12 Mayıs 2009 Salı

SANAYİDE KARBON EMİSYONLARI

Aşağıdaki tebliğ, TÇV’nin
20 Mart 2008’de İstanbul’da düzenlediği
“Sanayide Karbon Emisyonları”
konulu toplantıdan sonra
yayınlanan kitaptan alınmıştır.



KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ,

KYOTO PROTOKOLÜ KAPSAMINDA TARTIŞILAN
SERAGAZI SALIMLARI VE SEKTÖREL DAĞILIMI



Dr. Caner Zanbak

Türkiye Kimya Sanayicileri Derneği Çevre Danışmanı

İstanbul Sanayi Odası Çevre İhtisas Kurulu Başkan Vekili


Giriş
Yiyecek ve barınak temini toplumlar için temel gereksinimlerdir. Yiyecek bulamayanlar açlığa, barınak bulamayanlar ise doğal koşullara yenilmeye mahkûmdur. Binlerce yıl süren, aile-kabile türü yaşamdan toplumsal yaşam düzenine geçiş, insanları yaşam kalitelerinin arttırılması için doğal kaynaklardan imkânlar elverdikçe daha fazla yararlanmaya yöneltmiştir. Yiyecek ve barınma koşullarının yetersiz kalması durumunda diğerlerinin yaşam alanlarından yararlanmak istenmesi, toplumlar arasında sosyo-ekonomik sorunlar yaratmış ve de sonu savaşa kadar ulaşan sürtüşmelere yol açmıştır.

1970’li yıllardaki tekrar sanayileşme sürecinde, özellikle salgın hastalıkların önlenmesi, gıda ve barınak sağlama konularındaki gelişmelerle birlikte, dünya nüfusu ve ihtiyaçları hızla artmıştır. 1960 başlarında 3 milyar olan dünya nüfusu, 1970’te 3.7 milyar, 1980’de 4.4 ve günümüzde 6.5 milyara çıkmış bulunmaktadır. Bireysel kullanım miktarları çok farklı olsa da, 6.5 milyar insan temel gıda, barınak ve enerji ihtiyaçlarını doğal kaynaklardan sağlamaktadır. Bunu yaparken de tüm ülkeler alıcı çevre ortamları olan hava, su ve toprağa kaynak kullanım sonrası ortaya çıkan katı, sıvı ve gaz atıkları salmaktadırlar. Ve şu bilinen bir gerçektir ki, 1960’tan sonraki süreçte, Kuzey ülkeleri sanayilerini geliştirmiş, ekonomilerini güçlendirmiş ve de çevre kirliliğinin, kendilerinin de rahatsız olduğu düzeyde arttığını anlayarak çevre kirliliği konusunu global düzeye taşımıştır.

Toplumlar, şimdiki ve gelecek kuşaklar için, yaşam kalitesi, yiyecek-istihdam ve çevre kalitesi faktörleri ile tanımlanan bir kalkınma düzeyini devam ettirmek ve geliştirmek çabası içindedirler. Ancak, hızla artan dünya nüfusu ve artan çevre sorunları gözönüne alındığında, gelecek kuşaklar için mevcut kalkınma düzeyinin sürdürülebilirliğine kuşku ile bakılmaktadır. Bu anlamda, global iklim değişikliği yarattığı gerekçesi ile seragazı oluşturan CO2 ve diğer 5 gaz türü (CH4, N2O, PFC’ler, HFC’ler, SF6) salımlarının azaltılması konusu gündeme gelmiş bulunmaktadır.

Çevre Sorunlarının Küreselleşmesi - İklim Değişikliği
Toplumun ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik olarak hızla artan sanayi üretimi sürecinde ve bu ürünlerin tüketimi sonrasında ortaya çıkan atık ve artıkların çevreye verilmesi sonucunda görülen “çevre kirliliği” günümüzdeki global sorunların en önemlilerinden biri haline gelmiştir. 1970’li yılların başlarında gelişmiş ülkelerde filizlenen “çevre duyarlılığı”, 1980’in ikinci yarısından sonra globalleşmeye başlamıştır. Çevre koruma konusu, 1987 Yılı’nda Brundtland Raporu’nda “günümüzde yaşayanların ihtiyaçlarını, gelecek kuşakların ihtiyaçlarını sağlama imkânlarından ödün almaksızın, sağlaması” olarak tanımlanan “Sürdürülebilir Kalkınma”nın temel ilkelerinden birini oluşturmaktadır (WCED, 1987). Sürdürülebilir Kalkınmanın çevre boyutları 1992 Yılı’ndaki Rio Çevre Konferansı’nda uluslararası düzeyde ele alınmış ve global strateji yaklaşımları üzerinde ortak görüşler ortaya konulmuştur.

Tarih boyunca toplumların yönetimi “korku” kaynaklı risklere karşı alınan önlemlerin uygulanması ilkesi üzerine kuruludur. Toplum bireyleri, korku sebebini ortadan kaldırmayı hedefleyen liderlerin önderliğinde yaşam kalitelerini korumak ve daha da arttırmak üzere çaba harcamaktadırlar. Son otuz yıl içindeki hızlı sanayileşme, toplumun yaşam kalitesini de hızla arttırmış; ancak, beraberinde çevre sorunlarını da beraberinde getirmiştir. “Çevre sorunları”, gıda ve barınak sorunlarını büyük ölçüde çözüp yaşam kalitesini yükseltmiş olan, gelişmiş ülke toplumlarında gelecek için en önemli bir konu olarak ele alınmaktadır. Hava, toprak ve su kirliliği konuları sadece yerel sorunlar olmaktan olup, uluslararası düzeyde ilgi görmektedir. Bu bağlamda, son yirmibeş yıl içinde dikkati çeken nitelikte değişkenlik gösteren atmosferik doğa olayları Global İklim Değişikliği ana başlığı altında tüm dünya ülkelerinin gündemine girmiş bulunmaktadır.

Zaman içinde ortaya çıkan istenmeyen bir gelişme sonucunun olumsuz etkilerini azaltmak veya ortadan kaldırmak amacıyla yapılan irdelemelerde, olayın gelişmesi süresindeki faktörler ele alınır ve bu faktörlerin “etki-tepki” ilişkileri değerlendirilerek olası “neden” ortaya çıkarılır. Bu bağlamda, yapılan uluslararası değerlendirmelerde, Global İklim Değişikliği (Global Isınma) ana sebebinin 1960’lardan sonra hızlı bir artış gösteren seragazı, özellikle CO2 salımları olduğu sonucuna varılmış bulunulmaktadır (UNFCCC, 2006).

Özetle, “global iklim değişikliği”, güneşten yerküreye gelen ısıl enerjinin bir kısmının atmosferde biriken belirli gazların (CO2 ve diğer altı gaz) sera etkisi yaratacak şekilde davranışı sebebiyle yeterince uzaya yansıyamaması sonucunda, yerküre yüzeyindeki sıcaklığın artması ve bunun sonucunda dünyadaki iklim koşullarında ortaya çıkan değişmeler olarak tanımlanabilir. İklim değişikliklerinin, sınırlar ötesi ve hattâ kıtalararası boyutu gözönüne alındığında, yeryüzü sıcaklığının artması ile buzulların erimesi durumunda denizlerin yükselmesi sonucunda kıyılardaki yerleşim alanlarının yok olması düşüncesi dahi toplumları, haklı olarak, paniğe yöneltmektedir. Korkup paniğe kapılan toplumların, çözüm için ileri sürülen her yaklaşımı kabul etmeye hazır olması da çok doğaldır. Bu nedenle, 1992 Yılı’nda Rio’da imzaya açılan uluslararası İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, Nisan 2005 itibari ile taraf olan 151 ülkenin 144’ü tarafından imzalanmış ve sera gazı salımlarını kısıtlayıcı 1997 Kyoto Protokolü, Birleşmiş Milletler düzeyinde yürürlüğe konulmuştur. Ancak, bu uygulama ile ilgili olarak son yirmi yıl içindeki gelişmelere bakıldığında, sera gazı salımlarında gerekli azaltmayı yapma konusunda dünya ülkelerinin önünde oldukça önemli teknolojik ve ekonomik (ve de politik) engeller bulunduğu anlaşılmaktadır.

Kalkınma ve Çevre Kalitesi
1992 Rio Zirvesi sonrasında, ülkelerin kalkınmışlık ve çevre kirliliği düzeyleri arasındaki ilişkilerin belirlenmesi gündeme gelmiştir. Her ne kadar bazı teknik eksiklikleri olsa da, kişi başına Gayrisafî Millî Hâsıla (GSMH) ülkelerin ekonomik güçlerinin tanımlanması için önemli bir ölçüt olup, “Kalkınma Düzeyi”ni belirtme amacıyla kullanılmaktadır. 1950’li yıllarda ortaya konulan ve gelişmekte olan ülkelerdeki “gelir dağılımındaki eşitsizliğin” ekonomik gelişme ile olan ilişkisini tanımlayan Kuznet Eğrisi yaklaşımı, 1990’lı yıllarda çevre kalitesi ile kişi başına GSMH ilişkisini irdelemede kullanılmaya başlanmıştır (Stern, 2003; Dasgupta ve diğ. 2002; Panayotou, 1993).

Ampirik bir yaklaşım olan Çevresel Kuznet Eğrisi (ÇKE), az gelişmiş ülkelerdeki çevre kalitesinin gelişmekte olan ülkelerden daha iyi düzeyde olabileceğini; ancak ülkelerin ileri düzeyde ekonomik gelişme göstermeleri halinde çevre kalitesinde belirgin bir iyileşme olduğunu modellemektedir.

Özetle, gelişmekte olan ülkeler, ekonomik güçlerini arttırmak için doğal kaynaklarından da yararlanıp sanayileşirken, çevre kirlilik düzeylerinde de bir artış olması kaçınılmazdır. Bu ülkelerin çevre kalitesinde bir iyileşme trendi ancak belirli bir kişi başına GSMH’ya ulaşma sonrasında belirgin hale gelmektedir. Bu konuda yeterli veri tabanı olmamasına rağmen yazar tarafından yapılan bir istatistiksel değerlendirme sonuçlarına göre, çevre kalitesinin iyileşmesi, kişi başına GSMH’nın 10,000 Dolar düzeyine ulaşım sonrasında başlamaktadır (Zanbak, 2005).

CO2 Salımları - Ekonomik Gelişme İlişkileri
Enerji, toplumların yaşamlarını sürdürme, ekonomik ve sosyal gelişmeleri için gerekli girdilerin başında gelmektedir. CO2, büyük oranda, enerji üretimi amacıyla fosil yakıt (kömür, petrol ve Doğalgaz) kullanımı sonrasında ortaya çıkan bir gazdır. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) kapsamında derlenen, son 45 yıllık veriler incelendiğinde, özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin kişi başına CO2 salım miktarları ile kişi başına Gayrisafî Millî Hâsıla (GSMH) değerleri arasında doğrudan bir ilişki bulunduğu görülmektedir.

Kişi başına CO2 salım miktarları kişi başına GSMH’sı 5,000 Dolar’ın üzerinde olan ülkelerde zaman içinde hızla artmış olup, bazı gelişmiş ülkelerde, 25,000 Dolar’lık ekonomik düzey sonrasında azalma trendi göstermektedir. 5,000 Dolar’ın altında kişi başına GSMH’lı ülkelerde ise, kişi başına CO2 salım miktarları ya gelişmiş ülkeler seviyesinin çok altında kalmış ya da, sanayi sistemi çöken eski Doğu Bloku ülkelerinde olduğu gibi, hızlı bir düşüş göstermiştir.

Konuya global coğrafî düzeyde bakıldığında, kişi başına CO2 salımları ile ekonomik gelişmişlik düzeyi arasındaki ilişki daha da açık olarak görülmekte ve “kuzey-güney” olarak tanımlanan gelişmiş/gelişmekte olan ülkelerin son 45 yıl içindeki ekonomik gelişme grafiği ortaya çıkmaktadır. Gelecekte CO2 salımı yapmayan yeterli enerji teknolojilerinin geliştirilmemesi halinde, gelişmekte olan ülkelerin de benzer trendi takip etmeleri beklenmelidir. Bu durum, sürdürülebilir kalkınmanın kavramsal boyutlarından ikisi olan “Ekonomik ve Çevre” konularının birbirleri ile ters ilişkili olduğunu göstermesi açısından ilginçtir.

CO2 Salımı - Gayrisafî Millî Hâsıla İlişkileri
Enerji, toplumların yaşamlarını sürdürebilmek ve ekonomik düzeylerini arttırma çabalarında tüketilen en önemli unsurların başında gelmektedir. 2005 Yılı’nda tüketilen toplam fosil yakıt miktarı yaklaşık 11.5 milyon ton petrol eşdeğeri (MTPE)’dir. 2005 Yılı’nda dünyada tüketilen enerjinin yaklaşık %81’i fosil yakıtlardan sağlanmış olup, bu oranın 2030 Yılı’nda %77-%81 arasında kalacağı ve tüketilecek fosil yakıt miktarının da 16 MTPE’ye ulaşacağı öngörülmektedir (IEA, 2007). Uluslararası Enerji Ajansı’nın bu öngörüsü, tüketilecek fosil yakıtlardan ortaya çıkacak CO2 salımlarının daha da artacağına işaret etmektedir.

Fosil yakıtların enerjiye dönüştürülmesinde ortaya çıkan CO2 salımları, kullanılan teknolojilere bağlı olarak farklılıklar gösterir. Temiz Teknolojiler olarak bilinen, enerji verimliliği daha yüksek teknolojiler, üretilen beher enerji miktarı başına daha az CO2 salımı yapmalarının yanı sıra ekonomik verimlilikleri de daha yüksektir. Revizyon ve ön yatırımlarının yüksek olması ve de temin kolaylıkları sebebiyle, temiz yakma teknolojilerinin kullanımı maalesef genelde gelişmiş ülkelerde yaygınlaşabilmektedir. Dolayısı ile, nüfusu hızla artan ve ekonomik kalkınma yolundaki gelişmekte olan ülkeler, millî gelirlerini “enerji verimliliği düşük ve CO2 salımı daha yüksek” teknolojilerle sağlamak durumunda kalmaktadırlar. Bu durum, içinde bulunduğumuz Sera Gazı Salımlarının azaltılması çabalarının önünde önemli bir engel oluşturacak niteliktedir.

Kişi başına millî gelirin artması ile hem kişi başına CO2 salımlarının ve hem de enerji gereksiniminin artma trendi göstermesine karşılık, birim ton CO2 salımı ile elde edilen millî gelir, gelişmiş ülkelerde daha fazladır. 1990-2002 sürecindeki verilere dayanarak hazırlanmış olan diyagrama bakıldığında, Ek-I ülkelerindeki 1 (bir) ton CO2 salımına karşılık elde edilen millî gelirin, ülkenin ekonomik gelişme düzeyine bağlı olarak; “mertebeleri”nde önemli farklılıklar gösterdiği ortaya çıkmaktadır. Bu bulgu gelişmekte olan ülkelerin ürettikleri her bir dolar millî gelir için, gelişmiş ülkelere göre daha fazla CO2 salımı yaptıklarını ortaya koymaktadır. Bu nedenle, Kyoto’daki emisyon ticareti kavramı, gelişmiş ülkeler için çok câzip (ucuz) bir pazar mekanizması niteliği taşımaktadır.



Kişi Başına GSMH
CO2 Salımı ile Üretilen Millî Gelir ($/ton CO2)

$5,000
» $ 700

$12,500
» $1,550

$32,000
» $4,250


Global İklim Değişikliği ve Kyoto Protokolü’nün Kavramsal İrdelemesi
1970-80 sürecinde, gelişmiş ülkeler dahil, tüm büyük şehirlerde hava kirliliği görünür düzeylere ulaşmıştır. Önceleri, solunan havanın insan sağlığı üzerindeki doğrudan ve “asit yağmurları” açısından da dolaylı sorun olarak görülen hava kirliliğinin salınan SO2 boyutu gündeme gelmişti. Bu dönemde yapılan bazı bilgisayar modellemesi sonuçları, atmosferdeki CO2 miktarının da 60 yıl içinde iki kat artacağını tahmin etmiş ve bu ölçekte bir artışın, salınacak diğer sera gazları ile birlikte, yeryüzeyinin ortalama sıcaklığını 5oC, kutuplardaki sıcaklığı ise 10oC arttıracağı hesaplanmıştı. Daha sonraları 1990’lardaki modellemeler bu yüksek tahminleri 2100 Yılı’nda önce 1.4-5.8oC (IPCC TAR, 2001) ve son değerlendirmede 1.8-4.0oC (IPCC AR4, 2007) aralığına indirmiş bulunmaktadır.

En son değerlendirmelere göre (IPCC AR4, 2007);

· atmosferdeki seragazı konsantrasyonları 2000 Yılı düzeyinde sâbit tutulsa dahi önümüzdeki her on yılda 0.1oC artacağı ve

· geçmişte yapılmış ve de gelecekte yapılacak beşeri CO2 salımlarının önü-müzdeki bin yıldan fazla sürede global ısınma ve deniz seviyesinde yapacakları artışlara katkıda bulunacağı öngörülmektedir.

Dolayısı ile, son yüzyıl içinde insan faaliyetleri sonucunda atmosfere salınan CO2 nedeni ile oluşan sera gazı etkisi tüm dünya geneli için geçerli bir iklim değişikliği mekanizmasını harekete geçirmiş bulunmaktadır.

1992 Rio Çevre Konferansı’nda Birleşmiş Milletler düzeyinde gündeme getirilmiş olan İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, Mart 2008 itibari ile, Türkiye dahil 181 ülke tarafından imzalanmış bulunmaktadır. 1997’de Kyoto’da bir araya gelen BM ülkeleri, daha somut adımların atılabilmesi için Annex I grubu ülkelerin GHG emisyonlarını 2008-2012 yılları arasında 1990 seviyesinin ortalama %5 altına indirilmesi kararı almışlar; ülke ve ülke grupları (Avrupa Birliği) bazındaki seragazı emisyonları için, “azalma ve yükselmeyi” de hedefleyen değişim hedeflerini belirlemişlerdir. 1997-Mart 2008 sürecinde ABD, Kazakistan ve Türkiye haricindeki 178 ülke Kyoto Protokolü’ne taraf olmuştur (Tablo-1). Her ne kadar, yürürlüğe girmesi açısından gerekli imza sayısı sağlanmış olsa da, %23-24’lük payı ile dünyanın en büyük sera gazı salımı yapan, ABD’nin taraf olmaması Kyoto Protokolü’nün uygulanabilirliğini güçleştirmektedir.

Tablo-1

11 Mart 2008 itibariyle, BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve

Kyoto Protokolü’ne Taraf Olan Ülke Sayıları (UNFCCC, 2008)






Kyoto Protokolü’ne

Taraf Olmayan Ülkeler

BM İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesi’ni
İmzalamış Ülke Sayısı
181

ANNEX I
ANNEX I Dışı

Kyoto
Protokolü’nü
İmzalamış Ülke Sayısı
180

Türkiye


Son Onay vermiş ülke sayısı
178

ABD, Türkiye
Kazakistan

İmzalamamış Ülke Sayısı
1

Türkiye



Kyoto Protokolü, insan faaliyetlerinden ortaya çıkan seragazı salımlarının azaltılmasını hedeflemesi açısından takdir edilmesi gereken bir uluslararası sözleşmedir. Bu protokol, herkes tarafından “dünyanın geleceğinin” kurtarıcısı olarak algılanmakta ve önemli bir politika malzemesi olarak yaygınca kullanılmaktadır. Ancak, 1997 Yılı’nda ülkeler arasında yapılan pazarlıklar sonucunda, 1992 Rio Zirvesi’nde öngörülen global %15’lik azaltma hedefinin %7-8’e çekilmesi ve hattâ bazı ülkelere bireysel artış hakkı tanınmış olması, bu uluslararası sözleşmenin bilimselliğine gölge düşürmektedir. Ayrıca, CO2 yutakları olarak, ülkelerin orman örtülerinin de ülkelerin “bireysel hesapları”na katılmak istenmesi, global muhasebe işlemlerini daha da karmaşık hale getirmiştir. Buna ilâveten, ilk bakışta olumlu görülen “diğer ülkelerde karbon azaltmaya yardım etme” karşılığında kendi ülkesi için ilâve seragazı salım hakkı satın almaya yönelik “salım ticareti”, “Temiz Kalkınma Mekanizmaları” ve “Ortak Uygulamalar” gibi yaklaşımların da gündeme gelmesi, Kyoto’nun muhasebesini daha da enteresan hale getirmiştir.

Uygulaması açısından bakıldığında, mühendisçe bir yaklaşımla, Kyoto Protokolü, aşağıdaki şekilde modellenebilir (Zanbak, C. 2005):

· Yerkürenin atmosferi bir cam kavanozla kapalıdır,

· İnsan faaliyetleri sonunda salınan seragazları, sürekli olarak, atmosferde birikmektedir,

· Her ülke tarafından salınan sera gazları, yükleme açısından, atmosferde homojen olarak dağılmaktadır,

· Doğal olarak ortaya çıkan volkanik gaz salımlarının Protokolde dikkate alınan global seragazı miktarına katkısı yoktur.

· Seragazı “yutakları-ormanlar” ülkelerin kendi seragazı salımlarını emmektedir,

· Başka ülkelerde oluşturulan seragazı azaltmaları ve yutakları, azaltmaya destek verenlerin kendi ülkelerindeki seragazını azaltmaktadır,

· Ülkelerin 1990 seragazı salım miktarları “müktesep salım hakkı” kotasıdır ve bunun ticareti yapılabilir.

Yukarıdaki model koşullarının ilk dördü irdelendiğinde, koşulların herbirinde bilimsel açıdan sorgulanabilir “geçersizlik”; son üç model koşulu irdelendiğinde ise, bilimselliğin yanısıra, ticarî eşitsizlik açısından da sorgulanabilir konuların bulunduğu görülmektedir. Diğer bir deyişle, Kyoto Protokolü ile dünyanın en büyük ekonomik gücüne ulaşmış 5-6 ülkesinin 1990 Yılı’ndaki mevcut seragazı salımları “kotalaştırılmış” ve bu sâbitlenmiş rakamlar üzerinden tüm diğer ülkelerden iskonto yapmaları istenmektedir.

Dünyanın ikinci ve üçüncü en büyük seragazı salımcısı olan Çin ve Hindistan bile 1990 düzeylerine göre %100 ve %75 artmış CO2 emisyonlarına rağmen Kyoto Protokolü’ne imza atmıştır. Avrupa Birliği ve Japonya’nın başını çektiği bu girişime tüm dünya ülkeleri “evet” derken, ekonomik refah düzeyinin yüksekliğine rağmen, dünyanın en büyük seragazı salımcısı olan ABD karşı çıkmaktadır. ABD’nin bu davranışının nedeni kesinlikle “çevreci olup/olmamakla” ilgili değildir. ABD, seragazı salımlarını protokol düzeyinde (-%7) azaltması durumunda kalkınmasının sürdürülebilirliğini güvende görmediğinden dolayı Kyoto’ya taraf olmamaktadır. Kyoto Protokolü’ne taraf olan ülkelerin çoğu, politik sebeplerle, bu çevreci uluslararası sözleşmenin dışında kalmamak ve/veya Uluslararası İklim Değişikliği Sözleşmesi gereği vaad edilen teknik destek ve yardımlardan yararlanma umudu ile Kyoto Protokolü’nü imzalamış durumdadırlar.

Kyoto Protokolü Rakamlarına Makro Düzey Bir Bakış
1992 Rio Zirvesi’nde hazırlanan Global İklim Değişikliği Sözleşmesi, yerkürenin sıcaklığının artmasına neden olarak görülen, insan faaliyeti kaynaklı seragazları salımlarında 2012’ye kadar %15’lik bir azaltma yapılmasını öngörmekte idi. Kyoto hazırlıkları sürecinde, %15’lik global azaltmanın gerçekçi olmayacağı anlaşılmıştır. Daha sonra 1997’de ortaya konan Kyoto Prokolü bu azaltma miktarını, her ülke için farklı değerlere indirgemiş ve hattâ AB gibi bir ülke grubunu bir balon içinde bulunuyormuş varsayarak “şemsiye türü” toplu bir egzos salımı indirim oranı belirlemiştir (Tablo-2).

Tablo-2

Kyoto Protokolü’nde Kabul Edilen Seragazı Azaltım Yüzdeleri, Annex B



Ülke
Hedef değişimler

AB-15, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Latvia, Litvanya,
Lihtenştayn, Monako, Romanya, Slovakya, Slovenya, İsviçre, Belarus
-% 8

ABD
-% 7

Kanada, Macaristan, Japonya, Polonya
-% 6

Hırvatistan
-% 5

Yeni Zelanda, Rus Federasyonu,Ukrayna
0

Norveç
+% 1

Avustralya
+% 8

İzlanda
+%10




Özellikle, AB-15 ülkeleri adına “grup” indirimi kavramının gündeme getirilmesi, ülkelerce seragazı salımlarının azaltılması açısından herhangi bir olumlu gelişme sağlamamakta olup, sadece bir “aritmetik hesap oyunu” niteliği taşımaktadır. AB-15 ülkeleri için toplam CO2 eşdeğeri Seragazı salım verilerine bakıldığında (Tablo-3), 2005 itibarıyla Kyoto Protokolü hedefini sağlayan sadece iki ülkenin bulunduğu (Almanya ve İngiltere), Danimarka, Finlandiya ve İsveç dışında diğer ülkelerde ise ya yetersiz azalmanın olduğu ya da artmaların bulunduğu görülmektedir. Özellikle, Almanya’nın eski Doğu Almanya’dan gelen yüksek 1990 CO2 miktarını da baz alması AB-15 ortalamasını büyük ölçüde düşürmektedir. Benzer ortalama hesabı Annex I ülkeler grubu için yapıldığında, Eski Doğu Bloğu ülkelerindeki sanayi çökmesi sonucunda ortaya çıkan CO2 azalmalarıyla, Annex I ülkelerinin tümü için “sanal bir iyileşme” ortaya çıkmış gibi bir sonuca varılabilir (Tablo-3).



Tablo-3

Annex I Ülkelerinin Toplam CO2 Eşdeğeri Salım (LULUCF harici) Verileri, 1990’a göre
Değişim Yüzdeleri, Kyoto Azaltım Hedefleri (Veri Kaynağı: UNFCCC, 2008)








Toplam CO2 Eşdeğeri Salımlar, bin ton







KP

Baz Yılı 1990
1995
2000
2005
1990-2005 değişimi (%)
KP EK-B Hedefi
KP Hedefi Yıllık Salım

Avusturya
Annex II
EU-15
79,053
80,294
81,116
93,280
18.0%
-8%
72,729

Belçika
Annex II
EU-15
145,766
152,143
147,529
143,848
-1.3%
-8%
134,105

Danimarka
Annex II
EU-15
70,442
77,447
69,657
65,486
-7.0%
-8%
64,806

Finlandiya
Annex II
EU-15
71,000
71,537
70,016
69,241
-2.5%
-8%
65,320

Fransa
Annex II
EU-15
567,303
562,729
564,073
558,392
-1.6%
-8%
521,919

Almanya
Annex II
EU-15
1,227,860
1,095,654
1,019,764
1,001,476
-18.4%
-8%
1,129,631

Yunanistan
Annex II
EU-15
108,742
113,195
131,756
137,633
26.6%
-8%
100,043

İrlanda
Annex II
EU-15
55,374
59,372
69,127
69,945
26.3%
-8%
50,944

İtalya
Annex II
EU-15
516,851
530,264
551,594
579,548
12.1%
-8%
475,503

Lüksemburg
Annex II
EU-15
12,687
9,775
9,548
12,738
0.4%
-8%
11,672

Hollanda
Annex II
EU-15
212,963
225,070
214,433
212,134
-0.4%
-8%
195,926

Portekiz
Annex II
EU-15
59,921
71,127
82,260
85,540
42.8%
-8%
55,127

İspanya
Annex II
EU-15
287,366
318,370
384,419
440,649
53.3%
-8%
264,377

İsveç
Annex II
EU-15
72,191
73,747
68,315
66,955
-7.3%
-8%
66,415

İngiltere
Annex II
EU-15
771,415
710,129
673,967
657,396
-14.8%
-8%
709,702

Çek Cumh.

EU-25
196,204
154,463
149,024
145,611
-25.8%
-8%
180,508

Estonya

EU-25
42,625
22,475
19,218
20,939
-50.9%
-8%
39,215

Macaristan

EU-25
115,682
79,217
77,310
80,219
-30.7%
-6%
108,741

Latviya

EU-25
26,442
12,484
10,050
10,880
-58.9%
-8%
24,327

Litvanya

EU-25
49,370
21,980
19,370
22,682
-54.1%
-8%
45,420

Polonya

EU-25
586,903
453,170
405,078
398,952
-32.0%
-6%
551,688

Slovakya

EU-25
72,051
52,548
47,448
47,866
-33.6%
-8%
66,287

Slovenya

EU-25
20,314
18,593
18,804
20,391
0.4%
-8%
18,689

Bulgaristan

EU-27
132,613
87,102
67,188
69,995
-47.2%
-8%
122,004

Romanya

EU-27
282,467
186,967
138,584
153,654
-45.6%
-8%
259,870

ABD
Annex II

6,229,041
6,560,936
7,125,881
7,241,482
16.3%
-7%
5,793,008

Kanada
Annex II

595,954
645,654
720,898
746,889
25.3%
-6%
560,197

Japonya
Annex II

1,272,043
1,343,636
1,347,622
1,359,914
6.9%
-6%
1,195,720

Y.Zellanda
Annex II

61,900
64,456
70,326
77,159
24.7%
0%
61,900

Norveç
Annex II

49,751
49,854
53,549
54,153
8.8%
1%
50,249

İsviçre
Annex II

52,749
51,044
51,709
53,636
1.7%
-8%
48,529

Avustralya


418,275
444,656
497,611
525,408
25.6%
8%
451,737

Belarusya


127,361
72,941
69,798
75,594
-40.6%
-8%
117,172

Hırvatistan


31,552
22,576
25,835
30,481
-3.4%
-5%
29,974

Rusya


2,989,833
2,092,063
1,987,315
2,132,518
-28.7%
0%
2,989,833

Ukrayna


923,844
522,882
394,561
418,923
-54.7%
0%
923,844

TÜRKİYE


170,059
220,719
279,956
296,602
74.4%
?
170,059

İzlanda
Annex II

3,352
3,138
3,684
3,705
10.5%
10%
3,687

Lihtenştayn


230
236
255
271
17.4%
-8%
212

Monako


107
115
117
104
-3.1%
-8%
99

AB-15
Annex II

4,257,837
4,148,804
4,134,582
4,192,634
-1.5%
-8%
3,917,210












ANNEX I Toplam
18,709,658
17,334,756
17,718,766
18,182,287
-2.8%
-5%
17,774,175


(Not: Yukarıdaki 40 ülkenin seragazı salım toplamı, tüm dünya ülkeleri salımının yaklaşık % 55’ini oluşturmaktadır.)



Kyoto Protokolü’nde bu tür bir “aritmetik oyunununa” AB için yer verilmiş olması, her ne kadar politik ortamlarda gündeme gelmiyorsa da, ABD’nin Kyoto Protokolü’ne karşı tavır almasında önemli bir rol oynamaktadır (Zanbak, 2007).

Diğer taraftan, Avrupa Birliği ise yüksek 1990 bazlı başlangıç seragazı kotasından hareketle, nükleer enerji kullanımı ve güçlü ekonomilerinin sağladığı CO2 salım azaltma teknolojileri ile ve başka ülkelerden satın alacağı “Karbon Emisyon Salım hakları” ve “Temiz Kalkınma Mekanizmaları ve Ortak Uygulamalar” yaklaşımlarını kullanarak Kyoto Protokolü’ne uymayı planlamaktadır. AB Komisyonu’nun her yıl yayınladığı Kyoto Protokolü’ne uyum konusundaki gelişme raporlarında, AB-15’in seragazı salımlarındaki sürekli artışa rağmen hedeflerin, Enerji Verimliliği Artışı ve Kyoto Mekanizmaları ile tutturulacağı belirtilmektedir.

Kyoto Protokolü’nün Uygulanabilirlik Sorunları
Sera gazı salımlarında yapılması gerekli azaltmaların ülkelerin ekonomik gelişmeleri üzerindeki kısıtlama etkisi yaratma olasılığı sebebiyle ve 1990-2005 sürecinde elde edilen verilere göre, Kyoto Protokolü hedeflerine ulaşılması gerçekçi görülmemektedir. Yukarıdaki bölümlerde verilen irdeleme sonuçlarına göre, Kyoto Protokolü uygulanamama sebeplerinin başlıcaları aşağıda sıralanmaktadır:

· Sera gazı salım azaltma yükümlülüğü olmayan Protokol dışı gelişmekte olan ülkelerdeki sera gazı artışları, Protokole göre yapılmak istenen seragazı salım azaltmalarının çok üzerine çıkmaktadır.

· CO2 salımları ülkelerin ekonomik gelişmeleri için gerekli enerji ile doğrudan ilişkilidir. Bu nedenle, ülkeler kendi ekonomik gelişmelerini yavaşlatacak CO2 salımlarında azaltım yapmakta zorlanmaktadır.

· Baz yıl olarak seçilen 1990 Yılı, eski Doğu Blok ülkelerine “yüksek başlangıç kotası” yaratmıştır. Bu durum, Ek-I ülkeleri içinde “haksız rekabet” yaratmıştır.

· Protokol’de bazı gelişmiş ülkelere dahi (örneğin Norveç, Avustralya), sera gazı azaltma yerine, “arttırma” olanağı sağlanmış olması, “eşit sorumluluk” ilkesine aykırıdır.

· Avrupa Birliği’ne Protokolde “şemsiye/balon” adı altında kümelenmiş indirim hedefi verilmesi ile İspanya, Portekiz, Yunanistan, İrlanda, İsveç gibi ülkelere sera gazı artış hakkı tanınması, Fransa, Finlandiya gibi ülkelere “sıfır” azaltım hedefi konulması adaletli değildir. AB, Almanya ve İngiltere’nin desteği ile grup hedefi taahhüt etmiş bulunmaktadır. Bu tür bir aritmetik hesaplamaya göre, Rusya veya Ukrayna ile beraber bir şemsiye grubu olarak düşünüldüğünde, Türkiye’nin de sera gazı azaltma sorunu kalmamış olacaktır. Bu tür aritmetik oyunlarının Global İklim Değişikliği’ne yararı yoktur.

· Protokol, sera gazı salımları “yok düzeyde” olan nükleer enerji kaynağı sahibi (genelde gelişmiş) ülkelere avantaj sağlamaktadır.

· Protokol, sürekli değişen (düzeltilen) karmaşık sera gazı salım ve yutak rakamları sebebiyle bir uluslararası “aritmetik oyunu” haline dönüşmüştür.

· Dünya sera gazı salımlarının kaynağı olan ABD’nin Protokole taraf olma-yacağını ilân etmesi, Protokolün EK-I ülkeleri için hedeflediği %5’lik azaltım hedefini %3 düzeyine indirmiştir. Büyük çabalar sarfedilen bu %3’lük azaltımın Global İklim Değişikliğine olumlu etkisi kısıtlı olacaktır. Kaldı ki, geri kalan EK-I ülkeleri içindeki “AB Şemsiye Grubu”nun dahi kendi azaltma hedefine ulaşması sorgulanmaktadır.

· Emisyon Ticareti, gelişmekte olan ülkedeki sera gazı azaltma miktarını ge-lişmiş ülkelerde arttırma olanağı sağlayan bir mekanizma olup atmosfere yapılan salımların azaltılmasına herhangi bir katkısı yoktur. Dolayısı ile, emisyon ticareti gelişmiş ülkeler için gelişmekte olan ülkelerde “ucuza yapacakları” sera gazı azaltmaları ile kendilerine daha fazla millî gelir yaratma mekanizmasıdır.

Özetle, Kyoto Protokolü, insan faaliyetlerinden ortaya çıkan seragazı salımla-rının azaltılmasını hedeflemesi açısından takdir edilmesi gereken bir uluslararası sözleşmedir. Ancak, ekonomik, teknolojik ve politik nedenler ve yukarıdaki noktalarda sıralanan sorunlu konulardan dolayı Kyoto Protokolü’nün başarıya ulaşması, yazar tarafından, mümkün görülmemektedir. 2007 sonlarında Endonezya, Bali’de yapılmış olan toplantıda benzer sorunlar tartışılmış ve ABD dahil bütün ülkeler, Kyoto-sonrası yaklaşımlar konusunda daha somut adımlar atmak amacıyla 2009 Yılı’ndan itibaren çalışmaların başlamasını kararlaştırmıştır.

Sera Gazı Salımlarının Azaltılmasına Yönelik Vergiler - Karbon Vergisi
Global düzeyde seragazı salımlarının azaltılmasına yönelik olarak, Annex II ülke-leri Kyoto Protokolü kapsamında gelişmekte olan ülkelere gerekli teknolojik ve finansal destekleri sağlama çabası içindedirler. Bu bağlamda, Annex II ülkelerinde seragazı salımı yapan kaynaklar üzerinde bazı idarî ve malî yaptırımların uygulanmasına geçilmesi planlanmaktadır. Bu kapsamda, belirli seragazı çıkaran sanayi ve tarım sektörlerinde, kendilerine konulan kotalar üzerinde salım yapanlara “seragazı vergisi” uygulaması düşünülmektedir. Uygulama kuralları henüz tam olarak açıklığa kavuşmamış olan, tarım ve sanayi kuruluşlarına uygulanacak ilâve bir verginin (global çevre koşullarını iyileştirmede kullanılacağı bilinmesine rağmen) ülke ekonomisine olacak etkisi nedeni ile politik olarak kabul edilmesinde sorunlar yaşanmaktadır.

Kyoto Protokolü kapsamında seragazı salımlarının azaltılmasına yönelik kısıtlama/vergi uygulaması sadece enerji amaçlı CO2 kaynakları için geçerli değildir. Sera etkisi yapabilen diğer gaz salımlarının (örneğin, çeltik tarımı ve hayvancılık kaynaklı Metan gazı) azaltılmasına yönelik vergi uygulama önerileri bazı ülkelerde gündeme gelmektedir.

Kullanılan yakıt üzerine konulan Karbon Vergisi, ilâve bir dolaylı vergi niteliği taşıması nedeniyle, uygulamasının siyasî açıdan görece zor olduğu anlaşılmaktadır.

Sera Gazı Salımlarının Azaltılmasına Yönelik Kyoto Mekanizmaları
1997 Yılı’nda ortaya konan Kyoto Protokolü, Ek-I ülkeleri olarak bilinen 40 ülke ve AB’den oluşan grubun, belirlenen seragazı azaltım hedeflerine ulaşmada maliyetinin azaltılmasına yardım etme amacıyla üç uygulama yöntemi (mekanizması) ortaya koymuştur.

· Temiz Kalkınma Mekanizması (Clean Development Mechanism - CDM),

· Ortak Uygulama (Joint Implementation - JI),

· Salım Ticareti (Emissions Trading - ET).

Bu mekanizmalar, Protokole tam taraf olan ülkelere, kendi ülkeleri dışındaki emisyonların azaltılması veya atmosferden karbon yutulmasına dayalı yapacakları faaliyet sonrasında azaltılan seragazı miktarı kendi ülkelerinin salımlarında da azaltım sayılmasına imkân tanımaktadır. Protokole göre, bu mekanizmaların, gelişmiş ülkelerce suistimal edilmemesi (kendi ülkesinde ilâve salım izni olarak kullanılmaması) ve hakkaniyet ölçüleri içinde işlemesi UNFCCC tarafından denetlenecektir.

Temiz Kalkınma Mekanizması ve Ortak Uygulamalar (CDM ve JI):

Son bir kaç yıl içinde, kendi Kyoto hedefini sağlamak amacıyla, Hollanda, Norveç, İsveç ve İspanya gibi bazı Avrupa ülkeleri, Güney Amerika ve Güney Asya ülkelerinde CDM uygulamaları başlatmışlardır. JI uygulamaları ile ilgili bazı projeler geliştirilme aşamasındadır. Ancak, sayıları henüz elliden az olan bu uygulamaların geçerlilikleri UNFCCC tarafından halen irdelenmektedir.

Salım (Emisyon) Ticareti (ET):

Salım Ticareti, bir kurum tarafından yapılan emisyonların muhasebesinde “azaltma/kredi” amacıyla kullanılabilen, bir metrik ton CO2 eşdeğerli “birimli menkul değer” olarak tanımlanan belgelerin alım satımına imkân sağlayan bir sistemdir. UNFCCC tarafından tanımlanan dört çeşit Salım Ticaret Birimi bulunmaktadır:

1. Tahsis Edilen Birim (Assigned Amount Unit - AAU) - Ülkeler tarafından şirketlere tahsis edilen salım kotası fazlası,

2. Giderme Birimi (Removal Unit - RMU) - Kyoto Protokolü’nün Madde 3.3’üne göre arazi ve orman kullanım iyileştirmesi sonucu verilenler,

3. Salım Azaltma Birimi (Emission Reduction Unit - ERU) - Ortak Uygulama (JI) projeleri ile kazanılanlar,

4. Sertifikalı Salım Azaltma Birimi (Certified Emission Reduction - CER) - Temiz Kalkınma Mekanizması (CDM) faaliyeti sonucunda kazanılanlar.

Salım Ticaretinin düzenlemesi, AB’de 2003/87/EC sayılı Direktif ile 25 Ekim 2003 tarihinde uygulamaya konulmuş olup, uygulamasına yönelik hukukî düzenlemeler günümüzde de devam etmektedir. Önceleri AB ülkeleri içinde geçerli olan Salım Ticareti, 23 Ocak 2005 tarihinden itibaren tüm dünyaya açılmış bulunmaktadır. AB Komisyonu öncülüğünde kurulan Uluslarası Karbon Eylem Ortaklığı (International Carbon Action Partnership - ICAP) salım ticareti için bir borsa ve teknik bilgi alış-verişi ortamı oluşturmayı amaçlamaktadır. 1. Global Karbon Pazarı Forum toplantısı 19-20 Mayıs 2008 tarihlerinde Brüksel’de yapılacaktır.

Görece eşit gelir düzeyli gelişmiş ülkelerdeki Sera Gazı azaltmalarıyla elde edilen Salım Ticaret haklarının ticaretinin “hakkaniyet” açısından doğru olduğu kabul edilebilir. Ancak, gelişmekte olan ülkelerde yapılan faaliyetler sonucu çok düşük maliyetle kazanılabilen “Salım Ticaret Birimleri”nin gelişmiş ülkelere ilâve salım hakkı yaratmasının ne kadar “âdil” olduğu açık değildir.

Salım Ticareti ve Türkiye
Türkiye, Mart 2008 itibari ile, Birleşmiş Milletler Global İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesini imzalamış bulunan 181 ülke içinde Kyoto Protokolü’ne “imza dahi atmamış” yegâne ülkedir. Bu nedenle, Kyoto Protokolü ile ilgili uluslararası düzey gelişmelerde taraf olamamaktadır. Kyoto Protokolü’ne taraf ülkelerin dahi Protokol taahhütlerini yerine getirmekteki güçlükleri gözönünde tutulduğunda, 2008 Yılı ve sonrasındaki gelişmelere katılabilmek için, Türkiye’nin de Kyoto Protokolü’nü imzalamasında yarar görülmektedir.

Bu noktada şunu da vurgulamakta yarar vardır: Salım Ticaret Sistemi’ne dahil olabilmek için Kyoto Protokolü’ne taraf olmak gerekmektedir. Bilindiği gibi, Türkiye henüz Kyoto Protokolü’ne taraf değildir; dolayısı ile Türk şirketleri, salım sertifikalarını kendi şirketlerinde kullanmaya yönelik olarak, halen uluslararası salım ticaretine giremezler.

Sera Gazı Salımlarının Sektörel Dağılımı - Sanayinin Payı
Global İklim Değişikliği sorununa karşı alınabilecek başlıca önlem, beşerî faaliyetlerden kaynaklanan seragazı salımlarının azaltılmasıdır. İstatistik verilerin en güvenilir olduğu Annex I ülkelerinin salım miktarlarına bakıldığında, seragazı salımlarının %82’lik çok büyük bir kısmının enerji üretimi amaçlı, %7’sinin endüstriyel prosesler, %8’inin tarım ve %3’ünün atık yönetim faaliyetlerinden kaynaklandığı görülmektedir.

Tüm salımlarının %82’sini oluşturan enerji amaçlı salım verilerine bakıldığında, imalât sanayii ve inşaat faaliyetlerinin toplam içindeki payının %14 olduğu anlaşılmaktadır. Enerji üretim dışı faaliyetlerdeki sanayi katkıları (yakıtlardan kaçak emisyonlar) da hesaba alındığında, sanayinin seragazı salımlarındaki payı %24’e çıkmaktadır. Bu durumda beşerî faaliyetlerin salım kaynakları ve katkı payları aşağıdaki gibi olmaktadır:

· Enerji : % 65

· Enerji Üretimi : % 32

· Ulaşım ve Nakliyat : % 21

· Diğer (Isıtma) : % 12

· Sanayi : % 24 (% 17’si Enerji)

· Tarım : % 8

· Atık Yönetimi : % 3

Çevre sorunlarına çözüm arandığında, sorun kaynağı olarak, genelde akla ilk gelen sorumlu “Sanayi ve/veya Sanayici”dir ve sıkı denetimler ile cezaî yaptırımların uygulanması çözüm olarak görülür. Global iklim değişikliği ile ilgili seragazı salımları konusunda sorumluluğu sadece sanayiciye yüklemek doğru değildir. Seragazı azaltımları konusunda tüm toplum bireylerine enerjinin verimli kullanımı ve tüketimin azaltılması konularında büyük görevler düşmektedir.




KAYNAKLAR


Dasgupta, S., B. Laplante, H. Wang, D. Wheeler, 2002, Confronting the
Environmental Kuznets Curve, J. of Economic Perspectives, 16, 147-68.



EU-COM, 2006 ve 2007, Report From The Commission - Progress Towards Achieving The Kyoto Objectives, COM(2006) 658 final, 27.10.2006 ve COM(2007) 757 final, 27.11.2007 - Brussels.



IEA 2007; Key World Energy Statistics, International Energy Agency, 82 pages http://www.iea.org/textbase/publications/.



IPCC TAR, 2001, Climate Change 2001: The Scientific Basis, Contribution of Working Group I to the Third Assessment Report of the Intergovernmental Panel on Climate Change, Cambridge University Press, Cambridge, UK and New York.



IPCC AR4, 2007, Climate Change 2007: The Physical Science Basis. Contribution of Working Group I to the Fourth Assessment Report of the Intergovernmental Panel on Climate Change. Cambridge University Press, Cambridge, United Kingdom and New York, NY, USA.



Stern, D.I., 2003, The Rise and Fall of the Environmental Kuznets Curve, Working
Papers in Economics, Department of Economics, Rensselaer Polytechnic Institute, 110 8th Street, Troy, NY, http://www.rpi.edu/dept/economics/www/ workingpapers/



UNEP, 2007, Geodata Portal, CO2, GSMH, Enerji Verileri, http://geodata.grid.unep.ch.rpi0302.pdf/



UNFCCC, 2008a, Kyoto Protocol Status of Ratification, http://unfccc.int/kyoto_protocol/background/ status_of_ratification/items/2613.php.

UNFCCC, 2008b, GHG Emisssions Data, http://unfccc.int/ghg_emissions_data/ ghg_data_from_unfccc/time_series_annex_i/items/3814.php



WCED, 1987, Our Common Future. World Commission on Environment and Development Oxford University Press, p. 43 (the Brundtland Report).



Zanbak, C.; 2005; Kyoto Protokolü Rakamları ve Kavramsal İrdelemesi, Kimyasal Forum Dergisi - TKSD Yayını, Temmuz, 33-40.



Zanbak, C.; 2005; Global Sera Gazı Salımları ve Ekonomik Gelişme İlişkileri, Kimyasal Forum Dergisi - TKSD Yayını, Kasım, 49-54.



Zanbak, C.; 2007; Kyoto Protokolü ve AB Mevcut Durum Değerlendirmesi, Kimyasal Forum Dergisi - TKSD Yayını, Şubat, 66-67.

KYOTO PROTOKOLÜ VE KARBON EMİSYONLARI

TARTIŞMALAR



Mesut İlter (TÜPRAŞ) - 1900’lü yıllarda yaşanan bir takım hareketlerin değişmiş bir şeklidir Kyoto Protokolü. Yani bugün çevreyle ilgili konuşurken çevrenin idaresini konuşuyoruz. Çevre konusunda eğer tüm ülkeler bir adım atacaksa, işin açıkçası bu işin ticaretini, ulusların mantığını ben anlayamıyorum.

Türkiye, şartları biraz farklı bir ülke. Baktığımızda Çin ve Hindistan’ın aşağı-yukarı hiç bir sorumluluğu yok, taraf bile değil. Türkiye kalkınmakta olan bir ülke, yarı yolda, belki yolun başında. Kişisel olarak enerji kullanımına baktığımızda, enerji kullanımımızı mukayese bile etmiyoruz, onda biri bile değil, bir Avrupa’yla, bir gelişmiş ülkelerle. Bunları eğer geliştireceksek arttırmak durumundayız. Bunları arttıracaksak da karşılığında ilâve salımlar olacaktır, bu kaçınılmazdır. Dolayısıyla, Türkiye bu protokole imza atacaksa, bu biraz şaşırtıcı bir durum. Bu konuda uzun zamandır çalışmalar var ama, herkesin üzerinde birleştiği bir mutabakat yok. Çok açık değil. Ayrıca, Türkiye bu Protokol’e imza atacaksa, kendi özel şartlarını koruyarak, kendi gelişmesini gözönüne alarak ve Sözleşme’deki bir çok belirsizliği gidererek atmalı diye düşünüyorum. Sonuçta bu işin faturası, bizim gelişmemizi, büyümemizi engelleyecek boyuta ulaşabilir. Ulaşırsa o zaman durup, geri dönüp, ah, vah diyeceğiz. Onu iyi düşünmek zorundayız. Sonuçta çevreyi korumamız gerektiği açıktır. Bunun için gerekli olan adımları muhakkak atmalıyız. Yüzyıllarca dünyayı kirletmiş insanlar yanında biz son yıllarda bir kalkınma hamlesiyle bir noktaya gelmişiz, kirleten o insanların faturasını ödemek durumunda kalıyoruz. İşin özü bu.

Ben özetle şunu söylemeye çalışıyorum. Şu anda Türkiye’de zaten net bir envanter yoktur. Bilebildiğim kadarıyla 1990 Yılı’ndaki değerlerin, 2004 Yılı içinde % 76 fazlasına ulaşmışız. Yanlış hatırlamıyorsam, 2006 verilerine göre % 93 olmuş. Protokol’e taraf olan, imzalayan ülkeler dahi mükellefiyetlerini yerine getirememişler. Biz içeri girsek ne olacak? Onu anlamaya çalışıyorum. Kendi kendimizi bağlar mıyız? Bunun bağlayıcı etkileri ileride bizim gelişmemizi, büyümemizi, sanayileşmemizi nasıl etkiler? Bu soru işareti var kafamda. Ancak şunu tekrar vurgulamak istiyorum. Türkiye Protokol’e taraf olacaksa da kendi özel şartlarıyla, envanterini etraflı bir şekilde çıkararak, büyüme programı paralelinde geleceği öngörmelidir.

Prof. Dr. Huriye Kubilây (Dokuz Eylül Üniversitesi) - Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, Anayasa’nın 90. maddesi uyarınca bir iç hukuk kuralı haline gelmiştir ve Anayasa’ya aykırılığı da ileri sürülemez. Kyoto Protokolü eğer imzalanacaksa, çok kısa bir süre içinde kabul edilmesi gereken bir şeydir, tartışılması söz konusu değildir. Son zamanlarda kanun tekliflerinin kabulünün çok uzun zaman aldığı görülüyor. Kendi alanım itibarıyla biliyorum. Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın çalışmalarına 2000 Yılı’nda başlanmış, 2005 Yılı’na kadar tasarı çalışmaları sürmüş ve 2005’ten bu yana da yasalaşmasını bekliyoruz. Meclis’e geldi, biraz konuşuldu ve ondan sonra herhangi bir gelişme yok. Bu Protokol bakımından artık hiç bir mazeret ileri sürülemez. Belki Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın, genel bir konu olması nedeniyle etraflıca tartışılması gerekebilir. Ancak, uluslararası bir sözleşmenin tartışılmasının ve görüşler açıklanmasının çok etik olmadığını düşünüyorum. Kısa sürede yasalaşması gerektiğini düşünüyorum.

Mevzuatımızda Çevre Kanunu var. Endüstri Tesislerinden Kaynaklanan Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği’nde bir maddenin içinde sera gazlarının azaltılmasına değinilmiş. Enerji Verimliliği Kanunu var. Burada kanunun amacı olarak enerjinin etkin kullanılması, israfın önlenmesi, enerji maliyetleri, çevrenin korunması için enerji kaynaklarının ve enerjinin kullanımında verimliliğin arttırılması amaçlanıyor. Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun, 2005 Yılı’nda yürürlüğe girmiştir. Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nda da, sürdürülebilir kalkınma ilkesine uygun olarak çevrenin korunması konusunda belediyelere yetkiler verildiğini görüyoruz. 5 Aralık 2008 tarihli Binalarda Enerji Performansı Yönetmeliği de, 5 Aralık 2009’da yürürlüğe girecek. Burada da konuyla ilgili bazı hükümler var.

Avrupa Birliği mevzuatına uyum açısından programa baktığımızda, 2003/87 no.lu Avrupa Topluluğu Yönergesi’ne uyum sağlamak için emisyon ticaretine yönelik usul ve esasların belirlenmesi amacıyla, bu konudaki düzenlemenin 2011 Yılı’ndan sonra yayınlanmasının planlandığını görüyoruz. Bir başka kararda da yine AB mevzuatına uyum sağlamak üzere sera gazlarının izlenmesine yönelik usul ve esasların belirlenmesi amacıyla, “2011 Sonrası Sera Gazlarının İzlenmesine Dair Yönetmelik” yayınlanması düşünülmekte. Biz bunlara uyum sağlamak istiyorsak, ulusal mevzuatımızda düzenlemeler yapmak durumundayız.

Sonuç olarak ben şunu söylemek istiyorum: İlgili bütün mevzuatın bir arada ele alınması gerekir. Biraz önce saydığım gibi, tek tek bir çok yerde düzenleme var ama bunların uyumlu hale getirilmesi lâzım. Çoğu zaman bunlar bazen çelişir duruma bile düşebiliyor. Denetim yapacak, yaptırım uygulayacak idarî birimlerin, hiç bir kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi gerekir. Bazen, bir konuda bir çok makam yetkilendirilmiş olabiliyor, hem vatandaşta, hem de uygulayıcılarda bir takım tereddütler ortaya çıkabiliyor.

Salım ticaretinden söz ediliyor. Salım ticaretinin hukukî altyapısı son derece önemli ama, ben şu ana kadar yapılan konuşmalarda salım ticaretiyle ilgili olarak dünyada da çok belirli bir hukukî altyapının olmadığını gördüm. Bu konuda bir bilgim yok, ama bizde eğer böyle bir salım ticareti gelişecekse önce bunun hukukî altyapısının olması lâzım.

Bir özel hukuk örgütü şeklinde mi olacak, kamu hukuku örgütü şeklinde mi olacak, yoksa kamu-özel hukuk işbirliği çerçevesinde oluşturulacak bir örgüt içinde mi yapılanacak? Benim merak ettiğim iki soru vardı. Emisyon ticaretinin hukukî altyapısını gerçekten merak ediyorum. Nasıl oluşturuluyor? Bir de, AB mevzuatına uyum konusunda yapılan herhangi bir çalışma var mı? Yani 2011’e gelinmiş ama her halde 2011’e kadar yapılması gereken ciddî çalışmalar var. Bu konuda hangi aşamada olduğumuzu merak ediyorum.

Caner Zanbak - Türkiye, gelişmek için sağlam adımlar atmalı. Yokuş çıkıyoruz, gaza basmak yok, tepeye ulaşmak için. Ama şu da dikkate alınmalı ki, bir en dik yerden çıkmak var, bir de patikalardan yavaş yavaş çıkarak etrafa daha az zarar vererek çıkmak var. İşte, enerji verimliliği. Enerji temiz teknolojiler kullanmak, kaynakların etkin kullanılması. İyi, güzel de, o yavaş yavaş çıkılacak uzun yol için yeterli lâstiğiniz var mı? Bir tarafa giderken öbür tarafta da sanayiciye el atıyorum. O kadar zamanınız var mı? Ne kadar zaman alacak oraya çıkmak? Tahammülünüz var mı? Yani sırf bu konuyu her şeyden önce sadece sanayici sorunu olarak görmemek lâzım. Bu, hepimizin sorunu.

İklim değişikliği açısından sera gazı salımları sadece sanayiden kaynaklanmıyor. Bizlerden, toplum bireylerinin ihtiyaçlarından kaynaklanıyor. Sanayinin tümünü kapatsak, olsa olsa % 40’ını azaltabiliriz. Kyoto’yu imzalarsak, özel şartlarla imzalamalıyız. Zaten o kadar kötü durumda değiliz. Türkiye’nin gelişmekte olan ülkeler kategorisinden çıkması, 2001’de Marakeş’te oldu. Orada bir kaç cümle kondu. Türkiye’nin özel durumu da gözönüne alınmak üzere dendi. Var öyle bir şey. Ama şöyle bir şey de ümit ediyoruz; eğer Türkiye taraf olursa teknik ve para desteği yapacak ülkeler konumunda olmadan olacak. DPT’deki çalışmada da vurgulandı. Artış hızını azaltarak Kyoto Protokolü şartlarına uyacağız. Şunu da belirtmek isterim; devlet içinde de belirli bir uyuşma yok. Belki bunu devlet kurumları açık açık söyleyemiyor ama, DPT ve Sanayi Bakanlığı imzalanmasına karşı, yani tereddüt içindeler. Dışişleri Bakanlığı ile Çevre ve Orman Bakanlığı imzalanmasını istiyor. DPT hesabını yapıyor, bunun maliyeti ne olacak? Sanayi Bakanlığı ve DPT, biraz şüpheci, Dışişleri ile Çevre ve Orman Bakanlığı bir an önce imzalanması yönünde karar almış durumdalar. İmzalamanın avantajı şurada: Dışında kalmamak, işin içinde olmak istiyoruz, mesele bu. Sanayicilerin ve kurumların çoğu, buna uymaya başladılar bile. Brülörlerini, yakıt sistemlerini değiştiriyorlar, iyileştiriyorlar. Dolayısıyla, şu anda yeterince farkında olmasak da, bazı şeyler başladı.

Servet Bey’in sorusuna gelince; Kyoto Protokolü Meclis’ten çıktıktan sonra yönümüzü nasıl bulacağız, neler yapacağız? Şu anda DPT’nin başlatmış olduğu proje, Türkiye’nin enerji modelinin ve büyüme projeksiyonlarının çıkması, bir adımdır. Enerji verimliliğini arttırmak için neler yapılabileceği konusunda bazı çalışmalar var. Sera gazlarının % 80’i enerjiden geldiğine göre, kim salarsa salsın, sanayi ya da konutlar, bunu azaltmak için çabalar harcanmalı. Otomotiv sanayicileri, çimento sanayicileri, demir-çelikçiler bunu azaltmak için büyük çabalar harcıyor. Yalnız, bunun dışında kalan tarım sektörü var. Atıklardan çıkan nedir biliyor musunuz? Belediye çöplükleri hesap ediliyor. Kaç ton çöpümüz çıkıyor, bir ton çöpten kaç gram metan çıkar, bunun eşdeğeri nedir? Bunları hesaplayarak en azından bizim bir yılda 15 milyon ton atıktan gelen sera gazı yükümüz var. Öbür taraftan, belirli çalışmaların eksikliği nedeniyle, yutakları da yok etme nedeniyle, oradan da emilebilecek yani eksi olarak, kredi olarak gelebilecek şeyleri azaltırsanız olmaz. Dolayısıyla, enerjide eksi, yutaklarda artı, atıkları azaltmak gerekiyor. Peki, atıkları ne yapacaksınız? Yakalım diyeceksiniz. Gaz çıkıyor, gazı yakalım, yaksanız bile enerjiye çevirseniz yine CO2 çıkacak. Dolayısıyla, yaşadığımızı kabul edip, daima bir şeyleri çıkarttığımızın da farkında olup, bunu da topluma anlatarak ve şu anda DPT’nin yapmış olduğu olumlu proje gibi, somut projelere katkıda bulunmak gerekir.

Bu arada vergi çıktı dedi Ümit Bey. Yeni Zellanda’da, hayvan sahibi hayvan başına verecekti ama onu da kabul etmediler.

Madenler kısmında, biraz farklı düşünüyorum. 2B’ler konusu, bilmiyorum ama, 2B denen arazi kâğıt üzerinde olan bir arazi konusu bence. Keşke yeşil olsa. Dolayısıyla o konuya da mümkün olabilen en iyi şekilde çarpıtmadan yaklaşmakta yarar var. Yeşil yutakların yok olması büyük bir olay. Yalnız şu var ki, Çevre ve Orman Bakanlığı’nın verilerine göre, yeşil alan miktarının artmakta olduğu söyleniyor. Doğru mu, değil mi? Bunun üzerinde duralım. İstanbul’un etrafı yeşilleniyor. Rant meselesi. Bunu dengelemek gerekli.

Huriye Hanım çok doğru söyledi. Kanun var, yönetmelik yok. Türkiye’nin hem yurtdışına taahhüdü var, hem kendine taahhüdü var. Emisyon ticareti sistemi içinde, 2011’den sonra neler yapılacak dendi. Bütün yönetmeliklerin uyum programı 2011’den sonra. Bunlar bizim şu anda üzerinde titizlikle çalışmamız gereken konular. Belirli yönetmelik ve direktifler var. Bunlar güzel yönetmelikler, ama uygulamaya gelince altyapımız yok. Denetim açısından kime gideceksiniz? Gidip PETKİM’i denetlemenin anlamı ne? O kendi kendini zaten denetliyor, belirli bir yere gelmiş. Denetlenmesin demiyorum. Denetlensin ama öncelik, kayıt içi olup da hayalet gibi ortada görünmeyenlere verilsin. Bizim kimya sanayicileri olarak “Üçlü Sorumluluk” programımız var. Denetiminiz var. İlerleyeceğiz. “Üçlü Sorumluluk” kapsamında hiç kimseye sopa atmak veya bir kimseyi hapse atmak yok. Ama gittiğimiz yerde yanlış bir şey gördüğümüzde şöyle bir bakıyoruz. Dövmekten beter oluyoruz diyorlar. Dolayısıyla bu tür yaklaşımlara, eğitimlere büyük ihtiyaç var. AB’ye uyum için neler yapılıyor, hangi aşamadayız? Direktifleri tercüme etme aşamasındayız. Bu da sağlıklı değil maalesef. Çevre Kanunu’nun daha çıkmamış 3-4 tane yönetmeliği var. Meselâ malî sorumluluk çıkmadı, meselâ gönüllü kurumların kurulması, onların sertifikalandırılmasıyla ilgili usul ve esaslar çıkmadı. Cezalar bile son anda çıktı. Dolayısıyla yönetmelik ve direktiflerin hazırlanması sırasında, bizlerden çok daha fazla Bakanlığın bilgiye ihtiyacı var. Ama iki gün içinde gönderip de görüşümüzü istiyorlar, işte, bu, zor durumda bırakıyor bizleri.

Bir de salım ticaretinin hukukî altyapısı dendi. Hukukî altyapısı olmayan bir şeyin işlemesi mümkün değil. Hukukî altyapısı ve ticarî denetim sistemi, akreditasyon, akredite olmuş kayıt sistemi olmayan bir yerde çıkarttığınız emisyon ticaret kâğıtlarının sahte tahvil basmaya eşdeğer olabileceğini düşünmek lâzım hukukî açıdan baktığınızda. O nedenle bunun bir hukuk çerçevesi içine oturtulması lâzım. AB bile bunu daha yeni oturttuğunu zannediyor. Oturmuş durumda değil. Çünkü uluslararası düzeyde geçerlilik kazanabilmesi için bu emisyon ticareti belgelerinin BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Sekreteryası’nın hazırlayacağı, oluşturacağı sisteme entegre olması ve oradan olur alması gerekir. Türkiye’de de bunun ticaretini yapanlar var. Engellememek lâzım, ümitlerini, şevklerini kırmamak lâzım. Ama geçerli olup olmadığı, bir soru işareti. Emisyon ticaretiyle ilgili olarak Ankara’da 22 Şubat’ta bir toplantı olacak. İlgilenenler olursa katılmalarında fayda var.

Engin Ural - Caner Bey de, konuşması sırasında hukukî altyapıdan söz etti. Huriye Hanım, biraz önce, hukukçu gözüyle yaptığınız açıklamalara eklemek istediğiniz şeyler olabilir mi?

Prof. Dr. Huriye Kubilây (Dokuz Eylül Üniversitesi) - Ülkemizde 9 Ekim 2003 tarihinde kabul edilen 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu hükümleri çerçevesinde, çevre ile ilgili bilgilere erişim mümkündür.

Aralarında Avrupa Topluluğu’nun da bulunduğu ve 26 ülkenin taraf olduğu, 25 Haziran 1998 tarihinde kabul edilen ve 30 Ekim 2001 tarihinde yürürlüğe giren Aarhus Sözleşmesi, bilgi edinme hakkını ve kamu makamlarının bilgiye erişimi sağlama yükümlülüğünü düzenlemektedir. Çevresel bilgilerin yayınlanması hakkında, 2003/4/EC sayılı Yönerge’nin 7. maddesi, taraf devletlere, kamu makamlarının kendi işlevleri ile ilgili çevresel bilgileri aktif ve sistematik olarak elektronik teknolojileri ve/veya bilgisayar telekomünikasyon araçları ile yayınlama yükümlülüğü getirmektedir. Türk Hukuk Sistemi’nde idarî makamların çevre konusunda böyle genel bir bilgilendirme yükümlülüğü bulunmamakla birlikte, Türkiye’nin 24 Mayıs 2004 tarihinde taraf olduğu Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin “Taahhütler” başlığı altında düzenlenen 4. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi uyarınca, tüm taraflar, Montreal Protokolü ile denetlenemeyen tüm sera gazlarının insan kaynaklı salımları ve yutaklar tarafından uzaklaştırılanlarını ele alarak, iklim değişikliğini azaltacak önlemleri içeren ulusal ve uygun durumlarda bölgesel programları ve iklim değişikliğine uyumu kolaylaştıracak önlemleri oluşturacak, uygulayacak, yayınlayacak ve düzenli olarak güncelleştireceklerdir.

Engin Ural - Henüz erken ama, bir hukukçu olarak merak ediyorum. Eğer taraf olursak, Kyoto ile ilgili bir yorum farklılığı ortaya çıktığında ne yapılabilir?

Prof. Dr. Huriye Kubilây (Dokuz Eylül Üniversitesi) - Kyoto Protokolü, yorum ve uygulama konusunda bir uyuşmazlık halinde, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin ilgili hükmüne gönderme yapmaktadır. Bu hüküm uyarınca, uyuşmazlıklar, Uluslararası Adalet Divanı veya Hakem Mahkemesi tarafından çözüme kavuşturulur.

Engin Ural - Arada iyi uygulamalar da oluyor, bir şeyler de yapılıyor noktasından hareketle, bir konuyu açmak istiyorum. Bizim Türkiye Çevre Vakfı olarak İstanbul ve Kocaeli’nde yaptığımız, şu anda da İzmir’de yapmakta olduğumuz toplantıyla birlikte, bu çalışmalar içinde ortaya çıktı, özellikle Kocaeli’nde vurgulandı. İyi uygulamalar “good practices” dediğimiz bir konu var. Neler yapılıyor? Bu konuyla ilgili, o iyi adımların ortaya çıkmasında da fayda var. Yani tenkit edeceğiz, yapılması gerekenleri söyleyeceğiz, düşüncelerimizi açıklayacağız, doğru, güzel, yararlı. Ama bazı iyi örnekleri de yaygınlaştırmak için, iyi örnekleri de ortaya çıkarmamız lâzım. Kocaeli’ndeki toplantı sırasında, çimento sektörü ve özellikle Nuh Çimento, bu konuda yaptıkları iyi uygulamaları ortaya koymaya, belirtmeye, paylaşmaya hazır olduklarını ifade ettiler. Bu da belki bizler için yeni bir proje konusu olabilir. Dolayısıyla özellikle iş dünyası temsilcilerinden bu konudaki fikirlerini de almak isteriz.

Ertuğrul Barka (Kimya Mühendisleri Odası) - Bizim özellikle Ege Çevre ve Kültür Platformu olarak yapmış olduğumuz mücadeleler var. 20 yıldır süren bir altın madenciliği mücadelesi. Dolayısıyla 2B, orman arazileri ve kültür balıkçılığıyla ilgili konular var. Çevreci elitler burada. İşin bilimsel, teknik ve hukukî tarafı konuşuluyor ve gönüllüler salt coşkularıyla konuşuyor. Bir de politik kararları verenler var ki, onlar bunların bilimsel, teknik ve hukukî taraflarında yeterince bilgiye sahip değil. Bu tür ortamlarda bunu politik tabana oturtmak lâzım. Çünkü yaşam, politika. İşin felsefî tarafına da bakılması lâzım. Ben bunları açık yüreklilikle söylüyorum. Çünkü biz Türkiye’de ciddî boyutlarda mücadele veriyoruz. Ben hazır burada, insanları bulmuşken düşünceleri felsefî açıdan söyleyeyim ki, örtülenmemesi gereken şeyler örtülenmesin de doğru iş yapalım. Yapılması gerekenler yapılmıyor, bunu politikacılar iyi bilir. Sanayiciler, iş adamları yapmak zorunda olan insanlar, yaptıkları işten memnun olmasalar da yapıyorlar.

İnsanlık öyle bir yere gelmiş ki, işte kalkınmanın sürdürülebilirliği. Yaşamın sürdürülebilirliği.

Bizim gibi ülkelere dayatılan işler enerji yoğun, ekosistemi yıkan yatırımlar. Meselâ ben burada şunu da öğrendim. Bizim CO2 emisyonumuzu da buraya kullanmaya geliyorlar, o yatırımlar için. Yani hem para kazanıyorlar, hem de kendi ekosistemlerinde, kendi yaşam alanlarında yapmadıklarını, yatırımlarını, getirip bizim ülkemizde yapıyorlar. Burada bu işin politikasını, felsefesini de konuşmak, değerlendirmek lâzım. İşin bence reel çözümüne ulaşmak istiyorsak, politik ve felsefî tarafıyla da konuşup tartışmak lâzım.

Engin Ural - Söylediklerinize bir ölçüde katılırım ama, bu toplantı, Sizin “elit” dediğiniz ilgililerle, sanayicilerle, uzmanlarla yapılan bir tartışma toplantısı. İşin siyasî yönü, şu an için bu çerçevenin dışında.

Prof. Dr. Ferhan Sami Atalay (Ege Üniversitesi) - Salımlar iklim değişikliğinde o kadar problem olmayabilir. İklim değişikliğinde bir çok faktör var. Bunlardan biri de çevre kirlenmesi. Yani biz çevre kirlenmesini de gözardı edersek, istediğimiz kadar karbonu kontrol edelim çok fayda sağlamaz.

Ertuğrul Bey’in söylediklerine katılıyorum. Bir ülkede insanların faaliyetlerini sürdürebilmesi için mutlaka ve mutlaka temel ihtiyaçlarının karşılanması lâzım. Bunların başında besin geliyor, enerji geliyor. Dolayısıyla bunları da yapılabilmesi için, endüstriyel faaliyetler de mutlaka gerekiyor. Meselâ, altın işletmeciliğini tartışabiliriz. Altını biz piyasada, ziynet eşyası olarak vs. ekonomik değer olarak gözardı edersek, nerede kullanacağız? Dolayısıyla altın çıkarmaya gerek yok. Ama ekonomik olarak varsa ve ülkemizin de bu tür kaynakları varsa, neden çıkarmayalım? Fakat sanayicinin mümkün olduğu kadar gelecek nesillere de kaynak bırakması gerekir. Teknolojiyle mümkün olduğu kadar çevre ekolojisini bozmadan yapması lâzım.

Biz, buradaki insanlar, şu anda karbon salımı yapıyoruz. Yaşamımızın bir sonucu. Ben şu anda karbon salımı yapmak zorundayım. Bitkiler de yapıyor. Dolayısıyla dünyayı kirleten önemli varlık da insan. İnsan faaliyetlerini de kısıtlayamayacağımıza göre, tedbirler almak zorundayız. Bu tedbirlerin başında da enerji tasarrufu yapmak, yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmak geliyor. Endüstriyel faaliyetlerden vazgeçemeyeceğimize göre, çevreye en az etki eden teknolojiler geliştirmek, bu yolda tedbir almak gerekiyor.

Ertuğrul Barka (Kimya Mühendisleri Odası) - Kalkınmanın sürdürülebilmesi deniyor. Ekonomik değerlerle ekolojik değerler uzlaşmaz bir çelişkidir. Uzlaşı tarafı yoktur. Kaldı ki, yaşamın sürdürülebilirliğinden kasıt, ekolojik değerler içinde insan gereksinimlerinin karşılanmasıdır, yaşamın devamıdır. Sermaye artık bugün öyle bir hale gelmiş ki, çığırından çıkmış. Biz insan gereksinimlerini karşılayacak şekilde faaliyetler yerine, sermayenin büyümesi için faaliyetler yapar hale gelmişiz. Sermaye, dünyayı esir almış vaziyette. Dünyadaki yaşamsal kaynakların % 30’unu tüketmişiz sadece son otuz yılda. Birleşmiş Milletler’in yayınladığı raporlar var. Yani şu ülke, bu ülke değil, yaşamın bütünüyle ilgili. İşte kutup ayıları ölüyor, canlıların hepsi tehlikededir, yaşam tehlikede.

Caner Zanbak - Çıkan, salınan metan gazını hiç olmazsa işe yaramadan yakarak atmak yerine bir şeyler kazanarak almak iyi bir şey. Yararlıdır, yakılmalıdır ama yine de CO2 çıkacak. En azından yaşam döngüsüne baktığımızda çıkacak sentetik gazlardan kimyasal madde elde etseniz de, yine CO2 çıkacaktır. Sıfır karbon, değişik bir konu. Meselâ Norveç on yıl içinde karbon nötr bir ülke olacağına karar vermiş. Karbon nötr nedir? Hiç CO2 salmayacak anlamına gelmiyor. Öyle bir şey yapacak ki, kâğıt üzerinde, orada, burada, uluslararası alanda, onun bunun karbonunu saklayacak, ona gidecek destek verecek, CO2’ini azaltacak, onun azalttığını kendine kredi olarak koyacak. Bu arada kendisi zaten hidroelektrik santrallar kullanıyor, zaten doğalgazı var. Dolayısıyla ben sıfır karbonluyum diyecek. Ertuğrul Bey’in konularında, tartışılacak başka noktalar da var. Biz Kimya Sanayicileri Derneği olarak, nasıl bir hazırlık yapıyoruz sanayiciye? Sera gazı azaltımlarına yönelik neler yapılıyor? Yani sanayi ya da bir kurum çalışırken bir kimya mühendisinin bir eylem planı var mı?

Doğal kaynakları kullanmadan bir ülke kalkınamaz. Doğal kaynakları tarumar ederek de kalkınamamış bir yığın üçüncü dünya ülkesi var. Ama biz, o üçüncü dünya ülkelerinden değiliz. Eğer bir ülke kendini sömürttürüyorsa, sömürülmeye lâyıktır. Türkiye, sömürülmeye lâyık bir ülke değil, kendini sömürttürmeyecektir de. Ancak, farkında olmadan işte bu Kyoto oyunları gibi, ya da kotalarımızı ihlâl edecek gelişmeler gibi konularda dikkatli olmamız lâzım, uyanık olmamız lâzım.

İzmir körfezi denizanası akınına uğradı

İzmin Büyükşehir ekipleri kepçelerle deniz analarını toplarken, uzmanlar yoğunluğun biyolojik çeşitliliğin artmasından kaynaklandığını söyledi
İzmir Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İdaresi'nce (İZSU) iç körfeze evsel atıkların akmasını önlemek amacıyla hayata geçirilen ve 600 milyon dolara mal olan Büyük Kanal Projesi'nin ardından sürekli kontrol altında tutulan İzmir Körfezi, deniz analarının istilasına uğradı.

İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı Çevre Koruma Kontrol Daire Başkanlığı Körfez Denetim ekipleri, karadan kepçelerle 1. Kordon'da kıyıya vuran deniz analarını toplarken, bilim adamları deniz anası istilasının körfezdeki biyolojik çeşitliliğin artması nedeniyle ortaya çıktığını söyledi.

TEMASTAN KAÇININ

Her yıl mevsimsel olarak benzer görüntülerin yaşandığına dikkat çeken bilim adamları, denizdeki besleyici elementlerle deniz suyundaki askıda katı madde miktarlarının artması nedeniyle deniz anası popülasyonunda artış yaşanmış olabileceğini söyledi.

Uzmanlar, bu durumun mevsimsel olduğuna dikkat çekerek, vatandaşların deniz analarıyla temastan kaçınması gerektiğinin altını çizdi. Özellikle el, yüz ve üreme organlarının temastan korunması ve deniz analarının vücuda değdiği bölgenin tuzlu su ve amonyak ile kısa süre içinde temizlenmesi gerektiğini belirten uzmanlar bunun korkulacak bir durum olmadığını söyledi.

TIBBÎ ATIKLARIN KONTROLÜ YÖNETMELİĞİ

TIBBÎ ATIKLARIN KONTROLÜ YÖNETMELİĞİ



Bu Yönetmelik, 20 Mayıs 1993 tarih ve 21586 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanmıştır.



BİRİNCİ BÖLÜM
Amaç, Kapsam, Hukuki Dayanak, Tanımlar



Amaç
Madde 1 - Bu Yönetmeliğin amacı sağlık kuruluşlarından kaynaklanan tıbbi atıkların halk sağlığına ve çevreye zarar vermeden ayrı olarak toplanması, geçici depolanması, geri kazanılması, taşınması ve nihai bertaraflarının sağlanmasına yönelik idari, teknik ve hukuki prensip, politika ve programların belirlenerek uygulanmasının sağlanmasıdır.



Kapsam

Madde 2 - Bu Yönetmelik;

Sağlık kuruluşlarından kaynaklanan atıkların ayrı olarak toplanması, geçici depolanması, geri kazanılması, nihai bertaraf alanına taşınarak yakılması veya düzenli depolanması süreçlerinde uyulacak teknik ve idari esaslar ile bu esaslara göre yapılacak işlerin kimler tarafından ve nasıl yapılacağı ile ilgili kuralları kapsar.

Bu Yönetmelik; <

a) Hastanelerden,

b) Tıp, diş hekimliği ve veteriner hekimlik eğitimi veren ve araştırma yapan kuruluşlardan,

c) Kan ve kan ürünleri ile ilgili çalışma yapan tüm merkez ve istasyonlardan,

d) Tıbbi tahlil laboratuvarlarından,

e) Deney hayvanlarının kullanıldığı laboratuvarlardan,

f) Sağlık ocaklarından, atık çıkaran muayenehaneler ve polikliniklerden, dişhekimi kliniklerinden ve revirlerden,

g) Küçük ameliyat ve benzeri müdahalelerin yapıldığı tıp ve veteriner muayenehanelerinden,

h) Bulaşıcı hastalığı olanların tedavi oldukları veya dializ, aspiratör gibi aletlerin kullanıldığı kliniklerden,

ı) Benzeri tıbbi atıklarının oluşabileceği seyyar sağlık birimlerinden,

i) Eczane ve ilaç depolarından,

j) Benzer diğer kuruluşlardan,

kaynaklanan atıklara uygulanır.



Hukuki Dayanak

Madde 3 - Bu Yönetmelik 9.8.1983 tarih ve 2872 sayılı Çevre Kanunu gereğince hazırlanmıştır.



Tanımlar

Madde 4 - Bu Yönetmelikte geçen;

Bakanlık : Çevre Bakanlığı'nı,

Kanun : 9.8.1983 tarih ve 2872 sayılı Çevre Kanunu'nu,

Ünite : 2 nci madde'de belirtilen tıbbi atıkları üreten kurum, kuruluş ve diğer birimleri,

Tıbbi Atık: Ünitelerden kaynaklanan patolojik ve patolojik olmayan, enfekte, kimyasal ve farmasotik atıklar ile kesici-delici malzemeler ve sıkıştırılmış kapları,

Evsel Nitelikli Atıklar: Ünitelerden atılan, ancak, enfekte olmamış mutfak atığı, bahçe atığı, büro atığı, ambalaj malzemeleri, şişe ve benzeri maddeleren oluşan atıkları,

Enfekte Atık: Hastalık etkenleri bulaşmış veya bulaşması muhtemel her türlü; insan doku ve organları, idrar kapları, kan veya plasenta bulaşmış atıkları, bakteri kültürleri, intaniye ve acil servis atıkları, yemek atıkları, bakteri ve virus tutucu hava filtreleri, dışkı ve bunlara bulaşmış eşyalar, araştırma amacı ile kullanılan deney hayvanlarının leşleri ile karantinadaki hastaların atıklarını,

Patojen Atık: Hastalık yapıcı etken taşıyan atıkları,

Patolojik Atık: Patojen olan veya olma riski taşıyan organlar, vücut parçaları, hayvan cesetleri, kan ve vücut sıvılarını,

Geçici Depolama: Atıkların bertaraf alanına taşınma ve bertaraflarından önce, ünite içinde inşa ettirilen birim veya konteynerlerde depolanması,

Düzenli Depolama: Tıbbi atıkların su, toprak ve hava ortamına zarar vermeyecek şekilde jeolojik, hidrojeolojik, statik, hijyenik ve estetik açıdan ve çevreyi kirletmeyecek ve insan sağlığına zarar vermeyecek şekilde, ilgili mevzuatlarca öngörülen her türlü önlemin alındığı sahalarda depolanmasını,

Bertaraf Etme: Ünitelerden kaynaklanan tıbbi atıkların ayrı ayrı toplanması, geçici depolanması, taşınması, çevreye ve insan sağlığına zarar vermeyecek şekilde nihai olarak yakılması, düzenli depolanması ile ilgili tüm işlemleri,

Özel Nitelikli Torba veya Kap: Sızdırmaya dayanıklı, nem geçirmez, normal çalışma sırasında yırtılma ve patlamayı önleyecek kadar dirençli, üzerinde Uluslararası Klinik Atıklar amblemini taşıyan, atığın özelliğine göre değişik renkli, güvenli kapatılabilir, plastik, 50 lt. hacminde biriktirme kabını,

Uluslararası Klinik Atıklar Amblemi: Tıbbi atıkların toplandığı özel nitelikli torba veya kap ile bunların taşınmasında kullanılan araçların üzerinde bulundurulması gereken ve EK-7'de verilen amblemi,

Tıbbi Atıklar Sorumlusu: Tıbbi atıkları üreten ünite yetkilisi veya görevlendireceği kişiyi,

Taşıma: Atıkların üretildiği yerlerden veya geçici depo yerlerinden nihai bertaraf tesislerine nakledilmesi işlemini,

Taşıyıcı: Taşıma işlemini yapan kişi ve kuruluşları,

Konteyner: Cr-Ni paslanmaz çelik veya benzeri metalden yapılmış, en az 6 m3 hacminde kapakları kilitlenir geçici depolama birimini,

Takip Formu: EK-8'de verilen formu,

Bertaraf Alanı Sorumlusu: Belediyelerde veya yetkilerini devrettiği kişi veya kuruluşlarda, tıbbi atık taşıma araçlarının kabulü ve atıkların düzenli depolanmasının sağlanmasından sorumlu olan kişi veya kuruluşu,

ifade eder.



İKİNCİ BÖLÜM
Tıbbi Atıkların Yönetimi


Tıbbi Atık Üretenlerin Uyacakları Esaslar

Madde 5 - Tıbbi atıkların sorumluları, oluşan atıkların gerek üretildikleri yerdeki gerekse dışındaki kişilerin sağlığına ve çevreye verebilecekleri zararları en aza indirmek için sınıflandırma, toplama, geçici depolama, ünite içinde taşıma, işleme ve nihai bertarafı aşamalarında;

a) Tıbbi atıkların yönetimiyle ilgili personelin eğitiminden ve oluşan atıkların sınıflandırılarak toplanması, ünite içinde taşınması ve geçici depolanması işlerinin özel bir ekip tarafından yaptırılmasının sağlanmasından,

b) Atıkları kaynağında en aza indirecek sistemin kurulmasından,

c) Evsel nitelikli atıklardan ayrı olarak sınıflandırılmaları, toplanmaları, taşınmaları ve işlenmelerinden,

d) Bu atıkların çevre ve insan sağlığına zarar vermeyecek şekilde geçici depolanmalarından,

e) Emniyetli bir şekilde nihai bertaraf alanına taşınmalarının sağlandığının belgelenmesinden,

f) Tıbbi atıkların insan sağlığı ve çevreye zarar vermeden bertaraf edildiğinin belgelenmesi ve bu bilgilerin her yıl Aralık ayı sonuna kadar Bakanlığa gönderilmesinden,

g) Bu Yönetmeliğin kendilerine verdiği yükümlülükler çerçevesinde uygulanmasına yönelik olarak; ünite amirliğince yukarıda belirtilen hususlar ile kaza durumlarında alınacak önlemler ve yapılacak işler hakkında detaylı bilgileri içeren bir talimatın bu Yönetmeliğin yürürlüğe girmesini takip eden 6 ay içinde hazırlanarak ünitenin ilgili birimlerinde uygulanmak üzere duyurulmasından ve talep edildiğinde Bakanlığa gönderilmesinden,

sorumludurlar.



Tıbbi Atıkların Nihai Bertaraflarında Uyulacak Esaslar

Madde 6 - Belediye ve mücavir alan sınırları içinde kalan ve büyükşehir belediyesi olan yerlerde büyükşehir belediyeleri, diğer yerlerde belediyeler ile yetkilerini devrettiği kişi ve kuruluşlar; belediye ve mücavir alan sınırları dışında kalan yerlerde ise mahallin en büyük mülki idare amiri bu atıkların bertarafı sırasında insanların ruh ve beden sağlığına, hayvan sağlığına, toprak, doğal bitki örtüsü ve yeşil alanlara, yeraltı ve yüzeysel su alanları ile su rezerv sahalarına, toplumun düzeni ve emniyetine zarar vermeyecek, hava ve gürültü yönünden çevre kirlenmesini önleyecek şekilde mevcut mevzuat doğrultusunda gerekli tedbirleri almakla yükümlüdürler.



Sorumluluk

Madde 7 - Atıkların üretilmesinden nihai bertaraflarına kadar geçen sürede atık üreticileri, toplayıcılar, atıkların el değiştirdiği tüm taşıyıcılar, nihai bertaraf ediciler müteselsilen sorumludurlar.



Atık Bertarafında Mali Yükümlülük

Madde 8 - (R.G. 24.6.1998/23382) Tıbbi atık üreticileri ürettikleri atıkların bertarafı için gereken harcamaları, bertaraf eden kurum ve kuruluşa ödemekle yükümlüdürler. Bu harcamalara esas olacak tıbbi atık bertaraf ücreti, her yıl tıbbi atık üreticileri ve bertaraf edecek kurum ve kuruluşların görüşleri de alınarak İl Mahalli Çevre Kurulu tarafından tespit ve ilan edilir.







ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Atıkların Ünite İçinde Ayrılması ve Taşınması



Evsel Nitelikli Atıklar

Madde 9 - Evsel nitelikli atıklar;

a) Tıbbi atıklardan ayrı olarak mavi plastik torbalarda toplanırlar,

b) Tıbbi atıklardan ayrı olarak geçici depolanırlar,

c) 14.3.1991 tarih ve 20814 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Katı Atıkların Kontrolü yönetmeliği doğrultusunda taşınır ve bertaraf edilirler.

Geri kazanılabilen maddeler arasında bulunan serum ve ilaç şişeleri gibi cam malzemeler dezenfekte edilerek siyah plastik torbalarda toplanır ve tekrar kullanılmalarının önlenmesi için kırılarak hurda cam olarak değerlendirilir.



Tıbbi Atıklar

Madde 10 - Tıbbi atıklar bu iş için eğitilmiş personel tarafından diğer atıklardan ayrı olarak toplanır.

Patojen atıklar sterilize edildikten sonra diğer enfekte atıklarla beraber 14 üncü maddede özellikleri belirtilen özel kırmızı plastik torbalara konularak toplanır ve hiçbir şekilde sıkıştırılmaz.

Patojen ve enfekte atıklar ünite içinde toplandıktan sonra cinslerine göre aşağıda verilen metodlar doğrultusunda sterilize edilerek geçici depoda muhafaza edilir.

a) Kesici ve delici özelliği olan atıklar tekrar kullanılmamaları için basit bir mekanik aletle bükülüp veya kırıldıktan sonra ayrı olarak toplanırlar. Bu atıklar 14 üncü maddede özelliği belirtilen kırmızı plastik torbaya ve gerekirse delinmeyecek başka bir ambalaja konur. Plastik torbaların hacmi emniyetle taşınabilecek ağırlıkta olmalı, ağzı sıkıca kapatılmalı gerekirse içiçe iki torba olarak kullanılmalıdır. Bu torbalar ve diğer ambalaj malzemeleri hiçbir şekilde geri kazanılamaz ve tekrar kullanılamaz.

b) Buharlı otoklavda ancak dayanıklı torbalar içindeki mikrobiyoloji laboratuvarı atıkları, atık insan kanı ve atık vücut sıvıları ile kesici ve delici aletler sterilizasyon işlemine tabi tutulur.



Radyoaktif Atıklar

Madde 11 - Radyoaktif atıklar hakkında bu Yönetmelik hükümleri uygulanmaz. Bu atıkların bertarafı 9.7.1982 tarih ve 2690 sayılı Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Kanunu'na ilişkin tüzük hükümleri çerçevesinde yapılır ve bundan Bakanlığa haber verilir.



Tehlikeli Olmayan Kimyasal Maddelerin Atıkları

Madde 12 - EK-1'de belirtilen tehlikeli olmayan kimyasal maddelerin atıklarının bertaraf edilmeden önce geri kazanılması esastır. Ancak geri kazanılamayan katı atıklar mavi plastik torbalara doldurulup, evsel nitelikli atıklarla birlikte toplanırlar. Geri kazanılamayan sıvı atıklar ise 4.9.1988 tarih ve 19919 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği çerçevesinde bertaraf edilirler.



Tehlikeli Kimyasal Maddelerin Atıkları

Madde 13 - EK-2'de kriterleri belirtilen kimyasal maddelerin atıklarından EK-3'te verilen geri kazanılabilecek olanlar ve kullanım süresi dolmuş ilaçlar ayrıldıktan sonra geri kalanlar, EK-4'de verilen liste gözönüne alınarak birbirleriyle olumsuz bir reaksiyon vermemelerine dikkat edilerek ayrı ayrı toplanır.

Bu atıkların geri kazanılmadığı durumlarda, bertarafları ilgili mevzuat hükümleri doğrultusunda yapılır. Atıkların nihai bertaraflarının yanma ile olacağı hallerde atıkların arasın-da civa veya civa içeren bileşikler ile basınçlı kaplar bulunmamalıdır. Civa ayrılarak toplanır ve değerlendirilir. Liste halinde EK-4'te verilen şoklara karşı hassas olan, su ile reaksiyon veren veya kolaylıkla reaksiyona girebilen maddelerin uzaklaştırılmasına özellikle dikkat edilir ve olumsuz etkilerini önleyecek şekilde bertaraf edilirler.



Taşıma

Madde 14 - Tıbbi atıkların tümü kaynağında ayrı olarak kırılmaya, delinmeye ve taşınmaya dayanıklı 150 mikron kalınlığında kırmızı plastik torbalara konulur. Toplama işleminden sonra her bir torba yine aynı özelliğe sahip kırmızı renkli ve üzerinde görülebilecek büyüklükte ve her iki yüzünde Uluslararası Klinik Atıklar amblemi ile "DİKKAT TIBBİ ATIK" ibaresini taşıyan diğer bir torbaya konulur. Gerekli görüldüğünde üçüncü bir torbaya konarak kesin sızdırmazlık sağlanır.

Tehlikeli sıvı atıklar geri kazanılamadığı durumlarda talaşla yoğunlaştırılarak birinci fıkrada belirtilen torbalara konulur.

Taşıma işlemi sırasında atık bacaları ve yürüyen şeritler kullanılmaz ve atık torbaları elde taşınmazlar. Atık torbaları tekerlekli, paslanmaz çelikten yapılmış ve bu iş için ayrılmış araçlar ile toplanır ve taşınırlar.

Evsel nitelikli atıklar ile tıbbi atıklar aynı anda bir araca yüklenmez. Atık taşıma araçları haftada en az bir kez dezenfekte edilir. Araçların içinde bir torba patladığı takdirde, boşaltıldıktan sonra kuru dezenfekte edilir.

Tıbbi atıkların ünite içinde taşınması ile görevlendirilen personelin özel nitelikli turuncu renkli elbise giymesi ve bunun ilgili ünite tarafından karşılanması zorunludur.


DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Atıkların Geçici Depolanması



Genel Kural

Madde 15 - 2 nci maddede yer alan ve en az 20 yatak kapasitesine sahip üniteler geçici atık deposu inşa etmekle veya aynı işlevi görecek konteyner bulundurmakla yükümlüdürler.

Geçici atık deposu inşa etmek veya konteyner kullanmak yükümlülüğünde olan ünitelerin sorumluları ihtiyaçları olan konteyner sayısı ile geçici depolara ait plan ve projeleri Bakanlığa bildirmek zorundadır. Bakanlık, gerektiğinde bu konularda ek bilgi isteyebilir.

Atıklar, atık bertaraf sahasına taşınmadan önce 48 saatten fazla olmamak üzere bu depolarda veya konteynerlerde bekletilebilir.



Geçici Atık Depolarının Özellikleri

Madde 16 - Geçici atık deposu iki bölmeli kapalı bir mekan olarak inşa edilir. Birinci bölmede evsel nitelikli atıklar, ikinci bölmede ise tıbbi atıklar depolanır. Deponun tabanı beton üzerine mozayik, duvarları fayans ile döşenir; tavanı beton üzerine ince sıva olup, yağlı boya ile boyanır. Geçici atık deposunda sıcaklığın kontrol edilerek koku oluşmasını önlemek için yalıtım kullanılır veya depo özel şekilde soğutulur ve bakteri tutucu hava filtreleri kullanılır. Geçici atık deposunun hacmi en az iki günlük atığı alabilecek boyutlarda olmalıdır.

Bölme kapıları dışarıya doğru açılır veya sürmeli yapılır. Kapılar daima temiz ve boyanmış durumda olur, kapalı ve kilitli tutulur, üzerine görülebilecek şekilde "Uluslararası Klinik Atıklar" amblemi konur. Her bölmenin kapısı atıkların kolaylıkla boşaltılabileceği boyutlarda ve bölmenin içine hayvan girmesine imkan vermeyecek şekilde inşa edilir.

Geçici atık deposuna atık toplama araçlarının kolaylıkla ulaşabilmeleri için gereken önlemler alınır.

Evsel nitelikli atıkların konulacağı bölmede kanalizasyona bağlanan ızgaralı bir drenaj düzeneği ve bu bölmenin kolaylıkla temizlenebilmesi için basınçlı bir su musluğu bulunur. Atıklar bu bölmenin içinde mavi plastik torbalar ile depolanırlar. Bu bölme en az 15 günde bir yıkanıp, dezenfekte edilir ve özel olarak ilaçlanır.

Tıbbi atıkların konulacağı bölmede bir drenaj düzeneği bulunur. Bu düzenek kanalizasyona bağlanmayıp özel sızdırmasız bir tanka bağlanır. Tıbbi atık içeren bir torbanın patlaması sonucunda oluşan sızıntı sularının temizliği ve dezenfeksiyonu kuru olarak yapılır. Drenajdaki tankta toplanan sıvılar ise talaşla yoğunlaştırılarak kırmızı plastik torbalar içinde diğer tıbbi atıklarla birlikte depolanır. Bölmenin temizlenmesi en az haftada bir veya herhangi bir kazadan hemen sonra yapılır.



Konteynerlerin Kullanılması

Madde 17 - İlgili belediyenin uygun görüşü alınmak koşulu ile geçici atık deposu olarak konteyner de kullanılabilir. Konteynerleri kullanan ünite ile ilgili belediye arasında atıkların toplanması konusunda bir anlaşma yapılması gereklidir. Bu anlaşma istenildiğinde Bakanlığa ibraz edilir. Bu takdirde atıkların iklim koşullarından olumsuz yönde etkilenmesini önlemek için konteynerler uygun yerlere yerleştirilir. Konteynerler en az haftada bir veya herhangi bir kazadan hemen sonra temizlenir.

Konteynerlerin, 24 üncü maddenin (f), (g), (h) ve (ı) bentlerinde belirtilen şartları taşıması zorunludur.



Diğer Sağlık Kuruluşlarının Atıkları ile İlgili Hususlar

Madde 18 - 2 nci maddede belirtilen ve yatak kapasitesi 20'den az veya yataksız olan ünitelerin tıbbi atıkları en yakında bulunan geçici atık depolama yerinde depolanır. Bunun sağlanması için iki ünite yetkilisinin anlaşma yapması gerekir. Böyle bir imkanın olmaması halinde üniteler ürettikleri tıbbi atıklarını belediyenin bu iş için tahsis edilmiş toplama aracına vermekle yükümlüdürler. Bu atıklar çift kırmızı plastik torbaya yerleştirildikten sonra ünite içinde emniyetli bir şekilde muhafaza edilir.

Atık toplama aracı gelmeden önce kesinlikle binanın dışına bırakılmaz ve evsel atıkların toplandığı konteynerlere konulmaz.



Geçici Atık Depolarına Ruhsat Alınması

Madde 19 - 15 inci madde uyarınca geçici atık deposu kurmakla yükümlü olan ünitelere inşaat ruhsatı vermeye;

a) Belediye ve mücavir alan sınırları içinde kalan ve büyükşehir belediyesi olan yerlerde büyükşehir belediye başkanlığı; diğer yerlerde belediye başkanlıkları,

b) belediye ve mücavir alan sınırları dışında kalan yerlerde valilikler,

yetkilidir.

İşletme ruhsatı ise depo yeri tabanı, sızıntı suyu drenaj sistemi ve ek tesislerinin projesinin uygun görülmesi halinde, bu maddenin (a) ve (b) bentlerinde belirtilen merciler tarafından verilir.



Geçici Atık Depo Yeri İşletilmesi ve Kontrolü

Madde 20 - Tıbbi atık sorumlusu, geçici atık depolarının işletilmesi ve kontrolü için bu konuda gerekli eğitimi vererek bir kişiyi görevlendirir. Bu görevli depo yerine getirilen atıkların kontolünden ve depo yerinin veya konteynerlerin işletilmesinden sorumludur. Tıbbi atıklar sorumlusu Bakanlığın talebi üzerine gerekli bilgileri vermekte yükümlüdür.



BEŞİNCİ BÖLÜM
Atıkların Bertaraf Alanına Taşınması



Belediyelerin Sorumluluğu

Madde 21 - Tıbbi atıkların geçici atık depolarından veya konteynerlerden alınarak taşınması, nihai depolanması veya yakılması suretiyle bertaraf edilmesi ile bu işi yapacak personelin eğitimi ve bu işlemlerin belgelendirilmesinden büyükşehir belediyeleri, belediyeler veya belediyelerin yetkilerini devrettiği kuruluşlar müteselsilen sorumludur. Gerektiğinde Bakanlık bu konuda belediyelerle işbirliği yapar.

Bu yetkililer yönetmeliğin kendilerine verdiği yükümlülük çerçevesinde uygulanmasına yönelik bir talimatı hazırlayarak yönetmeliğin yürürlüğe girmesini takip eden 6 ay içinde ilgililere duyururlar. Talimatta, bu iş için görevlendirilen özel ekip, toplama rotaları, sorumlular, araç temizleme, kaza durumlarında alınacak önlemler ve yapılacak işler hakkında detaylı bilgiler bulunur. Bu bilgiler Bakanlığa her yıl Aralık ayı sonunda iletilir.



Taşıma Personelinin Özel Giysileri

Madde 22 - Tıbbi atıkları taşımakla görevlendirilen özel eğitimden geçmiş şoför ve temizlik personeli çalışma sırasında eldiven, koruyucu gözlük, maske kullanır; çizme ve özel koruyucu turuncu renkli elbise giyer. Taşıma işleminde kullanılan özel giysi ve ekipmanlar ayrı bir yerde muhafaza edilir. Bunların temizlenmesi belediyece veya belediyenin görevlendireceği kuruluşça yapılır.



Tıbbi Atıkların Taşınmasına İlişkin Kurallar

Madde 23 - Tıbbi atıkların;

a) Emniyetli bir şekilde, etrafa yayılmadan ve sızıntı suları akıtılmadan nihai bertaraf sahasına getirilmesi,

b) Taşınması sırasında transfer istasyonlarının kullanılmaması,

c) Taşıma araçlarının günde en az bir kere temizlenmesi,

d) Konulduğu kırmızı torbaların patlaması veya başka bir nedenle etrafa yayılması durumlarında dezenfekte edilmesi,

e) Toplanması ve taşınması için kullanılan araçların başka işlerde kullanılmaması,

zorunludur.



Atık Taşıma Araçlarının Teknik Özellikleri

Madde 24 - Tıbbi atıkların toplanması ve taşınması için kullanılan araçlarda;

a) Atıkların yüklendiği kısmın tamamen kapalı yapılması,

b) Sıkıştırma mekanizmasının bulunmaması,

c) Şoför mahalli ile atık yükleme kısmı arasında boşluk bulunması,

d) Atık yükleme kısmının kaza halinde zarar görmemesi için sağlam yapılması,

e) Atık yükleme kısmının iç yüzeyinin paslanmaz, kolaylıkla temizlenebilen düzgün yüzeyli olması,

f) Dik köşeler içermemesi ve kesişen yüzeylerin yumuşak dönüşlerle birbirine birleşmesi,

g) Ön ve arkasında görülebilecek boyutlarda "Uluslararası Klinik Atıklar" ambleminin bulunması,

h) Dış yüzeyin turuncu renge boyanması,

ı) Sağ ve sol yüzeylerinde 20 cm. büyüklüğünde siyah harflerle "DİKKAT TIBBİ ATIKLAR" ibaresinin bulunması,

gerekir.



ALTINCI BÖLÜM
Tıbbi Atıkların Yakılması, Yakma Tesislerine

Ruhsat Verilmesi ve Denetlenmesi


Tıbbi Atıkların Yakılması

Madde 25 - Tıbbi atıkların yakılarak bertaraf edilmesi esastır. Yakma sistemleri beledi-yeler veya yetkilerini devrettiği kişi ve kuruluşlar tarafından kurulur ve işletilir. Bu tesisler bakanlığın uygun görüşü alınmak suretiyle ünite bünyesinde de kurulabilir.

Evsel nitelikli atıkların yakılması için kullanılan yakma fırınları tıbbi atıkların yakılması için kullanılmaz.



Yakma Tesislerinin Teknik Özellikleri

Madde 26 - Yakma fırınındaki ilk bölme sıcaklığının 900°C olması ve son yakma bölge-sindeki gazların 1200°C'de en az 1.5 saniye tutulması zorunludur.

Fırınlardan çıkan küllerde yanabilen maddelerden tam yanmamış olanlar toplam kütlenin ağırlıkça % 2'sini aşamaz. Oluşan küller 31 inci maddeye göre depolanır.

Yakma fırınlarında imha edilecek olan atıkların kabul ve depolama birimleri sürekli temiz tutulur ve sık sık dezenfekte edilir. Buraya, görevlilerden başkasının girmesi yasak olduğu gibi hayvanların yaklaşması da önlenir.

Yakma tesisi baca gazı emisyonlarında, normal şartlar altında % 11 oksijen esas alındığında aşağıda verilen değerler sağlanır;





Günlük 1 ton/saat'den fazla kapasiteli tesisler için (mg/m3 )

Günlük 1 ton/saat’den az kapasiteli tesisler için (mg/m3)

Toplam partikül
: 10
100

Ağır metaller ve bileşikleri

(Pb+ Cr+ Mn+ Ni+ As+)


: 1.0


5

Hg,Cd
: 0.1
5

HCl
: 10
100

HF
: 1
1

CO
: 50
100

SO2
: 50
300

NO2
: 100
100

Toplam Organik C
: 10
100

Toplam poliklorlu dibenzo-p-dioksin ve poliklorlu dibenzofuranlar


: 0.1ng/m3


0.1ng/m3




Çevreye zarar verilmemesi ve gereken tedbirlerin alınması kaydıyla ve mahallin en büyük mülki idare amirinin izni alınarak tıbbi atıklar yüksek yakma sıcaklığını haiz tesislerin fırınlarında da yakılabilir.



Yakma Tesislerine Yer Seçimi İzni Verilmesi

Madde 27 - Büyükşehir belediyeleri ve belediyeler, onaylı imar planları esas alınarak yakma tesisi kurmak üzere seçtikleri yer için mevcut mevzuat çerçevesinde Mahalli Çevre Kurulu kararı ve Bakanlığın uygun görüşü ile, mahallin en büyük mülki idare amirinden izin alırlar.



Yakma Tesislerine İnşaat Ruhsatı Verilmesi ve Denetlenmesi

Madde 28 - Yakma tesisine inşaat ruhsatı vermeye;

a) Belediye ve mücavir alan sınırları içinde kalan ve büyükşehir belediyesi olan yerlerde büyükşehir belediye başkanlığı, diğer yerlerde belediyeler,

b) Belediye ve mücavir alan sınırları dışında kalan yerlerde valilikler,

yetkilidir.

Bu idareler yakma tesisine inşaat ruhsatı vermeden önce gerekli tüm bilgi ve belgelerle birlikte nüfusu onbine kadar olan yerlerde Mahalli Çevre Kurulu'nun, nüfusu onbinden yukarı olan yerlerde ise Bakanlığın uygun görüşünü almak zorundadır.



Yakma Tesislerine İşletme Ruhsatı Verilmesi ve Denetlenmesi

Madde 29 - İşletme ruhsatı, tesisin 9.5.1985 tarih ve 3194 sayılı İmar Kanunu'na uygun olarak inşa edildiğinin tesbiti halinde 28 inci madedde belirtilen merciler tarafından verilir.

Bakanlık; tesisleri işletme şekli, hava ve gürültü emisyonu bakımından denetleyebilir, ölçüm yapabilir, örnek alabilir ve 28 inci maddede belirtilen idarelerden bu emisyonlara ait ölçüm sonuçlarını isteyebilir.



Yakma Tesislerinin İşletme Ruhsatının İptali

Madde 30 - Bakanlık, büyükşehir belediyeleri veya belediyeler ile mahallin en büyük mülki idare amiri, yapılan kontrollerde, tesisin işletme ruhsatına ve 26 ncı maddede belirtilen şartlara uygun olarak çalıştırılmadığının tespit edilmesi halinde işletmeciyi yazılı olarak ikaz eder ve yerine getirilmeyen yükümlülüğün türüne göre bir ay ile bir yıl arasında değişen bir süre verir. Bu süre sonunda yükümlülüklerin yerine getirilmemesi halinde tesisin işletme ruhsatı, ruhsatı veren merci tarafından Bakanlığın da görüşü alınarak iptal edilir.

İşletme ruhsatı süresi biten tesislerin, mevcut işletme şartlarında çalıştırılmasının insan ve çevre sağlığı açısından sakıncalı görülmesi ve söz konusu işletme şartlarının düzeltilemeyeceğinin anlaşılması halinde, işletme ruhsatı yenilenmez.



YEDİNCİ BÖLÜM
Tıbbi Atıkların Nihai Depolanması


Nihai Depolama Alanları

Madde 31 - Tıbbi atıkların yakma yöntemi ile imha edilmelerine imkan olmadığı hallerde bu atıklar;

a) Tehlikeli atık depolama alanlarının özel bir bölümünde,

b) Evsel atıkların bertaraf alanlarının bu Yönetmeliğe uygun olarak yapılmış özel bir bölümünde,

c) Sadece tıbbi atıklar için yapılmış özel bir bertaraf alanında, düzenli depolanırlar.

Tıbbi atıkların yakma fırınlarında yakılması sonucu oluşan küller, yakma tesisine atık getiren araçlarla uygun şekilde birinci fıkrada belirtilen depolama alanına taşınır ve üzerleri yeteri kadar toprakla örtülerek sıkıştırılmak suretiyle bertaraf edilirler.



Nihai Depolama Alanı Yer Seçimi Kriterleri

Madde 32 - Nihai depolama tesislerinin;

a) Karstik bölgelerde; içme, kullanma ve sulama suyu temin edilen yeraltı ve yerüstü suları koruma bölgelerinde; taşkın riskinin yüksek olduğu bölgelerde; heyelan, çığ ve erozyon bölgelerinde kurulmasına ve işletilmesine izin verilmez,

b) Yer seçiminde, seçilecek yerin jeolojik, hidrojeolojik, jeoteknik özellikleri, yeraltı su seviyesi ve yeraltı suyu akış yönleri, mevcut ve planlanan meskun bölge ile diğer yapılaşmalar, deprem kuşakları ve tektonik koruma bölgeleri ile diğer zemin hareketleri, hakim rüzgar yönü, trafik durumu dikkate alınır.

c) Bu depo tesislerinin en yakın yerleşim bölgesine uzaklığı 3000 m.den, en yakın havaalanına uzaklığı ise 5000 m.den az olamaz.



Yerleşme Yasağı

Madde 33 - Nihai depolama tesisleri imar planında belirtilerek, yerleşim bölgesi olmaması sağlanır.



Depolama Tesisi Zemini

Madde 34 - Depolama tesisinin oturacağı zemin (temel), doğal olarak sıkışmış olmalı ve bu sıkışmış zeminin kalınlığı 3 metreden ve kompresibilitesi (Dpr) % 95'den büyük olmalıdır.

Depolama tesisi tabanının, maksimum yeraltı su seviyesine uzaklığı 2 m'den az olamaz.



Depolama Tesisi Tabanının Teşkili

Madde 35 - Depolama tesisinin tabanı sızıntı suyunun yeraltı suyuna karışmasını kesinlikle önleyecek şekilde düzenlenir. Bunun için mineral sızdırmazlık tabakası ile plastik geçirimsizlik tabakası birlikte kullanılır.

Taban en az EK - 5'de şematik kesiti verilen değerleri sağlayacak şekilde oluşturulur. Doğal zemin üzerine yerleştirilen mineral sızdırmazlık tabakasının kalınlığı 1,5 metreden az, permeabilitesi 10-9 m/s'den küçük olamaz. Plastik geçirimsizlik tabakasının kalınlığı ise en az 2,5 mm. olmalıdır. Depo tabanına balık sırtı şeklinde bir form verilir ve tabanın boyuna eğimi % 3'den, enine eğimi de % 1'den küçük olamaz.



Dren Sistemi Teşkili

Madde 36 - Depo tabanında yeteri kadar dren borusunun, ana toplayıcıların ve bacaların bulunması zorunludur. Dren borularının içinde bulunduğu dren sisteminin kalınlığı 0.30 metreden küçük, bu tabakanın nihai permeabilite katsayısı (k) 10-3 m/sn'den küçük olamaz.

Toplanan sızıntı suyu 4.9.1988 tarih ve 19919 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği'nde verilen ilgili deşarj limitlerini sağlayacak şekilde arıtılır.



Depolama Tesislerine Dolgu Yapılması

Madde 37 - Depolama tesislerinde depo sıkıştırılarak doldurulur ve boşluk bırakılmaz. Dolgu işlemleri sırasında, sızıntı suyu miktarını azaltmak için günlük olarak atıkların üstü örtülür ve dolgu işlemi gereğinde bir sundurma altında yapılır.



Depolama Tesisi Üst Örtüsünün Teşkili

Madde 38 - Depo tesisine dolgu işlemi tamamlandıktan sonra, dolgu üstü EK- 6'da verilen tabakalardan oluşturularak, depo gövdesine yüzeysel su girmeyecek şekilde sızdırmaz hale getirilir. Bu tabakalar asgari şu özelliklerde olmalıdır;

a) Atık üstündeki ilk örtü tabakası homojen ve kohezyonsuz zeminden teşkil edilir ve tabaka kalınlığı 0,5 m.den az olamaz.

b) Depo gövdesinden gaz çıkışı söz konusu ise gaz dren sistemleri yerleştirilir.

c) Sızdırmazlık temini için kullanılan mineral tabakanın kalınlığı 0,5 m.den az, permeabilite katsayısının (k) değeri 10-9 m/s'den küçük olamaz.

d) Plastik tabakanın kalınlığı en az 2,5 mm. olmalıdır.

e) Depo üst yüzeyinin nihai eğimi % 5'den büyük olmalıdır.

f) Sızdırmaz tabaka üzerine serilen tarım toprağının kalınlığı 1 m.den az olamaz.



Depo Sahasının Yeşillendirilmesi

Madde 39 - Depolama işleminin tamamlanmasından sonra veya şevlerde dolgu sırasında, depo sahasının tekrar kullanılabilir hale getirilmesi için yeşillendirilmesi, ağaçlandırılması, deponun en üstüne ve şevlere tarım toprağı serilmesi zorunludur. Bu toprağın kalınlığı dikilmek istenen bitkinin kök derinliğine göre seçilir. Depo kütlesi üzerine düşen yağmurun kısa sürede sahayı terkedebilmesi için en üst toprak tabakasının eğiminin % 3'den büyük olması gerekir.



Depolama Tesisine İnşaat Ruhsatı Verilmesi ve Denetlenmesi

Madde 40 - Tıbbi atık depolama tesisine inşaat ruhsatı vermeye 28 inci maddedeki merciler, belirtilen usul ve esaslara göre yetkilidir.



Depolama Tesisine İşletme Ruhsatı Verilmesi Ve Denetlenmesi

Madde 41 - 28 inci maddede belirtilen merciler tarafından, depo yeri tabanı, sızıntı suyu drenaj sisteminin ek tesislerinin projesine uygun görülmesi halinde işletme ruhsatı verilir. Ruhsatta depo tesisine kabul edilecek atık tipi belirtilir.



Depolama Tesisinin İşletilmesi ve Kontrolü

Madde 42 - Tıbbi atık depolama tesisi işletmecisi kişi veya kuruluşlar, her depolama tesisi için bir görevli bulundurmak zorundadır. Bu görevliler depo yerine getirilen tıbbi atıkların kontrolünden ve depo yerinin işletilmesinden sorumludurlar. Bakanlık bu kişi veya kuruluşlardan gerektiğinde depolama yerinin işletilmesi ve kontrolüne ilişkin bilgileri isteyebilir.

Sızıntı suyu miktarı ve özellikleri tesisi işletenler tarafından belirli aralıklarla ölçülür ve sonuçlarından Bakanlık haberdar edilir. Ölçüm işlemleri depo yeri kapatıldıktan sonra 10 yıl süreyle devam eder.



SEKİZİNCİ BÖLÜM
Diğer Hükümler


Tıbbi Atıkların İzlenmesi

Madde 43 - Ünitelerinden kaynaklanan atıkların miktar ve özelliklerini belirten ve EK-8'de verilen formdan altı nüshanın ilgili bölümleri her taşıma için tıbbi atık sorumlusu tarafından doldurulur. Bunlardan biri ünitede saklanır, biri ay sonunda topluca belediyeye verilir, geri kalan dört nüsha imza karşılığında taşıyıcıya teslim edilir.

Taşıyıcı nihai atık depolama yerinde tıbbi atık sorumlusu tarafından verilen formlardan kendisi tarafından doldurulması gereken kısımları tamamlar Tıbbi atık nihai bertaraf alanları sorumlusu gelen formlarda verilen bilgilerin doğruluğunu kontrol ettikten sonra, kendisinin doldurması gereken yerleri tamamlar. Bu formların iki nüshası bertaraf alanı sorumlusunda kalır.

Bertaraf alanı sorumlusu kendisinde kalan son iki nüshadan birini üniteye, diğerini de ilgili belediyeye ay sonu itibari ile 5 gün içinde gönderir.

Belediye; tıbbi atık sorumlusu, taşıyıcı ve bertaraf alanı sorumlusunca doldurulan formları karşılaştırarak tüm tıbbi atıkların gerektiği gibi bertaraf edildiğini kontrol eder.



Denetim

Madde 44 - Bu Yönetmelik çerçevesinde yapılacak olan atıkların toplanması, taşınması, işlenmesi, geçici depolanması ve nihai bertaraf işlemlerinin kanun ve yönetmeliğe göre yapılıp yapılmadığını denetleme yetkisi, öncelikle kanunun 12 nci maddesi uyarınca Bakanlığa aittir. Ancak yürürlükteki ilgili düzenlemelerle verilen yetkiler saklıdır.



Yaptırımlar

Madde 45 - Bu Yönetmeliğe göre yapılan denetimler sonucu yönetmelikte yer alan yasaklara aykırı hareket edenler ve belirtilen yükümlülükleri yerine getirmeyenler hakkında kanunun 15 inci ve 16 ncı maddeleri uygulanır. Kanunun 20 nci, 21 inci ve 23 üncü maddelerinde yer alan idari nitelikteki cezalar ise kanunun 24 üncü maddesinde belirtilen yetkili makamlar tarafından verilir.



Geçici Madde 1 - Yönetmeliğin yayımlandığı tarihte faaliyette bulunan ve 2 nci maddede belirtilen üniteler 15 inci ve 16 ncı maddelerde öngörülen geçici atık deposunu 1,5 yıl içinde inşa etmekle yükümlüdürler.



Geçici Madde 2 - Belediyeler gerekli yer seçimini yaparak tıbbi atıkların nihai bertaraf tesislerini Yönetmeliğin yayımlandığı tarihten itibaren 1,5 yıl içinde kurmak zorundadır.



Yürürlük

Madde 46 - Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.



Yürütme

Madde 47 - Bu Yönetmelik hükümlerini Çevre Bakanı yürütür.



EK-1

Tehlikeli Olmayan Kimyasal Maddelerin Atıkları



Tehlikeli olmayan kimyasal maddelerin atıkları şeker, amino asit, organik ve inorganik tuzların atıklarıdır.

Organik Maddeler

Asetatlar (Ca, Na, NH4, K)

Amino asitler ve tuzları

Sitrik asit ve Na, K, Mg, Ca ve NH4 tuzları

Laktik asit ve Na, K, Mg, Ca ve NH4tuzları

Şekerler

İnorganik Maddeler

Na ve K bikarbonat

Na, K, Mg ve Ca borat

Na ve K bromürleri

Na, K, Mg, Ca karbonatları

Na, K, Mg, Ca klorürleri

Ca florit

Na, K iyodid

B, Mg, Ca, Al, Si, Fe oksitleri

Na, K, Mg, Ca, NH4fosfat

Na, K, Mg, Ca silikat

Na, K, Mg, Ca, NH4 sülfatları



EK-2

Tehlikeli Kimyasal Madde Kriterleri



- Toksit Atıklar

Düşük dozlarda dahi insan için öldürücü, geri dönüşümü olmayan bir hastalığa sebep olan ya da belirgin bir katkısı olan,

- İyileşebilecek hastalıkları olumsuz yöne dönüştüren kimyasalları içeren atıklardır.

Toksisiteyi tanımlayacak değerler:

Rat : Oral - LD 50 <50 mg/kg

İnhalasyon : LC 50 <2 mg/1

Tavşan : Dermal - LD <200 mg/kg

Örnek : Sitotoksik ilaçlar ve civa içeren atıklar.

- Korozif Atıklar

- pH<2.0 olan asitler ve pH>12.5 olan bazlar

- Çeliği yılda 1/4 inçten fazla aşındıran kimyasal maddeler

Örnek: Kuvvetli asit ya da baz içeren atıklar

- Yanıcı - Parlayıcı Atıklar

- Oksitleyici,

- Parlama noktası 50 C°'den az olan,

- Sürtünme ile alev alabilen,

- Nemi absorblayarak alev alabilen,

- Kendiliğinden kimyasal değişimlere uğrayarak alev alabilen, maddelerdir.

Örnek: Etil alkol, eter, aseton, ksilen ve birçok klorlu çözücü içeren atıklardır.

- Reaktif Atıklar

- Kararsız ve su ile hızla reaksiyona girerek parlayıcı karışımlar oluşturan,

- Isıtıldığı zaman bozunan veya çarpmalara karşı hassas,

- Siyanür veya sülfür içeren,

maddelerdir.

Örnek: Sodyum ve pikrik asit içeren atıklardır.

Ekstraksiyon Ürünü Toksik Atıklar

Bu atıklar aşağıdaki maddelerden herhangi birini içerebilirler;

- Arsenik - Kurşun

- Baryum - Civa

- Kadmiyum - Selenyum

- Krom - Gümüş

- Berilyum - Bakır

- Belli başlı pestisitler -Sitotoksik ilaç atıkları



EK-3

Geri Kazanılabilecek Tehlikeli Kimyasal Atıklar

- Kromik asit

- Civa

- Film banyoları

- perkloroetilen

- Yağlar

- Toluen (metil benzen)

- Ksilen

- Aseton

- Bazı alkoller



EK-4
Kolaylıkla Tehlikeli Reaksiyon Verebilen Kimyasal Maddeler


Şoklara Karşı Hassas Olanlar

- Diazo bileşikleri

- Metal tuzları

- Nitroselüloz

- Perklorik asit

- Perklorat tuzları

- Perokside edilebilir kimyasal maddeler

- Pikrik asit

- Pikrat tuzları

- Polinitro aromatik bileşikleri

Su ile Reaksiyon Verenler

- Alkali ve toprak alkali metaller

- Alkil lityum maddeleri

- Brom 3 florür çözeltileri

- Grignard reaktifi

- Al, B, Ca, K, Li ve Na h idritleri

- Al, As, Fe, P, S, Sb, Si, Sn ve Ti metal halojenleri (anhidrit)

- Fosfor pentaoksit

- Sülfür klorür

- Tinoil klorür

- Fosfor oksiklorit

Kolaylıkla Reaksiyona Girenler

- Nitrik asit (% 71'den yüksek)

- Kırmızı ve beyaz fosfor





























EK-5



Depo Tabanı Geçirimsizlik (Sızdırmazlık) Sistemi














EK-7Uluslararası Klinik Atıklar Amblemi














EK-8

TIBBİ ATIKLAR İLE İLGİLİ TAKİP FORMU

A. ATIK KAYNAĞI



Atıkların kaynaklandığı ünitenin isim, adres ve telefonu
Tarih
Miktar

Torba Sayı / kg

Atıkların Özellikleri
Depolama sırasında vuku bulan kazalar ve alınan önlemler

( ) Enfekte

( ) Toksik

( ) Delici-Yırtıcı

( ) Şoklara Karşı Hassas

( ) Su ile Reaksiyona Girer

( ) Kolaylıkla Reaksiyona Girer

( ) Radyoaktif


Teslim eden
Teslim alan









B. TAŞIMA

Taşımayı Yapan Kuruluşun İsim, Adres ve Telefonu
Aracın Plakası :

Aracın Marka ve Modeli :

Aracın Atıklarını Taşıdığı Üniteler:

1. 3.

2. 4.


Taşıma sırasında vuku bulan kazalar ve alınan tedbirler
Atıkların teslim edildikleri imha sahası
Teslim alan

(İsim, ünvan)













C. BERTARAF SAHASI

Bertaraf Sahasının Adı ve Yeri :


Gömme ile uzaklaştırıldığı ise gömüldüğü yer :

Yakma ile uzaklaştırıldığı takdirde kül ve diğer kalıntıların uzaklaştırma yeri ve yöntemi


Bertaraf Yöntemi :

( ) Gömme

( ) Yakma

( ) Diğer (açıklayın)


Atığın Miktarı
Sorumlunun

isim ve ünvanı





Torba Sayısı
kg

Uzaklaştırma tarihi








Belgenin belediyeye teslim edildiği tarih : ………………………………….

Belgeyi alan belediye yetkilisinin ismi :……………………………………

Marmaray 2013 yılında tamamlanacak

Asya ile Avrupa’yı denizin altından birleştirecek Marmaray ile Sirkeci İstasyonu’ndan Yenikapı’ya hareket edecek trenler, 3 bin 300 metre uzunluğundaki hattı, 3.5 dakikada geçecek.
Asya ile Avrupa’yı denizin altından birleştirecek Marmaray ile Sirkeci İstasyonu’ndan Yenikapı’ya hareket edecek trenler, 3 bin 300 metre uzunluğundaki hattı, 3.5 dakikada geçecek.

Bazı tarihi yapıların da altından geçilecek yolculuk yerin 60-83 metre arasında değişen derinliklerinde yapılacak. Avrupa Yakası’nda Yenikapı’da başlayan tünelin üzerinde Hocapaşa Camii, Ebussuud Caddesi, Mercan Camii, İstanbul Erkek Lisesi, Beyazıt Devlet Kütüphanesi, Beyazıt tramvay hattı, Laleli, Aksaray’daki Rus Pazarı da bulunuyor. Tünel, Kapalıçarşı’nın ise 150 metre yanından geçiyor.

Bozmayalım diye derinden gidiyoruz

Demiryolları Limanlar ve Hava Meydanları İnşaatı Genel Müdürlüğü (DLH) Marmaray Bölge Müdürü Dr. Mühendis Haluk Özmen, Koruma Kurulu kararlarına uygun çalıştıklarını belirterek, şu bilgileri verdi: "Bize verilen bilgilere göre yaşayan medeniyetlerin bıraktığı izler, 14-15 metre kalınlığındaki kültür tabakası içinde. Onun altında ana kaya, yani jeolojik olarak el değmemiş bir katman var. Arkeolojik olarak sıkıntı olmaması ve binaların zarar görmemesi için derinden gidiyoruz."

Marmaray Projesi’nin banliyö hatlarının yapımını da içine alan tüm çalışmalarının 2009’da tamamlanması bekleniyordu. Ancak arkeolojik kazılar nedeniyle çalışmalar uzadı. Marmaray’nin tamamlanmasında yeni tarih 2013 oldu.

Tamamı 3 milyar dolara mal olacak

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın 2004 Mayıs’ında temelini attığı Marmaray’a 3 milyar dolar harcanacak. Bunun 860 milyon dolarını tüp geçiş sistemi oluşturuyor. Şu ana kadar 500 milyon dolar harcanan tüp geçiş sisteminde, tünel Sarayburnu’nda deniz altından karaya kadar geldi. Kara çıkışının açılması için Sirkeci İstasyonu’ndan TBM’lerle tünel kazılması bekleniyor. Ayrılıkçeşme’den Üsküdar Meydanı’na gelecek tünel, Ticaret Lisesi yanındaki makas tünele ulaştı. Haziran’a kadar tünelin Üsküdar İstasyonu’na, Ocak 2010’da ise tüp tünelin başlangıç noktası olan Kız Kulesi altındaki 11 numaralı tüpe ulaşması bekleniyor. Deniz altındaki tüp tünellerin bağlantıları da yapıldı. Ek birleşim yerleri betonlandı. Sırada, güvenliği de sağlayacak servis yollarının yapılması var.

İki bölgede kazı sürüyor

DLH Marmaray Bölge Müdürü Dr. Mühendis Haluk Özmen’in verdiği bilgilere göre, Sirkeci İstasyonu’na dönüştürülecek Hocapaşa Vergi Dairesi’nin yanındaki Batı Havalandırma Şaftı’nda şimdiden 50 metre derinliğe inildi. Gidiş-gelişli, trenlerin geçeceği pilot tünellerin yapımında ise çalışmalar halen geceli gündüzlü sürüyor. Türk-Japon mühendis ve işçilerin dört yıldır sürdürdüğü çalışma kapsamında, Sirkeci İstasyonu’nun havalandırmasını sağlayacak Batı Şaftı ile kaçış şaftında da sürdürülen arkeolojik kazılar tamamlandı. Ancak istasyonun, Sirkeci Garı arkasında kalan kuzey girişi ile Doğu Şaftı’nda ise arkeolojik kazılar sürüyor.