir de' müphemliğiyle merkezi rantlı bölgelerde evlerinden çıkartılan emekli, yaşlı, yoksul kesimler, belki 60 km uzakta bakım masraflarını bile yüklenemeyecekleri konut adresleri gösterilip sonra sokağa bırakılabilirler.
Hükümetin belirleyeceği kurulların 'riskli alan' ve 'riskli yapı' kararları yargı dışı- totaliter nitelikte olurken binanız depreme dayanıklı olsa bile, bilimsel raporlarla kanıtlansa dahi eğer riskli alanda yer alıyorsa 60 gün içinde yıkılacaktı."
(soL -Haber Merkezi)

Afet Yasası'na tepki: Hayatlar rayiç bedelden satılık değildir

Afet Yasası'na tepki: Hayatlar rayiç bedelden satılık değildir
Meclis te kabul edilen Afet Yasası, İstanbul Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü önünde protesto edildi.
Grup adına açıklamayı okuyan Şehir Plancıları Odası Yönetim Kurulu Üyesi Gürkan Akgün, “10 yıldır Türkiye’nin gündeminde olan kentsel dönüşüm, ‘afet ve deprem riski’ adı altında meşrulaştırılarak son derece anti-demokratik, merkeziyetçi, bilimsel temelden yoksun, anayasa ve uluslararası sözleşmelere açıkça aykırı bir yasayla uygulamaya konuluyor” dedi. Akgün, yeni yasaya dair endişelerini şöyle anlattı:
“Kamunun elinde kalan son araziler, orman, tarım, mera, kıyı ve koruma alanlarının dahi elden çıkarılması söz konusu. Korumacı yasalar devreden çıkarılarak hazırlanan bu tasarı, arkeolojik ve kültürel mirasın yitip gitmesine sebep olacak. Evlerimizi, mahallelerimizi, ormanlarımızı, suyumuzu kısacası yaşamımızı rayiç bedeller üzerinden satışa sunmayacağımızı deklare ediyoruz.”
İstanbul Üniversitesiİktisat Fakültesi’nden Yrd. Doç. Dr. Çiğdem Şahin de yasanın ‘maymuncuk gibi’ kullanılarak her yere uygulanabileceğini ve İstanbul’da her yerin risk alanı gösterilebileceğini belirtti.

Gül'e "Afet Yasası"na veto çağrısı

Gül'e "Afet Yasası"na veto çağrısı
CHP Ankara Milletvekili Levent Gök, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'den, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanunu veto etmesini ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararını dikkate almasını istedi. 21.05.2012 13:29

ANKARA (ANKA)-CHP Ankara Milletvekili Levent Gök, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'den, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanunu veto etmesini ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararını dikkate almasını istedi.
CHP Ankara Milletvekili Levent Gök, TBMM'de, Dikmen Vadisi'nde oturan bazı vatandaşlarla birlikte basın toplantısı düzenledi.
Meclis'te kabul edilen Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanunu hatırlatan Gök, "Ülkemizde AKP'li belediyelerin özellikle Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek tarafından dayatılan ve zorla uygulanmaya çalışılan kentsel dönüşüm projeleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Bulgaristan ile ilgili vermiş olduğu bir karar ile ciddi bir şekilde temelsiz ve sakat kalmıştır" dedi. Gök, şöyle konuştu:
"Afet Yasası ile yurttaşa masrafı kendisine ait olmak üzere yapılarındaki riski tespit ettirme külfeti getirilmekte, daha sonra ise 60 gün içinde yine masrafı kendisine ait olmak üzere yıktırması istenilmektedir. Riskli tespit edilen yapılarda elektrik, doğalgaz, su kesilecek, yapı üzerindeki malikin tasarruf hakkı kısıtlanacaktır. Bu uygulamalara karşı mahkemelerin yürütmeyi durdurma kararı vermesi engellenmiştir.
Bu yasa ile ve Melih Gökçek'in uyguladığı kentsel dönüşüm projeleri ile yoksulun barınma hakkını yok sayan bir sürgün fermanı uygulanmak istenmektedir. Yurttaşların mülkiyet hakkına tecavüz edilmektedir. İhale dışı bırakılan bu yasa ile pazarlık yolu ile yandaş müteahhitler zengin edilmek istenmektedir."
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin, Bulgaristan hükümetine karşı açılmış bir davada 24 Nisan 2012 tarihinde vermiş olduğu kararı hatırlatan Gök, "Davacıların tahliye edilemeyeceğine karar vermiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin bu kararı Türkiye'deki iktidara ve Melih Gökçek'e ders niteliğindedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, görüşünü belli etmiştir. Türkiye Afet Yasası ve kentsel dönüşüm uygulamalarından dolayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde aleyhinde en çok dava açılacak bir ülke konumuna gelmiştir. Türkiye aleyhine milyonlarca dava açılabileceğini söylemek için kahin olmaya gerek yoktur. Türkiye bu şekilde çok yüksek oranlarda tazminat ödemeye mahkum olacaktır" dedi.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e çağrıda bulunan Gök, "Afet Yasası Cumhurbaşkanı'nın onayını beklemektedir. Sayın Cumhurbaşkanı'nın yasayı veto etmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararının dikkate alınması bir zorunluluktur" ifadelerini kaydetti. (ANKA)
(MG/ZHR)

AFET YASA TASARISI

AFET YASA TASARISI

"Binanızı Yıkıp Size Geri Satacaklar"

ŞPO İstanbul Şube Başkanı Kahraman, Bakan Bayraktar'ın 7 milyon riskli binayı yıkacaklarını açıklaması üstüne, Afet Yasası binaları değil alanları riskli kabul edince devletin tüm binalara müdahale şansı doğduğunu söyledi.
İstanbul - BİA Haber Merkezi
13 Nisan 2012, Cuma

Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, "Afet Yasası" olarak bilinen "Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Yasa Tasarısı"nın meclisten geçmesinin ardından kentsel dönüşüme hız vereceklerini söyledi.
Şehir Plancıları Odası (ŞPO) İstanbul Şube Başkanı Tayfun Kahraman, Bayraktar'ın "Türkiye'de 20 milyon yapı var. Bunlardan riskli olan 7 milyonunu yıkacağız" sözleriyle ilgili olarak, söz konusu kanunun yapıları değil, alanları riskli kabul ettiğini ve alan riski üstünden devletin tüm yapılara müdahale şansı doğduğunu söyledi.

"Binalar güçlendirilebilir"

Kahraman, Türkiye'de kaçak yapılaşmış ve mühendislik hizmeti almamış çok sayıda yapı olduğunu ve bunlardan bazılarının ciddi şekilde risk arz ettiğini belirtti.
"Ancak bu durum hepsi için geçerli değil. Afet Yasası'nın yapılış tarzına baktığımızda, kanunda yapılar değil, alanlar riskli kabul ediliyor. Bu alan riski üstünden de tüm yapılara müdahale etme şansları doğuyor."
"Burada esas olan, bu yapıların mühendislik anlamında tespitlerinin yapılıp, daha sonra yapıların güçlendirilebilecek olanlarının elden geçirilmesi, elden geçemeyecek kadar kötü durumda olanların yıkılması."
"Ancak kanunla tüm yapıların yıkılıp yeniden yapılması ön görülüyor. Aynı zamanda planlama çalışması olmadan, kentsel yapıya bütüncül olarak bakılmadan tekil ve mikro bölgelemelerle bu projelerin yapılacağını görüyoruz."

"Amaç inşaat sektörünü harekete geçirmek"

Kahraman, sağlam binaların nasıl tespit edileceğinin, nasıl korunacaklarının kanunda belirlenmediğini söylüyor. Riskli alan tanımlaması içinde kalan bölgede kalan tüm binalara müdahale yolunun açıldığını belirten Kahraman, bu uygulamanın inşaat sektörünü hareketlendirmek amacıyla yapılacağı görüşünde.
"Bu kanun inşaat sektörünü harekete geçirmek üzere kurgulanmış bir kanun gibi duruyor. Bir yandan yapıları yıkacaklar, diğer yandan yapılan inşaatları sahiplerine tekrar satacaklar."

Vatandaş yargıya gidebilir ama yürütme durdurulamaz

CNNTürk'ün haberine göre, Erdoğan Bayraktar, dün akşam Hürriyet gazetesinin Emlak eki tanıtım toplantısında yaptığı konuşmada "Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Yasa Tasarısı" hakkında şunları söyledi:
* Ülke genelinde 20 milyon konut var. Bunların 5 milyonu 1999 depreminden sonra yapıldı ve depreme karşı iyi durumda. Ancak geriye kalan 15 milyon konutun, 7 milyonu gerçekten riskli durumda.
* Mülkiyet anayasal bir haktır. Fakat geldiğimiz nokta itibariyle beklemeye tahammülümüz yok. Şimdi mecliste görüşülen yasanın vitrinine can güvenliğini koyduk."
* Kanunla biz ortamı, iklimi hazırlayacağız. Yaptırım gücü daha fazla olsun diye valileri işin önüne koyuyoruz. Diğer taraftan devlet kanadıyla TOKİ eliyle yürütmeye çalışacağız.
* Vatandaşların idari yargıya gitme hakkı var. Ancak yürütmeyi durdurma verilmemesi noktasında yasanın çıkmasını talep ettik.
* 40 yıl önce Japonya'da insanlar depremde ölüyordu. Şimdi deprem olduğunda çocuklar dalga geçiyor. Biz Japonya'nın 40 yıl önceki durumundayız. (EKN)

Türk gayrimenkul şirketlerine ortaklık teklifleri yağıyor

Türk gayrimenkul şirketlerine ortaklık teklifleri yağıyor

Serdar İnan, "Gelen görüşme taleplerinden hepsini karşılamaya çalışırsak neredeyse iş yapamaz duruma geleceğiz" derken, Varlıbaş yabancılarla masada olduklarını açıkladı.

Son zamanlarda hızla gelişen gayrimenkul sektörü yabancı firmaların ilgi alanına girdi. Gelişen ekonomi kadar Dubai'i aratmayacak nitelikte yapılan projeler, 400 milyar Dolarlık kentsel dönüşüm, 2B ve yabancılara satışın önünün açılması Türk gayrimenkul firmalarına olan ilgiyi artırdı. Türkiye pazarına girmek isteyen firmalar Türk inşaatçılara ortaklık talepleri ile geliyor.
Hemen hemen sektörde söz sahibi her firmaya teklifler gelirken, İnanlar İnşaat'ın Yönetim Kurulu Başkanı Serdar İnan, "Gelen görüşme taleplerinden hepsini karşılamaya çalışırsak neredeyse iş yapamaz duruma geleceğiz" dedi.

Varlıbaş: Çıkan yasalar yabancı yatırımcının taleplerini artırdı

Varyap Varlıbaş Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Varlıbaş, mütekabiliyet yasasının çıkmasından sonra Türkiye emlak pazarında bundan sonra büyük gelişmelerin olacağının aşikar olduğunu belirterek, "Çünkü yurtdışından burada yatırım yapmak isteyen yatırımcıların talepleri vardı. Önceden de vardı ancak yasa çıktıktan sonra arttı. Şimdi birçok firmayla görüşmemiz devam ediyor" dedi.
Dışarıdaki yatırımcının Türkiye'de iş yapma arzusunun daha fazla görmeye başladıklarını dile getiren Varlıbaş, "Gayrimenkul konusunda ortak projeler yapmak istiyorlar. Türkiye'nin ekonomik ve siyasi istikrar yapısı da bu süreçte etkili oldu. Çünkü Türkiye'nin sağlıklı bir liman oluşu, artık dünyanın birçok firmasının gözünden kaçmıyor. Şu anda yatırım yapılabilir ülkeler arasında Türkiye önemli bir ülke onun için yatırımcıların Türkiye'de iş yapma arzusu eskiye göre daha fazla."
Gayrimenkul sektöründe reklam değerlerinin oldukça yüksek olduğunu belirten Varlıbaş, dünyada bu alanda bilinen firmalarından biri haline geldiklerini kaydederek, "Dünyada ödül almış projeleri yaptık. Dünyada Galatasaray Stadı gibi bir stadı hiç yapılmayan en kısa sürede tamamlamış bir şirket.
Ayrıca adliye sarayları gibi kamu binalarının zamanından önce bitirilmesi gibi bizim firma olarak marka değerimizin yüksek olmasını sağladı. Hasılat paylaşım modellerinde Uphill Court'tan sonra Varyap Meridian projesi, şimdide Gap İnşaat'la birlikte yaptığımız Metropol İstanbul projeleri ile de dünya gayrimenkul sektörünün ilgisini çekiyoruz. Hatta dünyada ki gayrimenkul şirketleri bize gıpta ile bakıyorlar. Ve bizimle birlikte üçüncü ülkelerde ve kendi ülkelerinde de bu projeleri hayata geçirmek istiyorlar. Bizim böyle bir firma olmamız ve ülke ekonomisinin iyi olması birlikte iş yapma arzusunu daha da artırıyor" dedi.
Kendilerine gelen tekliflerin birlikte proje yapmak ve var olan projelere ortak olmak şeklinde teklifler geldiğini aktaran Varlıbaş, ağırlıklı olarak Suudi Arabistan, Katar ve Kuveyt gibi körfez ülkelerinden telifler geldiğini kaydetti. Şu anda birkaç firmayla masada olduklarını anlatan, yakın zamanda sürecin netlik kazanacağını söyleyen Varlıbaş, "Çünkü devam eden projelerimize ve bası arsalarımızda geliştirmek istediğimiz projelerde bizimle hareket etmek istiyorlar. O yüzden yakın zamanda bir anlaşma olacağını düşünüyoruz" diye konuştu.

Dumankaya, yabancılarla işbirlikleri artacak

Ölçeklerin büyümesi ile bu konunun çok konuşulduğunu aktaran Dumankaya Yönetim Kurulu Üyesi Ali Dumankaya ancak işbirliğinin ise çok az sayıda projede gerçekleştiğini söyledi. Firma olarak kendilerinin de bu tarz görüşmeler yaptığını anlatan Dumankaya, "O günkü şartlarda bir araya gelinmedi. Çünkü belli bir kar paylaşımı olduğu için pek yanaşılmadı. Ancak bundan sonraki süreçte özellikle kentsel dönüşümle birlikte bu işbirliklerine sıcak bakmak gerekiyor. Çünkü firmaların kentsel dönüşümde aktif olması için bu işbirlikleri gerekebilir" dedi.
Mütekabiliyet, kentsel dönüşüm ve 2B'nin ciddi bir hareketlilik yaratacağını aktaran Dumankaya, "Bunun siyasilerin çok iyi değerlendirmesi gerekir. Ancak Türkiye'nin birinci önceliği afetten koruma için çok ciddi finansman modelleri geliştirmesi gerekiyor. Bu nedenle yabancıyla ortaklık konusunda kolaylaştırıcı politikaların geliştirilmesi lazım.
Tanıtım atağı gerekiyor. 20 yıl boyunca sadece dönüşüm için her yıl 45 milyar TL'ye ihtiyacımız var. Bu sadece minimum inşaat standartlarına göre yapılan bir konut için. Bu rakamın hepsinin iç kaynaktan sağlanması zor. İç kaynakla 15-20 milyar TL gelse bu sadece yarısı eder. Demek ki çok ciddi bir dış kaynak ihtiyacına var. Bunu ne kadar hızlı yaparsak depreme karşı hazırlığımızı da daha çabuk yapmış oluruz" dedi.

İnanlar: Haftada bir-iki görüşme yapıyoruz

2005 yılından bu yana yabancıların Türkiye'ye önem vermeye başladığını aktaran İnanlar Yönetim Kurulu Başkanı Serdar İnan, son bir yılda bu ilginin daha da arttığını söyledi. İki ayrı şehir projesi, 2B, Kentsel Dönüşüm ve Mütekabiliyet gibi yasalarla birlikte sektörde büyük hareketlenme başladığını anlatan İnan, "Bu hem bu kanunların yurtdışına verdiği imaj, hem Türkiye'nin gelişmesi hem de Arap Baharı ve batıdaki krizin etkilerinden kaynaklanıyor.
Bunlardan dolayı Türkiye bu günlerde çok popüler. Bu nedenle 2005 yılından beri olan hareketlenme bu yıl pik yaptı. Neredeyse her hafta bir iki görüşme yapıyorum. Genelde Dubai, Katar gibi yüzde 70'i Arap dünyasından firmalarla görüşmeler yapıyorum. Her gelen randevuya cevap versek nerdeyse iş yapamaz duruma gelecek durumdayım. Ancak İstanbul'da proje geliştirecek alan yok. Çünkü mülkiyet ve imar sorunları sıkıntı yaratıyor.
Çünkü 1-2 yıl çalışarak ancak bir arsayı imara hazır hale getirebiliyoruz. Çok dolaşan var ama sonuca ulaşan az bu bürokratik engeller yüzünden. Yeni İstanbul eğer bu mülkiyet ve imar sorunlarından arındırılarak doğru imar planları yapılırsa 10 yıl içinde 1 trilyon dolar para girişi sağlanabilir. Türkiye çapında kentsel dönüşüm için 400 milyar dolara ihtiyaç var. Bu parayı Türkiye içinde bulmak mümkün değil, mutlaka yabancı kaynağa ihtiyaç var" dedi.

Katar'dan İtalya'ya kadar teklif alıyoruz

Özellikle Dap Dalgakule ve Tango'dan sonra çok daha yoğun teklifler almaya başladıklarını anlatan Yılmaz şöyle konuştu:"Rusya'dan, Türk Cumhuriyetleri, Katar ve İtalya'ya kadar birçok ülkeden teklifler geliyor. İtalyan'dan birçok mimar gurubu geldi. Bunlar özellikle projelerin tasarımlarında bizde görev istediler. Bu projeyi önce Dubai'da düşündüler sonra Türkiye'de olduğunu ve rezidans olduğunu görünce çok şaşırdılar.
Bunlar hem ülkem adına hem de Dap Yapı adına gurur verici. Çünkü o zaman ne kadar doğru yolda olduğumuzu ne kadar güzel projelere imza attığımızı çok iyi görebiliyoruz."Gel en tekliflerden ikisine sıcak baktıklarını dile getiren Ziya Yılmaz, bu durumu konuşmak üzere Katar'a gideceğini söyledi. Aslında hızlı karar alıp hızlı hareket ettikleri için ortaklığa sıcak bakmadıklarını anlatan Yılmaz,"İran'ın en büyük bankasından bir yıl önce ortaklık teklifi geldi. Ancak o zamanki konjonktürden dolayı bunun üzerinde durmadık. Fakat Türkiye'ye kalıcı bir yatırımcı gelecekse bu ortaklıklara kapalı olmayız" dedi.

Zorlu Gayrimenkul: 14 ülkeden teklif aldık

Zorlu Gayrimenkul olarak hem geliştirmekte oldukları Zorlu Center ve Zorlu Levent projeleri için hem de potansiyel yeni işbirliği fırsatları için yerli ve yabancı firmalardan teklifler aldıklarını söyleyen Zorlu Gayrimenkul Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Even, "Aralarında Amerika, Rusya, İngiltere, Almanya, İspanya, Portekiz, Azerbaycan'ın yanı sıra bazı Balkan, Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin de yer aldığı 14 ülkeden birlikte proje geliştirmek, ortaklık, tesis işletme, varlık yönetimi, fon oluşturma gibi çeşitli iş modelleri için davet aldık.
Buna ilaveten rezidans, otel, AVM, performans sanatları merkezi ve ofis fonksiyonlarından oluşan Zorlu Center'in belirli bir fonksiyonu veya alanına ya da Zorlu Levent'e yönelik spesifik ilgi ile yaklaşan çok sayıda yerli ve yabancı firma var" dedi. Bu ilginin, Zorlu Center projesi ile gayrimenkul sektörüne giriş yaptıkları günden beri devam ettiğini kaydeden Even şu değerlendirmeyi yaptı:
"Yabancı yatırımcı veya finansal kuruluşlardan gelen ilgide öncelikle Türkiye'nin ekonomik performansının önemli rolü var. Ulusal ekonomik büyüme istatistiklerine ilaveten, İstanbul'un tüm araştırmalarda gayrimenkul yatırımları açısından en cazip şehirlerden biri olarak lanse edilmesi de çok dikkat çekici. Bu sonuçlarda, İstanbul'un demografik özellikleri, ekonomik büyümedeki payı kadar uluslararası şirketleri bölgesel merkez seçiminde öne çıkması, turizm potansiyeli, ev sahipliği yaptığı uluslararası organizasyonlar gibi birçok faktör katkı sağlıyor."
Even, birçok uluslararası ödüle layık görülen Zorlu Center ve Zorlu Levent projelerinin kalitesi ve bu projelerin geliştirilmesi ve işletmesi için Raffles, HBA, Nederlander gibi alanında küresel çapta başarılara sahip firmalar ile çalışmasının da gösterilen ilginin başlıca nedenleri olduğunu belirtti.

Başkent'te trafiğe metro düzenlemesi


Başkent'te trafiğe metro düzenlemesi

26.05.2012 | 11:42

ANKARA

Kızılay-Çayyolu metrosunu Büyükşehir Belediyesi’nden devralan Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, Başkentlilerin modern ve konforlu toplu taşımaya kavuşması için çalışmalarını sürdürüyor. Ulaştırma Bakanlığı’nın metro güzergahındaki Necatibey İstasyonu’nda yapacağı çalışmalar nedeniyle İnönü Bulvarı’nın Necatibey Caddesi çıkışı ile DSİ Genel Müdürlüğü arasında kalan bölümü, ilköğretim okulları ve liselerin 8 Haziran tarihinde tatile girmesinin ardından 10 Haziran Pazar gecesinden itibaren yaklaşık 4 ay süreyle tamamen araç trafiğine kapatılacak. Buna göre, İnönü Bulvarı’nın metro çalışmaları nedeniyle trafiğe kapanacak bölümünde Kızılay yönünden gelen araçlar, İnönü Bulvarı’ndan Necatibey Caddesi’ne giriş yapacaklar. Buradan TSE önünden sola dönerek, (Bu bölümde Necatibey Caddesi tek yönlü olarak çalışacak) 85. Cadde’yi ve devamında da tekrar sola dönerek DSİ yanındaki 87. Cadde’den İnönü Bulvarı’na ulaşacaklar.
Eskişehir Yolu istikametinden Kızılay ve Çankaya yönüne gidecek araçlar ise İnönü Bulvarı’nın DSİ Genel Müdürlüğü karşısındaki Merasim Sokağa dönüp (Merasim Sokak tek yönlü olarak çalışacak), buradan devamla Maliye Bakanlığı önünden Dikmen Caddesi’ne, takiben de Genelkurmay Kavşağı’na çıkabilecekler. Necatibey Caddesi’nden gelip Eskişehir yönüne gitmek isteyen sürücüler ise Gençlik Caddesi, Akdeniz Caddesi ve Mareşal Fevzi Çakmak Caddesi’ni takip ederek İnönü Bulvarı’na ulaşabilecekler.
KÖPRÜ ALTI DA TRAFİĞE KAPANACAK
Metro çalışmaları nedeniyle Çukurambar ile Söğütözü Caddesi’ni birbirine bağlayan Eskişehir yolu üzerindeki köprünün altındaki yolun Çukurambar’dan Söğütözü Caddesi yönüne olan bölümü de yine okulların tatile girmesinin ardından 10 Haziran tarihinden itibaren 4 ay süreyle trafiğe kapatılacak. Bu bölümde köprünün altından Söğütözü’nden Çukurambar istikametine giden yol iki yönlü olarak kullanılacak. Buna göre önerilen alternatif güzergahlar şöyle:
“Konya yolu AŞTİ istikametinden gelip Çukurambar’a gidecek sürücüler, Ufuk Üniversitesi Caddesi’ni takip edebilirler. Kızılay yönünden gelip Çukurambar’a gidecek sürücüler, İnönü Bulvarı (Eskişehir yolu) Konya yolu Köprülü Kavşağı’ndan Konya istikametine dönerek Ufuk Üniversitesi Caddesi’ne çıkabilirler. Armada ve çevresinden Çukurambar’a gidecek sürücüler ise, Armada yanından sağa dönerek Yaşam Caddesi’nden güzergahlarına devam edebilirler.”


Ekümenopolis : Ucu Olmayan Şehir

Sinopsis:
Ekümenopolis: Ucu Olmayan Şehir.Ekümenopolis, 1967 yılında yunanlı şehir plancısı Constantinos Doxiadis tarafından ortaya atılan, günümüzün kentleşme ve nüfus artışı hızları göz ününe alındığında, gelecekte dünyadaki bütün kentleşmiş alanların ve megapollerin kuşaklar halinde birbirleriyle birleşeceği ve tek bir şehir oluşturacağı fikrini temsil eden bir terimdir.
1980’lerde dünya ekonomisinde yaşanan neoliberal değişim ve buna paralel olarak hız kazanan küreselleşme süreci, bütün dünya kentlerinde köklü bir değişimi beraberinde getirdi. Finans merkezli bu yeni ekonomik yapılanmanın kentsel alanları bir sermaye üretim aracı olarak görmesi sonucu gelişmekte olan ülkelerin kentleri bu süreçten derinlemesine etkilenmekte. Köklü bir planlama geleneğinin zaten olmadığı İstanbul’da, neoliberalizmin insan yerine kentsel rantı ön plana çıkartan yaklaşımı maalesef yöneticilerimiz tarafından şuursuzca uygulandı, herkes bu yağmada kendine bir pay kapma peşine düştü ve sonuçta ortaya insan yaşamını tehdit eden sorunlar yumağıyla debelenen 15 milyonluk bir megakondu çıktı.
Özellikle son 10 yılda, Dünya Bankası’nın raporlarında öngördüğü gibi İstanbul’un kimliği sanayi kentinden finans ve hizmet kentine dönüşüyor ve İstanbul diğer dünya kentleri ile bir yarışa soyunuyor. Bu yarış yabancı sermayeyi çekme yarışı. “Yatırım için en karlı kent burası” diye pazarlanıyor İstanbul. Bu “çekicilik” bir yandan sermayenin önünü açmayı, kentsel mekanların inşaasında kamusal yararı gözeten hukuksal denetimleri ortadan kaldırmayı hedeflerken, aynı zamanda buna paralel olarak kentin kullanıcılarında da bir değişimi öngörmekte. Kentin inşaasında ve bir sanayi merkezi olmasında alın teri olan emekçi kesimin, tüketici odaklı yeni finans ve hizmet kentinde yerleri yok. Peki nedir bu insanlar için öngörülen?
İşte “kentsel dönüşüm” denen olgu da tam burada devreye giriyor. Yeni kanunlarla eskiden tasavvur bile edilemeyecek yetkilerle donatılan TOKİ ve belediyeler, özel yatırımcılarla işbirliği içinde kentsel toprağı bu yeni “vizyona” doğru dönüştürmeye çabalıyorlar. Arkalarında ellerini kavuşturan uluslararası sermaye, ellerinde paftalar, kafalarında metrekareler, kat emsalleri, mahalleleri yıkıyorlar, gökdelenler dikiyorlar, otoyollar yapıyorlar, alışveriş merkezleri açıyorlar. Peki kime hizmet ediyor bu yeni mekanlar?
İstanbul’da gelir dağılımındaki uçurum gitgide mekana da yansıyor, mekansal ayrışmadan besleniyor. Bir tarafta varsıllar kendilerini güvenlikli sitelere, rezidanslara, plazalara kapatırken, diğer yandan kentin çeperlerinde insan deposu olarak tasarlanmış TOKİ konutlarında yeni yoksulluk döngüleri insanları çaresizliğe umutsuzluğa sürüklüyor. Peki gelecek kuşaklara bırakılan bu toplumsal mirasın sorumlusu kim?
Her yapılan otoyolun giderek kendi trafiğini yarattığı bilimsel gerçeğini görmezden gelerek yapılan tünellere, kavşaklara, viyadüklere milyarlarca lira çarçur edilirken, İstanbul 2010’da hala tek hatlı, topu topu 8 duraklı bir metro “ağı” ile yetinmek zorunda kalıyor. Toplu ulaşıma ve raylı ve alternatif ulaşım sistemlerine yeteri kadar kaynak ayrılmadığından, insanlar saatlerce trafikte eziyet çekiyor, milyarlarca liralık “zaman” egzoz dumanında uçup gidiyor. Peki yöneticilerimiz çözüm için ne yapıyorlar? Evet bildiniz: daha çok yol!
15 milyonluk bu kentte her şey o kadar hızlı değişiyor ki, plan yapmak için kentin bir fotoğrafını çekmek dahi mümkün olmuyor. Planlar daha yapılırken eskiyor. Tam bir kronik plansızlık hali. Bütün bunlar olurken nüfus artmaya devam ediyor, ve kent gelişigüzel bir şekilde yayılıp batıda Tekirdağ’a doğuda Kocaeli’ne dayanıyor. Peki İstanbul’un gerçekten bir planı var mı?
1980’de ilk metropolitan ölçekli İstanbul planı yapıldı. Plan raporunda kentin coğrafyasının en fazla 5 milyon nüfusu kaldırabileceği yazıyor. O zaman nüfus 3.5 milyon. Bugün İstanbul’un nüfusu 15 milyon. 15 sene sonra 23 milyon olacak. Yani coğrafyasının kaldırabileceğinin neredeyse 5 katı. İstanbul bugün Bolu’dan su çekiyor, öteki taraftan bütün Trakya’nın suyunu çekiyor. Kuzey ormanları gözle görünür bir şekilde tahrip olurken, 3. köprü projesi İstanbul’un kalan orman ve su havzalarını tehdit ediyor. İki yakayı birleştiren köprüler, yarattıkları rant alanları ile kentlileri birbirinden koparıyor. Peki ya İstanbullular olarak biz bu yağmaya karşı ne yapıyoruz? Kentler toplumun aynası ise, İstanbul’a bakarak kendi toplumumuz için ne diyebiliriz? Gelecek nesillere nasıl bir İstanbul bırakacağız?
Ekolojik eşikler aşılmış. Ekonomik eşikler aşılmış. Nüfus eşikleri aşılmış. Sosyal ahenk bozulmuş. İşte neoliberal kentleşmenin fotoğrafı: Ekümenopolis.
Ekümenopolis İstanbul’a bütüncül bir yaklaşımı amaçlıyor, değişim kadar, değişimin altındaki dinamikleri de sorguluyor. Bizi yıkılmış gecekondu mahallelerinden gökdelenlerin tepelerine, Marmaray’ın derinliklerinden 3. köprünün güzergahına, gayrimenkul yatırımcılarından kentsel muhalefete, bu uçsuz bucaksız kentte uzun bir yolculuğa çıkartıyor. Uzmanlar, akademisyenler, yazarlar, mahalleliler, yatırımcılar, kentliler ile konuşacak, kente makro ölçekte bir bakışı grafiklerle izleyeceksiniz. Belki de yaşadığınız İstanbul’u yeniden keşfedeceksiniz ve umarız ki değişime seyirci kalmayacak, onu sorgulayacaksınız. Sonuçta demokrasi bunu gerektirir.

Kadir Topbaş "Afet Yasası"nı NTV'de Değerlendirdi


Kadir Topbaş "Afet Yasası"nı NTV'de Değerlendirdi

Kadir Topbaş 16 Mayıs 2012'de Meclis'ten geçerek yasallaşan "Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı"nı canlı yayında değerlendirdi.

Boğaz trafiğine "Tekne Park" çözümü

Afet yasasını deşifre etti

Afet yasasını deşifre etti
Afet yasasını deşifre etti

26.05.2012 | 10:23

İSTANBUL
Çarpıcı görselleriyle "Kentsel dönüşüm" masalını, 3. Köprü'yü, küresel kent iddiasını, yaklaşan emlak krizini, TOKİ'nin icraatlarını, mahalleleri, AVMleri, ormanları, Marmaray projesini, gökdelenleri, kısacası bütün İstanbul'u mercek altına alan Ekümenopolis, Ali Ağaoğlu'dan, Ayazma sakinlerine, Oktay Ekinci'den Mücella Yapıcı'ya, Mustafa Sönmez'den Hüseyin Kaptan'a pek çok önemli isme belgeselde yer veriyor.
Dünyada ve Türkiye'de birçok film festivalinde, üniversitede, mahallede ve BM Habitat ajansı gibi kentleşme üzerine birçok sempozyumda gösterilen yapımın yönetmenliğini İmre Azem, yapımcılığını ise Gaye Günay üstleniyor. Türkiye'de ilk defa "kitlesel fonlama" (crowd-funding) yöntemiyle, yani filmin samimiyetine ve niteliğine inanan insanların bireysel katkılarıyla dağıtımı gerçekleştirilen film, belgesel sinemanın etkisi üzerine de çarpıcı bir örnek teşkil ediyor

Afet Yasası'ndan ilk neşter Kapalıçarşı'ya

'ndan ilk neşter Kapalıçarşı'ya



551 yıllık tarihi Kapalıçarşı'nın restorasyonu 2013'te başlıyor. 3 bin 600 dükkânın her birinin bağımsız olması nedeniyle çözülemeyen sorunlar, '' ile aşılıyor
Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir, Kapalıçarşı restorasyon çalışmalarının 2013'te başlayacağını ve toplam maliyetinin yaklaşık 200 milyon TL öngörüldüğünü söyledi. Demir, Kapalıçarşı'nın çatısında düzenlediği basın toplantısında, 1461 yılında yapılan ve dünyanın ilk alışveriş merkezi olan Kapalıçarşı için hazırlanan restorasyon projesi hakkında bilgi verdi.

KADERİNE TERK EDİLMİŞ

Geçmişte olduğu gibi günümüzde de ticari, tarihi ve kültürel önemini koruyan Kapalıçarşı'da yönetim, altyapı, ısıtma, enerji, su, doğalgaz gibi birçok konuda problem yaşandığını söyleyen Demir, "Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesini Öngören Kanun Tasarısı"nın kaderine terk edilen Kapalıçarşı'nın kurtuluşunun önünü açtığını belirtti. Demir, yüzde 98'i özel mülkiyet olan Kapalıçarşı'nın sorunlarının, resmi bir yönetim kurulu olmadığı için çözülemediğini söyledi. Demir, Kapalıçarşı'nın tapu sisteminin Osmanlı döneminden kaldığını ve 3 bin 600 dükkânın her birinin bağımsız parsel olarak değerlendirildiği için hukuken yönetim kurulu oluşturulamadığını belirtti. Demir, restorasyon projelerinin uygulanabilmesi için gereken hukuki zeminin ise 'yla birlikte oluştuğunu söyledi. Demir, "Bundan sonra bu yasanın 15'inci maddesine dayanarak Kapalıçarşı'daki 3 bin 600 bağımsız parseli bir parsel üzerinde çoklu yapı olarak telakki edeceğiz. Bu doğrultuda da bir yönetim ve işletme planı oluşturacağız. Bu planları da tapuya şerhedeceğiz. Daha sonra Kapalıçarşı'da bundan sonra yapılacak seçimlerde artık esnaf mantığının dışında gerçek mülk sahipleri gelip oylarını kullanacak ve bir yönetim belirleyecek. Bu yönetim bir araya gelerek karar alacak ve biz de Fatih Belediyesi olarak o yönetimin içerisinde olacağız. Asla onların işlerine karışmayacağız ama tıkandıkları yerlerde önlerini açacağız" dedi.

JAMES BOND DEĞİL BİZ ZARAR VERDİK

Fatih Belediye Başkanı Demir, Kapalıçarşı'nın çatısında basın toplantısı düzenledi. Demir, "Kapalıçarşı'ya James Bond değil, asıl bizler zarar verdik" dedi.