Yüksek gerilim hatları, vericiler ve cep telefonları ciddi tehlike saçıyor
İnsan yaşamını kolaylaştırmak için geliştirilen teknoloji ürünü cihaz ve sistemlerin yaydığı elektromanyetik sinyaller, insan sağlığını tehdit ediyor.
Özellikle yüksek gerilim hatları ve radyo-televizyon verici istasyonlarının yakınlarında oturanlar ile trafo merkezlerinde çalışanların sağlığını tehdit eden elektromanyetik dalgalar, günlük yaşamda kullanılan birçok cihazla risk oluşturuyor.
Sakarya Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Osman Çerezci, pilot il olarak belirlenen İstanbul, Ankara, Bursa, Antalya, Samsun ve Sakarya'da, elektromanyetik kirlilik konusunda ölçümler yaparak, elde edilen veriler hakkında rapor hazırladı. Yaklaşık 6 aylık bir çalışma sonucu hazırlanan raporda, söz konusu bölgelerdeki yüksek gerilim hatları, trafolar ve baz istasyonlarının yaydığı elektromanyetik radyasyon oranları ölçülerek, kayda alındı. Raporda, "Baz istasyonu, cep telefonu, radyo-TV ve telsiz vericileri ile yüksek gerilim hatları nedeniyle yayılan elektromanyetik radyasyonun nükleer radyasyon gibi etkili ve korkunç olmasa da maruz kalan beden üzerinde zaman içinde oluşturacağı etkiler hepimizi korkutmaya devam ediyor." ifadeleri yer alıyor.
Radyasyon yayan cihazlar hangileri?
Televizyon, radyo, telsiz ve telefon vericilerine ait antenler ile evlerde kullanılan televizyon, bilgisayar, mikrodalga fırın, saç kurutma makinesi ve benzeri cihazların elektromanyetik radyasyon yaydığı belirtilen raporda, daha önce yapılan deneylerde, mikrodalgalara yoğun ve uzun süreli maruz kalanların alzheimer, parkinson ve ciddi göz hasarı yaşadığı ifadelerine yer verildi. Dijital cep telefonlarının baş çevresinde mikrodalga darbeleri ürettiği vurgulanan raporda, şu bilgiler yer aldı: "Herhangi bir nedenle her insan vücudunda kansere yol açabilecek özelliğe sahip hasarlı hücreler bulunabilir. Böyle bir insanın bu hasarlı hücrelerinin bir şekilde elektromanyetik alana (bilgisayar, cep telefonu veya elektrikli bir aletten gelen) maruz kalması sonucu vücut bağışıklık sistemi bozularak, kanserin hızlı bir şekilde gelişmesine yol açacağı ifade edilmektedir.
Birçok bilimsel raporda cep telefonlarıyla ilişkili olarak baş ağrısı, endişe, kısa süreli hatırlamada azalma, giderek artan kronik yorgunluk, deri uyuşukluğu, stres, görüş alanında daralma, kulak çınlaması gibi yaşam kalitesini düşürücü sağlık sorunları olabileceği belirtilmektedir. Cep telefonları elektromanyetik dalgaları alıp vererek iletişim sağlar. Yani hem radyasyon kaynağı hem de radyasyon alıcısıdır. Cep telefonu konuşması anında radyasyon kafatasından beyine doğru ilerler ve hücrelerle etkileşir.''
Raporda, Bursa ve Samsun'da yerleşim olmayan bölgelere konumlandırılmış olan radyo-TV vericilerine ait değerlendirmeye dikkat çekilerek, şehir içinde oluşturduğu elektromanyetik radyasyon seviyesinin "limitlerin çok altında" kaldığı belirtildi.
İstanbul, Ankara, Sakarya ve Antalya'daki ölçümlerde ise vericilerin yerleşim bölgelerine çok yakın olması dolayısıyla limitlere yakın seviyede kirlilik oluştuğu kaydedilen raporda, Telekomünikasyon Kurumu'nun sürekli denetim yaparak limit değerlerin korunması için çalışma yaptığı vurgulandı. Baz istasyonlarının oluşturduğu kirlilik konusunda ise 6 ilde "birkaç tane dışında" kamuoyunda infial ve endişeye yol açacak seviyede kirlilik olmadığı bildirildi.
Elektromanyetik zararlardan korunma önerileri
Türkiye'de yüksek gerilim hatları ve trafolardan kaynaklanan elektromanyetik radyasyon konusunda herhangi bir yasal düzenleme olmadığının altı çizilen Sakarya Üniversitesi raporunda, kirlilikten korunma önerileri de sıralandı. Kişilerin söz konusu tehdit karşısında bilinçli olması ve riski ciddiye alması gerektiği bildirilen raporda, korunma yöntemleri şöyle sıralandı:
Cep telefonu kullanımını azaltın. (Elektromanyetik kirlilik kaynakları arasında en fazla risk cep telefonu kullanımı kaynaklıdır.)
Mikrodalga fırın çalışırken
yakınında bulunmayın.
Başınız yatak odasında kablo ve prizlere yakın olacak şekilde uyumayın.
Elektromanyetik dalga yayan herhangi bir cihazın mümkün mertebe uzağında
bulunun.
Çocukların televizyona yakın
oturmasını engelleyin.
Camilerde elektrikle alttan ısıtma sistemlerini önceden çalıştırın. Cemaat cami içindeyken sistemi kapatarak, fişi mutlaka prizden çekin.
Radyasyondan korunmada beslenme önemlidir. Yüksek kalorili, özellikle kızartılmış gıdalar tüketmekten kaçınılmalı. Toksinleri bağlayarak vücudun korunmasında önemli rol oynayan elmadaki "pektin" maddesinin alınması, brokoli, lahana, tere gibi yeşil sebze tüketimi, laktobalit içeren yoğurt çökelek gibi süt ürünleri, korunmaya etki eden faktörlerdendir.
Konutların yüksek gerilim hatlarından en az 100 m uzakta yapılması için gerekli yasal düzenleme yapılmalı.
Bazı yerel yönetimlerin yüksek gerilim hatlarının altına önceden yapmış oldukları yürüme, koşu yolları ve çocuk oyun parkları gibi tesisler iptal edilmeli. Uyarı işaretleri bulunan panolarla halk ikaz edilmeli.
Yerleşim bölgelerinden geçen hatların yer altlarına alınması için proje geliştirilmeli veya güzergah değişiklikleri yapılmalı.
Tehlikenin farkında değiliz
Yüksek gerilim hatları
Yüksek gerilim hatlarının, yakın çevresinde yaşayanlar için kanser riskini artırdığı bilinmektedir. Hamilelerde sıklıkla düşüklere sebep olduğu, psikolojik rahatsızlıklar verdiği tespit edilmiştir. Arılarda üretkenlik ve bal üretiminde düşüş gözlenmiştir.
Elektrik trafoları
Bodrum katına yerleştirilmiş bir trafonun yaydığı şiddetli manyetik alan nedeniyle 1. katta oturanları ve bitişikteki daireleri sürekli elektromanyetik ışımaya maruz bıraktığı belirlenmiştir. Okul bahçelerindeki trafolar, elektrik iletim hatları mutlaka kaldırılmalı.
Radyo-TV verici antenleri
Bir verici anteni 1.000 tane baz istasyonu gücünde sinyal yayar. Kentlerdeki radyo-TV yayını yapan antenler mutlaka çok yüksek, özel bir kulede toplanmalı ve belirli bir mesafeye kadar yakınlarında kesinlikle yerleşime izin verilmemelidir. ZAMAN
Emlak dünyası, tapu mevzuatı ve tapu da yapılan işlemler hakkında bilgi, kişisel gelişim makale ve yazılarınız içerir.
9 Şubat 2010 Salı
Cep Telefonunun zararları
Çağımızın harika bir iletişim aleti olan fakat aynı zamanda çağımızın vebası olan cep telefonlarından mutlaka ama mutlaka uzak durulmalı,kesinlikle kullanılmamalıdır.Sigara,dumanındaki 2000 çeşit zehir ile insanı nasıl hasta ettiği ve özelliklede kanser ve damar hastalıklarına yol açtığı kesinlikle bilinmektedir.Cep telefonu ise yaydığı elektromanyetik radyasyonla direkt öncelikle beyin hücrelerini tahrip edip öldürmekte,yada bu hücrelerin yapısını bozup büyümesine neden olmaktadırki buda beyin tümörlerinin oluşmasına dahada açıkçası beyin kanserine yakalanmak demektir.Bilim adamları cep telefonunun zararlarının sigaradan daha etkili ve tehlikeli olduğunu kanıtlamışlardır.Bazıları “adam sende avuç içi kadar bir aparat nasıl bir anda sağlığımızı etkileyecekmiş” diyebilirler.Bu takdirde kendilerine benim söyliyeceğim tek şey vardır: YAŞAM ile ÖLÜM arasındaki karar size aittir.İnsanların genetik bir yapısı vardır.Bir hastalıktan ötürü doktora gittiğinizde doktor size sorar:Annende babanda yada dedelerindede yada sülalende herhangi bir kimsede şu şu hastalık varmıydı.diye?Kalıtım yolu ile bazı hastalıklar iki nesil sonra,üç nesil sonra tekrardan amansız bir hastalık olarak kişide kendini gösterebilmektedir.İşte şimdi buna niye değindim?.Şunun için değindim.Bu tip amansız hastalıklar şayet kalıtınm yolu ile kişiye geçmişse ve normal şartlar altında ileri yaşlarda kendini göstermesi gereken bu tip hastalıklar ,CEP TELEFONUnun zamanımızda peynir ekmek gibi sık bir şekilde kullanılması yüzünden,tetiklenmekte ve hastalık bu kere daha genç yaşlara çekilmektedir.Zamanımızda diğer olumsuz çevre faktörlerinin etkisiyle birlikte kanser vakalarında %2000 dolayında artışların olduğu tesbit edilmiştir.Türkiye’de bazı GSM operatörlerinin hazırladığı ve cep telefonunun sağlığa zararının olmadığını belirttiği broşürlere, para karşılığında, konu ile ilgili bir tane bile makalesi olmayan bilim adamlarının imzasının alındığıda bilinmektedir.Cep telefonumuz yoksa varlığımızın da bir anlamının kalmayacağı günlere doğru koşar adım gidiyoruz. Kısa sürede elimiz ayağımız zannettiğimiz bu cihaz sayesinde konuşuyor, yazışıyor, fotoğraf çekiyor, TV izliyor, müzik dinliyor, tansiyonumuzu ölçüyor, haberdar oluyor, hesaplarımızı düzenliyor, ödüyor, harcıyor ve daha pek çok şey yapıyoruz..Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı (IARC), cep telefonlarından ve baz istasyonlarından maruz kalınan radyo dalgalarını içine alan elektromanyetik alanları, muhtemel kanserojen içeren 2-B grubuna almıştır. İşte daha anlaşılır olanı: İngiltere Radyolojik Koruma Kurulu’ndan: “Cep telefonları küçük çocuklarda tümör riski yaratıyor,demiştir.” çünkü zaman ilerliyor ve kullandığımız teknolojinin uzun vadede görülecek zararları bir bir ortaya çıkmaya başlamıştır: Dünya iletişim devlerinden AT&T için çalışıp cep telefonunun zararının olmadığını söyleyen Dr. George Carlo, şirketten ayrıldıktan sonra,”Laboratuar deneyleri, cep telefonu radyasyonunun genetik şifre bozukluklarına yol açtığını göstermiştir” demektedir.Dünya piyasalarında müthiş bir rant teknolojisine dönüşmüş olan bu cep telefonunun risklerini imalatçı firmalarda bilmelerine rağmen,para için insanların sağlıklarını hiçe saymakta bu yüzden bazı bilim adamlarına verdikleri büyük paralar karşılığında “cep telefonlarının zararı kanıtlanmamıştır yada yoktur”dedirtmektedirler.Boğaziçi Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü’nün hocalarından Prof. Selim Şeker, 25 yılı aşkın zamandır elektromanyetik ve bunun insan üzerindeki etkileri konularında bilimsel çalışmalar yapmış, eserler kaleme almış bir isimdir. Anıl Korkut ise moleküler biyoloji, ve genetik üzerine halen Amerika Colombia Üniversitesi’nde genetik konusunda doktora çalışmalarını sürdüren bir bilim adamıdır. Şeker ve Anıl’ in bilimsel,akademik bir dile boğulmadan, herkesin anlayabileceği bir dil ve üslupla kaleme aldıkları kitap, cep telefonunun sağlığımız üzerindeki zararlarına ilişkin çarpıcı araştırma sonuçlarını, dehşet verici çelişkileri, cep telefonu üreticilerinin cep telefonu lehine destekledikleri bilimsel çalışmaların nasıl fiyasko ile sonuçlandığını gösteren örnekleri, bilim adamlarının ilginç itiraflarını içermektedir. Kanserden beyin tümörüne, yüksek tansiyondan hafıza kaybına, cep telefonunun kısa ve uzun vadede ortaya çıkan ve çıkması olası etkileri açık bir şekilde anlatılmıştır.Bu zararlarıda şu şekilde sıralamışlardır: KISA VADELI ZARARLARI (24 saat)
- Görüş alanında daralma.
- Kalp rahatsızlıkları.
- Kalp pilinin bozulma riski.
- Hafıza zayıflaması ve beyin tümörü riski
- Yoğun stres ve yorgunluk hissi.
- Kalıcı işitme bozuklukları.
- Konsantrasyon ve dikkat bozulması.
- Embriyo gelişiminin zarar görmesi.
- Kulak çınlaması ve kulaklarda ısınma
- Kadınlarda düşük riskinin artması.
- Işitmede geçici aksaklıklar oluşması.
- Kan hücrelerinin bozulması.
- Baş ağrıları ve sersemleme
- Bağışıklık sisteminin bozulması.
UZUN VADELI ZARARLARI (10 yıl)
- Yüksek tansiyon.
- Genetik yapının bozulması.
- Beyaz kan hücresi (lenfoma) kanseri.
- Cilt kanseri.
- Kan beyin bariyerinin zedelenmesi.Avrupada bırakın cep telefonlarının zararlarını,evlerde sıva altından giden elektrik tesisatı bile özel manyetik dalga geçirmeyen malzemelerden döşenmektedir.Birde bizdeki durumu düşünün.Evlerin,binaların üzerinden 18 bin volt,20 bin volt elektrik taşıyan elektrik hatları geçmektedir.Hatta dikkat edenler bilir,bu elektrik hatlarına yaklaştığınızda o kalın tellerden cızırdama,çıtırdama seslerini gayet net duyabilirsiniz..Bizde bunu önemsemeyip bu alanlar altında yaşıyan halkın çok büyük bölümü yakın gelecekte hepsi birer kanser hastası adayıdırlar.Ben şahsen bir elektronikçi olarak şimdiye kadar hiç bir surette bir cep telefonu sahibi olmadım,hiç kullanmadım,çoluğuma çocuğumada almadım,kullandırmadım.Eve cep telefonu hiç sokmadım.Bir şekilde resmi yada özel kurumlarda işim olupta bana cep telefonumu sorduklarında benim cep telefonum yok,kullanmıyorum dediğimde ya şaşırıyorlar yada bana belkide acıyorlardır.Esasında ben onlara ölüme yaklaştıkları için,ölüme davetiye çıkardıkları için acıyorumda,onların haberi yok.!!!Herkeze nacizane olarak aman ki aman şu zamanımızın vebasından uzak durmalarını ,mümkünse hiç kullanmamalarını tavsiye ederim.Yoksa yukarıda saydığım nedenlerden dolayı ve yumurta kapıya geldikten sonra herşey için artık çok geç olur……
- Görüş alanında daralma.
- Kalp rahatsızlıkları.
- Kalp pilinin bozulma riski.
- Hafıza zayıflaması ve beyin tümörü riski
- Yoğun stres ve yorgunluk hissi.
- Kalıcı işitme bozuklukları.
- Konsantrasyon ve dikkat bozulması.
- Embriyo gelişiminin zarar görmesi.
- Kulak çınlaması ve kulaklarda ısınma
- Kadınlarda düşük riskinin artması.
- Işitmede geçici aksaklıklar oluşması.
- Kan hücrelerinin bozulması.
- Baş ağrıları ve sersemleme
- Bağışıklık sisteminin bozulması.
UZUN VADELI ZARARLARI (10 yıl)
- Yüksek tansiyon.
- Genetik yapının bozulması.
- Beyaz kan hücresi (lenfoma) kanseri.
- Cilt kanseri.
- Kan beyin bariyerinin zedelenmesi.Avrupada bırakın cep telefonlarının zararlarını,evlerde sıva altından giden elektrik tesisatı bile özel manyetik dalga geçirmeyen malzemelerden döşenmektedir.Birde bizdeki durumu düşünün.Evlerin,binaların üzerinden 18 bin volt,20 bin volt elektrik taşıyan elektrik hatları geçmektedir.Hatta dikkat edenler bilir,bu elektrik hatlarına yaklaştığınızda o kalın tellerden cızırdama,çıtırdama seslerini gayet net duyabilirsiniz..Bizde bunu önemsemeyip bu alanlar altında yaşıyan halkın çok büyük bölümü yakın gelecekte hepsi birer kanser hastası adayıdırlar.Ben şahsen bir elektronikçi olarak şimdiye kadar hiç bir surette bir cep telefonu sahibi olmadım,hiç kullanmadım,çoluğuma çocuğumada almadım,kullandırmadım.Eve cep telefonu hiç sokmadım.Bir şekilde resmi yada özel kurumlarda işim olupta bana cep telefonumu sorduklarında benim cep telefonum yok,kullanmıyorum dediğimde ya şaşırıyorlar yada bana belkide acıyorlardır.Esasında ben onlara ölüme yaklaştıkları için,ölüme davetiye çıkardıkları için acıyorumda,onların haberi yok.!!!Herkeze nacizane olarak aman ki aman şu zamanımızın vebasından uzak durmalarını ,mümkünse hiç kullanmamalarını tavsiye ederim.Yoksa yukarıda saydığım nedenlerden dolayı ve yumurta kapıya geldikten sonra herşey için artık çok geç olur……
Yüksek Gerilim
Yüksek Gerilim
“Yüksek Gerilim”, Adalet Ağaoğlu’nun bir kitabının ve bu kitaptaki bir öyküsünün adıdır.
Adalet Ağaoğlu, o güzel edebî anlatımı ile, bir barajdan doğan elektrik akımının, yüksek gerilim hatları ile insana ulaşmasını anlatır.
Bu bağlamda, yüksek gerilim hattının, “yüklendiği öldürücü ve diriltici güç”ün, “milyarda bir gücünden daha çok, ama çok daha azını”, “vinç operatörü Kadir Çiçek’in ot-sap tavanından sarkan yirmibeş mumluk ampulü” ile başka aygıtlara boşaltmasını, basit bir hatada bir insanı yoketmesini dile getirir.
Hem Diriltici Hem Öldürücü Güç
Bugünlerde, güncel olan Yeniboğaziçi’ndeki “yüksek gerilim hattı” konusu, bana Adalet Ağaoğlu’nun bu güzel öyküsünü anımsattı.
Öyküde “öldürücü ve diriltici” gücü olan yüksek gerilim hattının kaç bin voltluk olduğu belirtilmiyor. Ancak (yineleme/tekrar olsa da), “milyarda bir gücünden daha çok, ama çok daha azının” bile dikkatsizlik ve hatayı affetmeyerek bir işçiyi kömür ettiği anlatılıyor.
Oysa ki Yeniboğaziçi’ndeki yüksek gerilim hattı, yüzellibeş bin voltluk olacak. Yani hem “diriltici”, hem de “öldürücü” gücü epeyce yüksek!
“Diriltici” gücüne bir şey demiyoruz. Elbette ki insanımızın ve ülkemizin, “sürdürülebilir” bir ekonomik kalkınma ve daha yüksek bir yaşam standardı için bu “diriltici” güce gereksinimi vardır. Ancak bir gücün, “diriltici” niteliği yanında “öldürücü” niteliği de varsa, yani konu insan, insan sağlığı olunca, yüz kere, bin kere, milyar kere düşünmek gerekmez mi?
Konu güncellik kazanınca merak edip internet ortamında epeyce araştırma yaptım ve dehşete düştüm. Özellikle çocuklarda lösemi ve beyin kanseri riski taşıyan, yani Adalet Ağaoğlu’nun öyküsünde dediği gibi “öldürücü” olan bu yüksek gerilim hatları nasıl oluyor da pervasızca, fütursuzca, gözükara bir anlayışla halka reva görülebiliyor? Bu kadar basiretsiz, kamu sağlığına bu kadar ters bir uygulama nasıl yapılabiliyor?
“Pes” mi desek, “rezalet” mi, yoksa “taammüden insan öldürme girişimi” mi? Hangisi?
Duyulmak İstenmeyen Çığlık
Uygulanmaya çalışılan yüzellibeş bin voltluk yüksek gerilim projesi, binlerce insanımızı etkileyecek! En başta da çocukları!
Buna karşın, duymayan kulaklar için bir çığlık yükseliyor.
Gelin, oğlumun kaleme aldığı, bazı duyarlı kalemlerin kamuoyuna duyurduğu bu “çığlık mektubu”nu birlikte okuyalım:
“Bilindiği gibi, KKTC’nin elektrik altyapısını geliştirme çalışmaları çerçevesinde Gazimağusa Salamis bölgesinde de yüksek gerilim hatları değiştirilmeye başlanmıştır. Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu’ndan verilen bilgiye göre, mevcut 66 bin voltluk hatlar yerine, en az dört katı genişliğinde direkler üzerinde 155 bin volt taşınacaktır.
Yüksek gerilim hatlarının güzergahı Yeniboğaziçi köyünün yeni mahallelerinden geçmektedir. Mevcut hattın kaldırılması gerekirken, yeni hattın daha yüksek voltajla, evlerin arasından, çocuk parklarının üzerinden geçirilmesi planlanmaktadır ve bu konudaki çalışmalar son hızla devam etmektedir.
Hükümet yetkilileri ve projede görev alan yetkililer, yüksek gerilim hatlarının insan sağlığı üzerinde hiçbir zararı olmadığını söylemektedirler. Yalan söylemektedirler. Çünkü, yüksek gerilim hatları yakınındaki evlerde yaşayan çocuklarda çocukluk çağı kanserlerindeki artışın bilimsel olarak gösterilmesi ile tüm bu konudaki araştırmalar US National Academy of Sciences (Amerikan Bilimler Akademisi) tarafından tekrar incelenmiş ve 1996 yılında yüksek gerilim hatları yakınında yaşayan çocuklarda lösemi ve beyin kanseri görülme riskinin diğerlerine göre 1.5 katı fazla olduğu Amerikan Bilimler Akademisi tarafından kabul edilmiştir. Bunun böyle olduğu, yapılacak basit bir araştırmayla öğrenilebilir.
Yüksek değerlerde elektromanyetik alan yaratan yüksek gerilim hatlarının sağlık üzerindeki zararı sadece çocuklarla kalmamaktadır. Benzer oranlarda riskler yetişkinlerde de rapor edilmiştir.
Bunun dışında, bir SİT alanı olan bölgede birçok vatandaşımızın topraklarını kullanma hakkı yasaklanmış ama Devlet söz konusu projeyi hayata geçirmek için, SİT alanı içerisinde üç metrelik direk çukurları açmakta bir sakınca görmemiştir. Diğer bir deyişle, Devlet kendi yasağını bu proje için delmiştir.
Yüksek gerilim hatları yakınında yaşamanın riskini gören ve çocuklarımızla birlikte bu bölgede yaşamak zorunda olan biz bölge halkı, çeşitli eylemlerle bu projeyi durdurmaya çalışıyoruz.
Durum böyle iken, yetkililer gerçekleri gizleyip, yalan söyleyip, projenin devamını sağlamaya çalışmaktadırlar. Projenin bu halini engellemek için eylem yapan biz bölge halkına “Ağzınızla kuş tutsanız, bir şey yapamazsınız. Bu proje böyle bitecek” denmektedir.
Biz bu konudaki mücadelemizi sonuna kadar sürdürmeye kararlıyız. Konuyu mahkemeye de taşıdık. Yüksek gerilim hattının yerleşim yerimizin dışına çıkarılmasını ve başka bir güzergahtan geçirilmesini talep ediyoruz. Sizleri de insani duyarlılıkla mücadelemize destek vermeye davet ediyoruz.
Saygılarımla,
Günay BOZKURT
Öğretmen”
Haddini Bilmeyen Kim?
1974’ten sonra, benim Güney’de doğduğum Boğaziçi (Aytotro) köyünün insanları topluca Yeniboğaziçi’ne yerleştirildiler. Başka köylerden, Türkiye’den göçmenler de orasını yurt edindiler. Giderek gelişti Yeniboğaziçi! Yurtdışında yaşayan Kıbrıslı Türkler ve Gazimağusa’nın kent hayatı yerine kırsal yaşamı seven insanları da ev-bark sahibi oldular orada!
Yeniboğaziçi’nin gelişme bölgesinden altmışaltı bin voltluk yüksek gerilim hattı geçmektedir. Buna karşın bu hatların iki yanı tek katlı, iki katlı, çok katlı konutlarla doludur ve bu konutların yapılmasına Devlet izin vermiştir. Evlere hizmet götürmüş, elektrik bağlamıştır. Çatır çatır vergilerini de almış; işlemlerini tamamlayanlara kapı kadar tapu koçanı da vermiştir.
Şimdi aynı Devlet bu konutların burnunun dibinden, (altmışaltı bin volt bile zararlı iken) yüzellibeş bin voltluk “öldürücü” yüksek gerilim hatları geçirmektedir.
Yapılan eylemler, basındaki tepkiler kimsenin kılını kıpırdatmamakta, iş pervasızca sürdürülmekte, üstelik işin başında olanlar, tepki gösterenlere, hakkını arayanlara, “haddinizi bilin” dercesine, “ağzınızla kuş tutsanız, bir şey yapamazsınız” diyebilmektedir.
Üstüne üstlük, bazı Devlet yetkilileri, kapı arkalarında, yüzellibeş bin voltluk yüksek gerilim hatlarının, insan sağlığına zararlı olmadığını söylemektedirler.
Hani Nasrettin Hoca’nın yüz değneklik falaka cezası emri verene, “sen ya sayı bilmiyorsun, ya da hiç dayak yememişsin” demesi gibi geliyor insana bu durum!
Birileri haddini bilmiyor, ama kimler?
Son Olarak
Yapılacak iş bellidir: Halk sağlığını tehdit eden yüksek gerilim hatlarını yeraltına indirmek, ya da konut alanları dışına çıkarmak.(En yakından izlediğimiz Anavatan da öyle yapıyor.)
Ama kimsenin kılı kıpırdamıyor, halkın çığlığı karşısında, inanılmaz bir vurdumduymazlık sergileniyor.
Bu durum karşısında önce, TC Hükümeti’ne ve TC Lefkoşa Bmüyükelçiliği’ne soruyoruz: Türkiye’de, yüksek gerilim hatlarının yeraltına indirilmesi için büyük harcamalar göze alınırken, KKTC’de yeni ve daha öldürücü yüksek gerilim hatlarının konut alanları içinden geçirilmesine gönülleri razı oluyor mu? (Bunu, KKTC’nin hemen hemen tüm yatırım harcamaları TC tarafından karşılandığı ve verilen yardımların kullanılış biçimi TC tarafından saptandığı için soruyorum. Yoksa TC’nin bu konuda yükümlülüğü olmasından değil!)
Bu işin sorumluları olan Devlet’i yönetenlere, Cumhurbaşkanı’ndan Başbakan’ına, Bakan’ından Yönetim Kurulu Başkanı’na, Müdür’ünden mühendisine, herkese sesleniyorum:
Çıksınlar televizyonlara!
Açık ve net biçimde, yüzellibeş bin voltluk yüksek gerilim hatlarının insan (ve de özellikle çocuk sağlığına) zarar vermediğini; çocuklarda lösemi ve beyin kanseri riski olmadığını; bu konuda dayandıkları bilimsel verileri; TC Enerji Ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın yalnız 2008 yılında, yüksek gerilim hatlarının yeraltına indirilmesi için neden 300 milyar YTL harcamayı göze aldığını; “Dünya Sağlık Teşkilatı–Elektromanyetik Alan Projesi”nin ne amaçla yürürlüğe konduğunu açıklasınlar!
Sorumluluğu üzerlerine alsınlar! Dünya ve ahret önünde alsınlar!
Eğer çıkmazlarsa!
Eğer bunu yapmazlarsa!
İnanın, aklıma geleni dilim söylemek istemiyor.
“Yüksek Gerilim”, Adalet Ağaoğlu’nun bir kitabının ve bu kitaptaki bir öyküsünün adıdır.
Adalet Ağaoğlu, o güzel edebî anlatımı ile, bir barajdan doğan elektrik akımının, yüksek gerilim hatları ile insana ulaşmasını anlatır.
Bu bağlamda, yüksek gerilim hattının, “yüklendiği öldürücü ve diriltici güç”ün, “milyarda bir gücünden daha çok, ama çok daha azını”, “vinç operatörü Kadir Çiçek’in ot-sap tavanından sarkan yirmibeş mumluk ampulü” ile başka aygıtlara boşaltmasını, basit bir hatada bir insanı yoketmesini dile getirir.
Hem Diriltici Hem Öldürücü Güç
Bugünlerde, güncel olan Yeniboğaziçi’ndeki “yüksek gerilim hattı” konusu, bana Adalet Ağaoğlu’nun bu güzel öyküsünü anımsattı.
Öyküde “öldürücü ve diriltici” gücü olan yüksek gerilim hattının kaç bin voltluk olduğu belirtilmiyor. Ancak (yineleme/tekrar olsa da), “milyarda bir gücünden daha çok, ama çok daha azının” bile dikkatsizlik ve hatayı affetmeyerek bir işçiyi kömür ettiği anlatılıyor.
Oysa ki Yeniboğaziçi’ndeki yüksek gerilim hattı, yüzellibeş bin voltluk olacak. Yani hem “diriltici”, hem de “öldürücü” gücü epeyce yüksek!
“Diriltici” gücüne bir şey demiyoruz. Elbette ki insanımızın ve ülkemizin, “sürdürülebilir” bir ekonomik kalkınma ve daha yüksek bir yaşam standardı için bu “diriltici” güce gereksinimi vardır. Ancak bir gücün, “diriltici” niteliği yanında “öldürücü” niteliği de varsa, yani konu insan, insan sağlığı olunca, yüz kere, bin kere, milyar kere düşünmek gerekmez mi?
Konu güncellik kazanınca merak edip internet ortamında epeyce araştırma yaptım ve dehşete düştüm. Özellikle çocuklarda lösemi ve beyin kanseri riski taşıyan, yani Adalet Ağaoğlu’nun öyküsünde dediği gibi “öldürücü” olan bu yüksek gerilim hatları nasıl oluyor da pervasızca, fütursuzca, gözükara bir anlayışla halka reva görülebiliyor? Bu kadar basiretsiz, kamu sağlığına bu kadar ters bir uygulama nasıl yapılabiliyor?
“Pes” mi desek, “rezalet” mi, yoksa “taammüden insan öldürme girişimi” mi? Hangisi?
Duyulmak İstenmeyen Çığlık
Uygulanmaya çalışılan yüzellibeş bin voltluk yüksek gerilim projesi, binlerce insanımızı etkileyecek! En başta da çocukları!
Buna karşın, duymayan kulaklar için bir çığlık yükseliyor.
Gelin, oğlumun kaleme aldığı, bazı duyarlı kalemlerin kamuoyuna duyurduğu bu “çığlık mektubu”nu birlikte okuyalım:
“Bilindiği gibi, KKTC’nin elektrik altyapısını geliştirme çalışmaları çerçevesinde Gazimağusa Salamis bölgesinde de yüksek gerilim hatları değiştirilmeye başlanmıştır. Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu’ndan verilen bilgiye göre, mevcut 66 bin voltluk hatlar yerine, en az dört katı genişliğinde direkler üzerinde 155 bin volt taşınacaktır.
Yüksek gerilim hatlarının güzergahı Yeniboğaziçi köyünün yeni mahallelerinden geçmektedir. Mevcut hattın kaldırılması gerekirken, yeni hattın daha yüksek voltajla, evlerin arasından, çocuk parklarının üzerinden geçirilmesi planlanmaktadır ve bu konudaki çalışmalar son hızla devam etmektedir.
Hükümet yetkilileri ve projede görev alan yetkililer, yüksek gerilim hatlarının insan sağlığı üzerinde hiçbir zararı olmadığını söylemektedirler. Yalan söylemektedirler. Çünkü, yüksek gerilim hatları yakınındaki evlerde yaşayan çocuklarda çocukluk çağı kanserlerindeki artışın bilimsel olarak gösterilmesi ile tüm bu konudaki araştırmalar US National Academy of Sciences (Amerikan Bilimler Akademisi) tarafından tekrar incelenmiş ve 1996 yılında yüksek gerilim hatları yakınında yaşayan çocuklarda lösemi ve beyin kanseri görülme riskinin diğerlerine göre 1.5 katı fazla olduğu Amerikan Bilimler Akademisi tarafından kabul edilmiştir. Bunun böyle olduğu, yapılacak basit bir araştırmayla öğrenilebilir.
Yüksek değerlerde elektromanyetik alan yaratan yüksek gerilim hatlarının sağlık üzerindeki zararı sadece çocuklarla kalmamaktadır. Benzer oranlarda riskler yetişkinlerde de rapor edilmiştir.
Bunun dışında, bir SİT alanı olan bölgede birçok vatandaşımızın topraklarını kullanma hakkı yasaklanmış ama Devlet söz konusu projeyi hayata geçirmek için, SİT alanı içerisinde üç metrelik direk çukurları açmakta bir sakınca görmemiştir. Diğer bir deyişle, Devlet kendi yasağını bu proje için delmiştir.
Yüksek gerilim hatları yakınında yaşamanın riskini gören ve çocuklarımızla birlikte bu bölgede yaşamak zorunda olan biz bölge halkı, çeşitli eylemlerle bu projeyi durdurmaya çalışıyoruz.
Durum böyle iken, yetkililer gerçekleri gizleyip, yalan söyleyip, projenin devamını sağlamaya çalışmaktadırlar. Projenin bu halini engellemek için eylem yapan biz bölge halkına “Ağzınızla kuş tutsanız, bir şey yapamazsınız. Bu proje böyle bitecek” denmektedir.
Biz bu konudaki mücadelemizi sonuna kadar sürdürmeye kararlıyız. Konuyu mahkemeye de taşıdık. Yüksek gerilim hattının yerleşim yerimizin dışına çıkarılmasını ve başka bir güzergahtan geçirilmesini talep ediyoruz. Sizleri de insani duyarlılıkla mücadelemize destek vermeye davet ediyoruz.
Saygılarımla,
Günay BOZKURT
Öğretmen”
Haddini Bilmeyen Kim?
1974’ten sonra, benim Güney’de doğduğum Boğaziçi (Aytotro) köyünün insanları topluca Yeniboğaziçi’ne yerleştirildiler. Başka köylerden, Türkiye’den göçmenler de orasını yurt edindiler. Giderek gelişti Yeniboğaziçi! Yurtdışında yaşayan Kıbrıslı Türkler ve Gazimağusa’nın kent hayatı yerine kırsal yaşamı seven insanları da ev-bark sahibi oldular orada!
Yeniboğaziçi’nin gelişme bölgesinden altmışaltı bin voltluk yüksek gerilim hattı geçmektedir. Buna karşın bu hatların iki yanı tek katlı, iki katlı, çok katlı konutlarla doludur ve bu konutların yapılmasına Devlet izin vermiştir. Evlere hizmet götürmüş, elektrik bağlamıştır. Çatır çatır vergilerini de almış; işlemlerini tamamlayanlara kapı kadar tapu koçanı da vermiştir.
Şimdi aynı Devlet bu konutların burnunun dibinden, (altmışaltı bin volt bile zararlı iken) yüzellibeş bin voltluk “öldürücü” yüksek gerilim hatları geçirmektedir.
Yapılan eylemler, basındaki tepkiler kimsenin kılını kıpırdatmamakta, iş pervasızca sürdürülmekte, üstelik işin başında olanlar, tepki gösterenlere, hakkını arayanlara, “haddinizi bilin” dercesine, “ağzınızla kuş tutsanız, bir şey yapamazsınız” diyebilmektedir.
Üstüne üstlük, bazı Devlet yetkilileri, kapı arkalarında, yüzellibeş bin voltluk yüksek gerilim hatlarının, insan sağlığına zararlı olmadığını söylemektedirler.
Hani Nasrettin Hoca’nın yüz değneklik falaka cezası emri verene, “sen ya sayı bilmiyorsun, ya da hiç dayak yememişsin” demesi gibi geliyor insana bu durum!
Birileri haddini bilmiyor, ama kimler?
Son Olarak
Yapılacak iş bellidir: Halk sağlığını tehdit eden yüksek gerilim hatlarını yeraltına indirmek, ya da konut alanları dışına çıkarmak.(En yakından izlediğimiz Anavatan da öyle yapıyor.)
Ama kimsenin kılı kıpırdamıyor, halkın çığlığı karşısında, inanılmaz bir vurdumduymazlık sergileniyor.
Bu durum karşısında önce, TC Hükümeti’ne ve TC Lefkoşa Bmüyükelçiliği’ne soruyoruz: Türkiye’de, yüksek gerilim hatlarının yeraltına indirilmesi için büyük harcamalar göze alınırken, KKTC’de yeni ve daha öldürücü yüksek gerilim hatlarının konut alanları içinden geçirilmesine gönülleri razı oluyor mu? (Bunu, KKTC’nin hemen hemen tüm yatırım harcamaları TC tarafından karşılandığı ve verilen yardımların kullanılış biçimi TC tarafından saptandığı için soruyorum. Yoksa TC’nin bu konuda yükümlülüğü olmasından değil!)
Bu işin sorumluları olan Devlet’i yönetenlere, Cumhurbaşkanı’ndan Başbakan’ına, Bakan’ından Yönetim Kurulu Başkanı’na, Müdür’ünden mühendisine, herkese sesleniyorum:
Çıksınlar televizyonlara!
Açık ve net biçimde, yüzellibeş bin voltluk yüksek gerilim hatlarının insan (ve de özellikle çocuk sağlığına) zarar vermediğini; çocuklarda lösemi ve beyin kanseri riski olmadığını; bu konuda dayandıkları bilimsel verileri; TC Enerji Ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın yalnız 2008 yılında, yüksek gerilim hatlarının yeraltına indirilmesi için neden 300 milyar YTL harcamayı göze aldığını; “Dünya Sağlık Teşkilatı–Elektromanyetik Alan Projesi”nin ne amaçla yürürlüğe konduğunu açıklasınlar!
Sorumluluğu üzerlerine alsınlar! Dünya ve ahret önünde alsınlar!
Eğer çıkmazlarsa!
Eğer bunu yapmazlarsa!
İnanın, aklıma geleni dilim söylemek istemiyor.
Yüksek Gerilim Hatları
Bilindiği üzere ülkemizde elektrik iletim hatları yer üstünde ve km'lerce süren elektrik iletim hatları ile sağlanmaktadır.
Bu hatlardan biride ikamet etmekte olduğumuz sitenin 15m mesafe kadar yanından geçmekte sitemiz 10 katlı olmasına rağmen bu metal yığını direk 14 katlı bina yüksekliğinde ve gücü 380.000kw.
sitemizin inşaatı tamamlanıp insanlar yerleştikten sonra bu direk yanımızda belirdi.
Elekterik idaresinden kaldırılmasını talep ettiğimiz halde, kurumun cevabında;hattın geçeceği güzergahın ilgili kurumlarla yapılan yazışmalarla belirlendiği ve sitemizin yanından geçen hattın belediye kararına istinaden geçirildiği yönünde oldu. Cevap yazıda direğin yüksek olmasının sitemizdeki binaların menfaatine olduğu şeklinde mantığımın almadığı bir cevapla karşılaştık. bununla birlikte etrafımızda çok geniş ve boş arsalar var iken bu hat yanımızdan geçirildi. Aldığım duyuma göre de boş arsalar o zaman karar alan belediye başkanınınmış.
Kendi çapımda yaptığım araştırmada bu tür gerilim hattının insan hayatına zararı konusunda bir bilgiye ulaşamadım. Ama şuda bir gerçek emlak fiyatlarını yarı yarıya etkiliyor.
Site yönetimine sürekli dava açılması şeklinde telkinde bulunmaktayım. Ama onlarıda ikna edemiyorum. Bu sebeple bu konuda olumlu veya olumsuz bir mahkeme kararı varsa site yönetimini ikna ederek profosyonel yardımla dava konusu edilmesini sağlayacağım. Ayrıca bu sorunuma öneride bulunacak, mahkeme kararı gönderecek arkadaşlarada şimdiden teşekkür ederim.
İngiltere;de hükümet tarafından yaptırılan bir bilimsel araştırmada, yüksek gerilim hatlarının yakınlarında yaşayan çocuklarda lösemi (kan kanseri) görülme riskinin yüzde 70 yüksek olduğu ortaya çıktı.
ARAŞTIRMAYI yapan Oxford Üniversitesi #8216;Çocukluk Dönemi Kanserleri Araştırma Grubu;nun ulaştığı sonuçlar, evleri yüksek gerilim hatlarının 200 metre çevresinde bulunan çocuklarda lösemi görülmesi riskinin diğer yerlerde yaşayan çocuklara göre yüzde 70 daha yüksek olduğunu gösterdi. Bilim adamları, bunun nedeni üzerinde kesin bir sonuca varamadıklarını, ;başka etkenlerin de sonuçta etkili olabileceğini; belirtti. Diğer etkenler arasında yüksek gerilim hatları yakınında yaşayan ailelerin refah düzeyinin diğer bölgelerde yaşayanlardan daha düşük olmasının bile yer alabileceği ifade edildi. British Medical Journal dergisinin dünkü sayısında yer alan araştırma, 1962 ile 1995 yılları arasında İngiltere ve Galler;de yaşayan ve 15 yaşın altındayken kanser teşhisi konulan 29 bin 81 çocuğun incelenmesine dayanıyor. Araştırmada, bu çocuklara ait verilerin aynı sayıda, aynı özelliklere sahip sağlıklı kişilerle karşılaştırıldığı kaydediliyor.
1. Elektromanyetik alanların, insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri; sadece kanser vakalarıyla sınırlı değildir. Özellikle; insanların ruh sağlıkları üzerinde de olumsuz etkiler yapmaktadır (sinirlilik, uykusuzluk, vs.)
2. Kansere sebep olduğu konusunda, Akdeniz Üniversitesi Onkoloji Bölümü'ne ulaşarak, sorularınıza cevap alabilirsiniz. Benim çok yakın bir arakadaşım burada doktor ve kansere olan etkilerinin, bilimsel çalışmalarda var olduğunu biliyorum.
3. Yüksek Mahkeme'nin, baz istasyonları konusunda vermiş olduğu kararlarda da bahsedildiği gibi; kurulma mevzuata uygun da olsa, doğrudan bir zarar verdiği kanıtlanmasa da, insanların bundan tedirgin olması, davanın kabulü için yeterlidir.
O nedenle;
A. Sayın meslekdaşımın yerinde önerilerine katıldığımı;
B. Toplu hareket etmenin; hem masrafların paylaşılarak azaltılması ve hem de ses getirmesi sebebiyle, süreçte hızlılık sağlayacağını;
C. Yakınından yüksek gerilim hattı geçmesinin, evlerin değerlerinde azalmaya yol açmış da olabileceğini;
bilgilerinize sunarım.
Merhaba,
bundan yaklaşık 35 sene önce bizim oturduğum evin üzerine yüksek gerilim hattı geçilmiş. ben 24 yaşındayım ve doğduğumdan beri bu evde yaşıyorum. Annanem kolan kanserinden vefat etmiş. Nasıl bir sağlık rikiyle yaşamışım siz düşünün 1-1buçuk sene önce de elektrik idaresi yüksek gerilim hattını kendisi (nasıl olduysa) kaldırdı ve yeraltına taşıdı.
Bu hatlardan biride ikamet etmekte olduğumuz sitenin 15m mesafe kadar yanından geçmekte sitemiz 10 katlı olmasına rağmen bu metal yığını direk 14 katlı bina yüksekliğinde ve gücü 380.000kw.
sitemizin inşaatı tamamlanıp insanlar yerleştikten sonra bu direk yanımızda belirdi.
Elekterik idaresinden kaldırılmasını talep ettiğimiz halde, kurumun cevabında;hattın geçeceği güzergahın ilgili kurumlarla yapılan yazışmalarla belirlendiği ve sitemizin yanından geçen hattın belediye kararına istinaden geçirildiği yönünde oldu. Cevap yazıda direğin yüksek olmasının sitemizdeki binaların menfaatine olduğu şeklinde mantığımın almadığı bir cevapla karşılaştık. bununla birlikte etrafımızda çok geniş ve boş arsalar var iken bu hat yanımızdan geçirildi. Aldığım duyuma göre de boş arsalar o zaman karar alan belediye başkanınınmış.
Kendi çapımda yaptığım araştırmada bu tür gerilim hattının insan hayatına zararı konusunda bir bilgiye ulaşamadım. Ama şuda bir gerçek emlak fiyatlarını yarı yarıya etkiliyor.
Site yönetimine sürekli dava açılması şeklinde telkinde bulunmaktayım. Ama onlarıda ikna edemiyorum. Bu sebeple bu konuda olumlu veya olumsuz bir mahkeme kararı varsa site yönetimini ikna ederek profosyonel yardımla dava konusu edilmesini sağlayacağım. Ayrıca bu sorunuma öneride bulunacak, mahkeme kararı gönderecek arkadaşlarada şimdiden teşekkür ederim.
İngiltere;de hükümet tarafından yaptırılan bir bilimsel araştırmada, yüksek gerilim hatlarının yakınlarında yaşayan çocuklarda lösemi (kan kanseri) görülme riskinin yüzde 70 yüksek olduğu ortaya çıktı.
ARAŞTIRMAYI yapan Oxford Üniversitesi #8216;Çocukluk Dönemi Kanserleri Araştırma Grubu;nun ulaştığı sonuçlar, evleri yüksek gerilim hatlarının 200 metre çevresinde bulunan çocuklarda lösemi görülmesi riskinin diğer yerlerde yaşayan çocuklara göre yüzde 70 daha yüksek olduğunu gösterdi. Bilim adamları, bunun nedeni üzerinde kesin bir sonuca varamadıklarını, ;başka etkenlerin de sonuçta etkili olabileceğini; belirtti. Diğer etkenler arasında yüksek gerilim hatları yakınında yaşayan ailelerin refah düzeyinin diğer bölgelerde yaşayanlardan daha düşük olmasının bile yer alabileceği ifade edildi. British Medical Journal dergisinin dünkü sayısında yer alan araştırma, 1962 ile 1995 yılları arasında İngiltere ve Galler;de yaşayan ve 15 yaşın altındayken kanser teşhisi konulan 29 bin 81 çocuğun incelenmesine dayanıyor. Araştırmada, bu çocuklara ait verilerin aynı sayıda, aynı özelliklere sahip sağlıklı kişilerle karşılaştırıldığı kaydediliyor.
1. Elektromanyetik alanların, insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri; sadece kanser vakalarıyla sınırlı değildir. Özellikle; insanların ruh sağlıkları üzerinde de olumsuz etkiler yapmaktadır (sinirlilik, uykusuzluk, vs.)
2. Kansere sebep olduğu konusunda, Akdeniz Üniversitesi Onkoloji Bölümü'ne ulaşarak, sorularınıza cevap alabilirsiniz. Benim çok yakın bir arakadaşım burada doktor ve kansere olan etkilerinin, bilimsel çalışmalarda var olduğunu biliyorum.
3. Yüksek Mahkeme'nin, baz istasyonları konusunda vermiş olduğu kararlarda da bahsedildiği gibi; kurulma mevzuata uygun da olsa, doğrudan bir zarar verdiği kanıtlanmasa da, insanların bundan tedirgin olması, davanın kabulü için yeterlidir.
O nedenle;
A. Sayın meslekdaşımın yerinde önerilerine katıldığımı;
B. Toplu hareket etmenin; hem masrafların paylaşılarak azaltılması ve hem de ses getirmesi sebebiyle, süreçte hızlılık sağlayacağını;
C. Yakınından yüksek gerilim hattı geçmesinin, evlerin değerlerinde azalmaya yol açmış da olabileceğini;
bilgilerinize sunarım.
Merhaba,
bundan yaklaşık 35 sene önce bizim oturduğum evin üzerine yüksek gerilim hattı geçilmiş. ben 24 yaşındayım ve doğduğumdan beri bu evde yaşıyorum. Annanem kolan kanserinden vefat etmiş. Nasıl bir sağlık rikiyle yaşamışım siz düşünün 1-1buçuk sene önce de elektrik idaresi yüksek gerilim hattını kendisi (nasıl olduysa) kaldırdı ve yeraltına taşıdı.
Yüksek Gerilimler Hakkında Tübitak'ın Cevabı
Merhaba, üzerinden yüksek gerilim hattının geçtiği bir alanda yaşayan canlıların göreceği zararların neler olduğunu öğrenmek istiyorum. Bu konuda beni aydınlatırsanız sevinirim. İyi çalışmalar. (Yasemin Tüter)
Şimdiye kadar yapılan araştırmalarda yüksek gerilim hatlarının oluşturduğu manyetik alanların canlı sağlığına olan etkileri konusunda çok kesin sonuçlar elde edilememiştir. Bu tür alanlara maruz kalmış ve kalmamış canlılarda görülen hastalık riski istatistiksel olarak birçok çalışmada değerlendirilmiştir. Araştırmalar sonucunda bu tür alanların yakınında yaşayan canlıların, özellikle çocukların bazı kanser türleri (özellikle lösemi) ve benzer hastalıklara yakalanma riskinin bu tür alanlara uzak olan canlılara göre daha yüksek olabileceği düşünülmüştür. Fakat bu veriler sadece karşılaştırma verileri olup, kesin kanıtlar ortaya konulamamıştır.
Cep telefonlarının insan sağlığı üzerine etkileri konusunda da bazı iddialar ortaya atılsa da, bu konularda henüz karar verecek yeterli veri bulunamamıştır. Öte yandan, bu alanların tamamen zararsız olduğu da kanıtlanamamıştır. Yani ortada bir sağlık riski ihtimali olabileceği düşünülebilir.
Şimdiye kadar yapılan araştırmalarda yüksek gerilim hatlarının oluşturduğu manyetik alanların canlı sağlığına olan etkileri konusunda çok kesin sonuçlar elde edilememiştir. Bu tür alanlara maruz kalmış ve kalmamış canlılarda görülen hastalık riski istatistiksel olarak birçok çalışmada değerlendirilmiştir. Araştırmalar sonucunda bu tür alanların yakınında yaşayan canlıların, özellikle çocukların bazı kanser türleri (özellikle lösemi) ve benzer hastalıklara yakalanma riskinin bu tür alanlara uzak olan canlılara göre daha yüksek olabileceği düşünülmüştür. Fakat bu veriler sadece karşılaştırma verileri olup, kesin kanıtlar ortaya konulamamıştır.
Cep telefonlarının insan sağlığı üzerine etkileri konusunda da bazı iddialar ortaya atılsa da, bu konularda henüz karar verecek yeterli veri bulunamamıştır. Öte yandan, bu alanların tamamen zararsız olduğu da kanıtlanamamıştır. Yani ortada bir sağlık riski ihtimali olabileceği düşünülebilir.
Yüksek gerilim kanser yapıyor
Balıkesir Üniversitesi Bandırma Sağlık Meslek Yüksekokulu ve Bandırma Elektrik ve Elektronikçiler Odası Başkanlığı tarafından ortaklaşa düzenlenen “Elektromanyetik kirlilik,sağlığa etkileri ve korunma yolları” konulu konferans Ticaret Odası toplantı salonunda yapıldı. Konferansa konuşmacı olarak konuşan İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Biyofizik Anabilim dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr.Tunaya Kalkan katıldı.
Konferansta konuşan İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Biyofizik Anabilim dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr.Tunaya Kalkan “ Yüksek gerilim hatlarının beyin tümörü, lösemi ve diğer kanser türlerindeki riski arttırdığı çok önceden saptandı. İsveçli bilim adamları da 1970’li yıllarda, yüksek gerilim hattı altında yaşayan kişilerin risk altında olduğunu ortaya çıkardılar. Artık yüksek gerilim hatlarının bulunduğu yerlerde yerleşime izin verilmiyor. Yüksek gerilim hatları kadar elektrikli ev aletlerinin de vücuda olumsuz etkisi olduğu saptandı. Yıldız Teknik Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırmaya göre İstanbul’un yüzde 7’si yüksek gerilim hatlarının altında yaşıyor. Bunları mümkün olduğu kadar kırsal alanda kurmak yada şehir içinde yer altında geçirmek gerekir. Yerleşim, bu hatların en az 50 metre uzağında olmalı. Oysa bizde Levent’teki kanser araştırma merkezinin üstünden bile geçiyor. Biz de tavuk embriyosunda ve farelerde araştırmalar yaptık. Kanser başlangıcı tespit ettik elektromanyetik alan olduğu için bazı hastalıklar yapabilir. Kanser oluşumunu etkileyebilir. Bunun lösemi ağırlıklı olabileceğini tahmin ediyorum. Beyin tümörleri üzerinde de etkisi olduğu düşünülüyor. Bu konuda araştırmalar sürüyor. Yüksek gerilim hatlarının bulunduğu bölgede yaşayan insanlar üzerinde yapılan çalışmalar bazı tür kanserlerin manyetik alandan kaynaklandığı ihtimalini güçlendiriyor” dedi.
Konferansta konuşan İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Biyofizik Anabilim dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr.Tunaya Kalkan “ Yüksek gerilim hatlarının beyin tümörü, lösemi ve diğer kanser türlerindeki riski arttırdığı çok önceden saptandı. İsveçli bilim adamları da 1970’li yıllarda, yüksek gerilim hattı altında yaşayan kişilerin risk altında olduğunu ortaya çıkardılar. Artık yüksek gerilim hatlarının bulunduğu yerlerde yerleşime izin verilmiyor. Yüksek gerilim hatları kadar elektrikli ev aletlerinin de vücuda olumsuz etkisi olduğu saptandı. Yıldız Teknik Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırmaya göre İstanbul’un yüzde 7’si yüksek gerilim hatlarının altında yaşıyor. Bunları mümkün olduğu kadar kırsal alanda kurmak yada şehir içinde yer altında geçirmek gerekir. Yerleşim, bu hatların en az 50 metre uzağında olmalı. Oysa bizde Levent’teki kanser araştırma merkezinin üstünden bile geçiyor. Biz de tavuk embriyosunda ve farelerde araştırmalar yaptık. Kanser başlangıcı tespit ettik elektromanyetik alan olduğu için bazı hastalıklar yapabilir. Kanser oluşumunu etkileyebilir. Bunun lösemi ağırlıklı olabileceğini tahmin ediyorum. Beyin tümörleri üzerinde de etkisi olduğu düşünülüyor. Bu konuda araştırmalar sürüyor. Yüksek gerilim hatlarının bulunduğu bölgede yaşayan insanlar üzerinde yapılan çalışmalar bazı tür kanserlerin manyetik alandan kaynaklandığı ihtimalini güçlendiriyor” dedi.
4 Şubat 2010 Perşembe
17 Ocak 2010 Pazar
18 OCAK PAZARTESİ SAAT 18.00'DA KÜÇÜKYALI KÜLTÜR MERKEZİNDE( İST.EMLAKÇILAR ODASI BAŞKAN ADAYI GÜNGÖR ATAÇ'IN TANITIM TOPLANTISI)
Değerli Meslektaşlarımız;
İstanbul Emlakçılar Odası Başkanlık seçimleri 01.Şubat.2010 tarihinde yeterli çoğunluk sağlanamazsa
07.Şubat.2010 tarihinde yapılacaktır.
Emlakta Yeni Oluşum Grubunun Başkanı Plan Emlak 'ın sahibi İnşaat Mühendisi Güngör Ataç Başkanlık seçimlerinde adaydır.
Siz Değerli Emlakçı Meslektaşlarımızı 18 Ocak 2010 Pazartesi günü SAAT 18:00 de aşağıda adresini bulabiliceğiniz Küçükyalı Kültür Merkezinde yapacağımız Sn. Güngör Ataç'ı tanıtım toplantımıza mutlaka bekliyoruz.
İlerki tarihlerde diğer bölgelerdede toplantılarımız olacaktır.
Emlakta Yeni Oluşum isteyen tüm emlakçı meslektaşlarımızın toplantılarımıza katılarak , www.emlaktayeniolusum.biz internet sitemizi ziyaret ederek bizi takip etmelerini önemle rica ediyoruz.
Artık Emlakçı Esnafının sorunlarının çözülmesinin ,sektörün daha saygın bir hale getirilmesinin zamanı gelmiştir.
Saygılarımızla;
Emlakta Yeni Oluşum Grubu Adına İnş. Müh. Güngör Ataç
www.emlaktayeniolusum.biz
0212 651 33 00
Küçükyalı Kültür Merkezi Adres:
Cumhuriyet cad. no:18 Küçükyalı / Maltepe
(Maltepe sahilde Pinhan restaurant'ın yanı)
www.emlaktayeniolusum.biz
İstanbul Emlakçılar Odası Başkanlık seçimleri 01.Şubat.2010 tarihinde yeterli çoğunluk sağlanamazsa
07.Şubat.2010 tarihinde yapılacaktır.
Emlakta Yeni Oluşum Grubunun Başkanı Plan Emlak 'ın sahibi İnşaat Mühendisi Güngör Ataç Başkanlık seçimlerinde adaydır.
Siz Değerli Emlakçı Meslektaşlarımızı 18 Ocak 2010 Pazartesi günü SAAT 18:00 de aşağıda adresini bulabiliceğiniz Küçükyalı Kültür Merkezinde yapacağımız Sn. Güngör Ataç'ı tanıtım toplantımıza mutlaka bekliyoruz.
İlerki tarihlerde diğer bölgelerdede toplantılarımız olacaktır.
Emlakta Yeni Oluşum isteyen tüm emlakçı meslektaşlarımızın toplantılarımıza katılarak , www.emlaktayeniolusum.biz internet sitemizi ziyaret ederek bizi takip etmelerini önemle rica ediyoruz.
Artık Emlakçı Esnafının sorunlarının çözülmesinin ,sektörün daha saygın bir hale getirilmesinin zamanı gelmiştir.
Saygılarımızla;
Emlakta Yeni Oluşum Grubu Adına İnş. Müh. Güngör Ataç
www.emlaktayeniolusum.biz
0212 651 33 00
Küçükyalı Kültür Merkezi Adres:
Cumhuriyet cad. no:18 Küçükyalı / Maltepe
(Maltepe sahilde Pinhan restaurant'ın yanı)
www.emlaktayeniolusum.biz
5 Ocak 2010 Salı
2B arazi mağdurları tapularını bekliyor
2B arazi mağdurları tapularını bekliyor
2B Arazileri
Ocak ve Şubat aylarında TBMM’den geçen iki yasa 2B mağdurlarının arazilerine kavuşmaları önündeki engelleri büyük ölçüde kaldırdı.
Cumhuriyet öncesi ve Cumhuriyet sonrası vatandaşa satılan, tapusu devredilen arazilerin, orman kapsamına alınarak kamulaştırılması binlerce vatandaşı isyan ettirdi. Para ödeyip satın aldıkları, yıllardır vergisini ödedikleri arazilerin bedelsiz olarak ellerinden alınması sonucu mağdur olanlar adalet önünde haklarını arama mücadelesi başlattılar.
Antalya’da 45 bin 538, Ankara’da 31 bin 706, İstanbul’da 18 bin 233, Türkiye genelinde toplam 474 bin hektar arazinin 2B kapsamında bulunduğunu söyleyen 2B mağdurlarının hukuksal danışmanı Cihangir Dönmez, arazi mağdurlarının ormanları kesen, yakan suçlular gibi gösterilmesini de eleştirdi
Yıllardır Türkiye’nin orman varlığını arttırmaya yönelik yasal düzenlemeler yapan devlet, bu düzenlemeleri yaparken, yıllar önce vatandaşa satılmış arazileri de orman kapsamına alınınca, binlerce vatandaş mağdur oldu.. Türkiye genelinde 500 bin hektara yakın arazinin sahipleri, zamanında parasını ödedikleri ya da mübadele nedeniyle devlet tarafından tapuları kendilerine verilmiş, yıllardır vergisini ödedikleri arazilerinin yeniden bedelsiz olarak, orman kapsamına alınması nedeniyle hukuk mücadelesi başlattı.
Kamuoyunda 2B mağdurları olarak bilinen binlerce insanın yasal haklarını savunan hukukçu ve gayrimenkul danışmanı Cihangir Dönmez, 2B arazinin anlamını açıkladı; “2B arazinin tam kanuni tanımı, orman niteliğini kaybettiği için, 6831 Sayılı Orman Kanunu’nun 2B maddesi ile orman dışına çıkartılan alandır. Bu kanunun tarihi gerçeği şudur; Türkiye Cumhuriyeti 1924’de yurt dışından soydaşlarımızı getirmiş onlara iskan ve tevzi tapular vermiştir. 1925’de öşür vergisi kaldırılmış. Herkese kullandığı arazi bedelsiz verilmiştir. 1930’da toprak tevzi komisyonlarıyla araziler dağıtılmış. 1937’de Türkiye’nin ilk ve liberal orman kanunu çıkmıştır. Atatürk döneminde çıkan bu kanunla vatandaşa ormandaki mülkiyet hakkı tanınmıştır. Yani siz Selanik’ten geliyorsunuz 100 dönüm toprağınızı bırakıyorsunuz devlet ona karşılık %20 veriyor. Çünkü buradan göç eden Yunanlılar Rumlar tarımla fazla uğraşmadıkları için gelen tarım nüfusu fazla olduğu için mübadelede böyle bir alan çıkıyor. 1937 orman kanunu 10 yıl içinde kadastronun bitirilmesini öngörür. Atatürk’ün ölümünden sonra 1937 yılında çıkan Orman Kanunu uygulaması esnasında vatandaşın tarım arazileri olmak üzere tamamı o zaman yeniden orman alanı içine alınır. 1942 yılına kadar bu çalışmalar tamamlanır. Vatandaş o zaman önemsemez, çünkü kendinin mülkiyet hakkı vardır. 1945 yılında tam savaş yıllarında savaşın bitimini 2 ay takip ettiği sürede İsmet İnönü 4785 sayılı kanunu çıkartır. Bu kanun vatandaşın orman içindeki arazileri dahil arazileri devletleştiren bir kanundur.”
Bu yasa değiştirme süreçlerinde devletin hak sahiplerine tebligat bile yapmadığını 1945 yılının şartlarında yasanın resmi gazetede yayınlanmış olmasının yeterli görüldüğü vatandaşın durumun farkına vardığında geçen sürenin de vatandaşın haklarını düşürdüğünü belirtti.
Daha sonra orman içine alınmış bu tapulu araziler 2B yasası ile orman sınırları dışına çıkartılmış ancak bu çıkartma işlemi tapu sahibi adına değil hazine adına olması bu mağduriyetin sürekli hale gelmesine yol açmıştır.
Böylece tapu ile malik oldukları ve zilyet ettikleri araziler önce orman yapılmış, sonra 2B olarak hazine adına orman dışına çıkarılmış tapu sahipleri ise kendi tapulu arazilerinde işgalci olarak kalmıştır.
Bu süreçler binlerce 2B mağdurunu yaratmıştır. Yani 2B arazileri orman keserek, yakarak oluşturulmuş araziler değildir. Bizzat Atatürk döneminde çıkarılan yasalarla vatandaşa devredilmiş, tapuları verilmiş, özelleştirilmiş arazilerdir.” dedi.
2B mağdurlarının ormanları talan eden insanlar gibi lanse edilmesinin çok acı olduğunu dile getiren Dönmez, “Avrupa insan hakları mahkemesi 2008 yılında temmuzdan itibaren verdiği kararlarla daha önceden orman olup da tapusu iptal edilen vatandaşların yaptığı başvuru üzerine birinci maddelerinde kararın mülkiyetin delindiğini vatandaşın mülkiyet haklarının delindiğini kabul etmektedir. Tazminatla ilgili şimdilik hükümetle vatandaşın anlaşmasını öngörmektedir. Çanakkale’de bir arsa için, 20 dönüm bir arsa için belirlenen değer 3 milyon Euro’dur. Bunu Türkiye için genellediğinizde 100-150 milyar Euro’luk bir tazminat ortaya çıkıyor. O yüzden hükümet yaptığı düzenlemede 2B’yi sınıflara ayırmış, daha önceden tapulu olan iskan tevzi tapusu olan yerlerin bedelsiz iadesini öngörmüştür” diye konuştu.
Türkiye’de orman varlığını arttırmanın yolunun vatandaşın tapulu arazisine el koymak olamayacağını da açıklayan Dönmez, şunları söyledi; “Ortada büyük bir haksızlık vardır. Bunun çözümü için 3-4 adım atılması lazım. Birincisi bunun çok rahat şekilde televizyonlarda tartışılabilir hale gelmesi lazım. Bunu bu konuda yetkin olan insanların, çevrecilerin veya o konuda uzman orman yönünde konuşmak isteyen insanların karşısına çıkıp izah edip kamuoyunu bilgilendirmesi gerekmektedir. Bu şunu sağlayacaktır. Önce sade vatandaşla 2B arazi mağduru birbiri ile barışacaktır. Bir gasp olmadığı burada bir hakkın yenildiği ortaya çıkacaktır. Ondan sonra bizim geliştirdiğimiz 3-5 adımlı çözüm önerileri var. Birincisinde biz diyoruz ki; 500bin hektar 2B arazisine karşılık 2B arazi mağdurlarına devlet Tema ve 2B mağduru elele 500 bin hektarlık verimli orman alanı yaratalım. Bunu nasıl yapacağız: her dönüm 2B arazisi için 20 tane ağaç dikilmesi şartını koşalım. Bu toplamda baktığınız zaman 1 milyon ağaç yapıyor. Tam bu kriz ortamında yaklaşık 25 bin kişiye 6 aylık istihdam sağlıyor. Ayrıca bunun ekonomiye getireceği canlılığın yanında devletin 10 yılda yapacağı ormanı 6 ayda sağlayabilir. İkincisi sade vatandaşa çevre açısından buna baktığınız zaman 500 bin hektar araziye karşılık bu benim söylediğim ön şart. Önce bunu yapalım 500 bin hektar verimli ormanı kazandıralım. Neden verimli orman diyorum; 2B arazilerinin çoğunun üzerinde yapı bina olduğu için zaten orman vasfı üzerindeki yapılardan binalardan kimyasallardan dolayı kaybedilmiş. Türkiye’de toprak mülkiyetinin %55’i hazinenindir. Tema’nın da belirlediği, devletin de belirlediği erozyon alanları, çölleşen alanlar vardır. Buralarda yapılacak düzenli plantasyonla verimli orman alanları bu alanlarda rahatlıkla doğrulabilir.”
2B arazilerinden sağlanacak emlak vergilerine de dikkat çeken Dönmez, bunun maddi değerinin 25 milyar dolarlara ulaşacağını belirtti. Vergi dışında inşaat, lojistik, planlı şehirleşme, gecekondulaşmanın önlenmesi, tarım özellikle organik tarım konularında da gelişme sağlanacağını vurguladı. Dönmez, 2B arazilerinin ekonomiye kazandırılması halinde Türkiye ekonomisine yılda yaklaşık 200 milyar dolarlık katkı sağlayacağını söyledi.
Bilgi notu: 2 B Tanımı: 2 B, ”31 Aralık 1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş yerlerden tarla, bağ, bahçe, meyvelik, zeytinlik, fındıklık, fıstıklık gibi çeşitli tarım alanları veya otlak, kışlak, yaylak gibi hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen araziler ile şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerleşim alanlarının Hazine adına orman dışına çıkarılması uygulaması” olarak tanımlanıyor.
Kaynak : Sabah Emlak
2B Arazileri
Ocak ve Şubat aylarında TBMM’den geçen iki yasa 2B mağdurlarının arazilerine kavuşmaları önündeki engelleri büyük ölçüde kaldırdı.
Cumhuriyet öncesi ve Cumhuriyet sonrası vatandaşa satılan, tapusu devredilen arazilerin, orman kapsamına alınarak kamulaştırılması binlerce vatandaşı isyan ettirdi. Para ödeyip satın aldıkları, yıllardır vergisini ödedikleri arazilerin bedelsiz olarak ellerinden alınması sonucu mağdur olanlar adalet önünde haklarını arama mücadelesi başlattılar.
Antalya’da 45 bin 538, Ankara’da 31 bin 706, İstanbul’da 18 bin 233, Türkiye genelinde toplam 474 bin hektar arazinin 2B kapsamında bulunduğunu söyleyen 2B mağdurlarının hukuksal danışmanı Cihangir Dönmez, arazi mağdurlarının ormanları kesen, yakan suçlular gibi gösterilmesini de eleştirdi
Yıllardır Türkiye’nin orman varlığını arttırmaya yönelik yasal düzenlemeler yapan devlet, bu düzenlemeleri yaparken, yıllar önce vatandaşa satılmış arazileri de orman kapsamına alınınca, binlerce vatandaş mağdur oldu.. Türkiye genelinde 500 bin hektara yakın arazinin sahipleri, zamanında parasını ödedikleri ya da mübadele nedeniyle devlet tarafından tapuları kendilerine verilmiş, yıllardır vergisini ödedikleri arazilerinin yeniden bedelsiz olarak, orman kapsamına alınması nedeniyle hukuk mücadelesi başlattı.
Kamuoyunda 2B mağdurları olarak bilinen binlerce insanın yasal haklarını savunan hukukçu ve gayrimenkul danışmanı Cihangir Dönmez, 2B arazinin anlamını açıkladı; “2B arazinin tam kanuni tanımı, orman niteliğini kaybettiği için, 6831 Sayılı Orman Kanunu’nun 2B maddesi ile orman dışına çıkartılan alandır. Bu kanunun tarihi gerçeği şudur; Türkiye Cumhuriyeti 1924’de yurt dışından soydaşlarımızı getirmiş onlara iskan ve tevzi tapular vermiştir. 1925’de öşür vergisi kaldırılmış. Herkese kullandığı arazi bedelsiz verilmiştir. 1930’da toprak tevzi komisyonlarıyla araziler dağıtılmış. 1937’de Türkiye’nin ilk ve liberal orman kanunu çıkmıştır. Atatürk döneminde çıkan bu kanunla vatandaşa ormandaki mülkiyet hakkı tanınmıştır. Yani siz Selanik’ten geliyorsunuz 100 dönüm toprağınızı bırakıyorsunuz devlet ona karşılık %20 veriyor. Çünkü buradan göç eden Yunanlılar Rumlar tarımla fazla uğraşmadıkları için gelen tarım nüfusu fazla olduğu için mübadelede böyle bir alan çıkıyor. 1937 orman kanunu 10 yıl içinde kadastronun bitirilmesini öngörür. Atatürk’ün ölümünden sonra 1937 yılında çıkan Orman Kanunu uygulaması esnasında vatandaşın tarım arazileri olmak üzere tamamı o zaman yeniden orman alanı içine alınır. 1942 yılına kadar bu çalışmalar tamamlanır. Vatandaş o zaman önemsemez, çünkü kendinin mülkiyet hakkı vardır. 1945 yılında tam savaş yıllarında savaşın bitimini 2 ay takip ettiği sürede İsmet İnönü 4785 sayılı kanunu çıkartır. Bu kanun vatandaşın orman içindeki arazileri dahil arazileri devletleştiren bir kanundur.”
Bu yasa değiştirme süreçlerinde devletin hak sahiplerine tebligat bile yapmadığını 1945 yılının şartlarında yasanın resmi gazetede yayınlanmış olmasının yeterli görüldüğü vatandaşın durumun farkına vardığında geçen sürenin de vatandaşın haklarını düşürdüğünü belirtti.
Daha sonra orman içine alınmış bu tapulu araziler 2B yasası ile orman sınırları dışına çıkartılmış ancak bu çıkartma işlemi tapu sahibi adına değil hazine adına olması bu mağduriyetin sürekli hale gelmesine yol açmıştır.
Böylece tapu ile malik oldukları ve zilyet ettikleri araziler önce orman yapılmış, sonra 2B olarak hazine adına orman dışına çıkarılmış tapu sahipleri ise kendi tapulu arazilerinde işgalci olarak kalmıştır.
Bu süreçler binlerce 2B mağdurunu yaratmıştır. Yani 2B arazileri orman keserek, yakarak oluşturulmuş araziler değildir. Bizzat Atatürk döneminde çıkarılan yasalarla vatandaşa devredilmiş, tapuları verilmiş, özelleştirilmiş arazilerdir.” dedi.
2B mağdurlarının ormanları talan eden insanlar gibi lanse edilmesinin çok acı olduğunu dile getiren Dönmez, “Avrupa insan hakları mahkemesi 2008 yılında temmuzdan itibaren verdiği kararlarla daha önceden orman olup da tapusu iptal edilen vatandaşların yaptığı başvuru üzerine birinci maddelerinde kararın mülkiyetin delindiğini vatandaşın mülkiyet haklarının delindiğini kabul etmektedir. Tazminatla ilgili şimdilik hükümetle vatandaşın anlaşmasını öngörmektedir. Çanakkale’de bir arsa için, 20 dönüm bir arsa için belirlenen değer 3 milyon Euro’dur. Bunu Türkiye için genellediğinizde 100-150 milyar Euro’luk bir tazminat ortaya çıkıyor. O yüzden hükümet yaptığı düzenlemede 2B’yi sınıflara ayırmış, daha önceden tapulu olan iskan tevzi tapusu olan yerlerin bedelsiz iadesini öngörmüştür” diye konuştu.
Türkiye’de orman varlığını arttırmanın yolunun vatandaşın tapulu arazisine el koymak olamayacağını da açıklayan Dönmez, şunları söyledi; “Ortada büyük bir haksızlık vardır. Bunun çözümü için 3-4 adım atılması lazım. Birincisi bunun çok rahat şekilde televizyonlarda tartışılabilir hale gelmesi lazım. Bunu bu konuda yetkin olan insanların, çevrecilerin veya o konuda uzman orman yönünde konuşmak isteyen insanların karşısına çıkıp izah edip kamuoyunu bilgilendirmesi gerekmektedir. Bu şunu sağlayacaktır. Önce sade vatandaşla 2B arazi mağduru birbiri ile barışacaktır. Bir gasp olmadığı burada bir hakkın yenildiği ortaya çıkacaktır. Ondan sonra bizim geliştirdiğimiz 3-5 adımlı çözüm önerileri var. Birincisinde biz diyoruz ki; 500bin hektar 2B arazisine karşılık 2B arazi mağdurlarına devlet Tema ve 2B mağduru elele 500 bin hektarlık verimli orman alanı yaratalım. Bunu nasıl yapacağız: her dönüm 2B arazisi için 20 tane ağaç dikilmesi şartını koşalım. Bu toplamda baktığınız zaman 1 milyon ağaç yapıyor. Tam bu kriz ortamında yaklaşık 25 bin kişiye 6 aylık istihdam sağlıyor. Ayrıca bunun ekonomiye getireceği canlılığın yanında devletin 10 yılda yapacağı ormanı 6 ayda sağlayabilir. İkincisi sade vatandaşa çevre açısından buna baktığınız zaman 500 bin hektar araziye karşılık bu benim söylediğim ön şart. Önce bunu yapalım 500 bin hektar verimli ormanı kazandıralım. Neden verimli orman diyorum; 2B arazilerinin çoğunun üzerinde yapı bina olduğu için zaten orman vasfı üzerindeki yapılardan binalardan kimyasallardan dolayı kaybedilmiş. Türkiye’de toprak mülkiyetinin %55’i hazinenindir. Tema’nın da belirlediği, devletin de belirlediği erozyon alanları, çölleşen alanlar vardır. Buralarda yapılacak düzenli plantasyonla verimli orman alanları bu alanlarda rahatlıkla doğrulabilir.”
2B arazilerinden sağlanacak emlak vergilerine de dikkat çeken Dönmez, bunun maddi değerinin 25 milyar dolarlara ulaşacağını belirtti. Vergi dışında inşaat, lojistik, planlı şehirleşme, gecekondulaşmanın önlenmesi, tarım özellikle organik tarım konularında da gelişme sağlanacağını vurguladı. Dönmez, 2B arazilerinin ekonomiye kazandırılması halinde Türkiye ekonomisine yılda yaklaşık 200 milyar dolarlık katkı sağlayacağını söyledi.
Bilgi notu: 2 B Tanımı: 2 B, ”31 Aralık 1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş yerlerden tarla, bağ, bahçe, meyvelik, zeytinlik, fındıklık, fıstıklık gibi çeşitli tarım alanları veya otlak, kışlak, yaylak gibi hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen araziler ile şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerleşim alanlarının Hazine adına orman dışına çıkarılması uygulaması” olarak tanımlanıyor.
Kaynak : Sabah Emlak
2B Yasası’na Tepki
2B YASASI’NA TEPKİ
SİNOP OR-KOOP İLE TEMA İL TEMSİLCİLİĞİ ORGANİZESİNDE YAPILAN TOPLANTIDA ORMAN NİTELİĞİNİ YİTİRMİŞ ARAZİLERİN SATIŞINI ÖNGÖREN 2B’YE TEPKİ GÖSTERİLDİ
2B Yasası'na Tepki
SİNOP - Sinop Bölgesi Ormancılık Kooperatifleri Birliği (OR-KOOP) ile TEMA Sinop Temsilciliği tarafından yapılan toplantıda, orman niteliğini kaybetmiş arazilerin orman sınırı dışına çıkarılması konusunu içeren ‘2B Yasası’na tepki gösterildi.
Sinop Ticaret ve Sanayi Odası (STSO) salonunda yapılan programa, OR-KOOP Başkanı Cemil Özdemir ile TEMA Vakfı Sinop Temsilcisi Kadriye Göl konuşmacı olarak katılırken, toplantıyı bazı sivil toplum örgütü temsilcisi ve vatandaşlar katıldı.
Tüm ikaz ve uyarılara rağmen hükümetin 2B konusunda geri adım atmadığını belirten OR-KOOP Başkanı Cemil Özdemir, 2B’de yapılan değişikliğin orman köylüsünün atalarından kalan topraklardan çıkartılması anlamına geldiğini söyledi. Özdemir, “Kamuoyunda 2B olarak bilinen orman özelliğini yitirmiş alanların satışı ile imara açılmasını öngören yasa, Anayasa’ya aykırı olduğu için Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmişti. Ancak doğal, kültürel, kentsel değerlerimizi kısa süreli çıkarlar uğruna menkulleştirmeye, paraya dönüştürülmeye çalışan siyasi iktidar bunu aşabilmek için gündemin yoğunluğu arasında apar topar söz konusu kanunu çıkartmıştır” dedi.
TEMA İl Temsilcisi Kadriye Göl ise TEMA olarak 2B arazilerinin satışını engellemek için 1 milyon 236 bin 842 imza topladıklarını belirterek, “Orman vasfını yitirmiş arazilerin satışa çıkartılması ülkemizin geleceğini tehlikeye atmak demektir. Geleceğimiz çocuklarımıza, torunlarımıza yaşanabilir bir eko sistem, temiz bir dünya bırakabiliyor muyuz? Ulusumuzu milli davalar etrafında birleşmeye, vatanı ve gelecek nesilleri düşünen herkesi davet ediyoruz. Desteğinizle daha güçlüyüz. Şimdi sesimizi hükümete duyurmak için kararlılıkla ve inançla bekliyoruz” diye konuştu.
SİNOP OR-KOOP İLE TEMA İL TEMSİLCİLİĞİ ORGANİZESİNDE YAPILAN TOPLANTIDA ORMAN NİTELİĞİNİ YİTİRMİŞ ARAZİLERİN SATIŞINI ÖNGÖREN 2B’YE TEPKİ GÖSTERİLDİ
2B Yasası'na Tepki
SİNOP - Sinop Bölgesi Ormancılık Kooperatifleri Birliği (OR-KOOP) ile TEMA Sinop Temsilciliği tarafından yapılan toplantıda, orman niteliğini kaybetmiş arazilerin orman sınırı dışına çıkarılması konusunu içeren ‘2B Yasası’na tepki gösterildi.
Sinop Ticaret ve Sanayi Odası (STSO) salonunda yapılan programa, OR-KOOP Başkanı Cemil Özdemir ile TEMA Vakfı Sinop Temsilcisi Kadriye Göl konuşmacı olarak katılırken, toplantıyı bazı sivil toplum örgütü temsilcisi ve vatandaşlar katıldı.
Tüm ikaz ve uyarılara rağmen hükümetin 2B konusunda geri adım atmadığını belirten OR-KOOP Başkanı Cemil Özdemir, 2B’de yapılan değişikliğin orman köylüsünün atalarından kalan topraklardan çıkartılması anlamına geldiğini söyledi. Özdemir, “Kamuoyunda 2B olarak bilinen orman özelliğini yitirmiş alanların satışı ile imara açılmasını öngören yasa, Anayasa’ya aykırı olduğu için Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmişti. Ancak doğal, kültürel, kentsel değerlerimizi kısa süreli çıkarlar uğruna menkulleştirmeye, paraya dönüştürülmeye çalışan siyasi iktidar bunu aşabilmek için gündemin yoğunluğu arasında apar topar söz konusu kanunu çıkartmıştır” dedi.
TEMA İl Temsilcisi Kadriye Göl ise TEMA olarak 2B arazilerinin satışını engellemek için 1 milyon 236 bin 842 imza topladıklarını belirterek, “Orman vasfını yitirmiş arazilerin satışa çıkartılması ülkemizin geleceğini tehlikeye atmak demektir. Geleceğimiz çocuklarımıza, torunlarımıza yaşanabilir bir eko sistem, temiz bir dünya bırakabiliyor muyuz? Ulusumuzu milli davalar etrafında birleşmeye, vatanı ve gelecek nesilleri düşünen herkesi davet ediyoruz. Desteğinizle daha güçlüyüz. Şimdi sesimizi hükümete duyurmak için kararlılıkla ve inançla bekliyoruz” diye konuştu.
Türkiye’nin 2B Haritası Çıkarıldı
Hükümetin 29 Mart 2009 yerel seçimlerinden önce çıkarmayı planladığı 2-B’ler yasası Türkiye’de 473 bin 419 hektarlık bir alanı kaplıyor
Hükümetin 29 Mart 2009 yerel seçimlerinden önce çıkarmayı planladığı 2-B’ler yasası (orman dışına çıkarılmış araziler) Türkiye’de 473 bin 419 hektarlık bir alanı kaplıyor. İstanbul, İzmir gibi illerdeki 2-B’lerin üzerinde de genellikle toplu yerleşim alanları ve sanayi tesisleri bulunuyor.
AA muhabirinin edindiği bilgiye göre, hazırlanan yasa taslağıyla hak sahiplerine rayiç değerler üzerinden satılması, TOKİ’ye emlak vergisine tabi değerler üzerinden devri planlanan 2-B’lerin toplam büyüklüğü 473 bin 419 hektarı buluyor. Kadastro çalışmaları tamamlandığında bu rakamın 600 bin hektara ulaşacağı tahmin ediliyor.
||| En fazla 2-B Antalya’da
Mevcut rakamlara göre en fazla 2-B alanı, 45 bin 548 hektar ile Antalya’da bulunuyor. Bunu 39 bin 287 hektar ile Mersin, 34 bin 887 hektar ile Balıkesir, 29 bin 632 hektar ile Sakarya, 29 bin 138 hektar ile de Muğla izliyor. 2-B’lerin oluşturduğu alan İstanbul’da 18 bin 233 hektara, İzmir’de 14 bin 772 hektara, Bursa’da 14 bin 534 hektara ulaşıyor.
Hakkari, Van, Şırnak, Mardin, Batman, Erzurum, Erzincan, Ağrı, Kars, Ardahan ve Iğdır illerinde ise hiç 2-B arazisi görünmüyor.
||| 2-B’lerin üzerinde kentler var
Devletin resmi verilerine göre, 2-B’lerin 22 bin 233 hektarının üzerinde toplu yerleşim alanları bulunuyor. 6 bin 624 hektarlık alanda ilçeler, 8 bin 514 hektarlık alanda beldeler, 7 bin 35 hektarlık alanda da köyler yer alıyor.
Sera alanları 2-B’ler içinde 2 bin 365 hektar, narenciye, zeytinlik, fındıklık, meyvelik ve bahçelikler 111 bin 115 hektar, otlak ve yaylaklar 35 bin 419 hektar, diğer ekili alanlar ve değerlendirilemeyecek alanlar da 294 bin 206 hektarlık alan oluşturuyor.
İstanbul, İzmir, Antalya, Mersin, Muğla ve Bursa’da toplam 160 bin hektarlık 2-B alanı üzerinde rantı yüksek yerleşim, sanayi tesisi, narenciye, muz bahçeleri, seralar ve zeytinlikler yer alıyor.
2-B’ler için hazırlanan “Orman Köylülerinin Kalkındırılması ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi Hakkında Kanun Tasarısı Taslağı”nın gerekçesinde, orman vasfını tam kaybettiği için orman sınırları dışına çıkartılan yerlerin 10-30 yıldır işgalcilerin elinde bulunduğu belirtilerek, şu değerlendirmeler yapıldı:
“Mersin, Antalya, Muğla, İzmir, İstanbul ve Bursa il sınırları içinde orman sınırları dışına çıkarılan alan 160 bin hektar civarında olup, bu yerler, narenciye, muz, sera, zeytinlik, toplu yerleşim yerleri ve sanayi alanları gibi rayiç değerleri çok yüksek olan yerlerdir. 10-30 yıldır işgalcilerin elinde bulunan, devlete o günden bu yana bir kuruş ödemeyen, aksine kullanan kişilerce harici senetlerle alınıp, satılan yeniden orman yapılması mümkün olmayan bu arazilerin, kullananların elinden alınıp, orman içi köyler halkına tahsis edilebilmesi de mümkün değildir. Bu yerlerin rayiç değerleri üzerinden değerlendirilerek sağlanacak mali kaynak, öncelikle nakledilecek orman köylülerine ait taşınmazların kamulaştırılması, bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında yarar görülmeyen, ancak tarım alanı olarak kullanılmasında yarar görüldüğü için orman sınırları dışına çıkartılan yerlerin ıslah, imar ve ihyası, naklen iskan, orman köylülerinin kalkınmalarının desteklenmesi ve yeni orman alanlarının tesisinde kullanılacaktır.”
||| 2-B’lerin Orman Bölge Müdürlükleri ve illere göre dağılımı da şöyle:
2-B ALANI BÖLGELER İLLER (hektar)
ADANA Adana 12.357
. Niğde 204
. Nevşehir 18
. Kayseri 29
. Osmaniye 1.552
ADAPAZARI Adapazarı 29.643
. Kocaeli 5.338
AMASYA Amasya 3.602
. Çorum 181
. Samsun 15.290
. Tokat 3.558
. Sivas 50
. Yozgat 1.412
ANKARA Ankara 31.706
. Çankırı 4.516
. Kırıkkale 12.706
. Kırşehir 254
ANTALYA Antalya 45.548
ARTVİN Artvin 41
BALIKESİR Balıkesir 34.887
BOLU Bolu 16.095
BURSA Bursa 14.534
. Bilecik 1.561
. Yalova 1.768
ÇANAKKALE Çanakkale 4.105
. Edirne 4.122
DENİZLİ Denizli 4.265
. Uşak 2.769
ELAZIĞ Elazığ 450
. Bingöl 35
. Bitlis 1.825
. Malatya 2.645
. Muş 2
. Tunceli 28
. Siirt 35
. Diyarbakır 135
ESKİŞEHİR Eskişehir 9.456
. Afyon 10.673
GİRESUN Giresun 50
. Ordu 956
ISPARTA Isparta 3.174
. Burdur 8.363
İSTANBUL İstanbul 18.233
. Kırklareli 14.757
. Tekirdağ 2.991
İZMİR İzmir 14.772
. Manisa 6.848
KASTAMONU Kastamonu 2.131
KAHRAMANMARAŞ Kahramanmaraş 5.737
. Hatay 3.856
. Gaziantep 9.960
. Adıyaman 1.860
. Şanlıurfa 50
MERSİN Mersin 39.287
MUĞLA Muğla 29.138
. Aydın 5.135
TRABZON Trabzon 1.005
. Rize 14
. Gümüşhane 12
. Bayburt 6
ZONGULDAK Zonguldak 10.910
. Bartın 1.014
. Karabük 2.620
KÜTAHYA Kütahya 5.152
KONYA Konya 4.895
. Aksaray 512
. Karaman 826
SİNOP Sinop 1.760
TOPLAM : 473.419
Kaynak : Milliyet Emlak
Hükümetin 29 Mart 2009 yerel seçimlerinden önce çıkarmayı planladığı 2-B’ler yasası (orman dışına çıkarılmış araziler) Türkiye’de 473 bin 419 hektarlık bir alanı kaplıyor. İstanbul, İzmir gibi illerdeki 2-B’lerin üzerinde de genellikle toplu yerleşim alanları ve sanayi tesisleri bulunuyor.
AA muhabirinin edindiği bilgiye göre, hazırlanan yasa taslağıyla hak sahiplerine rayiç değerler üzerinden satılması, TOKİ’ye emlak vergisine tabi değerler üzerinden devri planlanan 2-B’lerin toplam büyüklüğü 473 bin 419 hektarı buluyor. Kadastro çalışmaları tamamlandığında bu rakamın 600 bin hektara ulaşacağı tahmin ediliyor.
||| En fazla 2-B Antalya’da
Mevcut rakamlara göre en fazla 2-B alanı, 45 bin 548 hektar ile Antalya’da bulunuyor. Bunu 39 bin 287 hektar ile Mersin, 34 bin 887 hektar ile Balıkesir, 29 bin 632 hektar ile Sakarya, 29 bin 138 hektar ile de Muğla izliyor. 2-B’lerin oluşturduğu alan İstanbul’da 18 bin 233 hektara, İzmir’de 14 bin 772 hektara, Bursa’da 14 bin 534 hektara ulaşıyor.
Hakkari, Van, Şırnak, Mardin, Batman, Erzurum, Erzincan, Ağrı, Kars, Ardahan ve Iğdır illerinde ise hiç 2-B arazisi görünmüyor.
||| 2-B’lerin üzerinde kentler var
Devletin resmi verilerine göre, 2-B’lerin 22 bin 233 hektarının üzerinde toplu yerleşim alanları bulunuyor. 6 bin 624 hektarlık alanda ilçeler, 8 bin 514 hektarlık alanda beldeler, 7 bin 35 hektarlık alanda da köyler yer alıyor.
Sera alanları 2-B’ler içinde 2 bin 365 hektar, narenciye, zeytinlik, fındıklık, meyvelik ve bahçelikler 111 bin 115 hektar, otlak ve yaylaklar 35 bin 419 hektar, diğer ekili alanlar ve değerlendirilemeyecek alanlar da 294 bin 206 hektarlık alan oluşturuyor.
İstanbul, İzmir, Antalya, Mersin, Muğla ve Bursa’da toplam 160 bin hektarlık 2-B alanı üzerinde rantı yüksek yerleşim, sanayi tesisi, narenciye, muz bahçeleri, seralar ve zeytinlikler yer alıyor.
2-B’ler için hazırlanan “Orman Köylülerinin Kalkındırılması ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi Hakkında Kanun Tasarısı Taslağı”nın gerekçesinde, orman vasfını tam kaybettiği için orman sınırları dışına çıkartılan yerlerin 10-30 yıldır işgalcilerin elinde bulunduğu belirtilerek, şu değerlendirmeler yapıldı:
“Mersin, Antalya, Muğla, İzmir, İstanbul ve Bursa il sınırları içinde orman sınırları dışına çıkarılan alan 160 bin hektar civarında olup, bu yerler, narenciye, muz, sera, zeytinlik, toplu yerleşim yerleri ve sanayi alanları gibi rayiç değerleri çok yüksek olan yerlerdir. 10-30 yıldır işgalcilerin elinde bulunan, devlete o günden bu yana bir kuruş ödemeyen, aksine kullanan kişilerce harici senetlerle alınıp, satılan yeniden orman yapılması mümkün olmayan bu arazilerin, kullananların elinden alınıp, orman içi köyler halkına tahsis edilebilmesi de mümkün değildir. Bu yerlerin rayiç değerleri üzerinden değerlendirilerek sağlanacak mali kaynak, öncelikle nakledilecek orman köylülerine ait taşınmazların kamulaştırılması, bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında yarar görülmeyen, ancak tarım alanı olarak kullanılmasında yarar görüldüğü için orman sınırları dışına çıkartılan yerlerin ıslah, imar ve ihyası, naklen iskan, orman köylülerinin kalkınmalarının desteklenmesi ve yeni orman alanlarının tesisinde kullanılacaktır.”
||| 2-B’lerin Orman Bölge Müdürlükleri ve illere göre dağılımı da şöyle:
2-B ALANI BÖLGELER İLLER (hektar)
ADANA Adana 12.357
. Niğde 204
. Nevşehir 18
. Kayseri 29
. Osmaniye 1.552
ADAPAZARI Adapazarı 29.643
. Kocaeli 5.338
AMASYA Amasya 3.602
. Çorum 181
. Samsun 15.290
. Tokat 3.558
. Sivas 50
. Yozgat 1.412
ANKARA Ankara 31.706
. Çankırı 4.516
. Kırıkkale 12.706
. Kırşehir 254
ANTALYA Antalya 45.548
ARTVİN Artvin 41
BALIKESİR Balıkesir 34.887
BOLU Bolu 16.095
BURSA Bursa 14.534
. Bilecik 1.561
. Yalova 1.768
ÇANAKKALE Çanakkale 4.105
. Edirne 4.122
DENİZLİ Denizli 4.265
. Uşak 2.769
ELAZIĞ Elazığ 450
. Bingöl 35
. Bitlis 1.825
. Malatya 2.645
. Muş 2
. Tunceli 28
. Siirt 35
. Diyarbakır 135
ESKİŞEHİR Eskişehir 9.456
. Afyon 10.673
GİRESUN Giresun 50
. Ordu 956
ISPARTA Isparta 3.174
. Burdur 8.363
İSTANBUL İstanbul 18.233
. Kırklareli 14.757
. Tekirdağ 2.991
İZMİR İzmir 14.772
. Manisa 6.848
KASTAMONU Kastamonu 2.131
KAHRAMANMARAŞ Kahramanmaraş 5.737
. Hatay 3.856
. Gaziantep 9.960
. Adıyaman 1.860
. Şanlıurfa 50
MERSİN Mersin 39.287
MUĞLA Muğla 29.138
. Aydın 5.135
TRABZON Trabzon 1.005
. Rize 14
. Gümüşhane 12
. Bayburt 6
ZONGULDAK Zonguldak 10.910
. Bartın 1.014
. Karabük 2.620
KÜTAHYA Kütahya 5.152
KONYA Konya 4.895
. Aksaray 512
. Karaman 826
SİNOP Sinop 1.760
TOPLAM : 473.419
Kaynak : Milliyet Emlak
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
-
T.C. ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ VE PLANLAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ÇED VE PLAN İZLEME KONTROL DAİRESİ BAŞKANLIĞI 8/8/2...
-
Emlakçılık güven isleyen bir meslek olduğu herkes tarafından kabul gören bir gerçek. Yeni emlakçılık hayatına merhaba diyecek olan emlakçı...