BAĞIŞTAN (HİBEDEN) DÖNÜLÜR MÜ, NASIL?
Önce bağış (hibe) nedir, o konuyu açıklayalım. Bağış, Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 285. Maddesinde tanımlanmıştır. Buna göre bağış: -285. Maddenin il fıkrası- “Bağışlama sözleşmesi, bağışlayanın sağlararası sonuç doğurmak üzere, malvarlığından bağışlanana karşılıksız olarak bir kazandırma yapmayı üstlendiği sözleşmedir.” Şeklinde ifade edilmiştir. Yani bağışlama bir sözleşme olarak ifade edilmiş ve bir kişinin bedelsiz (ivazsız) olarak başka bir kişiye mal vermesi olarak ifade edilmiştir. Örneğin, eşlerden birinin diğerine bedelsiz, karşılıksız olarak bir arsa, arazi, araba, altın, her şekilde mücevher vs. vermesi bağıştır.
Henüz edinilmemiş olan bir haktan feragat etmek veya bir mirası reddetmek, bağışlama sözleşmesi değildir. Ahlaki bir ödevin yerine getirilmesi de bağışlama sayılmaz. Eski Borçlar Kanununun 234.cü maddesinde ise: “Bağışlama hayatta olan kimseler arasında bir tasarruftur ki, onunla bir kimse, mukabilinde bir ivaz taahhüt edilmeksizin malının tamamını veya bir kısmını diğer bir kimseye temlik eder.” Şeklinde tanımlanıyordu.
Bağışlama yapmak için temyiz kudretini haiz olmak ve 18 yaşı tamamlamak şarttır. Yani hem 18 yaşını bitirmiş, hem de akli melekeleri yerinde olmak, ayırt etme gücü olmak gerekir. Buna fiil ehliyeti de denir. Borçlar Kanununun 286. cı maddesine göre: “Fiil ehliyetine sahip olan herkes, eşler arasındaki mal rejiminden veya miras hukukundan doğan sınırlamalar saklı kalmak üzere, bağışlama yapabilir." Bu cümleden olarak hemen şunu ifade edelim: Bağışlamayı izleyen bir yıl içinde başlatılmış bir yargılama sonucunda bağışlayanın, savurganlığı yüzünden kısıtlanmasına karar verilirse, o bağışlama mahkemece iptal edilebilir.”
Yukarıda ifade edildiği gibi, bağış sağlar arasında olur. Ölümden sonra geçerli olacağı ifade edilmişse bu bağış değil, ölüme bağlı bir tasarruftur.
285. maddenin 2. Ve 3. Fıkraları: “Henüz edinilmemiş olan bir haktan feragat etmek veya bir mirası reddetmek, bağışlama sözleşmesi değildir. Ahlaki bir ödevin yerine getirilmesi de bağışlama sayılmaz.” Şeklindedir.
Henüz kazanılmamış bir haktan vazgeçen kimse malvarlığında artışı ret etmiştir. Bu bağışlama sayılmaz. Ancak kazanılmış bir haktan vazgeçme diğer şahıs yönünden bağış olarak kabul edilebilir. Bir mirası veya belli bir malın vasiyetini ret etmek bağışlama sayılmaz. Mirası ret etmek tek taraflı bir hukuki işlemdir. Bağış ise iki taraflı bir hukuki işlemdir. Ayrıca mirası ret etmek özel koşullara tabidir. Diğeri “ahlaki vazifeden doğan borçlar” ise: Kanunda kimlerin kimlere karşı nafaka yükümlülüğü olduğu belirtilmiştir ancak kanundan doğan bir nafaka yükümlülüğü bulunmadığı halde akrabalık ilişkisinden dolayı belirli bir nafaka ödenmesi yükümlülüğü, ahlaki vazifeden doğan bir borçtur. Örneğin TBK.m.364’de düzenlenen nafaka alacaklısı olarak belirlenenler dışında kalan amca, hala, dayı, teyze veya bunların eşlerinin vermiş olduğu nafaka ödenmesi yükümlülüğü ahlaki vazifeden doğan bir borçtur. Ahlaki vazifenin yerine getirilmesinden kaynaklanan zenginleşmeler geri istenemez.(TBK.M.78/2) Ahlaki bir vazifenin yerine getirilmesi de bağışlama sayılamaz.(TBK.m.285/3)
Borçlar Kanununun 288. Maddesi:
“Bağışlama sözü vermenin geçerliliği, bu sözleşmenin yazılı şekilde yapılmasına bağlıdır.Bir taşınmazın veya taşınmaz üzerindeki ayni bir hakkın bağışlanması sözü vermenin geçerliliği, ancak resmi şekilde yapılmış olmasına bağlıdır. Şekle uyulmaması sebebiyle geçersiz olan bağışlama sözü verme bağışlayan tarafından yerine getirildiğinde, elden bağışlama hükmündedir. Ancak, geçerliliği resmi şekle bağlanmış olan bağışlamalarda bu hüküm uygulanmaz.” Borçlar Kanununun 289. Maddesine göre: “elden bağışlama, bağışlayanın bir taşınırını bağışlanan kimseye teslim etmesiyle kurulmuş olur. Elden bağışlama herhangi bir şekle tabi değildir. Elden bağışlama teslim ile tamamlanır. Anlaşmanın doğumu ile birlikte ifa edilir."
T.B.K.290. Maddesi: “Bağışlama, bir koşula bağlanarak yapılabilir. “Yerine getirilmesi bağışlayanın ölümüne bağlı olan bağışlamada, vasiyete ilişkin hükümler uygulanır” 291. Madde; “ Bağışlayan bağışlamasına yüklemeler koyabilir. Bağışlayan, sözleşme gereğince bağışlanan tarafından kabul edilmiş olan yüklemelerin yerine getirilmesini isteyebilir. Kamu yararına olarak bağışlamaya konulmuş olan bir yüklemenin yerine getirilmesini isteme yetkisi, bağışlayanın ölümünden sonra, ilgili kamu kurumuna geçer. Bağışlama konusunun değeri, yüklemenin yerine getirilmesi masraflarını karşılamaz ve aşan kısım kendisine ödenmezse bağışlanan, yüklemeyi yerine getirmekten kaçınabilir.” Şeklindedir.
Bağışlama konusu, taşınmaza veya taşınmaz üzerindeki bir ayni hakka ilişkin ise, bağışlayana dönme koşulu tapu siciline şerh verilebilir. ( B.K. md. 292 )
Bir kimse başkasına bağışlamayı önerdiği bir malı, başka mallarından fiilen ayırmış olsa bile, bağışlananın
kabulüne kadar, bağışlama önerisini geri alabilir. (B. K.md.293 )
Bağışlayanın sorumluluğu: Bağışlayan, bağışlamadan doğan zarardan bu zarara kendi ağır bir kusur ile sebep olmadıkça, bağışlanana karşı sorumlu değildir.
Bağışlayan,bağışlanılan şey veya alacak hakkında ayrıca garanti sözü vermişse bununla sorumlu olur. ( B.K. md. 294 )
Peki bağıştan dönülebilir mi? Kural olarak bağıştan dönülemez. Hem genel bir hukuk kuralı olarak ahde vefa ilkesi, hem de sözleşme özgürlüğü prensibi gereği, sözleşmelerin yerine getirilmesi şarttır. T.B.K.26. Maddesi “Taraflar, bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilirler.” Şeklinde tam olarak sözleşme özgürlüğünü açıklamaktadır. 27. Madde ise: Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür.
"Sözleşmenin içerdiği hükümlerden bir kısmının hükümsüz olması, diğerlerinin geçerliliğini etkilemez. Ancak, bu hükümler olmaksızın sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, sözleşmenin tamamı kesin olarak hükümsüz olur.” Şeklinde sözleşmelerin genel olarak hükümsüzlük şartlarını ortaya koymaktadır. Bir hukuk kuralının emredici olup olmadığı, genellikle onun yazılış biçiminden, ifade tarzından anlaşılır. Örneğin, 'yapmakla mükelleftir', 'yapmak zorundadır', 'taraflarca uyulması mecburidir' deyimlerinin kullanılması, kuralın emredici olduğunu açıkca gösterir. Medeni kanunun bu nitelikte deyim içeren 449 (Vesayet altındaki kişi adına kefil olmak, vakıf kurmak ve önemli bağışlarda bulunmak yasaktır) , 489'uncu (Görevi sona eren vasi, yönetimle ilgili son raporu ve kesin hesabı vesayet makamına vermekle yükümlü olduğu gibi; malvarlığını vesayet altındaki kişiye, mirasçılarına veya yeni vasiye teslim edilmek üzere hazır bulundurmak zorundadır.) maddeleri birer emredici hukuk kuralıdırlar. Fakat bir hukuk kuralının emredici olduğunu belirlemekte, onun ifadesi her zaman ölçü olamaz. İfadesinden açık biçimde anlaşılmasa da, soyut olarak, kamu yararına, kamu düzenine, genel ahlak ve edebe, kişilik hakkına ve zayıfların korunmasına ilişkin kurallar da, mahiyetleri gereği emredicidirler. Medenin kanunun 2, 19'uncu maddelerini; Borçlar Kanunun 11, 19, 213, 484'üncü maddelerini buna örnek gösterebiliriz.
Ancak belirttiğimiz, T.B.K. MADDE 19 çok önemlidir:
“Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.
Borçlu, yazılı bir borç tanımasına güvenerek alacağı kazanmış olan üçüncü kişiye karşı, bu işlemin muvazaalı olduğu savunmasında bulunamaz.”
İlk fıkrada irade ile beyan konusu ortaya çıktığında yani, amaç ve hedeflenen düşünce ile görünürdeki işlem arasında fark olunca gerçek iradenin esas alındığı husus, hem emredicidir. Hem de muvazaalı işlemlerin geçerli olmadığı burada ortaya konulmaktadır.
Genel hükümler dışında bağıştan nasıl dönülür:
Bu husus T.B.K.’nun 295. Maddesinde yer almıştır:
“Bağışlayan, aşağıdaki durumlardan biri gerçekleşmişse, elden bağışlamayı veya yerine getirdiği bağışlama sözünü geri alabilir ve bağışlananın istem tarihindeki zenginleşmesi ölçüsünde, bağışlama konusunun geri verilmesini isteyebilir:
1. Bağışlanan, bağışlayana veya yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse.
2. Bağışlanan, bağışlayana veya onun ailesinden bir kimseye karşı kanundan doğan yükümlülüklerine önemli ölçüde aykırı davranmışsa.
3. Bağışlanan, yüklemeli bağışlamada haklı bir sebep olmaksızın yüklemeyi yerine getirmemişse”
Yukarıdaki madde uyarınca bağıştan geri dönmek (rücu) şartları ortaya konmuştur. Bu maddeye paralel bir hüküm de Türk Medeni Kanunu’nda yer almıştır. Ancak, bu madde daha çok mirasçılıktan çıkarma ile örtüşmektedir. Şöyle; T.M.K. Madde 510:
Aşağıdaki durumlarda mirasbırakan, ölüme bağlı bir tasarrufla saklı paylı mirasçısını mirasçılıktan çıkarabilir:
Henüz edinilmemiş olan bir haktan feragat etmek veya bir mirası reddetmek, bağışlama sözleşmesi değildir. Ahlaki bir ödevin yerine getirilmesi de bağışlama sayılmaz. Eski Borçlar Kanununun 234.cü maddesinde ise: “Bağışlama hayatta olan kimseler arasında bir tasarruftur ki, onunla bir kimse, mukabilinde bir ivaz taahhüt edilmeksizin malının tamamını veya bir kısmını diğer bir kimseye temlik eder.” Şeklinde tanımlanıyordu.
Bağışlama yapmak için temyiz kudretini haiz olmak ve 18 yaşı tamamlamak şarttır. Yani hem 18 yaşını bitirmiş, hem de akli melekeleri yerinde olmak, ayırt etme gücü olmak gerekir. Buna fiil ehliyeti de denir. Borçlar Kanununun 286. cı maddesine göre: “Fiil ehliyetine sahip olan herkes, eşler arasındaki mal rejiminden veya miras hukukundan doğan sınırlamalar saklı kalmak üzere, bağışlama yapabilir." Bu cümleden olarak hemen şunu ifade edelim: Bağışlamayı izleyen bir yıl içinde başlatılmış bir yargılama sonucunda bağışlayanın, savurganlığı yüzünden kısıtlanmasına karar verilirse, o bağışlama mahkemece iptal edilebilir.”
Yukarıda ifade edildiği gibi, bağış sağlar arasında olur. Ölümden sonra geçerli olacağı ifade edilmişse bu bağış değil, ölüme bağlı bir tasarruftur.
285. maddenin 2. Ve 3. Fıkraları: “Henüz edinilmemiş olan bir haktan feragat etmek veya bir mirası reddetmek, bağışlama sözleşmesi değildir. Ahlaki bir ödevin yerine getirilmesi de bağışlama sayılmaz.” Şeklindedir.
Henüz kazanılmamış bir haktan vazgeçen kimse malvarlığında artışı ret etmiştir. Bu bağışlama sayılmaz. Ancak kazanılmış bir haktan vazgeçme diğer şahıs yönünden bağış olarak kabul edilebilir. Bir mirası veya belli bir malın vasiyetini ret etmek bağışlama sayılmaz. Mirası ret etmek tek taraflı bir hukuki işlemdir. Bağış ise iki taraflı bir hukuki işlemdir. Ayrıca mirası ret etmek özel koşullara tabidir. Diğeri “ahlaki vazifeden doğan borçlar” ise: Kanunda kimlerin kimlere karşı nafaka yükümlülüğü olduğu belirtilmiştir ancak kanundan doğan bir nafaka yükümlülüğü bulunmadığı halde akrabalık ilişkisinden dolayı belirli bir nafaka ödenmesi yükümlülüğü, ahlaki vazifeden doğan bir borçtur. Örneğin TBK.m.364’de düzenlenen nafaka alacaklısı olarak belirlenenler dışında kalan amca, hala, dayı, teyze veya bunların eşlerinin vermiş olduğu nafaka ödenmesi yükümlülüğü ahlaki vazifeden doğan bir borçtur. Ahlaki vazifenin yerine getirilmesinden kaynaklanan zenginleşmeler geri istenemez.(TBK.M.78/2) Ahlaki bir vazifenin yerine getirilmesi de bağışlama sayılamaz.(TBK.m.285/3)
Borçlar Kanununun 288. Maddesi:
“Bağışlama sözü vermenin geçerliliği, bu sözleşmenin yazılı şekilde yapılmasına bağlıdır.Bir taşınmazın veya taşınmaz üzerindeki ayni bir hakkın bağışlanması sözü vermenin geçerliliği, ancak resmi şekilde yapılmış olmasına bağlıdır. Şekle uyulmaması sebebiyle geçersiz olan bağışlama sözü verme bağışlayan tarafından yerine getirildiğinde, elden bağışlama hükmündedir. Ancak, geçerliliği resmi şekle bağlanmış olan bağışlamalarda bu hüküm uygulanmaz.” Borçlar Kanununun 289. Maddesine göre: “elden bağışlama, bağışlayanın bir taşınırını bağışlanan kimseye teslim etmesiyle kurulmuş olur. Elden bağışlama herhangi bir şekle tabi değildir. Elden bağışlama teslim ile tamamlanır. Anlaşmanın doğumu ile birlikte ifa edilir."
T.B.K.290. Maddesi: “Bağışlama, bir koşula bağlanarak yapılabilir. “Yerine getirilmesi bağışlayanın ölümüne bağlı olan bağışlamada, vasiyete ilişkin hükümler uygulanır” 291. Madde; “ Bağışlayan bağışlamasına yüklemeler koyabilir. Bağışlayan, sözleşme gereğince bağışlanan tarafından kabul edilmiş olan yüklemelerin yerine getirilmesini isteyebilir. Kamu yararına olarak bağışlamaya konulmuş olan bir yüklemenin yerine getirilmesini isteme yetkisi, bağışlayanın ölümünden sonra, ilgili kamu kurumuna geçer. Bağışlama konusunun değeri, yüklemenin yerine getirilmesi masraflarını karşılamaz ve aşan kısım kendisine ödenmezse bağışlanan, yüklemeyi yerine getirmekten kaçınabilir.” Şeklindedir.
Bağışlama konusu, taşınmaza veya taşınmaz üzerindeki bir ayni hakka ilişkin ise, bağışlayana dönme koşulu tapu siciline şerh verilebilir. ( B.K. md. 292 )
Bir kimse başkasına bağışlamayı önerdiği bir malı, başka mallarından fiilen ayırmış olsa bile, bağışlananın
kabulüne kadar, bağışlama önerisini geri alabilir. (B. K.md.293 )
Bağışlayanın sorumluluğu: Bağışlayan, bağışlamadan doğan zarardan bu zarara kendi ağır bir kusur ile sebep olmadıkça, bağışlanana karşı sorumlu değildir.
Bağışlayan,bağışlanılan şey veya alacak hakkında ayrıca garanti sözü vermişse bununla sorumlu olur. ( B.K. md. 294 )
Peki bağıştan dönülebilir mi? Kural olarak bağıştan dönülemez. Hem genel bir hukuk kuralı olarak ahde vefa ilkesi, hem de sözleşme özgürlüğü prensibi gereği, sözleşmelerin yerine getirilmesi şarttır. T.B.K.26. Maddesi “Taraflar, bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilirler.” Şeklinde tam olarak sözleşme özgürlüğünü açıklamaktadır. 27. Madde ise: Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür.
"Sözleşmenin içerdiği hükümlerden bir kısmının hükümsüz olması, diğerlerinin geçerliliğini etkilemez. Ancak, bu hükümler olmaksızın sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, sözleşmenin tamamı kesin olarak hükümsüz olur.” Şeklinde sözleşmelerin genel olarak hükümsüzlük şartlarını ortaya koymaktadır. Bir hukuk kuralının emredici olup olmadığı, genellikle onun yazılış biçiminden, ifade tarzından anlaşılır. Örneğin, 'yapmakla mükelleftir', 'yapmak zorundadır', 'taraflarca uyulması mecburidir' deyimlerinin kullanılması, kuralın emredici olduğunu açıkca gösterir. Medeni kanunun bu nitelikte deyim içeren 449 (Vesayet altındaki kişi adına kefil olmak, vakıf kurmak ve önemli bağışlarda bulunmak yasaktır) , 489'uncu (Görevi sona eren vasi, yönetimle ilgili son raporu ve kesin hesabı vesayet makamına vermekle yükümlü olduğu gibi; malvarlığını vesayet altındaki kişiye, mirasçılarına veya yeni vasiye teslim edilmek üzere hazır bulundurmak zorundadır.) maddeleri birer emredici hukuk kuralıdırlar. Fakat bir hukuk kuralının emredici olduğunu belirlemekte, onun ifadesi her zaman ölçü olamaz. İfadesinden açık biçimde anlaşılmasa da, soyut olarak, kamu yararına, kamu düzenine, genel ahlak ve edebe, kişilik hakkına ve zayıfların korunmasına ilişkin kurallar da, mahiyetleri gereği emredicidirler. Medenin kanunun 2, 19'uncu maddelerini; Borçlar Kanunun 11, 19, 213, 484'üncü maddelerini buna örnek gösterebiliriz.
Ancak belirttiğimiz, T.B.K. MADDE 19 çok önemlidir:
“Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.
Borçlu, yazılı bir borç tanımasına güvenerek alacağı kazanmış olan üçüncü kişiye karşı, bu işlemin muvazaalı olduğu savunmasında bulunamaz.”
İlk fıkrada irade ile beyan konusu ortaya çıktığında yani, amaç ve hedeflenen düşünce ile görünürdeki işlem arasında fark olunca gerçek iradenin esas alındığı husus, hem emredicidir. Hem de muvazaalı işlemlerin geçerli olmadığı burada ortaya konulmaktadır.
Genel hükümler dışında bağıştan nasıl dönülür:
Bu husus T.B.K.’nun 295. Maddesinde yer almıştır:
“Bağışlayan, aşağıdaki durumlardan biri gerçekleşmişse, elden bağışlamayı veya yerine getirdiği bağışlama sözünü geri alabilir ve bağışlananın istem tarihindeki zenginleşmesi ölçüsünde, bağışlama konusunun geri verilmesini isteyebilir:
1. Bağışlanan, bağışlayana veya yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse.
2. Bağışlanan, bağışlayana veya onun ailesinden bir kimseye karşı kanundan doğan yükümlülüklerine önemli ölçüde aykırı davranmışsa.
3. Bağışlanan, yüklemeli bağışlamada haklı bir sebep olmaksızın yüklemeyi yerine getirmemişse”
Yukarıdaki madde uyarınca bağıştan geri dönmek (rücu) şartları ortaya konmuştur. Bu maddeye paralel bir hüküm de Türk Medeni Kanunu’nda yer almıştır. Ancak, bu madde daha çok mirasçılıktan çıkarma ile örtüşmektedir. Şöyle; T.M.K. Madde 510:
Aşağıdaki durumlarda mirasbırakan, ölüme bağlı bir tasarrufla saklı paylı mirasçısını mirasçılıktan çıkarabilir:
1. Mirasçı, mirasbırakana veya mirasbırakanın yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse,
2. Mirasçı, mirasbırakana veya mirasbırakanın ailesi üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemişse.
Görüldüğü gibi, mal bağışlanan kişi, eğer bağışlayana ve onun aile bireylerine karşı olan yükümlülüklerinde önemli ölçüde aykırı davranışlar içinde olmuş, ya da yakınlarına karşı ağır bir suç işlemiş ise, şartlı bağış ise yerine getirilmemişse, örneğin okul yapılmak üzere verilen arsaya okul yapılmamışsa, bağıştan dönülebilmektedir. Az yukarıda borçlar kanunun genel hükümlerinde açıklandığı üzere şartlar kanuna aykırı ve kişilik haklarına aşırı müdahale içeriyorsa bu kesin hükümsüzdür (eski deyimle mutlak butlanla batıldır). Buna bir örnek verilecek olursa kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak olan evlenme olgusu konusunda evlenecek kişiyi belirleyerek yapılan bağış konusu yerine getirilmezse şart ihlal edilmiş sayılmaz.
Bağışlama taahhüdünden de aşağıdaki şekilde dönülebilmektedir.
T.B.K. Madde 0296 : II. Bağışlama sözü vermenin geri alınması ve ifadan kaçınma
“Bağışlama sözü veren, aşağıdaki durumlarda sözünü geri alabilir ve onu ifadan kaçınabilir:
1. Elden bağışlanılan bir malın geri verilmesini isteyebileceği sebeplerden biri varsa.
2. Mali durumu, sonradan sözün yerine getirilmesini kendisi için olağanüstü ağır kılacak ölçüde değişmişse.
3. Bağışlama sözü verdikten sonra, kendisi için yeni aile yükümlülükleri doğmuş veya bu yükümlülükleri önemli ölçüde ağırlaşmışsa.
Bağışlama sözü verenin borcunu ödeme güçsüzlüğü belirlenir veya iflasına karar verilirse, ifa yükümlülüğü ortadan kalkar.”
Bağışlayanın veya mirasçıların geri alma hakkı da 297. Madde de düzenlenmiştir:
Madde 0297 : III. Geri alma hakkının süresi ve mirasçılara geçmesi
“Bağışlayan, geri alma sebebini öğrendiği günden başlayarak bir yıl içinde bağışlamayı geri alabilir.
Bağışlayan bir yıllık süre dolmadan ölürse, geri alma hakkı mirasçılarına geçer ve mirasçıları bu sürenin sona ermesine kadar bu hakkı kullanabilirler.
Bağışlayan, sağlığında geri alma sebebini öğrenememişse, mirasçıları, ölümünden başlayarak bir yıl içinde bağışlamayı geri alma hakkını kullanabilirler.
Bağışlanan, bağışlayanı kasten ve hukuka aykırı olarak öldürür veya onun geri alma hakkını kullanmasını engellerse, mirasçıları bağışlamayı geri alabilirler.”
İşte bağışlananın geri alınması hususları özellikle yukarıdaki iki maddede ortaya konmuştur. Bu hususta kimi somut Yüksek Yargı Kararlarından da örnekler verecek olursak; 1. Hukuk Dairesi - 2014/10928E - 2015/13043K sayılı kararlarında : “Somut olayda, davalı vakfa bağış yapan muris Latif Kemal Reisoğlu'nun 22.05.2012 tarihinde ölümü üzerine mirasçısı eşi davacı Gönül' ün 20.12.2012 tarihinde davalı vakfa gönderdiği ihtar ile, 143 ada 13 ve 16 parsel sayılı taşınmazların bağış amacına uygun kullanılmadığını, 1 ay içinde amaca uygun kullanılması konusunda somut adım atılmasını, belgeleri ile bilgi verilmesini, aksi halde dava açacağını bildirdiği, ihtarın davalı vakfa 26.12.2012 tarihinde tebliğ edildiği, ardından eldeki davanın 23.08.2013 tarihinde açıldığı kuşkusuzdur.
Öyleyse, yukarıda açıklandığı şekilde, Türk Borçlar Kanununun 297/3. maddesi hükmünde öngörüldüğü üzere, bağışlayanın ölümünden başlayarak 1 yıllık sürede ihtar göndermek suretiyle mirasçıların bağışlamayı geri alma hakkını kullandıkları, koşulun gerçekleşmesi bakımından davalıdan somut adım atmasını makul bir süre bekledikten sonra eldeki davayı açmaları karşısında hak düşürücü sürenin geçirildiğini söyleyebilme olanağı yoktur.
Hâl böyle olunca, mahkemece, işin esasına girilerek yukarıda açıklanan ilke ve olgular doğrultusunda gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, tarafların delillerinin eksiksiz toplanması ile hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile ile hak düşürücü süreden davanın reddine hükmedilmesi isabetsizdir.” Şeklinde karar vermiştir. Bağıştan rücu davasını reddeden yerel Mahkeme Kararı bozulmuş, on beş yıl kadar önce bağışlanan bir yer için murisin ölümü üzerine ölümden itibaren bir yıl içinde ihtar çektikten ve ihtardan sonra da bir yıl içinde dava açılması (dava tarihinin ölümden sonra bir yıl geçtikten sonra) olması halinde hak düşürücü sürenin geçmediğine karar vermiştir.
Görüldüğü gibi, mal bağışlanan kişi, eğer bağışlayana ve onun aile bireylerine karşı olan yükümlülüklerinde önemli ölçüde aykırı davranışlar içinde olmuş, ya da yakınlarına karşı ağır bir suç işlemiş ise, şartlı bağış ise yerine getirilmemişse, örneğin okul yapılmak üzere verilen arsaya okul yapılmamışsa, bağıştan dönülebilmektedir. Az yukarıda borçlar kanunun genel hükümlerinde açıklandığı üzere şartlar kanuna aykırı ve kişilik haklarına aşırı müdahale içeriyorsa bu kesin hükümsüzdür (eski deyimle mutlak butlanla batıldır). Buna bir örnek verilecek olursa kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak olan evlenme olgusu konusunda evlenecek kişiyi belirleyerek yapılan bağış konusu yerine getirilmezse şart ihlal edilmiş sayılmaz.
Bağışlama taahhüdünden de aşağıdaki şekilde dönülebilmektedir.
T.B.K. Madde 0296 : II. Bağışlama sözü vermenin geri alınması ve ifadan kaçınma
“Bağışlama sözü veren, aşağıdaki durumlarda sözünü geri alabilir ve onu ifadan kaçınabilir:
1. Elden bağışlanılan bir malın geri verilmesini isteyebileceği sebeplerden biri varsa.
2. Mali durumu, sonradan sözün yerine getirilmesini kendisi için olağanüstü ağır kılacak ölçüde değişmişse.
3. Bağışlama sözü verdikten sonra, kendisi için yeni aile yükümlülükleri doğmuş veya bu yükümlülükleri önemli ölçüde ağırlaşmışsa.
Bağışlama sözü verenin borcunu ödeme güçsüzlüğü belirlenir veya iflasına karar verilirse, ifa yükümlülüğü ortadan kalkar.”
Bağışlayanın veya mirasçıların geri alma hakkı da 297. Madde de düzenlenmiştir:
Madde 0297 : III. Geri alma hakkının süresi ve mirasçılara geçmesi
“Bağışlayan, geri alma sebebini öğrendiği günden başlayarak bir yıl içinde bağışlamayı geri alabilir.
Bağışlayan bir yıllık süre dolmadan ölürse, geri alma hakkı mirasçılarına geçer ve mirasçıları bu sürenin sona ermesine kadar bu hakkı kullanabilirler.
Bağışlayan, sağlığında geri alma sebebini öğrenememişse, mirasçıları, ölümünden başlayarak bir yıl içinde bağışlamayı geri alma hakkını kullanabilirler.
Bağışlanan, bağışlayanı kasten ve hukuka aykırı olarak öldürür veya onun geri alma hakkını kullanmasını engellerse, mirasçıları bağışlamayı geri alabilirler.”
İşte bağışlananın geri alınması hususları özellikle yukarıdaki iki maddede ortaya konmuştur. Bu hususta kimi somut Yüksek Yargı Kararlarından da örnekler verecek olursak; 1. Hukuk Dairesi - 2014/10928E - 2015/13043K sayılı kararlarında : “Somut olayda, davalı vakfa bağış yapan muris Latif Kemal Reisoğlu'nun 22.05.2012 tarihinde ölümü üzerine mirasçısı eşi davacı Gönül' ün 20.12.2012 tarihinde davalı vakfa gönderdiği ihtar ile, 143 ada 13 ve 16 parsel sayılı taşınmazların bağış amacına uygun kullanılmadığını, 1 ay içinde amaca uygun kullanılması konusunda somut adım atılmasını, belgeleri ile bilgi verilmesini, aksi halde dava açacağını bildirdiği, ihtarın davalı vakfa 26.12.2012 tarihinde tebliğ edildiği, ardından eldeki davanın 23.08.2013 tarihinde açıldığı kuşkusuzdur.
Öyleyse, yukarıda açıklandığı şekilde, Türk Borçlar Kanununun 297/3. maddesi hükmünde öngörüldüğü üzere, bağışlayanın ölümünden başlayarak 1 yıllık sürede ihtar göndermek suretiyle mirasçıların bağışlamayı geri alma hakkını kullandıkları, koşulun gerçekleşmesi bakımından davalıdan somut adım atmasını makul bir süre bekledikten sonra eldeki davayı açmaları karşısında hak düşürücü sürenin geçirildiğini söyleyebilme olanağı yoktur.
Hâl böyle olunca, mahkemece, işin esasına girilerek yukarıda açıklanan ilke ve olgular doğrultusunda gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, tarafların delillerinin eksiksiz toplanması ile hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile ile hak düşürücü süreden davanın reddine hükmedilmesi isabetsizdir.” Şeklinde karar vermiştir. Bağıştan rücu davasını reddeden yerel Mahkeme Kararı bozulmuş, on beş yıl kadar önce bağışlanan bir yer için murisin ölümü üzerine ölümden itibaren bir yıl içinde ihtar çektikten ve ihtardan sonra da bir yıl içinde dava açılması (dava tarihinin ölümden sonra bir yıl geçtikten sonra) olması halinde hak düşürücü sürenin geçmediğine karar vermiştir.
Yargıtay 6. Hukuk Dairesi, 2014/3491 Esas, 2014/6080 Karar Sayılı kararında: “Davacı vekili dava dilekçesinde, düğünde davacıya takılan ziynet eşyalarının davalı tarafından alınıp iade edilmediğini belirterek, ziynet eşyalarının aynen iadesine, aynen iadesi mümkün olmadığı takdirde bedelinin tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde, tarafların davacının sadakatsizliği nedeniyle boşandıklarını, talep edilen nitelikte ziynet eşyası takılmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.
Düğün sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kim tarafından takılırsa takılsın kendisine bağışlanmış sayılır ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 285 ve devamı ( mülga 818 Sayılı Borçlar Kanunu'nun 234 ve devamı ) maddeleri hükümlerine tabi olur. Davalı koca tarafından davacı aleyhine, eşinin telefonuna cinsel içerikli mesajlar geldiği, eşine karşı güveninin sarsıldığı belirtilerek boşanma davası açılmış, Bigadiç Aile Mahkemesinin 24.12.2009 gün ve 2009/118 esas, 2009/251 karar sayılı ilamı ile davalının kusurlu davranışları sonucu evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı gerekçesiyle tarafların boşanmalarına karar verilmiştir. Hüküm 06.01.2011 tarihinde kesinleşmiştir. Davadaki uyuşmazlık, düğünde davacıya bağışlanan ziynetlere ilişkin olarak Bağıştan rücü koşullarının oluşup oluşmadığı noktasındadır. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 295/2. ( mülga 818 Sayılı Borçlar Kanunu'nun 244 / 2 ) maddesinde bağışlananın, bağışlayana veya onun ailesinden bir kimseye karşı kanundan doğan yükümlülüklerine önemli ölçüde aykırı davranması halinde bağışlayanın bağışlama sözünü geri alabileceği ve bağışlama konusunun geri verilmesini isteyebileceği düzenlenmiştir. Bağışlamanın geri alınması talebi konusunu oluşturan ziynetlerin evlilik nedeniyle ve düğün sırasında davacıya bağışlandığı kuşkusuzdur. TMK.nun 185. maddesi hükmüne göre evlilik kurumunun taraflara yüklediği en önemli edimlerden biri eşlerin birbirlerine karşı sadakatidir. Bu yükümlülük evlilik birliğinin hukuken sona ermesine kadar devam eder. Mahkemece kesinleşen boşanma davası dikkate alınarak 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 295/2. maddesinde düzenlenen bağışlamanın geri alınması koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinde durularak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmediğinden hükmün bozulması gerekmiştir.” Şeklinde karar verilmiştir.
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 2008/2914 Esas, 2008/4970 Karar Sayılı Kararlarında “..
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, maliki olduğu dava konusu 208 parsel sayılı taşınmazı Giresun Valiliğinin 25.9.1998 tarihli protokolü ile okul yapılmak ve yapılacak okula A.H.K.’nın isminin verilmek üzere bağışlandığını, bugüne kadar okul yapımına başlanmadığını ileri sürerek Tapu İptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalı, Bağıştan Rücu koşullarının oluşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, bağış tarihinden itibaren 9 yılın geçtiği ve okul yapımına başlanmadığı gerekçesiyle davanın kabulü ile tapunun İptal ve tesciline karar verilmiştir.
Karar, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
-KARAR-
Dava, Bağıştan Rücu sebebine dayalı Tapu İptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden toplanan delillerden; davacın dava konusu 208 parselin tevhidinden önce 61 ve 68 parsel sayılı taşınmazlarını 24.9.1998 tarihinde hazineye bağışladığı görülmektedir.
Özellikle, davacı ile idare arasında 25.9.1998 tarihinde yapılan protokol içeriğine göre, dava konusu edilen tevhid öncesi 61 ve 68 parsel sayılı taşınmazların okul yaptırmak ve yapılacak okula A.H.. Konyalı adının verilmek koşuluyla bağışlandığı, ancak protokolde öngörülen koşulların yerine getirilmediği gözetilmek ve değerlendirilmek suretiyle mahkemece İptal ve tescile karar verilmesi kural olarak doğrudur.
Ancak, dava konusu 208 parsel sayılı taşınmaz davacının bağışından oluşan 61 ve 68 parsellerin dışında başka taşınmazın da birleştirilerek hamur hale getirilmesi suretiyle oluşmuştur.
Bu durumda, bağışlanan parsellerle tevhid edilen parsellerin tümü dikkate alınmak ve yüzölçümüne göre oranlanmak suretiyle idari karara dayalı (3194 15-16 md.) paydaş kılınması gerekirken tevhid işlemini bozacak şekilde İptal ve tescile karar verilmesi doğru değildir.
Davalının bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.4.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.” Şeklinde karar verilmiştir.
YARGITAT 1. Hukuk Dairesi 2013/2739 E. , 2013/4449 K. Sayılı kararlarında: “ Yanlar arasında görülen Tapu İptal ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
Dava, Borçlar Kanunu'nun 244. maddesi (6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunun 295. maddesi) hükmüne dayalı Tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve özellikle, Çekişme konusu pay temlikinin Rücu şartlı bağış olduğu ve Borçlar Kanunu'nun 244/3. maddesi (6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 295. maddesi) hükmü gereğince Bağıştan Rücu koşullarının gerçekleştiği saptanmak suretiyle davanın kabul edilmiş olmasında kural olarak bir isabetsizlik yoktur. Davalı belediyenin bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine.
Ne var ki; davacı tarafından şartlı hibe edilen payın 1991 tarihinde yapılan imar uygulaması neticesinde muhtelif ada ve parsellere gittiği, evrak arasına alınan Küçükçekmece 1. Bölge Tapu Sicil Müdürlüğü'nün 05.06.2007 tarihli yazısı ile de, kabul kapsamına alınan 176 ada 6 nolu imar parselinin 26.08.1996 tarihinde yeniden imar uygulamasına tabi tutulduğu bildirildiği halde bu tarihten sonra yeni oluşan imar parselleri üzerinden hüküm kurulmamış olması, öte yandan yine aynı yazı ile kabul kapsamına alınan 174 ada 1 nolu, 199 ada 1 nolu, 201 ada 1 nolu ve 204 ada 1 nolu imar parsellerinin aynı uygulama neticesinde 101 ada 4 nolu imar parseline gittiği belirtildiği ve 101 ada 4 nolu parsel hakkında hüküm kurulduğu halde, imar uygulaması neticesinde kaydı kapatılan 174 ada 1 nolu, 199 ada 1 nolu, 201 ada 1 nolu ve 204 ada 1 nolu parsellerin de kabul kapsamını alınmış olması doğru olmadığı gibi, pay yerine infazda sıkıntı yaratacak şekilde m2 üzerinden İptal ve tescile karar verilmiş olması da doğru değildir.
Davalı vekilinin temyiz itirazları belirtilen nedenlerle yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.3.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.” Şeklinde karar verilmiştir.
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2014/4957 E. , 2015/359 K. Sayılı kararlarında:
“Dava, Bağıştan Rücu hukuksal nedenine dayalı Tapu İptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, maliki olduğu ....ada 8 sayılı parselin ifrazı ile oluşan 1.097,47m²'lik kısmını davalı belediyeye dini tesis alanı olarak kullanılması karşılığında bağışladığını, ancak, uzun süre bağış amacına yönelik taşınmazda bir tesis yapılmadığını, sonradan davalı Belediye Meclis Kararı ile çekişmeli taşınmazın "Türkiye Yüksek Tahsil Gençliği Öğrenim ve İhtisas Vakfı"'na tahsis ederek bağış koşuluna aykırı davranıldığını ileri sürerek, eldeki davayı açmış, davalı Belediye ise taşınmazın kayıtsız şartsız bağışlandığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan deliller ile ... ada 8 parsel sayılı taşınmaz davacı adına kayıtlıyken 1.097,47 m²'lik bölümü ifraz edilerek ... ada 27 parsel adı altında 04.03.1998 tarihinde "dini tesis alanı olarak" bedelsiz şekilde davalı Belediyeye bağışlandığı, bu bölümün ... ada 35 ve 36 sayılı parseler ile tevhit edilerek ... ada 64 parsel sayılı taşınmazın oluştuğu, anılan taşınmazın ise davalı Belediye Meclis kararı ile "Türkiye Yüksek Tahsil Gençliği Öğrenim ve İhtisas Vakfı"'na tahsis edildiği, Vakfın amaçları arasında dini tesis yapmanın bulunmadığı belirlenmek suretiyle yazılı olduğu üzere davanın kabulüne karar verilmiş olması kural olarak doğrudur. Davalı belediyenin bu yöne değinen temyiz itirazı yerinde değildır, reddine,
Ancak, çekişmeli ... ada 27 parsel sayılı taşınmaz yargılama sırasında ... ada 35 ve 36 sayılı parseller ile tevhid edilerek ile ...ada 64 sayılı parsel oluşturulduğuna göre anılan parselde davacıya pay tesis etmek suretiyle İptal ve tescile hükmedilmesi gerekirken, sicil kaydı kapatılan ve hukuki varlığı ve işlem yapma yeteneği kalmayan...ada 27 sayılı parsel hakkında yazılı şekilde karar verilmiş olması isabetsizdir.
Davalı Belediye vekilinin temyiz itirazları belirtilen nedenler ile yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 15.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.” Şeklinde karar verilmiştir.
Bir diğer, Yargıtay, 1. Hukuk Dairesi - 2007/1639E - 2007/2919K Sayılı kararlarında:
Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, miras bırakanları A...A...'in ..parsel sayılı taşınmazını Belediye Sarayı ve Kültür Merkezi yapılması şartıyla davalı Belediyeye bağışladığını ancak koşulun yerine getirilmediğini ileri sürerek Tapu iptali, tescil ve üzerindeki hacizlerin kaldırılması, olmadığı takdirde taşınmaz bedelinin tahsili ve manevi tazminat isteğinde bulunmuşlardır.
Davalı Belediye, süre yönünden itirazda bulunmuş, esas bakımından ise bağış koşulunun kendilerinden kaynaklanmayan hukuki imkansızlık nedeniyle yerine getirilemediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davanın reddine ilişkin olarak verilen mahkeme kararı Dairece; davanın yasal süresinde açıldığına, bağışlamadaki şartın gerçekleşme olanağı da kalmadığına işaret edilerek davanın kabulü gerektiğinden bahisle bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak tamamlanan soruşturma sonunda İptal tescil ve hacizlerin kaldırılması isteğinin kabulüne, manevi tazminatın reddine karar verilmiştir.
Karar, davalı Belediye tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 20.3.2007 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat ....ile temyiz edilen vs.vekili Avukat ... geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ...tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü :
-KARAR-
Dava, koşullu Bağıştan Rücu sebebiyle açılan Tapu iptali-tescil, tazminat ve haciz şerhlerinin kaldırılması isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğine, toplanan delillere, özellikle hükmüne uyulan bozma ilamı doğrultusunda davanın kabul edilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmadığına göre, bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir, reddine.Ne var ki, keşfen saptanan dava değeri üzerinden hesaplanan eksik harç yargılama sırasında tamamlanmadığından, dava dilekçesindeki değer üzerinden davacı yararına ücreti vekalete hükmedilmesi gerekirken, harcı tamamlanmayan keşifteki değerin vekalet ücretine esas alınması doğru değildir. Davalının temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir.Kabulüyle hükmün HUMK.nun 428.maddesi uyarınca gerekçede oyçokluğuyla sonuçta oybirliğiyle BOZULMASINA,13.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren avukatlık ücret tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 500.00.-YTL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına ve alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 20.3.2007 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.” Şeklinde karar verilmiştir.
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2006/10559 E. , 2006/12036 K. Sayılı kararlarında:
“Dava, Bağıştan Rücu hukuksal nedenine dayalı Tapu İptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının kayden maliki bulunduğu . parsel sayılı taşınmazını, üzerine imam hatip lisesi, kuran kursu cami yapılması koşuluna bağlı olarak 14.6.1995 tarihli akitle davalı vakfa bağışladığı anlaşılmaktadır.
Davacı, davalı vakfın bağış koşulunu yerine getirmediği iddiasıyla eldeki davayı açmaştır.
Daha önce, davacı tarafından aynı hukuki sebeple açılan davanın, aynı mahkemenin 16.3.2004 tarih 2003/114 esas sayılı kararıyla reddedildiği görülmektedir. Anılan davadan sonra, davacı tarafından davalıya yönelik çekilen ihtarnameyle süre tanınmak suretiyle bağış koşulunun yerine getirilmesi istenilmiş, davalının mahkemeye verdiği cevabında, çekişmeli taşınmazın niteliği ve yüzölçümü vede maddi imkansızlıkları itibariyle öngörülen koşulun yerine getirilmesinin imkansız bulunduğu bildirilmiştir. Öyle ise, koşulun fiilen ve hukuken yerine getirilemiyeceği kabul edilmelidir.
Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.
Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 4.12.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.” Şeklinde karar verilmiştir.
1. Hukuk Dairesi 2014/18332 E. , 2016/6677 K. Sayılı kararlarında:
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, dava dışı ..... Belediyesi ile birlikte paydaşı olduğu 1540 ada 1 parsel sayılı taşınmazı üzerine 5 yıl içerisinde "sağlık ocağı" yapılmak koşulu ile davalıya 28.02.2008 tarihinde bağışladığını, ancak bugüne kadar sağlık ocağının inşa edilmediğini ileri sürerek 1179/1282 payın tapusunun iptali ile adına tescil isteğinde bulunmuş; yargılama sırasında 6360 sayılı Yasa kapsamında davalı idarenin tüzelkişiliğinin son bulduğu gözetilerek taşınmazın mülkiyetinin devredildiği Hazine; bilahare ... de davaya dahil edilmiştir.
Davalı, ..... İl Özel İdaresi İl Genel Meclisinin 19.11.2012 tarih 396 karar sayılı toplantısında kabul edilen 2013 yılı İl Özel İdaresi Yatırım Programında taşınmaz üzerinde için de ASM, İşçi Sağlığı Merkezi ve 112 Acil İstasyonunun yer aldığı bina yapım işinin yatırım programına alındığını, dolayısıyla 5 yıllık süre bitmeden çalışmaların baştıldığını ve sürecin halen devam ettiğini belirtip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, Bağıştan Rücu koşullarının gerçekleştiği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, dahili davalı Hazine vekili ve dahili davalı ... vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, tetkik hakimi ...'ün raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi.Gereği görüşülüp, düşünüldü.
Davacı, maliki olduğu ....ada 8 sayılı parselin ifrazı ile oluşan 1.097,47m²'lik kısmını davalı belediyeye dini tesis alanı olarak kullanılması karşılığında bağışladığını, ancak, uzun süre bağış amacına yönelik taşınmazda bir tesis yapılmadığını, sonradan davalı Belediye Meclis Kararı ile çekişmeli taşınmazın "Türkiye Yüksek Tahsil Gençliği Öğrenim ve İhtisas Vakfı"'na tahsis ederek bağış koşuluna aykırı davranıldığını ileri sürerek, eldeki davayı açmış, davalı Belediye ise taşınmazın kayıtsız şartsız bağışlandığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan deliller ile ... ada 8 parsel sayılı taşınmaz davacı adına kayıtlıyken 1.097,47 m²'lik bölümü ifraz edilerek ... ada 27 parsel adı altında 04.03.1998 tarihinde "dini tesis alanı olarak" bedelsiz şekilde davalı Belediyeye bağışlandığı, bu bölümün ... ada 35 ve 36 sayılı parseler ile tevhit edilerek ... ada 64 parsel sayılı taşınmazın oluştuğu, anılan taşınmazın ise davalı Belediye Meclis kararı ile "Türkiye Yüksek Tahsil Gençliği Öğrenim ve İhtisas Vakfı"'na tahsis edildiği, Vakfın amaçları arasında dini tesis yapmanın bulunmadığı belirlenmek suretiyle yazılı olduğu üzere davanın kabulüne karar verilmiş olması kural olarak doğrudur. Davalı belediyenin bu yöne değinen temyiz itirazı yerinde değildır, reddine,
Ancak, çekişmeli ... ada 27 parsel sayılı taşınmaz yargılama sırasında ... ada 35 ve 36 sayılı parseller ile tevhid edilerek ile ...ada 64 sayılı parsel oluşturulduğuna göre anılan parselde davacıya pay tesis etmek suretiyle İptal ve tescile hükmedilmesi gerekirken, sicil kaydı kapatılan ve hukuki varlığı ve işlem yapma yeteneği kalmayan...ada 27 sayılı parsel hakkında yazılı şekilde karar verilmiş olması isabetsizdir.
Davalı Belediye vekilinin temyiz itirazları belirtilen nedenler ile yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 15.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.” Şeklinde karar verilmiştir.
Bir diğer, Yargıtay, 1. Hukuk Dairesi - 2007/1639E - 2007/2919K Sayılı kararlarında:
Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, miras bırakanları A...A...'in ..parsel sayılı taşınmazını Belediye Sarayı ve Kültür Merkezi yapılması şartıyla davalı Belediyeye bağışladığını ancak koşulun yerine getirilmediğini ileri sürerek Tapu iptali, tescil ve üzerindeki hacizlerin kaldırılması, olmadığı takdirde taşınmaz bedelinin tahsili ve manevi tazminat isteğinde bulunmuşlardır.
Davalı Belediye, süre yönünden itirazda bulunmuş, esas bakımından ise bağış koşulunun kendilerinden kaynaklanmayan hukuki imkansızlık nedeniyle yerine getirilemediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davanın reddine ilişkin olarak verilen mahkeme kararı Dairece; davanın yasal süresinde açıldığına, bağışlamadaki şartın gerçekleşme olanağı da kalmadığına işaret edilerek davanın kabulü gerektiğinden bahisle bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak tamamlanan soruşturma sonunda İptal tescil ve hacizlerin kaldırılması isteğinin kabulüne, manevi tazminatın reddine karar verilmiştir.
Karar, davalı Belediye tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 20.3.2007 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat ....ile temyiz edilen vs.vekili Avukat ... geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ...tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü :
-KARAR-
Dava, koşullu Bağıştan Rücu sebebiyle açılan Tapu iptali-tescil, tazminat ve haciz şerhlerinin kaldırılması isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğine, toplanan delillere, özellikle hükmüne uyulan bozma ilamı doğrultusunda davanın kabul edilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmadığına göre, bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir, reddine.Ne var ki, keşfen saptanan dava değeri üzerinden hesaplanan eksik harç yargılama sırasında tamamlanmadığından, dava dilekçesindeki değer üzerinden davacı yararına ücreti vekalete hükmedilmesi gerekirken, harcı tamamlanmayan keşifteki değerin vekalet ücretine esas alınması doğru değildir. Davalının temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir.Kabulüyle hükmün HUMK.nun 428.maddesi uyarınca gerekçede oyçokluğuyla sonuçta oybirliğiyle BOZULMASINA,13.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren avukatlık ücret tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 500.00.-YTL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına ve alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 20.3.2007 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.” Şeklinde karar verilmiştir.
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2006/10559 E. , 2006/12036 K. Sayılı kararlarında:
“Dava, Bağıştan Rücu hukuksal nedenine dayalı Tapu İptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının kayden maliki bulunduğu . parsel sayılı taşınmazını, üzerine imam hatip lisesi, kuran kursu cami yapılması koşuluna bağlı olarak 14.6.1995 tarihli akitle davalı vakfa bağışladığı anlaşılmaktadır.
Davacı, davalı vakfın bağış koşulunu yerine getirmediği iddiasıyla eldeki davayı açmaştır.
Daha önce, davacı tarafından aynı hukuki sebeple açılan davanın, aynı mahkemenin 16.3.2004 tarih 2003/114 esas sayılı kararıyla reddedildiği görülmektedir. Anılan davadan sonra, davacı tarafından davalıya yönelik çekilen ihtarnameyle süre tanınmak suretiyle bağış koşulunun yerine getirilmesi istenilmiş, davalının mahkemeye verdiği cevabında, çekişmeli taşınmazın niteliği ve yüzölçümü vede maddi imkansızlıkları itibariyle öngörülen koşulun yerine getirilmesinin imkansız bulunduğu bildirilmiştir. Öyle ise, koşulun fiilen ve hukuken yerine getirilemiyeceği kabul edilmelidir.
Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.
Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 4.12.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.” Şeklinde karar verilmiştir.
1. Hukuk Dairesi 2014/18332 E. , 2016/6677 K. Sayılı kararlarında:
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, dava dışı ..... Belediyesi ile birlikte paydaşı olduğu 1540 ada 1 parsel sayılı taşınmazı üzerine 5 yıl içerisinde "sağlık ocağı" yapılmak koşulu ile davalıya 28.02.2008 tarihinde bağışladığını, ancak bugüne kadar sağlık ocağının inşa edilmediğini ileri sürerek 1179/1282 payın tapusunun iptali ile adına tescil isteğinde bulunmuş; yargılama sırasında 6360 sayılı Yasa kapsamında davalı idarenin tüzelkişiliğinin son bulduğu gözetilerek taşınmazın mülkiyetinin devredildiği Hazine; bilahare ... de davaya dahil edilmiştir.
Davalı, ..... İl Özel İdaresi İl Genel Meclisinin 19.11.2012 tarih 396 karar sayılı toplantısında kabul edilen 2013 yılı İl Özel İdaresi Yatırım Programında taşınmaz üzerinde için de ASM, İşçi Sağlığı Merkezi ve 112 Acil İstasyonunun yer aldığı bina yapım işinin yatırım programına alındığını, dolayısıyla 5 yıllık süre bitmeden çalışmaların baştıldığını ve sürecin halen devam ettiğini belirtip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, Bağıştan Rücu koşullarının gerçekleştiği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, dahili davalı Hazine vekili ve dahili davalı ... vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, tetkik hakimi ...'ün raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi.Gereği görüşülüp, düşünüldü.
-KARAR-
Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre; dahili davalı Hazine ve dahili davalı ...'nin temyiz itirazı yerinde değildir. Reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, Harçlar Kanununun değişik 13. maddesinin j. Bendi gereğince temyiz eden dahili davalılardan harç alınmasına yer olmadığına
, 01.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.” Şeklinde karar verilmiştir
Yargıtay, 1. Hukuk Dairesi 2014/15434 E. , 2016/4025 K. Sayılı kararlarında ise: “ Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;
Dava, Bağıştan Rücu hukuksal nedenine dayalı Tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Asıl ve birleşen davada davacılar, murisleri ...'e ait 1010 parsel sayılı taşınmazın bir kısmının, 21/7/1988 tarihli ... Belediyesi Encümen kararı ile yol ve park olarak terk edildiğini, davalı belediyenin yol ve park yapmadığını, plan değişikliği yapılarak, içinde trafo ve tuvalet bulunan, devletin hüküm ve tasarrufunda olan tapusuz taşınmazın atıl durumda bırakıldığını, park alanı olması gereken 334 ada 1 parsel sayılı taşınmazın ise davalı ... adına tescil edildiğini ileri sürüp, Tapu kaydı olmayan taşınmazın adlarına tesciline, davalı ... adına kayıtlı 334 ada 1 parsel sayılı taşınmazın Tapu kaydının iptali ile adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı ..., davanın zamanaşımına uğradığını, kesinleşmiş mahkeme kararları bulunduğunu, 02/11/1985 tarip, 18196 sayılı mükerrer Resmi Gazetede yayımlanan Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmeliğin 27. maddesinde, zorunlu hallerde imar planında yer değiştirilebileceğinin hükme bağlandığını, davacıların murisinin park alanı olarak terk ettiği yerin, çocuk parkı için elverişsiz bir yer olduğunu, bu nedenle dava konusu 334 ada 1 parsel sayılı taşınmazdan daha üstün nitelikte olan belediyeye ait 1327 parsel ile belirtilen yönetmelik hükmü uyarınca takas yapıldığını belirtip davanın reddini savunmuştur.
Davalı Hazine, davanın belediyenin idari işlemine dayandığını, bu nedenle idari yargının görevli olduğunu, taşınmazın devrinin 1988 yılında yapıldığını, davanın zamanaşımına uğradığını belirtip, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davacıların murisi tarafından park ve yol olarak terk edilen taşınmazların bağış amacına uygun kullanılmadığının sabit olduğu gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olup, Tetkik Hakimi ...'ın raporu okundu, düşüncesi alındı, dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
, 01.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.” Şeklinde karar verilmiştir
Yargıtay, 1. Hukuk Dairesi 2014/15434 E. , 2016/4025 K. Sayılı kararlarında ise: “ Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;
Dava, Bağıştan Rücu hukuksal nedenine dayalı Tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Asıl ve birleşen davada davacılar, murisleri ...'e ait 1010 parsel sayılı taşınmazın bir kısmının, 21/7/1988 tarihli ... Belediyesi Encümen kararı ile yol ve park olarak terk edildiğini, davalı belediyenin yol ve park yapmadığını, plan değişikliği yapılarak, içinde trafo ve tuvalet bulunan, devletin hüküm ve tasarrufunda olan tapusuz taşınmazın atıl durumda bırakıldığını, park alanı olması gereken 334 ada 1 parsel sayılı taşınmazın ise davalı ... adına tescil edildiğini ileri sürüp, Tapu kaydı olmayan taşınmazın adlarına tesciline, davalı ... adına kayıtlı 334 ada 1 parsel sayılı taşınmazın Tapu kaydının iptali ile adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı ..., davanın zamanaşımına uğradığını, kesinleşmiş mahkeme kararları bulunduğunu, 02/11/1985 tarip, 18196 sayılı mükerrer Resmi Gazetede yayımlanan Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmeliğin 27. maddesinde, zorunlu hallerde imar planında yer değiştirilebileceğinin hükme bağlandığını, davacıların murisinin park alanı olarak terk ettiği yerin, çocuk parkı için elverişsiz bir yer olduğunu, bu nedenle dava konusu 334 ada 1 parsel sayılı taşınmazdan daha üstün nitelikte olan belediyeye ait 1327 parsel ile belirtilen yönetmelik hükmü uyarınca takas yapıldığını belirtip davanın reddini savunmuştur.
Davalı Hazine, davanın belediyenin idari işlemine dayandığını, bu nedenle idari yargının görevli olduğunu, taşınmazın devrinin 1988 yılında yapıldığını, davanın zamanaşımına uğradığını belirtip, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davacıların murisi tarafından park ve yol olarak terk edilen taşınmazların bağış amacına uygun kullanılmadığının sabit olduğu gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olup, Tetkik Hakimi ...'ın raporu okundu, düşüncesi alındı, dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
-KARAR-
Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre; davalıların temyiz itirazı yerinde değildir. Reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, Harçlar Kanununun değişik 13. maddesinin j. Bendi gereğince Hazineden harç alınmasına yer olmadığına, aşağıda yazılı 1.280.80.-TL. bakiye onama harcının temyiz eden davalı ... Başkanlığından alınmasına, 04.04.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.” Şeklinde karar verilmiştir
Son olarak, Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2013/18191 E. , 2014/5006 K. Sayılı kararlarında;
Son olarak, Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2013/18191 E. , 2014/5006 K. Sayılı kararlarında;
“Taraflar arasında görülen Tapu iptali ve tescil davası sonucunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi..'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi gereği görüşülüp düşünüldü;
Dava; koşula bağlı olarak bağışlanan taşınmazın koşulun gerçekleşmemesi nedeniyle tapusunun iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı, kayden maliki olduğu 7438 parsel, 2 numaralı bağımsız bölümü davalı Derneğin İzmir'de yaptıracağı yaşlılar dinlenme ve bakım tesisinde kalmak koşuluyla davalıya bağış suretiyle temlik ettiğini, aradan geçen sürede anılan tesisin yapılmadığını ileri sürerek Tapu İptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.
Mahkemece, bağış işleminin kayıtsız ve şartsız yapıldığı, davacının bağış koşuluna ilişkin iddiası ile ilgili başka bilgi ve belge bulunmadığı, Bağıştan Rücu koşulunun gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının kayden maliki olduğu dava konusu 7438 parseldeki, 2 numaralı bağımsız bölüm ile İzmir İli Balçova İlçesi 136 ada, 1 parseldeki 2 numaralı bağımsız bölümü, intifa hakkını üzerinde tutarak 13.04.1999 tarihinde davalı derneğe bağış suretiyle temlik ettiği, dava konusu taşınmazın halen davalı dernek adına kayıtlı olduğu, Balçova ilçesindeki 136 ada, 1 parseldeki, 2 numaralı bağımsız bölüm yönünden davacı tarafça açılan Tapu İptal ve tescil davasının (İzmir 1. AHM'nin 2011/208 E, 2012/618 K) kabul edilerek Yargıtayca onandığı, bağışa ilişkin resmi senette bağışlamanın koşula bağlı olduğuna dair bir ibarenin yer almadığı ancak, mahkemece dinlenen tanık beyanlarından ve davacının davalı derneğe hitaben yazdığı 22.2.1999 tarihli dilekçe içeriğinden davacının taşınmazlarını yapılacak olan Yaşlılar Bakım ve Dinlenme Evinde kalmak düşüncesi ve beklentisiyle bağışladığı, İzmir'de Yaşlılar Huzur ve Bakımevi yapımı hususunda önceden bir proje mevcutsa da; aradan 12 yıl geçmesine rağmen bu projenin hayata geçirilmediği anlaşılmaktadır. Bu durumda; kimsesi bulunmayan ve tek başına yaşamını sürdüren davacının davalı T.. D.. tarafından yapılması planlanan Yaşlılar Bakım ve Dinlenme Tesisi'nde kalmak koşulu ile dava konusu taşınmazı bağışladığı, davalı derneğin bağışlama tarihi olan 13/04/1999 tarihinden dava tarihine kadar böyle bir tesis yapmadığı, bağışlama koşulunun gerçekleşmediği ve bağışlamadan dönme hakkının doğduğu, aynı nedenle bağışlanan diğer taşınmaz yönünden açılan İptal-tescil davasının kabul edildiği ve bu dosyanın eldeki dava bakımından güçlü delil niteliğinde olduğu sabit olup davanın kabulü yerine reddine karar verilmesi doğru değildir
Hal böyle olunca davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.
Davacı vekilinin temyiz itirazları yerindedir kabulüyle; hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 05.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.” Şeklinde karar verilmiştir.
Davacı, kayden maliki olduğu 7438 parsel, 2 numaralı bağımsız bölümü davalı Derneğin İzmir'de yaptıracağı yaşlılar dinlenme ve bakım tesisinde kalmak koşuluyla davalıya bağış suretiyle temlik ettiğini, aradan geçen sürede anılan tesisin yapılmadığını ileri sürerek Tapu İptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.
Mahkemece, bağış işleminin kayıtsız ve şartsız yapıldığı, davacının bağış koşuluna ilişkin iddiası ile ilgili başka bilgi ve belge bulunmadığı, Bağıştan Rücu koşulunun gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının kayden maliki olduğu dava konusu 7438 parseldeki, 2 numaralı bağımsız bölüm ile İzmir İli Balçova İlçesi 136 ada, 1 parseldeki 2 numaralı bağımsız bölümü, intifa hakkını üzerinde tutarak 13.04.1999 tarihinde davalı derneğe bağış suretiyle temlik ettiği, dava konusu taşınmazın halen davalı dernek adına kayıtlı olduğu, Balçova ilçesindeki 136 ada, 1 parseldeki, 2 numaralı bağımsız bölüm yönünden davacı tarafça açılan Tapu İptal ve tescil davasının (İzmir 1. AHM'nin 2011/208 E, 2012/618 K) kabul edilerek Yargıtayca onandığı, bağışa ilişkin resmi senette bağışlamanın koşula bağlı olduğuna dair bir ibarenin yer almadığı ancak, mahkemece dinlenen tanık beyanlarından ve davacının davalı derneğe hitaben yazdığı 22.2.1999 tarihli dilekçe içeriğinden davacının taşınmazlarını yapılacak olan Yaşlılar Bakım ve Dinlenme Evinde kalmak düşüncesi ve beklentisiyle bağışladığı, İzmir'de Yaşlılar Huzur ve Bakımevi yapımı hususunda önceden bir proje mevcutsa da; aradan 12 yıl geçmesine rağmen bu projenin hayata geçirilmediği anlaşılmaktadır. Bu durumda; kimsesi bulunmayan ve tek başına yaşamını sürdüren davacının davalı T.. D.. tarafından yapılması planlanan Yaşlılar Bakım ve Dinlenme Tesisi'nde kalmak koşulu ile dava konusu taşınmazı bağışladığı, davalı derneğin bağışlama tarihi olan 13/04/1999 tarihinden dava tarihine kadar böyle bir tesis yapmadığı, bağışlama koşulunun gerçekleşmediği ve bağışlamadan dönme hakkının doğduğu, aynı nedenle bağışlanan diğer taşınmaz yönünden açılan İptal-tescil davasının kabul edildiği ve bu dosyanın eldeki dava bakımından güçlü delil niteliğinde olduğu sabit olup davanın kabulü yerine reddine karar verilmesi doğru değildir
Hal böyle olunca davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.
Davacı vekilinin temyiz itirazları yerindedir kabulüyle; hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 05.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.” Şeklinde karar verilmiştir.
Yorumlar