30 Kasım 2011 Çarşamba

"Gayrimenkul sektörü bu yıl yüzde 10-15 büyür"

"Gayrimenkul sektörü bu yıl yüzde 10-15 büyür"
Van depreminden sonra gayrimenkul sektörünün çıkarması gereken derslere ilişkin değerlendirmelerde bulunuluyor. Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Derneği (GYODER) Başkanı Işık Gökkaya, Türkiye'de maliyeti 400 milyar doları bulması beklenen kentsel dönüşüm için finansman sağlanmasında, ''imar haklarının menkulleştirilmesi, imar haklarının transferi ve deprem tahvili çıkartılması'' modellerini önererek, ''Bu enstrümanlar genişletilebilir. Burada amaç, kentsel dönüşüm projesinde devletin kaynaklarını minimum kullanmasını sağlamak'' dedi. Türkiye'de bir an önce bina stokunun çıkartılması gerektiğini ifade eden Gökkaya, 18 milyon konut stokunun yüzde 45'inin yenilenmesi gerektiğinin ifade edildiğini belirtti. Bunlar için pilot bölge oluşturmak gerektiğini söyleyen Gökkaya, ''Çünkü bahsettiğimiz rakamlar çok büyük. 7 milyon konutun bir anda dönüşmesi çok zor. Buna belli pilot bölgelerle başta İstanbul, Ankara, İzmir ve birinci derece deprem bölgesi olan yerlerde başlamamız lazım'' dedi.
Yapı denetim mekanizmasını yenilemek gerektiğini ifade eden Gökkaya, şunları anlattı: ''Şimdi parasını verdiğimiz şirket sizin yapı denetiminizi yapıyor. Bu çok doğru değil. Bunun içinde belli bir oto kontrolün, belli birtakım yaptırımların da olması gerekiyor. Belli müeyyideler olacak ki, insanlar imza atarken veya karar verirken belli şeylerin sorumluluğunu almış olacaklar. İnşaat malzemelerinin standardizasyonu da olması lazım. Türkiye'nin bütün genelinde aynı malzemeyi kullanabilmek gerekiyor. Bir de müteahhitlik kavramında belli bir kriter koymamız gerekiyor. Bugün Türkiye'de herkes müteahhitlik yapabiliyor, bunun artık bir kriterinin oluşması gerekiyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının yaptığı çalışmalarda, bunlarda birtakım değişiklikler ve bizim istediğimiz şekilde birtakım düzeltmeler olacağına inanıyoruz.''
-''Projelerin ekonomik getirisini artıracak''- Bu çalışmalar yapılırken kamu-özel sektör işbirliğinin ne şekilde önemli olacağını vurgulayan Gökkaya, ''Çünkü kentsel dönüşümün gerektirdiği maliyet 400 milyar dolar. 10 yılda yapsanız yıllık 40 milyar dolar ediyor. Bunun için de depremden öte kentsel dönüşüm için finansman modelleri de oluşturmamız lazım'' dedi. ''İmar haklarının menkulleştirilmesi ve imar haklarının transferi'' finansman modellerini öneren Gökkaya, şunları anlattı: ''İmar haklarının menkulleştirilmesi; arsa sahibinin imar hakkını kullanmayıp, bu hakkı, yerel yönetim işbirliği ile bir başka projede kullanılmak üzere likidite çevirmesi üzerine kurulmuştur. Bu borsa kanalıyla da olabilir belediye bünyesinde kurulacak bir havuzla da olabilir. Çünkü Türkiye'de kentsel dönüşüm sırasında, mülkiyet haklarına sahip olan kişilerin ödeme gücü olmama ihtimali yüksek. Siz binasını yenileyeceksiniz ama ondan talep edeceğiniz miktarı ödeme şansı olmayabilir. Ona bir değer tespiti yapılacak ve nakit olarak verilecek. Veya bir sertifika verilecek ve bu sertifikayı başka yerde kullanabilecek. İmar haklarının menkulleştirilmesi New York'ta da kullanılıyor. İmar haklarının transferinde ise var olan imar hakkının başka bir bölgedeki projeye transferi sağlanıyor. İmar yasasında yapılacak yeni düzenlemelerle ele alınması gereken bu iki yöntemin hayata geçirilmesi projelerin ekonomik olarak getirisini artıracaktır.'' Çevre ve Şehircilik Bakanlığı veya yerel yönetimlerin ''deprem tahvili'' çıkartabileceğini de belirten Gökkaya, bunların priminin diğer tahvillerden yüksek tutularak vatandaşa satılabileceğini kaydetti. Gökkaya, ''Bu enstrümanlar genişletilebilir. Burada amaç kentsel dönüşüm projesinde devletin kaynaklarını minimum kullanması sağlamak'' diye konuştu. Kentsel dönüşümün uygulanması sırasında kamulaştırmada ve değer tespitlerinde sıkıntılar yaşanabileceğine işaret eden Işık Gökkaya, ''Burada devlet otoritesini kullanacak. Çünkü karşımızda bir can var, insan çok kıymetli. Bu söylediğimiz 400 milyar, insan hayatından daha kıymetli olamaz. Van;da yaşadığımız şeyleri inşallah bir daha yaşamayız. Onun için bizim bir an önce hukuki altyapıyı yapmamız, kanunları çıkarmamız lazım'' dedi. -''Gayrimenkul sektörü bu yıl yüzde 10-15 büyür''- Gayrimenkul sektörünün bu yıl yüzde 10-15 arasında büyümesini öngördüklerini belirten GYODER Başkanı Gökkaya, konut kredilerinin beklentilerinin altında büyüdüğüne, faizlerin arttığına dikkati çekti. Konut kredilerinin, konut satışında çok önemli bir rol üstlendiğini vurgulayan Gökkaya, ''Bu yıl büyüme yüzde 10-15 arasında olur, ama devletin Orta Vadeli Programı ve mali politikalarda yapılacak değişiklikler 2012'de yüzde 3-4 arasında büyüme öngörüyor. Ekonomi büyüdükçe gayrimenkul sektörü büyüyor. O çerçevede 2012'de net bir şey ifade edemiyoruz. Çünkü alınacak kararlar çok önemli. Buna karşın kentsel dönüşümle ilgili devletin alacağı kararlar önemli'' değerlendirmesinde bulundu. AA

Yıkım konusunda zorlayıcı olacağız!

Yıkım konusunda zorlayıcı olacağız!
'Deprem riskini İstanbul için kesinlikle bir fırsata dönüştürmek zorundayız. Tarihi sorumluluğumuz var. Bu konuda kararlıyız.' Bu sözler, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın. İşinin zor olduğunun farkında. 'Dile kolay, 1 milyon 600 bin bina var' diyor. Görevi süresince 16 bin bina yıkmış. Rekor olduğunu söylüyor. Dün konuştuk, Çukurova Grubu'na bağlı Türk Medya'nın televizyon kanallarıyla radyolarının Ayazağa'daki yeni yayıncılık merkezini ziyaret etti. İstanbul'u anlattı, altyapısını, üst yapısını ve geleceğini... 'Büyük deprem olduğunda karşılaşacağı manzarayı düşünen herkes size destek veriyor. Kamuoyu yanınızda' diyerek söze girdim. 'Sizin katkınız büyük oldu. İlk siz, AKŞAM'da başlattınız, ısrarla da sürdürüyorsunuz. Bizi de vatandaşı da zorluyorsunuz, gündemde tutuyorsunuz' karşılığını verdi. Sadece İstanbul için değil, Türkiye için buna mecbur olduğumuzu söyledim. İstanbul'u vuracak büyük bir depremin Türk ekonomisinde derin hasara yol açacağını, çok ağır can kayıplarıyla karşılaşacağımızı düşünüyoruz. Bunları Başkan'la da daha önce konuşmuştuk. Birkaç soruyla detay almaya çalıştım. Kentsel dönüşümde başarı öyküsü çıkması gerektiğinden söz ederek... Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan'la konuşmuş. Haliç-Sütlüce bölgesinde, tarihi dokuya uygun bir kentsel dönüşüm projesi üzerinde çalışıyorlarmış. Medyanın da halkın da ilgisini doğrudan çekecek bir çalışma... Riskli bölgelerde yıkım ve yeniden yapım konusundaki yasal hazırlıklar tüm hızıyla sürüyor. Biraz onlar hakkında bilgi verdi. Bu arada önemli bir haber de aldık. Başkan'ın ağzından şöyle: 'Bugün oturduk, yetki konusunu görüştük. Vatandaşların bazıları razı gelmediği zaman nasıl ilerleyeceğiz, hangi kurum ne kadar yetkiye sahip olacak, gibi konuları tartıştık.' Benim anladığım Başbakan bunun üzerinde çok duruyor, Topbaş tüm riski üstlenerek AKP-CHP-MHP demeden bütün ilçe belediyelerini de yanına alarak ilerlemek istiyor. Şehircilik Bakanlığı tam yetkili olacak, TOKİ ve Büyükşehir Belediyesi ile işbirliği halinde 'İstanbul'u depremden kurtarma projeleri' ilerleyecek. İSTANBUL'UN RİSK HARİTALARI DEĞİŞTİ Mİ? Topbaş, 'Biz kapıyı açacağız, daha güvenli yerlerde oturabilme imkanının kapısını... Oradan vatandaş girecek. Kamu güvenliği söz konusu. Bu nedenle zorlayıcı da olacağız' diye anlattı. Kadir Başkan'a bir soru daha sordum. 'İstanbul'un ilçeler bazında deprem haritaları güncellendi' diye bilgiler geliyordu. DASK'ın da bina deprem sigortalarıyla ilgili ücretlendirmede buna göre fiyatlarını değiştirdiği belirtiliyordu. Eskiden 2'nci derece deprem bölgesi olan bazı ilçelerin 1'inci dereceye kaydırıldığı... Topbaş, 'Biz de sürekli taramalar yapıyoruz. DASK bunlardan da faydalanıyor. Hatta binaların durumları değerlendirilirken yurtdışı sismik raporlar bile göz önüne alınıyor olabilir' dedi. Bu ilginç bir konu, biz de üzerinde durmaya devam edeceğiz. Topbaş, 'İstanbul'un geleceği'ni şöyle hayal ediyor: Metro yaygınlaşacak, üçüncü köprü gerçekleşecek, daha fazla turist için çok sayıda 5 yıldızlı otel yapılacak, yeni bir havaalanı inşa edilecek, çılgın proje gerçek olacak ve mutlaka İstanbul bir finans başkenti haline getirilecek... AKŞAM

Katlı otopark yapımı karşılığı arsa kiralanacak

Katlı otopark yapımı karşılığı arsa kiralanacak
Vakıflar Genel Müdürlüğü İstanbul Vakıflar 1. Bölge Müdürlüğü, katlı otopark yapımı karşılığı arsa kiralayacak. Resmi Gazete'nin bugünkü sayısında yayımlanan ihale ilanına göre, İstanbul'un Bakırköy ilçesi Kartaltepe Mahallesi Pelinli ve Ahu Sokakta bulunan ve 602,88 metre karelik, toplam inşaat alanı 4 bin 614,80 metre kare olan arsa, katlı otopark yapılmak üzere yap-işlet-devret modeliyle kiraya verilecek.
Kiralama ihalesi, kapalı teklif usulüyle 20 yıl süreyle inşaat yapım karşılığı gerçekleştirilecek. Muhammen bedeli 2 milyon 67 bin 430,40 lira olarak belirlenen ihale, 22 Aralık 2011 tarihinde yapılacak. AA

Mağdur arsa sahibini sevindirecek karar!

Devletin yıllarca kamulaştırma yapmadan el koyduğu arazilere bir çivi dahi çakamayan vatandaşın imdadına Yargıtay yetişti. Alınan karar binlerce mağdur arsa sahibini sevindirecek.
Türkiye genelinde binlerce arazi imar planları değiştirilerek, yol, yeşil alan, park alanı ve okul alanı gibi kamusal hizmet alanları olarak belirlendiği için üzerine sahibi tarafından bir civi dahi çakılamıyor. Vakti zamanında birikimleri ile bin bir umutla yatırım amaçlı aldıkları araziler üzerinde piknik yapmak çadır kurmak gibi geçici eğlence aktiviteleri dışında hiçbir tasarrufta bulunamayan mülk sahipleri kamulaştırılma yapılmadığı içinde yıllardır devlet tarafından el konulan arazilerinin vergisini de kuruşu kuruşuna ödemeye devam ediyor. Türkiye genelinde toplam değeri milyarlarca TL olan bu arazilerin sahipleri ise tabiri caiz ise varlık içinde yokluk çekiyor. Söz konusu uygulamanın mağdurlarından olan ve yaşadığı köyde farklı farklı alanlarda 60 dönüme yakın arazisi bulunan mağdur bir mal sahibi ise bu kadar mülkü olmasına rağmen halen kirada oturuyor. MECLİS ŞİKÂYET YAĞMURUNA TUTULDU Yıllarca kamulaştırma yapılmasını bekleyen vatandaşlar Meclisi de şikâyet yağmuruna tuttu. Konu ile alakalı çok sayıda şikayet dilekçesi gelmesi üzerine Meclis Dilekçe Komisyonu konu ile alakalı gelen onlarca dilekçeyi değerlendirdi ve belediyelerle kamu kurumlarını kusurlu bularak Meclise sunulmak üzere bir rapor hazırladı. Konun neden çözülmediğinin ve çözüm önerilerinin yer aldığı rapor TBMM Genel Kurulu’nda yakın zamanda görüşülecek. SADECE OKUL ARAZİSİ OLARAK GÖRÜLEN 8 BİNE YAKIN ARSA VAR! Türkiye genelinde toplam değeri milyarlarca TL’yi bulan binlerce arazi bu durumda bulunuyor. Meclis dilekçe Komisyonunun hazırladığı raporda yer alan bilgiye göre ise Türkiye genelinde sadece 7 bin 435 adet okul alanı olarak belirlenen 64 bin 422 m2 arsa bulunurken bu arazilerin toplam değeri ise 11,5 milyar TL gibi astronomik bir rakam ile telaffuz ediliyor. YARGITAY’DAN TARİHİ KARAR! Devletin ilgili birimleri tarafından bütçe yetersizliğinden dolayı yatırım planlarına alınamadıkları için yıllardır kamulaştırma bekleyen ve üzerlerine kamu amaçları doğrultusunda bir çivi dahi çakılamayan bu arazilerin sahipleri yasal yollardan haklarını aramak için her ne kadar mahkeme kapılarını aşındırsalar da kanuni bir takım boşluklardan ötürü söz konusu idarelerin kamulaştırmaya veya eyleme zorlanamayacağı gibi gerekçeler öne sürüldüğü için hiçbir şekilde olumlu sonuç alamıyordu. Fakat durumun evrensel hukuk kurallarına (AIHS Ek Protokol No -1) açık aykırılığı Yargıtay’ın konu hakkında görüş değiştirmesine neden oldu. Artık imar planından sonra ilgili idare söz konusu mülkü her hangi bir işlem yapmadan bekletirse idarenin bu tutumu mülkiyet hakkının özüne dokunduğundan bu durum hukuka aykırı olarak değerlendirilecek ve devlet tarafından el atılan ve yasal sureler içerisinde kamulaştırması yapılmayan arazilerin sahipleri dava yoluyla kamulaştırmasız el atma hükümleri uyarınca devletten arazisinin bedele çevrilmesini ve değer karşılığının verilmesini isteyebilecek. DEVLETİN KASASINA CİDDİ YÜK BİNECEK Yargıtay’ın konu ile ilgili vermiş olduğu karar devletin bütçesinede ciddi yük bindirecek. Sadece okul arazilerinin toplam değerinin 11.5 milyar TL olduğu göz önüne alındığında ve yol, yeşil alan, park alanı gibi kamusal hizmet alanlarının yer aldığı kamulaştırmasız el atma pastasında en ufak payı okul arazilerinin aldığı düşünüldüğünde ortaya on milyarlarca TL’lik çok ciddi rakamlar çıkacak. ‘’ESKİDEN EL ATILAN MÜLKÜN ÜSTÜNE BİR BARDAK SU İCİLİYORDU’’ Yargıtay’ın son aldığı karardan önce özel mülkünün imarı kamusal hizmetler doğrultusunda yeşil alan, okul veya sağlık alanı seklinde değiştirilen vatandaşa mevcut idare tarafından fiilen el atma olmadığı ( Kamu amacı doğrultusunda kullanılmadığı ) sürece her hangi bir bedel ödenmediğini söyleyen Gayrimenkul Hukukçusu Avukat Emre Alcan; ''Sızın boğazın en güzel yerinde 15 milyon TL’lik araziniz olsa bile imar planlarında yapılan değişiklik ile arazinizin yeşil alan olması durumunda arazinize hiçbir yatırımcı bırakın 15 mılyon doları 500 bin dolar dahi vermez. Yani böyle bir durum karsısında vatandaş eskiden arazisinin etrafındaki emsalleri ne kadar değerli olursa olsun mülkünün üstüne tabiri caizse oturup bir bardak su içiyordu ve ancak isterse hafta sonu gidip piknik yapabiliyordu. O yüzden böylesine ciddi mağduriyetler yaşatan uygulamalar ile ilgili düzenlemeler şarttı, bu adımda geçte olsa atıldı. ’’ dedi. Yargıtay’ın 2010 yılının Aralık ayında vermiş olduğu karar ile Kamulaştırmasız el atma davalarında yeni bir dönemin başladığını söyleyen Alcan, evvelden mağduriyetin giderilmesine yönelik bedelin tazmini davası açılabilmesi için ön şart olarak idarenin fiilen el atması şartı aradığını ancak yeni alınan kararın ilgili idare işgal etmesede yapılan imar değişikliklerinde dolayı siz arazinizden faydalanamıyorsanız buranın bedelini tazmin edebilmeniz için bedel tazmin davasını açmaya imkan verdiğini belirtti. ARTIK 1 YIL GİBİ KISA SÜREDE ÇÖZÜLÜYOR Yargıtay’ın emsal teşkil eden kararından sonra bu mağduriyetlerin 1 yıl gibi kısa bir sürede çözüleceğini dile getiren Alcan, arazilerin bedellerinin tespiti noktasında ise yakın yerlerde yer alan emsallerine bakılarak ortaya bir rakam çıkartıldığını ve bilirkişi raporu ile ilgili mahkemeye sunulduğunu söyledi.

İmar Kanunu'ndaki Müteahhitlik Sektöüyle İlgili Düzenleme 2012'de Yürürlüğe Girecek

İmar Kanunu'ndaki Müteahhitlik Sektöüyle İlgili Düzenleme 2012'de Yürürlüğe Girecek Bakan Mustafa Demir: Yeni sistem yürürlüğe girdikten sonra her konutun 'Sağlam' raporu olacak. Ayrıca enerji kimlik belgesi bulunacak
Hükümet sağlam ve sağlıklı konut için düğmeye bastı. Bayındırlık ve İskan Bakanı Mustafa Demir, İmar Kanunu içinde müteahhitlik sektörüne yönelik yaptıkları düzenlemenin 1 Ocak 2012'de yürürlüğe gireceğine işaret ederek, 'Mesleğe girişe sınırlama getirmiyoruz. Yine herkes müteahhitlik yapabilecek ama artık kuralına uygun yapacak'' dedi. Müteahhitleri kayıt altına alan, iş ve işlemlerini sağlıklı yerine getirmelerini temin edecek bir düzenlemeye gittiklerini dile getiren Demir, 'Bunlarla ilgili yönetmeliği de hazırladık, 1 Ocak 2012 tarihinde sistem yasal olarak çalışmaya başlayacak. Sağlıklı ve sektörü geliştirecek, sektör üzerinde bugüne kadar güvensizlik adına ne olmuşsa onları ortadan kaldıracak bir sistem üzerinde çalışıyoruz'' şeklinde konuştu. DETAYLI BİLGİSİ OLACAK Demir, 'Projeye uygun, sağlam ruhsat ve eklerine uygun yapı yapılması noktasında ciddi sıkıntılarımız vardı ülkemizde, bunları ortadan kaldırmaya yönelik bir uygulama gerçekleştiriyoruz'' dedi. Bakan Demir, yeni sistemin yaşama geçmesiyle birlikte alınan her konut hakkında detaylı bilgi içeren belgenin bulunacağını söyledi. Bu yıl başında uygulamaya konulan binalarda enerji kimlik belgesi uygulaması hakkında da bilgi veren Demir, yeni yapılan binalarda, enerji tüketimini gösteren kimlik belgelerinin zorunlu hale geldiğini anlattı. Bakan Demir, geçmişte yapılan yapıların enerji verimli hale dönüştürülmesine ilişkin proje üzerinde çalıştıklarını, 2012'de uygulamayı başlatmayı planladıklarını söyledi.

İmar yetkisi belediyelerden bakanlığa geçiyor

İmar yetkisi belediyelerden bakanlığa geçiyor
İmar Kanunu'nda değişiklik öngören teklif, belediyelerin imar planı yetkilerinin Bayındırlık Bakanlığı'na geçmesini öngörüyor. Teklifin mera alanlarını yapılaşmaya açacağı öne sürülüyor Meralar yapıya açılacak Belediyelerin Köyde plan aranmayacak Köy yerleşik Meralar imara açılacak Turizm Teşvik imar planı yetkileri Bayındırlık Bakanlığı'na geçiyor. Meclis'e sunulan ve İmar Kanunu'nda değişiklik öngören teklif ile Bayındırlık Bakanlığı, gerekli görülen hallerde ve ilgili idarenin belediye meclisi tarafından bir ayda karara bağlanmaması halinde, uygunluk görüşü verdiği yatırımlara dair her tür ve ölçekteki plan değişikliğini yapmaya, yaptırmaya, değiştirmeye yetkili olacak. Teklifin mera alanlarını yapılaşmaya açacağı öne sürülüyor.
Gerekçe hız Düzenlemenin gerekçesi 'Kıyı ve dolgu alanlarındaki yapıların planlarında bu konuda yetki ve tecrübe sahibi olan bakanlıkça hızlı ve etkin bir şekilde sonuçlandırılması hedeflenmiştir' şeklinde açıklandı. Danışmanlık hizmeti alacaklar Kamu kuruluşlarına, yaptıracağı yapılarda kendi mimar ve mühendisleri veya müşavirlik kuruluşlarından danışmanlık hizmeti satın almak kaydıyla yapı kullanma izni verilecek. Köyde plan aranmayacak Köy yerleşim alanlarında yapılacak okul, cami, sağlık tesisi, güvenlik tesisi gibi küçük ölçekli kamu yapılarında imar planı şartı aranmayacak. Valilik tarafından oluşturulacak komisyon tarafından yer seçimi yapılacak ve ruhsata bağlanacak. Köy kahvesi ve bakkal için izin alınmayacak Belediye ve mücavir alanları dışında köy nüfusuna kayıtlı ve köyde sürekli oturanların köy yerleşik alanları ile civarında ye mezralarda yaptıracak konut, hayvancılık veya tarımsal amaçlı yapılar bakkal, manav, berber ve köy kahvesi gibi yapılar İçin inşaat ve iskan ruhsatı aranmayacak. Sit alanında evi olana yeni hak Tarihi yerler ve 2'nci ve 3'üncü derece sit alanlarında ev ve çeşitli mülkleri bulunanlar hem bölgenin dokusuna aykırılık içermeden yapılarını yenileyebilecek hem de ruhsat ve irtifak hakkı alabilecek. Belediye ve il özel idareleri, kat mülkiyeti ve kat irtifakını re'sen tapu siciline tescil ettirmeye yetkili olacak. Meralar yapıya açılacak Turizm Teşvik Kanunu çerçevesinde turizm amaçlı kullanıma ayrılan alanlar, Hazine'ye tescil edilecek ve ilgili belediyelere tahsis edilecek. Belediyelere tahsis edilen alanlardan ot bedeli alınmayacak. Bu alanlar yapılaşma şartları içinde talep sahiplerine tahsis edilecek. Umumi yapılar hariç, inşa edilecek yapılar bodrum hariç iki katlı olacak ve 200 metrekareyi geçmeyecek. İmara açılacak bu mera alanları için valilik bünyesinde komisyon kurulacak. Düzenleme bir hesaplaşma Yasa teklifini değerlendiren Türkiye Mimarlatfye Mühendisler Odası Başkanı Mehmet Soğancı, "Sadece kıyı belediyelerini değil, bütün belediyelerin kanunda sayılan hükümler çerçevesindeki imar yetkileri bakanlığa devrediliyor. Bakanlık belediyelere veya ilgili yönetimlere 'Bir ay içinde karar verdin verdin, vermedin bu işi ben hallederim' diyerek kararı alacak" dedi. CHP Milletvekili Tayfur Süner, bu düzenlemenin Ak Parti'nin kaybettiği kıyılarla hesaplaşması anlamına geldiğini söyledi.

İstanbul Emlakçılar Derneğinden

Sayın Meslektaşlarım, 16 Aralık 2010 günü Temfed’de yapılan Yönetim Kurulu Toplantısının hemen ardından, Tapu Kadastro Kanunu ile ilgili görüşebilmek için Tapu Kadastro Genel Müdürü Sayın Mehmet Zeki ATLI’nın yanına gittik. Bizi esprileri ile karşılayan ve can kulağı ile dinleyen Genel Müdür, anlayış gösteriyor ama bu konudaki çaresizliğini de söylemekten geri kalmıyordu. Yani diyordu ki ‘’Ben ne yapabilirim. Kanun Tapuculara emlakçıyı kontrol etme yetkisi vermişse benim suçum ne? Ben bir yönetmelik hazırlayacağım ve siz de buna uyacaksınız Siz demiyor muydunuz herkes lise mezunu olmalı diye. Öyleyse süre tanırız, o süre içinde sınava girer ve dışarıdan okulu bitirirsiniz. ‘’ Vallahi doğru, kanun tekliflerinde böyle bir madde var. Ve bunu savunan bir sürü insan da var. Sayın Genel Müdür Mehmet Zeki Atlı ne yapsın? müktesip hakları bizler yok etmeyi göze aldıysak. Daha sonra Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Müsteşarı Önder Kıraç ile görüştük. O, da bizi çok kibar karşıladı, ikramda bulundu. Ama onun da elinden gelen fazla bir şey gelmiyordu. Sevgili Dostlarım, Yıllar önce sizleri bu konular konuşmak üzere nacizane bir öğle yemeğine çağırmış, reddettiğinizde israr etmiştim. Ama sizler, benimle ve diğer gruplarla oturmaya bile tenezzül etmediniz. Konuşmamak için direndiniz. Bunların olabileceğini görmek ve bir bütün olarak mücadele etmek yerine, parça parça davranmakta, büyük tarafa katılmamakta direndiniz. Bu direnişte sizi destekleyenlerin hangi tarafa oynadığını da, ya bilerek veya bilmeyerek umursamadınız. Neler olabileceğini düşünüyor, biliyor ama mecburen susuyorum. Herşey için ‘’ Ben demiştim’’ de demiyorum. Sadece aramızda uçurumlar olması kimseye bir fayda sağlamadı. Geleceğimizi karanlıktan çıkartmak için en iyi çalışan, fedakarlık yapan grubun Temfed olduğunu görüyorum. Bu bölünmelerin, emlakçıyı düştüğü durumdan nasıl kurtaracağını bilemiyorum. Şahsi kavgaları bırakalım dostlarım. Sizlerle yemek yiyemediysek, bir çay da mı içemedik? Lütfen anlayışlı olalım. Dostluklarımızı yeniden pekiştirelim ve bu düştüğümüz çok kötü durumdan camiamızı kurtaralım. Hepinizi saygı ile selamlıyor, Allah yardımcımız olsun diyorum. E.Yaşar OVALI İSTEMDER YÖN.KUR.BŞK.
TRAKYA UMUM EMLAK MÜŞAVİRLERİ DERNEĞİ BAŞKANI İLHAN KURT`UN MEKTUBU MESLEĞİN "ULU DUAYENİ" SABRİ ATEŞ www.emlakpusulasi.org SİTESİNDEKİ "BAŞKANDAN AÇIK MEKTUP" KÖŞENİZDEKİ MAKALENİZİ OKUDUK VE YİNE SİZDEN KORKUNÇ DERECEDE FEYZ ALDIK. SİZİN BU MESLEĞE NE YAPTIĞINIZI İNKAR EDEN NANKÖRDÜR. SİZİ YAKINDAN TAKİP EDEN NE OLDUĞUNUZU ZATEN BİLİYOR, ANCAK BAZI DENSİZLER VARKİ AŞAĞIDA SAYACAĞIMIZ TİPTE SORULAR SORUYORLAR, YİNE ULVİ KİŞİLİĞİNİZLE MESLEKTAŞLARIMIZI AYDINLATMAK VE BİZİ NURLU ENGİN TECRUBENİZLE MUTLULUĞA GARK ETMEK ADINA YANITLAMANIZI UMUYORUZ. ŞÖYLEKİ: BİZLER MESLEĞİN DİRLİĞİ, BİRLİĞİ UĞRUNA ÇABA VERİRKEN TÜRKİYE`DE KURULMUŞ TÜM MESLEKİ ORGANİZASYONLARIN BİR ARAYA GELMESİ ORTAK SES ÇIKARMASI BÜTÜNLEŞMESİ SİZİN ULVİ KİŞİLİĞİNİZİ RAHATSIZ EDİYOR MU? MESLEĞİ TEK ÇATI ALTINDA TOPLAMAYA ÇALIŞIRKEN: MESLEĞİN TİCARET ODASI, ESNAF ODASI. DERNEK GİBİ DEĞİŞİK ÖRGÜTLENMELERİNDEN MEMNUNMUSUNUZ? DEĞİLSENİZ VAR OLAN BU KURUMLARI TANIMAM TEK KUŞ TANIRIM "ODA" BENİM FELSEFENİZİ SÜRDÜRECEKMİSİNİZ? GERÇİ İKİ DÖNEM BU BİRLİKTELİĞİ TEK ELDE TOPLAMAK ADINA ODA DESTEĞİ İLE OĞLUNUZU İTO SEÇİMLERİNE SOKMAK ÇABANIZI GÖRDÜK AMA KADERE BAK Kİ OLMADI, NEDENSE HEP SEÇİMİ KAYBETTİNİZ. SİZİN "KANARYA SEVENLER DERNEKLERİNİZ" DEDİĞİNİZ BİR DERNEK ÖRGÜTLENMESİNDEN YOLA ÇIKTIĞINIZ DOĞRU DEĞİLMİDİR? ŞİMDİ NE OLDUNUZ? HADİ SİZİN GİBİ OLMAYAN İLLER, İLÇELER NEYAPSIN HEPSİNİ SİZE Mİ BAĞLASAK Kİ? ÇOK DOĞAL OLARAK ÜYESİ OLMAKLA ÖVÜNDÜĞÜNÜZ FIABCI ve CEREAN`IN STATÜLERİ "DERNEK" DEĞİLMİDİR? BU FIABCI DİREKT ÜYE OLMAYAN "KUDRETLİ" ODANIZI, ÜYE OLMAK ADINA; BAŞKANI OLDUĞUNUZU BİLDİĞİMİZ ULUSLARARASI EMLAK UZMANLARI DERNEĞİ`NE ÜYE YAPTIĞINIZ DOĞRUMUDUR. HALEN FIABCI`NIN TÜRKİYE BÖLÜM BAŞKANIMISINIZ? YOKSA SİZİN YERİNİZE SİZİN TALEBİNİZLE FIABCI`NIN BİR "KANARYA SEVENLER DERNEĞİNİ" TERCİH ETTİKLERİ DOĞRUMUDUR? SİZ BÖYLE YAPICIYKEN BIRAKIN TÜRKİYE`Yİ İSTANBUL`DAKİ BİR DERNEK BAŞKANININ SİZİN POLİSLİKTEN ATILMA, İSTANBUL`DA MESLEKİ AÇIDAN BÖLÜCÜLÜK YAPAN BİR ZAT OLDUĞUNUZU İDDİA ETMESİ NE GARİP? BU "KANARYA SEVENLER DERNEKLERİ" BU KADAR BASİRETSİZKEN SİZİN; BİR DERNEĞİN İNTERNET SİTESİNE YAZI GÖNDERİP KANUN ÇALIŞMALARI YÖNÜNDE SİZ DAHİL TÜM ODALARIN DAHİ ONLAR KADAR DUYARLI VE BASİRETLİ OLMADIĞINI BEYAN ETMENİZ DERNEĞİN BASİRETİNİ Mİ, SİZİN BASİRETSİZLİĞİNİZİ Mİ GÖSTERİYOR? TEMSİL ETTİĞİNİZ ESNAF MESLEK MENSUBU ÜYELERİNİZİN KARŞISINA ONLARIN PARALARIYLA ONLARLAREKABET EDECEK 1.000.000TL`LİK (BİR MİLYON) SERMAYELİ WEC ADINDA BİR EMLAK MÜŞAVİRLİĞİ AMAÇLI FRANCHİSE ÖRGÜTÜNÜ KURMANIZ ODANIZIN KURULUŞ KONU VE AMAÇLARINIZ VE ÜYELERİNİZİN HAK VE MENFAATLERİYLE BAĞDAŞIYOR MU? ODA ÜYELERİNİZ BU İŞTEN BU REKABETTEN KAZANIYOR MU? MESLEKİ KURULUŞLAR OLARAK BİZDE YAPSAK MI ÖNERİRMİSİNİZ? 1.000.000TL SERMAYELİ WEC ŞİRKETİNİN KURULUŞTA 860.000TL`SİNİ VEREN ODANIZIN C VE D SINIFI HİSSELERLE TEMSİLİ KISITLANIRKEN: ODA SEKRETERİNİZ NURSEN ÖNER`İN 10.000TL İLE B GRUBU, YAKİNEN TANIMADIĞIMIZ MEHMET KAMİL ATAOĞLANLAR`IN 10.000TL İLE B GRUBU, YAKIN ZAMANIN MATBAACISI ŞİMDİNİN ODA GÖREVLİSİ NİZAMETTİN AŞA`NIN B GRUBU HİSSELERLE ÖDÜLLENDİRİLDİĞİ VE DAİMİ YÖNETİM KURULU ÜYELİKLERİNE KAVUŞTUKLARI, SİZİN VE ARKAMIZDAN VARİSLERİNİZİN 20.000TL İLE İLELEBET YÖNETİM KURULU BAŞKANI OLDUĞUNUZ, YÖNETİM KURULU ÜYELERİNE KARDAN EKSTRA %10 KAR PAYI DAĞITILACAĞI DOĞRUMUDUR? ODANIN PARASIYLA KENDİNİZE KRALLIK MI KURUYORSUNUZ? BU TİP BİR ŞİRKETLEŞMEYİ SİZİN GİBİ BAŞARABİLEN ÖRNEK BAŞKA BİR MESLEK KURULUŞU BAŞKANI VARMIDIR? BU ODA VE DERNEKLER SADECE KURUMLARININ SAHİBİ OLDUĞU VE DENETİMİ ALTINDA BULUNAN İKTİSADİ İŞLETMELER KURARKEN, İŞBİLİR BİR ABİ OLARAK UYARSAYDINIZ OLMAZMIYDI? ONLARDA SİZİN GİBİ FAYDALI VE KARLI İŞLETMELER KURSALARDI, AYIP AMA BU İŞ BİLİRLİKLERİ HİÇ ÖĞRETMİYORSUNUZ. SİZİN TABİRİNİZLE BAŞKANLIKLARININ ARKASINA SAKLANAN BU KİŞİLER ODANIN ARABASININ PLAKASINI KENDİ BAŞ HARFLERİNİ YAZDIRIP KORUMALARLA GEZİYORLARMIDIR? KİMDEN KORUNACAKLARSA? BİR RİVAYETE GÖRE SİYASETE GİRMİŞSİNİZ DUYUNCA ÇOK UMUTLANDIK YASAMIZ İÇİN AMA BİDE BAKTIK Kİ ORADA DA DURAMAMIŞSINIZ! SİZİN BİRLEŞTİRİCİLİĞİNİZİN ÖNEMİNİ KANUN ÇALIŞMALARINIZDAN DA İZLEMEKTEYİZ. ANCAK BİZ EMLAK KOMİSYONCUSU OLACAKSAK, KİMDİR BU EMLAK MÜŞAVİRLERİ DİYE İNSANIN KAFASINA TAKILMIYOR DEĞİL. BUGÜN UYGULAMADA BÖYLE İKİLİ YAPIYI GÖSTEREN BİR REALİTE VARMIDIR? DAHA DÜNE KADAR OLDUĞU GİBİ, MESLEK KURULUŞLARI İLE BİR ARAYA GELİNCE SÜNGÜYÜ DÜŞÜRÜP HER ÇALIŞMANIN ALTINA ATTIĞI İMZAYI İNKARA HALA DEVAM MI? BİZE EMLAK KOMİSYONCUSU DİYECEKSENİZ KİMLER EMLAK MÜŞAVİRİ OLACAKTIR? ŞİRKET ÖRNEĞİNDE OLDUĞU GİBİ SÖZ VERİLMİŞ KİMSELER VAR MIDİR? BİZDE SİZLER GİBİ ŞİMDİDEN AMERİKA`DAN PARAYLA UZAKTAN EĞİTİM ALALIM MI? YÖK TANIMIYORMUŞ DENKLİĞİ YOKMUŞ BİR ÇARESİ BULUNDUMU? EMLAK MÜŞAVİRLİĞİNİN YOLU BURALARDAN MI GEÇECEK BİR TÜYO VERİRSENİZ SEVİNİRİZ. GEÇMİŞTE DERNEKÇİLİKTEN ODACILIĞA GEÇİNCEYE KADAR YANINIZDA İLKELİ OLARAK DURAN VE YER ALAN ESKİ YÖNETİM KURULU ÜYELERİNDEN ŞİMDİ YANINIZDA KAÇ Bİ KİŞİ KALDI. DİĞERLERİNE NE OLDU HEPSİNİN Mİ MAZERETİ VARDI DA AYRILDI YOKSA YUKARIDA ÖRNEK VERİLEN ULVİ HİZMET POLİTİKA VE SİYASETİNİZE AYAK UYDURAMADILAR MI? HER ZAMAN TV KANALLARINDA EMLAKÇILARA KAPARO VERMEYİN DİYORSUNUZ? ARTIK VERSİNLER Mİ İZİN VERİRMİSİNİZ ACABA GERÇEKTEN SİZİ TAKDİR EDİYOR VE ALKIŞLIYORUZ. BU UZUN VE MEŞAKKATLİ YOLDA YÜRÜRKEN BU SIKINTILARI NASIL AŞTINIZ, YE YEDİNİZ YE İÇTİNİZ, İŞİ GÜCÜ BOŞLAMIŞSINIZDIR. BİLDİĞİMİZ ANKARA`DAKİ BİR RESMİ KURUMUN ÜRETTİĞİ KONUTLARI PAZARLAMA İŞİNİZ İLGİLENEMEDİĞİNİZ İÇİN BATTI, ŞİMDİ BİLİYORUZ Kİ TOPLU KONUT İŞİNE BAŞLANMIŞSINIZ AMAN KENDİNİZE DİKKAT EDİN BİRAZ İŞİNİZE BAKINDA BU İŞİ BARİ KURTARIN. NERDEN NEREYE BEŞİKTAŞ`DA KÜÇÜK BİR OFİSTEN TOPLU KONUT İNŞAATINA YOLUNUZU AÇIK ETSİN. BU ARADA MAL BEYANINA DAVET ETTİĞİNİZ ODA VE DERNEK BAŞKANLARINDAN MESAJ VAR. DİYORLARMIŞ Kİ: "GAZETELER VE NOTER ÖNÜNDE KENDİMİZİN VE 2. DERECEYE KADAR AKRABALARIMIZIN MAL BEYANINDA BULUNMAYA VE HATTA SAHİBİ YADA ORTAĞI OLDUĞUMUZŞİRKETLERİN VE TEMSİL ETTİĞİMİZ MESLEKİ KURUMLARIN BİLANÇOLARINI BAĞIMSIZ BİR DENETİM ŞİRKETİYLE İNCELETTİRİP BU ŞEKİLDE BEYANA HAZIRIZ. HODRİ MEYDAN" VAH GAFİLLER. SAYIN BÜYÜĞÜM ULU KİŞİLİK, MESLEKTE SÖZDE DUAYENİM SİZ BUNLARA BAKMAYIN YOL SİZİN YOLUNUZ, DEVAM EDİNİZ. ANCAK BİLGE KONFÜÇYÜS`UN SÖYLEDİĞİ ŞEKİLDE: "YA BİR YOL BUL, YA BİR YOL AÇ YADA YOLDAN ÇEKİL." YADA EN İYİSİ BÜYÜK DÜŞÜNÜR DİYOJEN`iN DEDİĞİ GİBİ: "GÖLGE ETME BAŞKA İHSAN İSTEMEZ SENDEN ANCAK BİZLER; MESLEKİ KURUMLARLA İLİŞKİLERİMİZDE. MEVLANA CELALEDDİN RUMİ FELSEFESİNDE DEVAM EDECEĞİZ: "GEL GEL NE OLURSAN OL, YİNE GEL İSTER KAFİR, İSTER MECUSİ, İSTER PUTA TAPAN OL, YİNE GEL BİZİM DERGAHIMIZ ÜMİTSİZLİK DERGAHI DEĞİLDİR YÜZ BİN KERE TÖVBENİ BOZMUŞ OLSAN DA, YİNE GEL" İlhan KURT Trakya Umum Emlak Müşavirleri Dernek Başkanı SN.İLHAN KURT`UN MEKTUBUNA,SN.YAŞAR OVALI`DAN YORUM Sevgili İlhan Ağabeyimizin, o sakin ve tarafsız duruşu , dingin tavrı ile kaleme aldığı yazı, daha doğrusu mektup, yıllardır süregelen dertlerimize,kalemiyle neşter vurmuştur. Hislerimize tercüman olduğuğu için kendisine ayrıca çok teşekkür ediyor , sitemizde yatınlanmakta olan bu mektubu dikkatle okumanızı tavsiye ediyorum. Eline,diline,kalemine sağlık ,İlhan Ağabey... İstemder Yönetim Kurulu Başkanı , Yaşar Ovalı, EMLAKÇI OLMADAN EMLAKÇILAŞANLAR 1 Sevgili Meslektaşlarım, Sayın Tüketiciler Bu yazı dizisini ,ayrılmaz bir ikili olan üretici-tüketici ilişkilerıne, başka bir açıdan bakmak, birbirimizin hak ve vecibelerine daha fazla saygı göstermek ve mesleği emlakçılık olan, sizlere hizmet vermeyi ve bu vesile ile rızkını kazanmayı amaç ve hak edinen zümreye karşı daha anlayışlı ve kabullenilmiş davranılmasını sağlamak için bu yazı dizisini yazmaya başladım.Her iki tarafın da tenkid ve önerilerini saygı ile karşılamaya söz vererek... Sevgili Dostlarım; emlakçıya ,çalışanlarına,işine,kazancına, mesleğimize saygı duymayan herkeze,kanancımıza göz dikenlere ,bizleri devredışı bırakarak bunalımlara girmemize,üzülmemize sebep olanlara artık ciddi bir savaş açma zamanı geldide geçti bile. SEN ,vergi vermeyeceksin , insan çalıştırmayacaksın,kira ödemeyeceksin,telefon,ilan,su,elektrik,benzin,sigorta ve daha nice masraflar yapmayacaksın ama benim gibi para kazanmak veya yakınlarına kazandırmak yolunu seçeceksin.Olmaz arkadaş! Tüketicinin yaz ,kış,yağmur,çamur demeden dolaştırılmasını, boş veya dolu gezdirilmesini,kaprislerini ben çekeceğim,onların her gösterdiğim yer için yaptıkları olumsuz benzetmeleri ben cevaplayacağım,her konuyu benden daha çok bilmelerini ben içime atacağım ama sen benimle ortakmışssın gibi vergisiz ,risksiz,sorumsuz para kazanacaksın.Buna ben ve diğer oda ve dernek başkan ve üyeleri asla müsade etmeyecektir.Bu konuda tüm Türkiye oda ve dernek başkanlarından destek ve mücadeleme katılmalarını bekliyorum. Kanunu bile olmayan,kanun tasarısı bir türlü kanunlaşamayan,kanunsuz emlakçımı gelin birlikte koruyalım.Onun rıskını çaldırmayalım.Üyelerime emlak konusunun uzmanı iki avukatın numaralarını veriyorum.Lütfen arayıp bilgi alabilirsiniz.Bana ve hepimize konuya hassas olduğunuzu hissettirin.Camiama ve sizlere güvenerek bu asalakların üzerine gitmek, onlara rıskımızı çaldırmamak üzere beni cesaretlendirmenizi bekliyorum. Olmayan işlerimizin canlanmasını,kazancımızın hak ettiğimiz kadar ve en helalinden olmasını temenni eder,Tanrıdan sizleri tapu dairelerinden çıkartmamasını dilerim Av. Gülgün Hasanoğlu 0542 322 18 05 Av. Erkan Hasanoğlu 0532 568 69 65 E.Yaşar Ovalı

İzale-i şuyu (ortaklığın giderilmesi) davalarında bazı bozma nedenleri

İzale-i şuyu (ortaklığın giderilmesi) davalarında bazı bozma nedenleri Posted By Av. Şamil DEMİR On 03/05/2011 @ 17:05 In İçtihatlar,Mevzuat | No Comments Davada Taraf Teşkili Açısından Ortaklığın giderilmesi davasında tapu paydaşları sağ ise kendilerinin, ölmüş iseler ilgilisinden alınacak veraset belgesine göre tüm mirasçılarının davada yer alması gerekir. Miras bırakan ve tüm mirasçıların nüfus kayıt bilgileri ve adresleri araştırılmalı, bu bilgilerin elde edilebilmesi için bütün yollar tüketilmelidir. Paydaşlardan veya ortaklardan birisinin ölmesi halinde alınacak mirasçılık belgesine göre mirasçılarının davaya katılmaları sağlanmalıdır. Bu şekilde taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esasının incelenmesi gerekir. Bu yapılmadan dosyada bulunan güncel olmayan veraset ilamı üzerinde hüküm kurulması mümkün değildir[1]. Taşınmaz üzerinde intifa hakkı bulunması halinde bu hak sahibinin de davaya dâhil edilmesi zorunludur. İntifa hakkı sahibinin usulüne uygun şekilde davaya katılması sağlanmadan işin esası hakkında hüküm kurulması bozma nedenidir[2]. Davanın Konusu ve Harçlar Açısından Miras bırakandan kalan ve terekeye olan para veya alacakta ayni hak söz konusu olmadığından ve bunlar para misli eşyadan sayıldığından dava davaya konu edilen bu kalemler açısından ortaklığın giderilmesine karar verilmesi mümkün değildir. Diğer taraftan taşınmaz malların satışı nedeniyle satış bedeli üzerinden % 0,9 nispi harç ve taşınır eşyalar yönünden maktu harç alınması gerekir, bu hususların mahkeme tarafından gözetilmemesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir[3]. Müşterek Mülkiyetten Kat Mülkiyetine Geçiş Açısından Kat Mülkiyeti Yasasının 14. maddesine göre; kat irtifakı, ancak arsa ma­likinin ya da paylı mülkiyette tüm paydaşların buna ilişkin bir dilekçe veya istemle -yasada öngörülen diğer belgeleri de ekleyerek- Tapu İdaresine baş­vurmaları üzerine idari bir işlemle tesis edilir. Paydaşlar arasında uyuşmazlık çıktığında, kat irtifakı kurulması için mahkemeye başvurulamaz. Yasa bu hususu paydaşların oybirliğine bıraktığı için uyuşmazlık öngörülmemiş, bu nedenle de mahkemeye bu konuda paydaşları zorlayıcı sonuç doğurmak üzere karar verme­sini öngören bir görev vermemiştir. Tüm paydaşların onayı olmadan müşterek mülkiyetten ferdi mülkiyete geçmek ancak ortaklığın giderilmesi davası ile mümkün olup, mahkemeden ancak ortaklığın giderilmesi yolu ile 634 sayılı Yasanın 10′uncu maddesinin uygulanması istenebilir. Bu durumda ortak mülkiyetten bir çeşit ferdi ve bağımsız mülkiyeti ön­gören kat irtifakına geçilmesi ve bunun tapuya tescili kamu düzeni ile ilgili olduğu için mahkeme kararıyla böyle bir mülkiyet rejimine geçişe ve davalının muvafakat vermeye zorlanması sonucunu doğuracak şekilde paydaşın yerine geçilerek onay vermiş sayılmasına yasal olanak yoktur. Mahkemelerin aksi şekilde karar vermesi bozma nedenidir[4]. Tamamlanmış yapının fiili durumu ile onaylı projesi arasında aykırılıklarının bulunması ya da yapının imara uygun ancak projesiz inşa edilmiş olması veya bir kısım bağımsız bölümlerin başlı başına kullanılmaya elverişli halde bulunmaması gibi kat mülkiyeti kurulmasına engel oluşturan eksikliklerin mevcut olduğu durumlarda bu eksikliklerin giderilip yasal koşullara uygun hale getirilmesi mümkün ise bunun isteyen tarafa tamamlattırılması yoluna gidilmesi gerekir[5]. Ortaklığın Giderilmesinde Aile Konutunun Durumu Açısından Ortaklığın giderilmesi ve aile konutunun özgülenmesi davaları nitelikleri itibariyle ayrı ayrı davalardır. Ortaklığın giderilmesi davaları, paylı veya elbirliği mülkiyetine konu taşınır veya taşınmaz mallar ile haklarda paydaşlar (ortaklar) arasında mevcut birlikte mülkiyet ilişkisini sona erdirip ferdi mülkiyete geçmeyi sağlayan iki taraflı, taraflar için benzer sonuçlar doğuran davalar olduğu halde, aile konutunun özgülenmesi davası sağ kalan eşe miras hakkına mahsuben mülkiyet hakkı tanınması isteğini içermekte olup iki taraflı bir dava olduğu söylenemez. Özgüleme davası, ortaklığın giderilmesi davasında karşı dava şeklinde açılmış ise, mahkemece dava konusu taşınır ya da taşınmazın değeri belirlenerek, dava değer itibariyle sulh mahkemesinin görev sınırını aşıyorsa özgüleme davasının tefrikine ve mahkemenin görevsizliğine karar verilip, bu davanın sonucu beklenmelidir. Karşı davanın değeri sulh mahkemesinin görevine giriyorsa öncelikle özgüleme isteği çözümlenip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir[6]. Özgüleme isteklerinde görevli mahkeme sulh hukuk mahkemesidir. Göreve ilişkin kurallar kamu düzeninden olup, davanın her safhasında ileri sürülebileceği gibi, mahkeme de davanın her aşamasında kendiliğinden görevli olup olmadığına karar verir[7]. Mahkeme Kararının İçermesi Gereken Unsurlar Açısından Ortaklığın giderilmesi davasına konu taşınmazlar üzerinde yapılar varsa bu yapılarda her bir bağımsız bölümün konumu, yüzölçümü, kullanım amacı ve eklentileri yerinde incelenip irdelenerek değeri ve bu değere göre özgülenecek arsa payı uzman bilirkişi aracılığıyla saptanıp varsa fiili taksime göre, taksim yoksa çekilecek kur’a ile önce her bir paydaşa birer bağımsız bölüm özgülendikten sonra arta kalan bağımsız bölümün pay oranları da gözetilmek suretiyle yine kur’a ile paydaşlara özgülenerek, gerekiyorsa bedel farkı sebebi ile ödenecek ivaz da belirlenmek suretiyle payların denkleştirilmesi, malikleri gösteren liste ve yönetim planı gibi belgeleri paydaşların tanınan süreye rağmen imzalamaktan kaçınması halinde bunların imzalanmış sayılması suretiyle tahkikatın ikmal edilmesinden sonra kat mülkiyetine geçiş yoluyla ortaklığın giderilmesine karar verilmesi gerekir[8]. Davanın taraflarının aynen taksim istediği hallerde öncelikle taksim konusunun incelenmesi gerekir. Mahkemece taşınmazın aynen taksim edilip edilemeyeceği konusunda inceleme yapılmadan eksik inceleme ile karar verilmesi doğru değildir[9]. Ortaklığın satış suretiyle giderilmesine karar verilmesi halinde satışın nasıl yapılacağının ve satış bedelinin ne şekilde dağıtılacağının hükümde gösterilmesi gerekir. Satış bedelinin, satışına karar verilen taşınmaz paylı mülkiyet hükümlerine konu ise paydaşların tapudaki payları oranında, elbirliği halinde mülkiyet hükümlerine tabi olması halinde mirasçılık belgesindeki payları oranında hem paylı, hem de elbirliği mülkiyet halinin bir arada bulunması halinde ise tapudaki ve mirasçılık belgesindeki paylar dikkate alınarak dağıtılmasına karar verilmesi gerekir[10]. Miras bırakanın mirasçı bırakmaksızın öldüğü belirlendiği takdirde son mirasçının Hazine olacağı düşünülmeli, sonucuna göre bir hüküm verilmelidir[11]. Kısa kararda davanın kabulüne karar verilmesine rağmen gerekçeli kararda kısa karara aykırı şekilde bazı taşınmazlar açısından hüküm kurulmaması suretiyle kısa karar ile gerekçeli karar çelişkili bulunması bozma nedenidir[12]. Ortaklığının giderilmesine yönelik davada davacılar kendilerini vekille temsil ettirmişlerse, yargılama sonucu davacılar yararına takdir edilen vekâlet ücreti ile yargılama giderlerinin tamamının davalıdan tahsiline karar verilmesi mümkün değildir. Ortaklığın giderilmesi davasının iki taraflı olma özelliği göz ardı edilerek yargılama gideri ve vekâlet ücretinden ortakların payları oranında sorumlu tutulmaları gerekir[13]. Satıştan Sonra Oluşan Durumlar Açısından Çekişmeli taşınmazı ihale sonucunda satın alan kişinin taşınmazın tahliyesini isteme hakkı vardır. Fakat yeni malikin taşınmazda bulunanın tahliyeye ilişkin icranın ertelenmesi yönünde karar alma konusundaki yasal hakkını kullanmasını ve erteleme için verilen süreyi beklemeden tahliye ve hatta yıkım gibi işlemlere girişmesi, taşınmazda bulunan mallara bu surette zarar verilmesi hukuka aykırı olup haksız fiil oluşturur. Bu gibi nedenlerle zarara uğrayanın, bunun tazminini isteme hakkı doğar[14]. Ortaklardan biri veya birkaçının koşullarının varlığı halinde, davaya konu taşınmazda yaptığı iyileştirme giderlerinin paylarına düşen kısmını, sebepsiz zenginleşme kurallarına göre açacakları eda nitelikli bir alacak davası ile taşınmazın diğer maliklerinden istemeleri mümkündür[15]. -------------------------------------------------------------------------------- [1] 6. HD. Esas: 2010/9430, Karar: 2010/14277, Karar Tarihi: 27.12.2010; 7. HD. Esas: 2009/1153 Karar: 2009/886, Karar Tarihi: 24.03.2009. [2] 6. HD. Esas: 2010/6430, Karar: 2010/8158, Karar Tarihi: 29.06.2010. [3] 6. HD. Esas: 2010/10451, Karar: 2010/13186, Karar Tarihi: 01.12.2010. [4] 18. HD. Esas: 2010/10751, Karar: 2010/15907, Karar Tarihi: 09.12.2010. [5] 18. HD. Esas: 2010/11326, Karar: 2010/13740, Karar Tarihi: 21.10.2010. [6] 6. HD. Esas: 2010/8795, Karar: 2010/10793, Karar Tarihi: 13.10.2010. [7] 2. HD. Esas: 2010/2202, Karar: 2010/13244, Karar Tarihi: 01.07.2010. [8] 18. HD. Esas: 2010/2167, Karar: 2010/5062, Karar Tarihi: 01.04.2010. [9] 6. HD. Esas: 2010/2817, Karar: 2010/7423, Karar Tarihi: 17.06.2010. [10] 6. HD. Esas: 2010/8187, Karar: 2010/13281, Karar Tarihi: 06.12.2010. [11] 7. HD. Esas: 2009/1153, Karar: 2009/886, Karar Tarihi: 24.03.2009. [12] 6. HD. Esas: 2010/958, Karar: 2010/4999, Karar Tarihi: 27.04.2010. [13] 6. HD. Esas: 2009/10433, Karar: 2010/1784, Karar Tarihi: 22.02.2010. [14] Hukuk Genel Kurulu, Esas: 2010/4-220, Karar: 2010/269, Karar Tarihi: 12.05.2010. [15] 7. HD. Esas: 2009/7126 Karar: 2010/1271, Karar Tarihi: 11.03.2010.

Kamulaştırmasız el atmada yeni dönem

Kamulaştırmasız el atmada yeni dönem Posted By Av. Şamil DEMİR On 04/05/2011 @ 15:29 In Güncel,İçtihatlar,İnsan Hakları,Mevzuat | 4 Comments Ülkemizde imar planlarının uygulamaya alınması ve fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle birçok sorunlar yaşanmaktadır. İdarenin imar planından sonra gayrimenkulleri plana göre kamulaştırmaması veya takasa konu etmemesi, mal sahiplerinin uzun yıllara yayılan mağduriyetini doğurmaktadır. İdarenin eylemsiz ve pasif durumuna karşı bu güne kadar girişilen yasal yollardan idarenin kamulaştırmaya veya eyleme zorlanamayacağı gibi gerekçelerle sonuç alınamıyordu. Fakat durumun evrensel hukuk kurallarına (AİHS Ek Protokol No 1) açık aykırılığı, Yargıtay’ın konu hakkında görüş değiştirmesine neden olmuştur. Buna göre artık imar planından sonra idarenin pasif suskunluğu ve işlem tesis etmeden beklemesi, gayrimenkule müdahale edildiği ve bunun hukuka aykırı olarak değerlendirilmesine neden olmuştur. Çünkü idarenin eylemsizliği aslında mülkiyet hakkının özüne dokunmakta, bunun için gerçek manada el koyma olgusuna gerek bulunmamaktadır. Yargıtay’ın görüş değişikliği sayesinde imar planı geçtikten sonra yasal süreler içerisinde planı uygulamayan, takas ve kamulaştırma yoluna gitmeyen idarenin gayrimenkule müdehale ettiği kabul edilerek, mağdur olan kişilerce dava yoluyla, kamulaştırmasız el atma hükümleri uyarınca mülkiyetin bedele çevrilmesini, idareden değer karşılığının verilmesini istemesi artık mümkün görünmektedir. A- GÖRÜŞ DEĞİŞİKLİĞİNİN KANUNİ DAYANAKLARI Yargıtay, görüş değişikliğini Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Mülkiyet Hakkı” başlıklı 35. maddesine, “Kamulaştırma” başlıklı 46. maddesine, Anayasa Mahkemesinin 29.06.2000 tarih ve 24094 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 29.12 1999 tarih ve 1999/33 E. 19 99/51 K. sayılı Kararına, 16.05.1956 Tarihli İçtihadı Birleştirme Kararına, Medeni Kanun’un “Mülkiyet Hakkının İçeriği” başlıklı 683. maddesine, İmar Kanunu’nun 8, 10, 13 maddelerine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Eki Birinci Protokolün 1. maddesine dayandırmaktadır. B- YARGITAY KARARININ DAYANDIĞI GEREKÇE I- Kamulaştırmasız Elkoyma Kavramı ve Niteliği: Kamulaştırmasız el koyma kavramı 6830 sayılı İstimlak Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 09 Ekim 1956 tarihinden sonraki olgular için söz konusu olup; bu tarihten önceki el koymalar, 05.01.1961 gününde kabul edilen 221 sayılı Amme Hükmi Şahıslar veya Müesseseleri Tarafından Fiilen Amme Hizmetlerine Tahsis Edilmiş Gayrimenkuller Hakkındaki Kanun ile “Kamulaştırılmış” sayılmıştır. Gerek 6830 sayılı İstimlak Kanunu’nda, gerekse bu Kanunu kaldırarak, kamulaştırma konusunda yeni ilkeler getiren 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nda; kamulaştırma yapılmaksızın taşınmaz malına el konulan kimsenin, uğradığı zarar ve ziyan ile mülkiyet hakkının kullanılmasından doğan malın özüne bağlı hangi davaları açabileceği konusunda bir düzenleme getirilmemiştir. Taşınmazına kamulaştırmasız el konulan kimsenin, ilgili kamu tüzel kişisi aleyhine el atmanın önlenmesi davası açabileceği gibi, tazminat verilmesini de isteyebileceği, 16.05.1956 gün ve 1/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile çözüme bağlanmıştır. Bu noktada, 08.11.1983 gününde yürürlüğe giren 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 38. maddesinde, kamulaştırmasız el koymadan kaynaklanan davalara süre yönünden bir sınırlama getirilmiş ise de; bu hükmün, Anayasa Mahkemesinin 04.11.2003 tafta Resmi Gazetede yayımlanan 10.04.2003 gün ve 2002/112 Esas, 2003/33 karar sayılı kararıyla iptal edilmesi sonucu, idarenin kamulaştırmasız el koyma işlemine karşı hak sahiplerinin dava hakkını yirmi yıl ile sınırlayan hak düşürücü süre ortadan kalkmıştır. Şu durumda, Anayasa Mahkemesinin iptal kararının yürürlüğe girdiği 04.11.2003 tarihinden sonra ve bu tarihten önceki yirmi yıl içinde taşınmazlarına kamulaştırmasız el konulanların, idare aleyhine tazminat ve elatmanın önlenmesi istemiyle süreye bağlı olmaksızın dava açmalarının önünde yasal bir engel bulunmadığı gibi; İptal Kararının yürürlüğe girdiği tarihten önceki yirmi yıldan daha önce taşınmazlarına kamulaştırmasız el konulanların hak ve durumları da, 30.06.2010 tarihinde yürürlüğe giren 18.06.2010 gün ve 5999 sayılı “Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”la düzenlenmiş ve malikçe tazmin talebinde bulunulması halinde öncelikle uzlaşma yoluna gidilmesi, uzlaşma temin edilemeyen hallerde dava yoluna gidilebileceği öngörülmüştür. Görüldüğü üzere; kamulaştırmasız el atma müessesesi, kaynağını ve dayanağını Anayasa ve yasalardan almayan, mülkiyet hakkının özüne dokunan bir işlemdir. Kamulaştırmada, yöntem olarak Anayasa ve yasalara uygun bir kamulaştırma işlemi yapılması söz konusu iken, kamulaştırmasız el koymada usulüne uygun bir kamulaştırma işleminden söz edilmesi olanaklı değildir. Ancak, kamulaştırmasız el atma ile kamulaştırmanın, konu, amaç ve yetki yönüyle benzer yönleri bulunmaktadır; her iki müessesenin de oluşması için, kamulaştırma yapmaya yetkili devlet kamu tüzel kişileri veya kamu kurumları tarafından kamulaştırma işleminin yapılması veya kamulaştırmasız el atılmış olması gereklidir. Kamulaştırmasız el koymada da, kamulaştırmada olduğu gibi, taşınmazın edinilmesinde kamu yararının bulunması zorunludur. Gerek kamulaştırmanın, gerekse kamulaştırmasız el koymanın konusu sadece özel mülkiyette bulunan taşınmaz mallardır. Az yukarıda açıklandığı üzere, kamulaştırmasız el koyma müessesesi mülkiyet hakkının özüne dokunan ve onu ortadan kaldıran bir niteliğe sahip olmakla birlikte, çağdaş bir yaklaşımla ve sosyal devlet ilkesi gereği olarak uygulama da, taşınmaz malikine, dava yoluyla mülkiyetin bedele çevrilmesi ya da idarenin hakkın özünü zedeleyen el koyma eylemine son verilmesi yolu açılmıştır. Kamulaştırmasız el atma halinde kamu kurumu, Kamulaştırma Kanununa uygun hareket etmeden, ferdin malını elinden almış olması sebebiyle kanunsuz bir harekette bulunmuş durumdadır. Bu bakımdan dava, mülkiyete tecavüzün önlenmesi veya haksız fiil neticesinde meydana gelen zararın tazmini davasıdır (11.02.1959 gün, E:1958/17, K:1959/15 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı gerekçesinden). II- Mülkiyete İlişkin Anayasalarda Benimsenen Anlayış: Mülkiyete ilişkin liberal görüş, kişi-eşya ilişkisinde malike eşya üzerinde sınırsız hak tanır, mülkiyet hakkını “doğal hak” olarak kabul eder. Malikin eşya üzerinde mutlak, sınırsız ve tekelci bir hakimiyet hakkı vardır. Mülkiyet hakkı kişiye bağlı, dokunulmaz, vazgeçilmez, zamanaşımına uğramaz, kutsal bir haktır. Çünkü mülkiyet hakkı özgürlük, güvenlik gibi kişinin doğal haklarından biridir. Mülkiyet de özgürlük gibi herkese ve devlete karşı ileri sürülebilecek bir haktır. Bireyin hak ve özgürlüklerinin sınırı, diğer bireylerin hak ve özgürlüklerinin sınırıdır. Bunun için de birey hak ve özgürlüklerini dilediği gibi kullanabilir, birey bu haklara doğal olarak sırf insan olması nedeniyle sahip olduğu için devlet de bunlara saygılı olmak zorundadır. Bu nedenle mülkiyet hakkına dışarıdan hiçbir müdahale yapılamaz. Aksine mademki mülkiyet hakkı malike mutlak ve tekelci bir kullanma, yararlanma ve tasarruf hakkı vermektedir, o halde malik dilerse malını kullanmama, yararlanmama ve tasarruf etmeme yetkilerine de sahiptir. Kısacası ve önemli olanı liberal düşüncede üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet; malikin bireysel çıkarlarını önde tutar. Bireysel çıkar toplum çıkarından önce gelir. Bireysel çıkarla toplum çıkarı çatışırsa bireysel çıkar korunur. Liberal mülkiyet görüşünü savunan yazarlara göre, mülkiyet kavramının içeriği sadece yetkilerden oluşur. Mülkiyet kavramının özünde yetkiler yanında ayrıca ödevler yoktur. Mülkiyette mevcut yetkilere sosyal gereksinmeler nedeniyle bazı sınırlamalar getirilse de, bu sınırlamalar istisnai mahiyettedir. Mülkiyet hakkı sadece yetkilerden oluştuğu için, bu sınırlamalar mülkiyet kavramına yabancı, dışarıdan ve sonradan kanunla getirilmiştir. Modern mülkiyet anlayışında mülkiyet hakkı yetki ve ödevlerden oluşmaktadır; içerikte yetki ve ödev yer almaktadır. Malikin hem yetkileri, hem de yakınları ve topluma karşı ödevleri söz konusudur. Modern mülkiyet anlayışına göre, hakkın kapsamında yer alan ödevler, mülkiyet hakkına yabancı, ona dıştan ve sonradan yükletilen sınırlamalar olarak kabul edilmemeli, aksine bunları, kamu yararı amacıyla malike yükletilen ve mülkiyet hakkını oluşturan ödevler olarak düşünmelidir. 1924 Anayasası, liberal mülkiyet anlayışıyla, 70. maddesinde “temellük ve tasarruf hürriyetlerini” Türklerin doğal hakları arasında saymıştır. Fransız ihtilali ve tabii hukuk doktrininin etkilediği 1924 Anayasasının 71. maddesi, “mal her türlü tasarruftan masundur”; 79. maddesi, “temellük ve tasarrufun hududu hürriyeti kanunları ile mutassarraftır” demekte ve böylece mülkiyet hakkına hiçbir sınırlama tanımamaktadır. 1961 Anayasasının mülkiyet anlayışı liberal mülkiyet anlayışından farklı olup; 36. maddesine göre, “Herkes mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz”. 1961 Anayasasının 36/1 maddesi uyarınca mülkiyet hakkı, hem bir kurum olarak, hem de bireysel bir hak olarak devletin müdahalelerine karşı güvence altına alınmıştır. Anayasanın 11/2 maddesinde temel hakların özüne dokunulamayacağı güvencesini getirmiştir. Mülkiyet hakkı da Anayasaya göre temel haklardan biridir. Bu nedenlerle (md. 36/1, m. 11/2) mülkiyet hakkının özüne dokunulamayacaktır. 1961 Anayasası 36/2 ve 3. maddeleri ile, modern mülkiyet anlayışını benimsemiştir. Modern mülkiyet anlayışında mülkiyet hakkının içeriği, “yetki” ve “ödevlerden” oluşmaktadır. Bu içerikte malikin hem yetkileri, hem de komşularına ve topluma karşı ödevleri vardır. 1961 Anayasasının 36/3. maddesinde yer alan “mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz” ilkesi, “yapmama ödevi” yönünden çok önemlidir. Malik bu kural uyarınca mülkiyet hakkını toplum yararına aykırı kullanmaktan kaçınacaktır. Malik bu ödeve aykırı olarak mülkiyet hakkını kullandığı takdirde, hakkın kötüye kullanılması söz konusu olur ki, Anayasa 36/1’de kendisine tanınmış olan güvenceden artık yararlanamaz. Görülmektedir ki, mülkiyet hakkı malike toplum yararına bazı ödevler yükleyen ve Anayasanın sosyal hak ve ödevler bölümünde yer alan “sosyal bir haktır”. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz. Mülkiyet ancak kanunla ve kamu yararı amacı ile sınırlandırılabilir. Başka bir deyişle, kanun koyucunun malikin yetkilerini sınırlamak yetkisi, 1961 Anayasasının 36/2. maddesinde sınırlandırılmıştır. Bu sınırlandırmanın özü “kamu yararı”, şekli ise “kanun” dur. Kanun koyucunun mülkiyet üzerinde yaptığı sınırlamalar bu hakkın özüne dokunamaz. Anayasa Mahkemesi bir kararında, “mülkiyet hakkı geçen yüzyılın ferdiyetçi doktrinlerinin etkisi altında malikin kişiliğine bağlı, dokunulmaz, kutsal ve doğal haklardan sayılırken günümüzde bu görüş değişmiş ve mülkiyet hakkı, malikine toplum yararına bazı ödevler ve görevler yükleyen sosyal bir hak olarak görülmeye başlanmıştır” ifadeleriyle 1961 Anayasasının benimsediği modern mülkiyet görüşünü uygulamıştır. Esasen, modern mülkiyet, liberal mülkiyet anlayışından sosyal mülkiyet anlayışına geçişi ifade etmektedir. 1982 Anayasasında da, 1961 Anayasasında olduğu gibi, modern mülkiyet anlayışı benimsenmiştir. 1982 Anayasası da, mülkiyet hakkına saygılı ve bu hakkı koruyan bir rejimi öngörmektedir. Anayasanın mülkiyet hakkını düzenleyen ve aynı başlığı taşıyan 35. maddesinde, “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz” hükmü bulunmaktadır. 35. madde de mülkiyet hakkı üç aşamalı bir anlatımla açıklanmıştır: Birinci fıkrasında “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir” denilerek bu hakkın varlığı anayasal bir hak olarak saptanmıştır. Böyle bir hak sahibi bu şeylerin mülkiyetini kazanabilir. Ona sahip olabilir. Mülkiyetinde olan şeyi dilediği gibi kullanabilir. Başkalarının o şeye el atması durumunda onun el atmasının önlenmesini ve bu hakkının korunmasını isteyebilir. Dava edebilir. Mülkiyet hakkının bu görünümü sınırsız ve kısıtlamasızdır. Kutsal, sınırlamasız ve kısıtlamasız görünen bu hak anılan maddenin 2. ve 3. fıkraları ile genel bir sınırlamaya bağlı kılınmıştır. İkinci fıkra uyarınca: “Bu haklar ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir”. Demek ki kamu yararı olan yerde veya bu amaçla kullanma gereksiniminde mülkiyet hakkı sınırlanabilir. Ancak bu sınırlama da kanunla yapılabilir. Kanunsuz olarak burada kamu yararı vardır, denilerek herhangi bir kamu kurumu veya tüzel kişisi mülkiyet hakkına herhangi bir sınırlama koyamaz. Öyle ise bu fıkranın içeriğine göre ancak kamu yararı bulunduğu durumlarda ve kanuna tutunarak sınırlama yapılabilir, yasal bir dayanak olmadan kamu yararı olsa bile mülkiyet hakkına el uzatılamaz. Yasanın olanak tanıdığı yerde de kamu yararı bulunmalıdır. Anayasa’nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında kastedilen, kamu yararı nedeniyle mülkiyet hakkının sınırlanması, 46. maddede “Kamulaştırma” olarak ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Ancak, anılan maddede öngörülen koşullar gerçekleştiğinde, mülkiyet hakkına sınırlama getirilmekte ve karşılığı ödenmek suretiyle malı elinden zorla alınmaktadır. 1982 Anayasasının 35. maddenin 3. fıkrası, mülkiyet hakkına bir sınırlama daha koymuştur. Bu fıkrada, “Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz” ifadeleriyle, mülkiyet hakkı sahibine kendi kendini sınırlaması koşulunun ne olduğunu gösterilmiştir. Dikkat edilecek olursa; 1982 Anayasasında mal sahibinin kullanma hakkı, 35. maddenin 2. fıkrasında “kamu yararı”, 3. fıkrasında “toplum yararı” ile sınırlanmış ise de; her iki durumda da, taşınmazın mülkiyetine el uzatılamamakta, sadece kullanma hakkının hangi sınırlarla bağlı olduğu ifade edilmektedir. Türk hukukunda mülkiyet hakkının niteliği ve kapsamı, yürürlükten kaldırılan mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin 618. maddesi ile liberal görüşten esinlenerek çizilmiş; anılan Kanunu yürürlükten kaldıran 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 683. maddesinde de paralel bir düzenlemeye yer verilmiştir. III- Türk Hukukunda Mülkiyet Hakkı, Kavram ve İçeriği: 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi ve bu Kanunu ilga eden 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun Dördüncü Kitabında, ilkin, mülkiyet hakkı düzenlenmiş; ne var ki 683. madde (743 sayılı TKM m. 618) ile bir tanım verilmemiş, sağladığı yetkilerin belirtilmesiyle yetinilmiştir. Mülkiyet hakkı özel hukuk kavramı olmakla birlikte, yukarıda açıklandığı gibi, 1961 Anayasasının 36. maddesiyle getirilen yeni mülkiyet anlayışı, 1982 Anayasasının 35. maddesinde özdeş bir düzenlemeyle korunmuştur. Medeni Yasada liberal-bireyci görüşten esinlenilmiş ise de, Anayasanın 35. maddesiyle sosyal mülkiyet görüşü benimsenmiştir. Anayasanın “mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağını” içeren 36. maddesi ile Türk Medeni Kanunu’nun 683. maddesi (743 sayılı TKM m. 618) hükümlerinin birlikte incelenmesinden varılacak sonuç, Türk Hukukunda mülkiyet hakkının sosyal (modern) mülkiyet anlayışıyla düzenlenmiş olduğudur. Öyleyse, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 683. maddesi (743 sayılı TKM m. 618) uyarınca, malik, eşya üzerinde ancak hukuk düzeninin sınırları içinde tasarruf eder. Dolayısıyla mülkiyet, kişilere, eşya üzerinde en geniş yetkiler sağlamakla birlikte, ödevler de yükleyen bir hak olarak kabul edilmektedir. Bu hak, malikin gerek yetkilerini ve gerekse komşularla topluma karşı olan ödevlerini kapsar. Böylece mülkiyetin özü, yetki ve ödevlerden oluşur. Mülkiyet hakkının olumlu içeriğine göre malik, eşyayı eylemli olarak dilediğince kullanma, ondan ve semerelerinden yararlanma, eşyayı zilyedinde bulundurma, satış, bağışlama, nesnel haklar kurma, kişisel haklarla sınırlama gibi, eşya üzerinde dilediğince tasarrufta bulunma yetkileriyle donatılmıştır. Malikin eşya üzerindeki egemenliği hukuk düzeninin sınırları içinde üçüncü kişilere karşı korunmuş bulunmaktadır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 683. maddesine (743 sayılı TKM m. 618) göre malik, eşyayı hukuka aykırı olarak elinde bulunduran ya da eşyaya el koyan kişilerden onun geri verilmesini isteyebileceği gibi, yine hukuka aykırı olarak zilyetliğine yapılan el atmaların önlenmesini, taşkınlıkların giderilmesini de isteme hakkına sahiptir. Bu suretle, mülkiyet hakkının sağladığı yetkilerin müeyyidesi olan dava hakları malike tanınarak mülkiyet korunmuştur. Kanunun deyimiyle, “istihkak ve elatmanın önlenmesi” istemleri mülkiyet hakkından doğup, varlıklarını mülkiyet hakkına ayrılmaz bir biçimde bağlı olarak sürdürürler. Mülkiyet hakkının içeriğine giren ödevler ise, yapmama, katlanma ve yapma ödevleri olup; komşuluk hukukuna ilişkin ödevler yapmama ödevine, kar yağmur ve tutulmamış kaynak sularını kabule zorunluluk katlanma ödevine, taşınmaz mallar için vergi resim ve harç ödeme yükümlülüğü de yapma ödevine örnek olarak gösterilebilir. Bütün bu anlatılanların ortaya koyduğu sonuç şudur; Mülkiyet, toplum yararı ile sınırlı, sahibine gerek yetki ve gerekse ödevler yükleyen kamu ve özel hukuk karakterli kendine özgü bir haktır. O halde malik mülkiyet hakkına dayanarak, mülkiyete ilişkin yetkilerin kullanılmasında, hukuksal bir nedene dayanılmadan üçüncü kişilerin engellemesi ile karşılaştığı takdirde, el atmanın önlenmesi davası açabilecektir. Açıktır ki, bu gibi davranışlarla ihlal edilen, Anayasal ve yasal bağlamda teminat altına alınmış bulunan, mülkiyet hakkıdır. Burada, davranışların haksız olması ve bir hakka dayanmaması yeterli olup, kusurun bulunması gerekli değildir. Malikin, mülkiyet hakkını, engellemenin varlığını ve nedensellik bağının bulunduğunu ispatlaması gerekli ve yeterlidir. IV- İmar Planlarının Hukuk Kuralları Arasındaki Yeri, İmar Planlarına Hakim Olan İlkeler ve Doğurduğu Hukuki Sonuçlar: Bir idari fonksiyon olarak planlama, “içeriğine olursa olsun, önceden saptanmış hedef ya da hedeflere; yine önceden saptanmış sürede ulaşmak için izlenecek yön ve yöntemleri belirleme eylemi” olarak tanımlanmaktadır (Ö. Bozkurt, T. Ergun, s. Sezen, Kamu Yönelimi Sözlüğü, 1. Basım, Ankara 1998, s.206). Niteliklerine göre planlar, emredici, özendirici ve yol gösterici olmak üzere üçe ayrılırlar. Emredici planlarda; idare, plan ile amaçladığı hedeflere ulaşılmasını şart koşar ve tüm kesimler buna uymak zorundadır. 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 8. maddesi gereğince, belediye ve mücavir alan sınırları içerisinde belediyeler, dışında ise valiliklerce (İl Özel İdarelerince) yapılması zorunlu kılınan imar planları (nazım ve uygulama imar planları) emredici planlardandır (H. Kalabalık, İmar Hukuku, Ankara 2005, s.63). İmar planlamasının amacı, belediye ve mücavir alanlar ile bu alanların dışında, kamu ve toplum yararını gerçekleştirecek hukuki çerçevenin oluşturulmasıdır. Bu amacın gerçekleştirilmesinde hukuki boyut, başta Anayasa olmak üzere, İmar Kanunu, diğer ilgili kanunlar ve imar yönetmelikleri olup; planlama mevzuatının amacı, Anayasanın belirlediği ilke ve hedefler doğrultusunda kamu yararını sağlamak olmalı, planlar da aynı ilke ve hedefler doğrultusunda uygulanmalıdır. İdare (valilik, belediye) tarafından yapılan imar planlarının, birer hukuki işlem olduğu konusunda hukukçular arasında bir anlaşmazlık bulunmamakla birlikte, bunların hukuki niteliği üzerinde bir uzlaşma yoktur. Doktrinde, bir yandan kent planlarının gücünü yasalardan alan ve onlara eşit güce sahip hukuki düzenlemeler olduğu (M. Abama, İçtihatlı İmar Kanunu Mevzuatı ve Uygulaması, Ankara 1992) belirtilmişken, diğer yandan kent planlarının bir defa uygulanmakla tükenmeleri söz konusu olmayan, genel düzenleyici idari işlem oldukları (S.S. Onar, İdare Hukukunun Umumi Esasları, c.l, s. 961) savunulmuş, bunun yanında imar planlarının karma bir hukuki işlem olduğu görüşünü savunan üçüncü görüş yandaşları ise, imar planlarının şart işleme gerek kalmaksızın doğrudan doğruya şart işlem yerine statü değişikliği yapabildiği, imar planının “tahsis” işlemi yerine geçtiği ifade edilmiştir (L. Duran, İdare Hukuku ve İmar Konuları, Ankara 1988, s.51). Hangi görüş kabul edilirse edilsin; hemen hemen tüm hukuk sistemlerinde yerel planların yapılması ve uygulanması sırasında uyulması gerekli görülen ilkeleri taşıması gerekli olup; “açıklık”, “genellik”, “üst dereceye bağlılık”, “kamu yararı”, “esneklik”, “geniş kapsamlılık”,”uzun süreli olma”, “bilimsellik” ve “katılım” ilkelerinin yanı sıra, “hukuk devleti” ve “zorunluluk” ilkeleri ayrıca önem arz etmektedir. Hukuk devleti ilkesi gereğince, imar planları ve bunları uygulanması amacıyla idarece yapılan düzenlemeler keyfi ve indi olmamalı; makul bir şekilde, meşru ve kamusal amaçların gerçekleştirilmesiyle ilgili, Anayasanın ikinci kısmında yer alan temel hak ve hürriyetlerle uyumlu, özellikle 35. maddesi ile güvence altına alınan mülkiyet hakkına saygılı olmalıdır. Ayrıca, idare imar planları ve bunları uygulamak amacıyla idari işlemler yaparken, hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak, Anayasa ve kanunlarca belirlenen usullerin takip edilmesi gerekir (H. Kalabalık, age, s. 101). Zorunluluk ilkesi gereğince de, onaylanmış imar planlarının dışına çıkılması olanaklı değildir. Bu planlar, herkes için uyulması zorunlu belgelerdendir. Diğer bir ifadeyle, kesinleşen yerel planlar, idare ve vatandaşlar açısından bağlayıcı hukuki sonuç doğurur. Kent ya da kasabaların mevcut durumunda bir takım değişiklikler meydana getirmek amacında olan yerel planların bu amaca ulaşılabilmeleri için, planlarca getirilen yükümlülüklerin ilgili idareler, vatandaşlar ve devlet tarafından mutlaka yerine getirilmeleri zorunludur. Yerel planların kabul edilmesinden sonra ilgili idare için bunları uygulamak zorunluluğu doğar (H. Kalabalık, age, s.118-119). Gerçekten, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 10. maddesinin ilk fıkrasında, imar planlarının yürürlüğe girmesinden itibaren en geç üç ay içinde, belediyelerce, imar planının uygulanması amacıyla 5 yıllık imar programının hazırlanacağı ve bu programların belediye meclisince kabul edildikten sonra kesinleşeceği hükme bağlanmıştır. Denilebilir ki, imar planları onaylanarak bağlayıcılık kazandıktan sonra, idare ve bireyler açısından bir takım hukuki sonuçlar doğurmaktadır. Bir başka ifadeyle imar planları, idare ve halk açısından kimi yükümlülükler meydana getirmekte ve haklarına sınırlamalar koymaktadır. İdare açısından en belirgin yükümlülük, imar planına aykırı davranışta bulunulamamasının yanı sıra, planların uygulanması için gerekli olan imar programlarını ve yönetmelikleri, Kanunda öngörülen süre içerisinde hazırlamaktır (İK. m. 10). Belediyelerin, imar programı yapma yükümlülüğünü hiç yerine getirmemeleri halinde bunun müeyyidesi, İmar Kanununda öngörülmemiştir. Özel hukuk gerçek ve tüzel kişileri açısından ise, imar planlarının onaylanmasından sonra, imar sınırları içinde girecekleri her türlü imar ve yapı faaliyetlerinde imar plan ve imar programlarına uygun davranmak, her türlü yapı için ilgili idareden izin almak ve izin ilkelerine uygun olarak yapı inşa etmek yükümlülüğü doğmaktadır. İmar planlarında umumi hizmetlere ayrılan yerlerde kişilerin taşınmaz malları üzerindeki haklarına, imar programı süresince bir takım kısıtlamalar getiren 3194 sayılı İmar Kanununun 13. maddesinin; imar planlarında, resmi yapılara, tesislere ve okul, cami, yol, meydan, otopark, yeşil saha, çocuk bahçesi, pazar yeri, hal, mezbaha ve benzeri umumi hizmetlere ayrılan alanlarda, inşaata ve mevcut bina varsa esaslı değişiklik ve ilaveler yapılmasına izin verilmeyeceği, imar programına alınıncaya kadar mevcut kullanma şeklinin devam edeceğine dair düzenlemeyi içeren Birinci Fıkrası ile; imar planlarının tasdik tarihinden itibaren beş yıl sonra parsel sahibinin, başvuruda bulunarak imar planlarında meydana gelen değişikliklerden ve civarın özelliklerinden dolayı okul, cami ve otopark sahası ve benzeri umumi hizmetlere ayrılan alanların yapımından ilgili kamu kuruluşunca vazgeçildiğine dair görüş alması koşuluyla tüm belirli çevredeki nüfus, yoğunluk ve donatım dengesini yeniden irdeleyerek hazırlanacak yeni imar planına göre inşaat yapabileceğini öngören Üçüncü Fıkrası, Anayasa Mahkemesi’nin 29.12.1999gun ve 1999/33 Esas 1999/51 Karar sayılı kararı ile iptal edilmiştir. Gerekçesi özellikle Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerine dayandırılan iptal kararında; “Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı düzenlenmiştir. Kişinin bir şey üzerindeki hakimiyetini ifade eden mülkiyet hakkı, malike dilediği gibi tasarruf olanağı verdiği ve ona özgü olduğundan mutlak haklar arasındadır. Anayasa’nın 35. maddesinde, “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz’ kuralına yer verilmiş, temel hak ve özgürlüklerin sınırını gösteren 13. maddesinde ise, temel hak ve hürriyetlerin, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün, milli egemenliğin, Cumhuriyetin, milli güvenliğin, kamu düzeninin, genel asayişin, kamu yararının, genel ahlakın ve genel sağlığın korunması amacı ile ve ayrıca Anayasanın ilgili maddelerinde öngörülen özel sebeplerle, Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak kanunla sınırlanabileceği, temel hak ve hürriyetlerle ilgili genel ve özel sınırlamaların demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olamayacağı ve öngörüldükleri amaç dışında kullanılamayacağı, bu maddede yer alan genel sınırlama sebeplerinin temel hak ve hürriyetlerin tümü için geçerli olduğu belirtilmiştir. Çağdaş demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup onları büyük ölçüde kısıtlayan veya tümüyle kullanılamaz hale getiren sınırlamaların demokratik toplum düzeninin gerekleriyle bağdaştığı kabul edilemez. Demokratik hukuk devletinin amacı kişilerin hak ve özgürlüklerden en geniş biçimde yararlanmalarını sağlamak olduğundan yasal düzenlemelerde insanı öne çıkaran bir yaklaşımın esas alınması gerekir. Bu nedenle getirilen sınırlamaların yalnız ölçüsü değil, koşulları, nedeni, yöntemi, kısıtlamaya karşı öngörülen kanun yolları hep demokratik toplum düzeni kavramı içinde değerlendirilmelidir. Özgürlükler, ancak ayrık durumlarda ve demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde sınırlandırılabilmelidir. Demokratik bir toplumda temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamanın, bu sınırlamayla güdülen amacın gerektirdiğinden fazla olması düşünülemez. Demokratik hukuk devletinde güdülen amaç ne olursa olsun, kısıtlamaların, bu rejimlere özgü olmayan yöntemlerle yapılmaması ve belli bir özgürlüğün kullanılmasını önemli ölçüde zorlaştıracak ya da ortadan kaldıracak düzeye vardırılmaması gerekir. 3194 sayılı Yasa’nın 13. maddesinin itiraz konusu birinci fıkrasında imar planlarında, resmi yapı, okul, cami, yol, meydan gibi umumi hizmetlere ayrılan yerlerin, imar programına alınıncaya kadar mevcut kullanma şeklinin devam edeceği öngörülmüştür. Yasa’nın 10. maddesinde de belediyelerin, imar planlarının yürürlüğe girmesinden en geç 3 ay içinde bu planı uygulamak üzere 5 yıllık imar programlarını hazırlayacakları belirtilmiş, ancak Yasa’da bu planların tümünün hangi süre içinde programa alınarak uygulanacağına ilişkin bir kurala yer verilmemiştir. 13. maddenin birinci fıkrası uyarınca imar planlarında umumi hizmetlere ayrılan yerlerin mevcut kullanma şekillerinin ne kadar devam edeceği konusundaki bu belirsizliğin, kişilerin mülkiyet hakları üzerinde süresi belli olmayan bir sınırlamaya neden olduğu açıktır. İmar planlarının uygulamaya geçirilmesindeki kamusal yarar karşısında mülkiyet hakkının sınırlanmasının demokratik toplum düzeninin gerekleriyle çelişen bir yönü bulunmamakta ise de, itiraz konusu kuralın neden olduğu belirsizliğin kişisel yarar ile kamu yararı arasındaki dengeyi bozarak mülkiyet hakkını kullanılamaz hale getirmesi, sınırlamayı aşan hakkın özüne dokunan bir nitelik taşımaktadır. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi de 23.09.1981 günlü Sporrong ve Lonnroth kararında, kamulaştırma izni ile inşaat yasağının uzun bir süre için öngörülmüş olmasının, toplumsal yarar ile bireysel menfaat arasındaki dengeyi bozduğu sonucuna varmıştır.” İfadeleri ile iptali istenen maddelerin Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerine aykırı olduğu sonucuna varılmıştır. Ne var ki; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararında, “kişilerin mülkiyet hakları üzerinde süresi belli olmayan bir sınırlama” olarak nitelendirilen imar plan ve programlarının hangi sürede tamamlanacağına ilişkin mevcut yasal belirsizlik devam etmekte olup; 3194 sayılı Kanunun 13. maddesinin iptal edilen fıkralarında yer alan kısıtlamaların, eylemli olarak uygulandığı açıktır. Esasen, imar planlarında umumi hizmetlere ayrılan alanlarda bulunan parsel maliklerinin mağduriyetlerine neden olunduğu düşüncesiyle, 3194 sayılı İmar Kanununun 13. maddesinin halen yürürlükte bulunan İkinci Fıkrasında, kamulaştırma yapılıncaya kadar emlak vergisi ödemeleri durdurulmuştur. Bu uygulamanın, mal sahibin tasarruf hakkının, dolayısıyla mülkiyetinin sınırlandırılması sonucu oluşan mağduriyetin giderilmesine yönelik olduğu kuşkusuzdur. V- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarına Göre Kamulaştırmasız El Atma: Türkiye’nin 18 Mayıs 1954 tarihinde onaylamış olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi başlangıçta mülkiyete ilişkin bir kural içermemekle birlikte, Sözleşmenin yürürlüğe girmesinden önce mülkiyet hakkının da yer almasına yönelik bir protokol oluşturulmuş ve İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’ye Ek Protokol imzalanmıştır. Protokolün birinci maddesi mülkiyetin korunmasını düzenlemekte olup; bu madde üç kuraldan oluşmaktadır. Bu kuralların ilki mülkiyet hakkına saygı duyulması biçiminde genel ilkedir. İkincisi mülkiyet hakkından kamu yararı nedeniyle hukuka uygun olarak yoksun bırakılmasının meşruluğu ilkesidir ve nihayet üçüncüsü, mülkiyet hakkının kamu yararına uygun olarak kullanılmasının düzenlemesinin yine meşru bir müdahale sayılacağı ilkesidir. Bu bağlamda kamulaştırmasız el atma iddiaları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde ileri sürüldüğü zaman, mahkeme meşru müdahalelerin olup olmadığını incelemektedir, meşru bir müdahale yoksa mülkiyet hakkına saygı duyulmadığına ve hakkın ihlal edildiğine karar vermektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 23.09.1982 tarihli Sporrong ve Lonnroth Kararında, kamulaştırma yapılacağı gerekçesiyle yapı yasağı getirilen Sporrong’a ait taşınmazın yirmibeş yıl, Lonnroth’a ait taşınmazın ise on iki yıl boyunca inşaat yasaklarına konu olduğu, bu izin ve yasaklar sonucunda taşınmazı satma, kiralama, kullanma, yararlı değişiklikler yapma gibi mülkiyet hakkının sahibine verdiği yetkileri kullanma konusunda sıkıntı çektikleri ileri sürülerek yapılan başvuruda, “olayda mülkiyet hakkına doğrudan el konulmadığı ama verilen izin ve getirilen yasakların el konulma sonucunu doğurduğu, bunun da hakkın özüne dokunduğu” sonucuna ulaşmıştır.

27 Kasım 2011 Pazar

GAP’tan Sonra Bölgedeki En Büyük Yatırım Antepia

GAP’tan Sonra Bölgedeki En Büyük Yatırım Antepia GAP’tan Sonra Bölgedeki En Büyük Yatırım Antepia Sinpaş Yapı Genel Müdürü Ahmet Çelik, Antepia projesinin 1,2 milyar Dolar ile bölgede GAP’tan sonraki en büyük yatırımı olduğunu söyledi. Antepia Projesi ortaklarından Sinpas Yapı Genel Müdürü Ahmet Çelik, Gaziantep’in batısının 5 yıl içerisinde şehrin modern yüzü olacağını söyledi. Çelik, Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Derneği (GYODER) tarafından gerçekleştirilen “Gelişen Kentler Zirvesi”nde “Yatırımcı Gözü ile Gelişen Kentler, Gaziantep” konulu panelde konuştu. Sinpaş Yapı Genel Müdürü Ahmet ÇELİK, Antepia Projesi ile ana sponsor oldukları panelin üçüncü oturumunda söz aldı. Çelik, 1,2 milyar Dolar ile bölgede GAP’tan sonraki en büyük yatırımın Antepia Projesi olduğunu kaydetti. Çelik, ekonomik gelişmelere paralel olarak iç göçle artan nüfusu da göz önüne alındığında Gaziantep’te yeni yapılaşmanın kentin batısına kaydığını ve 5 yıl gibi kısa bir sürede batı bölgesinin, şehrin modern yüzü olacağını öngördüklerini dile getirdi. Antepia projesinin yatırım programı hakkında bilgi veren Çelik, şöyle konuştu: “Hedef kitlemizi belirledik ve bunların beklentilerini çok detaylı analiz ettik. Projemizi gerçekleştirirken kentin tarihi ve sosyal dokusunu bozmadık. Şehrin ve bölgenin kentsel gelişimine katkı sağladık. Çalışmalarımızda bu noktalara dikkat ettik. Kurum olarak taklit eden ve birbirinin tekrarı projeler yapmadık. Satış ofisimizi yaparken, Gaziantep Kalesi’nden esinlendik. ve çok hoş bir yapı ortaya çıktı. Villalarımızı yaparken, Gaziantep’in müthiş taş evleri var, bunları yorumlayarak villalarımızı projelendirdik.” Sinpaş Yapı’nın 37 yıllık bir geçmişi olduğunu anımsatan Çelik, bu güne kadar onlarca proje, on binlerce konut yaptıklarını belirtti. Bu projelerin birçoğunun şehrin merkezinde olmadığını vurgulayan Çelik, şunları kaydetti: “Projelerimizin çoğunluğunu şehrin kenarına yaptık. Tüm projelerimiz, bulunduğu şehrin ve bölgenin kentsel gelişimine katkı sağlamış projelerdir. Tespit ettiğimiz iki unsur var. Kentlerin iş yoğunluğu, gürültüsü ve sosyal kirliliğinden insanlar bunalıyor stres ve sıkıntı içinde kalıyor. İnsanın fıtratı gereği huzur bulduğu iki unsur var, su ve yeşil. Suyun ve yeşilin bulunduğu ortamlarda huzur buluyor. Dikkat edin; fırsatını bulduklarında ormanlara, parklara, göl ve deniz kenarlarına koşarlar. O noktalarda huzur bulurlar. Biz de su ve yeşili yoğun şekilde projelerimizde kullanıyoruz. Antep projemizde de kullandık.”

Yüksek aidat ödeyenler ne yapmalı ?

Yüksek aidat ödeyenler ne yapmalı
Toplu yapılarda; yapıların konumları, ortak nitelikteki yerler ve tesisler, bunların kullanılma amacı ve şekilleri, tüm parselleri kapsayacak şekilde hazırlanacak. Kat Mülkiyeti Kanunu’na 2007 yılında yapılan düzenleme ile toplu yapılara ait özel hükümler ile sitelerin idaresi ile ilgili yeni maddeler eklendi. Bu maddelerde toplu yapının tanımı yapılmış, ortak kullanım yerleri, sosyal tesis ve hizmetler ile bunların bakım ve işletmelerinin ne şekilde olacağı hükme bağlanmıştır. Toplu yapılarda; yapıların konumları, ortak nitelikteki yerler ve tesisler, bunların kullanılma amacı ve şekilleri, tüm parselleri kapsayacak şekilde hazırlanacak vaziyet plânlarında ve projelerde belirtilir. Bu vaziyet plânları ve projeler imar planı hükümlerine göre hazırlanmış olmalı ve ilgili makamlarca da onaylanmalıdır. Yasaya göre, toplu yapı kapsamındaki siteler, toplu yapı kat malikleri kurullarınca yönetilir. Bağımsız bölüm maliklerinin seçtiği parsel ya da ada temsilcileri tarafından seçilen bu kurul, aynı zamanda kanunların emredici hükümleri saklı kalmak şartıyla Yönetim Plânını düzenler. Bu plân bütün bağımsız bölüm mâliklerini bağlar. Yönetim Plânında yapılacak değişiklikler için ise tüm maliklerin beşte dördünün oyu gereklidir. Sabah

22 Kasım 2011 Salı

Elit Grand Palas

Sosyal Yaşam -Hizmetler Resepsiyon Restoran - Kafe- Bar / Bilardo Oda temizliği Lounge Kat bahçeleri Buz pisti Kardio / Fitness / Pilates / Yoga Açık-kapalı yüzme havuzu Mini golf Bowling salonu Sağlık merkezi Wireless internet Dijital tv platformları
-Konsept Ayrıcalıklar Dünyasında Yerinizi Almaya Hazır mısınız? Sadece size ait kapalı otopark, Her akŞam evinize döndüğünüzde sizi kar ş ılayan güler yüzlü lobi hizmeti, Vale Parking kolaylığı... Elit Grand Palas ayrıcalıklarından sadece birkaçı. Sosyal Alanlar Elit Grand Palas'ta Yaşamanın Dayanılmaz Lezzeti... Dünyanın eşsiz lezzetlerini bir arada sunan restoran, hem eğlenip hem içkinizi yudumlayabileceğiniz kafe/pub. İşte mutluluğun tarifi. Tatil Tadında Yaşam... Şehir hayatının yoğun temposundan, spora vakit ayırmanın en kolay yolu Elit Grand Palas; Açık - kapalı yüzme havuzu, Fitness merkezi Türk hamamı - Spa ile daima zinde ve sağlıklı kalacaksınız. Hem Eğlence Hem Spor... Elit Grand Palas, size bir evden daha fazlasını sunuyor. İşte sadece Elit Grand Palas'ta bulabileceğiniz eğlenceli sosyal aktiviteler; Buz pateni, Bowling, Bilardo, Tırmanma duvarı, Mini golf. Mutlu Bir Yaşamın Sırrı; Sağlık Elit Grand Palas'ın size özel sağlık merkezi, temel sağlık ihtiyaçlarınıza anında cevap verecek. Size de huzurlu bir yaşamın tadını çıkarmak kalacak. Ayrıcalıkla Randevunuz Var; Lounge Elit Grand Palas'ta bulunan 16 deluxe lounge ve 16 kat bahçesi ile ister misafirlerinizi ev sıcaklığında ağırlayın, ister kendinize zaman ayırıp keyifli bir ortamda size özel hizmetlerin tadını çıkarın. Türkiye'nin En Hızlı Değer Kazanan Bölgesi; Kurtköy Tertemiz havası, doğal güzellikleri, şehrin merkezine yakınlığı, zemin karakterinin depreme karşı dayanıklılığı, kaçak ve düzensiz yapılaşmaya kesinlikle izin verilmemesi Kurtköy'ü İstanbul'un en cazip yerleşim alanlarından biri haline getiriyor. Bölgeye değer kazandıran her yeni proje ile sürekli gelişen Kurtköy, gayrimenkul pazarının zirvesine yaklaşıyor. Kurtköy'ün bugün yalnızca İstanbul'un değil hayatın da merkezi olmasını sağlayan birçok etken bulunuyor. Ulaşım Olanakları: Kurtköy, ulaşım kolaylığı açısından adeta Türkiye'nin en şanslı bölgesi. TEM ve E-5 Otoyolları ile sahil yolu bölgeye çok yakın. TEM'e Kurtköy gişelerinden çıkış yaptığınızda en fazla 20 dakika içinde Boğaziçi veya Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nde olabiliyorsunuz. Ayrıca yapımı bitmek üzere olan Kadıköy-Kartal Metro Hattı'nın ikinci etabı da Kartal-Pendik-Kurtköy aksı üzerinden Sabiha Gökçen Havaalanı'na bağlanacak. Türkiye'nin En Hızlı Büyüyen Havaalanı; Sabiha Gökçen Havaalanı İstanbul'un Anadolu Yakası'nda yer alan Sabiha Gökçen Havaalanı hava taşımacılığının her geçen gün daha fazla kullanıldığı günümüzde, yepyeni yatırımlarla büyüyor. Yıllık 25 milyon yolcu taşıma kapasitesine ulaşan Sabiha Gökçen Uluslar arası Havaalanı, Kurtköy'ün gelişiminde önemli bir rol oynamaktadır. Kurtköy Teknoloji Üssüne Dönüşüyor; Teknopark: Sabiha Gökçen Havaalanı'nın hemen yanında, yaklaşık 90 hektar üzerinde faaliyete geçmesi planlanan İTEP (İleri Teknoloji Endüstri Parkı) Projesi ile Kurtköy, Türkiye'nin teknoloji üssü olacak. Teknopark'ta Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu çerçevesinde birçok yerli ve yabancı firmalar bulunacak. Evinizin Çok Yakınında Dev Bir Alışveriş Merkezi; Viaport Outlet Center: 2008'de faaliyete geçtiği günden beri sadece İstanbul ve Türkiye'den değil yurt dışından da büyük ilgi gören Viaport Outlet Center'da 180 mağaza ve 30 restoran/kafe yer alıyor. Viaport Outlet Center'ı her ay 1,5 - 2 milyon kişi ziyaret ediyor. Kurtköy İş Turizminin de Merkezi Olacak; Fuar ve Kongre Merkezi: Avrupa'nın en büyük fuar alanlarından biri olarak hizmete girmesi planlanan fuar ve kongre merkezi, bölgenin adını tüm dünyaya duyuracak. En Gözde Okullar Çok Yakınınızda; Eğitim Kurumları: Sabancı Üniversitesi, Okan Üniversitesi, Koç Lisesi, Küçük Prens İlk öğretim Okulu, Coşkun Koleji, Bilfen Anaokulu, Irmak Okulları Yuvası ve yakın gelecekte açılacak İstanbul Ticaret Üniversitesi, Alarko Üniversitesi, Şişli Terakki ve Fenerbahçe Kolejleri ile Kurtköy her düzeyde eğitim olanakları sunuyor. Avrupa'da Bir Numara; HABOM (Havacılık Bakım Onarım Merkezi): Kurtköy, İTEP (İleri Teknoloji Endüstri Parkı) Projesi kapsamında Avrupa'nın en büyük havacılık bakım onarım merkezi THY Teknik A.Ş. ortaklığıyla inşa edilecek bakım hangarları, revizyon atölyeleri, bakım üssü destek merkezi, eğitim merkezi, simülatör binası gibi tesislerin yer alacağı bir komplekse de ev sahipliği yapacak. Dünyaca Ünlü Yarışların En Gözde Pisti; İstanbul Park Formula 1: Kurtköy'ün hemen yakınında bulunan İstanbul Park Formula 1 pisti, bölgenin ilk büyük yatırımı olma özelliğine sahip. Bu pist sadece Formula 1 yarışlarına değil, aralarında MotoGP'nin de bulunduğu üst düzey birçok yarış organizasyonuna ve çeşitli aktivitelere de ev sahipliği yapıyor. 10 Dakikada Denize Ulaşabilirsiniz; Pendik MarinTurk: Yaklaşık 600 yat kapasitesiyle Ataköy ve Kalamış'tan sonra İstanbul'un üçüncü büyük marinası olacak Pendik MarinTurk, Kurtköy bölgesine de hizmet verecek. Elit Assistant Service Bu ayrıcalığı size sadece Delmar Yapı sunuyor... Elit Asistant Nedir? Elit Asistant, hayatınızı her alanda kolaylaştıracak hizmetler sunan, çözümler üreten, ayrıcalıklı bir dünyanın kapılarını açan hizmetler bütünüdür. Elit Asistant Asistanlık Hizmetleri Hayatınızı kolaylaştırmak için 7/24 hizmetinizdeyiz. Exclusive Rezidans Hizmetleri: Dairenizin temizliğinden çocuk bakımına, kuru temizlemeden, kişisel güvenliğe kadar her şeyi bize bırakın. Sizin yerinize toplantınızı organize edelim, sinema-tiyatro gibi etkinlik biletlerinizi sizin için satın alalım. Ulaşım Hizmetleri: Sizi ve sevdiklerinizi dilediğiniz yerden alıp dilediğiniz yere ulaştıralım. Uçak bileti rezervasyonlarınızı yapalım. Organizasyon Hizmetleri: Eşinize, arkadaşlarınıza sürpriz doğum günü partisi, evlilik yıldönümü kutlamaları gibi çeşitli organizasyonları düzenleyelim. Alışveriş Hizmetleri: Ev için gıda alışverişine, arkadaşınızın doğum günü için hediye almaya ihtiyacınız var ama vaktiniz mi yok? Sizin için alışverişlerinizi biz yapalım.

Bulut İnşaat'tan Kıbrıs’a Muhafazakâr Otel !

Bulut İnşaat'tan Kıbrıs’a Muhafazakâr Otel ! Uzun yıllardır inşaat alanında konut projeleri üreten Temel Bulut, “Kıbrıs’ta muhafazakâr kesime hitap eden ve istendiğinde haremlik selamlık olabilecek bir otel planlıyoruz” dedi.
İnşaat alanında 1987′de yılında çalışmaya başlayan ve o yıldan bu yana sürekli inşaat ve konut alanında hizmet veren Bulut İnşaat’ın patronu Temel Bulut, inşaatı süren ve planlanan pek çok projeyle artık farklı alanlara açılıyor. Tüm projelerini Evviva markası altında geliştiren Bulut İnşaat, 2009′a kadar daha çok Bahçelievler ve Avcılar çevresinde mahalle aralarında konut yapmış. 2009 sonunda Beylikdüzü, Esenyurt bölgesine gelerek toplu konut projelerine start veren Temel Bulut, yaptığı kampanyalarla da adından söz ettiren biri. Başbakan Erdoğan’ın üç çocuk çağrısından esinlenerek, üç çocuklu ailelere ve üçüncü çocuğa sahip olacağını taahhüt eden çiftlere Evviva Yaşam Merkezi ve Evviva Gümüş City projelerinde yüzde 33 indirimli kampanyası en çok akılda kalanlar arasında. Bulut, İstanbul merkezli geliştirdiği projelerin yanı sıra şimdi de Kıbrıs’a açılıyor. Kuzey Kıbrıs’ta Girne’de konut ve 1500 odalı bir otel projeleri olduğunu dile getiren Bulut, mevcut projelerini ve planlarını anlattı: Projelerinizi Beylikdüzü, Esenyurt bölgesinde geliştiriyorsunuz. Projelerin özelliklerinden bahseder misiniz? Bu bölgede çok büyük potansiyel gördük, çok iyi gelişen bir bölge. Bu bölgede hedefimiz 15 bin konut yapmak. Şu anda 10 binlerdeyiz. Biz daha çok B grubu tüketiciye hizmet veriyoruz. Projelerde, sosyal alanların hepsinde aynı standardı oturtmaya çalışıyoruz. İnşaat olarak da, hepsinde aynı malzemeyi kullanıyoruz. Evviva Residence projesinde evleri teslim etmeye başladık. 2170 dairelik 250 milyon dolara malolacak Evviva Yaşam Merkezi’nin inşaatı devam ediyor. Şu anda yine inşaatı devam eden 4600 konutluk Evviva Gümüş City de ise, evleri 2013′ün 6′ıncı ayı itibariyle teslim edeceğiz. Burada 2+1 daireleri 110 bin liradan satacağız. Bu projenin maliyeti ise 400 milyon dolar. Yine aynı bölgede, 150 milyon dolarlık yatırımla 1800 konutluk Evviva Tower ve 1 milyon dolarlık 190 dairelik küçük bir proje olan Evviva İnci adlı projelerimiz var. Bu bölgedeki 15 bin konutu tamamladıktan sonraki hedefleriniz nedir? Bu 15 bin konutu 2014 sonuna kadar bitirip, başta bir bölgeye geçmek istiyoruz. Esenyurt’ta artık yer bulmakta zorlanıyoruz. Hedefimiz de Anadolu illeri var. Modern konuta ihtiyacı olan, konut çalışması olmayan bir ile geçmeyi düşünüyoruz. Bunun için Doğa ve Güneydoğu Anadolu illeri olabilir. En büyük hedefim, Hakkari’ye bir konut projesi yapmak. Esenyurt ve Beylikdüzü bölgesi dışında yapacağınız şimdiden somutlaşmış projeleriniz var mı? Kuzey Kıbrıs’ta Girne kentinde yine Evviva markasıyla konut ve otel yapma planlarımız var. Şirketi kurduk, yerleri aldık. 160 dönümlük bir arazi aldık, Lapta’da bir koy kiraladık. Daha çok muhafazakâr kesime hitap eden 1500 odalı bir otel yapma niyetimiz var. Oteli, istendiğinde haremlik selamlık olabilecek bir yapıda yapmak istiyoruz. Burada böyle bir ihtiyaç olduğunu düşündük. Yine Girne’de 1000 civarında villa ve konut yapmak istiyoruz. Toplamda maliyetinin 500 milyon dolar olmasını planlıyoruz, ancak niyetimiz orada yapacağımız konutların sayısını arttırmak. Bu durumda, yatırım rakamı 2 milyar dolara kadar çıkacak. 2014′e kadar İstanbul’daki yatırımlarımızı tamamlandıktan sonra yatırımların yüzde 20-25′ini oraya kaydıracağız. Kuzey Kıbrıs’ta son zamanlarda yatırımların durduğundan bahsediliyor? Siz bu konu hakkında neler düşünüyorsunuz? Biz araziyi İngilizlerden aldık, fiyatlar daha önce dört katı civarındaydı.Biz 100 dönümü 6 milyon sterline aldık, bu rakam üç dört yıl önce 20 milyon sterlindi. Şu sıralarda KKTC’de fiyatlar çok düştü. Eskiden 1800-2000 lira metrekare fiyatı konuşuluyordu, şimdi bu 1200- 1300 lira seviyelerine düştü. Bizim amacımız ucuza konut satmak. Ucuza konut satmak yönünde çeşitli projeleriniz oluyor. Üç çocuklu aileler için cazip fiyatlı kampanyanız olmuştu. Buna benzer kampanyalar olacak mı? Krizin etkisini azaltmak için kampanyanlar yaptık. Günde 10 liraya, 10 yıl vadeli faizsiz ev sattık. Bu şekilde 424 adet daire sattık. Bu kampanyanın geri dönüşü çok iyi oldu. Daha sonra Başbakan Erdoğan’ın “Üç çocuk yapma” önerisinde yola çıkarak, üç çocuğu olan ve üç çocuk yapmayı taahhüt edenlere 3+1 daireyi üçte iki fiyatına verdik. Bu şekilde de 500′den fazla aileye ev sattık. İnşaat sektörü 2011′de genel olarak nasıl bir yıl geçirdi? Yılsonu beklentileriniz nedir? Bu yıl satış bazında 2010′a göre, yüzde 50 oranında daralma oldu. Projeler uzun vadeli yapılıyor, ancak tabi kurdaki iniş çıkışlarda satışlarda etkili oluyor. Ancak, 2011′deki gerilemeye rağmen 2012 yılında yeniden canlanma bekliyoruz. Satışların 2010′daki rakamlardan daha fazla olacağı yönünde bir beklentimiz var. Kur aşağı yukarı seviyesini buldu. Gayrimenkule yatırım ister istemez olacak, sonuçta altına, dövize yatırım yapanlar bir şekilde bir zaman geldiğinde bu birikimlerini harcayacak. ( Taraf )
Belediyeler Kanalizasyonlardan da Para Kazanacak ! Başta internet olmak üzere telekomünikasyon altyapısı kurmak için kanalizasyonları kullanmak isteyen şirketler harekete geçti. Türk Telekom dışındaki işletmeler, şehir içi fiberoptik altyapı için belediyelerin kapısını çalıyor.
Başta internet olmak üzere telekomünikasyon altyapısı kurmak için kanalizasyon savaşı başladı. Türk Telekom dışındaki alternatif işletmeler şehir içi fiberoptik altyapı için belediyelerin kapısını çalıyor. Kanalizasyonları kiralamak isteyen işletmeler, buradan geçirecekleri fiberoptik kablo ile şehir içi ağlarını genişletmeyi hedefliyor. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK), 2012 yılı iş planında yeraltı tesislerinin paylaşımına ilişkin erişim yükümlülüğü düzenlemelerini yapacağını açıkladı. Bu düzenlemenin yapılmasıyla özellikle şehir içinde fiberoptik kablo ağının yaygınlaşmasının önü açılmış olacak. Asfaltın yeniden kazılmasının maliyetli olması, belediyelerin yüksek geçiş ücreti istemesi nedeniyle kanalizasyondan fiber kablo geçirmek de çok ucuza mal olacak. İşletmeler, sık sık kapısını çaldıkları belediyelerden istedikleri kanalizasyonu kullanmak için yüksek miktarda ücret ödemeyi kabul ediyor ancak başka işletmenin kanalizasyonu kullanmasını istemiyordu. Bu nedenle şehir içi altyapısında tekel olma ihtimali üzerine harekete geçen BTK, kanalizasyon geçişleri için düzenleme yapacak. Dünya örnekleri incelenerek gerçekleşecek düzenlemeyle tekelleşmenin önüne geçilirken, altyapı kiralamasında referans ücret belirleyecek. Sabah