30 Mayıs 2012 Çarşamba

AİDAT BORÇLARI HAKKINDA YARGITAY KARARI

AİDAT BORÇLARI HAKKINDA YARGITAY KARARI



SORU
İki yıl önce satın aldığım evin benden önceki sahibi tarafından ödenmemiş olan aidatları faizi ile birlikte benden tahsil edilmek istenmektedir. Benden önceki kat sahibine ait olan borcu üstlenmeyeceğimi belirtmeme karşın yönetim tarafından icraya verilmiş durumdayım.
CEVAP
“Dava ortak aidat borcunun tahsili ile ilgili icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir. Dosyada toplanan belgelere ve özellikle tapu kaydı içeriğine göre davalının 18 nolu bağımsız bölümü 9.3.2000 tarihinde satın aldığı takibe ve davaya konu edilen ortak gider alacağının davalının bağımsız bölüm maliki olduğu tarihten önceki aylara ilişkin bulunduğu anlaşılmaktadır. Saptanan bu durum karşısında davalının, kat maliki olmadığı dönemle ilgili ortak gider borcundan sorumlu tutulmayacağı gözetilmeden davanın kabulü ile aleyhinde hüküm kurulması doğru görülmemiştir. ''
Bu açıklamalar gereği hakkınızda yapılan icra takibine yasal süre içerisinde itiraz etmeniz mümkündür.

Yönetim Kurulunun İbra Sonrası Sorumluluğu

184

Yönetim Kurulunun İbra Sonrası Sorumluluğu

Yazan: Muzaffer DELİGÖZ – Danışman / Yazar [1]
Apartman, Kooperatif ve Anonim Şirketlerin Yönetim Kurullarında görev yapmış olanların Genel Kuruldan ibra almaları ile mesuliyetlerinin bittiği, bir daha ibradan önceki konuların ele alınamayacağı sanılır. Bu yanlışlığa “ibra” kelimesinin anlamı sebep olmaktadır. Gerçekten de “ibra” (ilgili hesap dönemindeki tüm işlemlerini, ekonomik ve hukuki sonuçları itibariyle onaylaması.) [2] (Temize çıkarma, kurtarma, bir şeyden uzaklaşma ) [3] manalarına geldiğinden, “ibra” alanlardan geçmişe dair hesap sorulamayacağı zannedilir. Biz, “İbra”nın hukukumuza göre ne anlama geldiğini mahkeme kararlarına dayanarak açıklamak istiyoruz. Neticenin de, “ibra” alınmış olunsa da yapılmış usulsüzlüklerin hesabının verileceği olduğunu belirtmek istiyoruz.
Yönetim Kurullarının yapabileceği suçları ve bunlarla ilgili Yüksek Mahkeme kararlarını inceleyelim:
a. Zimmet suçu: Genel Kurulda ibra alınmış olmasının zimmet suçunu kaldırmayacağı hakkında aşağıdaki Yargıtay kararı açıklık getirmektedir: “ Kooperatif Genel Kurulunun ..........tarihindeki geçmiş hesaplara ait ibra kararının hukuki sonuç dışında zimmet suçunun oluşmasına engel teşkil etmeyeceği gözetilmeden....” [4]
Suç duyurusu yazısında 1163 sayılı Kooperatifler Kanununun : “Yönetim Kurulu Üyeleri ve kooperatif memurları, .....suç teşkil eden fiil ve hareketlerinden ve özellikle kooperatifin para ve malları, bilanço, tutanak, rapor ve başka evrak, defter ve belgeleri üzerinde işledikleri suçlardan dolayı “ Devlet Memurları” gibi ceza görürler.” Hükmü özellikle belirtilmelidir. [5]
Zimmet suçundan dolayı zaman aşımı konusuna gelince; “İhtilasen zimmet suçunun cezanın azami haddi itibariyle T.Ceza Kanununun 102/2. maddesinde öngörülen 15 yıllık zaman aşımı süresine tabi olduğu..” [6] belirtiliyor.
İşlemlerde ihtilâs/zimmet suçu var ise, bu konudaki Yargıtay kararlarından bazıları şöyledir:Zimmet suçu sırf haksız temellüke matuftur. İhtilâs ise, dairesini aldatacak şekilde hile ve hud’alara başvurarak gerçeğe aykırı kayıtlar tesis ederek haksız menfaat sağlamaktır.” [7] “Kooperatif hizmetleriyle ilgili olmadığı halde kooperatif kasasından sık sık ve usulsüz olarak avans alıp bir müddet kullandıktan sonra taksitler halinde tekrar kooperatife ödeyen sanıkların eylemlerinin Kooperatif ana sözleşmesinin 42 ve 44. maddeleri 3186 sayılı yasa ile değişik 2834 sayılı yasanın 11. maddesi karşısında, kullanma zimmeti oluştuğu gözetilmeden...” [8] “Kooperatif başkanının, kooperatife ait parayı bir süre üzerinde tuttuktan sonra kişisel hesabına yatırması zimmet suçunu oluşturur.” [9] “Sanığın açığı kapatmak için kooperatif işçisine borç senedi düzenlemesi ve sonradan da bu senesi ödemesi eylemi zimmeti oluşturur.” [10]
b.Görevi İhmal suçu:
Yapılan işlemlerde görevi ihmal suçu konudaki Yargıtay kararlarından bazıları da şöyledir: “Sanık ....... Kooperatifinin Başkanı olması ve diğer sanık ...... da Kooperatifinin muhasip üyesi bulunması nedeniyle, Kooperatife ait kayıtları denetime imkan verecek şekilde ve sağlıklı bir biçimde tutmamak suretiyle kooperatifin zararına sebebiyet vererek görevlerini ihmal ettikleri dosya içeriği ve bilirkişi raporuyla sabit olduğu halde mahkumiyetleri yerine....” [11] “Dava, davacı kooperatifin eski yöneticileri olan davalıların ..... TL kasa açığına neden oldukları ve görevlerini gereği gibi yerine getirmeyerek kooperatifi zarara uğrattıkları iddiası ile 1163 sayılı yasanın 98. maddesi delaletiyle TTK nun 341. maddesi uyarınca açılmış bulunan sorumluluk davası olup,..” [12] “Davalı Yönetim Kurulu üyeleri faturasız ve belgesiz harcamalar yapmışlar ve bu harcamaları kooperatif yararına yaptıklarını ispat edememişlerdir. Ancak, bu zararı kapatmak için gerçeğe aykırı fatura almış olmaları da sonucu değiştirmemektedir. Bu nedenle Yönetim Kurulu üyelerinin sorumluluğuna karara vermek gerekir.” [13]

Şimdi de eski Yönetim Kurullarının böyle bir durumunda hangi işlemlerin yapılabileceğini görelim:
1. Yapılan işlemler ceza hukuku bakımından suç teşkil ettiğinde amme davası açılması için C.Savcılığına suç duyurusunda bulunmak. (Ceza davası için) Eski yönetim Kurulu üyelerinin hareketlerinde zimmet suçu bulunabileceği gibi, sahtecilik de mevcut olabilir.. Bu durumda TCK gereğince cezalandırılmaları için C.Savcılığına suç duyurusunda bulunmak gerekir. Suç duyurusunda bulunurken Yönetim Kurulunun görev yaptığı yıllara ait hesaplarının bir Yeminli Mali Müşavire inceletilerek, buna göre suç duyurusunda bulunulması elbette sağlıklı olur. “Mali Müşavir” yerine “Yeminli Mali Müşaviri” tercih etmek daha uygun olur.
Böylece, Hem ileriyi görerek şikâyet yapılmış olur, hem de savcıya gerekli dokümanlar verilmiş olur. Ayrıca açılacak diğer davalar için de elde sağlıklı bir belgelendirme bulunur. Ancak, bunun belli bir maliyeti olacaktır. Müşavirin incelemesi belli bir süreyi alacaktır. Bu incelemenin C. Savcılığınca yeterli görülerek dava açılması da beklenmemeli. Zira Savcılık başka bir bilirkişiden de rapor isteyebilir.
2. Eski Yönetim Kurulu yapılan Genel Kurulda ibra almış olduğundan, Genel Kurulun bu ibra kararının iptali için dava açmak. Yapılan Genel Kurulda Kar-Zarar ve bilânço hesapları görüşülmüş ve Yönetim Kurulu görev yaptığı süre için ibra almış olduğundan, Eski Yönetim Kurulu üyeleri hakkında dava açılabilmesi için bu kararın kaldırılması gerekmektedir. Zira ; “İbra edilmiş Yönetim Kurulu hakkında sorumluluk davası 1163 Sayılı Kooperatifler Kanununun 98. maddesi yollamasıyla TTK nun 341. maddesine göre, Genel Kurulca dava açılması yoluyla karar alınması ve davanın denetçiler tarafından açılması gerekir.” [14]
İbra kararı vermiş olan Genel Kurulun, “Dava açılması” için karar vermesi mümkün olmadığından, Genel Kurulun ibra kararının yerinde olmadığı, Kar ve zarar hesapları ile bilânçonun açık ve seçik bir biçimde görüşülmediği, örtülü ibranın söz konusu olduğu belirtilerek Genel Kurulun İbra kararının iptali istenmelidir. Bu husustaki Yargıtay Kararı şöyledir: “İbraya ilişkin Genel Kurul kararının iptali davası açılabilir” [15]
Bu dava için, Yönetim Kurulu kooperatifi davalı gösterir ve tüzel kişiliği de Denetçiler temsil eder ve tebligatların denetçilere yapılması gerekir. [16] Burada önemli olan husus; İbranın yapıldığı Genel Kurul Toplantısını takip eden 1 ay içinde mahkemeye başvuru yapılması şarttır. Aksi takdirde dava açılamaz. Bu husustaki Kanun hükmü şöyledir:
Madde 53 - Aşağıda yazılı kimseler kanuna, ana sözleşme hükümlerine ve iyi niyet esaslarına aykırı olduğu iddiası ile Genel Kurul kararları aleyhine toplantıyı kovalayan günden başlamak üzere bir ay içinde kooperatif merkezinin bulunduğu yerdeki mahkemeye başvurabilirler. “ [17] İbranın iptali, eski Yönetim Kurulunun suçlanması, dolayısıyla haklarında dava açılması hususunu da ihtiva eder. İptalden sonra Kooperatif sorumluluk Davası açabilir.
Bu konudaki bir diğer yol; ibranın dava yoluyla iptali yerine, “eski Yönetim Kurulu hakkında dava açılması” konusu gündem maddesi olan Olağan üstü bir Genel Kurul toplayarak, dava açma kararı almaktır. Bu karar alınınca Denetçiler tarafından derhal Sorumluluk Davası açılabilir.
“İbra edilmiş Yönetim Kurulu hakkında sorumluluk davası 1163 Sayılı Kooperatifler Kanununun 98. maddesi yollamasıyla TTK nun 341. maddesine göre, Genel Kurulca dava açılması yoluyla karar alınması ve davanın denetçiler tarafından açılması gerekir.” [18]
Daha önceki Genel Kurulda ibra verilmiş olması, yeni kararla dava açılmasına engel değildir. Bu konudaki Yargıtay kararları da şöyledir: “.....Tarihli Genel Kurulda .....yılı kar-zarar ve bilanço hesapları ibra edilmişse de dava açılmadan önce alınmış olan dava açma yetkisi ihtirazı kayıt sayıldığından, ibranın sorumluluğa etkisi bulunamamaktadır. Kaldı ki, ibra sırasında bilânçonun açık ve seçik şekilde tartışılmadığı da dosya kapsamından anlaşılmaktadır.” [19]
“2-Davalı eski yöneticiler hakkında her ne kadar ibra edildikleri; dönem için sorumlu olmadıklarından bahisle hüküm kurulmuş ise de, bu husus ta doğru değildir. Kurul olarak mücerret ibra edilmek sorumluluğu ortadan kaldırmaz. Sorumluluğun kalkabilmesi için ibra edilen hususların Genel Kurulda açık ve ayrıntılı bir şekilde görüşülmesi, değerlendirilmesi ve bilançoda da gösterilmesi gerekmektedir.” [20] “.... bundan başka, ibra kalemlerinin araştırılması ve dava konusu alacağın kooperatif bilançosunda gösterilip gösterilmediği açık veya örtülü biçimde ibra yapılıp yapılmadığı üzerinde durularak sonucu çerçevesinde karar verilmesi gerekir.” [21]
Mücerret olarak alınan ibra kararlarının tesisi de sorumluluktan kurtulmaya yeterli değildir.”
Genel Kurulun açık ve seçik olarak yaptığı değerlendirme sonucu ibra kararı verilmişse, bu ibranın tarafları bağlayıcı olduğunun kabulü gerekir. “... oluşturulacak yeni bir uzman bilirkişi kurulundan tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde değerlendirme yapılarak doğru bilançonun çıkarılması ve zarar olup olmadığının açıklığa kavuşturulması gerekir.” [22]
3. Eski Yönetim Kurulu üyelerinin Kooperatifin zararına sebep olmalarından dolayı (Ticaret Mahkemesine/ Asliye Hukuk Mahkemesine) Sorumluluk Davası açmak.. Yöneticilerin sorumluluğu davası 1163 sayılı Kooperatifler Kanununun 98. maddesi delaletiyle TTK nun 336/5 ve TTK nun 341. maddelerine göre açılabilir. Ayrıca, TTK nun 309. maddesine göre, dolayısıyla zarara uğrama halinde dahi dava açma hakkı tanınır. [23] Dava Kooperatifler Kanununun 99. maddesi gereğince ticari nitelikte kabul edilir ve basit muhakeme usulüne tabidir.
TTK nun 5. Md göre dava, Kooperatif Merkezinde bulunan Ticaret mahkemesinde, bu yoksa Asliye Hukuk Mahkemesinde açılır.
Kooperatifler Kanununun 53/2 maddesine göre, Mahkemenin duruşma günü Yönetim Kurulu tarafından ilan edilir . Dava açma konusunda Yargıtay’ın şu kararı da bulunmaktadır: “Genel Kurulun dava açılması konusunda bir kararının olmaması sorumluluk davasının reddini gerektirmez.” [24] Yönetim Kurulu üyeleri suçlu olmaları halinde Devlet Memuru gibi cezalandırılır. “Yönetim Kurulu Üyeleri ve kooperatif memurları, .....suç teşkil eden fiil ve hareketlerinden ve özellikle kooperatifin para ve malları, bilanço, tutanak, rapor ve başka evrak, defter ve belgeleri üzerinde işledikleri suçlardan dolayı < Devlet Memurları> gibi ceza görürler. “ [25]
Zamanaşımı konusunda da Yargıtay şu kararı vermiştir.
“1163 Sayılı Koop. Kanununun 98. maddesinin yollamasıyla Türk Ticaret Kanununun 309/4 maddesi gereğince davacının zararı öğrenme tarihinden itibaren 2 yıllık zamanaşımı süresi içinde açılmış bulunmasına göre:....” [26] YÖNETİM KURULU ÜYELERİ HANGİ İŞLEMLERDEN SORUMLU TUTULUR ? netim Kurulu Üyelerinin hangi işlemlerinden dolayı sorumlu tutulabileceklerini madde madde göstererek ilgili Mahkeme kararlarını verelim.
GEÇ ÖDENEN VERGİLER: “.... Kooperatifi Yönetim Kurulu üyeleri, muhasebe işlerini yapacak bir görevli atasalar bile, KDV ye ilişkin beyanname verilmesi hususu Yönetim Kurulunun görevi içinde olduğundan geç ödenen vergiler nedeniyle oluşan zarardan .. Sorumludurlar.” [27]
ZİMMET:- Zimmet suçu sırf haksız temellüke matuftur.
- İhtilâs ise, dairesini aldatacak şekilde hile ve hud’alara başvurarak gerçeğe aykırı kayıtlar tesis ederek haksız menfaat sağlamaktır. [28] “Kooperatif hizmetleriyle ilgili olmadığı halde kooperatif kasasından sık sık ve usulsüz olarak avans alıp bir müddet kullandıktan sonra taksitler halinde tekrar kooperatife ödeyen sanıkların eylemlerinin Kooperatif ana sözleşmesinin 42 ve 44. maddeleri 3186 sayılı yasa ile değişik 2834 sayılı yasanın 11. maddesi karşısında, kullanma zimmeti oluştuğu gözetilmeden...” [29] “Kooperatif başkanının, kooperatife ait parayı bir süre üzerinde tuttuktan sonra kişisel hesabına yatırması zimmet suçunu oluşturur.” [30] “Sanığın açığı kapatmak için kooperatif işçisine borç senedi düzenlemesi ve sonradan da bu senesi ödemesi eylemi zimmeti oluşturur.” [31]
KAYITLARIN SAĞLIKLI OLMAMASI: “Sanık ..... Kooperatifinin Başkanı olması ve diğer sanık da Kooperatifin muhasip üyesi bulunması nedeniyle, Kooperatife ait kayıtları denetime imkan verecek şekilde ve sağlıklı bir biçimde tutmamak suretiyle kooperatifin zararına sebebiyet vererek görevlerini ihmal ettikleri dosya içeriği ve bilirkişi raporuyla sabit olduğu halde mahkumiyetleri yerine....” [32]
GENEL KURUL KARARINI YERİNE GETİRMEMEK: “... aidatlarını zamanında ödemeyen kooperatif üyelerinden geçikme faizi alınması doğrultusunda Genel Kurul Kararı bulunmasına rağmen bir kısım kooperatif üyelerinden geçikme faizi almamak ve bu suretle kooperatifin faiz alacağını takip ve tahsil etmemek suretiyle görevini ihmal ettikleri... ” [33]
VERGİ-SSK PRİMİ-SU-ELEKT. BEDELLERİNİ ZAMANINDA YATIRMAMAK : “.... Bloke ettikleri Katma Değer ve Damga Vergilerinin zamanında ilgili Vergi Dairesine yatırmadıkları.... anlaşılmış bulunması karşısında, bu eylemleri sonucu müdahil kooperatifin cezalı vergi ödemesine sebebiyet verdikleri nazara alınarak görevi ihmal suçundan mahkumiyetlerine karar verilmesi gerekirken.... ” [34] “Davacı kooperatif, davalı Yönetim Kurulu üyelerinin SSK Primi, vergi stopajı, su ve elektrik paralarını zamanında ödemeyerek kooperatifi zarara soktuklarını ileri sürerek tazminat davası açmış ve davanın kabulüne ilişkin karar bir kısım davalılar tarafından temyiz edilmiştir. Dava, davacı kooperatifin eski yöneticileri olan davalıların ..... TL kasa açığına neden oldukları ve görevlerini gereği gibi yerine getirmeyerek kooperatifi zarara uğrattıkları iddiası ile 1163 sayılı yasanın 98. maddesi delaletiyle TTK nun 341. maddesi uyarınca açılmış bulunan sorumluluk davası olup,....” [35]
FATURASIZ VE BELGESİZ HARCAMALAR: “Davalı Yönetim Kurulu üyeleri faturasız ve belgesiz harcamalar yapmışlar ve bu harcamaları kooperatif yararına yaptıklarını ispat edememişlerdir. Ancak, bu zararı kapatmak için gerçeğe aykırı fatura almış olmaları da sonucu değiştirmemektedir. Bu nedenle Yönetim Kurulu üyelerinin sorumluluğuna karara vermek gerekir. ” [36]
AVANS – BORÇ VERME: “.... Ancak, ....... tarihinde avans olarak ödendiği ve henüz kapatılmadığı ileri bu husus yönünden de yeni bilirkişi kurulundan rapor almak ve hasıl olacak sonuç çerçevesinde avans için sorumlu olup, olmadığına karar verilmesi gerekir.” [37] “Kooperatife borç verme veya kooperatifin borçlarının ödenmesi hususlarının kooperatifin kayıtlarında yer alması gerekir. Yoksa sadece tanık beyanlarından yola çıkılarak davalının alacaklı olduğuna hükmedilemez. Ayrıca, davalının böyle bir ödemesi olsa bile, bu borcun geçerli bir nedene dayanması gerekir.” Diğer bir nokta, kural olarak 1163 sayılı yasanın 98. maddesi yollaması ile TTK nun 334 üncü maddesine göre, Yönetim Kurulu Üyelerinin şirketle (davamızda kooperatifle) şirketin konusuna giren bir ticari muamele yapamayacağı hususunu da gözden uzak tutmamak gerekir.”

KAT MÜLKİYETİ KANUNU’NA GÖRE SİTE YÖNETİCİSİNİN TARAF

Kısa Makale- 7 KAT MÜLKİYETİ KANUNU’NA GÖRE SİTE YÖNETİCİSİNİN TARAF

KAT MÜLKİYETİ KANUNU’NA GÖRE SİTE YÖNETİCİSİNİN TARAF EHLİYETİ VE GÖREVLERİ
634 S. Kat Mülkiyeti Kanunun düzenlemesinde en sorunlu alan, yöneticinin aktif, pasif dava ehliyeti konusudur. Bu konuda yüksek mahkemenin çeşitli dairlerince verilmiş kararlar da, zaman zaman birbirleriyle çelişkili yargılar içermektedir. Aşağıda Yöneticinin aktif ve pasif taraf ehliyeti ile ilgili uygulamada sık karşılanan konular incelenmiştir.
Genel Kurul Kararlarının İptaline İlişkin Davalarda Ehliyet:
Bu konu, 28.11.2007 tarihli resmi gazetede yayınlanan 5711 sayılı kanun ile kat mülkiyet Kanunun 38. maddesine ek fıkra eklenerek netliğe kavuşmuştur. Kanunun sözü edilen maddesine göre Genel kurul kararlarına karşı açılacak davalarda husumet yöneticiye yönlendirilir. Yönetici, açılan davayı bütün kat maliklerine ve ada veya toplu yapı temsilciler kuruluna duyurur. Kurul kararının iptali halinde bu konudaki yargılama giderleri ortak giderlerden karşılanır.
2007 yılında yapılan bu düzenlemeye kadar Yüksek mahkeme, “ kat malikleri kurulu kararlarının iptali istemiyle açılan davalarda husumetin, iptali istenilen karara olumlu oylarıyla katılmış olan tüm kat maliklerine yöneltilmesi gerekir” şeklinde kararlar vermekteydi.
2.    Yöneticinin Görevleri Kapsamında Yapmış Olduğu Sözleşmelerle İlgi Davalarda Ehliyet:
Kat Mülkiyeti Kanunun 27. maddesine göre Anagayrimenkul, kat malikleri kurulunca yönetilir ve yönetim biçimi, kanunların emredici hükümleri saklı kalmak suretiyle, bu kurul tarafından kararlaştırılır." Ancak aynı yasanın 34. maddesi ise "kat malikleri, anagayrimenkulün yönetimini kendi aralarından veya dışardan seçecekleri bir kimseye veya üç kişilik bir kurula verebilirler; bu kimseye (yönetici), kurula da (yönetim kurulu) denir" hükmünü amirdir. Adı geçen Yasanın 35. maddesinde yöneticinin görevleri gösterilmiştir. Bu görevler anagayrimenkulün yönetimi ile ilgili olup, Kat malikleri kurulunca verilen kararların yerine getirilmesi ve yönetimin gerektirdiği ortak giderleri yapmak gibi yetkileri de içermektedir. Site yöneticisi ya da yönetim kurulu hem 634 s. Kanunun tanıdığı yetkiler dâhilinde hem de kat malikleri kurulunca kendisine verilen yetkilere dayanarak dava açma hakkını kullanabilirler. Kat malikleri kurulu kararı ile yetki verilmiş ise, yönetici yalnızca 634 s. Kanun hükmünden kaynaklanan davaları açabilir. Konuyla alakalı Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre;
Yönetici yasadan aldığı temsil yetkisine dayanarak çeşitli sözleşmeler kurabilir. İşte bu sözleşmeden doğan ihtilaflarda; site yöneticisi dava açabileceği gibi, ilgili yöneticiye karşı da dava açılabilir. Belirtilmesi gereken önemli bir husus ise; yönetici vekâletname ile tayin edilen bir vekil gibi değildir. Yasal bir temsilci olup yetkisini Kanundan almaktadır. Bu sıfatla yaptığı sözleşmeden dolayı kendisine husumet yöneltilebilir. Öte yandan kat malikinin veya kat malikleri kurulunun ayrı bir tüzel kişiliğinin bulunmaması, yöneticinin özel kanundan doğan temsil yetkisini ortadan kaldırmaz.
Elatmanın Önlenmesi Davalarında Ehliyet
Bu konuda Yüksek Mahkemenin, olayın özelliğine göre verilmiş farklı kararları bulunmaktadır.
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 19.11.2007 tarihli kararında El atmanın önlenmesi davasında; davacı ve davalı taraf olarak iki site yönetiminin tüzel kişiliği bulunmadığı gerekçesiyle yetki verilip verilmediği konusu üzerinde durulmayarak, site ve kooperatif yönetimlerinin aktif ve pasif dava ehliyeti bulunmadığı gerekçesiyle ilk derece mahkemesinin kararını bozmuştur.(Y.1.H.D 19.11.2007 2007/8561E-11023K).
Yine Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 01.07.2010 tarihli daha yeni bir kararında “Tüm kat maliklerince yöneticinin dava açmasına izin verdikleri hususu gözetilerek işin esası hakkında karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile davacı site yöneticisinin aktif dava ehliyetine sahip olmadığı gerekçesiyle” davayı reddetmiş olan ilk derece mahkemesinin kararını bozmuştur.
 Site Müteahhidinin Eksik Ve Hatalı İnşaat Yapması Dolayısıyla Müteahhide Karşı Açılacak Davalarda Ehliyet:
Ortak alanlarda hatalı ve eksik imalatlar yeni yerleşime açılan site genel kurullarında hararetli tartışmalara konu olur. Ancak bu tür konularda, alınmış bir genel kurul kararı olsa dahi, yönetici müteahhide karşı dava açılması konusunda aktif dava ehliyetine sahip değildir.
Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 29.04.2008 tarihli kararında konuyla alakalı olarak;
634 s. Kat Mülkiyet Yasası'nın 35. maddesinde yöneticinin görevleri gösterilmiş ve bu maddenin (1.) fıkrasında kat malikleri kurulu kararının yerine getirilmesi yöneticinin görevleri arasında sayılmıştır. Ancak, apartman yöneticisi ya da yönetim kurulu 634 s. Kanunun tanıdığı yetkiler dâhilinde dava açma hakkını kullanabilirler. Kat malikleri kurulu kararı ile yetki verilmiş ise, yönetici yalnızca 634 s. Kanun hükmünden kaynaklanan davaları açabilir. Yüklenicinin yapımını yüklendiği inşaattaki ayıplı ve eksik işlerin giderilmesi için yüklenici hakkında dava açılmasını sağlamak amacıyla görevlendirilen yönetici ya da yönetim kuruluna kat maliklerinin temsil yetkisi vermiş sayılacaklarının kabulüne hukuksal olanak yoktur. Çünkü temsil edilen kimse, hukuksal işlemden doğan temsil yetkisini her zaman daraltabilir veya kaldırabilir (BK. m.34/1). Sair yandan, az yukarda açıklandığı üzere; açılan bu dava apartman yönetim kuruluna 634 s. Yasayla verilen görev ve tanınan yetkiler dâhilinde değildir. Bu kanuni nedenlerle, apartman yönetiminin bu davada aktif husumet ehliyeti bulunmamaktadır. Davada husumet ehliyeti, dava şartı olup; mahkemece, yargılamanın her aşamasında doğrudan gözetilir.diyerek hüküm kurmuş ve yerel mahkeme kararını bu gerekçelerle bozmuştur.
Ortak Alanlarla İlgili Olarak Bina Sahibinin Kusursuz Sorumluluğuna ilişkin Davalarda Ehliyet
Bir başka özellik arz eden durum ise site ve apartman kat maliklerinin Borçlar Kanunu m. 58’den kaynaklanan kusursuz sorumluluk hallerinde otaya çıkmaktadır. Borçlar Kanununun 58. maddesi uyarınca bina malikinin binanın gereği gibi yapılmamasından ve binanın bakım eksikliğinden kaynaklanan zararlardan kusursuz sorumluluğu vardır. Bir apartman ya da sitenin gereği gibi yapılmamasından ya da binanın bakım eksikliğinden meydana gelecek zararlardan dolayı; gerek zarar gören gerekse zarar gören sigortalı ise zararı tazmin eden sigorta şirketi zarar görenin yerine geçerek açacağı rücu davasında tüm kat malikleri davalı olarak gösterilmelidir. Site veya apartman yönetimi davalı olarak gösterilemez. Zira site veya apartman yönetimin pasif dava ehliyeti yoktur. Her kat maliki arsa payı oranında zararın tazmininden sorumludur.

Kentsel dönüşümde yıkım süresi uzuyor

Kentsel dönüşümde yıkım süresi uzuyor
     
Kamuoyunda kentsel dönüşüm yasası olarak bilinen Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun'da, riskli binaların yıkımı için verilen 60 günlük süre vatandaş binasını yıktırmadığı takdirde 4-5 aya kadar uzayabilecek.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, yasayla ilgili olarak uygulama yönetmelikleri hazırlama çalışmalarına devam ediyor. Kentsel dönüşüm yasası, Cumhurbaşkanınca onaylandıktan sonra Resmi Gazete'de yayımlanarak 1-2 ay içinde uygulanmaya başlanacak. Dönüşüme ilk etapta İstanbul, İzmir gibi birinci dereceden deprem kuşağında olan yerlerden başlanacak.

BİNALARIN YIKILMA SÜRESİ 4-5 AYA ÇIKABİLİR

Riskli olduğu tespit edilen bina Bakanlar Kurulu kararınca belirlenen riskli alan içinde kalıyorsa, yasa yıkılma esası getiriyor. Yapı riskli, yapının bulunduğu alan da riskli ise 60 gün içinde yıkılması isteniyor. Vatandaş yıkmaz ise ikinci defa süre veriliyor. Bu süre zarfında da yıkmaz ise mülki amirlerden yapıyı yıkması isteniyor. Bu durumda süre 4-5 aya kadar uzayabiliyor.

BİNASI YIKILANA FAİZ DESTEĞİ, SÜBVANSİYON, GEÇİCİ KONUT VERİLECEK

Bakanlık, binası riskli olduğu tespit edilen vatandaşlara sadece kredi desteği ve kira yardımı yapmayacak. Vatandaşların sosyo-ekonomik durumlarını değerlendirecek olan bakanlık, talepte bulunmaları halinde faiz desteği, sübvansiyon ve geçici konut destekleri de verecek. Bakanlık ayrıca, dönüşümde bina stoku oluşturmamak için çalışmalar yapacak. Yıkılan konutların adedi kadar konut üretilecek. Örneğin 3 katlı bina yıkılıp yerine 10 katlı bina dikilmeyecek.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 2B arazilerinin yüzde 90'ını kentsel dönüşüm hesabına aktaracak. Bunun yanında, çevre cezalarının yüzde 50'si, uygulamada bulunacak belediye yatırım bütçelerinin yüzde 5'i ve harç gelirlerinin yüzde 50'si, İller Bankası'nın bazı faaliyetlerinden elde edeceği karın yüzde 50'si ve Maliye Bakanlığı'nca aktarılacak ödenek de kentsel dönüşüm için kullanılacak.

'KENTSEL DÖNÜŞÜMDE 75 MİLYON İŞ ORTAĞIMIZ VAR '

Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, konuyla ilgili olarak Türkiye'nin kentsel dönüşüm projesini gerçekleştirmek için gerek kamu sektöründe, gerekse özel sektörde yeterli ekip ve ekipmanın olduğunu söyledi. Bayraktar, 'Proje toplumun her kesimini kucaklamaktadır. Yerel yönetimler, TOKİ, sivil toplum kuruluşları, özel sektör iş ortağımızdır. Biz projenin devlet projesi olduğunu ve 75 milyon iş ortağımız olduğunu düşünüyoruz. ' dedi

DAVA AÇILSA DA İNŞAAT SÜRECEK ASKERİ ALAN DA DÖNÜŞEBİLECEK

Kentsel Dönüşüm Yasası’nın Ayrıntıları

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın hazırladığı deprem riski taşıyan bölgelerin dönüşümünü öngören yasa tasarısı gelecek hafta yasalaşması bekleniyor.

Gelecek hafta yasalaşması beklenen yeni tasarıda belirlenen 3/2 kuralı, sadece kentsel dönüşüm alanı ilan edilen bölgelerde geçerli olacak.

Diğer düzenleme ise hak sahiplerinin yürütmeyi durdurmak için dava açamayacak olmaları
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın hazırladığı deprem riski taşıyan bölgelerin dönüşümünü öngören Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nda yer alan 3/2 çoğunluk şartı sadece bakanlığın belirleyeceği dönüşüm alanları için geçerli olacak. Yani bakanlık, bir bölgenin deprem riski taşıdığına kanaat getirirse o bölge dönüşüm alanı ilan edilecek ve çıkması planlanan yasanın kuralları işleyecek. Bu kurallar da vatandaşlara 3/2 çoğunluk oranı uygulamasını getirmeyecek. Bunun dışındaki alanlarda ise 3/2 şartı geçerli olmayacak Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar da konu ile ilgili yaptığı açıklamada, öncelikli olarak deprem gibi afet riski taşıyan bölgelerin değiştirilmesi gerektiğini belirterek, taslağın da bu çerçevede hazırlandığını söyledi. Şu an Meclis’te olan ve alt komisyonlarda görülen tasarının önümüzdeki haftalarda yasalaşacağının altını çizen Bayraktar, yasayla ilgili şunları söyledi:

Arsayı hazine satın alacak

“Yasada 2 önemli unsur var. Bunlardan biri afet riski taşıyan bölgelerin dönüştürülmesi. Riskli bölgelerdeki binaları yıkacağız. Vatandaşlarla birlikte yapmayı planlıyoruz. Yıkılacak binalarda tüm vatandaşlara mali destek vereceğiz. Kira ve taşınma yardımı yapacağız. Kiracılara yeni ev alma yardımı yapacağız. İkinci unsur ise nitelikli çoğunluğun kararıyla ilgili.
Dönüşüm bölgesi olarak seçtiğimiz alanlarda 3/2 çoğunluk arayacağız. Bu oran, dönüşüm için yeterli olacak. 3/1’in ekspertizler tarafından belirlenecek hisseleri önce 3/2’yi oluşturanlara satılacak. Onlar almazsa devler 3/1’in hissesini alacak ve arsaya ortak olacak. Hazinenin olacak bu hisseler diğer 3/2 çoğunlukla birleştirilip proje başlatılacak.”

FİNANS MERKEZİ 2 AY İÇİNDE BAŞLIYOR

Erdoğan Bayraktar, ayrıntıları kısa süre önce açıklanan Ataşehir Finans Merkezi projesinde ise iki ay içinde çalışmaların başlayacağını belirterek, “Bölgede ilk yapı kullanma izinlerinin 2.5 ay sonra alınabileceğini düşünüyorum” dedi. Projenin 800 bin metrekare alanda 2.5 milyon metrekare inşaat alanından oluştuğunu vurgulayan Bayraktar, projenin toplam maliyetinin ise 2.5-3 milyar dolar olacağını söyledi.

DAVA AÇILSA DA İNŞAAT SÜRECEK ASKERİ ALAN DA DÖNÜŞEBİLECEK

Kat Mülkiyeti Kanunu’ndaki yüzde 100 çoğunluğun geçerli olduğunu fakat, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ’un bir üst kanun olarak belirlendiğini vurgulayan Erdoğan Bayraktar, “Yasaların çakışması durumunda Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun geçerli olacak” dedi. Yasal haklara dokunmadan, can güvenliğini ve yaşam hakkını gözeten uygulama yapmak istediklerini belirten Bayraktar, “Mahkeme yolu açık olacak ama yürütmeyi durdurma kararını vermeyeceğiz” dedi.
Askeri alanlarda da dönüşüm yapılabileceğini ifade eden Bayraktar, “Kullanılmayan bölgelerde de rezerv konut veya dönüşüm alanları oluşturulabilecek” diye konuştu.

26 Mayıs 2012 Cumartesi

Ahmet Mete Işıkara: İstanbul depremi için tarih verdi

Ahmet Mete Işıkara: İstanbul depremi için tarih verdi

Ahmet Mete Işıkara: İstanbul depremi için tarih verdi

Prof. Dr. Işıkara, ilk kez olası İstanbul depremi için tarih verdi… Deprem Dede’nin hesaplamalarına göre 2014 yılında büyük sarsıntı ihtimali yüksek. Işıkara, ‘Fay hattının güney kolundaki sessizlik de hayra alamet değil’ diyor


Kandilli Rasathanesi eski müdürü Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara’dan ürperten deprem hesabı. İşte Işıkara’nın yorumları:

WEİİBL OLASILIK FONKSİYONU Marmara’da bir deprem tehlikesi var. Bir öngörüm var. İşte o zaman İstanbul, depremi yaşayacak. 17 Ağustos’un bittiği yer ile 1912 depreminde Mürefte, Şarköy’ün bittiği yer arasında kırılmamış bir parça var. Bilim adamlarının konuştuğu hep o parça. Adaların güneyine düşüyor ve Tekirdağ’a doğru uzanıyor. ‘Weiibl Olasılık Fonksiyonu’ adı verilen bir fonksiyonla bazı hesaplamalar yaptım. Yaparken de Marmara’da meydana gelen 9′un üzerindeki depremleri aldım. Bu yaklaşık 7 şiddetinin üzerine tekabül de edebilir. Fonksiyonun çalışma prensibi şu. Olaylar arasındaki zaman farkları alınır. Sabit olmayan, yani iki deprem arasında kaç yıl varsa örneğin 50-60 yıl, takip eden süreçte 70 ila 80 ya da 90 ila 100 sene vardır. 1900′den önceki verileri de alarak bu olasılık dağılımını uyguladığınız zaman karşıma çıkan manzara şu: 2014. Yani Marmara’da beklediğimiz büyük depremin olma olasılığının en yüksek olduğu zaman.

Marmara için 2′nci tehlike Bu olasılık dedim. Olma da var olmama olasılığı da var. Ama böyle bir gerçek var. Bir de ikinci yer var İstanbul’u etkileyecek. Kuzey Anadolu Fay’ının güney kolu. Adapazarı’nda, İzmit’te daha olay bitmedi. Adapazarı Geyve’den başlıyor, Mekece’den İznik Gölü’nün güneyinden, oradan da Gemlik Körfezi’nden Marmara’ya giriyor. 17 Ağustos depremi Kuzey Anadolu Fay Zonu’nun kuzey kolunda gerçekleşti. Güney kol çok sessiz. İyi bir sessizlik değil. En son 1750 ya da 1780′lerde deprem üretti. 250-300 yıldır sessiz. Hayra alamet değil. Bu deprem olduğu zaman hem Marmara’nın bütünü hem de İstanbul çok etkilenecek. Hepimizin bu konuda önlem alması gerekir. Marmara ve çevresi Türkiye’nin kalbidir.

1996′da uyarmıştık 1996′da bir çabaya girmiştik. Deprem mühendisliği hocalarıyla birlikte Sakarya Valisi ile görüşmüştük. 1968 Adapazarı depreminden sonra büyük bir depremi bekliyorduk. Çünkü Kuzey Anadolu fayının bir diziliş düzeni vardı. Erzincan’dan başlayarak batıya doğru hareket söz konusuydu. Adapazarı Mudurnu’nun batısında büyüklüğü 7′nin üzerinde deprem olacağını telaffuz ettik. Vali ile de paylaştım. Vali Bey ‘Panel yapalım, depremden nasıl korunmalı, binalar nasıl olmalı orada anlatın’ dedi. Panele vali ile belediye başkanı da katıldı. Önce vali, başkan, inşaat mühendisleri başkanı konuştu. Baktık ki 8-9 kişi kaldı dinleyen. 17 Ağustos’tan önce İstanbul’un durumu da bu. İstanbul ne zaman uyandı? 17 Ağustos depremini hissettiği zaman. İnsanlar soruyorlardı, ‘Sen bu işi neden daha önce yapmadın’ diye. ‘Yaptım da siz neredeydiniz’ dedim.

Ben Bakan olsaydım önce Zeytinburnu’nu yıkardım ŞEHİRCİLİK Bakanı olsam İstanbul’da yıkacağım ilk ilçe Zeytinburnu olurdu. Müdürlüğüm zamanında İstanbul’un risk haritası Deprem Mühendisliği Ana Bilim Dalı tarafından çıkarılmıştı. Deprem master planını yaparken nereler daha riskli nereler risksiz çıkarılmıştı. Büyükşehir Belediyesi de bunu desteklemişti. Kandilli Rasathanesi’nin web sayfasında risk haritaları mevcut. Vatandaşlar semtlerini incelesin.

Vatandaş ‘İlla iki daire isterim’ diyor Devlet iradesini koymuş. Bir mahalle düşünün, depreme karşı güvenli değil. Devlet diyor ki ‘Ben sana bu evinin karşılığında depreme dayanıklı dört dörtlük daire vereceğim. Sen bu daireyi vereceksin, ben yaşadığın binayı yıkacağım, güvenli bir yapı yapacağım. Adam diyor ki. ‘Bana iki daire ver’. Aç gözlülüğün alemi yok.

Yüksek katlı korkutmasın İstanbul’da, Marmara’da deprem tehlikesi var. Bakıyorsunuz derli toplu mühendislik görmüş binalar. Yüksek katlı olması da önemli değil. Yeter ki mühendislik görmüş olsun. Yüksek katlı binalar bazen vatandaşı korkutuyor. İnşaat mühendisi gökdelen de yapabilir, yüksek katlı da. Yeter ki deprem yapı şartnamesine göre yapsın. Çarpıcı örneği Japonya depremidir. Orada tsunami etkili oldu. Gökdelenler dahil binadan kaynaklı hiçbir kayıp söz konusu değil. Tsunamiden oldu. Onun da önlemini almışlar. Ancak gelecek dalgayı 6 metre olarak öngörmüşler. 10 metre olarak öngörmüş olsaydı tsunami de zarar vermeyecekti. Hiç panik haberi aldınız mı? 18 bin kişi can verdi. O da sırf hesabı yanlış yapmalarından.

Cuma namazlarında anlatıyorum 2007′den bu yana cumaları camileri gezdim. 2012′ye biraz talihsiz başladım. Kalp krizine yakın bir şey geçirdim. Ama devam edeceğim. ‘İşte cuma bu’ diyenler var. Depremle ilgili bilgilerin cumada paylaşılması lazım. Mümin vatandaşlara ‘söylediğim bu bilgiyi, eşinle, yakınlarınla paylaş’ diyoruz. Bir yanlış anlaşılma var. Bazı vatandaşlarımız ‘Bu, Allah’ın gazabı’ diyor. Onu bu müftüler ile paylaştığımız zaman anlatıyoruz.

TV programı gündemde Televizyonlarda, sabah programlarında tıp öğretileri var. Bu formatta bir program için birkaç televizyona başvurduk. Deprem nedir? Ne değildir? Halkın anlayabileceği bir dille yayın haline getirmek istiyoruz.
MUĞLA’nın Ula ilçesi Karaböğürtlen Köyü’nde 4.3 şiddetinde bir deprem meydana geldi. Deprem herhangi bir can ya da mal kaybına yol açmadı. Kandilli verilerine göre dün merkez üssü Balcılar Köyü olan 2.3, Çaybükü Köyü 2.4 şiddetinde iki deprem daha kaydedildi.
Kaynak: Akşam

Evinizin kaderi 7 kişinin elinde...

Evinizin kaderi 7 kişinin elinde...




Meclis Genel Kurulu’nda çarşamba günü görüşülmeye başlanan ‘Afet Riski Altındaki AlanlarınDönüştürülmesine İlişkin Yasa Tasarısı’, ülkenin geleceği açısından büyük önem taşırken yoğun tartışmaları da beraberinde getirecek gibi görünüyor.
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar bu yasayla ilgili daha önce yaptığı açıklamalarda, “Bu işi yasalara, bilime dayalı olarak belediyelerle birlikte yapacağız ve vatandaşlarımızı incitmemek birinci görevimiz” demişti. Bakan Bayraktar’ın bu sözleri kamuoyunda destek bulmuştu. Ancak sivil toplum örgütleri hazırlanan yasa taslağının birçok açıdan sakıncalı olduğu görüşünde.
İşte o yasa taslağı ve eleştiriler...
5 soruda Afet Yasası
Meclis’te görüşülen yasa tasarısı binlerce bina sahibini ilgilendiriyor ancak kamuoyunun henüz bu konuda yeteri kadar bilgisi yok. Radikal, tasarının can alıcı bölümlerini 5 başlık altında topladı.
1- Hangi binalar yıkılacak?
Deprem açısından riskli bölgeleri Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile belediyeler belirleyecek, Bakanlar Kurulu onaylayacak. Hem belirlenen risk alanları içindeki binalar hem de riskli alanlar dışında olup ‘ekonomik ömrünü tamamlamış olan ya da yıkılma veya ağır hasar görme riski taşıyan’ binalar yıkılacak. Proje gereği riskli alanlardaki sağlam binalar da bakanlık kararıyla yıkılabilecek.
2- Riskli yapılar nasıl belirlenecek?
Halk riskli yapıları bedelini kendi karşılayarak tespit ettirecek. Verilen süre içinde yapılmayan tespitleri bakanlık veya belediyeler yapacak, masrafları yine vatandaş karşılayacak. Tespite itiraz yedi kişilik bir heyet tarafından karara bağlanacak: Bunlardan üçü bakanlıkta görevli kişiler, dördü ise üniversitelerden öğretim üyeleri olacak. Bu heyet de kararını verdikten sonra yıkım kararı değiştirilemeyecek. Zira yasada açılan davalarda yürütmeyi durdurma kararı verilmesi engelleniyor. Bu yüzden mahkeme yıkımın iptali yönünde karar verse de yürütmeyi durdurma kararı engellendiği için dava sonuçlanana kadar yıkım zaten gerçekleşmiş olacak.
Binalarını yıktırmayanları ise yasal işlem bekliyor. Tasarıda bu konuda “Riskli yapıların tespiti, tahliyesi ve yıktırma i? ve i?lemleri ile de?erleme i?lemlerini engelleyenler hakkynda, i?lenen fiil ve halin durumuna göre 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (kamu düzeni) ilgili hükümleri uyarynca başsavcılığa suç duyurusunda bulunulur” deniliyor.
3- Riskli yapılar nasıl yıkılacak?
Öncelikle mülk sahipleri ile anlaşma yoluna gidilecek. Yalnızca ‘anlaşma ile tahliye edilen’ yapılarda oturanlara geçici konut/işyeri tahsisi veya kira yardımı yapılabilecek. Şayet mülk sahipleri verilen süre içinde riskli binayı yıkmazsa, yıkım bakanlık tarafından gerçekleştirilecek, masrafı yine yapı sahibi karşılayacak. Bu süreçte bakanlık, TOKİ veya belediye tarafından talep edilmesi halinde, riskli binaların elektrik, su, doğalgazı kesilecek, satışı ve kiralanması yasaklanacak. Enkaz bedeli ödenmesinin usul ve esasları Bakanlar Kurulu’nca belirlenecek.
4- Bina yıkıldı... Sonra ne olacak?
Yıkımdan sonra o binanın ilgilileri kat maliki değil, arsanın hissedarı haline gelecek.
Yapılacak projeyle ilgili karar verilirken hissedarların 3’te 2’sinin onayı yeterli olacak. Karara katılmayanların arsa payları açık arttırmayla diğer hissedarlar arasında satışa çıkarılacak. Diğer paydaşlar almazsa bakanlık tarafından rayiç bedel ödenecek. TOKİ, ihale edilecek arsanın bedelini SPK’ya bağlı ekspertizlerle belirleyecek.

Eğer bir ay içinde ortak anlaşma sağlanıp karar verilemezse acele kamulaştırma yoluna gidilecek.
Anlaşmayla tahliye edilen, yıktırılan veya kamulaştırılan yapılardaki hak sahiplerine bakanlık tarafından işyeri, arsa veya konut sertifikası verilebilecek.

Bunlardan konutunu ve işyerini kendi imkânlarıyla yapmak veya edinmek isteyenlere de kredi verilebilecek. 775 sayılı Gecekondu Kanunu’na göre yoksul veya dar gelirli olarak kabul edilenlere verilecek olan konut veya işyerleri, borçlandırma suretiyle de verilebilecek. Afet Yasası çerçevesinde yıkılacak ve yapılacak binaların değerlemeleri, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, TOKİ veya belediye tarafından yapılacak.
5- Yeni binalar nereye yapılacak?
‘Afete maruz bölge’ olarak ilan edilen yerlerdeki mesken ve işyerleri afet tehlikesi olmayan bölgelere taşınacak. İhtiyaca göre Hazine’nin ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının taşınmazlarından tahsis ve devir yapılabilecek.
Uzmanlar ne diyor?
Tarlabaşı Derneği Av. Barış Kaşka: Tarlabaşı’nda uygulanan yasa ile bu tasarı arasında büyük benzerlikler var. Eğer bu yasa öyle uygulanacak ise Tarlabaşı’nda vatandaşın yaşadıkları tüm Türkiye’nin sorunu haline gelecek. Tarlabaşı’nda insanlar mülklerini piyasa değerinin onda birine özel bir firmaya satmak zorunda kaldı; katlı binalar, hanlar, oteller bir daire fiyatına idarenin ve özel şirketin oldu. Satmayanlara çok küçük yerler verildi ve büyük bir borç altına girdiler.
TMMOB Mimarlar Odası Genel Başkanı Eyüp Muhcu: Yasayla imar ve çevre alanında yürürlükte bulunan tüm yasalar ‘uygulanmayacak mevzuat’ kılınacak, kentlerin tümü ‘riskli alan’ ilan edilebilecek. Bakanlık gerekli gördüğünde yıkabilecek, kamulaştırabilecek, kamulaştırma değerleri de reel değerler üzerinden değil, emlak vergisi bedelleri üzerinden yapılacak. Yapınızı yıktırmamak için direnemeyeceksiniz, aksi halde hakkınızda suç duyurusunda bulunulacak.
Sulukule Dereği Av. Hilal Küey: Bu tasarıya getirilecek en temel eleştiri ‘asla mahkemede yürütmeyi durdurma verilemez’ maddesi. Yürütmeyi durdurma kararının hangi koşullarda verileceği İdari Yargılama Usul Kanunu’nun 27’nci maddesinde düzenlenmiştir ve her olayın özelliğine göre hâkim tarafından karar verilir. Bu konuda idarenin önceden bir yasa maddesi düzenlemesi, yargının yetki alanına müdahale anlamını taşır, bu da anayasaya aykırıdır.
Yasada mimarlar ve şehir plancılarının eleştirdiği noktalar şöyle:
Yıkım kararına itirazların bağımsız heyetler tarafından değerlendirilmesi için gerekli koşullar sağlanmamış. Heyet, bakanlık görevlileri ve bakanlığın seçtiği öğretim üyelerinden oluşuyor.
Tasarının 3’üncü maddesinin 7’nci fıkrasında yer verilen düzenlemeyle riskli yapıların yanı sıra risk taşımayan yapılar, bakanlığın belirleyeceği sınırların içinde kalmaları durumunda yıkılabilecek.
Risk alanlardaki yapıların tümünün elektrik, su ve doğalgazının kesilmesi yoksul kesimler ve kiracıları mağdur edecek.
Tasarının 6. maddesine göre vatandaşın projeye karşı açacağı idari davalarda yürütmenin durdurulmasına karar verilemez. Bu düzenleme, yasal hakları kısıtlar, ciddi mağduriyetler yaratabilir.
Riskli denilen yapıların tespit, tahliye ve yıkımını engelleyenler hakkında Türk Ceza Kanunu uyarınca işlem yapılması öngörülmüştür. Suç tipi tanımlanmamış ve bir yaptırım öngörülmemiştir. Suç ve ceza tanımlanmalı.
‘Anlaşma ile tahliye edilen yapıların maliklerine veya kiracılarına geçici konut veya işyeri tahsisi veya kira yardımı yapılabilir’ ifadesi, ‘yapılabilir’ gibi muğlak tanımlamalar içeriyor. Anlaşma yapan bireylere yapılacak yardımlar bakanlığın ucu açık takdir yetkisine terk edilmekte, yardım ve enkaz bedeli ödenmesi konusu tasarı dışında bırakılmakta. Diğer yandan düzenleme, anlaşmayı kabul etmeyecek geniş kesimlerin barınma hakkını engelleyebilir.
Tasarı ile tüm kıyıları, ormanları, meraları, tarım alanlarını, zeytinlik alanları ve hatta sit alanlarını koruma altına alan yasalardan sınırsız biçimde vazgeçilmekte. Bu uygulanırsa doğal, kentsel ve arkeolojik sit alanlarında inşaatın önü açılacak demektir.
Belediyeler, eğer Bakanlar Kurulu kararı edinemezse Kentsel Dönüşüm Projesi uygulayamayacak. Bu, farklı siyasi partilere mensup belediyeler arasında ayrımcılık doğurabilir. 2B arazilerinin satışından elde edilen gelirlerin en fazla yüzde 90’ı dönüşüme aktarılacak. Bu alanların yapılaşma tehdidinden korunması gerekirken bu yönde bir düzenleme orman alanlarının daralmasına yol açacak.
Elif İnce / Radikal