26 Haziran 2009 Cuma

4342 SAYILI MERA KANUNU UYGULAMALARI

4342 SAYILI MERA KANUNU UYGULAMALARI

3402 sayılı Kadastro Kanununun 16/B maddesi "Mera, yaylak, kışlak, otlak, harman ve panayır yerleri gibi, paralı veya parasız olarak kamunun yararlanmasına tahsis edildiği veya kamunun kadimden beri yararlandığı belgelerle veya bilirkişi veya tanık beyanı ile ispat edilen orta malı taşınmaz mallar sınırlandırılır, parsel numarası verilerek yüzölçümleri hesaplanır ve bu gibi taşınmaz mallar özel siciline yazılır." hükmünde iken,

28/Şubat/1998 tarih, 23272 sayılı Resmi Gazete de yayımlanarak yürürlüğe konulan 4342 sayılı Mera Kanununun 2 inci maddesi ile, mera, yaylak ve kışlak alanları ile umuma ait çayır ve otlak alanları bu Kanun kapsamına alınmış, Kanunun 6 ncı maddesiyle de bu yerlerin tespit, tahdit ve tahsisinin Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca (Bu amaçla kurulacak Mera Komisyonlarınca) yapılacağı belirtilmiştir.

Ayrıca, Mera Kanununun 7/2 maddesi ile de, "... 3402 sayılı Kadastro Kanunu uyarınca programa alınan yerler, çalışmaların başlamasından en az 4 ay önce, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce, Bakanlığa bildirilir. Bu süre içinde ilgili komisyonlar tarafından mera, yaylak ve kışlakların tespit ve tahdidi yapılarak, durum Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne intikal ettirilir.

Komisyonlar, yukarıda belirtilen süre içinde mera tespit ve tahdit işlemlerini yapmadığı takdirde, bu işlemler, 3402 sayılı Kadastro Kanunun hükümlerine göre kadastro komisyonlarınca gerçekleştirilir." hükmü getirilmiştir.

Söz konusu Kanunun Tapu ve Kadastroyu ilgilendiren hükümlerinin uygulanma şekli, TKGM nün 28/Eylül/2004 tarih, 2004/16 (1587) sayılı genelgesi ile açıklanmıştır.

Ayrıca, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Müdürlüğü (TÜGEM) arasında, Mera Kanununun tapu ve kadastroyu ilgilendiren hükümlerinin uygulanış şeklini belirlemek üzere bir örneği TKGM nün13/Aralık/2002 tarih, B.09.1.TKG013002-073/8846 sayılı genelgesi ekinde yer alan 13/Aralık/2002 tarihli protokol düzenlenmiştir

Buna göre;

* TKGM.’ ünce onanan çalışma programı kadastro müdürlüğüne ulaştığında, öncelikle kadastro müdürlüğü ile mera komisyonu yetkilileri birlikte toplanarak, kadastro müdürlüklerinin kesinleşmiş çalışma programı çerçevesinde tesis kadastro çalışmalarına başlanacak olan köy ve mahallelerdeki mera, yaylak, kışlaklar ile umuma ait çayır ve otlakların sınırlarının belirlenmesi çalışmalarına mera komisyonlarınca hangi tarih sırasına göre başlanacağını gösterir bir plan (Zamanlama Planı) hazırlanır ve bu planda belirtilen tarihlerden itibaren 4 aylık süre geçmedikçe, o mahalle ve köyde kadastro çalışmalarına başlanmaz.

* Kadastro çalışması yapılacak köy veya mahallede bulunan mera, yaylak ve kışlaklar ile umuma ait çayır ve otlakların zamanlama planıyla belirlenen tarihten itibaren 4 aylık süre içinde, Mera Komisyonlarınca tespit ve tahdidi yapılmak suretiyle harita ve belgeleri kesinleştirilmeden kadastro müdürlüklerine intikal ettirilmesi halinde, kadastro ekibince bu belgeler dikkate alınmak suretiyle mera, yaylak ve kışlaklar ile umuma ait çayır ve otlakların ölçü ve tespiti yapılır. Mera Komisyonundan gelen haritalarda belirtilen sınır işaretlerinin zeminde bulunamaması halinde ise, sınır işaretlerinin zeminde gösterilmesi mera komisyonlarından istenir.

Mera Komisyonlarınca 4 aylık süre içerisinde mera, yaylak ve kışlakların tespit ve tahdit işlemlerinin yapılmaması durumunda, 3402 Sayılı Kadastro Kanunu hükümleri uyarınca oluşan kadastro komisyonunca mera, yaylak ve kışlakların sınırlandırması, kadastro ekiplerince de ölçü ve tespiti yapılır.

Kadastro ekibince, bu maddeye göre ölçüsü ve tespiti yapılacak mera, yaylak ve kışlaklar ile, umuma ait çayır ve otlak alanları, harman ve panayır yerleri gibi kamunun ortak kullanımında bulunan taşınmaz malların sınırlandırma ve tespit işlemleri, 3402 sayılı Kanunun 11 inci maddesi uyarınca yapılacak askı ilanı sonucu kesinlik kazanacağından, bu yerlere hudut gerçek ve tüzel kişilere ait taşınmaz malların tespitinde uygulanan kayıt ve belgenin miktarına itibar edilmelidir.

Mera, yaylak ve kışlaklar ile, umuma ait çayır ve otlak alanları, harman ve panayır yerleri gibi kamunun ortak kullanımında bulunan taşınmaz malların 3402 sayılı Kanunun 11 inci maddesi uyarınca yapılacak askı ilanı sonucunda kadastroları kesinleştiğinde, 3402 sayılı Kanunun 16/B maddesi ve TKGM’ nün 13/Nisan/1989 tarih, 4-1-1-7/1496 sayılı genelgesi uyarınca Özel Siciline (Kamu Orta Malları Siciline) kaydı yapılır.

* Mera, yaylak ve kışlaklar ile umuma ait çayır ve otlak alanlarının, zamanlama planıyla belirlenen tarihten itibaren 4 aylık süre içinde Mera Komisyonlarınca tespit ve tahdidi yapılmak ve 4342 sayılı Kanunun 13 üncü maddesine göre de askı ilanına alınmak suretiyle kesinleştirilerek harita ve belgelerinin İdaremize intikal ettirilmesi halinde, öncelikle bu haritalar ile haritaların yapımına ilişkin ölçü değerleri ve belgeleri kontrol edilerek, yürürlükteki teknik esaslara (Tescile Konu Harita ve Planlar Yönetmeliği ile Büyük Ölçekli Haritaların Yapım Yönetmeliği) uygun olmadığı belirlenenler, nedenleri açıklanmak suretiyle Mera Komisyonuna iade edilir.

Harita ve belgeleri, Tescile Konu Harita ve Planlar Yönetmeliği ile Büyük Ölçekli Haritaların Yapım Yönetmeliğine uygun olanlar ile daha sonra uygunluğu sağlanan orta malı taşınmaz malların özel siciline tescili sağlanır.

4342 sayılı Kanunun 13 üncü maddesi uyarınca yapılan ilan sonucu tespit ve tahdidi kesinleşmiş bulunan orta malı taşınmaz mallar, 3402 sayılı Kanuna göre yapılan çalışmalar sırasında yeniden kadastroya tabi tutulmayacağından, kadastro tutanağı düzenlenmeyeceği gibi askı ilanına da alınmayacaktır. Ancak, mükerrerliğe neden olunmaması amacıyla, tespit ve tahdidi kesinleşmiş olan mera, yaylak ve kışlaklar ile umuma ait çayır ve otlaklara ait mera komisyonlarınca düzenlenmiş olan haritaların dış sınırları, 3402 sayılı Kanuna göre yapılacak kadastro çalışmaları sırasında, zemine uygulanmak suretiyle kadastro paftasına işlenmeli ve mücavirindeki taşınmaz malların sınırları da buna göre belirlenmelidir.

Mera, yaylak ve kışlak kışlaklar ile umuma ait çayır ve otlak vasıflı taşınmaz malların sınırları Mera Komisyonunca belirlenip askı ilanı sonucu kesinleştirildiğinden, bu sınırlara mücavir gerçek ve tüzel kişilere ait taşınmaz mallara uygulanan tapu ve vergi kayıtlarının kapsamları belirlenirken, taşınmaz mal bu sınırlara kadar tasarruf ediliyor ve bu sınırda başkaca zilyetlikle iktisabı mümkün olmayan yerlerde yoksa, kaydın miktarına değil zeminde fiilen kullanılan sınırlara itibar edilmelidir.

* 4342 sayılı Kanunun 13 üncü maddesine göre yapılan askı ilanı sonucu tespit ve tahdidi kesinleşmiş olan Mera, yaylak ve kışlaklar ile umuma ait çayır ve otlak alanları, (orman kadastrosu kesinleşmiş Devlet ormanlarında olduğu gibi) sınırı içerisinde kaldığı adanın son parsel numarası verilmek suretiyle Özel Siciline tescil edilmeli ve fen klasörüne de işlenmelidir.

Mera, Yaylak ve Kışlakların Tahsis Amacının Değiştirilmesi;

4342 sayılı Kanunun 5178 sayılı Kanunun 3 üncü maddesiyle değişik 14 üncü maddesi; “Tahsis amacı değiştirilmedikçe mera, yaylak ve kışlaktan bu Kanunda gösterilenden başka şekilde yararlanılamaz. Ancak, bu Kanuna veya daha önceki kanunlara göre mera, yaylak ve kışlak olarak tahsis edilmiş olan veya kadimden beri bu amaçla kullanılan arazilerden;

a) Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının talebi üzerine, 3213 sayılı Maden Kanunu ve 6326 sayılı Petrol Kanunu hükümlerine göre, arama faaliyetleri sonunda rezervi belirlenen maden ve petrol faaliyeti için zaruri olan,

b) Kültür ve Turizm Bakanlığının talebi üzerine, turizm yatırımları için zaruri olan,

c) Kamu yatırımları için gerekli bulunan,

d) Köy yerleşim yeri ile uygulama imar plânı veya uygulama plânlarına ilave imar plânlarının hazırlanması, toprak muhafazası, gen kaynaklarının korunması, millî park ve muhafaza ormanı kurulması, doğal, tarihi ve kültürel varlıkların korunması, sel kontrolü, akarsular ve kaynakların düzenlenmesi için ihtiyaç duyulan,

f) 442 sayılı Köy Kanununun 13 ve 14 üncü maddeleri kapsamında kullanılmak üzere ihtiyaç duyulan,

g) Ülke güvenliği ve olağanüstü hal durumlarında ihtiyaç duyulan,

h) Doğal afet bölgelerinde yerleşim yeri için ihtiyaç duyulan,

Yerlerin, ilgili müdürlüğün talebi, komisyonun ve defterdarlığın uygun görüşü üzerine, valilikçe tahsis amacı değiştirilebilir ve söz konusu yerlerin tescilleri Hazine adına, vakıf meralarının tescilleri ise vakıf adına yaptırılır.

Birinci fıkranın (a) bendi kapsamında başvuruda bulunan işletmeciler ile (c) bendi kapsamında başvuruda bulunan kamu kurumları faaliyetlerini çevreye ve kalan mera alanlarına zarar vermeyecek şekilde yürütmekle ve kendilerine tahsis edilen yerleri tahsis süresi bitiminde eski vasfına getirmekle yükümlüdürler. Bu yerler tahsis süresi bitiminde özel sicile kaydedilir.

Komisyon gerektiğinde; 3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair Tarım Reformu Kanununun uygulanmasını Bakanlıktan talep edebilir ve köy veya belediyelerde toplulaştırma projeleri uygulatabilir.

Durum ve sınıfı çok iyi, iyi ve orta ile arazi kullanım kabiliyet sınıfı bir, iki, üç olan mera, yaylak ve kışlaklarda birinci fıkranın (a), (f) ve (g) bentleri hariç, tahsis amacı değişikliği yapılamaz.

Bu Kanun kapsamında, 3213 sayılı Maden Kanunu ve 6326 sayılı Petrol Kanunu hükümlerine göre arama ve işletme faaliyetlerinin yürütülmesi ile ilgili usul ve esaslar Bakanlıkça çıkartılacak bir yönetmelikle düzenlenir.

Harman yeri, panayır, sıvat ve eyrek yerleri gibi kamu orta mallarının tahsis amacı değişikliğinde bu madde hükümleri uygulanır.” hükmündedir.

Buna göre; mera, yaylak ve kışlaklar ile umuma ait çayır ve otlak alanları, harman yeri, panayır, sıvat ve eyrek yerleri gibi kamu orta mallarının tahsis amacını değiştirme ve tapuya tescil ettirme yetkisi, mera komisyonu ve defterdarlığın uygun görüşünü almak suretiyle valiliklere verilmiş olduğundan, bu yerlerin 4342 sayılı Mera Kanununun 14 üncü maddesi kapsamında tahsis amacının (vasfının) değiştirilmesi ve tapuya tescilinin sağlanmasına yönelik valiliğin vasıf değişikliği yazısı İdaremize intikal ettiğinde, kadastro müdürlüklerince tescil bildirimi düzenlenecek, tapu sicil müdürlüğünce de kamu orta malı taşınmaz malın Özel Sicilindeki kaydına gerekli revizyon verilmek suretiyle tapu kütüğünde Hazine adına, şayet vakfa ait ise vakfı adına tescili yapılacak ve sonucundan, mahalli maliye kuruluşu ile mera komisyonuna bilgi verilecektir.

Tahsis amacı değişikliklerinde, mera komisyonu ve defterdarlığın uygun görüşünü almak valiliğin sorumluluğunda bulunduğundan, kamu orta malı taşınmaz malların vasıflarının değiştirilerek tescili yönünde kamu kurum ve kuruluşlarından gelecek taleplerde, talep yazısı ekinde valiliğin vasıf değişikliğine ilişkin yazısının gönderilmesi yeterli olup, ayrıca, mera komisyonu ve defterdarlığın uygun görüş yazılarının aranmasına gerek bulunmamaktadır.

Vasıf değişikliği, kamu orta malı taşınmaz malın bir kısmına yönelik ise, yani ayırma (ifraz) işlemini de gerektiriyorsa, Mera Kanununun 9 uncu maddesinin son fıkrası ve 13/Aralık/2002 tarih, B.09.1.TKG013002-073/8846 sayılı genelge eki, 13/Aralık/2002 tarihli protokol gereğince ayırma haritası mera komisyonlarınca yapılacak/yaptırılacak, kadastro müdürlüklerince de bu haritanın yürürlükteki teknik esaslara göre kontrolünü müteakip (uygunluğu halinde) tescil bildirimi düzenlenmeli ve tescil işlemi için tapu sicil müdürlüğüne gönderilmelidir.

Tapu sicil müdürlüğünce, vasıf değişikliğine konu kısmın tescil bildirimindeki niteliği ve yüzölçümüyle tapu kütüğüne tescili yapılmalı ve Özel Sicilindeki kaydına da gerekli revizyon verilmelidir.

Mera, Yaylak ve Kışlıkların İmar Planı Kapsamına Alınması

a- 3.5.1985 tarih ve 3194 Sayılı İmar Kanununun 11 inci maddesinin 4 üncü fıkrası "Hazırlanan imar planı sınırları içindeki kadastral yollar, meydanlar ile meralar, imar planının onayı ile bu vasıflarını kendiliğinden kaybederek, onaylanmış imar planı kararı ile getirilen kullanma amacına konu ve tabi olurlar." şeklinde iken, bu fıkra, 4342 sayılı Mera Kanununun 35 inci maddesi ile, "Hazırlanan imar planı sınırları içindeki kadastral yollar ile meydanlar ,imar planının onayı ile bu vasıflarını kendiliğinden kaybederek, onaylanmış imar planı kararı ile getirilen kullanma amacına konu ve tabi olurlar." şeklinde değiştirilerek, meralar madde metninden çıkarılmıştır.

Böylece, valilik ve belediyelerin meraları resen imar planı kapsamına alma yetkileri kaldırılmış, 4342 sayılı Kanunun 14 üncü maddesiyle de, meraların imar planı kapsamına alınmadan önce tahsis amacının (vasfının) değiştirilerek Hazine adına tescillerinin yapılması öngörülmüştür.

Bu nedenle; mera, yaylak ve kışlaklar ile umuma ait çayır ve otlak alanları, harman yeri, panayır, sıvat ve eyrek yerleri gibi kamu orta malı taşınmaz malların imar planı sınırı içerisinde kalması durumunda, imar uygulamasını yapacak kurumca, öncelikle bu yerlerin 4342 sayılı Mera Kanunu kapsamında vasıflarının değiştirilerek, Hazine adına tapuya tescillerinin sağlattırması gerekmektedir.

Ayrıca, 5178 sayılı Kanunun 5 inci maddesiyle, 4342 sayılı Mera Kanuna aşağıdaki geçici 3 üncü madde eklenmiştir.

“Geçici Madde 3- Belediye ve mücavir alan sınırları içerisinde kalan ve 1.1.2003 tarihinden önce kesinleşen imar plânları içerisinde yerleşim yeri olarak işgal edilerek mera olarak kullanımı teknik olarak mümkün olmayan yerlerin tahsis amacı değiştirilerek Hazine adına tescilleri yapılır. Ancak ilgili belediye veya kamu kurum ve kuruluşları adına tescil edilmiş olanların dava konusu olup olmadığına bakılmaksızın ücretsiz olarak tescilleri aynen ibka edilir. Hazine adına tescil edilmesi gerekirken gerçek veya tüzel kişilere tescil edilmiş taşınmazlara ilişkin açılan davalardan, emlak ve rayiç bedellerin toplamının yarısı üzerinden taşınmazların halen maliki olan kişilerce Hazineye bedelinin ödenmesi kaydıyla vazgeçilir. Evvelce açılan davalarda Hazine lehine kesinleşen kararlara konu taşınmazların tapuları aynı esaslara göre önceki maliklerine veya kanuni mirasçılarına devredilir.”

Buna göre, 1/Ocak/2003 tarihinden önce kesinleşen imar planları (Nazım İmar Planı, Uygulama İmar Planı ve Mevzi İmar Planı) içerisinde kalan, ancak yerleşim yeri olarak işgal edilmesi nedeniyle mera vasfıyla kullanımının teknik olarak mümkün olmadığı tespit edilen orta malı taşınmaz malların, valiliğin vasıf değişikliğini ve tescilini içeren yazısı üzerine, kadastro müdürlüğünce tescil bildirimi düzenlenir, tapu sicil müdürlüğünce de Özel Sicilindeki kayıtlarına revizyon gösterilmek suretiyle tapu kütüğünde Hazine adına tescili sağlanır.

b) Köy Yerleşme Planı Kapsamında Kalan Yerler

5178 sayılı Kanunun 6 ncı maddesiyle, 18/03/1924 tarih, 442 sayılı Kanunun ek 12 nci maddesi, “Köy yerleşme planında konut alanı ve köy genel ihtiyaçlarına ayrılan yerler, Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan seyrangâh, yol ve panayır yerleri gibi alanlar ve Hazinenin mülkiyetinde olup kamu hizmetine tahsis edilmemiş taşınmazlardan, 4342 sayılı Mera Kanununun 5 inci maddesi hükümleri uyarınca incelenmesine müteakip mera, yaylak ve kışlak ile otlak ve çayır olarak yararlanılamayacağı anlaşılan yerler köy yerleşme plânının onayı ile bu vasıflarını kendiliğinden kaybeder.

Ancak, bu madde kapsamında Hazinenin mülkiyetinde olup kamu hizmetine tahsis edilmemiş taşınmazların devri Maliye Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle yapılır ve valilikçe köy tüzel kişiliği adına tapuya tescil edilir.” şeklinde değiştirilmiştir.

Buna göre, köy yerleşme planında; konut alanı ve köy genel ihtiyaçlarına ayrılan yerler, Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan seyrangah, yol ve panayır yerleri gibi alanlar ve Hazinenin mülkiyetinde olup kamu hizmetine tahsis edilmemiş taşınmaz mallar ile mera, yaylak ve kışlak ile otlak ve çayır olarak yararlanılamayacağı anlaşılan yerler, köy yerleşim planının onayı ile bu vasıflarını kaybettiklerinden, onaylanmak suretiyle kesinleşen köy yerleşim planı içinde kalan bu nitelikteki yerlerin Hazine adına tescilleri yapılır, bilahare de valiliğin talebi halinde tashihen ilgili köy tüzel kişiliği adına tescil edilmelidir.

Maliye Bakanlığının uygun görüşü valilikçe alınacağından, köy tüzel kişiliği adına yapılacak tescil sırasında, ayrıca Maliye Bakanlığının uygun görüş yazısının aranılmasına gerek yoktur. Ancak, tescili müteakip, mahalli maliye kuruluşu ile mera komisyonuna bilgi verilmelidir.

c) Afete Maruz Kalan yerlerde Uygulama

5178 sayılı Kanunun 7 ncı maddesiyle, 15/05/1959 tarih, 7269 sayılı Kanunun ek 9 uncu maddesi, “1 inci maddede öngörülen afetlerle ilgili olarak yeni yerleşim alanları sağlanması amacıyla mera vasfı taşıyan yerlerin tahsis amacı, 4342 sayılı Mera Kanunu hükümlerine göre değiştirilerek, Hazine adına arsa olarak tescil ettirilir. Bu arsalar, tescil tarihi itibarıyla öngörülen amaçla kullanılmak üzere Bayındırlık ve İskan Bakanlığına tahsis edilmiş sayılır.” şeklinde değiştirilmiştir.

Bu nedenle, afete maruz kalan bölgelerde, 7269 sayılı Kanun kapsamında yeni yerleşim bölgesi için belirlenen saha içerisinde kalan, mera, yaylak ve kışlaklar ile umuma ait çayır ve otlak alanları, harman yeri, panayır, sıvat ve eyrek yerleri gibi kamu orta malı taşınmaz malların, 4342 sayılı Mera Kanunu kapsamında tahsis ve vasıf değişikliğini içeren valilik yazısına istinaden “Arsa” vasfıyla Hazine adına tescillerinin yapılması gerekmektedir.

d) Turizmi Teşvik Kanunu Kapsamında Kalan Yerlerde Uygulama

5178 sayılı Kanunun 8 ncı maddesiyle, 12/03/1982 tarih, 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununun ek 4 üncü maddesinin 2 nci fıkrası, “Kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgelerinde yer alan mera, yaylak ve kışlakların tahsis amacı 25/2/1998 tarihli ve 4342 sayılı Mera Kanunu hükümlerine göre değiştirilir.” şeklinde değiştirilmiştir.

Buna göre, kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgelerinde yer alan mera, yaylak ve kışlaklar ile umuma ait çayır ve otlak alanları, harman yeri, panayır, sıvat ve eyrek yerlerinin, 4342 sayılı Mera Kanunu kapsamında valiliğin vasıf değişikliğine ilişkin yazısı ile vasfı değiştirilerek Hazine adına tescil edilmesi gerekmektedir.

TKGM. nün 29/Mayıs/1998 tarih 1998/6 (1543) sayılı genelgesi ile 1/Mart/1999 tarih B021TKG0100001-074/97-498 sayılı genelgesinde; 4342 sayılı Mera Kanununun yürürlük tarihinden önce kesinleşmiş imar planı (Nazım İmar planı, Uygulama İmar Planı ve Mevzi İmar Planı) kapsamına alınmış mera, yaylak ve kışlak gibi orta malı taşınmaz mallar hakkında 3194 sayılı İmar Kanununun mülga 11/4 maddesinin uyarınca vasıflarının plandaki kullanım amacı doğrultusunda tescil edileceği belirtilmiş ise de, 5178 sayılı Kanunun 5 inci maddesiyle, 4342 sayılı Mera Kanuna eklenen geçici 3 üncü madde ile, Belediye ve mücavir alan sınırları içerisinde kalan ve 1.1.2003 tarihinden önce kesinleşen imar plânları kapsamında kalan meralar için istisna hüküm getirilmiş olduğundan, söz konusu 29/Mayıs/1998 tarih 1998/6 (1543) sayılı genelge ile 1/Mart/1999 tarih B021TKG0100001-074/97-498 sayılı genelge, 28/Eylül/2004 tarih, 2004/16 (1587) sayılı genelge ile yürürlükten kaldırılmıştır.

Bu nedenle, mera, yaylak ve kışlaklar ile umuma ait çayır ve otlak alanları, harman yeri, panayır, sıvat ve eyrek yerleri gibi kamu orta malı taşınmaz malların vasıf ve tahsis amacı değişikliklerine yönelik kamu kurum ve kuruluşlarından gelecek talepler karşılanırken, mutlaka valiliğin vasıf ve tahsis amacı değişikliğine izin veren yazısı aranmalı aksi takdirde talep reddedilmelidir.

Ancak, 4586 sayılı Petrolün Boru Hatları İle Transit Geçişine Dair Kanunun 8 inci maddesinin (f) fıkrası ile, 4342 sayılı Mera Kanuna istisna getirilmiş olduğundan, Bakû-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı Projesi güzergahında bulunan mera, çayır, yaylak ve kışlak gibi orta malı taşınmaz malların (Bunlar özel siciline kayıtlı olsun veya olmasın) petrol boru hattı kapsamında kalan kısımları için Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığının talebiyle vasıfları değiştirilerek tapu kütüğünde Hazine adına tescilleri yapılacak ve tescil işleminden sonra Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Maliye Bakanlığının mahalli kuruluşlarına bilgi verilecektir. (TKGM. 4 Haziran 2002 tarih, 1855 sayılı genelge)

* Kamunun halen yararlanmakta olduğu yol, meydan, köprü ve ark gibi orta malı taşınmaz mallar, teknik yönetmeliğindeki özel işaretleriyle paftasında gösterilir. Bu gibi yerlere ada ve parsel numarası verilmeyeceği gibi, kadastro tutanağı da düzenlenmez.

* DSİ. tarafından kamulaştırma suretiyle açılan sulama kanalları ve tahliye yolları ile, Devlet Demiryolları güzergahı tescile tabi olduklarından sınırlandırılıp kayıt ve belgelerine göre bu kuruluşların adına tespiti yapılır.



İLGİLİ GENELGE;

T.C.
BAYINDIRLIK VE ISKAN BAKANLIGI
TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜGÜ
Tasarruf Islemleri Dairesi Baskanligi


Sayi : B.09.1.TKG0100001-073/ 28/Eylül/2004
Konu : Mera Kanunu degisikligi

Genelge No: 1587
2004/16

TAPU VE KADASTRO …. BÖLGE MÜDÜRLÜGÜNE
…….. TAPU SICIL MÜDÜRLÜGÜNE
…….. KADASTRO MÜDÜRLÜGÜNE


ILGI: a) 29/Mayis/1998 tarih, B021TKG0100002-073/1543 (1998/6) sayili genelge.
b) 1/Mart/1999 tarih, B021TKG0100001-074/97-498 sayili genelge.
c) 27/Haziran/2003 tarih, B.09.1.TKG0100001-074/154-2196 sayili genelge.
d) 7/Mayis/2004 tarih, B.09.1.TKG0100001/074/174-19l9 sayili genelge.
e) 14/Ekim/1996 tarih, B021TKG0100000-073/1534 (1996/6) sayili genelge.
f) 13/Nisan/1989 tarih, 4-1-1-7/1496 sayili genelge.
g) 13/Aralik/2002 tarih, B.09.1.TKG013002-073/8846 sayili genelge.
h) 17/Haziran/2002 tarih, B021TKG0100001-074/132-2024 sayili genelge.

25/Subat/1998 tarih, 4342 Sayili Mera Kanununun Idaremizi ilgilendiren hükümleri, ilgi (a ve b) genelge ile, “Harman Yeri” nitelikli tasinmaz mallarin vasfinin ne sekilde degistirilecegi de ilgi (d) genelge ile açikliga kavusturulmustu.

Bu kerre, Resmi Gazetenin 8/Haziran/2004 tarih, 25486 sayili nüshasinda yayimlanarak yürürlüge konulan 5178 sayili Kanunla, Mera Kanunu ile Bazi Kanunlarda degisiklik yapilmis oldugundan, bu degisiklik dikkate alinarak Mera Kanunu uygulamalarinin Idaremizi ilgilendiren yönleri asagidaki sekilde yeniden düzenlenmistir.

1- Mera Komisyonlarinin Teskili

Söz konusu Kanunun 6 nci maddesinde; mera, yaylak ve kislaklarin tespit, tahdit ve tahsisinin Tarim ve Köyisleri Bakanliginca yapilacagi, bu amaçla vali yardimcisinin baskanliginda mera komisyonu kurulacagi, bu komisyona kadastro müdürlügünden de bir teknik elemanin üye olarak istirak edecegi, ayrica, il merkezi ve ilçelerde komisyona bagli olarak “Teknik Ekipler” olusturulacagi ve bu ekiplere kadastro müdürlügünden bir teknik elemanin katilacagi hükmü yer almaktadir.

Bu nedenle, valiliklerin “Mera Komisyonu” ve “Teknik Ekip” olusturmak amaciyla yapacaklari teknik eleman talepleri, kadastro müdürlüklerince karsilanacaktir.

2- Mera, Yaylak ve Kislaklar ile Ilgili Bilgi ve Belgelerin Verilmesi

4342 sayili Kanunun 5 inci maddesinde; mera, yaylak ve kislak olarak tahsis edilecek yerler sayilmis, 8 inci maddesinin son fikrasinda da, bu gibi yerlerle ilgili bilgi ve belgelerin tapu sicil müdürlükleri ve diger kuruluslar tarafindan en kisa sürede Mera Komisyonuna verilecegi belirtilmistir.

Bu itibarla, mera, yaylak ve kislaklarin tespitine yönelik Mera Komisyonlarinca, kadastro ve tapu sicil müdürlüklerinden istenecek bilgi ve belgeler en kisa sürede bu komisyonlara gönderilecektir.

Bu Kanun uygulamalarina iliskin verilecek bilgi ve belgeler ile kontrollük hizmetlerinde, ilgi (g) genelge eki 13/Aralik/2002 tarihli protokol hükümlerine uyulacaktir.

3- Mera, Yaylak ve Kislaklarin Tespiti, Tahdidi ve Tescili

4342 sayili Kanunun 7 nci maddesi, "… 3402 Sayili Kadastro Kanunu uyarinca programa alinan yerler, çalismalarin baslamasindan en az 4 ay önce, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlügünce, Bakanliga bildirilir. Bu süre içinde ilgili komisyonlar tarafindan mera, yaylak ve kislaklarin tespit ve tahdidi yapilarak, durum Tapu ve Kadastro Genel Müdürlügüne intikal ettirilir.

Komisyonlar, yukarida belirlenen süre içinde mera tespit ve tahdit islemlerini yapmadigi takdirde, bu islemler, 3402 Sayili Kadastro Kanunu hükümlerine göre kadastro komisyonlarinca gerçeklestirilir." ,

Kanunun 10 uncu maddesi ise, "Mera, yaylak ve kislak olarak tespit ve tahdit edilen yerlerin haritalarinin birer örnegi, ilgili tapu sicil müdürlügüne gönderilir.

Kadastro gören yerler, 3402 Sayili Kadastro Kanununun 16 nci maddesinin (B) bendine göre düzenlenen özel siciline kaydedilir.

Birden fazla il veya ilçenin sinirlari içinde kalan mera, yaylak ve kislaklar, idari sinirlari içerisinde kaldigi yerin Tapu Sicil Müdürlügündeki özel siciline kaydedilir.

Komisyonlarca, kadastro görmeyen yerlerde tespit, tahdit ve tahsisi yapilan mera, yaylak ve kislaklar Tapu ve Kadastro Genel Müdürlügünce özel siciline kaydedilmek üzere Tapu Sicil Müdürlüklerine bildirilir." hükmündedir.

Buna göre;

• Kadastrosuna Baslanacak Köy veya Mahalle Birimlerinde:

Yasada öngörülen 4 aylik süre; ilgi (g) genelge eki, 13/Aralik/2002 tarihli protokolün 12 nci maddesi uyarinca, kadastro müdürlüklerinin mera komisyonlariyla birlikte düzenledikleri “ zamanlama plani” nda her birim için belirlenen tarihten itibaren baslamaktadir.

Kadastro çalismasi yapilacak köy veya mahallede bulunan mera, yaylak ve kislaklarin, zamanlama planiyla belirlenen tarihten itibaren 4 aylik süre içinde Mera Komisyonlarinca tespit ve tahdidi yapilmak suretiyle harita ve belgeleri kesinlestirilmeden Idaremize intikal ettirilmesi halinde, kadastro ekibince bu belgeler dikkate alinmak suretiyle mera, yaylak ve kislaklarin ölçü ve tespiti yapilacak, gerektiginde, (Komisyondan gelen haritalarda belirtilen sinir isaretlerinin zeminde bulunamamasi halinde) mera komisyonlarindan bu yerlerin sinirlarinin zeminde gösterilmesi istenecektir.

Sayet, Mera Komisyonlarinca 4 aylik süre içerisinde tespit ve tahdit islemleri yapilmamasi durumunda, 3402 Sayili Kadastro Kanunu hükümleri uyarinca olusan kadastro komisyonunca yapilacak belirlemeye göre, mera, yaylak ve kislaklarin kadastro ekiplerince ölçü ve tespiti yapilacaktir.

Söz konusu yerlerin aski ilani sonucunda kadastrolari kesinlestiginde, ilgi (f) genelge uyarinca Kamu Orta Mallari Siciline (Özel Siciline) kaydi yapilacaktir.

Mera Komisyonlarinca, yapilan tespit ve tahdit çalismalari, kadastro çalismalarina baslanilmadan önce tamamlanmis ve 4342 sayili Kanunun 13 üncü maddesine göre aski ilanina alinmak suretiyle kesinlestirilerek, Özel Siciline kaydi yapilmis olan, mera, yaylak ve kislaklar ile umuma ait çayir ve otlak alanlarinin mera komisyonlarinca düzenlenmis olan haritalarindaki dis sinirlari, 3402 sayili Kanuna göre yapilacak kadastro çalismalari sirasinda, zemine uygulanmak suretiyle kadastro paftasina islenecek ve mücavirindeki tasinmaz mallarin sinirlari buna göre belirlenecektir.

4342 sayili Kanunun 13 üncü maddesine göre aski ilanina alinarak kesinlestirilen mera, yaylak ve kislaklar ile umuma ait çayir ve otlak alanlari için kadastro çalismasi yapilmayacagindan kadastro tutanagi düzenlenmeyecek ve aski ilanina da alinmayacaktir. Bu durumdaki yerlere, siniri içerisinde kaldigi adanin son parsel numarasi verilecek ve Özel Sicilindeki kaydi ile fen klasörüne ada ve parsel numarasi islenecektir.

• Kadastrosu Tamamlanmis veya Henüz Kadastroya Açilmamis Köy veya Mahalle Birimlerinde:

Mera komisyonlarinca, mera, yaylak ve kislaklar ile umuma ait çayir ve otlak alani olarak tespit ve tahdidi yapilmis (kadastrosu tamamlanmis yerlerde 4342 sayili Kanunun 5/b-c maddelerine göre) ve 4342 sayili Kanunun 13 üncü maddesine göre aski ilanina alinmak suretiyle kesinlestirilmis yerlere ait harita ve belgeler Idaremize intikal ettirildiginde; öncelikle, bu haritalar ile haritanin yapimina iliskin ölçü degerleri ve belgelerin, yürürlükteki teknik esaslara (Tescile Konu Harita ve Planlar Yönetmeligi ile Büyük Ölçekli Haritalarin Yapim Yönetmeligi) uygun düzenlenip düzenlenmedigi kontrol edilerek uygunlugu belirlendikten (Uygun olmayanlar eksiklikleri tamamlanmak üzere gerekçeli olarak iade edilir.) sonra, bu yerlerin, siniri içinde kaldigi ilçenin tapu sicil müdürlügündeki Özel Siciline kaydi yapilacaktir.

Sayet, mera, yaylak ve kislaklar ile umuma ait çayir ve otlak alanlari birden fazla il veya ilçenin idari sinirlari içinde kalmasina ragmen mera komisyonunca idari sinirlara göre bir ayirma islemi yapilmamis ise, öncelikle Tarim Il Müdürlügüne bu yerin idari sinirina göre bölünüp bölünemeyecegi veya hangi il veya ilçenin Özel Siciline islenmesi gerektigi sorulacak ve alinacak cevapta belirtilen il veya ilçedeki Özel Sicile kaydedilecektir.

Tarim Il Müdürlügünce herhangi bir görüs bildirilmez veya idari sinira göre parçalara ayrilmasina izin verilmezse, Tapu Sicil Tüzügünün 8 inci maddesi hükmüne göre;

Büyük parçasinin siniri içinde kaldigi köy veya mahalle adiyla Özel Siciline kaydi saglanacak ve kaydin düsünceler sütununada hangi köy veya mahallelerle ilgili oldugu yolunda belirtme yapilacaktir.

Birden fazla il veya ilçenin idari sinirinda kalmasi durumunda ise, siniri içinde kaldigi il veya ilçelere ait Özel Sicile kaydi yapilarak aralarinda irtibat kurulacaktir.

Daha önce özel sicilinde mera, yaylak ve kislak olarak kayitli yerlerin; mera komisyonlarinca yapilan tahsis islemi sirasinda, 4342 sayili Kanunun 5/b maddesi kapsaminda Devletin hüküm ve tasarrufu altinda olan veya Hazinenin mülkiyetinde bulunan yerlerden mera,

yaylak ve kislak olarak faydalanilacak yerler ile 5/c maddesi kapsaminda bu amaçla kamulastirilan yerler katilmak suretiyle sinirlarinda genisletilme yapilmis ise, 5/b ve 5/c maddeleri kapsaminda ilave yapilan yerler için kadastro müdürlügünce tescil bildirimi düzenlenmek suretiyle önceki mera parseli ile ihdas ve kamulastirma islemi sonucu olusan kisimlarla tevhit yapilacak ve kayitlarina gereken revizyon verilecektir.

4- Mera, Yaylak ve Kislaklara Iliskin Tahsis Kararlarinin Tescili

4342 sayili Kanunun 13 üncü maddesinde; 30 günlük ilan süresi içerisinde hakkinda dava açilmayan “Mera Komisyonu” kararlarinin kesinlesecegi ve bu kararlarin tapu siciline gönderilerek özel siciline kaydedilecegi, 15 inci maddesinde de tahsis kararlarindaki degisikliklerin Özel Sicile islenecegi hükmü yer almaktadir.

Mera komisyonlarinin kesinlesmis “Tahsis karari” ile “Tahsis karari degisiklikleri” tescil için tapu sicil müdürlüklerine gönderildiginde, talep yevmiye'ye kaydedilmek suretiyle tahsise konu orta mali tasinmaz malin Özel Sicilindeki kaydina islenecektir.

5- Mera, Yaylak ve Kislaklarin Tahsis Amacinin Degistirilmesi

4342 sayili Kanunun 5178 sayili Kanunun 3 üncü maddesiyle degisik 14 üncü maddesi; “Tahsis amaci degistirilmedikçe mera, yaylak ve kislaktan bu Kanunda gösterilenden baska sekilde yararlanilamaz. Ancak, bu Kanuna veya daha önceki kanunlara göre mera, yaylak ve kislak olarak tahsis edilmis olan veya kadimden beri bu amaçla kullanilan arazilerden;

a) Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanliginin talebi üzerine, 3213 sayili Maden Kanunu ve 6326 sayili Petrol Kanunu hükümlerine göre, arama faaliyetleri sonunda rezervi belirlenen maden ve petrol faaliyeti için zaruri olan,

b) Kültür ve Turizm Bakanliginin talebi üzerine, turizm yatirimlari için zaruri olan,

c) Kamu yatirimlari için gerekli bulunan,

d) Köy yerlesim yeri ile uygulama imar plâni veya uygulama plânlarina ilave imar plânlarinin hazirlanmasi, toprak muhafazasi, gen kaynaklarinin korunmasi, millî park ve muhafaza ormani kurulmasi, dogal, tarihi ve kültürel varliklarin korunmasi, sel kontrolü, akarsular ve kaynaklarin düzenlenmesi için ihtiyaç duyulan,

e) 442 sayili Köy Kanununun 13 ve 14 üncü maddeleri kapsaminda kullanilmak üzere ihtiyaç duyulan,

• Ülke güvenligi ve olaganüstü hal durumlarinda ihtiyaç duyulan,

• Dogal afet bölgelerinde yerlesim yeri için ihtiyaç duyulan,

Yerlerin, ilgili müdürlügün talebi, komisyonun ve defterdarligin uygun görüsü üzerine, valilikçe tahsis amaci degistirilebilir ve söz konusu yerlerin tescilleri Hazine adina, vakif meralarinin tescilleri ise vakif adina yaptirilir.

Birinci fikranin (a) bendi kapsaminda basvuruda bulunan isletmeciler ile (c) bendi kapsaminda basvuruda bulunan kamu kurumlari faaliyetlerini çevreye ve kalan mera

alanlarina zarar vermeyecek sekilde yürütmekle ve kendilerine tahsis edilen yerleri tahsis süresi bitiminde eski vasfina getirmekle yükümlüdürler. Bu yerler tahsis süresi bitiminde özel sicile kaydedilir.

Komisyon gerektiginde; 3083 sayili Sulama Alanlarinda Arazi Düzenlemesine Dair Tarim Reformu Kanununun uygulanmasini Bakanliktan talep edebilir ve köy veya belediyelerde toplulastirma projeleri uygulatabilir.

Durum ve sinifi çok iyi, iyi ve orta ile arazi kullanim kabiliyet sinifi bir, iki, üç olan mera, yaylak ve kislaklarda birinci fikranin (a), (f) ve (g) bentleri hariç, tahsis amaci degisikligi yapilamaz.

Bu Kanun kapsaminda, 3213 sayili Maden Kanunu ve 6326 sayili Petrol Kanunu hükümlerine göre arama ve isletme faaliyetlerinin yürütülmesi ile ilgili usul ve esaslar Bakanlikça çikartilacak bir yönetmelikle düzenlenir.

Harman yeri, panayir, sivat ve eyrek yerleri gibi kamu orta mallarinin tahsis amaci degisikliginde bu madde hükümleri uygulanir.” hükmündedir.

Buna göre; mera, yaylak ve kislaklar ile umuma ait çayir ve otlak alanlari, harman yeri, panayir, sivat ve eyrek yerleri gibi kamu orta mallarinin tahsis amacini degistirme ve tapuya tescil ettirme yetkisi, mera komisyonu ve defterdarligin uygun görüsü alinmak suretiyle valiliklere verilmis oldugundan, bu yerlerin 4342 sayili Mera Kanununun 14 üncü maddesi kapsaminda tahsis amacinin (vasfinin) degistirilmesi ve tapuya tescilinin saglanmasina yönelik valiligin vasif degisikligi yazisi Idaremize intikal ettiginde, kadastro müdürlüklerince tescil bildirimi düzenlenmek ve kamu orta mali tasinmaz malin Özel Sicilindeki kaydina gerekli revizyon verilmek suretiyle tapu kütügünde Hazine adina, sayet vakfa ait ise vakfi adina tescili yapilacak ve sonucundan, mahalli maliye kurulusu ile mera komisyonuna bilgi verilecektir.

Tahsis amaci degisikliklerinde, mera komisyonu ve defterdarligin uygun görüsünü almak valiligin sorumlulugunda bulundugundan, kamu orta mali tasinmaz mallarin vasiflarinin degistirilerek tescili yönünde kamu kurum ve kuruluslarindan gelecek taleplerde, talep yazisi ekinde valiligin vasif degisikligine iliskin yazisinin gönderilmesi yeterli olup, ayrica, mera komisyonu ve defterdarligin uygun görüs yazilari aranmayacaktir.

Vasif degisikligi, kamu orta mali tasinmaz malin bir kismina yönelik ise, yani ayirma (ifraz) islemini de gerektiriyorsa, Mera Kanununun 9 uncu maddesinin son fikrasi ve ilgi (g) genelge eki, 13/Aralik/2002 tarihli protokol geregince ayirma haritasi mera komisyonlarinca yapilacak/ yaptirilacak, kadastro müdürlüklerince de bu haritanin yürürlükteki teknik esaslara göre kontrolünü müteakip (uygunlugu halinde) tescil bildirimi düzenlenerek tescil islemi için tapu sicil müdürlügüne gönderilecektir.

Tapu sicil müdürlügünce, vasif degisikligine konu kismin tescil bildirimindeki niteligi ve yüzölçümüyle tapu kütügüne tescili yapilacak ve Özel Sicilindeki kaydina da revizyon verilecektir.

Kanunun 14 üncü maddesinin birinci fikrasinin (a ve c) bendi kapsaminda tahsisi yapilmis olan yerler, tahsis süresi bitiminde mera komisyonunun talebiyle tapu kütügünden terkin edilerek Özel Sicile kaydi yapilacak ve sonucundan mahalli maliye kurulusuna bilgi verilecektir.

6- Mera, Yaylak ve Kisliklarin Imar Plani Kapsamina Alinmasi

a- 3.5.1985 tarih ve 3194 Sayili Imar Kanununun 11 inci maddesinin 4 üncü fikrasi "Hazirlanan imar plani sinirlari içindeki kadastral yollar, meydanlar ile meralar , imar planinin onayi ile bu vasiflarini kendiliginden kaybederek, onaylanmis imar plani karari ile getirilen

kullanma amacina konu ve tabi olurlar." seklinde iken, bu fikra, 4342 sayili Mera Kanununun 35 inci maddesi ile, " Hazirlanan imar plani sinirlari içindeki kadastral yollar ile meydanlar, imar

planinin onayi ile bu vasiflarini kendiliginden kaybederek, onaylanmis imar plani karari ile getirilen kullanma amacina konu ve tabi olurlar ." seklinde degistirilerek, meralar madde metninden çikarildigindan, valilik ve belediyelerin meralari re'sen imar plani kapsamina alma yetkileri kaldirilmis, Kanunun 14 üncü maddesiyle de meralarin imar plani kapsamina alinmadan önce, tahsis amacinin (vasfinin) degistirilerek Hazine adina tescillerinin yapilmasi öngörülmüstür.

Bu nedenle; mera, yaylak ve kislaklar ile umuma ait çayir ve otlak alanlari, harman yeri, panayir, sivat ve eyrek yerleri gibi kamu orta mali tasinmaz mallarin imar plani siniri içerisinde kalmasi durumunda, imar uygulamasini yapacak kurumca bu yerlerin öncelikle 4342 sayili Mera Kanunu kapsaminda vasiflarinin degistirilerek, Hazine adina tapuya tescillerinin saglattirilmasi gerekmektedir.

b- 5178 sayili Kanunun 5 inci maddesiyle, 4342 sayili Mera Kanuna asagidaki geçici 3 üncü madde eklenmistir.

“ Geçici Madde 3- Belediye ve mücavir alan sinirlari içerisinde kalan ve 1.1.2003 tarihinden önce kesinlesen imar plânlari içerisinde yerlesim yeri olarak isgal edilerek mera olarak kullanimi teknik olarak mümkün olmayan yerlerin tahsis amaci degistirilerek Hazine adina tescilleri yapilir. Ancak ilgili belediye veya kamu kurum ve kuruluslari adina tescil edilmis olanlarin dava konusu olup olmadigina bakilmaksizin ücretsiz olarak tescilleri aynen ibka edilir. Hazine adina tescil edilmesi gerekirken gerçek veya tüzel kisilere tescil edilmis tasinmazlara iliskin açilan davalardan, emlak ve rayiç bedellerin toplaminin yarisi üzerinden tasinmazlarin halen maliki olan kisilerce Hazineye bedelinin ödenmesi kaydiyla vazgeçilir. Evvelce açilan davalarda Hazine lehine kesinlesen kararlara konu tasinmazlarin tapulari ayni esaslara göre önceki maliklerine veya kanuni mirasçilarina devredilir .”

Buna göre, 1/Ocak/2003 tarihinden önce kesinlesen imar planlari (Nazim Imar Plani, Uygulama Imar Plani ve Mevzi Imar Plani) içerisinde kalan, ancak yerlesim yeri olarak isgal edilmesi nedeniyle mera vasfiyla kullaniminin teknik olarak mümkün olmadigi tespit edilen orta mali tasinmaz mallarin, valiligin vasif degisikligini ve tescilini içeren yazisi üzerine, tescil bildirimi düzenlenmek ve Özel Sicilindeki kayitlarina revizyon gösterilmek suretiyle tapu kütügünde Hazine adina tescili yapilacaktir.

1/Ocak/2003 tarihinden önce kesinlesen imar planlarin tescili sirasinda, Hazine adina tescil edilmesi gereken bu yerlerden belediye veya kamu kurum ve kuruluslari adina tescil edilenler varsa, bunlarin dava konusu olup olmadigina bakilmaksizin ücretsiz olarak tescilleri aynen ipka edilir hükmü nedeniyle, 1/Ocak/2003 tarihinden önce kesinlesen imar planlarinin tescili sirasinda, Hazine yerine belediye veya kamu kurum ve kuruluslari adina tescil edilmis tasinmaz mallara yönelik talepler karsilanacaktir. Ancak, Hazinece açilan tapu iptali davasi nedeniyle kaydina ihtiyati tedbir serhi konulmus ise, öncelikle bu serhin, tedbir kararini veren mahkemenin yazisina istinaden terkini saglanacaktir.

Diger taraftan, maddede; Hazine adina tescil edilmesi gerekirken gerçek veya tüzel kisiler adina tescili yapilmis tasinmaz mallarla ilgili olarak, Hazinece açilmis davalardan, halen o tasinmaz malin maliki bulunanlarca emlak ve rayiç bedelleri toplaminin yarisi üzerinden tespit edilecek bedelin Hazineye ödenmesi kosuluyla açilan davalardan vazgeçilecegi hükmü yer aldigindan, bu

durumdaki tasinmaz mallarla ilgili olarak Hazinece açilan davalar nedeniyle kayitlarina ihtiyati tedbir serhi koydurulmus ise, ihtiyati tedbir koyduran mahkemelerin yazisina istinaden terkinleri yapilacaktir. Tespit edilecek bedel, davadan vazgeçilmeden önce Hazineye ödenmis olmasi gerektiginden, bedelin ödenip ödenmedigi hususunda ayrica bir arastirma yapilmasina gerek bulunmamaktadir

Evvelce, gerçek ve tüzel kisiler adina tescilli iken, açilan davalar sonucu Hazine adina tescil edilmis tasinmaz mallarin, bu madde kapsaminda defterdarlik veya malmüdürlügünün talebine istinaden önceki maliklerine veya kanuni mirasçilarina yapilacak devir islemi sirasinda resmi senet düzenlenecektir. Ayrica, ilgi (h) genelge uyarinca islem sirasinda taraflardan tapu harci tahsili yapilmayacak, sadece alicidan Döner Sermaye Ücreti tahsil edilecektir.

c) Köy Yerlesme Plani Kapsaminda Kalan Yerler

5178 sayili Kanunun 6 nci maddesiyle, 18/03/1924 tarih, 442 sayili Kanunun ek 12 nci maddesi, “Köy yerlesme planinda konut alani ve köy genel ihtiyaçlarina ayrilan yerler, Devletin hüküm ve tasarrufu altinda bulunan seyrangâh, yol ve panayir yerleri gibi alanlar ve Hazinenin mülkiyetinde olup kamu hizmetine tahsis edilmemis tasinmazlardan, 4342 sayili Mera Kanununun 5 inci maddesi hükümleri uyarinca incelenmesine müteakip mera, yaylak ve kislak ile otlak ve çayir olarak yararlanilamayacagi anlasilan yerler köy yerlesme plâninin onayi ile bu vasiflarini kendiliginden kaybeder.

Ancak, bu madde kapsaminda Hazinenin mülkiyetinde olup kamu hizmetine tahsis edilmemis tasinmazlarin devri Maliye Bakanliginin görüsü alinmak suretiyle yapilir ve valilikçe köy tüzel kisiligi adina tapuya tescil edilir.” seklinde degistirilmistir.

Buna göre, köy yerlesme planinda; konut alani ve köy genel ihtiyaçlarina ayrilan yerler, Devletin hüküm ve tasarrufu altinda bulunan seyrangah, yol ve panayir yerleri gibi alanlar ve Hazinenin mülkiyetinde olup kamu hizmetine tahsis edilmemis tasinmaz mallar ile mera, yaylak ve kislak ile otlak ve çayir olarak yararlanilamayacagi anlasilan yerler, köy yerlesim planinin onayi ile bu vasiflarini kaybettiklerinden, onaylanmak suretiyle kesinlesen köy yerlesim plani içinde kalan bu nitelikteki yerlerin Hazine adina tescilleri yapilacak, bilahare de valiligin talebi halinde tashihen ilgili köy tüzel kisiligi adina tescil edilecektir.

Maliye Bakanliginin uygun görüsü valilikçe alinacagindan, köy tüzel kisiligi adina yapilacak tescil sirasinda, ayrica Maliye Bakanliginin uygun görüs yazisinin aranilmasina gerek yoktur. Ancak, tescili müteakip, mahalli maliye kurulusu ile mera komisyonuna bilgi verilecektir.

7) Afete Maruz Kalan yerlerde Uygulama

5178 sayili Kanunun 7 nci maddesiyle, 15/05/1959 tarih, 7269 sayili Kanunun ek 9 uncu maddesi, “1 inci maddede öngörülen afetlerle ilgili olarak yeni yerlesim alanlari saglanmasi amaciyla mera vasfi tasiyan yerlerin tahsis amaci, 4342 sayili Mera Kanunu hükümlerine göre degistirilerek, Hazine adina arsa olarak tescil ettirilir. Bu arsalar, tescil tarihi itibariyla öngörülen amaçla kullanilmak üzere Bayindirlik ve Iskan Bakanligina tahsis edilmis sayilir.” seklinde degistirilmistir.

Bu nedenle, afete maruz kalan bölgelerde, 7269 sayili Kanun kapsaminda yeni yerlesim bölgesi için belirlenen saha içerisinde kalan, mera, yaylak ve kislaklar ile umuma ait çayir ve otlak alanlari, harman yeri, panayir, sivat ve eyrek yerleri gibi kamu orta mali tasinmaz mallarin, 4342 sayili Mera Kanunu kapsaminda vasif degisikligini içeren valilik yazisina istinaden “ Arsa” vasfiyla Hazine adina tescillerinin yapilmasi gerekmektedir.

8 ) Turizmi Tesvik Kanunu Kapsaminda Kalan Yerlerde Uygulama

5178 sayili Kanunun 8 nci maddesiyle, 12/03/1982 tarih, 2634 sayili Turizmi Tesvik Kanununun ek 4 üncü maddesinin 2 nci fikrasi, “Kültür ve turizm koruma ve gelisim bölgelerinde yer alan mera, yaylak ve kislaklarin tahsis amaci 25/2/1998 tarihli ve 4342 sayili Mera Kanunu hükümlerine göre degistirilir.” seklinde degistirilmistir.

Buna göre, kültür ve turizm koruma ve gelisim bölgelerinde yer alan mera, yaylak ve kislaklar ile umuma ait çayir ve otlak alanlari, harman yeri, panayir, sivat ve eyrek yerlerinin, 4342 sayili Mera Kanunu kapsaminda valiligin vasif degisikligine iliskin yazisi ile vasfi degistirilerek Hazine adina tescil edilmesi gerekmektedir.

9 - Mera, Yaylak ve Kislaklar Içindeki Tapulu Yerler

Kanunun 16 nci maddesi, “ Komisyonlar, köy ve belediyelere tahsisli veya kadimden beri bu amaçla kullanilan mera, yaylak ve kislaklar üzerinde zilyetlik yoluyla hasim gösterilmeksizin yapilmis bulunan tescillerin iptalini saglamak üzere, durumu Hazineye ihbar etmekle yükümlüdürler. ” hükmündedir.

Bu nedenle, mera komisyonlarinin, mera parselleri içerisinde kalan özel mülkiyet konusu tasinmaz mallarla ilgili bilgi ve belge istemlerine iliskin talepleri, Kanunun 8 inci maddesi uyarinca kadastro ve tapu sicil müdürlüklerince karsilanacak ve bu konuda mera komisyonlarina yardimci olunacaktir.

10- Yürürlükten Kaldirilan Kanun Maddeleri

4342 Sayili Mera Kanununun 36 nci maddesiyle;

a) 17/Ekim/1983 tarih ve 2924 Sayili Orman Köylülerinin Desteklenmesi Hakkinda Kanunun 10 uncu maddesi,

b) 22/Kasim/1984 tarih ve 3083 Sayili Sulama Alanlarinda Arazi Düzenlenmesine Dair Tarim Reformu Kanununun 15 inci maddesi,

c) 26/Subat/1985 tarih ve 3155 Sayili Tarim Reformu Genel Müdürlügünün Kurulus ve Görevleri Hakkinda Kanunun 8 inci maddesinin (d) bendi ve 10 uncu maddesinin (c) bendi,

d) 9/Mayis/1985 tarih ve 3202 Sayili Köy Hizmetleri Genel Müdürlügü Teskilat ve Görevleri Hakkinda Kanunun 9 uncu maddesinin (d) bendi,

e) 7/Ramazan/1274 tarihli Kanunname-i Arazinin 97, 98, 99, 100, 101, 102 ve 105 inci maddeleri,

Yürürlükten kaldirilmistir.

12- Yürürlükten Kaldirilan Genelgeler

a- Ilgi ( a,b ve d ) genelgeler,

b- Ilgi ( c ) genelgenin bu genelgeye aykiri hükmü,

c- Ilgi ( e ) genelgenin, “ B/b ” maddesinin ( 3) üncü fikrasi ile ayni genelgenin " D " maddesi,

Yürürlükten kaldirilmistir.

Bilgi edinilmesini ve bildiris uyarinca uygulama yapilmasini rica ederim.

M.Zeki ADLI
Genel Müdür V.

TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ MERKEZ İNCELEME KURULU İLE BÖLGE İNCELEME KURULLARININ GÖREV, YETKİ, ÇALIŞMA USUL VE ESASLARI HAKKINDA YÖNETMELİK

TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ MERKEZ İNCELEME KURULU İLE BÖLGE İNCELEME KURULLARININ GÖREV, YETKİ, ÇALIŞMA USUL VE ESASLARI HAKKINDA YÖNETMELİK



BİRİNCİ BÖLÜM
Amaç ve Kapsam Dayanak ve Tanımlar


Amaç ve Kapsam
MADDE 1 – (1) Bu Yönetmeliğin amacı; Merkezde Tapu ve Kadastro Genel Müdürü, Bölgelerde ise Bölge Müdürü tarafından verilecek kararlara esas oluşturmak ve bu yönetmelikte belirlenen görevlerle sınırlı olmak üzere Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü merkezinde kurulan “Merkez İnceleme Kurulu” ile Tapu ve Kadastro Bölge Müdürlüklerinde kurulan “Bölge İnceleme Kurulunun” görev, yetki, çalışma usul ve esaslarını belirlemektir.

Dayanak
MADDE 2 – Bu yönetmelik, 3045 sayılı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Kuruluşu ve Görevleri Hakkında KHK. Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun 5, 28 ve 29 uncu maddelerine dayanılarak hazırlanılmıştır.

Tanımlar
MADDE 3 – (1) Bu Yönetmelikte yer alan;
a) Genel Müdürlük: Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünü,
b) Genel Müdür: Tapu ve Kadastro Genel Müdürünü,
c) Genel Müdür Yardımcısı: Tapu ve Kadastro Genel Müdür Yardımcısını,
d) Bölge Müdürlüğü: Tapu ve Kadastro Bölge Müdürlüklerini,
e) Bölge Müdürü: Tapu ve Kadastro Bölge Müdürünü,
f) Bölge Müdür Yardımcısı: Tapu ve Kadastro Bölge Müdür Yardımcısını,
g) Koordinatör Denetmen: Tapu ve Kadastro Bölge Müdürlüğünde denetim hizmetlerinin koordinasyonundan sorumlu olarak görevlendirilen denetmeni,
h) Şube Müdürü: Tapu ve Kadastro Bölge Müdürlüğü Şube Müdürlerini,
İfade eder.


İKİNCİ BÖLÜM
Merkez İnceleme Kurulunun Oluşumu, Görevleri, Yetkileri ile Çalışma Usul ve Esasları


Kurulun Oluşumu
MADDE 4 –(1) Kurul, Genel Müdürün görevlendireceği bir Genel Müdür Yardımcısının veya inceleme konusunu kurula intikal ettiren Başkanlığın bağlı bulunduğu Genel Müdür Yardımcısının başkanlığında Teftiş Kurulu Başkanı, 1. Hukuk Müşaviri, Tasarruf İşlemleri Dairesi Başkanı, Fen Dairesi Başkanı, Tapu Dairesi Başkanı ve Kadastro Dairesi Başkanı ile inceleme konusunun mahiyetine göre ilgili Daire Başkanlarının katılımı ile oluşur.

Görevleri
MADDE 5 –(1) Merkez İnceleme Kurulunun görevleri aşağıda belirtilmiştir.
(2) Genel Müdür tarafından kurulda görüşülmesi istenilen,
a) Genel müdürlüğe intikal eden hukuki, teknik, idari ve mali konular ile bunlara ilişkin uygulama ve görüş farklılıklarını,
b) Taşınmaz hukuku ile ilgili olarak genel müdürlüğe intikal eden hizmete ilişkin uygulama ve görüş farklılıklarını,
c) Hizmete ilişkin konuları,
d) İlgili birimlerce hazırlanan Kanun, Tüzük, Yönetmelik ve Genelge taslaklarını,
e) Mevzuatın uygulanmasında ortaya çıkan aksaklıkların giderilmesine yönelik tespit ve önerileri,
İnceleyerek kanun, tüzük, yönetmelikler ile verilen görev ve sorumluluklar saklı kalmak şartı ile genel müdürlük görüşünü oluşturmak.

Yetki
MADDE 6 – (1) Kurul görevleri ile ilgili olarak ihtiyaç duyduğu her türlü kayıt, belge ve bilgiyi ilgili daire başkanlıklarından isteyebilir. Kurulun talepleri öncelikle yerine getirilir.

Toplantı ve Karar Nisabı
MADDE 7 – (1) Kurul en az beş üyenin katılımıyla toplanır. Toplantılara Genel Müdürün görevlendireceği Genel Müdür Yardımcısı başkanlık eder.
(2) Kararlar kurul üye tamsayısının salt çoğunluğu ile alınır. Oyların eşitliği halinde başkanın oyu çift sayılır. Kurul toplantılarının yapılmasını ve kararların tutanağa geçirilmesini başkan sağlar.

Toplantı Zamanı ve Yeri
MADDE 8 – (1) Kurul, Genel Müdürün isteği üzerine kendisine intikal eden işleri görüşmek üzere toplanır.
(2) Toplantılar gündeme bağlı olarak açılır, görüşülür ve görüşmeler azınlık görüşleri de belirtilmek suretiyle karar altına alınır. Kurul kararları Genel Müdürün onayına sunulur. Genel Müdür tarafından kararlar bir kez daha görüşülmek üzere kurula geri gönderilebilir. Kurul kararları Genel Müdürün onayı ile kesinleşir. Kararların tarihi, numarası ve özü karar defterine işlenir.

Kurul Kararları
MADDE 9 – (1) Kurul kararları Genel Müdür tarafından onaylandıktan sonra gereği yapılmak üzere ilgili daire başkanlıklarına gönderilir.
(2) Genel Müdürlük gerektiğinde Kurul Kararlarını genel uygulamalara yön vermek amacıyla yayınlayabilir.

Kurul Bürosu
MADDE 10 – (1) Kurulun, karar defterine kayıt, yazışma, gündemi duyurma, dosyalama ve arşivleme hizmetleri Genel Müdürün onayı ile oluşturulacak büro tarafından yerine getirilir.


ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Bölge İnceleme Kurulunun Oluşumu, Görevleri, Yetkileri ile Çalışma Usul ve Esasları


Kurulun Oluşumu
MADDE 11 – (1) Her bölge müdürlüğünde, inceleme talebini intikal ettiren birimin bağlı bulunduğu bölge müdür yardımcısının başkanlığında, bölge müdürlüğünde görevli bulunması ve görüşme esnasında denetim görevi nedeniyle bölge merkezi dışında bulunmaması halinde koordinatör denetmen, tapu şube müdürü, kadastro şube müdürü, en az iki tapu sicil müdürü, bir kadastro müdürü ve bir kontrol mühendisinin katılımı ile “Bölge İnceleme Kurulu” Bölge Müdürü tarafından oluşturulur.

Görevleri
MADDE 12 – (1) Bölge İnceleme Kurulunun görevleri aşağıda belirtilmiştir.
(2) Bölge Müdürü tarafından kurulda görüşülmesi istenilen;
a) Bağlı birimlerden intikal eden hukuki, teknik, idari ve mali konular ile bunlara ilişkin uygulama ve görüş farklılıklarını,
b) Bölge müdürlüğünün yetki alanı ile sınırlı olmak üzere hizmete ilişkin konuları,
c) Tapu Sicil Tüzüğünün 23. maddesine göre verilen ret kararlarına karşı yapılan itirazları,
d) Mevzuatın uygulanmasında ortaya çıkan aksaklıkların giderilmesine yönelik tespit ve önerileri,
İnceleyerek kanun, tüzük, yönetmelik ve genelgeler ile bölge müdürlüklerine verilen görev ve sorumlulukları saklı kalmak şartı ile bölge müdürlüğü görüşünü oluşturmak.

Toplantı, Karar Nisabı ve Kurul Kararları
MADDE 13 –(1) Kurul en az beş üyenin katılımıyla inceleme konusunun kurula intikalinden itibaren en geç 7 gün içerisinde başkan tarafından belirlenen ve üyelere duyurulan zamanda toplanır. Kararlar kurul üye tamsayısının salt çoğunluğu ile alınır. Oyların eşitliği halinde başkanın oyu çift sayılır. Kurul toplantılarının yapılmasını ve kararların azınlık görüşleri de belirtilmek suretiyle tutanağa geçirilmesini başkan sağlar. Kurul kararları Bölge Müdürünün onayına sunulur. Bölge Müdürü tarafından kararlar bir kez daha görüşülmek üzere kurula geri gönderilebilir. Kararlar Bölge Müdürünün onayı ile kesinleşir. Kararların tarihi, numarası ve özü karar defterine işlenir. Kurul kararları Bölge Müdürünün onayından sonra inceleme konusunun alınan karar doğrultusunda en geç 7 gün içerisinde talimata bağlanmasını sağlamak üzere derhal inceleme isteminde bulunan birime gönderilir.


Yetki
MADDE 14 –(1) Kurul görevleri ile ilgili olarak ihtiyaç duyduğu her türlü kayıt, belge ve bilgiyi ilgili birimlerden isteyebilir. Kurulun bu konudaki talepleri öncelikle yerine getirilir.

Kurul Bürosu
MADDE 15 – (1) Kurulun karar defterine kayıt, yazışma, gündemi duyurma, dosyalama ve arşivleme hizmetleri Bölge Müdürü onayı ile oluşturulacak “Bölge İnceleme Kurulu Bürosu” tarafından yerine getirilir.


DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Çeşitli Hükümler

Yürürlük
MADDE 16 – (1) Bu Yönetmelik, onaylandığı tarihte yürürlüğe girer.

Yürütme
MADDE 17 – (1) Bu Yönetmelik hükümlerini, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu Devlet Bakanı yürütür.

TAPU SİCİLLERİNİN TUTULMASINDAN DEVLETİN SORUMLULUĞU

TAPU SİCİLLERİNİN TUTULMASINDAN DEVLETİN SORUMLULUĞU



1- MEVZUAT



TürkMedenî Kanunun 1007 nci (eski M.K. 917.md.) maddesi; “Tapu sicilinin tutulmasındandoğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.

Devlet,zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder.

Devletinsorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesindegörülür.” hükmündedir.

Tapusicilinin tutulmasından doğan zararın anlamı, bu sicilin tutulmasında,görevlilerin bilerek veya bilmeyerek uygulanması gereken mevzuat hükümlerineaykırı işlemleri veya ihmalleri sonucu bir hakkın kaybına sebep olmalarıdır.

Zikredilenhükümde, Devletin sorumluluğunda kusur aranmaz. Devletin sorumluluğu içinaranacak koşullar özetle, ortada tapu sicillerinin tutulmasından ötürü birzararın olması, zararla tapu sicilinin tutulması arasında bir nedensellikbağının (illiyet bağının) bulunması ve zararın tapu sicilinin hukuka aykırıbiçimde tutulmasından doğmasıdır. Tapu sicilinin tutulmasında hukuka aykırılıkyoksa zaten Devletin sorumluluğu söz konusu olmaz.





2- SORUMLULUĞUN DÜZENLENİŞ AMACI



Taşınmazlara ilişkin aynîhakların Devlet eliyle tutulan tapu sicili aracılığıyla dışa aksettirilmesi,hak ve işlem güvenliğinin sağlanabilmesi yönünden bir güvencedir. Ancak bugüvence sisteminin iyi işleyebilmesi, tapu siciline duyulan güveninsürekliliğine bağlıdır. İşte MK 917 (1007) de kanun koyucu sicilin doğrututulduğuna güvenenlerin, sicilin yolsuz tutulmasından dolayı uğradıklarızararların Devlet tarafından ödeneceği ilkesini koyarak, tapu siciline duyulangüvenin sürekliliğini sağlamayı amaçlamıştır. Şu halde Devlet burada tapusicilinin yolsuz tutulmasından dolayı zarara uğrayan aynî hak sahiplerine karşıolduğu kadar, sicilin doğru tutulduğuna güvenerek sicille ilişki kuran veyolsuz tutulmasından dolayı zarara uğrayan iyiniyetli üçüncü kişilere karşı dasorumlu tutulmuştur.

“Taşınmazların tapu sicilinekaydedilmesinde ve doğru sicillerin oluşturulmasında "Devletinsorumluluğu" o kadar önemlidir ki, 743 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 917,4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 1007. maddelerinde açıkça;

"Tapu sicilinintutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet, zararındoğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder"

hükmüne yer verilerek, busorumluluk yasal düzenleme altına alınmıştır.



Diğer taraftan, devletin tapusicilini çok düzgün tutması ve taşınmazların durumunu tespit ve tescilbakımından gerekli düzenlemelerin yapılarak açık hale getirilmesi konusunabüyük önem verilmiş, bu sicillerin Devlet memurlarınca tutulmasından ilerigelecek bütün zararlardan dolayı vatandaşlara karşı Devlet'e fer'i değil, aynenİsviçre'de olduğu gibi asli sorumluluk yüklenmiştir.

Burada, kusursuz sorumluluğundayanağı, tapu siciline bağlı büyük çıkarların ve yanlış tesciller sonucundasicile güven ilkesi yüzünden ayni hakların yerinin doldurulmaz biçimdedeğişmesi ve bu hakların sahiplerinin onlardan yoksun kalmaları tehlikesininvarlığı ile açıklanabilir.

Gerçekten, tapu sicilinintutulmasını üzerine alan Devlet, tapu siciline tanınan güvenden ötürü, hakdurumuna aykırı kayıtlardan doğan tehlikeyi de üstlenmektedir.

Devletin sorumluğunundayandırıldığı tapu sicilinin doğru tutulmasına ilişkin güvenin devamınısağlama amacı, tapu siciline güven ilkesinden daha geniş bir anlamtaşımaktadır. Söz konusu ilkenin uygulanamadığı ve yolsuz tescile güveneniyiniyetli üçüncü kişilerin iktisaplarının korunamadığı bazı hallerde dahi,onların bu yüzden uğradıkları zarardan da Devlet sorumlu tutulur.

Görülmektedir ki; kusursuzsorumluluğun bir biçimi olan tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan Devletinsorumluluğu, bir tehlike sorumluluğudur.

Tapu sicil müdür yadamemurunun kusuru olsun olmasın, tapu sicilinin tutulmasında kişilerin mamelekiçıkarlarını koruyan hukuk kurallarına aykırı davranılmış olması yeterlidir.Kusurun varlığı yada yokluğu Devletin sorumluluğu için önem taşımamakta, sadeceDevletin memuruna rücuu halinde iç ilişkide etkisi söz konusu olmaktadır. Tapusicilinin tutulmasında kişi çıkarlarının korunması bakımından uyulması gerekenkurallar tapu mevzuatı ile sınırlı olmayıp, bu mevzuat dışındaki hukukkurallarına ve hukukun genel ilkelerine de uyulması gerekmektedir. Tapu müdüryada memurlarının ihlal ettikleri hukuk kuralları ister genel olsun ister saltsicilin tutulmasıyla ilgili olsun her iki halde de ortaya çıkan sonuç tapusicilinin hukuka aykırı tutulmuş olmasıdır ( Dr. Lale Sirmen, Tapu SicilininTutulmasından Doğan Zararlardan Devlet'in Sorumluluğu, Ankara, 1976 Sh.63 vd ).Bu nedenle sicilin hukuka uygun tutulması kavramı tapu mevzuatına uygunluklasınırlı bir kavram olmayıp, hukukun genel ilkelerine uygunlukta gerekmektedir.Bunun dışına çıkan her hukuka aykırı davranıştan Devletin sorumluluğu asıldır.

Az yukarıda ayrıntılarıaçıklandığı ve vurgulandığı üzere; Devletin sorumluluğunun bir tehlikesorumluluğu olduğu hususu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 05.10.1955 gün ve1955/4-58 esas, 1955/64 karar sayılı; 29.06.1977 gün ve 1977/4-845 esas ve1977/655 karar sayılı; 24.09.2003 gün ve 2003/4-491 esas ve 2003/487 kararsayılı; 19.04.2006 gün ve 2006/4-113 esas ve 2006/205 karar sayılı; 09.05.2007gün ve 2007/4-212 esas, 2007/261 karar sayılı, ilamlarıyla yargısal uygulamadada büyük ölçüde kabul edilmiştir.( Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu/Galip Esmer Gayrimenkul Tasarrufları, 1969,s:512 vd.; Prof. Dr. Jale Akipek, Eşya Hukuku, 1972, s:303 ).” (Yargıtay HukukGenel Kurulu, 11/07/2007, E. 2007/4-422, K. 2007/536)

Tapu sicilinin önemi vekişilerin bu sicile olan güven duygularını sağlamak bakımından Medenî Kanunun1007. maddesi ile tapu sicilinin tutulmasından doğan zararlardan ötürü Devletindoğrudan sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiştir. Bu sorumluluk asli ve objektifsorumluluk olduğundan zarara uğrayan doğrudan Devletten zararın ödetilmesiniisteyebilir.

Devletin sorumluluğu, tapusicilinin aynî hakları saptaması,herkese açık ve tutulmasında tekel hakkı sağlayan bir sicil olması esasınadayanmaktadır. Gerçekten, sicile duyulan güven ve sicilin yalnız Hazinecetutulmuş olması, orada yazılanın hak, yazılmayanın da hak olmayacağının maddihukukça benimsenmesi, bu yükümlülüğün kaynağını teşkil etmektedir.

Ayrıca Devlet tapu sicilinin çokmuntazam tutulması ve gayrimenkullerin durumunu tesbit ve tescil bakımındanıslahı ve açık bir hale konulması meselesine büyük bir ehemmiyet vermiş ve busicillerin Devlet memurlarınca tutulmasından ileri gelecek bütün zararlardandolayı vatandaşlara karşı fer'i değil, aynen İsviçre' de olduğu gibi aslî birmesuliyet yüklenmiştir.

Özetle;sorumluluğun amacı, sicilin tutulmasının devletin gözetim ve denetimi altındaolması, sicilin açıklığı ve güvenirliği ilkesinin varlığıdır.

Öteyandan Devlet'in sorumluluğu memurlar için de bir teminat niteliğindedir. Tapusicili ancak görevli memurun hukuka aykırı bir davranışı sonucu yolsuztutulduğuna göre, Devlet bir bakıma bunların fiillerinden dolayı da sorumlukılınmış olmaktadır. Şu halde sorumluluğun düzenlenmesindeki bir diğer amaç damemur güvenliğinin sağlanmasıdır.



3- İSVİÇRE MEDENİ KANUNDAKİ DÜZENLEMEİLE KARŞILAŞTIRMA



Mülga917. madde, İsviçre Medenî Kanunu’nun 955. maddesinden alınmıştır. İ.M.K.’nun955. maddesinin iki fıkrası alınmış, Devlet'inmemurlardan ileride sebep olabilecekleri zararlar için teminat isteyebileceğiniöngören üçüncü fıkra hükmü ise bize alınmamıştır. Alınmayan hükümde aynen, “Onlar(Kantonlar) memur ve müstahdemlerden teminat isteyebilirler.” şeklindedir.

MK 917/II ye göre de zararı ödeyen Hazine, zararın doğmasında kusurubulunan memurlara Kanun'un deyimiyle «aledderecat rücu etmek hakkını» haizolur. ÎMK 955/II de ise, Kantonların «kusurlu görülen tapu muhafızlığımemurlarına, müstahdemlerine ve doğrudan doğruya denetim yapan makama» rücuedebileceği hükme bağlanmıştır. Görüldüğü gibi bu iki fıkranın kaleme alınışbiçimi birbirinden oldukça farklıdır. Ancak bu farklılığın pratik bir değeriyoktur. Şöyle ki, bir defa MK 917 de Devlet'in sorumluluğunu paylaşacak olanlararasında müstahdemlerin sayılmamış olması iki Devlet'in idarî mevzuatındakifarklılıktan ileri gelmektedir. Nitekim, İsviçre'de tapu sicilinin, idare ileyaptıkları özel hizmet sözleşmelerine göre müstahdem statüsünde çalışangörevliler tarafından tutulması mümkündür. Oysa sicil tutma söz konusu hizmetingerektirdiği aslî ve sürekli bir görev olduğundan bu görev bizim mevzuatımızagöre ancak memur niteliğini taşıyan görevliler tarafından yürütülebilmektedir.

İMK 955/III de, Devlet'in memurlarından teminatisteyebileceğine ilişkin hükmün Medenî Kanun'da yer almadığını daha önce belirtmişidi. Türk kanun koyucusunun bu konuyu bir özel hukuk kolu olan Medenî Kanun'dadüzenlemekten kaçınması aslında tutarlı bir nedene dayanır. Devlet'inmemurlarından teminat istemesi

Devlet tarafındanyürütülen memur politikasının kapsamına girer. Bunun için de böyle birdüzenlemenin, gereği halinde, tapu örgütünün kuruluş ve görevleriyle ilgilikamu hukuku karakterli bir kanunda yapılması daha uygun olacaktır.



4-SORUMLULUĞUN HUKUKÎ NİTELİĞİ



A) ASLÎ SORUMLULUK

Devletin,M.K. 1007. maddesine istinaden tapu sicilinin tutulmasından doğan zararlardansorumluluğu aslîdir. Tapu sicilinin yolsuz tutulmasında, zarar tapu memurunun veyadenetim makamının kusuru sonucu meydana gelmiş olsa dahi, bundan yine birinciderecede Devlet sorumludur. Bu nedenle de tapu sicilinin tutulmasından zarargören kimse, ilk önce zarara sebebiyet veren memur aleyhine dâva açmak zorunda kalmaksızın,zararın tazminini doğrudan doğruya Devlet'ten talep edebilecektir. Böyle birdüzenlemenin, sorumluluğun amacına uygun olarak tapu siciline duyulan güveni artırdığınaşüphe yoktur. Bundan başka Devlet memurlarının görevlerini yerine getirirkenherşeyden önce Devlet'in çıkarlarını gözetmek zorunda oldukları düşünülürse, bugörevlerinden dolayı birinci derecede onların sorumlu tutulmaları hakkaniyet ilkelerinede aykırı düşer. Bu bakımdan Devlet'in buradaki aslî sorumluluğu memurlarıngüvenliğinin de bir şartıdır.

B) OBJEKTİFSORUMLULUK

Devlet'intapu sicilinin tutulmasından doğan zararlardan sorumluluğu, kusur da şartkoşulmadığından, tamamen objektif nitelikte bir sorumluluktur. Gerçi kusurunvarlığı için gerçek kişilerde aranan, hukuk düzeninin kendisinden beklediğiortalama bir tutumdan ayrılması ve temyiz kudretine sahip bulunması gibişartlar tüzel kişilerde aranamayacağından, Devlet'in kusurundan zatenbahsolunamaz. Ama MK 1007 de tapu sicilini tutan memurların kusurlu olmalarışartı da aranmamaktadır. MK 1007'ye göre davacı zararını tazmin ettirmek içinbu zararın tapu örgütüne ait herhangi bir memurun kusurundan ileri geldiğiniispat etmek zorunda olmadığı gibi, Devlet de memurunun kusursuzluğunu ispat etmeksuretiyle tazminat ödemek yükümünden kurtulamaz. Memurların kusuru ancakDevlet'in onlara rücu edip edemeyeceğinin tespiti bakımından önem taşır. YoksaDevlet'in sorumluluğunun doğması için tapu sicilinin hukuka aykırı tutulmasıylazarar arasında uygun bir illiyet bağının varlığı yeterlidir.



5) SORUMLULUĞUN ŞARTLARI

a) TapuSicilinin Tutulmasına İlişkin Bir Fiil veya İçtinap (Kaçınma)

MK 1007 deDevlet, tapu sicilinin yolsuz tutulmasından doğan zararlardan sorumlukılınmıştır. Tapu sicili ise, görevli memurun yalnız olumlu değil, olumsuz birdavranışı sonucu da yolsuz tutulmuş olabilir. Bu bakımdan Devlet'insorumluluğuna yol açan zarar verici fiil, aynî hakkın gerçek hak sahibi yerinebaşka bir kimsenin adına tescil edilmesi durumunda olduğu gibi yapıcı bir fiilveya tescili gereken bir aynî hakkın tescil edilmemesi durumunda olduğu gibibir içtinap (kaçınma) biçiminde ortaya çıkabilir. Ancak burada önemli olan,zarar verici fiil veya içtinap (kaçınma) ile tapu sicilinin tutulmasıarasındaki ilişkinin varlığıdır. MK 1007 de «tapu sicilinin tutulmasından doğanzararlardan» denildiğine göre, eğer sicildeki yolsuzluğa sicil tutma kavramınagiren bir fiil veya böyle bir fiilden içtinap edilmesi sebebiyet vermemişse, butakdirde ortada tapu sicilinin yolsuz tutulmasından doğan bir zararbulunmadığından Devlet'in sorumluluğu da söz konusu olamaz.

Devlet, tapusicil görevlilerinin, tapu sicilini hukuka aykırı bir şekilde tutmasından;diğer bir deyişle, görevlilerin tapu sicilinin tutulmasıyla ilgili olarakMedenî Kanunda, Tapu Sicil Tüzüğünde (v.s.) yer alan kurallara uymamasındandoğan bütün zararlardan sorumludur. Çünkü, “tapu sicilinin aleniyet görevi,onun gerçek durumla daima tam bir uyum içinde bulunmasını zorunlu kılar.”

Böylecehaklı (geçerli) bir hukukî sebep olmaksızın tapu siciline kasten veya hataenbir kayıt düşürülmesi veya mevcut bir kaydın silinmesi veya değiştirilmesi,yardımcı sicillerin hatalı veya eksik tutulması, yanlış suretler veya sahtesenetler verilmesi, gerekli tebliğlerin yapılmaması (v.s.) suretiyle meydanagelen zararlardan devlet sorumludur. Tapu sicil memurunun yapması gerekeniyapmamasından (ictinap) doğacak zararlar da devletin sorumluluk sınırlarıiçindedir.



b) Tapu Sicilinin Hukuka Aykırı Tutulması

Devlet'inMK 1007 deki sorumluluğunun doğabilmesi için tapu sicilinin tutulmasına ilişkinfiil veya içtinabın hukuka aykırı olması da şarttır. Çünkü tapu sicili, ancakgörevli memur sicilin tutulmasında hukuka aykırı bir fiil veya içtinaptabulunduğu takdirde yolsuz tutulmuş olur. Eğer memurun davranışı hukuka aykırıdeğilse, bu durumda tapu sicili doğru tutulmuş olacağından, artık MK 1007kapsamına giren bir zarardan da söz etmeye imkân yoktur.

Sicilinhukuka aykırı şekilde tutulması, yanlış kayıt yapılması tarzında olabileceğigibi, yapılması gerekli bir kaydın yapılmasının ihmal edilmesi şeklinde deolabilir. Fakat, Devletin sorumluluğu için, memurun sözü geçen fiilde kusurluolup olmamasının önemi yoktur.

Devlet'insorumluluğu için tapu sicilinin tutulmasında kişilerin mameleki (malvarlığı) çıkarlarınıkoruyan hukuk kurallarına aykırı davranılmış olması, yani objektif hukukaaykırılık yeterlidir. Tapu sicilinin tutulmasında kişi çıkarlarının korunmasıbakımından uyulması gereken kurallar, tapu mevzuatından ibaret değildir. Tapumemurunun tapu mevzuatı dışında kalan hukuk kurallarına, hatta hukukun genelilkelerine aykırı davranması da aynı sonucu doğurur. Ayrıca ihlâl edilen hukukkuralları ister genel, ister yalnız sicili tutmakla görevli memura yöneltilmişolsun, tapu sicili yine hukuka aykırı tutulmuş olur. Bu bakımdan tapu memuru,örneğin, sahte bir vekâletnameye dayanarak sicile yolsuz bir tescil yaptığıtakdirde, sahtelik, araştırma yükümü yerine getirilse bile anlaşılamayacak durumdaysa,tapu memuru hukukî sebepten yoksun bir tescille objektif olarak hukuka aykırıdavranmış olduğundan, bundan doğacak zararlardan dolayı Devlet, MK 1007 ye göresorumlu tutulacaktır.

Tapusicilinin tutulmasında memurun görevlerine aykırı davranması ise, iki bakımdanönem taşır. Birincisi, eğer görev icraî bir fiile ilişkin ise, memurun bunuyerine getirmemesi objektif olarak da hukuka aykırı bir içtinap teşkiledecektir. İkincisi de, memurun görevini ihlâli, onun yönünden bir kusurunvarlığına işaret eder ki, bu durumda Devlet'in rücu hakkı söz konusu olabilir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında,şöyle denilmektedir: «...Davacının aynîhakkı tapu sicil muhafızlığında sahte vekaletnameye müsteniden yapılan muameleile bertaraf edilmiştir. Tapu sicil muhafızının tatbik etmesi gereken hukukîesasın ihlâl edilmiş olması halinde hukuka aykırılık durumu mevcut sayılacağıgibi, tapu memurunun faaliyetleri çerçevesine giren herhangi bir muamele, tapu kütüğününtutulması muamelesi ve böyle bir muamelenin kanuna aykırı şekilde yapılmışolması dolayısıyla meydana gelen bir zarar tapu kütüğünün tutulmasının neticesiolarak bir zarar sayılır. Dâvaya esas olan hadisede sahte vekaletname istimaledilmek suretiyle temsil hakkındaki kanun hükümleri yerine getirilmeden tapusicillerine kayıt düşürülmüş ve davacının aynî hakkı sona erdirilmiştir. Hadise mücerret noterliktebaşlayıp biten ve tapu sicilinintutulması ile ilgili bulunmayan bir muamele olarak tasvir edilemez.Çünkü zarar, sahte vekâletname tanzimi ile değil, bu vekaletnamenin tapu muamelesine mesnet ittihaz edilmesi ile husule gelmiştir ... Tapu sicilmuhafızlığının hukuka aykırı şekilde muamelesiyle zarar arasında illiyet rabıtası mevcutolunca bu zarardan Devlet'in mesultutulması icap eder. Burada tapu muamelesini yapan memurun kusurlu olup olmadığınıntaharrisine lüzum yoktur» (YHGK.5.10.1955, 4/58-64)

Yinebir Hukuk Genel Kurulu kararında da, «...davacınınzararı, hem veraset senedinin gerçeğe aykırı bir durumu tesbit etmesinin, yani mirasçı olmayan bir kimseyi mirasçı olarakgöstermesinin, hem de tapumemurunun gerçeğe aykırı veraset senediniesas tutarak davacı mirasçı adına tapuya yazılması gereken gayrimenkulun kaydının mirasçı olmayankimse adına çevirmiş olmasının neticesidir... MK nun 917 nci maddesinin birincifıkrasıyla kabul edilen mesuliyet,afaki mes'uliyet yani kusursuz mes'uliyet olduğu cihetle tapu memurunun kanuna aykırı bir muamele yaparkenherhangi bir kusur işlemişolması asla aranmaz.» denilmek suretiyle sahte veraset senetlerinedayanarak yapılan yolsuz tescillerdendolayı Devlet'in sorumlu tutulacağı kabul edilmiştir. (YHGK. 20.1.1960,4/1-3)

Tapusicilinin tutulmasıyla ilgili ortaya çıkabilecek hukuka aykırılıklar;

- Tescili gereken bir aynî hakkın tescil edilmemiş olması,

- Terkini gereken bir aynî hakkın terkin edilmemiş olması,

- Tapu kütüğüne yolsuz bir tescil veya terkin yapılması,

- Tescil veya terkinin hukukî sebebinin olmaması, geçerli bir sebebedayanmaması,

- Şerhler ve beyanlardaki kayıtların kayıt veya terkin edilmesiyleortaya çıkabilecek eksiklikler,

- V. b. durumlar sayılabilir.



c) Maddî bir zararın meydana gelmiş olması

Devletin MK1007 gereğince sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için, tapu sicilinintutulmasından maddî bir zararın doğmuş bulunması gerekir. Manevî zararlardandolayı MK 1007’ye dayanılarak Devlete karşı tazminat davası açılmaz. Tapusiciline yapılan yolsuz tescili düzeltme yolu ile zararı önleme imkânı mevcutoldukça, zarardan ve devletin sorumluluğundan söz edilemez. Bu sebeple 10yıllık zamanaşımı süresi işlemeye başlamaz.

Örneğin, mahdut(sınırlı) bir aynî hakkın sicilden yanlışlıkla terkini, bir kimsenin sahtebir vekâletname ile sicilde başkasına ait bulunan bir taşınmazı üçüncü birkişiye devretmesi veya ölmüş birinin adına kayıtlı taşınmazı sahte bir verasetsenedi ile kendi üzerine geçirmesi gibi hallerde sırasıyla, mahdut aynî hakkınsahibi, asıl malik, mirasçılar açacakları tashih dâvası ile sicildeki buyolsuzlukların giderilmesini sağlayabileceklerinden, henüz aynî hakkın kaybındandolayı bir zararın varlığından söz etmeye imkân yoktur. Fakat bütün budurumlarda, sicil düzelttirilemeden, taşınmaz iyiniyetli bir üçüncü kişitarafından iktisap edilecek olursa, bu takdirde gerçek hak sahipleri artıksicilin düzeltilmesini isteyemeyeceklerinden, Devlet'in sorumluluğunugerektiren bir zarar doğmuş olur. Buna karşılık taşınmazı iktisap eden üçüncükişi iyiniyetli değilse, onun aleyhine sicilin düzeltilmesi için tashih dâvasıaçılabileceğinden yine ortada aynî hakkın kaybı dolayısıyla bir zarar sözkonusu değildir.

Diğertaraftan, yanlış kaydı düzelttirmek için dava açma imkanı bulunduğu sürece buyanlış kayıttan doğan zarar, bunun düzeltilmesi için yapılacak giderlertutarıdır. Buna karşılık yanlış kaydı düzelttirmek için iyiniyetle açtığıdavayı kaybeden kişinin zararın kapsamına, bir yandan hakkın kaybından doğanzarar, öte yandan kaybettiği dava giderleri girer. (YHGK, 21.11.1982. 4-548/46)

Aynî hakkınsona ermesi nedeniyle Devlet'ten tazminat istenebilmesi için hakkın sonaerdiğinin her durumda kesin bir ilâmla tesbiti gerekir. Bu bakımdan, üçüncükişilerin iktisabının geçerliliğinin, yani zararın gerçekleşip gerçekleşmediğininanlaşılabilmesi için bunlara karşı da bir tashih davası açılmalıdır. Çünküüçüncü kişilerin iyiniyetli olup olmadığı «nazarî mütalâlarla değil, ancak birmahkeme ilâmı ile

tespitedilebilir». Açılan tashih dâvasının masrafları da Devlet'ten istenebileceğinegöre, böyle bir zorunluluk, asıl hak sahipleri yönünden de bir külfet teşkiletmez. Bu bakımdan tashih dâvasının reddine ilişkin karar kesinleşmedikçe,gerçekleşmiş bir zarardan söz edilemeyeceğinden Devlet'e karşı da MK 1007gereğince bir dâva açmaya imkân yoktur.

Zararıngerçekleştiğinin kesin bir ilâmla tesbiti sorumluluğun doğum şartı olduğundan,bu hususlar Devlet'e karşı açılan tazminat dâvasında re'sen dikkate alınmalıdır.

Sahte veyayanlış vekaletle tapu kaydına ipotek konulması halinde, ipotek borçlusunun aczigerçekleşmedikçe zarar doğmuş solmayacağından Hazine sorumlu tutulamaz(Yargıtay 4. H.D. 13/12/1974, 116841 sayılı kararı).



ç) Uygun illiyet bağının varlığı

Devletinzarardan sorumlu olabilmesi için, tapu sicilinin tutulması ile zarar arasında(haksız fiillerdeki) bir “uygun illiyet ” bağının varlığına ihtiyaç vardır.

Zarar iletapu sicilinin yolsuz tutulması arasında bir illiyet bağının bulunması,zararın, sicilin tutulmasına ilişkin hukuka aykırı bir fiil veya içtinabınsonucu olarak ortaya çıkması demektir. Eğer zararın sebebi sicilin yolsuztutulması değilse, yani bu ikisi arasında bir sebep-sonuç bağı yoksa, butakdirde Devlet'in sorumluluğundan da söz edilemez. Nitekim sahte vekilden satınalmış olduğu taşınmazı, gerçek hak sahibinin sicildeki yolsuz tescilidüzelttirmesiyle, geri vermek zorunda kalan kimse, taşınmaz için ödediği bedelive satış için ödediği harçları Devlet'ten isteyemez. Çünkü bu durumda zararsicildeki yolsuzluğun yarattığı bir görünüşe güvenilmesi sonucu değil, sahtevekâletnameye güvenerek geçersiz bir satış sözleşmesi yapılmış olmasından

ileri geldiğinden, zararla sicil yolsuzluğu arasında bir illiyetbağı yoktur. Devletin sorumluluğu için, önceleri tapu sicilinin yolsuztutulması ile zarar arasında dolaylı-dolaysız illiyet ayırımı yapılmışsa da,sonradan bu ayırım terkedilerek sadece uygun bir illiyet bağının varlığıyeterli görülmüştür.

“Dosyadaki kanıtlara göre, davaya konutaşınmazın sahte nüfus belgesi ve sahte vekaletnameye dayalı olarak satışıyapılmış; davacı tarafından, taşınmazı son olarak satın alan kişiye karşıaçılan tapu iptal ve tescil davası reddedilmiş ve temyiz incelemesinden degeçmek suretiyle kesinleşmiştir.

Yukarıda açıklanan olgular itibariyleusulsüz işlemin noterde sahte olarak düzenlenmiş vekaletnameden kaynaklandığıanlaşılmaktadır. Diğer bir anlatımla zarar tapu sicilinin tutulmasından değil,sicilin düzenlenmesine etken olan vekaletnameden kaynaklanmaktadır. MedeniKanunun 917 ( Türk Medeni Kanunu 1007 ) maddesinde sorumluluğun, tapusicilinden kaynaklandığı belirlenmiştir. Maddede öngörülen sorumluluk, kusursuzsorumluluktur. Diğer bir anlatımla zarar gören, davalının kusurunu kanıtlamakzorunda değildir. Davalı da kusuru bulunmadığı savunmasının ötesinde uygunilliyet bağının kesildiğini kanıtlamak zorundadır. Kusursuz sorumluluktailliyet bağının kesilebilmesi için zarar görenin ağır kusurunun bulunması veyaüçüncü kişinin illiyet bağını kesebilecek nitelikte ağır kusurunun olması veyahakkında zararlandırıcı sonucun meydana gelmesinde öngörülmeyen bir halinbulunması gerekmektedir. Somut olayda zarar gören davacının illiyet bağınıkesebilecek ölçüde kusurunun olmadığı yine öngörülmeyen bir durumun dabulunmadığı görülmektedir. Ne var ki gerek ceza yargılamasında, gerekse tapuiptaline ilişkin dava dosyasında zararlandırıcı sonucun ortaya çıkmasında birüçüncü kişinin hukuka aykırı eyleminin bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu kişininsuç teşkil eden veya ağır kusuru oluşturan eylemi açıktır. Şu haliylesorumluluğu gerektiren illiyet bağının kesildiği kabul edilmelidir. Yapılan buaçıklama itibariyle olayda zarar, hukuka aykırı eylem bulunmakta ise dekusursuz sorumlu olan davalının sorumluluğunu gerektirecek uygun illiyetbağının bulunmadığı görülecektir. Aksi bir sonuç kusursuz sorumluluğun ötesindebizi sebep sorumluluğuna götürür ki davanın dayanağını teşkil eden MK.'nun1007. maddesi sebep sorumluluğunu ön görmemiştir.

Tüm bu olgular birlikte değerlendirildiğindedavalının (Maliye Hazinesi) sorumluluğundan söz edilemez. Mahkeme kararı,açıklanan nedenlerle yerinde görülmüş ve onanması gerekmiştir.” (Yargıtay 4. H.D., 18/10/2005, E.2004/12650, K. 2005/11104)

“Görüldüğü gibi zararlandırıcı eylem, tapusicilinin tutulmasından değil, gerçek kişi olan davalıların hukuka aykırı olanağır kusurlarından kaynaklanmaktadır. Her ne kadar Hazine Medeni Kanunun 917.maddesine göre tapu sicilinin tutulmasından dolayı kusursuz sorumlu ise de,kusursuz sorumlulukta dahi hukuka aykırı eylem ile zararlandırıcı sonuçarasında uygun illiyet bağının bulunması gerekir. Diğer bir anlatımla hukukaaykırı olan eylem ile zarar arasında ki uygun illiyet bağı, zarar görenin veyaüçüncü kişinin ağır kusuru, veyahut da beklenmeyen bir nedenden dolayı kesilmişolmamalıdır.

Somut olayda gerçek kişi olan davalılarınağır kusuru sonucu illiyet bağının kesildiği böylece, kusursuz sorumlu olanhazinenin de bundan dolayı sorumlu olmadığı sonucuna varılmalıdır. Aksi durumdaher kusursuz sorumluluk halinde uygun illiyet bağının varlığı aranmayacaktır.Bu durumda da kusursuz sorumluluk hallerinde kusursuz sorumlu olanınsorumluluktan kurtulma olanağı ortadan kalkmış olacaktır. Böylece kusursuzsorumluluk halleri ile riskten kaynaklanan sorumluluk birbiri ile örtüşecektirki hukukumuzda risk nazariyesine göre sorumluluk Medeni Kanunun 917. maddesindeöngörülmemiştir.” (Yargıtay4. H.D., 27/01/2000, E. 2000/18, K. 2000/545)



d) Kusurun aranmaması

Devletin tapu sicilinin tutulmasından doğanzarardan sorumluluğu bir “kusursuz sorumluluk” halidir. Yani, zararın meydanagelmesinde tapu sicil memurunun veya yardımcısının veya devletin diğer birorganının hiçbir kusuru olmasa da Hazine zarardan sorumludur. Zarar görenşahıs, sadece, tapu sicilinin hukuka aykırı bir şekilde tutulduğunu ve zararınbundan doğduğunu ispat edecektir; zarara hangi memurun sebebiyet verdiğinitespit ve tayin etmesine lüzum yoktur.

Örneğin,tapu memuru her nasılsa sahte bir vekaletnameye dayanarak sicile yolsuz birtescil yapmışsa, sahtelik, memurun araştırma yükümünü (mülga TST 16) yerinegetirse bile anlaşılamayacak durumda da olsa, tapu memuru hukuki sebeptenyoksun bir tescille (mülga MK 924) hukuka aykırı davranmış olacağından, doğacakzarardan Devlet sorumlu tutulur.



e)Zarar görenin kusurunun dikkate alınması

Hazinenin ödeyeceği tazminatının miktarınıtayinde, BK. m. 44 uyarınca zarara uğrayan şahsın kusuru dikkate alınır. Zararauğrayan şahıs, kendi fiili ile, zararın meydana gelmesine veya artmasına yardımetmiş veya zararın önlenmesi için gerekli hukukî tedbirleri almamış ise,Devletin ödeyeceği tazminat miktarı azaltılır veya Devlet sorumluluktantamamıyla kurtulur.



6-ZAMANAŞIMI



Hazineninsorumluluğunu hükme bağlayan Medenî Kanunun 1007 nci maddesine dayanandavalarda, olayın Borçlar Kanununun 41 inci maddesinde düzenlenen haksızeylemin bir türü olduğu ve müruruzaman (zamanaşımı) yönünden Borçlar Kanununun60 ıncı maddesinin uygulanması gerekeceği gerek uygulamada, gerekse doktrindeortaklaşa kabul edilmektedir. Söz konusu maddenin 1 inci fıkrası uyarınca;zararın ve sorumluluğun öğrenilmesi tarihinden itibaren 1 yıl, herhalde zarardoğuran eylem veya işlem tarihinden başlayarak 10 yıl geçtikten sonra davanınzamanaşımına uğrayacağı kuşkusuzdur.

Tapu sicilinin tutulmasından doğanzararlardan sorumluluğu sebebiyle Devlet'e karşı açılacak tazminat dâvaları, BK60’daki bir ve on yıllık zamanaşımı sürelerine bağlanmıştır. Buna göre, dâva,zarar görenin zararı ve sorumlusunu öğrendiği tarihten itibaren bir yıl, herhalde zarar verici fiilin meydana gelmesinden itibaren de on yıl geçtiktensonra zamanaşımına uğrar. Bu sürelerin başlamasında, tapu sicilinde yapılanyanlış işlem değil, maddî zararın meydana gelmesine sebep olan işlem dikkatealınacaktır.

Bir yıllıksüre, zarar görenin zararı ve sorumlusunu öğrendiği tarihten itibaren işlemeyebaşlayacağından, eğer tapu sicilinin yolsuz tutulması nedeniyle bir aynî hakkınkaybı veya sicile güvenin korunmadığı hallerde amaçlanan aynî hakkınkazanılamaması söz konusuysa, zarar görenin, tashih dâvasının reddine ilişkinkararın kesinleştiğini öğrendiği tarihten itibaren bir yıl içinde Devlet'e karşıdâva açması gerekir. Haciz şerhinin veya ipoteğin sicilden yolsuz olarakterkininde de, alacaklının aynı şekilde, borçlunun aczinin bir belge ile tespitedildiğini (İİK 105) öğrendiği tarihten itibaren bir yıl içinde Devlet'e karşıdâva açması gerekir.

BK 60 da onyıllık sürenin de zarar verici fiilde bulunulduğu tarihten itibaren işlemeyebaşlayacağı ifade edildiğine göre, eğer zarar gören her halde sicilin yolsuztutulmasından itibaren on yıl içinde dâva açmamışsa, zarar, on yıl sonrameydana gelse dahi durum değişmeyecek, dâva zamanaşımına uğramış olacaktır. Fakattapu sicilinin yolsuz tutulmasında, zarar görenin çoğu kez zarar verici fiildenhaberdar olmaksızın dahi on yılın geçebileceği düşünülecek olursa, bu süreninçok kısa olduğu ortaya çıkar. Bu durumda tapu sicilinin daima kişilerindenetimi altında bulundurulması gerekir. Oysa hiç kimseye sicildeki hakkınınyerinde durup durmadığını devamlı olarak araştırma görevi yüklenemez. Buherşeyden önce, tapu sicilinin amacına aykırı düşer. Bütün bunlardan dolayıdırki, bir görüşe göre buradaki on yıllık sürenin hiç olmazsa, zararın doğduğununkesin olarak tespit edildiği tarihten itibaren işlemeye başlayacağını kabuletmek gerekir.

“Tapuda yanlışlık başlı başına değil, ancakneden olduğu zarar itibariyle hukuki bir varlık ifade eder. Bu nedenle, M.K.md. 917 uyarınca Hazineye karşı açılan davada on yıllık zamanaşımı, kayıtdüzeltilmesiyle ilgili davanın reddine ilişkin kararın kesinleşmesi tarihindenbaşlar” (YHGK 20/01/1982, K. 82/46).

“Dava, yetkisiz vekaletnameyle tapuda işlemyapılmasından doğan zararın tazmini talebine ilişkindir. Davacıların zararı,asıl maliklerin açtıkları tapu iptali davası sonucunda, tapunun iptaline dairkararın kesinleştiği tarihte doğar. Davacılar adına olan tapunun iptalineilişkin kararın kesinleşme tarihinden bir yıldan fazla süre geçtikten sonradava açılmıştır. Davalı-hazine vekili, yasal süre geçtikten sonra zamanaşımısavunmasında bulunmuş; davacı açıkça savunmanın genişletildiği yönünde itirazdabulunmamıştır. Bu durum karşısında davalı-hazine aleyhindeki davanın zamanaşımınedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar tesisedilmesi usul ve yasaya aykırıdır.” (Yargıtay 4. H.D., 19/03/2001, E.2000/11205, K. 2001/2585)

“Hemen belirtelim ki; öğreti ve uygulamadaM.K. 917. maddesinden kaynaklanan davalarda uygulanacak zamanaşımına ilişkinyasa maddesi B.K.’nun 60. maddesidir. M.K.’nun 917. maddesi gereğinceHazine’nin sorumlu tutulabilmesinin koşulları, tapu sicilinin tutulmasındanzarar doğmuş bulunması, memurun hukuka aykırı eylemi olması zarar ile eylemarasında illiyet bağı bulunmasıdır.

O nedenle, zarar doğmadıkça Hazine’ninsorumluluğundan sözedilemiyeceği kuşkusuzdur. Diğer bir anlatımla tapu kaydınındüzeltilmesi mümkün bulundukça zarardan sözedilmiyecek ve Hazine’ye karşıaçılacak tazminat davası dinlenemiyecektir.

Yine mülkiyet hakkına dayanılarak açılacakbir davada zamanaşımı da söz konusu değildir. M.K.’nun 933. maddesi uyarıncahaklı bir neden olmaksızın yapılan bir tescil mülkiyet hakkını sona erdirensalt yeterli bir delil olarak kabul edilemez. O nedenle sahteciliğe dayanan birtescil karşısında eski malik tapu tashihi davası sonuçlanıp kesinleşinceye kadartaşınmazın mülkiyetini henüz hukuken kaybetmiş sayılamaz, öte yandan tapudakiyanlışlık başlı başına hukuki bir varlık ifade etmez, ancak neden olduğu zararitibariyle hukuki bir sonuç yaratır. ( Bkz. 16.5.1956 T. E. 1, K.7; 13.5.1944T. 1943/13 E.1944/8 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararları ve H.G.K.20.1.1982 T. 19/9/4 – 458 E.1982/46 K. )

Hal böyle olunca, M.K.’nun 917. maddesindenkaynaklanan davalarda uygulanacak B.K.’nun 60. maddesindeki zamanaşımısüresinin tapu kaydının düzeltilmesi davasının reddine ilişkin kararınkesinleşme tarihinden başlayacağı açıktır. Bu kabul altında somut olayı vedelillere bakıldığında anılan zamanaşımı süresi dolmadığı gibi esasenbaşlamadığı da çok açıktır. Öyleyse tapudaki belirtmenin kaldırılmamasındaHazine’nin önceden var olan hukuki yararının devam ettiğinin kabulükaçınılmazdır.” (YargıtayH.G.K., 21/4/1999, E. 1999/1–222, K. 1999/226)



7- DEVLETİN KUSURLU MEMURU RÜCU ETMESİ



A- DEVLETİN MEMURA RÜCU HAKKI

Tapusicilinin tutulmasından doğan zararı ödeyen Devlet, MK 1007/II ye göre, zararındoğmasında kusuru bulunan memurlara rücu eder (başvurur). Zarara kusuru ilesebebiyet veren memurun, zarar verici fiilin sahibi veya onu denetleyen makamınmemuru olması, rücu bakımından önemli değildir. Devlet, bunlardan hangisi kusuru ile zarara sebebiyet vermişse,ona rücu edecektir. Görüldüğü gibi burada objektif bir sorumluluk kabuledilmemiştir. Rücu için BK. 41 dekişartların gerçekleşmesi yeterlidir. Kusurun —kast veya ihmal— varlığınınispatı Devlet'e düşer. Eğer birden fazla memur, zarara müşterek kusurlarıylasebebiyet vermişlerse, bunlar Devlet'e karşı müteselsilen sorumlu olurlar (BK50). Memurun, denetim makamının hukuka aykırı bir emrini yerine getirmişolması, sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Ancak memur bu aykırılığı görüp, emirverene bildirdiği halde, emir veren ısrar eder ve bunu yazı ile tekrarlarsa,Anayasa'nın 137. maddesi (kanunsuz emir) ve DMK gereğince memurun sorumluluktankurtulması gerekir. Sorumluluk artık emri verene ait olur.

«Olayda takrir alan kişinin (memurun) ibrazedilen vekâletnamenin sahte olduğunu ve alıcı ile satıcıların bir sahte işlemüzerinde anlaştıklarını bilecek durumda olduğunu gösteren bir neden ve delilyoktur... Takrir alan kişinin mübrez ve usulünce düzenlenmiş bir vekâletnameningeçerliği üzerinde ayrıca bir inceleme yanmak zorunluluğu da Yasa'dabenimsenmiş değildir. Meğer ki, şüpheli bir durum bulunmuş olsun. Olayıngerçekleşmesinde ibraz edilen belgenin durumuna, takrirde açıklanan ve kimlikhüviyet cüzdanının dahi vekâletnameyi doğruladığına göre temyiz eden R'ninsorumluluğunun kabulü mümkün değildir.» (Y4HD. 6.7.1967, 965/6790-5861:Karahasan, Tazminat Dâvaları, s. 336)

Devlet,kendisine karşı açılan dâvayı, zarara kusuru ile sebebiyet veren memura ihbaretmelidir (HUMK 49). Bu dâvada kusurun bir rolü olmamakla beraber, memur,dâvaya müdahale ederek, davacının, zararın doğmasındaki kusurunun ispatı veyazararın gerçek miktarının tesbiti bakımından Devlet'e yardımcı olur. Dâvanınmemura ihbar edilmemiş olması halinde, memur ihbar edilseydi, dâvaya müdahaleederek sonucu lehine değiştireceğini ispat ettiği oranda Devlet'e karşısorumluluktan kurtulur. Devlet'in kendisini gerektiği gibi savunmamış olmasınınsonucuna memurun katlanması beklenemez.

“Rücuu yönünde hüküm kurulurken her davalınınkusur oranının ve sorumluluk miktarlarının ayrı ayrı belirlenmesi ve başkacadavaların açılmasına olanak tanınmaması gerekirken bu yön gözetilmeden vedavalıların kusur ve sorumluluk oranları belirlenmeden meydana gelen zarardandavalıların müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulmaları usul ve yasayaaykırıdır.” (Yargıtay 4. H.D., 21/03/2002, E. 2001/12098, K. 2002/3349)

“Pozitif hukukumuzda basit rücu hakkına, TürkMedeni Kanununun 917. maddesinde düzenlenen rücu hakkı örnek olarakgösterilebilir. Anılan maddeye göre hazine tapu sicilinin hatalı tutulmasındanötürü zarar görenlere ödemiş olduğu tazminatı kendi memuruna halefiyet ilkesigereğince rücu etmez. Bu hak, hazinenin bağımsız bir hakkıdır. Keza aynıdoğrultuda Anayasa'nın 129. maddesiyle 657 sayılı Yasanın 13. maddesi de örnekgösterilebilir. “ (Yargıtay10. H. D., 27/04/2001, E. 2001/2760, K. 2001/3249)

“Rücuen tazminat istemine ilişkin davalarda,sorumluların birden fazla olması durumunda, her sorumlunun kendi kusurundansorumlu tutulması gerekir. Bu tür davaların niteliği gereği dayanışmalı vezincirleme sorumluluk kararı verilemez. Bu yüzden her davalının zararlandırıcıeylemdeki kusur oranının belirlenmesi gerekir. Davacı, davalıların haksızeylemi sonucu zarar görene ödediği tazminatı rücuen zarar veren davalılardanistediğine göre her davalının kusur oranları belirlenmeli ve davacı tarafındanyapılan ödeme bu orana göre davalılara yükletilmelidir.” (Yargıtay 4. H.D., 6/5/2003, E.2002/14630, K. 2003/5901)



B) RÜCU HAKKININ KAPSAMI

MK. 1007/II dekirücu hakkının kapsamı, Devlet'in zarara uğrayan üçüncü kişiye ödediği tazminatmiktarı, buna yürütülen faiz, vekâlet ücreti ve yargılama giderlerindenibarettir. İcra masraflarının rücu hakkının kapsamına girip girmediği hususuise, Devlet'in aleyhine açılan tazminat dâvasına ilişkin kararın, kesinleşmedenönce veya sonra icraya konulmuş olması ihtimaline göre ayrı ayrıincelenmelidir. Tazminata ilişkin mahkeme kararı kesinleştikten sonra icrayakonulmuşsa, bu takdirde icra masrafları rücu hakkının kapsamına dahil edilemez.Çünkü Devlet, borcunu buna ilişkin ilâm kesinleşir kesinleşmez ödemekzorundadır. İlâmın kesinleşmesine rağmen Devlet'in alacaklının icrayabaşvurmasını bekleyerek, borcunu ödememiş olması, BK 44 de belirtilen zararıarttırıcı bir davranış sayılacağından, bundan kusurlu memurun sorumlututulmaması gerekir. Buna karşılık, tazminata ilişkin karar henüzkesinleşmeden, zarar gören bunu icraya koymuşsa, bu takdirde Devlet ödediğiicra masraflarını da kusurlu memurdan ister.



C) RÜCU DÂVASINDA ZAMANAŞIMI

Devlet'inkusurlu memura açtığı tazminat dâvaları BK 60 daki bir ve on yıllık zamanaşımısürelerine bağlıdır. Bir yıllık süre zararın Devlet tarafından ödendiği vezarara kusuru ile sebebiyet veren memurun öğrenildiği günden itibaren başlar.Devlet'in, herhalde, zararın ödendiği tarihten itibaren on yıl içinde memurarücu dâvasını açmış olması gerekir.

“15.3.1944 gün, E.1943/13, K.1944/8 sayılıİçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği gibi, tapuda yanlışlık başlı başınahukukî bir mevcudiyet ifade etmeyip, ancak sebebiyet verdiği zarar itibariylehukukî bir mevcudiyet ifade eder. Bunun doğal ( tabii ) sonucu isezamanaşımının kayıt tashihine ait davanın reddine ilişkin kararın kesinleşmetarihinden başlamasıdır. Aksinin kabulü, 917. maddenin konuluş amacına da tersdüşer. Nitekim Hazine’nin açacağı rücu davasında da zamanaşımının tapudakiyanlışlık tarihinden değil, ödeme tarihinden başlayacağı, yerleşmiş uygulamagereğidir.” (Yargıtay H.G.K., 20/1/1982, E. 1979/4-548, K. 1982/46)



8) UYGULAMADAN ÖRNEKLER



Tapusicilinin tutulmasından zarar gördüğünü iddia eden kişiler; öncelikle tapukaydının düzeltilmesi davası açmakta ve bu kararın aleyhlerine kesinleşmesiüzerine M.K.’nun 1007. maddesine istinaden Devlete karşı tazminat davasıaçmaktadırlar. Bazen de; bu iki dava terditli olarak açılmaktadır. Yani, tapukaydının düzeltilmesi ve tazminat aynı davada terditli olarak talepedilmektedir.

Tapusicilinin tutulmasından görülen zarar için açılan tazminat davasının Devletaleyhine sonuçlanması üzerine, tapu sicil görevlilerinin kusuru var ise, ödemetarihinden itibaren 1 yıl içinde “rücu davası” açılmaktadır.

Tapu sicilgörevlilerinin kusuru, ya tazminata ilişkin mahkeme kararında belirtilmekte, yada müfettiş veya muhakkik vasıtasıyla belirlenmektedir.

Noter tarafından düzenlenmiş sahte birvekaletnameye dayanarak tapu sicilinde bir işlem yapan tapu memuru,vekaletnamenin sahte olduğunu bilmiyorsa ve normal bir dikkat sarfıylabilebilecek durumda değilse, vekaletnamenin sahte olması sebebiyle neticededoğacak zarardan sorumlu olmayacaktır.

Kusur,Borçlar Kanununda tarif edilmiş değildir. Esasen kusur, üzerinde görüş birliğibulunmayan ve açık bir tarifi verilmiş olmayan bir kavramdır. Kusur, doktrindeşöyle tarif edilmiştir.

Kusur,hukuka aykırı sonucu istemek (kast) veya bu sonucu istemiş olmamakla beraberhukuka aykırı davranıştan kaçınmak için iradesini yeter derecede kullanmamaktır(ihmal).

Kast,kusurun en ağır derecesidir. Kast, failin hukuka aykırı sonucu tasavvurettiğini (bu sonucun bilincinde olduğunu) ve bu sonucu istediğini ifade eder.

İhmal,hukuka aykırı sonucu arzu etmemesine rağmen, bu sonucun meydana gelmemesi içiniradesini yeter derecede kullanmamak, hâl ve şartların gerektirdiği dikkat veözeni göstermemektir. İhmal de iki çeşittir.

Ağır ihmal, hukukaaykırı sonucu meydana getiren fiil işlenirken, böyle bir fiil işleyen herkesingöstereceği dikkat ve özeni göstermemektir.

Hafif ihmalise, hukuka aykırı fiil işlenirken böyle bir fiili işleyen herkesin değil,dikkatli ve tedbirli bir kimsenin göstereceği dikkat ve özeni göstermemişolmaktır.

İhmalindereceleri arasında açık ve kesin bir sınır çizmeye de imkan yoktur. Durum herolayın bünyesi içinde incelenecek ve normal, orta seviyede bir insan tipinin oolayda ne tarzda davranacağı göz önünde tutulacaktır. Böyle bir kimseninalacağı tedbiri almamış, göstereceği özeni göstermemiş olan kimse ağır ihmaldebulunmuş sayılır.

Hukukaaykırı fiilden faili sorumlu tutmak için kusurun çeşitlerinin önemi yoktur. Enhafif bir kusur dahi olsa sorumluluk için yeterlidir.

Tapu sicilgörevlilerinin kusurunun bulunmaması halinde, Müşavirliğimizce, Devletalacaklarının takibi ile görevli Maliye Bakanlığına (Başhukuk Müşavirliği veMuhakemat Genel Müdürlüğü) dava açmaktan vazgeçme yazısı yazılmakta ve genellikleanılan Genel Müdürlükçe 4353 sayılı Kanunun 26. maddesine göre dava açmaktanvazgeçme teklifimiz uygun bulunmaktadır.

Tapu sicilgörevlilerinin kusurunun tespit edilmesi halinde ise, kusurlu personele veyamirasçılarına karşı rücu davası açılmaktadır.





Not: Metinde geçen memur ifadesi, Medeni Kanunun 1007. ve TapuKanunu’nun 26. maddeleri gereği “tapu sicili görevlileri” olarak genişanlaşılmalıdır.





Hazırlayanlar:

Ali Ramazan ACAR Deniz DENİZ

I. Hukuk Müşaviri Hukuk Müşaviri









YARARLANILANKAYNAKLAR:

1) Tapu Sicilinin Tutulmasından DoğanZararlardan Devletin Sorumluluğu (Dr. Lale SİRMEN)

2) Eşya Hukuku (Prof. Dr. Safa REİSOĞLU)

3) Eşya Hukuku (Prof. Dr. Kemal OĞUZMAN-Özer SELİÇİ)

4) Eşya Hukuku (Prof. HATEMİ-SEROZAN-ARPACI)

5) Borçlar Hukuku (Prof. Kemal OĞUZMAN-Turgut ÖZ)

6) Borçlar Hukuku (Prof. Dr. Safa REİSOĞLU)

7) Mevzuatımızda Gayrimenkul Hükümleri veTapu Sicili (Galip ESMER)

Emlak ve Emlakçılık Gelişmiş Ülkelerde Nasıldır ?

AYAKÇI EMLAKÇILAR



Emlakçılık gelişmiş ülkelerde ‘' İtibar ve Güven ‘' mesleğidir. Bu gelişmiş ülkelerin en önemli caddelerine gittiğinizde en prestijli yerlerinde, binalarında ‘' Emlak Ofisleri' ni görürsünüz. Bu ülkelerde her önüne gelen emlakçılık yapamaz. Mesleğe giriş şartları çok zordur.

Bizde ise çalışmak isteyen her yaş ve meslek gruplarından; bakkal, kapıcı, manav, kuaför, muhtar, doktor, avukat, devlet memuru, üst düzey bürokrat, meclis üyeleri, belediye başkanları, milletvekilleri vs. vs. anlayacağınız üzere herkes bu mesleğin bir ucundan tutmuş haksız kazanç elde edip köşeyi dönme peşinde. Paralar lup cebe. Vergi yok, nereden buldun diye soran yok.

Peki, mesleğini adam gibi yapıp devlete vergisini ödeyen meslek odalarına kayıtlı emlakçılarımız ne yapıyor? Dükkân kirası, elektrik, su, doğalgaz, ağırlama, kırtasiye, benzin, bağ kur, sigorta, eleman maaşları, ev kirası, çoluk çocuk masrafı, vergi, vs. vs. vs. Sıfıra sıfır, elde var sıfır. Ayakçıdan iş düşüp de iş yapabilirse masrafları ödeyecek, ödeyemediğinde ise Devletin Şamarı!!!

Gerçek emlakçılar adeta cezalandırılıyor. Onların aleyhinde haksız rekabet oluşturulmuş vaziyette.

Emlak Komisyonculuğu ve Emlak Müşavirliği Kanunu'nun çıkması, yasalaşması için 27 yıl hayatta olan ve olmayan büyüklerim, 26 yıldır da ben mücadele vermekteyim. Dile kolay tam 53 yıl. Adeta Donkişot gibi yel değirmenlerine karşı savaşmışız ve hala savaşmaya devam ediyoruz.

Bizim Meclise sunduğumuz Kanun taslağımızın neden yasalaşmadığı da artık çok iyi anlaşılmış durumda. Milletin vekili olarak seçilenlerin bir kısmı iş takibi yapmakta. bol kazanç elde etmektedirler. Bu nedenledir ki mesleğimizin kurumsallaşmasını istemedikleri aşikârdır.

15 yıl öncesi de böyle idi. En yüksek tirajlı bir gazeteye verdiğim beyanatta emlakçılık yapan milletvekilleri var demiştim. Birisi de çıkıp kim bu milletvekilleri? Diye sormadı. Anlayacağınız üzere kimsenin sesi çıkmadı. Üstüne alınan olmadı. Hala da çıkmıyor. Hala da kimse üstüne alınmıyor.

Çünkü bu meslek kurumsallaşır ise bu iş onların elinden gidecek. Kurumsal yapıya dönüşecek. İtibarlı bir meslek haline gelecek. Kayıt dışı azalacak. Vergi gelirleri artacak. İstihdam sağlayacak. Bu durum anlaşılan bazılarının menfaatlerine uygun düşmüyor. Maalesef kendi menfaatlerini ülkenin çıkarlarının önünde tutan kişilerin var olması hele bunların bir kısmının milletin vekili olması bizim gibi sağduyu sahibi ülkesini seven insanları çok üzüyor.

Görevleri millete hizmet olan bu azınlık, maalesef nüfuslarını bu amaç için kullanmak yanlışı içinde bulunmaktan asla çekinmiyorlar. Bu durum ne etiktir, ne hukuka uygundur ve de bu topluma asla bir şey kazandırmaz. Tersine çok şey kaybettirir. Örnek alınan kişilerin topluma örnek olmak gibi bir mecburiyeti ve sorumluluğu vardır.

Hiç kimse de bana sen bu konularla niye bu kadar ilgileniyorsun, uğraşıyorsun demesin. Ben Türkiye'nin en büyük emlak odasının başkanlığını 26 yıldır üyelerimin teveccühleriyle yürütüyorum. Bu sevgili üyelerime, bu mesleğe karşı mesleki ve sosyal sorumluluklarımı yerine getirmek benim en önemli görevlerimin başında gelmektedir. Onların haklarını savunmak, hiç olmazsa yanlışlıkları dile getirmek ayrıca vicdani sorumluluğumdur.

Bu mesleği bir noktaya getirmek için ömrümü ve benim için hatırı sayılır servetimi harcadım. Bütün bunları her şeye rağmen çok sevdiğim bu meslek uğruna helal ediyorum. Ancak bu meslek için hala bazı umutları taşımak istiyorum. Sesimin bir yerlerde duyulmasını ümit etmek istiyorum. Mesleki motivasyonumu kaybetmek istemiyorum. Bu da çok büyük istek ve talep değildir diye düşünüyorum. Öyle değil mi? 26.02.2009

Sabri ATEŞ

İstanbul Emlakçılar Odası Başkanı