Kentsel dönüşüm ne getiriyor
Kentsel dönüşüm ne getiriyor
Kamuoyunda “Kentsel Dönüşüm” olarak bilinen “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi” hakkında kanun tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunuldu.
Riskli yapıların tespiti; Bakanlıkça
hazırlanacak yönetmelikte belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde
masrafları kendilerine ait olmak üzere, öncelikle yapı malikleri
tarafından, Bakanlıkça Lisanslandırılan kurum ve kuruluşlara yaptırılır.
2
| |
Kamuoyunda “Kentsel Dönüşüm” olarak bilinen “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi” hakkında kanun tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunuldu. | |
|
|
Kamuoyunda “Kentsel Dönüşüm” olarak bilinen “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi” hakkında kanun tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunuldu.
Yürürlükteki ”Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak
Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun” un “afete maruz bölge” ilanından,
işlemlerin tamamlanması aşamasına kadar çok büyük zorluklar içerdiğinden bahisle
“olağanüstü” yetkiler içeren özel bir düzenlemeye ihtiyaç duyulduğu, tasarının
gerekçesinden anlaşılmaktadır. Gerçekten de, mevcut yasa ile afet riski
altındaki alanların süratli ve ekonomik bir biçimde dönüştürülmesi zor
görünüyor. Ancak, ihtiyaçtan kaynaklanan yeni, düzenlemenin de, özellikle tapu
sicili açısından birçok yenilikle beraber, uygulamada yeni sorunların kaynağı
olacağını söylemek mümkün.
Öncelikle, mülkiyet hakkının içeriği ve kapsamı, bu tasarı da
kısmen değiştirilmiş ve “kamu yararı amacıyla” kısıtlanacağı Anayasa’da yer alan
mülkiyet hakkına oldukça ağır bir müdahale getirilmiş durumdadır. Tasarının
gerekçesinde anlatılan “ anlaşma esasının” birçok yerde zorunluluklar içermesi,
bazı durumlarda sayısal çoğunluğun yeterli addedilmesi, tasarıyı tartışılır hale
sokmaktadır. Başka bir ifadeyle, gerekçe ile yasal düzenlemenin tam olarak
örtüşmediği söylenebilir.
Bunun yanı sıra, deprem kuşağındaki ülkemizde hızlı bir dönüşüm
sağlaması bakımından oldukça elzem maddeler de tasarıda yer almış bulunuyor.
Yargı yerlerine müracaatın sınırlandırılması, Bakanlık, TOKİ ve
idarelere tanınan idari yetkilerin çok aşkın olması, yargının “yürütme durdurma”
kararı vermesinin önlenmesi, askı ilanlarının kaldırılması ilk bakışta göze
çarpan ve oldukça sakıncalı olan maddelerdir.
Tasarının amacının; afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar
dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde “fen ve sanat”
normlarına uygun sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere
iyileştirme, tasfiye ve yenilemeler olduğu belirtilmektedir.
Tasarının tanımlar başlığı altındaki maddesinde, yeni
tanımlamalarda yapılmış bulunuyor.
Bu yasa uyarınca gerçekleştirilecek uygulamalar da yeni yerleşim
alanı olarak kullanılmak üzere belirlenen alanları, “Rezerv Yapı Alanı “
olarak,
Zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma nedeniyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan alanı, “Riskli Alan” ,
Zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma nedeniyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan alanı, “Riskli Alan” ,
Riskli alan içinde veya
dışında olup, ekonomik ömrünü tamamlamış olan ya da yıkılma veya ağır hasar
görme riski taşıdığı, ilmi ve teknik verilere göre tespit edilen yapıyı da
“Riskli Yapı” olarak tanımlamış bulunmaktadır. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının
yetki ve kontrolünde, belediye ve mücavir alan sınırı içinde belediyeler, bu
alan dışında il Özel İdareleri, Büyükşehirlerde, Büyükşehir Belediye Başkanlığı
ve Bakanlık tarafından yetkilendirilmesi halinde büyükşehir sınırları içindeki
belediyeler yetkili idare olarak tanımlanmış bulunmaktadır.
Riskli yapıların tespitinde öncelikle
Bakanlıkça hazırlanan bir yönetmelik çıkarılması gerekiyor. Yine Bakanlıkça
kendilerine riskli yapı tespit etme yetkisi verilen kurum ve kuruluşların
oluşması gerekmekte. Mevcut yapıya baktığımız zaman, Yapı Denetim Şirketlerinin,
organizasyonel yapısında yapılacak bir değişiklik ile tespit işlemleri bu
kuruluşlara yaptırılabilir. Veya İmar affı yasasının uygulanması sırasında
kurulan Yeminli Özel Teknik Bürolar benzeri bir yapılanma yapılabilir.
Bakanlıkça verilen süre içinde malikler tarafından bu tespit
yaptırılmazsa, bu tespitler, Bakanlıkça veya idare tarafından yaptırılabilir.
Bakanlık tarafından yaptırılan tespitlere itiraz süresi 15 gündür. Bu
itirazlar Bakanlıkça, üniversitelerde görevli, inşaat, jeoloji veya jeofizik
mühendisliği ile hukuk öğrenimi görmüş öğretim üyeleri arasından seçilecek
üç kişi, ile Bakanlıkta görevli iki kişiden teşekkül eden teknik
heyetler tarafından incelenip karara bağlanır.
Tamamen Bakanlığın kontrolünde olan, teknik heyet seçimi ile
itirazın karara bağlanması, itirazın şeklen yapılabileceğini, hukuken içinin boş
olduğu inancını vermekte olup, yargıya müracaatın hiç düzenlenmemiş olması,
karar mercii ile onay makamının bir elde toplanması gibi oldukça sakıncalı bir
durum olarak karşımıza çıkmaktadır.
Riskli yapı tespitinin Bakanlıkça yaptırılması halinde, işlemin
masrafları tapu idaresine bildirilerek, yapı maliklerinin tüm arsa payları
üzerine müşterek ve müteselsil sorumlu olarak ipotek tesis edileceği ve tüm ayni
ve şahsi hak sahiplerine bilgi verileceği belirtilmektedir.
Tasarının tahliye ve yıktırma başlıklı 5. maddesinde belirtilen
yıkım işlerinin Bakanlıkça yapılması halinde de, yıkım masrafı tutarında, tüm
arsa payları üzerine müşterek ve müteselsil ipotek konulacağı belirtilmektedir.
Tesis edilen bu ipoteklerin, diğer alacaklara nazaran önceliği veya
rüçhan hakkı bulunmamakla beraber, bu ipotekler kanuni ipotek olarak tescil
edilmelidir. Çünkü 10 daireli bir apartmanda, üzerinde 1. Derecede bir ipotek
bulunan bir bağımsız bölüm ile üzerinde 1,2 ve 3. Derecede ipotek bulunan
taşınmazlara aynı anda ipotek konulacağından, bu ipoteğin niteliği kanuni ipotek
olmakla birlikte, işgal ettiği derece, tescil anında boş olan derece olacaktır.
Örneğimize göre, 1.derece ipotek bulunan bağımsız bölüm için, 2.derecede, 1,2 ve
3. Derece ipotek bulunan bağımsız bölüm için 4. derecede yer işgal edecektir.
Riskli yapıların tespit tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde
tapu dairesine bildirimi üzerine, tapu dairesi, beyanlar hanesinde belirtmede
bulunarak, diğer ayni ve şahsi hak sahiplerine bilgi verecektir. Bu belirtme
bildirici mahiyette olup, taşınmazın tedavülüne, ayni ve şahsi hak tesisine
engel değildir.
Tasarının 3. maddesinin 4. fıkrasına göre, bu kanuna göre
uygulamada bulunulan alanlarda yer alan tescil dışı alanların, Hazine adına
tescil edildikten sonra Bakanlığın tasarrufuna bırakılacağı, Bakanlığında bu
yerleri TOKİ’ ye veya idareye bedelsiz olarak devredebileceği hükmü
getirilmiştir. Tapu kanununun 21. maddesi; Köy ve belediye sınırları içinde
kapanmış yollarla yol fazlaları köy veya belediye namına tescil olunur.” hükmünü
içermekte olup, bu kanun kapsamındaki uygulamalarda, tapu kanunun 21. maddesinin
hükümsüz kalacağını söylemek mümkündür.
Zaten, tasarının 9. Maddesinin son paragrafında da; bu kanunun
uygulanmasını engelleyici hükümleri ve kanunların bu kanuna aykırı hükümleri
uygulanmaz.” demek suretiyle tapu kanununun 21. maddesinin, veya diğer
kanunların, bu kanuna aykırı hükümlerinin uygulanmayacağını söylemek mümkündür.
3
Bakanlığın talebi üzerine, bu kanun
uygulanmasında kullanılmak üzere tasarıda belirtilen kamu idarelerince,
Bakanlığa tahsis edilen taşınmazlar tahsis ve devir tarihinden itibaren üç
yıl içinde maksadına uygun olarak kullanılmadığı takdirde re’sen Hazine
adına tescil edilecek ve devreden idareye bilgi verilecektir.
Tescilin re’sen yapılması ilkesi, herhangi bir mahkeme kararına
gereksinim olmadan idarenin talebi üzerine yapılacağı anlamına gelmektedir.
Yoksa tapu müdürlüğünün tescil tarihinden itibaren 3 yıl geçtikten sonra re’sen
eski malik adına tescil yapması anlamına gelmemektedir. Çünkü bu süre Bakanlıkça
uzatılabileceği gibi, konu yargıya taşınmış da olabilir.
Tasarının 3. maddesinin 6. fıkrasında ise, 4342 sayılı Mera
Kanununun 14. maddesinin (g) fıkrasında yer alan “Doğal afet bölgelerinde
yerleşim yeri için ihtiyaç duyulan” alanların tahsis amaçları değiştirilip,
hazine adına tescil edilmesi kuralı getirilmiştir.
Tasarrufların kısıtlanması başlıklı 4. maddesinde, Bakanlık, rezerv
yapı alanlarında veya riskli alanlarda, bu kanun kapsamındaki proje ve
uygulamalar için her türlü imar ve yapılaşma işlemlerini geçici olarak
durdurabilme yetkisine haiz kılınmıştır.
Yine bu alanlarda bulunan Hazineye ait gayrimenkuller, satılamaz,
kiraya verilemez, tahsis yapılamaz ve irtifak hakkına konu olamaz.
Uygulama sırasında, talep edilmesi halinde, riskli alanlardaki
yapılar ile riskli yapılara “elektrik, su ve doğalgaz hizmetleri verilmez ve
verilen hizmetler ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından durdurulur”
denilmektedir.
Uygulamanın hızla yapılabilmesi açısından düşünülmüş olan bu
uygulama, sosyal ve insani açıdan son derece sakıncalıdır. Riskli yapının
tespiti ve yıkımının gecikmesi halinde, yaşam şartlarının zorlaştırılarak, adeta
binadan kovulması, hiçbir kanuni gerekçe ile açıklanamaz.
Zaten bu kanun uygulamasında olağanüstü yetkilerle donatılmış, her
türlü denetimin dışında tutulmuş olan idarenin, böyle bir yol seçmesi,
uygulamanın insani boyutunun eksik kaldığını göstermektedir.
Tahliye ve yıktırma başlıklı 5. maddede; riskli yapıların
yıktırılmasında öncelikli olarak malikler ile anlaşma esastır denilmekte
olup, uygulamaya başlamadan evvel, bu yapıların maliklerine 30 günden az
olmamak üzere süre verilmesi, bu süre içinde yapının malikler tarafından
yıktırılmaması halinde, yapının idari makamlarca yıktırılacağı belirtilerek
tekrar süre verilmesi esası getirilmiştir. Verilen ikinci süre içinde de yapının
malikler tarafından yıktırılmaması halinde, bu yapıların insandan ve eşyadan
tahliyesi ve yıktırma işlemleri, yıktırma masrafı dönüşüm projeleri özel
hesabından karşılanmak üzere mahalli idarelerin de iştiraki ile mülki
amirler tarafından yapılır.
Bakanlık veya idare tarafından yapılan yıkımın masrafları, ilgili
tapu müdürlüğüne bildirilerek, yıkılan binanın paydaşlarının arsa payları
üzerine müşterek ve müteselsil ipotek tesis edilir ve binanın ayni ve şahsi hak
sahiplerine bilgi verilir.
Tasarının uygulama işlemleri başlıklı 6. maddesi, uygulamanın nasıl
yapılacağına dair hükümler içermektedir. Buna göre; üzerindeki bina yıkılarak
arsa haline gelen taşınmazlarda daha önce kurulmuş olan kat irtifakı veya kat
mülkiyeti, ilgililerin muvafakati aranmaksızın Bakanlığın talebi 4
üzerine ilgili tapu sicil
müdürlüğünce re’sen terkin edilir. Maliklerce yapılan anlaşmanın şartları tapu
kütüğünde belirtilerek, malikleri adına müşterek mülkiyet olarak tescili
yapılır. Bu taşınmazlar üzerinde bulunan ayni ve şahsi haklar ile temlik hakkını
kısıtlayan her türlü şerh, hisseler üzerinde aynen devam eder.
Kat irtifakı ya da kat mülkiyeti kurulu olan taşınmaz üzerinde,
taşınmazın bu vasfına dayalı olarak tesis edilmiş işlemlerin akıbeti ne
olacaktır.? Örneğin; üzerinde yapı bulunan taşınmaz bankaya ipotek edilmiş ve bu
yasa kapsamında ipoteğin, borçlunun müşterek mülkiyet hissesine aktarılmış
olması, şeklen hukuki menfaati koruyor olsa da, taşınmazın değerinde meydana
getirdiği değer azalması nasıl karşılanacaktır? Burada malikin kusurundan da
bahsedilmeyeceğine göre, kredi kuruluşu malikten ek teminatı nasıl isteyecektir?
Benzer şekilde, bağımsız bölüm olarak aile konut şerhi konulmuş
olan bir taşınmazın arsa haline dönüşmesinde, bu şerhin varlığı ne anlam ifade
edecektir.?
Kat irtifakı terkin edilerek arsaya dönmüş olan taşınmazda,
malikler KMK’ un 7 ve 8. md. lerinde düzenlenen ortaklığın giderilmesi davası
ile şufa hakkını kullanabilecekler midir?
Yıkılarak arsa haline gelen taşınmazlarda, malikler; tevhit veya
ifraz yapılmasına, yeniden bina yaptırılmasına, payların satışına, kat karşılığı
ya da hâsılat paylaşımı ve diğer usuller ile yeniden değerlendirilmesine,
sahip oldukları hisseler oranında paydaşların en az üçte iki çoğunluğu ile
karar verilir denilmektedir.
Oldukça önemli sakıncalar içeren bu fıkranın en önemli özelliği,
mülkiyet hakkının kapsam ve içeriğine getirdiği kısıtlamadır. Böyle bir sayısal
çoğunluk ile tedavül de dâhil her türlü değişikliğe izin verme yetkisinin
konulması, mülkiyet hakkına getirilmiş en ağır kısıtlama olacaktır. Kaldı ki;
tasarının bu hali ile yasalaşması halinde de oldukça sakıncalı durumlar da
ortaya çıkabilecektir. Tasarıda ki üçte iki çoğunluk, sayı ve arsa payı
bakımından, yani her ikisinde de aranmıyor. Örneğin; 1/9 arsa paylı 9 bağımsız
bölümden oluşan bir binada, 7 bağımsız bölüm sahibi olan kişi, tek başına
taşınmazın tamamına ilişkin karar alabilecek midir? Eğer mevcut düzenleme
yasalaşırsa bu mümkün olabilecektir.
Yine bu kapsamda, kat irtifakı ya da kat mülkiyeti olmaksızın
fiilen inşa edilmiş, kaçak bağımsız bölümler, üçte iki çoğunluk içinde nereye
oturtulmaktadır. ? Bu bağımsız bölüm malikleri, tapuda malik olmadıklarına göre,
yıkım anlaşmasında yer almayacaklar mıdır? Tasarıda bu konuyu içeren hükümler
yer almadığından, bu durumda olan kişilerin, mali hakları nasıl güvence altına
alınacaktır?
Yıkılarak arsa haline gelen taşınmazlarda, anlaşmaya katılmayan
bağımsız bölümler, Bakanlıkça rayiç değeri tespit ettirilerek, bu değerden az
olmamak üzere anlaşma sağlayan diğer maliklere açık artırma usulü ile
satılacaktır. Bu açık artırma sadece paydaşlara açık olup, dış alıcılar bu
ihaleye iştirak ettirilmeyecektir. Ancak, bu suretle satış gerçekleşmezse, yani
maliklerden hiç biri, anlaşmaya yanaşmayan malikin bağımsız bölümünü almak
istemezlerse, o takdirde Bakanlığın talebi üzerine, tespit edilen rayiç bedeli
de Bakanlıkça ödenmek kaydı ile tapuda Hazine adına re’sen tescil edilir.
Ve maliklerce yapılan anlaşma çerçevesinde Bakanlığa tahsis edilmiş sayılır. Bu
şekilde Bakanlığa intikal eden bağımsız bölümler, maliklerin anlaşmaya vardığı
usule göre değerlendirilir. 5
Yine bu kapsamda, üzerindeki bina
yıkılmış arsanın maliklerine yapılan tebligatı takip eden 30 gün içinde malikler
anlaşamazlarsa, 2942 sayılı yasanın 3. maddesindeki iskân projelerinin
gerçekleştirilmesi amacıyla acele kamulaştırma yapılabilir.
Tapuda mülkiyet hanesi açık olan taşınmazlar ile mirasçısı belli
olmayan, kayyım tayin edilmiş, ihtilaflı ve üzerinde sınırlı ayni hak tesis
edilmiş taşınmazların kamulaştırma işlemleri aynı madde hükümlerine tabidir.
Kamulaştırma işlemlerinin yürütülmesi sırasında, Bakanlık mirasçılık belgesi
çıkartmaya, tapuda idari yoldan ya da dava yolu ile kayıt düzeltme işlemi
yapabilecektir.
Taraflar kamulaştırma konusunda uzlaşırlarsa, taşınmazın tescil
veya terkinine ilişkin ferağ ve muvafakati de içeren sözleşme ve uzlaşma
tutanağı tanzim edilir ve ilgili tapu müdürlüğüne gönderilerek kamulaştırmanın
re’sen tapu siciline işlenmesi sağlanır.
Yine bu tasarıda düzenlenen “konut sertifikası” uygulaması
yıktırılan veya kamulaştırılan yapının maliklerine ya da malik olmasalar bile bu
yapılarda kiracı veya sınırlı ayni hak sahibi olarak en az 1 yıldır
ikamet ettiği veya işyeri bulunduğu tespit edilenlere verilebilen, mülkiyet
veya sınırlı ayni hak sağlayan usul ve esasları Bakanlıkça belirlenen bir belge
olarak karşımıza çıkmaktadır.
Özellikle kaçak bağımsız bölümlerin, bu bağımsız bölümlerin
kullanıcıları ya da maliklerini korumak amacıyla getirildiği düşünülen konut
sertifikası uygulaması, kaçak bağımsız bölümleri hangi ölçülerde değere iştirak
ettirecektir? Örneğin 10 daireli olarak kat irtifakı kurulmuş bir binada, 2 adet
kaçak bağımsız bölüm söz konusu ise, bu bağımsız bölüm malikleri anlaşmaya
iştirak etmeyecekler midir? Ya da iştirak edeceklerse, bu şahısların arsa
payları ne oranda olacaktır? Konut sertifikasının bu bağımsız bölümler için
olduğu düşünülürse, bu bağımsız bölümlerin değeri hangi kriterlere göre tespit
edilecektir.?
Tasarı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığına olağanüstü yetkiler de
verilmektedir.
Bakanlık;
**Riskli yapılara, rezerv yapı alanlarına ilişkin her
türlü,plan,proje, arazi ve arsa düzenlemesi ile toplulaştırma yapmaya,
**Bu alanlarda bulunan taşınmazları satın almaya, ön alım hakkı
kullanmaya, bağımsız bölümlerde dahil taşınmazları trampa etmeye, taşınmaz
mülkiyetini ve imar haklarını başka bir alana aktarmaya,
**Aynı alanlara ilişkin taşınmaz mülkiyetini anlaşma sağlamak kaydı
ile menkul kıymete dönüştürmeye,
**Kamu ve özel sektör işbirliğine dayanan usuller uygulamaya, kat
veya hasılat karşılığı usulleri de dâhil olmak üzere inşaat yapmaya veya
yaptırmaya, arsa paylarını belirlemeye,
**634 sayılı KMK’ndaki esaslara göre paylaştırmaya veya
birleştirmeye ya da sınırlı ayni hak tesis etmeye,
** Her tür ve ölçekteki planlama işlerine esas teşkil edecek
standartları belirlemeye ve özel standartlar içeren planlar yapmaya ve
onaylamaya,
**Dönüşüme tabi tutulan alanlarda üzerinde köhnemiş yapı bulunan
taşınmazları üzerindeki muhdesat ile birlikte değer tespiti yaptırmaya, yetkili
kılınmıştır. 6
Bu yasa uyarınca tesis edilen idari
işlemlere karşı tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde dava
açılabilecek olup, bu davalarda yürütmenin durdurulması kararı
verilemeyecektir.
Deprem
riski altındaki ülkemizde, özellikle beklenen İstanbul depreminde, hazırlıklı
olmak, olası bir depremin en az zararla atlatılması bakımından, bazı
zaruretlerin olduğu ortadadır. Ancak, bu zaruretin ortaya çıkardığı ihtiyaç,
idareye denetimsiz ve sınırsız bir yetki vermemelidir. Plan yapımından, bina
yıkımına, mülkiyetin dönüştürülmesinden, idari yargı davalarında yürütmenin
durdurulması kararının verilmemesine kadar oldukça önemli konularda, idarenin
denetimsiz söz sahibi olması, telafisi imkânsız zararların doğmasına yol
açabilecektir.
Yorumlar