7 Kasım 2012 Çarşamba

Gebze Pendik Demiryolu 29.04.2012 Tarihinde Kapatılıyor


Gebze Pendik Demiryolu 29.04.2012 Tarihinde Kapatılıyor

marmaraya-gider.jpgYüksek Hızlı Tren Projesi için kapatılan Gebze Köseköy hattının devamı olan Gebze Pendik arası mevcut demiryolunun Marmaray CR3 sözleşmesi gereği Gebze Pendik arası demiryolunun 17 Aralık 2012tarihinde kapatılacak olması planlanmasına rağmen iktidarın 2013 yılı içinde Yüksek Hızlı Treni İstanbul'a getirme arzusu nedeniyle öne çekilmiş olup,Gebze Pendik arası banliyö hattının kapanma tarihi 29.04.2012 Pazar günü olarak belirlenmiştir.
Demiryollar Limanlar ve Hava Meydanları İnşaatı Genel Müdürlüğü Marmaray Projesi kapsamında Gebze Haydarpaşa ve Kazlıçeşme Halkalı arası demiryolu hatlarının bölüm bölüm kapanma tarihlerini şu şekilde açıklamıştı. İhaleyi kazanan Obrascon Huarte Lain (OHL) SA- Dimetronic SA Ortak girişimin sözleşmesel olarak işe başlama tarihi olan 3 Kasım 2011'den 411 gün sonra 17 Aralık 2012 Gebze Pendik, 595 gün sonra 19 Haziran 2013 Pendik İbrahimağa, 503 gün sonra 19 Mart 2013 Halkalı Kazlıçeşme arası demiryolu hatları tren trafiğine kapatılarak çalışma yapılması ve iş programına göre de Marmaray projesinin tamamlanarak 18 Haziran 2015'de hizmete açılması planlanmıştı.
Ancak AKP iktidarı seçimler öncesinde İstanbul'a Yüksek Hızlı Tren getirme istek ve arzusunda olduğu için Gebze Pendik arası demiryolunun 17 Aralık 2012 olarak planlanmış olan kapanma tarihini Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Altyapı Yatırımları Genel Müdürlüğünün 03.04.2012 tarih 140-99/5154 sayılı yazı emri ile 7,5 ay önceye yani 29.04.2012 tarihine çekmiştir. 
Gebze-Pendik-kapanma-yazisi.jpgBugün itibarıyla 23 gün sonra Gebze Pendik arası istasyonlardan banliyö trenlerine binerek işine okuluna hastaneye geziye giden yolculara hiçbir duyuru yapılmadığı gibi, alternatif ulaşım seçenekleri sunulmamış, hiçbir tedbir alındığına dair açıklama yapılmamıştır. Köseköy Gebze hattının kapatılmasından sonra nasıl ki tren yolcuları başlarının çaresine baksınlar yaklaşımı sergilendiyse Gebze Pendik hattının kapatılması ardından da farklı bir yaklaşım beklemek hayalcilik olur. 
Avrupa'da birçok ülkenin nüfusundan fazla sayıda nüfusa sahip bir metropol kent olan İstanbul'da banliyö hatlarının kapatılarak yolcuların ulaşım hakkının engellenmesi, yolcuların seçeneksiz bırakılması kabul edilemez. 
Gebze Pendik arası demiryolunun yenilemesi yol tren trafiğine kapatılmadan yapılabilir. Yolun kapatılmaması için kamuoyu tepkisinin örgütlenmesinde demiryollarında örgütlü sendika Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikasına ve Haydarpaşa Dayanışmasına görev ve sorumluluk düşmektedir.

İSTANBUL NE ZAMAN VİLAYET OLDU?


İstanbul’un bir özelliği de ilk vilayet teşkilatının diğer büyük illerden çok sonra, ancak 1909 (1325) yılında kurulmuş olmasıdır. Bunun nedenleri çeşitli eserlerde şöyle açıklanmaktadır:
İstanbul, Fatih Sultan Mehmet tarafından 29 Mayıs 1453’te fethinden egemenliğin Büyük Millet Meclisine ve dolayısıyla ulusa geçmesi tarihi olan 23 Nisan 1920 ye kadar 467 yıl Osmanlı devletinin baş şehri olarak kalmıştır. 13 Ekim 1923’te Ankara başşehir olarak kabul olunmuş ve bundan 16 gün sonra, yani 29 Ekim 1923’te Cumhuriyetin ilanı ile İstanbul, yeni Türkiye Cumhuriyetinin bir vilayeti haline gelmiştir.
İstanbul, Osmanlı İmparatorluğunun başşehri iken, Padişah denilen Hükümdar ile o zamanın Başvekili (Sadrazam) ve Vekilleri (Nazırlar), yani Bakanlar Kurulunun tümü başşehirde bulunmalarına ek olarak çeşitli devirlerde de şehrin mülki, beledi, askeri ve inzibati işleriyle İstanbul Kadısı, Yeniçeri Ağası, İhtisab Nazırı, Serasker, Zabtiye Müşiri ve Şehremini gibi isimlerle vazife gören kişiler ve kuruluşlar meşgul olduklarından 1909 (1325) yılına kadar İstanbul şehri ile “mülhakat” denilen yakınındaki ilçeler için ayrıca bir Vali tayinine ihtiyaç duyulmamıştır. Ancak Meşrutiyet inkılabıyla Osmanlı Devleti şekil değiştirdikten sonra, 22 Temmuz 1909 (1325) tarihli bir kanun la İstanbul’da ilk defa vilayet kurulmuştur.
İstanbul’un fethinden 1826 (1242) tarihine kadar 373 yıl şehrin idari ve beledi işlerinin mühim bir kısmı Padişah ve Vezirler Meclisi tarafından tayin olunan kişilerin şahsi takdir ve kararları ile yürütülmüştür.
Şehirleri “Kadı” denilen ve İstanbul’da da “İstanbul Efendisi” adı ile anılan ve aynı zamanda şehrin hakimi olan kavuklu bir yüksek memur idare ederdi. “İstanbul Efendisi” emrinde bulunan İhtisab Ağası ve ona bağlı memurlar vasıtasıyla hiçbir kanuna tabi olmaksızın hüküm ve kararlarını derhal uygulardı.
1826 (1242) yılında İkinci Sultan Mahmud tarafından Yeniçeriliğin kaldırılmasından sonra “İhtisab Nezareti” adı ile Bakanlık gibi yeni bir teşkilat kurulmuş ve o zamana kadar Kadılar veya İstanbul Efendileri tarafından görülmekte olan esnafın ve gıda maddelerinin kontrol ve murakabesi ile zabıta işleri ve ordu masraflarının karşılığı olarak alınan ihtisap resimlerinin tahsili gibi görevler bu Nezarete verilmiştir. İhtisap Nezareti İstanbul’da hem Vilayete, hem de Belediyeye ait işleri görür, şehrin asayişi ile de meşgul olurdu.
Fakat çok geçmeden İhtisap Nezaretinin bu vazifelerden vergi tahsili kısmı Maliye Nezaretine, zabıta ve askeri işler de “Seraskerlik” makamına verilmiştir. Fakat bir müddet sonra, Seraskerliğe verilen zabıta vazifeleri önemli görüşülerek 1846 (1262) yılında bir “Zaptiye Müşürlüğü” ihdas olunmuş ve böylece mülki idare ve zabıta işleri bu Müşürlüğe devir olunmuştur. Bu suretle İhtisap Nezaretinde yalnız Belediye görevleri bırakılmış oldu.
Böylece 1846 (1262) yılından 1866 (1282) yılına kadar geçen yirmi yıl içinde Vilayete ait mülki idare ve zabıta işleri (Zaptiye Müşürlüğü)’nce ifa olunmuştur. 1866 (1262) yılında Zaptiye Müşürlüğünde Çatalca, Şile, Kartal, Gebze gibi “ Mülhakat” civar ilçelere ait idari ve inzibati işlerle de meşgul olmak üzere bir “Meclis-i İdare-i Liva-i Zaptiye” adı ile bir Meclis teşkil edilmiştir. Bundan dört yıl sonra 1870 (1286) tarihinde ise İstanbul’un mülki idaresi, zabıta ve mahkemeleri hakkında 101 maddelik bir nizamname yayınlanmış ve bu nizamname ile Zaptiye Müşürüne Valilik yetkileri verilmiştir.
Bu nizamnameye göre, Zaptiye Müşürlüğü idari teşkilatı, İstanbul, Beyoğlu, Üskiüdar ve Çekmece adları ile dört mutasarrıflık (Valilikten küçük, Kaymakamlıktan büyük bir idari makam) ile Galata, Adalar, Kartal, Eyüp, Yeniköy, Şile, Beykoz, Çatalca, adları ile sekiz Kaymakamlıktan ve Küçükçekmece, Suyolu kurası (köyleri), Terkos, Gebze adları ile dört müdürlükten kurulu idi. Bu nizamname ile İstanbul’da ki Ceza Mahkemeleri de, diğer vilayetlerin mahkemeleri gibi Zaptiye Müşürünün Emri altına verilmiş ise de bunun sakıncası çabuk anlaşılmış ve bir yıl sonra 1871 (1287) de kaza ve icra kuvvetleri birbirinden ayrılarak mahkemeler yeni kurulan Adliye Nezaretine bağlanmıştır. Böylece, Valilik yetkisi 1877 (1293) inkılabına kadar Zaptiye Müşürü tarafından kullanılmıştır.
Bu tarihte Osmanlı Hükümetinin şekli değiştiği zaman, İstanbul’un idaresine de bir yenilik verilmek istenilmiş ve Paris şehrini takliden mevcut Belediye dairelerinin ( bugün ki Belediye Şube Müdürlükleri) sayısı yirmiye çıkarılmış, fakat o sırada Osmanlı, Rus harbi çıktığı için bunun tatbikatına geçilememiştir. 1878 (1294) de ise Belediye dairelerinin sayısı ona indirilmiştir, her daireye Hükümet tarafından birer müdür tayin edilmek suretiyle 1908 (1324) yılına kadar İstanbulun idare işleri de bu Belediye Müdürlükleri tarafından ifa olunmuştur.
Meşrutiyetin ilanı üzerine, 22 Temmuz 1909 (1325) tarihli bir kanunla İstanbul’da ilk defa Vilayet teşkil olunmuş ise de, o zamanlar İstanbul Hükümet merkezi olduğu için, şehirde vilayetin varlığı ve otoritesi hissedilmemiştir.
İstanbulda vilayet teşkilatının kurulmasından ve Şehreminliğine ilaveten bir de Vilayet Makamı ihdas olunmasından sonra Dahiliye Nezareti için bir “ Emanet-Vilayet Meselesi” meydana çıkmış, zaman zaman Vilayetin lüzumsuzluğu ileri sürülmüş, komisyonlar inceleme yapmış, hulasa 1922 yılına kadar 12 yıl içinde her yeni Vali, Şehremini ve Dahiliye Nezaretinde kocaman bir dosya teşkil etmiştir. Tatbikat ve icraat ise, kah ayrı bir Vali ve bir Şehremini bulunması, kah Valiye Şehremini vekalet veya Şehreminine Valiye vekalet görevi de verilmek suretiyle yürütülmüştür.
Eski İstanbul EvleriBu arada: İstanbul Şehremini Operatör Dr. Cemal Paşa (Topuzlu) 12 Ekim 1912’den 8 Kasım 1914’e kadar, Şehremini İsmet bey, 9 Kasım 1914’den 3 Şubat 1915’den 29 Nisan 1915’e kadar, Şehremini Bedri Bey, 30 Nisan 1915’den 7 Temmuz 1917’ye kadar İstanbul Valiliğine de vekalet etmişlerdir. İstanbul Valisi Kani Bey 14 Temmuz 1917’den 3 Aralık 1917’ye kadar ve ikinci defa olarak 12 Ağustos 1918’den 15 Aralık 1918’e kadar ve Vali Yusuf Ziya Bey de 16 Aralık 1918’den 11 Mayıs 1919’a kadar İstanbul Şehreminliğine de vekaletten bulunmuşlardır.
 
Atatürk’ün Milli Mücadeleye başlamak üzere Samsun’a çıktığı 1919 Mayısından, 1923 Cumhuriyetin ilanına kadar geçen intikal devresinde iki kat daha Valilikte bulunmuş ve bunların sonuncusu, 7 Ekim 1922’den, yani Padişah Vahidettin’in bir düşman gemisiyle İstanbul’dan kaçtığı 17 Ekim 1922’den on gün evvel başlayarak 7 Nisan 1923’e kadar Valilik yapan Miralay Esat Bey (Paşa) olmuştur.
 
 
 
Kaynak:1967 İstanbul Valiliği İl Yıllığ

İSTANBUL'UN KURULUŞU

İSTANBUL'UN KURULUŞU
Eski İstanbul(Tranvay)
Megaralılar M.Ö. 658-657 yıllarında bugünkü Topkapı Sarayının bulunduğu yerden, Sarayburnu’na ve oradan da Ahırkapı semtine kadar uzanan mahalde küçük bir şehir kurdular. Kurdukları şehrin etrafını bir surla çevirdiler. Şehre, başkanları Vizas'ın ismine izafeten "Vizas Şehri" manasına gelen Vizantion (Bizantion) adını verdiler. Şehri çevreleyen surlar, Sarayburnundan başlayıp, bugünkü Ayasofya Müzesini içine alarak, Yerebatan Sarayından geçmekte ve bir kavis yaparak,Sultanahmet Camii ve etrafı dışarıda kalmak üzere Ahırkapı semtinde denize varmaktaydı. Sonraları Argoslular, Zevksippos adlı başkanlarının emri altında gelip, Bizantion'a yerleştiler. Böylece şehrin nüfusunu çoğalttılar. Şehir,kısa zamanda çiftçi ve balıkçı yeri olarak gelişmiş zamanda Ege denizinden Karadenize gidip gelen gemiler için uğrak ve durak yeri olduğundan önem kazanmıştır.Şehrin kurucusu olan Vizas tarafından, bugünkü Topkapı Sarayının bulunduğu tepede bir Akropol kurulmuştur.Pers hükümdarı Darius, İskit seferinden dönüşünde, generallerinden Megabisos'u Marmara etrafındaki şehirleri Pers împaratorluğuna bağlamaya memur etmişti. Vizas (Bizans) şehri, Darius’un İskit seferi dönüşünden sonra M.Ö 479 yılına kadar Pers İmparatorluğuna bağlı kalmış, aynı yılda Yunanlıların Persleri Platea şehri yöresinde yenmelerinden az sonra, Isparta Kralı Pavsanias şehri ele geçirmiştir.
M.Ö 340 yılında Makedonya kralı II.Filip, şehri muhasara ettiyse de zaptedememiştir. Perslerden de yardım gören Atinalılar, Yunan şehir devletleri ile bir anlaşma yaparak, Bizanstion yardımına koştular.
 
Bunun üzerine II. Filip muhasarayı kaldırıp geri dönmek mecburiyetinde kaldı. Roma İmparatoru Septimius Sevirus'la (193-211), Romalı general Niger arasındaki çarpışmada, Bizans şehri Niger'in tarafını tut¬tuğundan, İmparator kendisine karşı düşmanıyla ittifak eden Bizanslılardan intikam almak için, 193 yılında şehri kuşatmış ve üç yıllık bir kuşatmadan sonra, 196 yılında zaptetmiştir. Şehir halkına çok sert davranan ve şehrin surlarını, baştanbaşa imha ettiren Sevirus, bir müddet sonra oğlu Antonius Bassianus Karakallanın rica ve isteği üzerine, bu şehre karşı sert tavrını değiştirerek, yeniden yaptırdığı surlarla şehri büyültmüştür. Bu surlar, Vizas surlarına, biraz daha batıya doğru inşa edilmiş ve şehre daha büyük bir genişlik vermiştir.
 
Septimus Sevirus'un surları, bugünkü Eminönünde eski Paket Postahanesinin bulunduğu yerden başlayarak, Divan yolundan Fuat Paşa türbesine, oradan da üzerinde Dikilitaş, Burmalı sütun ve Alman çeşmesinin bulunduğu park halindeki sahayı (Osmanlılar zamanında At Meydanı, Bizanslılar zamanında Hippdrom denilen yer) çevirerek, Sultanahmet Camii'nin bulunduğu yerden geçip, Ahırkapı semtinde denize varmaktaydı. Sevirus, bugünkü Gülhane parkında Amfiteatr tarzında bir tiyatro, Akro¬polde Yupiter (Zeus), Febüs (Apollon) ve Venüs (Afrodit) gibi ilâh ve ilahelere vakfedilmiş mabetler yaptırmış, 203 yılında da Hipodrom'u inşa ettirmeye başlamıştır.

306 yılında rakiplerini yenerek, Roma İm¬paratoru olan Konstantin (306-323), 3 Temmuz 324 yılında rakiplerinden Likinius'u Edir¬ne (Adriyanopolis) civarında yapılan savaşta mağlûp etmişti, Bizantion'a kaçan Likinus, Konstantinin gelmekte olduğunu öğrenince, Üsküdar'a (Hrisupolis) çekildi. Konstantin, burada da Likinus'u mağlûp etti. Aynı zamanda da Bizantion'u da ele geçirdi. Konstantin, bundan sonra Roma şehrini terk ederek, Bizantion şehrini kendisine merkez edindi. Böylece imaparatorluğunun ikinci devrine başlamış oldu. 
(324-337) 8 Kasım 324 yılında, bu şehri yeni Roma adıyla imparatorluğunun merkezi olarak ilân etti ve bilâhare şehir, imparatorun ismine atfen, Konstantionopolis adını aldı. İm­parator, aynı yıl içinde, şehrin genişliğini ve surların geçeceği yerleri şahsen tespit ederek, inşasını emretti. Konstantin şehrinin kara cihetindeki surlar, bugünkü Atatürk Köprüsü­nün batısında, Haliç sahillerinden başlıyarak, Sultanselim ve Fatih Camileri arasından Cer­rahpaşa semtine doğru uzanıyor, Etyemez sem­ti civarında büyük bir kavis yaptıktan, Samatya yakınlarında Marmara sahillerine varıyordu. İmparator Konstantin zamanında, şehir 14 mıntakaya ayrılmaktaydı. Bu mıntakalardan 12'si, Konstantin şehrini çevreleyen surlar içindeydi.
 
13. mıntaka bugünkü Galata semti, 14. mıntaka ise, bugünkü Eğrikapı (Vlaherna) bölgesi idi.
 
Bugünkü isimleriyle, İstanbul yedi tepesinin bulunduğu yerlere gelince:Birinci tepe: üzerinde Topkapı Sarayı, Ayasofya Müzesi, Hippodrom ve Sultanahmet Camii'nin bulundukları mahal; İkinci tepe: Çemberlitaş sütunun bulunduğu yer ve etrafı; Üçüncü tepe:İstanbul Üniversitesinin bulunduğu yer ve civarı; Dördüncü tepe: Fatih Camii' bulunduğu yer ve havalisi; Beşinci tepe:Sultanselim Eski İstanbul EvleriCamii'nin bulunduğu bölge; Yedinci tepe: Cerrahpaşa ve Haseki hastanelerinin bulundukları yerler ve civarlarıdır.
 
İmparator Konstantin, Şehir surlarının şasi devam ederken, şehirde birçok binalar yaptırmaya başlamıştır. 325 yılında Ayia Irini (bugünkü Ayasofya müzesinin yakınında Topkapı Sarayını çeviren surların içinde Bir müddet Askerî müze olarak kullanılmıştır.) ve Ayia Apostoli (takriben Fatih Camii' bulunduğu yerde idi) kiliselerini inşa ettirmiştir. Yine Ayia Sofia kilisesinin temelleri İmparator Konstantin zamanında atılarak, inşasına başlanmış ve oğlu imparator Konstanios (337-361) zamanında bitirilmiştir. R. Janin'in bildirdiğine göre, 381 yılında bu kilisenin çatısı, Arienler (Arius mezhebinde olanlar) tarafından yakılmışsa da çok çabuk tamir edilmiştir, 404 yılında ikinci defa yanan bina 406 yılında tekrar inşa ettirilmiştir. Büyük bir kısmı ahşap olduğu için, 15 Ocak 532 gecesi, Nika ihtilalinde tamamiyle yanmıştır, imparator Konstantin, evvelce de zikredildiği gibi, 203 yılında impartor Septimius Sevirus'un inşa ettirmeye başladığı Hipodromu tamamlamıştır. Konstantin sırlarının inşası 330 yılında biti-rilmiş, 330 yılının 11 Mayısında Konstantin şehrinin resmi küşadı yapılmıştır. Çemberlitaş' da (Konstantin sütunu) 330 yılında dikilmiştir.
 
 
 
Kaynak : 1967 İstanbul Valiliği İl Yıllığı

Şehirlerin, toplumların gelişmişlik düzeyinin göstergeleri olduğunun bilincindeyiz

Bakan Erdoğan Bayraktar: “Şehirlerin, toplumların gelişmişlik düzeyinin göstergeleri olduğunun bilincindeyiz”

 Çevre ve Şehircilik Bakanı Bayraktar ‘Dünya Şehircilik Günü’ dolayısıyla bir mesaj yayımladı...

Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, Yaşanabilir Çevre ve Marka Şehirler’ vizyonu ile yola çıktıklarını belirterek, “Şehirlerin, toplumların gelişmişlik düzeyinin göstergeleri olduğunun bilincindeyiz.” dedi.

Bayraktar, insanların daha kaliteli çevre ve şehirlerde yaşamaları için gerekli çalışmaları yapmak üzere kurulan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ‘Yaşanabilir Çevre ve Marka Şehirler’ vizyonu ile yola çıktığını belirterek mesajında şunları kaydetti:

“Şehirlerin, toplumların gelişmişlik düzeyinin göstergeleri olduğunun bilincindeyiz. Gelecek nesillerin; kültürel ve tarihi değerlere sahip, sağlıklı ve çağdaş şehirlerde mutlu ve huzurlu yaşamaları dileğiyle ‘Dünya Şehircilik Günü’nü kutluyor; çalışmalarınızda kolaylıklar ve başarılar diliyorum.”


İstanbul Ajansı Haber Merkezi                                                      07.11.2012

KUŞBAKIŞI İSTANBUL

KUŞBAKIŞI İSTANBUL
İstanbul boğaz gece görünümDenizler ve karalar dantel gibi işlenmiş İstanbul coğrafyasını 4 bölüme ayırmıştır. Haliç'in kıyılarında Eski İstanbul ve Galata, Boğazın iki yakasında, eskiden her biri ayrı köyler olan, artık birleşmiş yerleşim alanları yer alırlar. Dünyanın en küçük denizi olan Marmara Denizi kıyıları boyunca uzanan meskun yerler, şehrin ulaştığı boyutların büyüklüğünü gösterir.
 
Eski Şehir 22 km surların çevrelediği üçgen bir yarımadanın 7 tepesi üzerine yayılmıştır. Burası Byzantion, Yeni veya İkinci Roma, Konstantinopolis veya Polis adları ile anılmış tarihi yerleşimdir. Marmara ve Haliç surları zaman içinde, kısmen yok olmuş, kara tarafı esas surlar ise nispeten korunarak günümüze gelebilmiştir. Üçgen yarımadanın geniş batı kenarı kara surları, iki yanı deniz surları, uç doğu noktası da Topkapı Sarayı sahilleridir. Burası 7 tepenin en geniş ve uzun olanı, ilkidir. Saray şehir içinde şehir gibi, surla çevrili, muazzam bir kompleks yapı olup zengin, çok önemli eserlerin sergilendiği bir müzedir. Festival günlerinin eşsiz mekanı Aya İrini ve benzerleri arasında önemli ve tek olan İstanbul Arkeoloji Müzeleri sarayın ilk avlusunda yer alırlar. Dünyanın 8. Harikalarından Aya Sofya Müzesi, güzelliği şöhreti kadar etkili Sultan Ahmet Camii, Roma Hipodromu, Yerebatan Sarayı Sarnıcı birinci tepenin düzlüğünde bulunurlar. İkinci tepe en eski, en büyük "Kapalı Çarşı" nın mekanıdır, Nuruosmaniye Camii, şehrin Roma başkenti olması armağanı Çemberlitaş sütunu buradadır. Üçüncü tepede Süleymaniye, dördüncü de Fatih camileri yükselirken, iki tepe arasında Roma devri su kemeri uzanır. Şehzade Camii ve İstanbul Belediyesi de burada bulunur. Eskiden şehrin su ihtiyacını karşılayan devasa Roma devri açık sarnıçları daha yüksekteki diğer tepelerdedir. Sultan Selim camii beşinci, Kariye Müzesi de altıncı tepenin yamacında yer alır. Bu tepelerin sırtlarından geçen, Aya Sofya meydanından başlayıp, kollara ayrılarak sur kapılarına ulaşan yollar, Roma güzergahlarını takip ederler. Batıda sınır çizen, üç sıra tahkimli kara surları, Roma askeri mimarisinin en görkemli örneğidir. Surlar kuzeyde, Eyüp'te Halice ulaşır. Semte adını veren Eyüp Sultan camii, şehirde ilk inşa edilen cami olarak bilinir.
 
Haliç 8 km uzunluğunda dar, boynuz gibi kıvrık bir körfezdir. İstanbul'un benzersiz ve şahane silueti en güzel şekilde denizden, Asya kıyılarından ve Haliç girişinden hareket eden vapurlardan seyredilebilir. Temizlenme özlemi giderilmiş, balıkları geri dönmüş ve etrafını saran park ve bahçeleri seyretmekte, kalan tersanenin sularından götürülmesini beklemektedir. Ortodoks Patrikhanesi ve küçük, şirin Bulgar Kilisesi bu civara yerleştirilen eski Galata köprüsü ile karşı sahile bağlanmışlardır. Burada yer alan Koç ailesinin enteresan yeni müzesi değişik objeler sergilemektedir. Haliç 2003 yılında açılan Türkiye’nin harika eserlerinin maketler parkı mini dünyalar ile yeni bir seyir mahalli kazanmıştır.
 
Galata bölgesi ve uzantısı Pera eski şehirden farklı görünümlere sahiptir. Sembolü Galata kulesi olan bu semt yokuşlu sokaklarla yukarı sırtlara, Beyoğlu'na yol verirken, yapıldığı devrin özelliklerini koruyan, 100 yıl evvelki Avrupa tesirli mimari mirasını, dış görüntü ile yaşamaktadır. Avrupa'nın ikici eski metrosu Tünel halen "en kısa" olan unvanını korumaktadır. Tünelin üst ucu İstiklal Caddesinin başlangıcıdır. Eski tramvayların tekrar servise konulduğu, yalnız yayalara açık cadde, Cumhuriyet devrinde konsolosluklara tahsis edilen eski elçilik binaları ile çevrilidir. Divan Edebiyatı müzesi Tünel de, Mevlevi Tekkesi (18 yy).olan güzel bir yapıdadır. Cadde yarılarında meşhur Galatasaray Lisesi, karşı sırada da Çiçek Pasajı renkli, otantik restoranları, balık ve meyve pazarı bulunur. Sinemalar, tiyatro, kafe, lokanta ve eğlence yerleri ile yan, yana sıralanarak Taksim meydanına ulaşan cadde eski parlak, hareketli, daima kalabalık gün ve gecelerinin özlemine yeniden kavuşmuştur. Türk Kurtuluş Savaşını, Atatürk ve arkadaşlarını sembolize eden, göz okşayan abide Taksim meydanını süslemektedir. Yeni metronun ana terminali meydanın altında, Atatürk Kültür Merkezi de kuzeyde yer almaktadır.
 
5 yıldızlı Hyatt ve Intercontinental otelleri Taksim parkındadır, İstanbul Hilton Oteli de buradadır; sınıfında Türkiye'de yapılan ilk otel olan Hilton (1955) halen en meşhur ve en iyi olma özelliğini korumaktadır. Radyo Evi, türünün en zenginlerinden olan İstanbul Askeri Müzesi, Lütfü Kırdar Kongre Sarayı, Açık Hava Tiyatrosu da bu civardadır. Kuzeye doğru, küçük butiklerin sıralandığı, resim ve sanat galerinin yaygın bulunduğu, daima hareketli Nişantaşı ve Şişli kesimleri yer alır. Daha da kuzeyde, Etilerde Ak Merkez alışveriş merkezi yeni ve büyük boyutlarda imkanlar sunmaktadır. Bu civara inşa edilen yüksek binalar şehrin manzarasına değişiklik kazandırmıştır. 7, 8 ve 9. Yüzyıllar İstanbul için kuşatılma yılları oldu. Yedinci yüzyılda Sasaniler ve Avarlar'in saldırısına uğrayan kenti, sekizinci yüzyılda Bulgarlar ve Müslüman Araplar dokuzuncu yüzyılda ise Ruslar ve Bulgarlar kuşattılar. 1204'de kent Haçlılar tarafından ele geçirildi ve yağmalandı. Bu işgal ve yağma sonrasinda ortaçağın en büyük kenti 40-50.000 nüfuslu, yoksul ve harabe bir kente dönüştü. Bu dönemden sonra İstanbul sürekli küçülmeye ve fakirleşmeye başladı. Şehrin soylu ve zenginleri İznik'e göç etti. Latin İmparatorluğu sadece İstanbul ve yöresinde egemenlik kurabildi.İznik (Nikia), Trabzon ve Yunanistan'daki Epiros'ta bir Bizans muhalefeti gelişti. 1254 yılına gelindiğinde Latin İmparatorluğu çepeçevre kuşatılmıştı. Bu esnada İstanbul çok fakirleşmiş hatta Latin İmparatoru II. Baudouin ısınmak için sarayının ahşap bölümlerini yakacak olarak kullanmaya başlamıştı. Nihayet 1261 yılında Palailogos Hanedani İstanbul'u tekrar ele geçirdi ve böylece İstanbul'daki Latin dönemi sona erdi.
Eski İstanbul (Aksaray)
Yenilenen Galata Köprüsü üzerinden Sanat Tarihi'nin en güzel abidevi eseri olan Süleymaniye Camisi'nin muhteşem ve görkemli görüntüsünün seyri doyumsuzdur. Valide Camii ve Mısır Çarşısı köprünün karşısına yerleşmiştir. Başlangıçta baharatçı esnafı için tesis edilen çarşı, 100 dükkanı ile şehrin ikinci büyük ve hareketli mahallidir. Orijinal dükkanlar yanında çeşitli mallar ve kuru yemiş satanlar, dışarıda da balıkçılar ve meyveciler, çiçekçiler sıralıdır. Köprü yanındaki iskelelerden karşı, Asya kıyılarına, Üsküdar ve Kadıköy'e, Boğaziçi'ne veya Adalara düzenli vapur seferleri yapılır. Kayıklarda satılan balık-ekmek ve soğan piyasası her zaman müşteri bula gelmiştir. Eski şaşalı Orient Ekspresi günlerinin hayali ile yaşayan Sirkeci tren istasyonu ilginç mimarisi ile Sirkeci meydanını süslerken, sahildeki Sepetçiler Kasrı Uluslararası basın mensuplarına hizmet vermektedir. İstasyon önünden tepeye tırmanan ünlü Bab-ı Aliyokuşu İstanbul Valiliğine giden tarihi bir caddedir.
Tophane ile Galata Köprüsü arasında uzanan rıhtım yalnız turist gemilerine tahsis edilmiştir. Nisan ayında başlayan seferler ile Ekim sonuna kadar süren sezonda şehre milyonlarca gezgin gelir. Tophane binası şehrin sanat hayatına hizmet veren bir galeri olarak yeniden düzenlenmiştir. Bu semtin ilerisinde Dolmabahçe Sarayı ve Camisi Boğaziçi kıyısını birer mücevher kutusu gibi süslerler. Sarayın arkasında, yamaçta 5 yıldızlı Swiss otel yükselir. Buradan karşı kıyıdaki Üsküdar ve Çamlıca tepelerinin ve batıda Topkapı Sarayı ile Aya Sofya'nın güzellikleri görünür.
Boğaziçi , Kara Denize doğru nehir gibi kıvrıla, kıvrıla uzanırken, 30 km boyu ancak uçaktan seyredilebilir; kıyılarından ise her burunu dönünce değişen, göl manzaralarına sahiptir. Sahiller; saraylar, camiler ve yalılar ile süslü yamaçlar ve tepeler, denizin rengine yansıyan yeşilliklerle kaplıdır. Eski Hisarlar ve modern 2 asma köprü tabiatın bu güzelliğine şahitlik ederler. Beyaz martılar, beyaz vapurları takip eder. Yatlar, gemiler lacivert sularda süzülürken, bir burunun ötesinden, kara hayaletler gibi görünen dev tankerlerden biri, Karadeniz'den getirdiği tehlike dolu petrol yükü ile bu, dünyada bir benzeri daha olmayan güzel su yolunu, boru hattı gibi, ancak tehditler saçarak, aşmaya çabalayabilir. Geceleri suları pırıltılar ile oynaşan Boğaziçi'nin kuzey kesimleri yerleşime açık olmayıp, yeşilliklerle sarılıdır.
Üsküdar Asya dan gelen yolların son durağı olarak gelişmiş tarihi bir semttir. Avrupa'ya en kısa geçiş noktası Üsküdar, güzel camilerle bezelidir. Çamlıca tepelerine giden sırtlar selvi ağaçları ile kaplı, eski-yeni mezarlıklarla dolu; Büyük Çamlıca Tepesi, park içinde manzara seyir noktası olarak bütün şehire hakim bir mesire yeridir. Sahilde uzanan yoldan güzel Kız Kulesi ve İstanbul yarımadası eserleri, bütün haşmetleri ile seyredilerek Kadıköy'e varılır. Şehrin en büyük eski binası Selimiye Kışlası veya Batıda bilinen adı ile Florence Nightingale Hastanesi, Haydarpaşa Lisesi iken üniversiteye bırakılan güzel yapı ve Prusya mimari üslubundaki Haydarpaşa Tren Garı bu bölgenin karakteristik yapılarıdır. Kıyı boyu şehrin ticari liman tesisleri uzanır.
İstanbul VapurKadıköy, efsanelerde civardaki ilk yerleşim yeri olarak anılır. Tipik çarşısı, güzel Moda koyu, Fenerbahçe parkı ve marinaları, modern Bağdat caddesi ile meşhur, asude, bir semttir. Bir kötü kader gibi, burası da müthiş imar faaliyetleri sonunda eski şahane, bahçeli köşk ve konaklarının pek çoğuna artık sahip değildir. Merkezde ve civarda yeni yapılan alışveriş galerileri şehirin en modern ve büyükleridirler.
Adalar İstanbul'un sayfiyesi olma özelliğini titizlikle koruyan yerlerin ilk sırasında yer alırlar. Adalara ulaşım deniz otobüsleri ile süratlenmiş ise de oradaki tek vasıta faytonlardır. Yazlık evler, bakımlı güzel bahçeler iskelelere yakın yerlerdedir. Baharlarda ve yaz boyu gezilmesi moda olan, çamlıklarla örtülü adalar kış mevsimi ıssızlaşırlar. Her mevsimi ayrı güzelliktedir. Adalar hafta sonları pikniği ve yüzmek için halkın ve yatçıların rağbet ettiği yerlerdir.
 
 
 
Kaynak : İstanbul Valiliği-İSTANBUL adlı eserden alınmıştır

5 Kasım 2012 Pazartesi

Sakarya'da 3 kuşaktır çözülemeyen arazi davası!

Sakarya'da 3 kuşaktır çözülemeyen arazi davası!
Sakarya'da 5 köyü etkileyen arazi sorunu, 3 kuşaktır çözülemiyor. Yıllardır ekip biçmelerine rağmen yaşadıkları topraklarda işgalci durumuna düşen binlerce köylü, 96 yıldır süren davanın bir an önce sonuçlanmasını bekliyor...


Sakarya'nın Karasu ve Ferizli ilçelerine bağlı 5 köyü etkileyen arazi sorunu 96 yıldır çözülemiyor. 3 kuşaktır  süren arazi davası nedeniyle köylüler tarım ve hayvancılık desteklemelerinden faydalanamıyor. Karasu'nun Adatepe, Konacık, Hürriyet köyleri ile Ferizli'nin Bakırlı ve Kusça köylerinin bir bölümünü içine alan arazi sorununun başlangıcı Osmanlı dönemine dayanıyor. Aradan yıllar geçmesine rağmen Karasu Kadastro Mahkemesi'nde görülen dava tamamlanamadı. Davayı pek çok hakim gördü. Dava sürecinde vefat edenler nedeniyle hak sahipleri çoğaldı. Yaklaşık 5 bin kişinin sonuçlanmasını beklediği dava nedeniyle köylüler tapu sahibi olamadı. 

TÜİK'in açıkladığı Ekim ayı enflasyon rakamlarına göre üketici fiyatları Ekim'de yıllık bazda yüzde 8 artarken beklenti yüzde 7.8 olması yönündeydi


Ekim ayı enflasyon rakamları açıklandı
TÜİK'in açıkladığı Ekim ayı enflasyon rakamlarına göre üketici fiyatları Ekim'de yıllık bazda yüzde 8 artarken beklenti yüzde 7.8 olması yönündeydi
TÜFE’de aylık değişim %1,96 olarak gerçekleşti. Bir önceki aya göre %1,96, bir önceki yılın Aralık ayına göre %5,36, bir önceki yılın aynı ayına göre %7,80 ve on iki aylık ortalamalara göre %9,53 artış gerçekleşti. Ana harcama grupları itibariyle bir ay önceye göre en yüksek artış %6,81 ile giyim ve ayakkabı grubunda gerçekleşti. Ekim ayında endekste yer alan gruplardan konutta %3,31, ulaştırmada %2,06, gıda ve alkolsüz içeceklerde %1,66, haberleşmede %1,30, çeşitli mal ve hizmetlerde %0,78, lokanta ve otellerde %0,67, ev eşyasında %0,50, alkollü içecekler ve tütünde %0,48, eğitimde %0,28, sağlıkta %0,04 artış, eğlence ve kültürde %0,20 düşüş gerçekleşti. Bir önceki yılın aynı ayına göre TÜFE’de en yüksek artış %11,75 ile konut grubunda gerçekleşti. Çeşitli mal ve hizmetler (%10,70), lokanta ve oteller (%9,39), gıda ve alkolsüz içecekler (%7,87) artışın yüksek olduğu diğer harcama gruplarıdır. ÜFE’de aylık %0,17 artış gerçekleşti. Üretici Fiyatları Endeksi’nde bir önceki aya göre %0,17, bir önceki yılın Aralık ayına göre %0,90, bir önceki yılın aynı ayına göre %2,57 ve on iki aylık ortalamalara göre %7,80 artış gerçekleşti. Aylık değişim tarım sektöründe %0,02, sanayi sektöründe %0,21 olarak gerçekleşti.
Tarım sektörü endeksinde, bir önceki yılın Aralık ayına göre %0,86 düşüş, bir önceki yılın aynı ayına göre %7,81 ve on iki aylık ortalamalara göre %7,85 artış gerçekleşti. Sanayi sektörü endeksinde ise bir önceki yılın Aralık ayına göre %1,27, bir önceki yılın aynı ayına göre %1,59 ve on iki aylık ortalamalara göre %7,80 artış gerçekleşti.
ÜFE sonuçları sanayinin alt sektörleri bazında değerlendirildiğinde en yüksek aylık artış %3,15 giyim eşyası imalatı alt sektöründe gerçekleşti.
Sanayinin üç sektörünün bir önceki aya göre değişimleri  imalat sanayi sektöründe %0,37 artış, madencilik ve taşocakçılığı sektöründe %0,12, elektrik, gaz ve su sektöründe %1,01 düşüş olarak gerçekleşti.
Bir önceki aya göre endekslerin en fazla artış gösterdiği alt sektörler giyim eşyası imalatı (%3,15), ham petrol ve doğalgaz çıkarımı (%1,38), tekstil ürünleri imalatı (%1,10), ağaç ve mantar ürünleri imalatı (%1,06), metalik olmayan diğer mineral ürünlerin imalatı (%0,82), motorlu kara taşıtlarının imalatı (%0,76), suyun toplanması, arıtımı ve dağıtımı (%0,73), kağıt ve kağıt ürünleri imalatı (%0,72), gıda ürünleri ve içecek imalatı (%0,67) alt sektörleridir. Buna karşılık metal cevheri madenciliği (%-2,48), iletişim teçhizatı imalatı (%-2,34), büro makineleri imalatı (%-1,83), kok kömürü ve rafine edilmiş petrol ürünleri imalatı (%-1,53), tıbbi, hassas ve optik aletler imalatı (%-1,40), ana metal sanayi (%-1,29), elektrik, gaz üretimi ve dağıtımı (%-1,22) bir ay önceye göre endekslerin en fazla gerilediği alt sektörler oldu.
2012 yılı Ekim ayında endekste kapsanan 791 maddeden  181 maddenin ortalama fiyatlarında değişim olmazken, 378 maddenin ortalama fiyatlarında artış, 232 maddenin ortalama fiyatlarında ise düşüş gerçekleşti.

Ekonomik kriz İtalya'nın haritasını değiştirdi


Ekonomik kriz İtalya'nın haritasını değiştirdi


İtalya haritası değişti
İtalya'da Mario Monti başbakanlığındaki teknik hükümet, mali borç krizini aşmaya yönelik reformlarına bir yenisini daha ekledi.

Yeni reforma göre ülkede 86 olan vilayet sayısı, 51'e düşürüldü. Böylece devlet bütçesinde, yılda 40 milyon Euro tasarruf elde edilmiş olacak. Toplanan Bakanlar Kurulunun ardından hükümetten yapılan açıklamaya göre, illere yönelik yapısal düzenlemeyi kapsayan kararname kabul edildi. İtalya haritasını değiştiren kararnameye göre 2014 yılının başından itibaren 86 olan il sayısı 51'e indirildi. Böylece nüfusu 350 binin altında olan ve 2 bin 500 metrekarenin altında bir alana kurulu bulunan 35 kent, vilayet statüsünü kaybederek yakınındaki diğer şehirlere bağlanmış oldu. Kararnameye göre, Kasım 2013'te yapılacak yerel seçimlerle, kent yöneticileri belirlenecek. Gelecek ocak ayından itibaren ise kent meclislerinde küçülmeye gidilmesine karar verilirken, büyükşehir ve yerel yönetimlerin bütçelerinde de kısıtlama uygulanacak. 1990 yılından bu yana İtalya'da hayata geçirilmeye çalışılan bu reformla, devlet bütçesi yılda 40 milyon Euro tasarruf sağlamış olacak. Kamu Yönetimi ve Sadeleştirme Bakanı Filippo Patroni Griffi, söz konusu kararnamenin geri dönülemez olduğunu ve tamamen kamu harcamalarının yeniden gözden geçirilmesi üzerine çıkarıldığını açıkladı.
İtalya haritasını değiştiren yeni kararnameye göre; ülkede bulunan 20 bölgedeki değişimler şöyle gerçekleşti:
Lombardiya Bölgesi: 12 olan il sayısı 7'ye düştü. Monza ve Brianza Milano'ya, Lodi ve Cremona Mantova'ya, Varese ve Lecco Como'ya bağlandı. Brescia, Sondrio, Bergamo ve Pavia aynen korundu.
Piyemonte Bölgesi: 8 olan il sayısı 5'e düşürüldü. Torino ve Cuneo aynen kalırken, Asti ile Alessandria, Novara ile Verbano-Cusio-Ossola ve Biella ile Vercelli birleştirildi.
Ligurya Bölgesi: 4 olan il sayısı 3'e düştü. Imperia ile Savona birleşirken, Cenova ve La Spezia korundu. Veneto Bölgesi: İl sayısı 7'den 5'e indirildi. Verona ile Rovigo, Padova ileTreviso birleştirildi, Vicenza, Belluno ve Venedik aynen korundu.
Emilia Romagna Bölgesi: Ülke sanayisinin kalbinin attığı bölgede, il sayısı 9'dan 5'e indi. Piacenza ile Parma, Reggio Emilia ile Modena ve Ravenna, Forlì, Cesena ile Rimini birleşti. Bolonya ve Ferrara korundu.
Toskana Bölgesi: Ünlü şarapların üretildiği üzüm bağlarının bulunduğu, doğası ve tarihiyle kendisine hayran bırakan bölgede il sayısı, 10'dan 4'e indi. Pistoia ve Prato Rönesans'ın doğduğu Floransa'ya, Grosseto ise Siena'ya bağlanırken, Massa Carrara, Lucca, eğik kulesiyle meşhur Pisa ve Livorno da birleştirildi. Arezzo ise tek başına il statüsünü korudu.
Marche Bölgesi: 5 olan il sayısı 3'e düştü. Pesaro ile Urbino, Macerata, Fermo ile de Ascoli Piceno birleşti. Ancona aynen kaldı.
Umbria Bölgesi: Ülkenin orta kesiminde bulunan bölgede kent sayısı 2 iken 1'e indi. Terni, Perugia'ya bağlandı.
Lazio Bölgesi: Başkent Roma'ya ev sahipliği yapan bölgede kent sayısı 5'ten 3'e düştü. Roma korunurken, Viterbo ile Rieti, Latina ile Frosinone birleşti.
Abruzzo Bölgesi: İl sayısı 4'ten 2'ye indirildi. L'Aquila ile Teramo, Pescara ile Chieti birleşti. Molise Bölgesi: 2 il bulunan bölgede, Campobasso ile Isernia birleşince, Umbria gibi tek illi bir bölge oldu.
Campania Bölgesi: İl sayısı 5 iken 4 oldu. Napoli, Salerno ve Caserta korundu, Benevento ve Avellino birleşti.
Puglia Bölgesi: Ülkenin güneyindeki bölgede kent sayısı 6 idi 4 oldu. Bari ve Lecce aynen korundu, Foggia ile Andria-Barletta-Trani ve Taranto ile Brindisi birleştirildi.
Basilicata Bölgesi: Potenza ve Matera kentleri tek bir yönetimde birleşti. 
Calabriya Bölgesi: Vilayet sayısı 5'ten 3'e düştü. Crotone,Catanzaro ile Vibo Valentia birleşti, Reggio Calabria ve Cosenza korundu. 

Mehmet Şimşek açıkladı, 'TL Zone gündemde değil'


Mehmet Şimşek açıkladı, 'TL Zone gündemde değil'


Mehmet Şimşek
   Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Almanya’da yaptığı ’Eurozone yerine TLzone’ önerisinin gündemlerinde olmadığını    
   söyledi.

Başbakan Erdoğan'ın Eurozone yerine TLzone'u önermesinin ardından devletin zirvesinde kafalar karıştı. Hürriyet'in haberine göre, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “Türkiye’nin para biriminin uzun vadede bir rezerv olarak kullanılması yüksek ama şu anda gündemimiz bu değil” dedi. Şimşek, İzmir’de EXPO 2020 konusunda aldığı brifingin ardından, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Almanya’da yaptığı ‘Eurozone’a karşı TLzone’ önerisini değerlendirdi. Şimşek şöyle konuştu: “Dünya siyasetinde etkinliğimiz artıyor. Türkiye 1970’li yılların sonunda 70 sente muhtaçken bugün çok şükür yıllık resmi devlet yardımı 1.5 ile 3 milyar dolar arasında değişen bir ülke noktasına geldik. Biz orta ve uzun vadede 2040- 2050’li yıllarda Avrupa’da ilk 3’ü hedefliyoruz. Dünyada da ilk 10’u hedefliyoruz. Türkiye’nin para biriminin uzun vadede bir rezerv olarak kullanılması yüksek ama şu an için tabi ki biz ülkemizin refahını artırmaya ekonomisini geliştirmeye demokratik standartlarını geliştirmeye odaklanmışız. Şu anda gündemimiz bu.”
Şimşek, AB’deki mali krizin Türk ekonomisini de tehdit ettiğini, bunun Türkiye’nin en büyük ticari partnerinin Avrupa olmasından kaynaklandığını belirterek, Avrupa ülkelerinin ekonomileri küçülürken Türk ekonomisinin büyüdüğünü, bunun Afrika ve Ortadoğu açılımından kaynaklandığını anlattı. Şimşek şöyle konuştu: “Türkiye, Avrupa bölgesi ile son yıllarda arayı hızla kapatıyor. AB’deki sıkıntı bizi de etkiliyor ama Türkiye son 10 yılda Ortadoğu ve Afrika açılımlarıyla krizin etkilerini sıfırladı. Türkiye’nin Ortadoğu ve Afrika’ya ihracatı artmasaydı Türkiye ekonomisi küçülecekti. Geçmişte bizi eleştirenler Türkiye’nin ekseni değişiyor tartışmaları yapanlar bu resme bakmalı.” 

Bakan Şimşek, 'Kıdem Tazminatı gündemimizde yok'


Bakan Şimşek, 'Kıdem Tazminatı gündemimizde yok'


Mehmet Şimşek
   Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, kıdem tazminatıyla ilgili bir tasarının gündemlerinde olmadığını söyledi.

   TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı'nın geneli üzerindeki görüşmeler tamamlandı.                         
   Milletvekillerinin sorularını cevaplayan Şimşek, bütçede Suriye konusunda özel bir kalem olmadığını belirterek, ''Bugüne kadar, 2012 yılı içinde bütçeden yaklaşık 400 milyon lira ödenek aktardık. Gelecek sene de bu durumun devam etmesi halinde yine yedekten bu karşılanacak. Ama bizim bu çerçevede bir öngörüde bulunmamız zor'' dedi. CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın bu yılki bütçe metni ile geçen yıl okuduğu bütçe metninin aynı olduğu yönünde bir eleştiride bulunduğunu anımsatan Şimşek, her iki metnin de elinde olduğunu ancak metinlerin birbirinden tamamen farklı olduğunu, benzerlik bile teşkil etmediğini söyledi. Kıdem tazminatıyla ilgili bir soruyu da cevaplayan Şimşek, şunları söyledi: ''Eğer, bütün taraflarla konuşularak bu sistem reforme edilebilirse bu, ülkemizin, işçilerimizin faydasınadır. Çünkü şu anda bundan yararlanan işçi oranı yüzde 10'un altında. Ama eğer, bu yönde bu tarafların bir uzlaşması söz konusu değilse bu konuyu zorlayarak yapma şu anda gündemimizde değil. Daha doğrusu şu anda kıdem tazminatıyla ilgili bir tasarı gündemimizde değil. Bana sorarsanız, bu ülkede bir iş gücü piyasası reformuna ihtiyaç var. OECD istatistiklerine bakın, dünyanın en katı iş gücü piyasası rejimlerinden bir tanesi Türkiye'dedir. Biz işsizlerin de sesi olmayı, istihdamın artmasını istiyoruz. Burada esneklikleri ne kadar artırırsak ülkemizin lehinedir.''
2/B'ye Kaç Kişi Başvurdu?
2/B başvurularına değinen Şimşek, şu ana kadar 387 bin 264 kişinin başvuruda bulunduğunu bildirdi.
Şimşek, 30 Ekim itibariyle süresi sona erenlerle oranlandığı zaman başvuru oranının yüzde 86 olduğunu söyledi.
Bunun ciddi bir oran olduğunu belirten Şimşek, ''Maliye Bakanlığı olarak biz de bu konuda çok çabaladık. Bizim derdimiz gerçekten bu sorunun çözülmesi. Burada derdimiz bir gelir değil. Toplam kullanıcılara oranlarsanız, yani henüz başvuru hakkı bitmemiş olanlar. Çünkü bazı tespitler devam ediyor. Onu dahi katarsanız başvuru oranı yüzde 70 oluyor. Ben ümit ederim ki bütün hak sahipleri başvurur ve bundan yararlanır'' diye konuştu.
'Elmas ve Pırlanta Gibi Ürünlerde Vergi Durumu
''Elmas, pırlanta'' gibi ürünlere vergi konusundaki bir soruyu cevaplayan Şimşek, ''Avrupa'nın bütün ülkelerinde KDV var, Türkiye'de ÖTV var. Türkiye'de yüzde 20 ÖTV var, Avrupa'da ise yüzde 15 ile 25 arası KDV var. Elmas, pırlanta gibi ürünlere yüzde 15, yüzde 25 arası KDV uygulanıyor. Türkiye'de ise bir şekilde zamanında KDV uygulaması yerine yüzde 20 ÖTV getirilmiş. AB ülkelerindeki uygulama KDV ise Meclisimiz takdir ederse Türkiye'de de KDV olmasını, paralellik anlamında doğru buluruz'' dedi.
"Tasarrufların Düşüklüğü Eleştirileri Doğru"
Tasarrufların düşüklüğüyle ilgili eleştirilerin doğru olduğunu kaydeden Şimşek, bu konuda birçok ülkedeki uygulamaya vakıf olduğunu, Türkiye'deki kadar bireysel tasarrufları, emekliliği teşvik eden cömert bir sistem bilmediğini söyledi.
Şimşek, kamunun tasarrufunun artırılabileceğini ancak bunun da sınırlarının olduğunu ifade ederek, ''2002 yılında toplam yatırımların milli gelire oranı yüzde 18. Toplam tasarruf yüzde 18,6. Toplam açık 0,6. Burada kamunun yatarım tasarruf açığı yüzde 9,8. 2011 yılında kamunun tasarruf açığı yüzde 0,4'e inmiş. Yani kamu olağanüstü çaba göstermiş. Özel sektörde ise olağanüstü bir erime söz konusu. Özel sektörün tasarruflarını teşvik ediyoruz'' ifadesini kullandı.
Bütçe Hedefindeki Sapmanın Nedeni Ne?
2009 ve 2012 yıllarında bütçe hedeflerinde sapmanın söz konusu olduğunu bildiren Şimşek, bu sapmaların nedenlerini şöyle açıkladı:
''Çok eleştiriliyoruz ama bu sene yılın ilk yarısında biz memurumuza yüzde 4 vermişiz, enflasyon yüzde 1,9. Bunun ikinci yarısında yüzde 4 vermişiz. Alt iş kollarına ilişkin yapılan düzenlemeler var, onun etkisi yarım milyar lira. Bütçeyi belli rakama göre yapmıştık. Bu çerçevede bakarsanız ilave 3,6 milyar liralık bir etki söz konusu. Öğretmen atamalarında geçen sene şubat ayında önemli karar alındı. Hesapta yoktu. Eğitim konusu olunca, karşı durmadık. Atamaya izin verdik. Bunun benzeri personelde ilave artışlar gerçekleşti. Bütçede öngörülmeyen bu ilave artış 900 milyon lira. 
Terörle daha etki mücadele için gerekli olan savunma ve güvenlik harcamalarına ilave 700 milyon lira para verdik. Aile hekimliğinin genişlemesinde 200 milyon lira ilave oldu. Üniversitelerin makul talepleri oldu. Eğitim için üniversiteler dahil 850 milyon lira harcama yaptık. Hayvancılık, pirim açısından fark ödemeleri için 659 milyon lira ilave para ödedik. Gelir ve kurumlar vergisinde elde etiğimiz, fazla performans nedeniyle mahalli idarelerimize kanun gereği 1,2 milyar lira...Altyapı yatırımlarında 'dur' denilince durulmuyor. Bu öyle bir iş ki başladınız mı bitirmeniz gerekiyor. Buradaki ilave 6 milyar liraya yakın bir rakam.
Van'a ciddi yatırım yapıldı, 3,6 milyar lira harcandı. Bu sene 850 milyon lira yedekten verdiğimiz para var. Üniversite harçları konusunda adım attık. Bu sene yürürlüğe girdi. Bu seneye 375 milyon lira etkisi tekabül etti.''
"Seçime Göre Bütçe Yapmıyoruz"
Bütçeyi hazırlarken, ''gelecek sene seçim olabilir'' yaklaşımı içinde olmadıklarını anlatan Şimşek, ''Biz bu bütçeyi aylar öncesinden hazırlamaya başlıyoruz'' dedi.

Kentsel dönüşüm yeni iş kapısı oldu,5 bin TL maaşla işçi aranıyor


Kentsel dönüşüm yeni iş kapısı oldu,5 bin TL maaşla işçi aranıyor


Kentsel dönüşüm
  6.5 milyon konutu depreme karşı güçlendirecek kentsel dönüşüm projesi yeni iş kapısı oldu

  Kentsel dönüşüm istihdamı da olumlu etkiliyor. İş makinesi operatörlerinin azlığı maaşları yükseltiyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "İktidara mal olsa da yapacağız" dediği, 400 milyar dolarlık ekonomi         yaratacak kentsel dönüşüm yeni istihdam alanları sağlayacak. 6.5 milyon binanın yıkılacağı kentsel dönüşümün yanı sıra Kanal İstanbul, havalimanı, Tünel İstanbul gibi çılgın projelerle iş makinesi sektörünün yüzde 20 büyüyeceği hesaplandı. Bu büyüme trendiyle 10 bin yeni operatöre iş kapısı olacak. Sabah'ın haberine göre, sektörün şu anda bile büyük oranda kalifiye elemana ihtiyacı olduğunu belirten yetkililer, bu işi yapmak isteyenler için hem kurslar hem de okulların olduğunu belirtiyor. Türkiye İş Makinaları Distribütörleri ve İmalatçıları Birliği (İMDER) Yönetim Kurulu Başkanı Cüneyt Divriş, sektörün en önemli sorununun kalifiye eleman olduğunu vurgulayarak "Yapılan işe göre bin 500 ile 5 bin lira arasında maaşla çalıştıracak iş makinesi operatörü bulamıyoruz. Sektörde zaten yetişmiş eleman sıkıntısı var. Şimdi kentsel dönüşümle 10 bin yeni elemana ihtiyaç doğacak" dedi. Divriş, operatör yetiştirmek için okulların açılmaya başlandığını da belirterek, yükleyici operatöre bin 500, ekskavatör operatörüne 2-4 bin ve nitelikli makine operatörüne ise 5-6 bin lira maaş verildiğini ancak buna rağmen eleman bulmakta zorlandıklarından yakındı.