10 Mart 2011 Perşembe

KENTSEL DÖNÜŞÜM YASALAŞTI

KENTSEL DÖNÜŞÜM YASALAŞTI

BELEDİYELER KANUNUNDA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLE, BELEDİYELERİN KENTSEL DÖNÜŞÜM KONUSUNDA OLDUKÇA ÖNEMLİ YETKİLERİ OLDU.


        24.Haziran 2010 tarih, 27621 sayılı resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5998 sayılı yasa ile, Belediyeler kanunun 73.maddesi değiştirilerek Belediyelerin meclis kararı ile 5 hektardan az olmamak üzere belirledikleri alanlarda konut alanları, sanayi ve ticaret alanları, teknoloji parkları kamu hizmet alanları, rekrerasyon alanları ve her türlü sosyal donatı alanları oluşturmak, ESKİYEN KENT KISIMLARINI YENİDEN İNŞA VE RESTORE ETMEK, DEPREM RİSKİNE KARŞILIK TEDBİRLER ALMAK amacıyla KENTSEL DÖNÜŞÜM VE GELİŞİM PROJELERİ uygulayabilecekler.
        Bu tür karar alınmış gayrimenkullerin tapu kayıtlarına ve paftasında gösterilmek üzere Kadastro Müdürlüklerine ilgili Belediyelerce şerh koydurulacak ve bu süreçten sonraki kayıtlarda meydana gelen değişiklikler Belediyeye bildirilecek.
        Hatta, Kentsel Dönüşüm ve Gelişim alanı ilan edilen yerlerde, ifraz, tevhit, sınırlı aynı hak tesisi ve terkini, cins değişikliği gibi işlemlerde ilgili Belediyenin iznine baş vurulması gerekecek.
        Belediyelere çok önemli yetkiler veren bu kanun doğru uygulanması halinde Kentsel dönüşüm alanlarındaki gayrimenkul malikleri hem mağdur edilmeyecek, hem de Kentlerimiz yenilenmiş olacaktır.
         Yıllardır hep savunduğumuz gibi İstanbul’un eskiyen bitişik nizam binalarının yerine, bu kanun uygulanarak, küçük parseller şuyulandırılıp, bina yükseklikleri mevcuda göre artırılmak suretiyle, yolu, otoparkı, çocuk parkı, yeşil alanı olan çağdaş kent yerleşme alanlarına düşük maliyetle kavuşabiliriz. Hatta Belediyeler tüccarca düşünür ise, kentlerimizi özellikle konut alanlarında yüksek irtifa ile ilave bağımsız bölümler kazanılır ve Müteahhitlere kat karşılığı vererek vatandaşa yük getirmeden sıfır maliyetle yenileyebiliriz.
        Artık kozlar Belediyelerde..

                                                                                                       Zafer AKKAYA


(Kanun metni aşağıdadır)

BELEDİYE KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA
İLİŞKİN KANUN
Kanun No. 5998                                                                                               Kabul Tarihi: 17/6/2010
            MADDE 1 – 3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanununun 73 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
            "MADDE 73 – Belediye, belediye meclisi kararıyla; konut alanları, sanayi alanları, ticaret alanları, teknoloji parkları, kamu hizmeti alanları, rekreasyon alanları ve her türlü sosyal donatı alanları oluşturmak, eskiyen kent kısımlarını yeniden inşa ve restore etmek, kentin tarihi ve kültürel dokusunu korumak veya deprem riskine karşı tedbirler almak amacıyla kentsel dönüşüm ve gelişim projeleri uygulayabilir. Bir alanın kentsel dönüşüm ve gelişim alanı olarak ilan edilebilmesi için yukarıda sayılan hususlardan birinin veya bir kaçının gerçekleşmesi ve bu alanın belediye veya mücavir alan sınırları içerisinde bulunması şarttır. Ancak, kamunun mülkiyetinde veya kullanımında olan yerlerde kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanı ilan edilebilmesi ve uygulama yapılabilmesi Bakanlar Kurulu kararına bağlıdır.
            Kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanı olarak ilan edilecek alanın; üzerinde yapı olan veya olmayan imarlı veya imarsız alanlar olması, yapı yükseklik ve yoğunluğunun belirlenmesi, alanın büyüklüğünün en az 5 en çok 500 hektar arasında olması, etaplar halinde yapılabilmesi hususlarının takdiri münhasıran belediye meclisinin yetkisindedir. Toplamı 5 hektardan az olmamak kaydı ile proje alanı ile ilişkili birden fazla yer tek bir dönüşüm alanı olarak belirlenebilir.
            Büyükşehir belediye ve mücavir alan sınırları içinde kentsel dönüşüm ve gelişim projesi alanı ilan etmeye büyükşehir belediyeleri yetkilidir. Büyükşehir belediye meclisince uygun görülmesi halinde ilçe belediyeleri kendi sınırları içinde kentsel dönüşüm ve gelişim projeleri uygulayabilir.
            Büyükşehir belediyeleri tarafından yapılacak kentsel dönüşüm ve gelişim projelerine ilişkin her ölçekteki imar planı, parselasyon planı, bina inşaat ruhsatı, yapı kullanma izni ve benzeri tüm imar işlemleri ve 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanununda belediyelere verilen yetkileri kullanmaya büyükşehir belediyeleri yetkilidir.
            Kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanlarında bulunan yapıların boşaltılması, yıkımı ve kamulaştırılmasında anlaşma yolu esastır. Kentsel dönüşüm ve gelişim projesi kapsamında bulunan gayrimenkul sahipleri ve belediye tarafından açılacak davalar, mahkemelerde öncelikle görüşülür ve karara bağlanır.
            Kentsel dönüşüm ve gelişim alanları içinde yer alan eğitim ve sağlık alanları hariç kamuya ait gayrimenkuller harca esas değer üzerinden belediyelere devredilir. Kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanlarında yıkılarak yeniden yapılacak münferit yapılarda ilgili vergi, resim ve harçların dörtte biri alınır.
            Kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanlarındaki gayrimenkul sahipleri ve 24/2/1984 tarihli ve 2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanuna istinaden, hak sahibi olmuş kimselerle anlaşmaları halinde kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanında hakları verilir. 2981 sayılı Kanun kapsamına girmeyen gecekondu sahiplerine enkaz ve ağaç bedelleri verilir veya belediye imkanları ölçüsünde kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanı dışında arsa veya konut satışı yapılabilir. Bu kapsamda bulunanlara Toplu Konut İdaresi Başkanlığı ile işbirliği yapılmak suretiyle konut satışı da yapılabilir. Enkaz ve ağaç bedelleri arsa veya konut bedellerinden mahsup edilir.
            Kentsel dönüşüm ve gelişim alanı ilan edilen yerlerde belediyelere ait gayrimenkuller ile belediyelerin anlaşma sağladığı veya kamulaştırdıkları gayrimenkuller üzerindeki inşaatların tamamı belediyeler tarafından yapılır veya yaptırılır. Belediye ile anlaşma yapmayan veya belediyece kamulaştırılmasına gerek duyulmayan gayrimenkul sahiplerinden proje alanında kendilerine 3194 sayılı Kanunun 18 inci maddesine göre ayrı ada ve parselde imar hakkı verilmemiş olanlar kamulaştırmasız el atma davası açabilir.
            Kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanlarında yapılacak alt yapı ve rekreasyon harcamaları, proje ortak gideri sayılır. Belediyelere ait inşaatların proje ortak giderleri belediyeler tarafından karşılanır. Kendilerine ayrı ada veya parsel tahsis edilen gayrimenkul sahipleri ile kamulaştırma dışı kalan gayrimenkul sahipleri, sahip oldukları inşaatın toplam metrekaresi oranında proje ortak giderlerine katılmak zorundadır. Proje ortak gideri ödenmeden inşaat ruhsatı, yapılan binalara yapı kullanma izni verilemez; su, doğalgaz ve elektrik bağlanamaz.
            Dönüşüm alanı sınırı kesinleştiği tarihte, bu sınırlar içindeki gayrimenkullerin tapu kütüğünün beyanlar hanesine kaydedilmek üzere tapu sicil müdürlüğüne, paftasında gösterilmek üzere kadastro müdürlüğüne bildirilir. Söz konusu gayrimenkullerin kaydında meydana gelen değişiklikler belediyeye bildirilir.
            Kentsel dönüşüm ve gelişim alanı ilan edilen yerlerde; ifraz, tevhit, sınırlı ayni hak tesisi ve terkini, cins değişikliği ve yapı ruhsatı verilmesine ilişkin işlemler belediyenin izni ile yapılır. Bu yerlerde devam eden inşaatlardan projeye uygunluğu belediye tarafından kabul edilenler dışındaki diğer inşaatlar beş yıl süreyle durdurulur. Bu sürenin sonunda durdurma kararının devam edip etmeyeceğine belediye tarafından karar verilir. Toplam durdurma süresi on yılı geçemez.
            Belediye, kentsel dönüşüm ve gelişim projelerini gerçekleştirmek amacıyla; imar uygulaması yapmaya, imar uygulaması yapılan alanlardaki taşınmazların değerlerini tespit etmeye ve bu değer üzerinden hak sahiplerine dağıtım yapmaya veya hasılat paylaşımını esas alan uygulamalar yapmaya yetkilidir.
            Kentsel dönüşüm ve gelişim projelerinin uygulanması sırasında, tapu kayıtlarında mülkiyet hanesi açık olan veya ayni hakları davalı olan taşınmazlar doğrudan kamulaştırılarak bedelleri mahkemece tayin edilen bankaya belli olacak hak sahipleri adına bloke edilir. Belediye kentsel dönüşüm ve gelişim projelerinin uygulama alanında bulunan taşınmazların kamulaştırılması sırasında veraset ilamı çıkarmaya veya tapudaki kayıt malikine göre işlem yapmaya yetkilidir.
            Kentsel dönüşüm ve gelişim projesi kapsamındaki işler, kamu idareleriyle 75 inci madde çerçevesinde ortak hizmet projeleri aracılığıyla gerçekleştirilebilir.
            Bu Kanunun konusu ile ilgili hususlarda Başbakanlık Toplu Konut İdaresine 2985 sayılı Kanun ve diğer kanunlarla verilen yetkiler saklıdır."
            GEÇİCİ MADDE 1 – Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce yargı mercilerinde açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış davalarda bu Kanun hükümleri uygulanır. Ancak bu Kanunla getirilen değişik hükümlerin uygulanması nedeniyle haksız çıkan tarafa harç, yargılama gideri ve avukatlık ücreti yükletilemez.
            MADDE 2 – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
            MADDE 3 – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
23/6/2010

KONUT SATIŞLARININ ARTARAK DEVAM ETTİĞİ, VERİLEN KONUT KREDİ MİKTARLARINDAN ANLAŞILIYOR

KONUT SATIŞLARININ ARTARAK DEVAM ETTİĞİ, VERİLEN KONUT KREDİ MİKTARLARINDAN ANLAŞILIYOR.

BDDK verilerini esas alarak inceleme yapan Milliyetten Kadife Şahin’in haberine göre Ocak 2010 da 688 milyon TL. olan kredi verilme miktarı, 25.06.2010 da 1.117.000-TL. kadar yükseldi. Dolayısıyla, konut kredilerinde ciddi oranlarda artışlar oldu.

Konut kredileri bu yıl ocak ayında 688 milyon, şubatta 812 milyon, martta 1.397 milyon, nisan’da 1.273 milyon, mayısta 1.048 milyon ve haziran ayında ise 1.117 milyon TL’ye ulaştı.
Bankalar konut kredisindeki bu talep artışını faizlerin uygun olmasına bağlıyor. Sektör son dört ayda haftada 250 - 300 milyon TL arasında büyüme gösterdi. Geçmişte verilen kredilerin taksit ödemelerinden kaynaklı azalmalar da dikkate alındığında konut kredilerinde yaklaşık 500-600 milyon TL yeni kredi kullanımı var. Sektör temsilcileri bu hızlı büyümede kirada oturup ev almak isteyen tüketicilerin kredi alıp bunu ödemeye ilişkin ödeme güçlerinin şu anki faiz oranlarının olanak tanımasının etkili olduğunu belirtiyor.
İki yıl önce aylık yüzde 1.8 civarında olan konut kredisi faiz oranları, bu günlerde aylık yüzde 0.90 civarında bulunuyor.

Konut fiyatına dikkat
Kriz öncesinde (2008 yılı sonlarında) 80.000 TL için 120 ay vadeli bir kredi için ayda 1.632 TL (aylık yüzde 1.8 faiz) ödenirken; şu anki seviyelerde 1.142 TL (aylık 0.99 faiz) ödeniyor. Ayda 490 TL; kredi vadesi boyunca da 58.000 TL avantaj var.
Bankacılar konut kredisindeki bu canlılığın yıl sonunu kadar devam etmesini bekliyor.
Canlılığı fırsat bilen bankalar son günlerde faiz oranlarında indirime giderek rekabeti hızlandırdılar. Bir hafta önce bir yıllık konut kredisinde yüzde 0.95 civarında faiz uygulayan bankalar bu vadede faizleri yüzde 0.85 civarına, 5 yıllık kredide (60 ay vade) yüzde 0.99’dan yüzde 0.94 seviyesine çekti.
Ancak konut alacak kişilerin dikkat etmesi gereken tek faktör bankaların verdiği kredi faizi değil. Kredi ile ev alacak kişilerin dikkat etmesi gereken en önemli konu ev fiyatları. Ev fiyatlarının yüksekliğinden söz eden bankacılar ve piyasa yorumcuları, alıcıların farklı semtlerde seçeneklere bakarak iyi pazarlık yapmalarını tavsiye ediyor.



Zafer AKKAYA

GAYRİMENKULUN VARSA DERDİN VAR

GAYRİMENKULUN VARSA DERDİN VAR

Son günlerde gayrimenkul sahipleri kat mülkiyeti kurulmamasından dolayı uygulanacak idari para cezası lafını sıkça duyar oldular.Genel olarak işini son zamana bırakan yurdum insanı da,nedir bu kat mülkiyeti? diyerek akil adam arayışına girmiş durumda

Özellikle görsel ve yazılı medyanın, konuya ilgisi artınca, eylül-kasım aylarında gündeme düşmesi beklenen kat mülkiyeti konusu beklenenden daha evvel kamuoyunun gündemine girmiş oldu.

Bilindiği üzere 634 sayılı kat mülkiyeti yasası 23.06.1965 tarihinde kabul edilmiş olup, tartışmaların odağı olan konu ise, 28.11.2007 tarihinde yürürlüğe giren 5711 sayılı yasa ile kat mülkiyeti kanununda yapılan değişikliklerdir.

Bu açıklamalardan önce, hukuk terminolojisi açısından kat mülkiyeti ve kat irtifakı kavramlarının açıklanmasında yarar vardır. Çünkü 5711 sayılı yasa,özellikle kat irtifaklı yapıları ayırarak, sadece kat mülkiyetine tabi yapıları ceza kapsamına almış bulunmaktadır.

Bir arsa üzerinde ileride kat mülkiyetine konu olmak üzere yapılacak veya yapılmakta olan bir veya birden çok yapının bağımsız bölümleri için o arsanın maliki veya ortak malikleri tarafından bu kanun hükümlerine göre kurulan irtifak hakkına KAT İRTİFAKI ,

Tamamlanmış bir yapının (iskanı alınmış) ayrı ayrı ve başlı başına kullanılmaya elverişli tüm bağımsız bölümleri üzerinde kurulan mülkiyet hakkına da KAT MÜLKİYETİ denmektedir. Daha anlaşılır olması bakımından şöyle tarif etmek yanlış olmayacaktır.

Sahibi bulunduğunuz tapunun cinsi ARSA,TARLA vb. nitelikli ve tapunuz bir bağımsız bölüme ait ise, (DAİRE,DÜKKAN,İŞYERİ,vb.) o taktirde tapunuz KAT İRTİFAKLIDIR.

Yok eğer, bağımsız bölüm tapunuzun gayrimenkulun vasfı bölümünde KARGİR APARTMAN, B.A.K APT. vb. ifadeler yer alıyorsa o taktirde tapunuz KAT MÜLKİYETLİDİR.

Öncelikle bu ayrımı yapmamızın nedeni, kanun koyucu da bu duruma göre kat mülkiyeti kanunundan kaynaklanan idari para cezası esasını getirmiştir.



BULMACA ÇÖZER GİBİ GAYRİMENKUL AYRIMI



Bu durumda gayrimenkulleri 5 ana başlıkta incelemekte yarar var.



Birincisi, kat mülkiyetine tabi olmayan yapılar. Bunlar müstakil evler,işyerleri veya tamamı bir kişi tarafından tasarruf edilen gayrimenkullerdir. Bu tür taşınmazlarda 5711 sayılı yasa uyarınca yapılacak cezai bir işlem yoktur.

İkincisi, Kat irtifakı kurulmuş, ancak iskan (yapı kullanma izin belgesi) alınmamış arsa tapulu dairelerdir. Bunlar içinde 5711 sayılı yasa uyarınca şimdilik bir ceza öngörülmüyor. Bu tür taşınmazlarda yasanın 14. maddesi, iskan alınma tarihinden itibaren 1 YILLIK süre içinde kat mülkiyetine geçilmediği taktirde idari para cezası öngörülüyor.

Üçüncüsü, iskanı alınmış,cins tashihi yapılmış ve kat mülkiyetine çevrilerek her türlü yasal işleme uygun yapılardır. Az sayıda da olsa, ülkemizde bu tür taşınmazlardan da bulunmaktadır. Dolayısıyla bu tür taşınmazlar herhangi bir idari para cezasına konu olmayacaklardır.

Dördüncü cins taşınmazlar ise, her şeyden muaf olan ,hiçbir cezai işleme konu olmayan ve her zaman ödüllendirilen dairelerdir ki, biz onlara KAÇAK, sahipleri ise ALTIN MADENİ diyorlar.

Beşinci olarak, Kat irtifakı kurulduktan sonra,iskan belgesi alınmış ancak, tapuda cins tashihi (cins düzeltmesi) yapılmamış yapılardır. İşte yasanın cezai müeyyideye tabi tuttuğu taşınmazlar bunlardır.

Temel olarak 5 kategoriye ayırdığımız taşınmazlardan , 5711 sayılı yasa kapsamında 28.11.2009 tarihinde idari para cezasına muhatap olacak daireler, tapuda kat irtifakı kurulmuş ve YAPI KULLANMA İZİN BELGESİ (diğer adıyla İSKAN BELGESİ) de alındığı halde (veya alınmasına yasal engel bulunmayan) cins tashihi yapılmamış ve KAT MÜLKİYETİ çevrilmemiş yapılardır.

Ülkemizde kat mülkiyeti kapsamına giren yapıların % 60’den fazlasının ruhsat ve eklerine aykırı yapılar (Halk dili ile söylersek KAÇAK) olduğu, gerçeğini ve yukarıda tasnif ettiğimiz taşınmazların sayısal ağırlıklarını göz önüne aldığımızda, toplam bağımsız bölüm sayısı içinde yüzde 5’lere tekabül eden bu oran için bir bardak suda fırtına koparıldığını söylemek, çok da abartılı bir yorum olmayacaktır.

Ancak, idari para cezasına konu olan bağımsız bölümlerin nicel olarak az sayıda olması, konunun önemini azaltmaz.



KİMLER CEZA KAPSAMINDA ?



Bu nedenle, Daire,dükkan,mağaza, vb. bir bağımsız bölüme sahip iseniz, yapmanız gereken işlemler;

1) Maliki olduğunuz tapunun ana gayrimenkulun vasfı sütununda B.A.K Bina, Kargir apartman vb. yapısı tapuda tescilli bir taşınmaz ise, yarını garanti edemeyiz ama bu gün için korkacak bir durumunuz yoktur.

2) Eğer tapunuzun üzerinde kat irtifakı işaretli ve ana gayrimenkulun cinsi arsa,tarla vb. yapısı tescilli olmayan bir durumda ise, siz potansiyel bir idari para cezası hükümlüsü olabilirsiniz. Olabilirsiniz, çünkü binanız da herhangi bir kaçaklık yok ve iskanınız alınmış veya iskan almaya müsait ise. Tapunuz bu duruma uygun olsa bile, eğer binanız kaçak ise, siz idari para cezası ile karşı karşıya değilsiniz.

3) Kamuoyunda oluşturulan yaygın ve yanlış bir kanaatte, bu durumda olan taşınmaz sahiplerinin otomatik olarak idari para cezasına tabi oldukları şeklindeki inançtır.

Oysa, kat irtifak hakkı sahiplerinden birinin veya yöneticinin kat mülkiyetinin kurulması için gerekli olan belgelerden eksik olanların tamamlanması için diğer kat irtifak hakkı sahiplerinden her birine yazılı bildirimde bulunmasına rağmen gereği yerine getirilmezse idari para cezasının uygulanacağını söylemektedir.

Yani siz, iskan almaya uygun bir yapınız var ve kat mülkiyeti kanununun 12. maddesinde sayılan belgeleri tamamlayarak,tapu dairesine başvurmuş iseniz, idari para cezası uygulanması söz konusu olmayacaktır.

4)Gerekli belgeler ise şunlardır: Yapı kullanma izin belgesi,Belediyece onaylı mimari proje, yönetim planı ve noterden tasdikli dizi listesi. (5711 sayılı yasa ile yapılan değişiklik ile, binaya ait fotoğraf alınması uygulaması kaldırılmıştır.)

5) İskan belgesinin (yapı kullanma izin belgesinin) alındığı tarihten itibaren tahakkuk eden vergi,resim ve harçlar kat mülkiyetine geçişte cezasız olarak tahsil edileceğinden, bu düzenlemeden yararlanmak isabetli bir karar olacaktır.

Hiçbir yasal nizama uymadan yapılan tamamı kaçak veya kısmen kaçak yapılarda ise, bu yasa ile getirilen idari para cezası uygulaması olmadığı gibi, sık sık af yasaları çıkarıldığından yorumu siz okuyuculara bırakıyorum.









ŞİMDİ NE OLACAK?





Kat mülkiyeti konusu ile ilgili öyle bir hava yaratıldı ki, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmanın ödül olduğu bu ortamda hemen herkes kat mülkiyeti ile ilgili bir yorum yaptı.

Bu günlerde duyduğumuz ise, bu düzenlemenin yeniden yapılacağı, idari para cezasının tamamen kaldırılacağı, kat mülkiyetine geçişin kolaylaştırılacağı ve bu işlemler sırasında alınan harçların da en aza indirileceği şeklinde.

Daha başta yapılması gerekeni, bunca eziyetten sonra uygulamaya koymakta bizim yöneticilerimize özgü bir yöntem olsa gerek.

KONUTLARIN OYBİRLİĞİ OLMAKSIZIN MUAYENEHANE OLARAK KULLANILMAMASI YÖNÜNDEKİ BAŞVURUYU ANAYASA MAHKEMESİ RED ETTİ.

KONUTLARIN OYBİRLİĞİ OLMAKSIZIN MUAYENEHANE OLARAK KULLANILMAMASI YÖNÜNDEKİ BAŞVURUYU ANAYASA MAHKEMESİ RED ETTİ.

Ankara 11. Sulh Hukuk Mahkemesinin katmülkiyeti kanunun 24.maddesinin birinci fıkrasının iptali doğrultusunda başvurması nedeniyle,bu talep Anayasa Mahkemesince Red edildi.

634 sayılı Katmülkiyeti kanunun 24.maddesine göre ‘’Anagayrimenkulün kütükte mesken,iş veya ticaret yeri olarak gösterilen bağımsız bir bölümde hastane,dispanser,klinik,poliklinik ecza laboratuarı gibi müeseseler kurulamaz; Kat maliklerinin buna aykırı sözleşmeleri hükümsüzdür.Dispanser,klinik,poliklinik niteliğinde olmayan muayenehaneler bu hükmün dışındadır.Şeklindeki fıkranın sadece dispanser,klinik,poliklinik niteliğinde olmayan muayenehaneler bu hükmün dışındadır bölümünün Anayasanın başlangıç kısmının altıncı fıkrası ile 5,10,12,17,20 ve 41 maddelerine aykırılığı savıyla iptaline karar verilmesi yönünde Ankara 11.Sulh Hukuk Mahkemesinin başvurusunu 24.3.2010 tarih, 2006/159 esas, 2010/47 karar sayılı kararı ile RED etmiştir.Kararın tam metni aşağıda gösterilmiştir.

Zafer Akkaya




ANAYASA MAHKEMESİ KARARI



Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:

Esas Sayısı : 2006/159

Karar Sayısı : 2010/47

Karar Günü : 24.3.2010

İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Ankara 11. Sulh Hukuk Mahkemesi

İTİRAZIN KONUSU : 23.6.1965 günlü, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 24. maddesinin birinci fıkrasının “… dispanser, klinik, poliklinik niteliğinde olmayan muayenehaneler bu hükmün dışındadır.” bölümünün, Anayasa’nın Başlangıç Kısmının altıncı fıkrası ile 5., 10., 12., 17., 20., 35. ve 41. maddelerine aykırılığı savıyla iptaline karar verilmesi istemidir.

I- OLAY

Tapu kütüğünde mesken olarak kayıtlı bulunan bağımsız bölümün, tapuda gösterilen amacı dışında kullanılmasının önlenmesi ve söz konusu bağımsız bölümü muayenehane olarak kullanmakta olan kiracının tahliyesine karar verilmesi istemiyle açılan davada, itiraz konusu kuralın Anayasaya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali istemiyle başvurmuştur.

II- İTİRAZIN GEREKÇESİ

Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:

“Ülkemizdeki en üstteki hukuk normu olarak mer’i 1982 Anayasası, sosyal bir devlet olarak toplumu korumayı esas almış ve toplumun merkezine ise Türk aile yapısını oturtmuştur.

Anayasamızda yapısal olarak genel ve bireysel menfaat söz konusu olduğunda genel menfaatin üstün tutulduğu ve gerektiği ölçüde bireysel menfaatlerin kısıtlanmasına izin verildiği gözlenmektedir.

Bu bağlamda gerek Anayasamızın 35. maddesinde, gerekse de AİHS’nin 1 No’lu Ek Protokol’ünde mülkiyet hakkı, tartışmasız bir şekilde temel insan hakları arasında sayılmıştır. Ne var ki mülkiyet hakkının da genelin yani toplumun menfaatleri ölçüsünde kısıtlanması mümkündür. Buradan yola çıkarak Anayasamızın gerek 13. maddesinde, gerekse de 35. maddesinde mülkiyet hakkının kamu yararı amacıyla ve kanunla kısıtlanabilmesi imkanı getirilmiştir.

Yasama organı böyle bir yetkiden yola çıkarak, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Yasası’nın 24. maddesinde mülkiyet hakkına kısıtlama getirmiş bulunmaktadır. Ancak yasama organı bu kısıtlamayı getirirken Anayasa’nın diğer hükümlerini göz ardı etmemelidir. Toplum lehine mülkiyet hakkına kısıtlama getirilirken, toplumun bir kesimine diğer kesimine oranla daha fazla hak ve imkan getirilmesi, Anayasa’daki “ayrımcılık yasağı” ve “eşitlik” kurallarını zedeleyecektir. İşte bu nedenle, Kat Mülkiyeti Yasası’nın 24. maddesinin 1. fıkrasındaki “… dispanser, klinik, poliklinik niteliğinde olmayan muayenehaneler bu hükmün dışındadır.” cümleciğinin Anayasa’mızın yukarıda sayılan maddelerine aykırı olduğu düşüncesine varılmıştır.

Şöyle ki;

1. Kat Mülkiyeti Yasası’nın 24. maddesindeki;

“Anagayrimenkulün, kütükte mesken, iş veya ticaret yeri olarak gösterilen bağımsız bir bölümünde hastane, dispanser, klinik, poliklinik, ecza laboratuarı gibi müesseseler kurulamaz; kat maliklerinin buna aykırı sözleşmeleri hükümsüzdür; dispanser, klinik, poliklinik niteliğinde olmayan muayenehaneler bu hükmün dışındadır.

Anagayrimenkulün, kütükte mesken olarak gösterilen bağımsız bir bölümünde sinema, tiyatro, kahvehane, gazino, pavyon, bar, kulüp, dans salonu ve emsali gibi eğlence ve toplantı yerleri ve fırın, lokanta, pastahane, süthane gibi gıda ve beslenme yerleri ve imalathane, boyahane, basımevi, dükkan, galeri ve çarşı gibi yerler, ancak kat malikleri kurulunun oybirliği ile vereceği kararla açılabilir.

Bu karar yöneticinin veya kat maliklerinden birinin istemi üzerine bütün bağımsız bölümlerin kat mülkiyeti kütüğündeki sahifelerine şerh verilir”

Düzenlemeyle toplumun ve onun temeline oturtulan ailenin menfaatleri gözetilerek, kat mülkiyetine tabi bir binada bulunan ve tasdikli mimari projesine göre mesken niteliğini haiz bağımsız bölümü, hak sahiplerinin niteliği dışında kullanmalarına kısıtlama getirilmiştir. Bu kısıtlama uyarınca, bağımsız bölüm maliki, diğer tüm bağımsız bölüm maliklerinin onayını almaksızın, mesken nitelikli taşınmazını başka amaçlarla ve özellikle işyeri olarak kullanması yasaklanmıştır.

Gerçekten de Anayasa’nın birçok maddesinde, kişilerin manevi varlığının geliştirilmesi, toplumun huzuru, ailenin korunması konusuna çok hassas yaklaşılmış ve özel bir önem verilmiştir.

Yasa koyucu, aile yaşamının sürdürüldüğü alanlarda işyeri faaliyetlerine son verilmesini, özelde bireylerin genelde ise toplumun huzurunun sağlanması, işyeri yaşamının getirdiği risklerden uzak tutulmasını ve güvenliğinin sağlanmasını amaç edinmiş, kamu yararını gözeterek KMK’nun 24. maddesiyle mülkiyet hakkına bir kısıtlama getirmiştir.

2. Mülkiyet hakkına getirilmiş bulunan kısıtlama mevcut haliyle, Anayasa’mızın Başlangıç Bölümünün 6.fıkrasında yer alan, “temel hak ve hürriyetlerden eşit şekilde yararlanma, maddi ve manevi varlığını geliştirme” kriterlerine aykırıdır.

Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde de tanınmıştır. Getirilen düzenleme karşısında Anayasa’nın 17. maddesi de ihlal edilmiştir.

Zira; yasa koyucu bir yandan mesken nitelikli yerlerde ticari faaliyet yapılmasını, işyeri olarak kullanılmasını yasaklarken, muayenehane olarak işletilecek işyerleri için bir ayrıcalık getirmiştir. O halde getirilen bu istisna ile muayenehane olarak kullanılan mesken nitelikli taşınmazların bulunduğu binalarda oturan ailelerin diğer binalarda oturanlara oranla “temel hak ve hürriyetlerden eşit şekilde yararlanma, maddi ve manevi varlığını geliştirme” hakları zedelenmiş olacaktır.

3. Huzurlu ve güvenli bir ortamda yaşama hakkı, bir temel insan hakkı olarak Anayasa’nın 12. maddesinde tüm bireylere tanınmış olup, nitelikleri itibariyle dokunulamaz haklar arasında sayılmıştır. O halde muayenehaneler yönünden getirilen kısıtlama Anayasa’nın 12. maddesine de aykırıdır.

4. Özel hayatın gizliliği başlıklı Anayasa’nın 20. maddesinde, dokunulamaz temel insan hakkı olarak, toplum yaşayan tüm bireylere, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkı getirilmiştir.

Oysa KMK’nun 24. maddesine getirilen istisna ile; içerisinde muayenehane bulunan binalarda yaşayan bireyler yönünden bu Anayasal haktan yararlanma hakkı ortadan kaldırılmış ve hakkın özüne dokunulmasına imkan verilmiştir.

Yasada, muayenehane tabiriyle neyin kastedildiği açık olarak düzenlenmemiş, Yargıtay içtihatları doğrultusunda, doktor muayenehanelerinin yanı sıra avukat yazıhaneleri ve mali müşavir gibi büro faaliyetlerinin yürütüldüğü işyerlerinin de yasa kapsamında olduğu kabul edilmiştir.

Doktor muayenehanelerine hangi tür müşterilerin gideceği malumdur. Gerçekten de belki de bulaşıcı hastalık riski taşıyan, ya da içinde bulunduğu rahatsızlık gereği bağırıp çağıran hastaların, mesken nitelikli bir binaya girip çıkması kişilerin maddi ve manevi varlığı için elbette birer tehdit ve risk olarak ortaya çıkacaktır. Hipokrat yemini gereği doktorların hastayı reddetme hakları bulunmadığı da gözetildiğinde tehlikenin varlığı daha net ortaya çıkacaktır. Öte yandan çok fazla müşterisi bulunan bir doktorun ticari faaliyet olarak bakkal dükkanından farkı olmayacaktır.

İçtihat hukuku ile muayenehane olarak yorumlanan avukat yazıhanelerinin işleyişi de apartman sakinleri açısından büyük risk taşıyacaktır. Zira savunma mesleği niteliği itibariyle çoğu zaman adam öldürme, gasp vb. ağır suçları, hırsızlık, sarkıntılık ve tecavüz gibi de adi suçları işleyenleri de savunmayı gerektirmektedir. Doğal olarak bu tür kişilerin, mesken nitelikli apartmanlara kontrolsüz bir şekilde girip çıkması kişinin maddi ve
manevi varlığı için birer tehdit olarak karşımıza çıkacaktır.

5. “Mülkiyet hakkı” başlıklı 35. maddesinde, mülkiyet hakkı kullanımının toplum yararına olamayacağını düzenlemiştir. Oysa mesken nitelikli taşınmazların muayenehane olarak kullanımına müsaade olunması toplum yararına açıkça aykırıdır. O nedenle KMK’daki muayenehane istisnası Anayasa’nın 35 maddesinin 3. fıkrasına da aykırıdır.

6. “Ailenin Korunması” başlıklı 41. maddesinde, toplumu korumayı temel hedefleri arasında saymış, toplumun temeline ise Türk aile yapısını oturtmuş ayrıca Devlet örgütüne, ailenin huzuru, refahı ve korunması için gerekli tedbirleri almakla görevlendirilmiştir.

Türk aile yapısı, özel hayatın gizliliğine, masumiyetine, korunmasına ve güvenliğine çok özel bir önem atfeder. Oysa KMK’nun 24. maddesindeki muayenehane istisnası ile Türk aile yapısının temeline aykırı sonuçlar doğuracak bir ortama izin verilmiştir. O nedenle getirilen muayenehane istisnası Anayasanın 41. maddesine de aykırıdır.

Öte yandan özel hayat ile aile hayatının korunması AİHS’nin 8. maddesindeki;

“Özel hayatın ve aile hayatının korunması

1. Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.

2. Bu hakkın kullanılmasına bir kamu otoritesinin müdahalesi, ancak ulusal güvenlik, kamu emniyeti, ülkenin ekonomik refahı, dirlik ve düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için, demokratik bir toplumda, zorunlu olan ölçüde ve yasayla öngörülmüş olmak koşuluyla söz konusu olabilir. “

hükümle de koruma altına alınmıştır.

7. Anayasa’nın “Kanun Önünde Eşitlik” başlıklı 10. maddesinde; kanun önünde herkesin eşit olduğu, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilemeyeceği açıkça ifade olunmuştur. Anayasada ayrımcılık yasağının yanı sıra her hangi bir imtiyaz tanınması da açıkça yasaklanmış, devlet organ ve makamlarına da bütün işlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uyulması emredilmiştir.

Oysa KMK’nun 24. maddesinde, her türlü ticarethane ve işletmeler yönünden mesken nitelikli taşınmazda faaliyet gösterme yasağı getirilirken, muayenehane istisnası ile ticari faaliyet yürüten belirli bir zümreye imtiyaz tanınmış ve kanun önünde eşitlik ilkesi ihlal edilmiştir.

Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 5, 6, 12 ve 43. maddeleri uyarınca muayenehane açma hak ve yetkisi tıp hekimleri ile diş hekimlerine tanınmıştır.



Muayenehane açma hak ve yetkisi, yasalarda sadece insan muayenehanesi değil aynı zamanda Hayvan Islahı Hakkında Kanun’un 11. maddesi ve Veteriner Hekimliği Mesleğinin İcrasına, Türk Veteriner Hekimleri Birliği ile Odalarının Teşekkül Tarzına ve Göreceği İşlere Dair Kanun’un 8. maddesi uyarınca veteriner hekimlere de tanınmıştır.

Bunun dışında Yargıtay’ın geliştirdiği içtihat hukuku ile muayenehane kavramı içerisine büro tipi çalışılan diğer işyerleri (avukat yazıhaneleri, mühendislik büroları vb.) de dahil edilmiştir.

TTK hükümlerine göre ticari kazanç getiren bir işyeri ya ticari bir işletme, ya da esnaf işletmesidir. TTK 17. maddesi uyarınca, esnaf işletmesi “İster gezici olsunlar, ister bir dükkanda veya bir sokağın muayyen yerlerinde sabit bulunsunlar, iktisadi faaliyeti nakdi sermayesinden ziyade bedeni çalışmasına dayanan ve kazancı ancak geçimini sağlamaya yetecek derecede az olan sanat ve ticaret sahipleri tacir değildirler” şeklinde tanımlanmıştır. Bu bakış açısından hareketle, mal veya hizmet satışı yapan bir işyerini işleten kişi ya tacir, ya da esnaf işletmesinin sahibidir.

Görüldüğü üzere sadece tıp mesleğini icra eden hekim, diş hekimi ve veterinerlere muayenehane açma hak ve yetkisi tanınmış ve bu mesleği icra edenlere mesken nitelikli taşınmazlarda işyeri açarak mesleğini icra yetkisi tanınmış, içtihat hukukuyla büro tipi işyeri açanlar da bu zümreye dahil edilmiş ve böylelikle Anayasa’nın 10. maddesindeki açıkça yasaklanmasına rağmen belirli bir zümreye imtiyaz tanınmıştır.

Belirli bir zümreye mesken nitelikli taşınmazda muayenehane açma hakkıyla tanınan istisna ile esasen diğer kat maliklerinin de mülkiyet hakkının özüne zarar verilmiştir. Zira işyerleri ile yan yana bulunan mesken nitelikle taşınmazların kullanım alanı ve yaşam kalitesi bozulmuştur. Böyle bir durumda AİHS’nin Ek-1 No’lu Protokolünün ihlali de gündeme gelebilecektir.

Yukarıda anılan nedenlerle 634 Sayılı Kat Mülkiyeti Yasası’nın 24. m. 2. fıkrasındaki “...dispanser, klinik, poliklinik niteliğinde olmayan muayenehaneler bu hükmün dışındadır” cümleciğinin Anayasa’ya aykırılık nedeniyle iptali gerektiği düşüncesine varılmıştır.”

III- YASA METİNLERİ

A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı

23.6.1965 günlü, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun, iptali istenilen bölümü de içeren 24. maddesi şöyledir:

“Anagayrimenkulün, kütükte mesken, iş veya ticaret yeri olarak gösterilen bağımsız bir bölümünde hastane, dispanser, klinik, poliklinik, ecza laboratuvarı gibi müesseseler kurulamaz; kat maliklerinin buna aykırı sözleşmeleri hükümsüzdür; dispanser, klinik, poliklinik niteliğinde olmıyan muayenehaneler bu hükmün dışındadır.

Anagayrimenkulün, kütükte mesken olarak gösterilen bağımsız bir bölümünde sinema, tiyatro, kahvehane, gazino, pavyon, bar, kulüp, dans salonu ve emsali gibi eğlence ve toplantı yerleri ve fırın, lokanta, pastahane, süthane gibi gıda ve beslenme yerleri ve imalathane, boyahane, basımevi, dükkan, galeri ve çarşı gibi yerler, ancak kat malikleri kurulunun oybirliği ile vereceği kararla açılabilir.

Bu karar yöneticinin veya kat maliklerinden birinin istemi üzerine bütün bağımsız bölümlerin kat mülkiyeti kütüğündeki sahifelerine şerh verilir.”

B- Dayanılan Anayasa Kuralları

Başvuru kararında Anayasa’nın Başlangıç Kısmının altıncı fıkrası ile 5., 10., 12., 17., 20., 35. ve 41. maddelerine dayanılmıştır.

IV- İLK İNCELEME

Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi uyarınca, Tülay TUĞCU, Haşim KILIÇ, Sacit ADALI, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, A. Necmi ÖZLER, Serdar ÖZGÜLDÜR, Şevket APALAK, Serruh KALELİ ve Osman Alifeyyaz PAKSÜT’ün katılımlarıyla 12.12.2006 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir. V- ESASIN İNCELENMESİ

Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kural, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

1- Kuralın Anlam ve Kapsamı

634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 24. maddesinin birinci fıkrasında, anagayrimenkulün kütükte mesken, iş veya ticaret yeri olarak gösterilen bağımsız bir bölümünde yapılması kesin olarak yasaklanan işler sayılmış; ikinci fıkrasında ise kat malikleri kurulunun oybirliğiyle vereceği kararla açılabilecek olan yerler belirtilmiştir. Maddenin birinci fıkrasına göre, “Anagayrimenkulün, kütükte mesken, iş veya ticaret yeri olarak gösterilen bağımsız bir bölümünde hastane, dispanser, klinik, poliklinik, ecza lâboratuvarı gibi müesseseler kurulamaz; kat maliklerinin buna aykırı sözleşmeleri hükümsüzdür.” Yasakoyucu, genel kuralı bu şekilde saptadıktan sonra, buna bir istisna getirmiş ve fıkranın sonunda “dispanser, klinik, poliklinik niteliğinde olmıyan muayenehaneler bu hükmün dışındadır.” kuralına yer vermiştir. Böylece, anagayrimenkulün, kütükte mesken, iş veya ticaret yeri olarak gösterilen bağımsız bir bölümünün dispanser, klinik, poliklinik niteliğinde olmayan “muayenehane” olarak kullanılması, başkaca bir izne ve işleme gerek olmaksızın doğrudan yasadan kaynaklanan bir yetkinin kullanımı çerçevesinde mümkün kılınmıştır.

Yasada yer alan muayenehane kavramının, uygulamada avukat yazıhanelerinin yanında mali müşavirlik veya mühendislik bürolarını da kapsayacak şekilde geniş yorumlandığı görülmektedir.

634 sayılı Yasanın 24. maddesinin ikinci fıkrasında ise, kat malikleri kurulunun oybirliğiyle vereceği kararla açılabilecek iş ve ticaret yerleri gösterilmiştir. Buna göre, “Anagayrimenkulün, kütükte mesken olarak gösterilen bağımsız bir bölümünde sinema, tiyatro, kahvehane, gazino, pavyon, bar, kulüp, dans salonu ve emsali gibi eğlence ve toplantı yerleri ve fırın, lokanta, pastahane, süthane gibi gıda ve beslenme yerleri ve imalâthane, boyahane, basımevi, dükkân, galeri ve çarşı gibi yerler, ancak kat malikleri kurulunun oybirliği ile vereceği kararla açılabilir.”

2- Anayasa’ya Aykırılık Sorunu

İtiraz başvurusunda, kat maliklerinin oybirliğiyle alacakları bir karar olmaksızın mesken nitelikli bir bağımsız bölümde herhangi bir iş veya ticaret yerinin açılması mümkün olmadığı halde, itiraz konusu kural uyarınca, kat maliklerinin kararına bağlı olmaksızın meskende muayenehane açılabilecek olmasının, muayenehane sahiplerine imtiyaz tanınması anlamına geldiği ve bu durumun Anayasanın 10. maddesine aykırı olduğu; keza mesken nitelikli bir bağımsız bölümde muayenehane işletilmesi halinde ortaya çıkabilecek, hastalık bulaşması riski, gürültü, insan yoğunluğu vb. istenmeyen durumlar nedeniyle diğer kat maliklerinin, özel hayatın ve aile hayatının gizliliği hakkı, mülkiyet hakkı, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı, haklardan eşit olarak yararlanma hakkı gibi bir kısım haklarının Anayasaya aykırı olarak sınırlandırıldığı ileri sürülmüştür.

Anayasanın 10. maddesinde “Herkes, dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. (…) Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. (…)” denilmektedir.

Anayasa’nın 10. maddesinde yer verilen eşitlik ilkesi ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmektedir. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalarca aynı işleme tabi tutulmalarını sağlamak ve kişilere yasalar karşısında ayırım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Durum ve konumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları gerekli kılabilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa eşitlik ilkesi ihlal edilmiş olmaz. Nitelik ve durumları özdeş olanlar için yasalarla değişik kurallar konulamaz.

Yasal düzenlemeler yapılırken, yasanın kapsamına girebilecek kişiler, varlıklar ve olgular yönünden bir takım sınıflandırmalar yapılması ve buna bağlı olarak sözü edilen kişi, varlık veya olgulardan hangilerinin bu düzenlemelerin kapsamına dahil edileceği noktasında karar verilmesi kaçınılmazdır. Sorun, sözü edilen bu sınıflandırmaların hangi durumlarda haklı görülebileceğidir. Kanunların, eşitlik ilkesine aykırı olmadığını söyleyebilmek için, sınıflandırmanın anlaşılabilir bir farklılığa dayanması, sınıflandırmanın kanunun amacıyla ilişkili, akla uygun ve adil olması, nedensiz, haksız, keyfi olmaması gerekir.

Yasa koyucu, itiraz konusu kuralla, meskenlerde hastane, dispanser vb.lerinin açılmasını uygun görmemiş buna karşılık kat mülkiyetine tabi bağımsız bölümde muayenehane açılabilmesine izin vermiş, doktor muayenehanelerini diğer iş veya ticaret yerlerinden ayırarak bunları farklı nitelikte değerlendirmiştir. Yapılan bu sınıflandırmanın haklı bir nedene dayanmadığı, makul olmadığı, nedensiz olduğu, benzer durumda bulunanları kapsamına almadığı söylenemez. Aksine, yasa koyucunun, çeşitli sosyal ve ekonomik verilerden ve gereksinimlerden hareket ederek doktor muayenehanelerini diğer iş ve ticaret yerlerinden ayrı bir kategoriye koyma ihtiyacını hissetmiş olduğunun kabulü gerekir.

Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasanın 10. maddesine aykırı değildir. Başvurunun reddi gerekir.

Kuralın Anayasanın Başlangıç Kısmının altıncı fıkrası ile 5., 12., 17., 20., 35 ve 41. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.

VI- SONUÇ

23.6.1965 günlü, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 24. maddesinin birinci fıkrasının “ … dispanser, klinik, poliklinik niteliğinde olmıyan muayenehaneler bu hükmün dışındadır.” bölümünün Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 24.3.2010 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.



Başkan

Haşim KILIÇ


Başkanvekili

Osman Alifeyyaz PAKSÜT


Üye

Fulya KANTARCIOĞLU









Üye

Ahmet AKYALÇIN


Üye

Mehmet ERTEN


Üye

Fettah OTO









Üye

Serdar ÖZGÜLDÜR


Üye

Şevket APALAK


Üye

Serruh KALELİ









Üye

Zehra Ayla PERKTAŞ


Üye

Recep KÖMÜRCÜ

GAYRİMENKULCÜLER HAKLARINI ARIYOR..

GAYRİMENKULCÜLER HAKLARINI ARIYOR..

Medeni kanunun 1020. Maddesi “Tapu sicili herkese açıktır. İlgisinin inanılır kılan herkes, tapu memuru önünde kendisine gösterilmesini veya bunların örneklerinin verilmesini isteyebilir.

Medeni kanunun 1020. Maddesi “Tapu sicili herkese açıktır. İlgisinin inanılır kılan herkes, tapu memuru önünde kendisine gösterilmesini veya bunların örneklerinin verilmesini isteyebilir.

“Kimse tapu sicilindeki bir kaydı bilmediğini ileri süremez” hükmündedir.

Uygulamada Tapu Sicil Müdürlükleri Medeni kanunun 1020. Maddesine göre hizmet verirken, maliklere, avukatlara, Banka ve Finans Kurumu görevlilerine ve hatta Değerlemecilere bu yönde yardımcı olurken, Gayrimenkul sektöründe Danışman, Komisyoncu, Emlakçı gibi meslekleri icra edenlere bu hizmeti verememekte veya tereddüt etmektedirler.

MEDENİ KANUN “ İLGİLİ OLARAK KABUL EDİLEMEZ” DEMİYOR!

Halbuki, M.K. 1020. Madde “ilgisini inanılır kılan” derken, faaliyet konusu gayrimenkul olan vergi mükellefiyeti tesis etmiş, Odalara kayıtlı bu şahıs veya şirketlerin ilgili olduklarına inanılmaz demiyor.

Buna rağmen, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nün bu yönde, yani; emlakçı Komisyoncu, Danışman vb. gibi meslek dalı mensuplarının “ilgisini inanılır kılan” olarak değerlendirilip göstereceği bir kimlikle veya belge ile, Tapu kayıtlarını inceleyebilme olanağı tanınması gerektiğini belirten bir talimatı yoktur.

VERGİ ALIRKEN İLGİLİ! HİZMET ALIRKEN İLGİLİ DEĞİL!

Oysa, günümüzde bu meslekleri icra eden ve iştigal konularının bu yönde olduğu ile ilgili şirket kuran, mükellefiyet tesis eden, devlete çeşitli kalemlerden milyonlarca T.L . vergi ödeyen ve ödenmesine vesile olan on binlerce hatta yüz binlerce vatandaş var. Devlet bu meslek mensuplarından, mesleklerini icra etmelerinden dolayı oldukça büyük rakamlara erişecek şekilde Vergi alınırken muhatap kabul ediyor da, yine devletin bir başka kurumu (Tapu Sicil ve Kadastro Müdürlükleri) bu meslek mensuplarını “ilgisinin inanırlığından şüphe ederek, muhatap kabul etmiyor. Dolayısıyla da vekâlet v.s. temsil belgesi ibraz etmedikleri sürece Tapu sicillerini inceleme yönünden hizmet vermiyor.

TAPU KAYITLARINI İNCELEMEDEN NASIL İŞ YAPACAK?

Pratikte, bir komisyoncu alım-satımına aracılık edeceği gayrimenkulün Tapu kayıtlarını incelemeden yaptığı işin doğruluğundan emin olamaz. Ayrıca Tapu kayıtlarını incelemediği bilmediği gayrimenkulle ilgili vekâlet alamaz, sözleşme imzalayamaz. Aracılık işine başlayamaz. Keza bir gayrimenkul danışmanı iştigal konusu gayrimenkul olduğu yönünde vergi mükellefidir, şirketi var Ticaret Odası üyesidir. Sırf bu nedenle bir kısım vatandaşların işverenidir. O da Tapu kayıtlarını incelemeden, vekâletname alıp, işini doğru bir şekilde yapamamaktadır.

Bütün bu durumlar sanki Tapu Sicil ve Kadastro Müdürlüklerini ilgilendirmiyormuş gibi, gayrimenkulle ilgili belirtilen meslek mensupları, “ilgili olarak veya ilgisini inanılır kılan olarak kabul edilmezler” ve işlerini doğru yapamazlar.

PEKİ, BU MESLEK MENSUPLARININ ÜVEY EVLAT MUAMELESİ GÖRMESİ DOĞRUMUDUR?

Asla değildir! Zira; Medeni Kanunun 1020. Maddesi yukarıda belirttiğimiz gibi doğru yorumlanarak, Değerlemeciler, Banka ve Finans Kurumları mensupları bu hizmetlerden yararlandırılırken, sayıları çok daha fazla olan ve gayrimenkul işi yapan, vergi mükellefi gerçek ve tüzel kişilere bunun uygulanmaması kabul edilemez bir uygulamadır.

YASA ÇIKACAK, MÜŞAVİR OLUNACAK, HİZMET ALINACAK!

Oldukça uzun yıllardır deniliyor ki, Gayrimenkul müşavirliği yasası çıkacak, bu sektör belirli bir düzene oturtulacak ve bu sektör mensuplarından şartları uygun olanlar Gayrimenkul müşaviri olduktan sonra, hizmet alacaklar.

Peki, bir türlü çıkmayan veya çıkartılamayan bu yasalar çıkıncaya kadar bu meslek mensuplarını Devletin bütün kurumlarının (Tapu Sicil ve Kadastro Müdürlükleri dâhil) Vergi hukukunda muhatap kabul ettikleri gibi, işini doğru yapabilmeleri, yalan beyanlara ihtiyaç duymamaları, müşterilerini yanıltmamaları için özellikle iştigal konusu işin gereği olarak Tapu sicillerini inceleme yönünde hizmet verilemez mi?

Pekâlâ verilir. Hatta Medeni kanunun “ilgisini inanılır kılan” hükmünün en önemli muhataplarından birisi bu vergi mükellefi meslek mensuplarıdır.

Bu hükme göre “ilgisini inanılır kılan” gayrimenkul sektöründe hizmet vermek üzere kurulmuş, Devletin iştigal konularını kabul ettiği ve vergi tahsilâtı yaptığı bu meslek mensupları olmayacakta kim olacak?

ÇÖZÜM YOK MUDUR? ELBETTE VARDIR!

Tabi ki, her önüne gelen emlakçı, komisyoncu veya değerlemeci olduğunu söyleyerek, Tapu sicillerinin kendisine sonuna kadar açık olmasını bekleyemeyecek. Ancak, bu konuda yeni bir düzenlemeye ihtiyaç olduğu da bir gerçektir. Bu düzenlemeyi de yani M.K. 1020 maddeyi yeniden yorumlayıp Genelgeye bağlanması konusunu da, bugüne kadar özellikle son yıllarda çağdaş, modern ve ortaya çıkan problemleri zamanında keşfedip, çözüm üreten Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü yapabilir.

Bunun için ilk akla gelen, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü veya Bölge Müdürlüğü’nce yukarıda yazılı meslekleri icra edenlerin vergi mükellefi şahıs veya şirket olduğunu belgelendirmek suretiyle bir kimlik kartı verebilir veya Tapu Sicil Müdürlükleri’ne bu tür taleplerde, iştigal konusunun gayrimenkul olduğunu gösterir. Vergi mükellefiyetine yönelik belgelendirme, ya da Ticaret Sicil Memurluğundan belge istemek suretiyle hizmet verilebileceği yönünde talimat verebilir.

Hiç şüphe yok ki, yüz binlerce gayrimenkul sektörü mensuplarının Tapu Sicil ve Kadastro Müdürlüklerinden bir düzen içerisinde hizmet alabilmeleri Şeffaf Devlet ilkeleri çerçevesinde çağdaş bir uygulama olarak Tapu ve Kadastro hizmetlerine memnuniyet verici yeni ve tarihi bir açılım getirecektir.

Zafer AKKAYA

YÖNETİM PLANI DEĞİŞİKLİĞİNDE TAPUNUN SORUMLULUĞU

YÖNETİM PLANI DEĞİŞİKLİĞİNDE TAPUNUN SORUMLULUĞU

5711 SAYILI KANUNUN YÜRÜRLÜĞE GİRMESİ İLE ARTAN YÖNETİM PLANI DEĞİŞİK TALEPLERİ TAPU SİCİL MÜDÜRLÜKLERİNDE TEREDDÜTLERE SEBEP OLUYOR.

634 sayılı kat mülkiyeti kanunun bazı maddelerini değiştiren 5711 sayılı kanunla getirilen” Toplu yapı “ kavramı yapıların yönetim yönünden anayasası niteliğindeki Yönetim planlarına bir kez daha önem kazandırmış ve gündeme oturtmuştur.

5711 sayılı kanunun yürürlüğünden önce genellikle site şeklinde çevresi duvarlarla çevrilmiş ve muhtelif parseller üzerinde yer alan yapılar toplu olarak yönetilmelerine rağmen bu yönetim şeklinin yasal boyutu oldukça yetersiz idi. Bu durum kat malikleri arasında sürekli ihtilaflara sebep olmakta ve çok sayıda davalar açılmakta ve sürmekteydi.

Oysa, 5711 sayılı yasa ile, fiilen site şeklinde kullanılıpta yasal altlığı yetersiz ve boşluklar bulunan Toplu yapılara çok önemli düzenlemeler getirmiştir. Öyle ki, bana göre yasa koyucu fiili duruma uygun yasal düzenleme yapmıştır.

Bunlardan en önemli ve cesaretlisi de; muhtelif parseller üzerinde yer alan yapıların kanundaki “Toplu yapı” tarifine uygun olması halinde, yani parseller arasında kamuya ait alanlar, yol, yeşil alan, meydan, park, otopark gibi alanlar bulunsa bile, bir arada yönetilebileceği, kullanılabileceği hükmünü getirmesidir.

Ayrıca, bir arada kullanılıp, yönetileceğinin ötesinde de 72. Maddesiyle “Kat malikleri Toplu yapı kapsamındaki ortak yapı, yer ve tesisler üzerindeki kullanma hakkından vazgeçmek veya bunların başka bir parselde veya KAMUYA AİT ALANLARDA bulunduğunu veya bağımsız bölümlerinin veya kendilerinin durumu dolayısıyla bunlardan faydalanmaya lüzum ve ihtiyaç bulunmadığını ileri sürmek suretiyle toplu yapı ortak gider payını ve toplanacak avansı ödemekten kaçınamazlar” hükmü getirilmiştir.

Burada en önemli unsur söz konusu yasaya göre; Toplu yapılarda parsellerin arasında veya çevresinde kalan kamuya ait alanların (yol, yeşil alan, park, otopark v.b.) sosyal tesis olarak yapılmış ve kullanılıyor ise, Kat malikleri bu alanlara yapılan tesisleri kullanmadığını iddia etmek suretiyle ortak giderini ödemekten kaçınamamalarıdır. Burada yasa koyusu, Kamu alanına tesis yapılmasına karşı olan veya bu tesislerin getirdiği maddi külfete katlanmak istemeyen ya da kamu alanına tesis yapılmasını veya kullanılmasını etik bulmayan muhalif 1/5 lik dilimde yer alan kat maliklerini de hem bu durumu kabule hem de giderlerinin ödemeye zorlamaktadır.

Bana göre yasa koyucu bu hüküm ile, kamu alanlarının bu şekilde kullanılmasına yasal kolaylık ve hoşgörü sağlamıştır ki, bu genel hukuk ve adalet prensiplerine uygun değildir.

Bütün bu hususların yasal düzenlemeye rağmen ilerleyen zamanlarda kat malikleri arasında ihtilaflara sebep olacak ve mahkemelere taşınacağı kanaatindeyiz.

Her geçen gün gelişen kentleşme sonucunda sosyal, kültürel, spor, eğlence alanları v.b. aktiviteleri olan toplu yapılarda (sitelerde) bulunan bağımsız bölümlerin sayıları artık yüzler hatta binlerle ifade edilmektedir. Bu aktiviteleri olan toplu yapıların malikleride çok daha fazla ortak gider ödemeye katlanmak durumunda kalmaktadır. Toplanan bu yüksek miktardaki ortak giderleri toplamak, harcamak toplu yapı yönetimlerinin başlıca görevi olurken, bu yüksek ortak giderlere katlanmak istemeyen veya katlanamayan bağımsız bölüm maliklerinin 634 sayılı yasanın 33. Maddesi gereğince Sulh Hukuk Mahkemelerine dava açmaktan başka çareleri yoktur. Kat malikleri kurulunda alınan bu kararlara karşı açılan davalar, kat malikleri kurulunun, karar olan üyelerinin hepsine karşı açılması gerekmektedir.

Bu yapılamadığı durumda kat malikleri kurulunun kararları İcra İflas kanununun 68. Maddesinde yazılı belgelerden sayılmaktadır.

Peki, Bu ihtilaflar Tapu Siciline ve Tapu Sicil Müdürlüğü personeline yansıyabilir mi?

Bana göre Evet! Eski bir Tapu Sicil Müdürü olarak gördüğüm kadarıyla, uygulamada en çok tereddüt gösterilen hukuki işlemlerden birisi de yönetim planlarının veya Toplu yapı yönetim planlarının değişikliklerinin Tapuya tescilinde temsil konusudur.

Uygulamada, Toplu yapı yöneticileri 5711 sayılı yasanın yürürlüğünden sonra kat malikleri arasında veya Kat malikleri temsilciler kurulu arasında kararlaştırılmış yönetim planlarını tek başlarına tapuya müracaatla tescilini istemektedirler.

Oysa; yukarıda belirttiğim gibi getirilen çok kapsamlı değişikliklerle, yönetim planları bir kez daha yapılarda çok önemli yer tutmaya başladığına göre, Tapu Siciline işlenmesi de, daha da önem kazanmıştır. Bu önemli işlem sade mantıkla bakıldığında, Toplu yapı yönetim kurulu karar defterinde başkan veya yönetici olduğu belirtilen kat malikinin, yine yönetim planı değişikliği için yeterli oyu sağladım şeklindeki beyanına göre, tapu sicilinde yönetim planı değişikliği yapılması ne kadar doğrudur.

Nitekim bazı Tapu Sicil Müdürlükleri bu tür taleplerde tereddüde düşerek Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünden görüş istediklerinde aldıkları cevabi görüşler;

Özetle; 5711 sayılı kanunun 16. Maddesi ile kat maliklerinin vekil aracılığıyla oyunu kullanabileceği, ancak kanunda vekil atamak için vekâletin resmi yapılacağına ilişkin hüküm bulunmadığından, Vekâleti verenin yöneticiye veya kat malikleri kuruluna hitaben vekil tayin ettiği şahsı yazılı olarak bildirmesinin yeterli olacağı hatta aynı yetkinin tapu sicilindeki yönetim planı değişikliğinin tescili içinde yeterli olacağı belirtilerek, Yönetim planı değişikliği talebinde bulunan yönetici tarafından yönetim planındaki imzaların kat maliklerine veya yetkili vekillerine ait olduğu hususunda beyanının istem belgesine belirtilip, imzalanması halinde yönetim planı değişikliğinin talebinin karşılanmasında sakınca bulunmadığı bildirilmiştir.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü de yukarıda belirtilen basit bir yazı ile vekil tayin edilmesi yöntemine kendiside şüphe ile bakarak, bu durumdaki kat maliklerine M.K. 1019 ncu maddesine göre yönetim planı değişikliğinin Tapu Sicil Müdürlüğünce duyurulması gerektiği bildirilmiştir.

Uygulamada yönetim planları ile belirtilen esaslar kat maliklerine oldukça önemli maliyetler ve müeyyideler de getirebileceğinden sürekli ihtilafa açık olabiliyor, yönetim planı değişikliklerine bu kadar esnek bakılarak Tapu sicilinde işlem yapılması halinde, Memurlarımızı taraf alan davalarda kaçınılmaz olacaktır.

Yeterince yasal sorumluluklar üslenmiş Tapu Sicil Müdür ve Memurlarının bu yöndeki ihtilaflarda yıpratılmaması için yönetim planlarının değişikliklerinin tescilinde M.K. 1015. Maddesi göz önünde bulundurularak olumlu oy kullananların Noterden verecekleri düzenleme veya imza tasdiki şeklindeki vekaletnameler ile temsil edilmeleri doğru olacaktır.



Zafer AKKAYA

KATİTRİFAKIDAN KATMÜLKİYETİNE GEÇİŞTE TEREDDÜT VAR!

KATİTRİFAKIDAN KATMÜLKİYETİNE GEÇİŞTE TEREDDÜT VAR!

634 SAYILI KATMÜLKİYETİ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPAN 5912 SAYILI KANUNLA KATİRTİFAKLI GAYRİMENKULLERİN KATMÜLKİYETİNE GEÇİŞLERİNDE ÖNEMLİ KOLAYLIKLAR SAĞLANDI. ANCAK, BU KANUN YÜRÜRLÜĞE GİRDİKTEN SONRA YAYINLANAN GENELGELER İYİCE KAFALARI KARIŞTIRDI.

Katirtifaklı gayrimenkullerin bir an önce katmülkiyetine geçişini teşvik etmek amacıyla maliklere gerek ekonomik maliyet yönünden, gerekse bürokratik işlemler yönünden oldukça önemli kolaylıklar sağlandı. Hatta katirtifaklı gayrimenkul için yapı kullanma izin belgesi alındığında tek bir malikin talebiyle veya resen yapılabileceğine yönelik hükümler getirildi. Daha da ötesi bu işlemler için süre sınırları konuldu. Ancak, katirtifakından katmülkiyetine geçişte ayrı bir işlem olan "cins tashihi" işleminin de var olduğu dikkatten kaçmış gibi görünüyor.
Oysa,bu kanunun yürürlüğünden önce katirtifaklı gayrimenkuller katmülkiyetine geçirilmek isteniyorsa,Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün gerek uygulamaları, gerekse bu yöndeki yasalar gereği yayınlanan genelgelerine göre, öncelikle yapı kullanma belgesiyle Kadastro Müdürlüklerine müracaat edilir, Kadastro Müdürlükleri de işlem talep edilen yapının iskan belgesine uygun olup, olmadığını yerinde tesbit ederek, tapu kaydındaki cinsinin tashihine esas olmak üzere değişiklik beyannamesi (tesçil bidirim beyannamesi) düzenleyerek ilgili Tapu Sicil Müdürlüğüne gönderir, Tapu Sicil Müdürlüğü de ibraz edilen yapı kullanma belgesi ve Kadastronun düzenlediği değişiklik beyannamesini esas alarak, öncelikle katirtifaklı arsanın cinsi "bina" olarak tashih eder, daha sonra da katmülkiyetine çevirir idi.
Ancak, 5912 sayılı yasa ve bu yasanın yürürlüğünden sonra Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü'nün yayınladığı genelgeler biraz kafaları karıştırdı. Şöyleki; 3.8.2009 tarih, 2009/14 sayılı genelge ile “ katirtifakına sahip ortak maliklerden birinin başvurusu veya yapı kullanma izin belgesinin yetkili mercilerce (Belediye sınırları içinde Belediyelerce, Belediye sınırları dışında Valiliklerce) ilgili Kadastro Müdürlüğüne gönderilmesi üzerine Kadastro müdürlüğünce tesçil bildirimi (beyanname) tanzim edilerek Tapu Sicil Müdürlüğüne gönderilecektir. Tapu Sicil Müdürlüğünce başka bir belge istenmeksizin resen katmülkiyetine geçilecektir." şeklinde direktif verilmiş iken, Bu doğru ve medeni kanunun 1003.maddesine uygun yaklaşım, yine Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün 26.8.2009 tarihli 2009/14 sayılı genelgeye ek olarak Bölgeler arası yayınlandığı 074/253-3845 sayılı genelgesiyle yerini tereddütlere bırakmıştır.
Şöyleki, ilk 2009/14 sayılı genelgede yapı kullanma belgesi her şekilde Kadastro Müdürlüğüne geliyor.Kadastro Müdürlüğü de, tesçil bildirimi (değişiklik beyannamesi) düzenlemek suretiyle Tapu Sicil Müdürlüğüne gönderirken, ikinci 28.8.2009 tarihli ek genelgede ise uygulamada yaşanılan olumsuzluklardan bahis edilerek, "katirtifakına sahip ortak maliklerden birinin başvurusu veya yapı kullanma izin belgesinin yetkili idarece tapu sicil müdürlüğüne gönderilmesi üzerine zorunlu deprem poliçesi dahil hiçbir belge aranmaksızın katmülkiyetine resen geçilmesi direktifi veriliyor.
Bu yeni direktife rağmen, önceki 2009/14 sayılı genelgenin bu yöndeki hükümlerinin iptal edildiğine dair herhangi bir hüküm bulunmaması nedeniyle, Tapu Sicil Müdürlüklerinde tam bir uygulama karmaşası yaşanması kaçınılmaz hale gelmiştir.Tapu sicil müdürlüğünün uymak zorunda olduğu iki yol var ki, bu direktifler karşısında ikisine de uymaz ise, hatalı uygulama ve işlem yapmış olacaktır. Dolayısıyla soruşturmaya muhatap kalabilecektir.
Birinci yol, katirtifakı kurulu gayrimenkulün yapı kullanma izin belgesi Kadastro Müdürlüğünden geçirilerek değişiklik beyannamesine (tesçil bildirim belgesine) bağlanarak tesçil için Tapu Sicil Müdürlüğüne gelmesidir ki, bu medeni kanunun 1003.maddesine uygun olmakla birlikte, Kadastro Müdürlüklerinin resen yapacağı bu tesbiti gayrimenkulün bulunduğu yere bizzat giderek yapması bir zorunluluk olmasına rağmen, Müdürlüğe ait resmi araç yok ise bunu nasıl yapacağı, hangi kaynakla yapacağının Genelgede belirtilmemiştir.
İkinci yol, yani 26.8.2009 tarihli ek genelgeye göre ise,Tapu Sicil Müdürlüğüne ister maliklerden birisi aracılığı ile, isterse yapı kullanma belgesini veren Kurum tarafından yapı kullanma izin belgesi gönderilsin, başkaca hiçbir belge talep etmeksizin resen katmülkiyetine geçilmesi gerekiyor. Oysa, tek başına bu yol izlenir ise, öncelikle medeni kanunun yürlükteki 1003.maddesi ve birinci genelgede belirtilen yasal mevzuata aykırı işlem yapılmış olacak, Ayrıca yapı kullanma belgesini çok eski tarihte almış ancak, katirtifakını katmülkiyetine çevirmeyip binaya kaçak ilave katlar yapmış olanların, talepleri halinde binaları yerinde Kadastro Müdürlüğünce tesbit edilmez ise, yasaya aykırı hale getirilmiş olan yapılar, tapu kayıtlarına bina olarak tesçil edilerek bir kere daha hatalı işlem yapılmış olacaktır.

Bu durumda,Tapu Sicil Müdürlüğü 3.9.2009 tarihli 2009/14 sayılı genelgeye mi uyacak, yoksa 26.8.2009 tarihli ek genelgeye mi uyacak. Hangisine uyarsa uysun,diğerine aykırı işlem yapmış olacağından soruşturmaya muhatap olacak.
Bu nedenle,sözkonusu genelgelerdeki çelişkinin acilen giderilmesi, birçok Tapu Sicil Müdürü ve memurunun sorumluluğa girmesini dolayısıyla hatalı işlem yapmasını önleyecektir.



Zafer AKKAYA

TAPU SİCİLİ İLGİLİSİNE BİLE ALENİ DEĞİL

TAPU SİCİLİ İLGİLİSİNE BİLE ALENİ DEĞİL

MEDENİ KANUN İLGİSİNİ İNANILIR KILAN HERKESE TAPU SİCİLİNİN AÇIK OLDUĞUNU HÜKMETMESİNE RAĞMEN ALENİYET PRENSİBİ EKSİK YORUMLANARAK EMLAKÇILAR VE KOMİSYONCULAR VB. GİBİ VERGİ MÜKELLEFİ MESLEK MENSUPLARI, “İLGİLİ” OLARAK KABUL EDİLMEMEKTEDİR.ONBİNLERCE HATTA YÜZBİNLERCE MESLEK MENSUBU, TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN EKSİK UYGULAMANIN YENİDEN DÜZENLENMESİNİ BEKLİYOR.

Medeni kanunun 1020. Maddesi “Tapu sicili herkese açıktır. İlgisinin inanılır kılan herkes, tapu memuru önünde kendisine gösterilmesini veya bunların örneklerinin verilmesini isteyebilir.

“Kimse tapu sicilindeki bir kaydı bilmediğini ileri süremez” hükmündedir.

Uygulamada Tapu Sicil Müdürlükleri Medeni kanunun 1020. Maddesine göre hizmet verirken, maliklere, avukatlara hatta Banka görevlilerine bu yönde yardımcı olurken, Gayrimenkul sektöründe Değerlemeci, Danışman, Komisyoncu, Emlakçı gibi meslekleri icra edenlere bu hizmeti verememekte veya tereddüt etmektedirler.

MEDENİ KANUN İLGİLİ OLARAK KABUL EDİLEMEZ DEMİYOR!

Halbuki, 1020. Madde ilgisini inanılır kılan derken, faaliyet konusu gayrimenkul olan vergi mükellefiyeti tesis etmiş Odalara kayıtlı bu şahıs veya şirketlerin ilgili olduklarına inanılmaz demiyor.

Buna rağmen, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nün de bu yönde yani, emlakçı Komisyoncu, Danışman vb. gibi meslek dalı mensuplarının “ilgisini inanılır kılan” olarak değerlendirilip göstereceği bir kimlikle veya belge ile, Tapu kayıtlarını inceleyebilme olanağı tanınması gerektiğini belirten bir talimatı yoktur.

VERGİ ALIRKEN İLGİLİ! HİZMET ALIRKEN İLGİLİ DEĞİL!

Oysa, günümüzde bu meslekleri icra eden, T.C. ilgili makamlarına iştigal konularının bu yönde olduğu ile ilgili şirket kuran, mükellefiyet tesis eden, devlete çeşitli kalemlerden milyonlarca T.L . vergi ödeyen ve ödenmesine vesile olan on binlerce hatta yüz binlerce vatandaş var. Bu meslek mensuplarından, mesleklerini icra etmelerinden dolayı oldukça büyük rakamlara erişecek şekilde Vergi alınırken muhatap kabul ediyor da, yine devletin bir başka kurumu (Tapu Sicil ve Kadastro Müdürlükleri) bu meslek mensuplarını “ilgisinin inanırlığından şüphe ederek, muhatap kabul etmiyor. Dolayısıyla da vekâlet v.s. temsil belgesi ibraz etmedikleri sürece Tapu sicillerini inceleme yönünden hizmet vermiyor.

TAPU KAYITLARINI İNCELEMEDEN NASIL İŞ YAPACAK?

Pratikte, bir değerlemeci Tapu kayıtlarını inceleyemediği sürece değerlemecilik yapamaz. Bir komisyoncu alım-satımına aracılık edeceği gayrimenkulün Tapu kayıtlarını incelemeden yaptığı işin doğruluğundan emin olamaz. Ayrıca Tapu kayıtlarını incelemediği bilmediği gayrimenkulle ilgili vekâlette alamaz, sözleşme imzalayamaz. Aracılık işine başlayamaz. Keza bir gayrimenkul danışmanı iştigal konusunun gayrimenkul olduğu yönünde vergi mükellefidir, şirketi var Ticaret Odası üyesidir. Sırf bu nedenle bir kısım vatandaşların işverenidir. O da Tapu kayıtlarını incelemeden, vekâletname alıp, işini doğru bir şekilde yapamamaktadır.

Bütün bu durumlar sanki Tapu Sicil Müdürlüklerini ilgilendirmiyormuş gibi, gayrimenkulle ilgili belirtilen meslek mensupları, “ilgili olarak veya ilgisini inanılır kılan olarak kabul edilmezler” ve işlerini doğru yapamazlar.

YASA ÇIKACAK, MÜŞAVİR OLUNACAK, HİZMET ALINACAK!

Oldukça uzun yıllardır deniliyor ki, Gayrimenkul müşavirliği yasası çıkacak, bu sektör belirli bir düzene oturtulacak ve bu sektör mensuplarından şartları uygun olanlar Gayrimenkul müşaviri olduktan sonra, hizmet alacaklar.

Peki, bir türlü çıkmayan veya çıkartılamayan bu yasalar çıkıncaya kadar bu meslek mensuplarını Devletin bütün kurumlarının (Tapu Sicil ve Kadastro Müdürlükleri dâhil) Vergi hukukunda muhatap kabul ettikleri gibi, işini doğru yapabilmeleri, yalan beyanlara ihtiyaç duymamaları, müşterilerini yanıltmamaları için özellikle iştigal konusu işin gereği olarak Tapu sicillerini inceleme yönünde hizmet verilemez mi?

Pekâlâ verilir. Hatta Medeni kanunun “ilgisini inanılır kılan” hükmünün en önemli muhataplarından birisi bu vergi mükellefi meslek mensuplarıdır.

Bu hükme göre “ilgisini inanılır kılan” gayrimenkul sektöründe hizmet vermek üzere kurulmuş, Devletin iştigal konularını kabul ettiği ve vergi tahsilâtı yaptığı bu meslek mensupları olmayacakta kim olacak?

ÇÖZÜM YOK MUDUR? ELBETTE VARDIR!

Tabi ki, her önüne gelen emlakçı, komisyoncu veya değerlemeci olduğunu söyleyerek, Tapu sicillerinin kendisine sonuna kadar açık olmasını bekleyemeyecek. Ancak, bu konuda yeni bir düzenlemeye ihtiyaç olduğu da bir gerçektir. Bu düzenlemeyi de yani M.K. 1020 maddeyi yeniden yorumlayıp Genelgeye bağlanması konusunu da, bugüne kadar özellikle son yıllarda çağdaş, modern ve ortaya çıkan problemleri zamanında keşfedip, çözüm üreten Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü yapabilir.

Bunun için ilk akla gelen Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü veya Bölge Müdürlüğü’nce yukarıda yazılı meslekleri icra edenlerin vergi mükellefi şahıs veya şirket olduğunu belgelendirmek suretiyle bir kimlik kartı verebilir veya Tapu Sicil Müdürlükleri’ne bu tür taleplerde, iştigal konusunun gayrimenkul olduğunu gösterir. Vergi mükellefiyetine yönelik belgelendirme ya da Ticaret Sicil Memurluğundan belge istemek suretiyle hizmet verilebileceği yönünde talimat verebilir.

Hiç şüphe yok ki, yüz binlerce gayrimenkul sektörü mensuplarının Tapu Sicil Müdürlükleri ve Kadastro Müdürlüklerinden bir düzen içerisinde hizmet alabilmeleri Şeffaf Devlet ilkeleri çerçevesinde çağdaş bir uygulama olarak Tapu ve Kadastro hizmetlerine memnuniyet verici yeni bir açılım getirecektir.

Zafer AKKAYA

9 Mart 2011 Çarşamba

28 Şubat 2011 Pazartesi

EMLAKÇILIK MECBURİ STANDARD TEBLİĞİ



08 Temmuz 2003 Tarihli Resmi Gazete
Sayı: 25162
Sanayi ve Ticaret Bakanlığından:

MECBURİ STANDARD TEBLİĞİ
(TEBLİĞ NO: ÖSG-2003/59)
Madde 1- Bu Tebliğ 8/1/1985 tarihli ve 3143 sayılı, 10/6/1930 tarihli ve 1705 sayılı, 18/11/1960 tarihli ve 132 sayılı kanunlara istinaden hazırlanmıştır.
Madde 2- Türk Standartları Enstitüsü tarafından hazırlanan ekli TS 11816 ''Emlak Komisyonculuğu Hizmetleri- Genel Kurallar'' Standardı Resmi Gazete'de yayımı tarihinden itibaren 6(altı) ay sonra mecburi olarak uygulanacaktır. (Bu süre, 08/07/2004 tarihine kadar uzatılmıştır. ÖSG-2004/17 numaralı tebliğ – 15 Ocak 2004 tarihli Resmi Gazete).
Madde 3- Ekli Standard kapsamında hizmet üretenlerin bu Tebliğ hükümlerine uymaları zorunludur.
Madde 4- Bu Tebliğ yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Madde 5- Bu Tebliğ hükümlerini Sanayi ve Ticaret Bakanı yürütür.

ICS 03.080.30                    TÜRK STANDARDI                    TS 11816
Emlak komisyonculuğu hizmetleri - Genel Kurallar

0 Konu, tarif, kapsam
0.1 Konu
Bu standart, emlak komisyonculuğu hizmetlerinin genel kurallarına dairdir.
0.2 Tarifler
0.2.1 Emlak
Ev, arsa, bağ, bahçe, vb. taşınmazların ortak adı.
0.2.2 Emlak komisyonculuğu
Emlak alım, satım,kiralama vb. aracılık işleri.
0.2.3 Emlak komisyoncusu
Gerçek hak sahiplerinin talebi üzerine düzenlenen süreli veya süresiz iş sözleşmesi yaparak; taşınmazın alımı, satımı, rehin vb. aynı hak tesisi gibi tüm hukuki ve teknik işlemleri ve kiralanması konusunda aracılık eden ve kiralama sonrası hizmetleri yerine getiren, bu konularda gerektiğinde danışmanlık, bilirkişilik ve ekspertizliğini yapan ve bunlarla ilgili olarak gerekli form, beyanname vb. belgeleri doldurabilen, bu iş ve işlemleri kendi adına açılmış bir iş yerinde yapan kişi veya kuruluş.
0.2.4 Müşteri
Emlak komisyonculuğu hizmetlerinden faydalanan kişi veya kurum.
0.2.5 Mal sahibi
Emlağın sahibi
0.2.6 Yardımcı eleman
Satılık veya kiralık bir taşınmazı müşteriye gösteren ve gerekli bilgileri veren eleman.
0.2.7 Müşteri temsilcisi
Emlak komisyoncusunun portföyünde bulunan taşınmazları, emlak komisyoncusu adına pazarlayan, emlak komisyoncusu ile çalışan ve bu işlemlerden doğan yasal ve mali sorumluluğu üstlenen kişi.
0.3 Kapsam
Bu standard; emlak komisyonculuğu hizmetlerinin, işletmecilik, hizmet ortamının özellikleri, bulundurulması gerekli araç-gereç ve çalışanların özellikleri ile ilgili genel kuralları kapsar.
1 Kurallar
1.1 İşletmecilik ile ilgili kurallar
1.1.1 Emlâk komisyoncusu; Ticaret veya Ticaret Odası veya Sanayi ve Ticaret veya Esnaf Sanatkarlar Odası bünyesinde kurulan Emlâk Meslek Odalarına kayıt olmalı; üyesi olduğu meslek odasınca onaylanmış veya kullanıma sunulmuş olan sözleşmeyi düzenleyerek müşterisine vermeli ve emlak komisyonculuğu dışında herhangi bir iş yapmamalıdır.
(ÖSG – 2004/17 numaralı Tebliğ ile bu şekilde değiştirilmiştir – 29 Nisan 2004 tarihli RG)

1.1.2 Hizmet verilen bölgenin kroki, vaziyet planı, maket, perspektif vb. tanıtma elemanları emlak bürosunun duvarlarında veya uygun yerlerinde müşterilerin görebileceği şekilde teşhir edilmeli, kiralık ve satılık taşınmazların özelliklerinin belirtildiği ilan panosu düzenlenmeli, taşınmazların özelliklerinin müşteriye daha iyi tanıtılabilmesi için broşür, fotoğraf, video çekimi, vaziyet planı, imar durumu, vb. yararlanılmalıdır.
1.1.3 Emlâk komisyonculuğu hizmetleri, ilgili Ticaret Odası veya Sanayi veya Ticaret Odası veya Esnaf Sanatkarlar Odası bünyesinde kurulan Emlâk Meslek Odalarınca belirlenmiş ücret tarifesine veya teamül ücrete göre verilmeli ve komisyon ücretlerinin yüzdeleri ile yer gösterme hizmeti karşılığında herhangi bir ücret talebinde bulunamayacağına dair bilgilerin yer aldığı fiyat tarifesi müşterilerin görebileceği bir yere asılmalıdır.
(ÖSG – 2004/17 numaralı Tebliğ ile bu şekilde değiştirilmiştir – 29 Nisan 2004 tarihli RG)

1.1.4 Emlak komisyoncusu, iş yeri tabelasında ve basılı evraklarında mesleğini tanımlayan ibareler dışında herhangi bir yazı, sıfat veya ünvan kullanmamalıdır.
1.1.5 Emlak komisyoncusu, verdiği hizmet dolayısıyla edindiği bilgileri sözleşme ile belirlenen esaslar dışında kullanmamalı ve açıklamamalıdır.
1.1.6 Emlak komisyoncusu, vereceği ilanlarda iş yerinin adını belirtmelidir.
1.1.7 Emlak komisyonculuğu hizmetleri, sözleşmede yer alması kayıdıyla yapılacak yazılı bir sözleşme esasına göre şubeleri veya müşteri temsilcileri aracılığıyla verilebilinir. Bu sözleşmede; hizmetin süresi, ücreti, yasal ve mali sorumluluklar vb. hususlar yer almalıdır.
1.1.8 Emlak komisyonculuğu bürosunda haberleşme hizmetlerinin yürütülebilmesi için telefon, faks, ve bilgisayarla haberleşme ağı vb. bulunmalıdır.
1.1.9 Taşınmazın müşteriye yerinde gösterilebilmesi için, emlak komisyonculuğu bürosuna ait taşıt bulunmalı veya bu hizmetin yerine getirilebilmesi için sözleşmeli bir taşıt imkanı sağlanmalıdır.
1.1.10 Taşınmazın özelliklerinin belirtildiği tanıtıcı ve bilgi verici yazılı ve görüntülü belgeler uyuşmazlık halinde hukuki belge özelliği taşıyacak şekilde düzenlenmelidir.
1.1.11 Taşınmazlarda bulunan ''Kiralık'' veya ''Satılık'' ilanları uzaktan farkedilebilecek büyüklükte olmalıdır.
1.2 Hizmet ortamının özellikleri ile ilgili kurallar
1.2.1 Emlak komisyonculuğu bürosu, kat mülkiyeti kanunun belirlediği şekliyle bağımsız bir bölüm olmalı, iş yerinde; en az idari büro ve müşteri kabul yeri ile müşterek veya münferit kullanma özelliğinde teknik özellikleri TS 8357'ye uygun WC- lavabo bulunmalıdır.
1.2.2 İş yeri tabii olarak havalandırılmalı, mekanik havalandırma tesisatı bulunması halinde bu tesisat TS 3419 ve TS 3420'ye elektrik tesisatı TS IEC 60364-1'e, güvenlik korunması, TS IEC 60364-4-41'e, göre yapılmalı, su tesisatı TS 828' e, temiz su TS 266'ya uygun olmalı, TS 4019'a uygun ilk yardım çantası, TS 12201'e uygun çöp kutusu bulunmalı ve yangınla ilgili olarak TS 4156' da belirtilen tedbirler alınmalıdır.
1.2.3 İş yeri uygun bir sistemle ısıtılmalı ve ısıtmada yetkili makamlarca belirlenen yakıt kullanılmalıdır.
1.2.4 Emlak komisyonculuğu hizmetlerine yönelik işlerin yapılmasında kullanılan teknik cihaz ve donanıma uygun büro mobilyası bulunmalı ve yangınla ilgili olarak TS 4156'da belirtilen tedbirler alınmalıdır.
1.2.5 Emlak komisyonculuğu bürosunda;
ilgili odasınca kullanıma sunulan ;
- Matbu alıcı ve satıcı yetki sözleşmesi ve kira kontratı.
- Matbu tellaliye, pey akçesi, yer gösterme ve komisyon paylaşım sözleşmesi,
- Ekspertiz formu
ile
- Senet ve damga pulu
- Hukuk, vergi, kadastro, muhasebe, pazarlama, tapu vb mevzuatı içeren kitaplar, basılı evrak, belge ve dökümanları
bulunmalıdır.
1.2.6 Emlak komisyoncusu, resmi belge hüviyetinde olacak şekilde, faaliyetleri ile ilgili kayıtlar tutmalıdır.
1.2.7 Emlak komisyoncusu bürosunda : aşağıdaki araç ve gereçler bulunmalıdır.
- Bilgisayar + yazıcısı + modem,
- Telefon,
- Faks,
- Şerit metre,
- Pusula,
- Fotoğraf makinası,
- El feneri,
- Televizyon (tercihan),
- Video (tercihan),
- Kamera (tercihan).
1) Bu standard metninde atıf yapılan standardların numaraları, yayım tarihleri, Türkçe ve İngilizce ismleri metnin başında verilmiştir.
1.3 Çalışanlarla ilgili kurallar
1.3.1 Emlak komisyoncusu bürosunda , yeterli sayıda eleman bulunmalı, bu elemanlar mal sahipleri ile müşterileri bir araya getirildiklerinde, onlara hukuki yönden yeterli bilgi verebilmeli ve mevzuatın gerektirdiği işlemlerde yardımcı olabilmelidir.
1.3.2 Reklam,tanıtım ve pazarlama ile ilgili elemanlar müşteri ilişkilerinde güvenilir ve inandırıcı olmalıdır.
1.3.3 Emlâk komisyoncusu üyesi olduğu Ticaret Odası veya Sanayi ve Ticaret Odası veya Esnaf Sanatkarlar Odası bünyesinde kurulan Emlâk Meslek Odalarınca düzenlenmiş kurslara katılmış olmalıdır. Esnaf ve Sanatkarlar Odaları bünyesinde kurulan Meslek Odaları bulunmadığı yerlerde bu kurslar, Ticaret Odaları veya Sanayi ve Ticaret Odalarınca düzenlenir. Bu odaların da bulunmadığı yerlerde ise bu kurslar Emlâkcılık Mesleği Dernekleri tarafından düzenlenir.
(ÖSG – 2004/17 numaralı Tebliğ ile bu şekilde değiştirilmiştir – 29 Nisan 2004 tarihli RG)

1.3.4 Emlak komisyoncusu;
Kiralama ve satış hizmeti kapsamında;
- Müşteri temsilcisi ve yardımcı elemanların iş dağılımı,
- Alan çalışması,
- Yayınların emlak ilanı sayfalarının incelenmesi,
- Müşteri portföyünde arz, talep yönünden değerlendirmesi,
- Emlak kayıtlarını bilgisayar ortamında güncelleştirilmesi,
- Taşınmazın pazarlanmak üzere hazır duruma getirilmesinin sağlanması,
- Taşınmazda oturan varsa göstermek için randevuların alınması, pazarlama stratejisinin hazırlaması,
- Yazılı ve görsel pazarlama teklifleri hazırlaması,
- İlan verilecek gayrimenkulu belirlemesi,
- Taşınmazın pazarlanmasındaki gidişat konusunda periyodik olarak müşteriye bilgi vermesi,
- Diğer emlak komisyoncularıyla ortak çalışmaların yürütülmesi,
- Tarafları bir araya getirmesi,
- Tapu işlerine ilişkin randevuları alıp işlerin takip edilmesi
İş ve işlemleri;
Aracılık ve danışmanlık hizmeti kapsamında:
- Satış,
- Pazarlama,
- İpotek,
- Kat irtifakı,
- Kat mülkiyeti kurma, ifraz ve tevhit,
- Trampa,
- Cins değişikliği,
- Hibe (bağışlama).
- Taksim (paylaşım).
- Tashih (düzeltme).
- Aplikasyon.
- Harita ve belediyelerden bölge imar planı çıkarma.
- Kadastro müdürlüklerinden röperli kroki ve çap belgesi alma.
- Vergi muafiyeti belgesini alma,
- Veraset vergi dairelerinden ilişik kesme veya temiz kağıdı alma,
- Emlak beyannamesi düzenleme.
- Noterden satış vaadi sözleşmesi yapma,
- Kira akid sözleşmesi yapma
İş ve işlemleri yapabilmelidir.
2 Çeşitli hükümler
2.1 Emlak komisyoncusu, bu standardda belirtilen hizmetler için istenildiğinde standarda uygunluk beyannamesi vermek veya göstermek mecburiyetindedir. Bu beyannamede söz konusu iş yerinin Madde 1'deki genel kurallara uygun olduğunu belirtmeleri gerekir.           
—— • ——
15 Ocak 2004 tarihli Resmi Gazete
Sayı: 25347
Sanayi ve Ticaret Bakanlığından:

MECBURİ STANDARD TEBLİĞİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR TEBLİĞ
(TEBLİĞ NO: ÖSG-2003/100)
Madde 1 -  08/07/2003 tarihli ve 25162 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Mecburi Standart Tebliği (Tebliğ No: ÖSG – 2003/59)” ile uygulamaya konulan “TS 11816 Emlak Komisyonculuğu Hizmetleri – Genel Kurallar” standardının mecburi uygulamaya konulma süresi 08/07/2004 tarihine kadar uzatılmıştır.
Madde 2 – Bu Tebliğ yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Madde 3 – Bu Tebliğ hükümlerini Sanayi ve Ticaret Bakanı yürütür.

—— • ——

29 Nisan 2004 tarihli Resmi Gazete
Sayı: 25447
Sanayi ve Ticaret Bakanlığından:

Mecburi Standard Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ
(Tebliğ No: ÖSG-2004/17)
Madde 1 — 08/07/2003 tarihli ve 25162 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan “Mecburi Standard Tebliği (Tebliğ No:ÖSG-2003/59)” ile mecburi uygulamaya konulan TS 11816 “Emlâk Komisyonculuğu Hizmetleri-Genel Kurallar” standardı, Türk Standartları Enstitüsü tarafından ekte yer aldığı şekilde tadil edilmiş olup bu tadil metni, Resmî Gazete’de yayımı tarihinden itibaren mecburi olarak uygulanacaktır.
Madde 2 — Adı geçen standard kapsamında hizmet üretenlerin bu Tebliğ hükümlerine uymaları zorunludur.
Madde 3 — Bu Tebliğ yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Madde 4 — Bu Tebliğ hükümlerini Sanayi ve Ticaret Bakanı yürütür.

TS 11816: 2002
T1: Mart 2004
ICS : 03.080.30
Bu tadil, TSE Hizmet Standardları Hazırlık Grubu’nca hazırlanmış ve TSE Teknik Kurulu’nun 2 Mart 2004 tarihli toplantısında kabul edilerek yayımına karar verilmiştir.

Emlâk Komisyonculuğu Hizmetleri - Genel Kurallar
Real estate agency services - General rules

ESKİ METİN
1.1.1Emlâk komisyoncusu, ilgili meslek odasına kayıt olmalı, emlâk komisyonculuğu hizmetlerini meslek odasınca kullanıma sunulan sözleşmeyi düzenleyerek vermeli ve emlâk komisyonculuğu dışında herhangi bir iş yapmamalıdır.
YENİ METİN
1.1.1 Emlâk komisyoncusu; Ticaret veya Ticaret Odası veya Sanayi ve Ticaret veya Esnaf Sanatkarlar Odası bünyesinde kurulan Emlâk Meslek Odalarına kayıt olmalı; üyesi olduğu meslek odasınca onaylanmış veya kullanıma sunulmuş olan sözleşmeyi düzenleyerek müşterisine vermeli ve emlak komisyonculuğu dışında herhangi bir iş yapmamalıdır.

ESKİ METİN
1.1.3Emlâk komisyonculuğu hizmetleri ilgili meslek kuruluşlarınca belirlenmiş ücret tarifesine göre verilmeli ve komisyon ücretlerinin oranları ile yer gösterme hizmeti karşılığında herhangi bir ücret talebinde bulunulmayacağı müşterilerin görebileceği bir yere asılmalıdır.
YENİ METİN
1.1.3 Emlâk komisyonculuğu hizmetleri, ilgili Ticaret Odası veya Sanayi veya Ticaret Odası veya Esnaf Sanatkarlar Odası bünyesinde kurulan Emlâk Meslek Odalarınca belirlenmiş ücret tarifesine veya teamül ücrete göre verilmeli ve komisyon ücretlerinin yüzdeleri ile yer gösterme hizmeti karşılığında herhangi bir ücret talebinde bulunamayacağına dair bilgilerin yer aldığı fiyat tarifesi müşterilerin görebileceği bir yere asılmalıdır.

ESKİ METİN
1.3.3 Emlâk komisyoncusu, ilgili meslek kuruluşları veya derneklerince ya da yetkili kılınmış kamu kurumlarınca düzenlenmiş kurslara katılmış olmalıdır.

YENİ METİN
1.3.3 Emlâk komisyoncusu üyesi olduğu Ticaret Odası veya Sanayi ve Ticaret Odası veya Esnaf Sanatkarlar Odası bünyesinde kurulan Emlâk Meslek Odalarınca düzenlenmiş kurslara katılmış olmalıdır. Esnaf ve Sanatkarlar Odaları bünyesinde kurulan Meslek Odaları bulunmadığı yerlerde bu kurslar, Ticaret Odaları veya Sanayi ve Ticaret Odalarınca düzenlenir. Bu odaların da bulunmadığı yerlerde ise bu kurslar Emlâkcılık Mesleği Dernekleri tarafından düzenlenir.
—— • ——

4 Şubat 2011 Cuma

Karşılıklılık genişlerken...

Mütekabiliyeti; tedbir ile korkuyu karıştırmadan yeniden ele almakta fayda var, demiştik. Önerimiz; karşılık buldu.
Yabancılara mülk satışını düzenleyen mütekabiliyet anlaşmalarının özü, kelime anlamındaki gibi "karşılıklılık" esasına dayanıyor.
Cumhuriyet'ten önce mütekabiliyet, "genel çerçeve" ile sınırlanıyor ve geniş özgürlükler getiriyordu. Cumhuriyet sonrasında mütekabiliyeti Lozan belirlemişti. Bugünkü anlamda yasal düzenlemeleri, 1934 tarihli Tapu Kanunu'nda görüyoruz.
Karşılıklı olmak ve yasal sınırlamalara uyulmak şartıyla sadece yabancı gerçek kişilere taşınmaz satın alma ve miras yoluyla edinme hakkı tanınması üzerinden 66 yıl geçti.
Bu süre içinde ihtiyaçlardan yola çıkarak, taşınmazın boyutu, niteliği, türü gibi alanlarda pek çok değişikliğin yapıldığına tanık oluyoruz.
Fakat bu defa söz edilen ihtiyaç bunların da ötesine geçiyor. Öncelikle dünyadaki zenginlik odağı kayıyor. İkincisi, sözü edilen satışların niteliği farklılaşıyor.
Ülkemizde yabancıların taşınmaz edinmesinin ilk şartını o ülke ile karşılıklılığımızın bulunması belirliyor. Yani, diğer ülkede vatandaşlarımıza taşınmaz edinme hakkı tanınıyorsa ülkemizde de aynı haklar tanınıyor.
Karşılıklılık olup olmadığını da büyükelçiliklerimizin o ülkedeki fiili duruma dair yaptıkları araştırmalar belirliyor. Dışişleri Bakanlığı'nın verilerine bakıyoruz:
Ülkemizle arasında karşılıklılık olan ülke sayısı 54, olmayan ülke sayısı 41.
Geçerli ikamet izni bulunması kaydıyla ülke sayısı 14, İçişleri Bakanlığı izni ile edinebilen ülke sayısı 28.
Bu tablo, Küresel Kriz sonrası değişen dinamikler neticesi hızla farklılaşıyor. Bayındırlık Bakanı Demir; "mütekabiliyetin sınırları genişleyebilir" diyor ve ekliyor; "karşılıklılık esasını ihlal etmeden anlaşmaları derinleştirebiliriz."
7 iklim, 4 mevsim, 12.500 endemik bitkisi, fauna, flora ve suyu ile zaten avantaj zengini bu coğrafyada, ekonomik atılımın da getirdiği yeni cazibe alanlarını zenginliğe çevirirken elbette ki bazı kısıtlar olabilecek.
Burada amaç, kısa vadeli yüksek getiri odağı yerine, uzun vadeli ve Türkiye Optimali'ne hizmet edecek yeni yollar aramak olmalıdır. Yabancıya mülk satışı yalnızca bir gayrimenkul işlemi değil, aynı zamanda siyaset üstü ve uzun vadeli ülke çıkarlarını ilgilendiren bir konudur.
Nitekim mütekabiliyetin sınırlarını genişletme önerimize karşılık Bayındırlık Bakanı Demir'in yaptığı açıklamalar, sürecin bu yolda ilerleyeceğine işaret ediyor.
NOT; Yıllık iznimin bir bölümünü kullanmak üzere yazılarıma bir süre ara veriyorum.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın