MARKANIZI OLUŞTURUN...

Başarılı şirketler imajın bir ürünü satmada ne kadar önemli olduğunu biliyor. Bütün marka stratejileri imaj
üzerine kuruluyor. Bir ürünü pazarda satılacak kadar cazip hale getirebilmek yani “göz alıcı” bir marka yaratmak için inanılmaz para ve enerji harcıyorlar. Aynı şekilde insanların imajı da onların iş yaşamındaki değerini büyük ölçüde belirliyor.

Hoşunuza gitsin veya gitmesin, yansıttığınız görüntü, diğerlerinin sizin zekanız, karakteriniz, yetenekleriniz hakkında oluşturduğu fikri büyük ölçüde etkiliyor. Bunun iş yaşamında ne anlama geldiğini bir düşünün... İnsanlar sizi görüyor ve anında kendi kafalarında mevcut kategorilerden birine yerleştiriveriyorlar. Bu yüzden nasıl giyindiğiniz, saçınız, makyajınız, aksesuarlarınız, yani bir bütün olarak görüntünüz profesyonel ve kişisel yaşamınızda çok büyük önem taşıyor. İnsanların size olan davranışlarını belirliyor.

İş yaşamında imaj o kadar önemli ki, müşteri kazanamama, satış yapamama, terfi edememe gibi başarısızlıkların nedenini araştırdığınızda altından çoğu zaman imajla, daha doğrusu başarısız bir kişisel marka çıkıyor. Başarısız bir kişisel marka profesyonel yaşamda size anlaşmalar, üyelikler veya yeni iş fırsatları kaybettirirken kişisel yaşamda arkadaş da kaybettirebiliyor.

Kişisel markanız için ne yapıyorsunuz?

Pazarınızda para edecek kadar özgün ve çekici bir marka yaratmak için siz ne kadar zaman ve çaba harcıyorsunuz? Belki birçok kişi bu soruyla ilk kez yüzleşiyor. Çünkü kişisel imajın önemini yeterince kavramış bir azınlığın dışındaki profesyonellerin çoğu için bu soru ancak bir “duvara çarpma” deneyiminden sonra ortaya çıkıyor. Bir anlaşmayı yapamayan veya terfi şansını kaçıranlar ancak bu üzücü durumdan sonra kişisel imajları hakkında düşünmeye başlıyor.

Bir işkadınıyla ilk kez karşılaştığınızı düşünün... İş ilişkilerinizi geliştirmek, yeni müşteriler edinmek amacıyla katıldığınız bir toplantıda tanıştırılıyorsunuz. İlk bakışta kadının giysilerinin neredeyse 10 yıl öncesinin çizgilerini taşıdığını fark ediyorsunuz. Saç stili ise modern olmaktan çok uzak, hatta özensiz. Gözünüz ayakkabılarına kayıyor; pek de zevk sahibi olduğu söylenemez...
Daha sonra hayret içinde bu kadının bir şirketin sahibi olduğunu ve o an sizin çalıştığınız şirketin çok ihtiyaç duyduğu bir hizmeti çok uygun şartlarla sunduğunu öğreniyorsunuz. Hemen anlaşma yapmanız gerektiğini biliyorsunuz ama yine de bir şeyler sizi tereddütte bırakıyor. İşte bu tereddüt noktası, kişisel markanın önemini gösterdiği yer.

Kişisel markasını doğru oluşturamamış iş kadını örneğinde olduğu gibi aslında kişinin kendi imajı sattığı ürünün imajının önüne geçebiliyor. Örneğin modern olmayan bir giyim tarzı, “bu insan zamanı yakalayamıyorsa onunla geleceğe dair nasıl bir anlaşma yapabilirim?” kuşkularını doğuruyor.

Algıyla gerçeklik aynı anlama geliyor. Ne yazık ki hepimiz ilk 10 saniyede algıladıklarımızla gördüğümüz kişiler hakkında bir yargıya varıyoruz. Ancak bu durum tamamen beynimizin çalışma şekliyle ilgili olduğu için durumu olduğu gibi kabullenmek ve bunun bilincinde olarak davranmak en iyisi. Nasıl algılandığımızı düşünmeli ve imajımızı buna göre oluşturmalıyız. Kendimiz hakkında oluşacak yargıları nasıl şansa bırakabiliriz ki?

Belki şu anda kişisel imaj konusunda ciddi ciddi düşünmeye başladınız. Belki de nereden başlamanız gerektiğini merak ediyorsunuz. Yapmanız gereken aslında çok basit. Her şeyde olduğu gibi kişisel marka yaratma sürecinin de bir başlangıcı, gelişimi ve sonu var. İlk adım, kendinizi değerlendirmek. Bu değerlendirme, konuya daha geniş bir açıdan bakmanızı sağlayacak. Daha sonra bir eylem planı geliştirin ve harekete geçin.

Yorumlar

Popüler Yayınlar