3 Kasım 2014 Pazartesi

AVUKATIN ÖZEN YÜKÜMLÜLÜĞÜ

AVUKATIN ÖZEN YÜKÜMLÜLÜĞÜ

Avukatın özen yükümlülüğü kavramının açıklanabilmesi için öncelikle avukatlık mesleğinin tanımının yapılması gerekmektedir. 1136 sayılı Avukatlık Kanunun ilk maddesinde belirtildiği gibi serbest meslek olmasının yanı sıra avukatlık aynı zamanda kamu hizmeti sunan bir meslektir. Avukatlık mesleği yargının kurucu unsurlarından olan savunmanın bağımsız temsilcisidir. Bu nedenle hukuki münasebetlerin düzenlenmesini, her türlü hukuki mesele ve anlaşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesini ve hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasını her derecede yargı organları, hakemler, resmi ve özel kişi, kurul ve kurumlar nezdinde sağlamak avukatlık mesleğinin amaçlarıdır (1). Bu amaçlar doğrultusunda da avukatlar hukuki bilgi ve tecrübelerini adaletin hizmetine ve kişilerin yararlanmasına tahsis ederler.
Avukatlar mesleklerini yukarıda belirtilen amaçlar doğrultusunda ifa ederken özen yükümlülüklerinin bilinci ile hareket etmek zorundadırlar. Avukatların özen yükümlülüğü temel olarak iki kanundan kaynaklanmaktadır. 1136 sayılı Avukatlık Kanunu gereğince özen ve sadakat yükümlülüğü ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) kapsamında vekâlet sözleşmesi gereğince vekilin özen gösterme yükümlülüğü bulunmaktadır.
Avukatlık Kanunu Madde 34’de açıkça Avukatların görevlerini mesleklerine yakışır şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmeleri gerektiği belirtilmiş ayrıca Türkiye Barolar Birliği’nin (TBB) belirlediği meslek kurallarına uymakla yükümlü oldukları belirtilmiştir.
TBB meslek kurallarında ve Avukatlık Kanunu’nda avukatın bağımsızlığını koruyarak mesleki çalışmasını kamunun inancını ve mesleğe güvenini sağlayacak biçimde ve işini tam bir sadakatle yürütmesi gerektiği belirtilmiştir. Bunu biraz açmak gerekirse yazının başında da açıkladığımız gibi avukatlık mesleği yargının savunma unusurunu oluşturmaktadır ve bu görevin bağımsız olarak yerine getirilmesi gerekir. Bu nedenle avukatların bağımsızlıklarını zedeleyecek işleri kabulden çekilmesi zorunludur. Çünkü avukatlık mesleği her ne kadar bir serbest meslek olsa da aynı zamanda kamu hizmeti de sunmaktadır.
Avukatın meslek kurallarına uymayan eylem ve davranışlarda bulunması, mesleki çalışmalarında görevlerini yapmaması veya görevinin gerektirdiği dürüstlük kurallarına uymaması ya da avukatlık onuruna, düzen ve geleneklerine aykırı eylem ve davranışlarda bulunması halinde Avukatlık Kanunu’nda müeyyide olarak disiplin cezaları düzenlenmiştir (2).
Disiplin cezasının yanı sıra avukatın özen yükümlülüğüne aykırı eylem ve davranışları avukatın tazminat sorumluluğunu da doğuracaktır. Bu nedenle özen borcunun sınırını belirlemek gerekir. Özen borcunu belirlemede ölçü, hukuk uygulamasında, hizmet ifasında davranışın hoş görülmez (kınanır) nitelik taşıyıp taşımadığıdır (3). Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere özen borcu, avukatın kendi hukuk bilgisi ve yeteneği içinde mevcut yasal mevzuat, uygulama ve doktrin ile ilgili hata yapmaması için göstermesi gereken zorunlu dikkat ve ilgidir.
Avukatların özen borcunun kaynaklarından bir diğeri de TBK kapsamındaki vekalet sözleşmeleridir. TBK kapsamında Avukatlar ile 3. kişiler arasında yapılan sözleşmeler vekâlet sözleşmesi niteliğindedir. Çünkü avukat vekâlet verenin bir işini görmeyi veya işlemini yapmayı üstlenmektedir. Vekâlet sözleşmesi uyarınca vekil olan avukatın vekâlet verene karşı bazı borç ve yükümlülükleri bulunmaktadır. Bu borç ve yükümlülüklerden ilki TBK madde 505’de düzenlenmiş olan talimata uygun ifadır. Vekil olan avukat vekâlet verenin açık talimatına uymakla yükümlüdür. Talimat, vekâlet sözleşmesinin kurulmasından sonra, vekile kendisine teslim edilen işin nasıl göreceğini belirten, tek taraflı ve varması gerekli bir irade açıklaması olarak tanımlanmaktadır (4). Avukat vekalet verenin talimatları dışında iş yapamaz. Kendi hukuki bilgi ve tecrübesi sınırları içinde yapması ve yapılması gerekenleri vekalet verene aktarır ancak bu işlerin yapılıp yapılmaması hakkında kararı vekalet veren verir. Her ne kadar yapılması gerekli veya uygun bir iş olsa bile müvekilin açık talimatı olmadıktan sonra avukatın vekalet sözleşmesi dışında iş yapması mümkün değildir. Örnek vermek gerekirse, bir davanın sulh ile çözümlenmesi mümkün iken vekalet verenin bu yönde bir talebi olmadan avukat sulh yoluna başvuramaz. TBK Madde 505’de talimattan ayrılmanın istisnası da belirtilmiştir. Söz konusu madde hükmüne göre vekâlet verenden izin alma imkânı bulunmadığında, durumu bilseydi onun da izin vereceği açık olan hâllerde, avukat talimattan ayrılabilir. Bunun dışındaki durumlarda avukat, talimattan ayrılırsa, bundan doğan zararı karşılamadıkça işi görmüş olsa bile, vekâlet borcunu ifa etmemiş sayılmayacaktır.
Avukatın vekalet verene karşı ikinci yükümlülüğü ise TBK Madde 506’da belirtilen “şahsen ifa, özen ve sadakat gösterme yükümlülüğüdür. Avukatın vekil olarak işi bizzat ifa etmesi gerekir ancak kanunun açık ifadesinden de anlaşılacağı üzere avukata yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde avukat, işi başkasına yaptırabilir. İşi şahsen ifanın da özünde vekalet ilişkisinin karşılıklı güven ilişki çerçevesinde kurulmuş olmasıdır. TBK Madde 507’de belirtildiği gibi iş üçüncü bir kişiye ifa ettirildiğinde bu kişinin seçiminde ve talimat vermede avukat gerekli özeni göstermekle yükümlüdür. Avukat yaptığı ve yapması gerektiği işi özenle ifa etmekle yükümlüdür ancak her işin sonucunu başarıyla tamamlamak zorunda değildir. Örneğin, avukat takip ettiği işi hukuk bilgisi ve tecrübesi sınırları içinde en iyi şekilde yerine getirir ancak bu işin sonucunun vekalet veren bakımından başarılı olmasının zorunluluğu bulunmamaktadır. Avukat işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmesinden değil, bu sonuca erişmek için yaptığı faaliyetlerin özenle görülmesinden sorumludur (5). Bu noktada faaliyetlerin görülmesinde gösterilecek özenin sınırı Madde 506/3’de gösterilmiştir. Buna göre avukat özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretlibir avukatın göstermesi gereken davranış esas alınır.
Avukatın bir diğer yükümlülüğü olan sadakat borcu aslında diğer borç ve yükümlülükleri ile benzerlikler taşımasına rağmen onu diğerlerinden ayıran husus bu borcun vekalet sözleşmesinin sona ermesinden sonra dahi devam ediyor olmasıdır. Sadakat borcunda, avukat özenle yerine getirdiği faaliyetleri ve güven ilişkisi kurduğu vekalet veren hakkındaki bilgileri koruması ve onun menfaatine uygun olarak kullanması gerekmektedir. Sadakat borcunun başkaca kanunlardaki hükümlerin (TCK, CMK ve HMK gibi) uygulanması çerçevesinde dışına çıkılabilir ancak bunlar haricinde sadakat borcuna her zaman uyulması gerekmektedir.
Sonuç olarak, avukatlık mesleği, bir kamu hizmeti olması ve aynı zamanda yargının savunma unsurunu oluşturması sebebiyle, yasal mevzuat, doktrin çerçevesinde, meslek onuruna yakışır davranışlar ile icra edilmesini gerektiren bir özen borcunu doğasında taşımaktadır.

(1) Avukatlık Kanunu madde 2. 
(2) Avukatlık Kanunu madde 134,135 
(3) Av. Ahmet İyimaya, Ankara Barosu Dergisi 1986/2, Avukatlıkta Özen Borcu, sayfa 184 
(4) Av. Semih Güner, Avukatın Özen Yükümlülüğü, Türkiye Barolar Birliği Dergisi 2000/2 sayfa 559, ,Süheyl Donay, Vekilin Talimata Uyma ve Dürüstlükle Hareket Etme Borcu,Batider, C. V, Y. 1970, sh.735, Tando ğan, a.g.e., ah. 436 
(5) Prof. Dr. Cevdet Yavuz, Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, sayfa 642, Beta Yayınları, 7. Bası.

Türkiye Geneli Sit Alanları İstatistikleri

Türkiye Geneli Sit Alanları İstatistikleri
2014 Yılı Haziran ayı sonu
 
 
TÜRKİYE GENELİNDE TESCİLLİ SİT ALANLARI
SİT TÜRÜ
SAYISI
ARKEOLOJIK SIT ALANI
12032
KENTSEL SIT ALANI
265
TARIHI SIT ALANI
160
DIĞER SIT ALANLARI
(ÜST ÜSTE SIT ALANLARI)
448
KENTSEL ARKEOLOJIK SIT ALANI
32
TOPLAM
12937

 
 
 

ARKEOLOJİK SİTLER, KORUMA VEKULLANMA KOŞULLARI



İlke Kararı- Karar No: 658 / Karar Tarihi: 05.11.1999
T. C.
KÜLTÜR  VE TURİZM BAKANLIĞI
KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARINI KORUMA
YÜKSEK KURULU

Toplantı No. ve Tarihi              :           60   05.11.1999                                          Toplantı Yeri

Karar No. ve Tarihi                  :         658   05.11.1999                                             ANKARA

             

İLKE KARARI

 ARKEOLOJİK SİTLER, KORUMA VEKULLANMA KOŞULLARI

Arkeolojik Sitler, Koruma ve Kullanma Koşullarına ilişkin 14.7.1998 gün ve 594 sayılı ilke kararı, uygulamada çıkan sorunlar, mevzuatla çelişen hususlar ve Danıştay 6.Dairesinin 11.11.1997 gün ve 1996/3313 esas, 1997/4875 sayılı kararı göz önüne alınarak aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir.
Arkeolojik Sit: İnsanlığın varoluşundan günümüze kadar ulaşan eski uygarlıkların yer altında, yer üstünde ve su altındaki ürünlerini, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik ve kültürel özelliklerini yansıtan her türlü kültür varlığının yer aldığı yerleşmeler ve alanlardır.
Arkeolojik Sitlerde Koruma ve Kullanma Koşulları: Bu bölümde yapılan derecelendirme arkeolojik sitlerin taşıdıkları önem ve özelliklerinin yanısıra alanda uygulanacak koruma ve kullanma koşullarını kapsar.
1) I. Derece Arkeolojik Sit: Korumaya yönelik bilimsel çalışmalar dışında aynen korunacak sit alanlarıdır .
Bu alanlarda, kesinlikle hiçbir yapılaşmaya izin verilmemesine, imar planlarında aynen korunacak sit alanı olarak belirlenmesine, bilimsel amaçlı kazıların dışında hiçbir kazı yapılamayacağına, ancak;
a) Resmi ve özel kuruluşlarca zorunlu durumlarda yapılacak alt yapı uygulamaları için müze müdürlüğünün ve varsa kazı başkanının görüşüyle konunun koruma kurulunda değerlendirilmesine,
b) Yeni tarımsal alanların açılmamasına, yalnızca sınırlı mevsimlik tarımsal faaliyetlerin devam edebileceğine, koruma kurullarınca uygun görülmesi halinde seracılığa devam edilebileceğine,
c) Höyük ve tümülüslerde toprağın sürülmesine dayanan tarımsal faaliyetlerin kesinlikle yasaklanmasına, ağaçlandırmaya gidilmemesine, yalnızca mevcut ağaçlardan ürün alınabileceğine,
ç) Taş, toprak, kum vb. alınmamasına, kireç, taş, tuğla, mermer, kum, maden vb. ocakların açılmamasına, toprak, cüruf, çöp, sanayi atığı ve benzeri malzeme dökülmemesine,
d) Bu alanlar içerisinde yer alan ören yerlerinde gezi yolu düzenlemesi, meydan tanzimi, açık otopark, WC, bilet gişesi, bekçi kulübesi gibi ünitelerin koruma kurulundan izin alınarak yapılabileceğine,
e) Bu alanlar içerisinde bulunan ve günümüzde halen kullanılan umuma açık mezarlıklarda sadece defin işlemlerinin yapılabileceğine,
f) Taşınmaz kültür varlıklarının mahiyetine tesir etmeyecek şekilde ilgili koruma kurulundan izin almak koşuluyla birleştirme (tevhit) ve ayırma (ifraz) yapılabileceğine,
2) II. Derece Arkeolojik Sit: Korunması gereken, ancak koruma ve kullanma koşulları koruma kurulları tarafından belirlenecek, korumaya yönelik bilimsel çalışmalar dışında aynen korunacak sit alanlarıdır .
Bu alanlarda, yeni yapılaşmaya izin verilmemesine, ancak;

 a) Günümüzde kullanılmakta olan tescilsiz yapıların basit onarımlarının yürürlükteki ilke kararı doğrultusunda yapılabileceğine,

b) I. derece arkeolojik sit koruma ve kullanma koşullarının a, b, c, ç, d, e, f maddelerinin geçerli olduğuna,

3) III. Derece Arkeolojik Sit: Koruma - kullanma kararları doğrultusunda yeni düzenlemelere izin verilebilecek arkeolojik alanlardır.
Bu alanlarda,
a) Geçiş dönemi yapılanma koşullarının belirlenmesine,
Geçiş dönemi yapılanma koşullarının belirlenmesinde,
- Öneri yapı yoğunluğunun, mevcut imar planı ile belirlenmiş yoğunluğu aşmamasına,
- Alana gelecek işlevlerin uyumuna,
- Gerekli alt yapı uygulamalarına,
- Öneri yapı gabarilerine,
- Yapı tekniğine ve malzemesine,
mevcut ve olası arkeolojik varlıkların korunması ve değerlendirilmesini  sağlayacak bir biçimde çözümler getirilmesine,
b) Varsa onaylı çevre düzeni ve nazım plan kararları ile yerleşime açılmış kesimlerinde arkeolojik değerlerin korunmasını gözeterek, koruma amaçlı imar planlarının yapılmasına,
c) Bu ilke kararının alınmasından önce Koruma Amaçlı İmar Planı yapılmış yerlerde planın öngördüğü koşulların geçerli olduğuna,
ç) Bu alanlarda, belediyesince veya valilikçe inşaat izni verilmeden önce, ilgili müze müdürlüğü uzmanları tarafından sondaj kazısı gerçekleştirilerek, sondaj sonuçlarının bu alanlarla ilgili varsa kazı başkanının görüşleriyle birlikte müze müdürlüğünce koruma kuruluna iletilip kurul kararı alındıktan sonra uygulamaya geçilebileceğine,
d) III. derece arkeolojik sit alanı olarak belirlenen arkeolojik sit alanlarında koruma kurullarının, sondaj kazısı yapılacak alanlara ilişkin genel sondaj kararı alabileceğine,
e) Taşınmaz kültür varlıklarının mahiyetine tesir etmeyecek şekilde ilgili koruma kurulundan izin almak koşuluyla birleştirme (tevhit) ve ayırma (ifraz) yapılabileceğine,
f) Bu alanlarda, taş, toprak, kum vb. alınmamasına, kireç, taş, tuğla, mermer , kum, maden vb. ocaklarının açılmamasına, toprak, cüruf, çöp, sanayi atığı ve benzeri malzemenin dökülmemesine,
g) Ülke enerji üretimine getireceği katkı ve kamu yararı doğrultusunda bu alanlarda koruma kurulunca uygun görülmesi halinde rüzgar enerji santralleri yapılabileceğine,
h) Sit alanlarındaki su ürünleri üretim ve yetiştirme tesislerine ilişkin yürürlükteki ilke kararının geçerli olduğuna,  
4) Kentsel Arkeolojik Sitler: Arkeolojik sitlerle, 2863 sayılı Yasanın 6. Maddesinde tanımlanan korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarını içeren ve aynı yasa maddesi gereği korunması gerekli kentsel dokuların birlikte bulunduğu alanlardır.
a) Bu alanlarda, arkeolojik değerlerin sağlıklı ve kapsamlı envanter çalışmasının yapılmasına, bu çalışma sonucunda hazırlanacak planlar onanmadan, parsel ölçeğinde uygulamaya geçilmemesine,
Planlama çalışmaları sırasında;
-Alana gelecek işlevlerin uyumuna,
-Günümüz koşullarının gerektirdiği altyapı hizmetlerinin proje aşamasından itibaren kültür katmanına zarar vermeyecek ve toprak kullanımını en alt düzeyde tutacak biçimde ele alınmasına,
- Öneri yapı gabarileri ile yapı tekniği ve malzemesinin geleneksel doku ile uyumuna özen gösterilmesine,
b) Bu alanlarda mevcut yıkıntı temeller üzerine, o temellerin ait olduğu eski yapı, korunması gerekli kültür varlığı niteliği taşıyorsa, ayrıca içinde bulunduğu sitin tarihsel kimliğinin yeniden canlandırılmasına önemli bir katkı yaratıyorsa yapıya ait eski bilgi, resim, gravür, fotoğraf, anı belgeleri vb. dokümanlarla restitüe edilebileceği ilgili koruma kurulunca kabul edildikten sonra restitüsyon projesi düzenlenerek ve kurulca onaylanarak, eski yapının yeniden ihya edilebileceğine,
c) Tek yapı ölçeğindeki korunması gerekli kültür varlığı niteliği taşıyan yapı ve yapı kalıntılarının rölöve ve restorasyon projelerinin koruma kurulunca onanması koşulu ile onarılıp kullanılabileceğine, yasa kapsamı dışında kalan taşınmazların ise yürürlükteki ilke kararında belirtilen esaslar kapsamında basit onarımlarının yapılabileceğine,
14. 7 .1998 gün ve 594 sayılı ilke kararının iptaline,
karar verildi.  

 
BAŞKAN
Prof. Dr. O.Tekin AYBAŞ
Müsteşar
 
Üye
ÖKMEN (Özgün)
Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı
(Bulunmadı)
Üye
DÖRTLEMEZ  (Abdullah )
Kültür Bak.Müsteşar Yard.
Üye
AVCI (Nadir )
Kül. Ve  Tab. Var. Kor.
Gn. Md. V.
Üye
YARDIMCI (Nurettin )
Vakıflar Gn.Md.
(Bulunmadı)
ÜyeAKAR (Haluk )Turizm Bak.
Yat. Gn. Md.
     
ÜyeDUYGULUER (Feridun)Tek. Arş. ve  Uyg.
 Gn.Md.
(Bulunmadı)
Üye
BAHADIR (Ali )
Orman Gn. Md. Yrd.
Üye
ÜNAL (Mete )
Üye
UYDAŞ (Nurcan )
    
Üye
TUNCER (Orhan Cezmi)
(Bulunmadı)
Üye
ERUZUN  (Cengiz )
Üye
BİLGİ  (Önder)
Üye
GÖK (Tamer )


(05.11.1999 tarih ve 658 sayılı ilke kararının 4. maddesi 15.04.2005 tarih ve 702 sayılı ilke kararı ile
iptal edilmiş olup uygulamalar 702 sayılı ilke kararı doğrultusunda yürütülecektir.)

2B Yasasının Avantajları


2B yasasının yararları ve Avantajları nelerdir?
2B yasasının uygulanmasında satış bedeli, rayiç bedeli üzerinden yüzde 70’i olarak belirlenirken, peşin ya da taksitle ödeme opsiyonu bulunuyor. Ayrıca peşin ödeme yapacak vatandaşlar için indirim de uygulanıyor…
2B yasasının üstünlükleri nelerdir? – 2B yasasında satış bedeli, rayiç bedelin yüzde 70’i olarak belirlenirken, peşin ya da taksitle ödeme opsiyonu bulunuyor. Peşin ödemede bunun dışında yüzde 20 indirim uygulanıyor. Yarısının peşin ödenmesi durumunda de yüzde 10 indirim imkânı bulunuyor. –
– 2B arazilerine peşin ödeme yapacak vatandaşın ödeyeceği tutar, yapılacak indirimle rayiç bedelin aşağı yukarı yüzde 56’sına düşüyor. – Taksitli ödemelerde bedelin yüzde 10’u peşin, kalanını ise belediye ve mücavir alan sınırları içinde en çok 3 yılda 6 eşit taksitle, bu sınırlar dışında ise en çok 4 yılda 8 eşit taksitle faizsiz, olarak ödenebilmesi imkânı sunuluyor. –
– İndirimli taksitlendirme opsiyonunda, satış bedelinin en az yarısının ödenmek istenmesi durumunda satış bedelinden yüzde on oranında indirim yapılarak, yarısı peşin ödeniyor, kalan yarısı için ise, taksitlendirmedeki süreler baz alınıp uygulanıyor.
– En çok iki taksidin vadesinde ödenmemesi sözleşmenin feshine neden olmamaktadır. Taşınmazların üzerinde bulunan yapı ve tesislerden bunun dışında bedel talep edilmiyor. Satışı mümkün olmayan taşınmazlar yerine rayiç değerine eşdeğer diğer bir taşınmaz satılabiliyor.
– Hak sahiplerinden, ecrimisil alınmıyor ve son 5 yıl için tahsil edilen ecrimisil bedelleri satış bedelinden mahsup ediliyor.
– Hak sahiplerinin mirasçılarına ya da Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra noterde düzenlenen muvafakatname vermeleri durumunda ise akdi haleflere satın alma hakkı getiriliyor.
– Açılmış olan davalar durduruluyor, dava açılması gerekli olanlara ise dava açılmıyor.

Yüksek Kira Geliri Getiren Şehirler

Yüksek Kira Geliri Getiren Şehirler
YÜKSEK KİRA GELİRİ GETİREN ŞEHİRLER
Kira günümüzde yatırım aracıdır. İstanbul da kira olarak evler fiyatının 20 yıl da biriktirmektedir. Şehre uzak bölgelerde ev alıp fiyatı uygun diyerek zararı umursamıyorlar. Kentsel dönüşüm şehrin bir kısmının proje ile kamusal depreme dayanıklı kamusal çalışmalardan biri. Kentte bulunan sağlıksız alanları yaşanabilir hale getirilmesi için yıkıp canlandırma , yapılandırarak uygulama yapılmasıdır. Ömrünün tüketmiş yıkılmış binalar yerine güzel şık mekânlar elde edilir. Bir kiranın yüksek gelir getirmesi için o şehrin metropol olması her mekana eğlence , alışveriş , hastane , okul gibi ortak mekânlara yakın olması gerekir. Yatırımcılar genellikle kıyı kesim turizm bölgelerine yatırım yapmaktadır. Bunun nedeni oralar çok daha gelişmiş durumda. Küçük yerleşim yerleri Anadolu gibi iç kesimlerde kiralar daha düşük durumdadır. İnsanlar para kazanmak için güç duruma girerler ama kolay kaybederler. Para akışkandır hemen erir. Vatandaşlar gelecekte zorluk çekmemek için birikimlerinin taşınmaz mallar üzerinde kullanırlar. Dünyada piyasalar çok sallantıda. Yatırım hem insanı zengin eder hem de fakir. Ünlü müteahhit Donald trump borsaya hiç güvenmez. Çok boş iş gibi gelir borsa. Yatırımın daha sağlam yerlere yapar. Bu yüzden birikimlerinin emlak sektörüne yatırır. Borsa yapmak için çok iyi anlaması gerekiyor . Birikimleri borsada değerlendirmek belki de yanlış bir yöntem. Türkiye çok çalışkan bir ülkedir. Yatırım yapmak için bu işin zekâsı olması gerekir. Önemli olan mantığı çözmek. Emlak ve konut yatırımı kira geliri gerekli değilse arazi yatırımı size göredir. Arsayı emeklilik için alın . Çocuklarınız geleceği için arazi satın alın . Dünya hızla gelişmeye başladı . Arsa ya da kiralık ev alırken kentlerin önemli bölgelerinin kıyıya yakın yerlerini seçin.
Kira geliri sizin için daha önemli ise dükkân geliri olmasına önem gösterin. Ödemeleriniz düzenli şekilde olur. Kiraya verirken dükkân sahibi dükkânın gerekliliklerini yapmak zorundadır. Konut kiracısı evi yıpratır. Kiracı çıkar gider ev sonradan tadilat ister. Bu nedenle inşaatlarda eskiyen araçlar kullanılır. Yapacağınız yatırım brüt olarak hesaplamak çok önemlidir. İstanbul da kiralarda büyük fırsatlar var. Genelde ev alma kararını bayanlar alır. Kadınlar dükkân düşünmez hep konut alırlar. Arsa ya da arazi onlar için yatırım değildir. Ticari olarak yetenekli olmak önemli bir husus tabi. Bilgisine güvenen kimseler sermaye piyasaları onlara göre. Konut piyasasında da önemli gelişmeler var. Konut alırken iyi müteahhitlerden alın. Yabancı turistler de İstanbul’daki kiralık konutlara ilgi göstermeye başladı. Kira öder gibi kredi ödeyerek konutlara sahip oluyorlar. Ancak zamanla bu moda eskidi.
İstanbul da çok kıymetli yüksek kira geliri getiren ilçelerden Bahçelievler ve Mecidiyeköy gelir. Bu yerden konut satın alanlar şanslıdır. Beylikdüzü de çok gelir getirir . Ata şehir büyük konut projelerinin yapıldığı bölge . Buralar karlı bölgeler. Satılmayan konutlar kiralık evlere yerini bırakacak. Rusya, Polonya, ispanya gibi ülkeler kira gelirinde iyi sırada. Şehre uzak yerler ucuz kira getirir. Ama çarşıya yakın yürüyerek gidilen yeler daha çok satar. Avrupa yakasında Kâğıthane, maslak, Sarıyer, beylik düzündeki konutların Anadolu yakasına göre daha yüksek gelir getirmektedir. Ulaşımı kolay bölgelerde son zamanlarda çok tercih edildi. Metro hattı ulaşımı büyük ölçüde kolaylaştırdığı için kira değeri de arttı. Yatırımcılar ulaşım ağlarını dikkate almaktadır. Son zamanlarda Mecidiyeköy, şişli, Bakırköy bölgelerinde kira gelirleri artışları görülür. Uzmanlar yatırımcılara geliri yüksek verimli yerlerden arsa ya da konut sahibi olmanız tavsiye edildi.

EVİN METREKÜP HESABI

Evin Metreküp Hesabı, Metreküpü hesaplama
EVİN METREKÜP HESABI
Yüksekliği hakkında bilgilendiren bir ölçüttür. Evlerdeki metrekare ölçümü yerini metreküpe bırakacak. İmar izinlerinde yüksekliğe dikkat edilir. Konut inşa eden firmalar sayıyı artırmak için tavandan kısmaya başladı. Bu çok uyanıkça bir şeydir.. İnşaat sektörünün gelişmesi ile açılan ve büyüyen birçok inşaat firması ortaya çıkmış durumda. Rakipler arası çekişmeler çoğaldı. Öne geçmek isteyenler çeşitli yollara başvurdu. Maliyet ne kadar artsa da tavan yüksekliğinden kısmadılar. Daha konforlu ve iç açıcı evler inşa ettiler. Bir evin metre kare olarak bilinen alanın tavan yüksekliği ile çarpılması sonucu konut metreküpü hesaplanmış olur. Tavanın yüksek olması müşterilerin seçenekleri arasındadır. Ankara’da inşa edilen projede tavan üç metre yapılarak çevreci bir proje olduğunu gösterdi. Evin ferah olması metreküpü ile çok alakalıdır. Metreküp ne kadar fazla ise o kadar konut pahalılaşıyor. Yeni moda haline geldi . Metrekare çok geride kalmış bir sistem. Konutların yaşam alanı olması nedeniyle ferah ve sağlıklı olması gerekir. Ekonomik sorunlar hızlı şehirleşme konutların kalitesini düşürdü . Bu nedenle tavan yüksekliği azaldı. İnsanlar sağlıklı binalarda oturamıyorlar. Yüksek tavan yapılırsa bütçeyi o kadar sarsar. Ekonomisi kısıtlı olanlar için yüksekliği az olan binalar tercih edilir. Yüksek tavanlım olursa ısınma soğutma zorlaşır. Daire de ışık daha fazla olur ve böylelikle psikolojik olarak orada yaşayan kimseler olumlu etkilenir. Daha ferah ve huzura kavuşurlar. Ses yalıtımı içinde önemlidir . Ses izolasyonu için yükseklik belli bir düzeyde olmalıdır. Tavan yüksekliği üç metreyi aştı. Metreküp değeri önemli hale geldi.  Geleneksel Osmanlı mimarisinde bile yüksek tavanlar göze çarpar. Bu gelenek bize kadar devam etmiştir. Saraylar hep yüksek tavanlıdır. Ekonomik krizler yüzünden göz ardı edildi . Tavanı yüksek konut daha genişmiş gibi hava katıyor. Ferahlık duygusu veriyor. Mimari açıdan daha estetiktir. İnsanların görüş açısı genişliyor. Hacmi büyük olan tercih edilmektedir. Daha kolay satılmaktadır .

Standart tavanlar hesaplıdır. Yüksek tavan demek rahatlık ve ferahlık demektir. Alçak tavan ısınma maliyetini düşürmektedir. Bu nedenle dar bütçeli aileler için oldukça kullanışlı. Ama günümüzde rahatlığa düşkün birçok zengin kesim var. Onlar yani moda yüksek tavan metreküp trendine ayak uydurmaktadır. Tavan yüksekliği lüks demektir. Maliyeti artıran bir etkendir. Gün ışığı alan mekânlar insanların duygusal anlamada mutlu olmasını sağlıyor. İş yerlerinde uygulanırsa çalışma alanında verimliliği artırır . Hem dekor olarak hem de satışlarda faydalı bir ölçüt. Konforlu ve havadar daire alıcısını rahatlıkla bulur. Müşteriler ilk olarak tavan yüksekliğine ferah olup olmadığın bakar. Sağlıklı mekânlar için yüksek tavan tercih edilir. Alanların daralması ile metre küp hesapları inşaatlarda müşteriye huzurlu alanlar vermek için konut yapımında revaçta. Metreküp hesaplamaları belirleyici etken haline geldi. Yüksek tavan yüksek maliyetle doru orantılıdır. Ama artık müteahhitler bu ölçüyü kullanarak daha çok satarlar.
Metreküp inşaat sektöründe önemli bir olaydır. Çünkü artık metre karenin bir esprisi kalmadı. Çünkü metreküp daha çok tutuldu. Müteahhitler de bu konuda hassas. Yüksek tavanlı binalar çerez gibi satılmaktadır. Maliyeti oldukça yüksek olsa da en çok bunlar sattı. Metreküp öle es geçilecek bir konu değildir. Sağlıklı ortam herkes ister. Çocukları olan kişiler yüksek tavanlı binaları kullanmaktadırlar. İş yerlerinde ofislerin yüksek tavanlı olması oradaki çalışanları oldukça olumlu yönde etkiler. Dekoratif olarak da oldukça şık durur. İş adamları ve mimarlar yüksek tavanı ön görmektedirler. Maliyeti fazla olsa da çok sağlıklı bir yapı olur.

TAPUDA E-TERKİN DÖNEMİ BAŞLIYOR

TAPUDA E-TERKİN DÖNEMİ BAŞLIYOR
Kamuyu yönetmek için belli bir paraya gerek duyulur. Kamunun önemli ihtiyaçları da vergilerden sağlanır. Terkin tapu kütüğüne kayıt edilmemiş hükümden düşürülmesi sonucu meydana gelen işleme denir. Terkin kayıt silme anlamına gelmektedir. Terkin işlemi mahkeme kararı ile yapılmaktadır. İdari işlemin en önemli özelliklerinden birisi tek taraflı olmasıdır. Tapu dairesine başvuru yapılmalıdır. İdari işlem kesin ve sonuç yaratıcı olmalıdır. Randevu almak gerekir. Ön başvuru yapılır. Giderken yanınızda evraklar olmalı. Evraklar eksiksiz hazırlanmalıdır. Masraf bedeli alıcı veya satıcı aracılığı ile ödenir. Birisi gelmezse vekâlet vermek zorundadır. Tapuda bazı hususlar önemlidir. Tapuda düzeltme işlemi terkin işlemi olarak geçiyor. Yasal işlemler vatandaşlın bizzat kendi eliyle veya memurlar tarafından iletilerek yapılıyordu. E-terkin ile işlemler elektronik ortamda yapılır. Bu uygulama ile artık işlemler elektronik olarak internet üzerinden hal olacak. Bankalar tarafından düzenlene terkin elektronik ortamda. Tapu işlerinde belgelerde kayıp, çıkıntı yapılamaz. Daha güvenli hale geldi. Tapu da yapılan iyi gelişmeler vatandaşın yararınadır. Haciz işlerinde de elektronik ortama geçildi. Böylece olumsuzlukların önüne geçildi. Tapuda zaman kaybı olmayacak. Daha güvenli bir uygulama geliyor. Hem personel memnun kalacak hemdevatandaş. Ülkeye katkı sağlayacağız. Bu tapuda bir devrim niteliğindedir. Dört yolla terkin olunur. Doğal afet, tahsil imkânsızlığı, tahakkuktan cayma, yargı kararına göre terkin gibi. Malının bir kısmını kaybedenlerin borçları bakanlıkça terkin olur yani silinir. İptal etme anlamında kullanılır terkin. Kütükte yazılı kanunun çizilmesi gibi.
Doğal afet nedeni ile terkin yangın , don , kuraklık, yer kayması , su basması ,afetler yüzünden terkin olur. Vergi borçları silinir. Zarar verici doğal afetler nedeni ile vergi borçları silinebilir. Tapu ve kadastro genel müdürlüğü haciz gibi işlemleri elektronik ortama almak için çaba sarf ediyor. İpotek terkinlerini elektronik ortama alarak başlayacak. Artık işlemle kolay ve hızlı şekilde yürütülecek. Bu çözüm ile tapu sahteciliği ve tapu kaçırma durumlarının önüne geçilecek. Evrak için zaman kaybı olmayacak. tapu memuru dosyaya bakmama onu es geçme gibi bir durum olmayacak. Tapu sicilinde düzeltme işlemidir. Baskı ve zorbalık gibi durumlar görülebilir. Tahsis ve gecekondu ,hazine belediyenin sahip olduğu taşınmazlar kanun çerçevesinde hakları ifade ediyor. Çevre ve şehircilik bakanlığı bu uygulama işle ilgili çalışmalarını gerçekleştiriyor. Vatandaşa oldukça kolaylık sağlanıyor. Elektronik ortamda gerçekleş çalışmasına hız verildi. İşlem süreleri kısalacak haklar aynı kalacak. Olası olumsuzlukların önüne geçilecektir.

Türkiye böylece daha parlak yarınlara koşacak ve ülke ekonomisi kalkınacaktır. Terkin bazı şartların olması halinde vergi talep edilmesi hukuki sonuçları ortadan silen bir idari uygulamadır. Verginin terkin olması için başvuru gerekir. Bir verginin terkini için alınmış olması gerekmez. Yazılı nedenler varsa tahsili olmayan vergiler silinir. Vergi hataları nedeni ile yapılan silinmeler aleyhe ortaya çıkmış hataların düzenlenmesi ile hatalı işlem düzeltilir. Yargıya bağlı terkinler yargı kararınca vergi terkin edilir. Kanunun saydığı nedenler yangın, yer sarsıntısı, su basması, don, kuraklık, çığ gibi doğal afet yüzünden kaybedilen bir kısım toprak vergi borçları olmak üzere bakanlıkça silinir. Doğal afetten önce olan vergi borçları ödenmez. Düzeltme , vergi sorunu hesaplarda karışıklık yüzünden haksız yere eksik vergi istenir. Hataların kaldırılması ile borç sona erer. Ölüm cezaların bitmesinin nedenidir. Ölüm olunca cezalar son bulur ve mirasçılara geçer. Sona erme nedenlerinden biriside cezalarda indirimdir. Af devletin alacağından caymaması demektir. Gecikme zamlarının af edileceği söylenir.

Gayrimenkulde, üzerinde yapı olma taraf toprak parçası, Arsa ve Arazi diye ikiye ayrılır.

Gayrimenkulde, üzerinde yapı olma taraf toprak parçası, Arsa ve Arazi diye ikiye ayrılır.
Arazi ( Tarla ) henüz bayındır görmemiş toprak parçasıdır.
Arsa ise üzerinden bayındır geçmiş tarla veya araziye denir.
Arazilerin düzenlemesi ile alakali İmar Kanunu hükümlerince, Belediyeler İmar Planlarının oluşturulması esnasında, tarla – arazilerden % 40 nispetına KADAR terk alanları katitisi yaparak bunları İmar Parselleri durumine dönüştürebilir.
Terk alanlarından adaleıt, şehrin, sosyo kültürel faaliyet alanları, altyapı, şebeke, yol, park bahçe, yeşil alan vb. gereksinimları dahilin yapılan katitilerdir.
Dolayısı ile arsa ile arazi asında %40 nispetında bir ayrım esasden oluşmaktadır.
Şehrin bayındır planları, arsaların oluşumunda, Sanayi, Depolama, Ticaret, Hizmet, Konut, Okul, Park, Yeşil alan vb. bayındır türleri dahilerir. Bu bayındıra da türli yoğunlukta yapı izinleri – imalatına şans tanır.
Bizi alakalendiren planlamaların Sanayi ve Depolkör kısmıdır.
İmar Planlarında lejantlara göre, birkaç biçimde yapı inşaat sınırlandırmaları konulur.
T.A.K.S. = Taban Alan Kat Sayısı ( Örnek: 0.50, %50 )
K.A.K.S.= Kat Alan Kat Sayısı, Toplam kapalı yapı alanı ( Örnek: 1.50, %150 )
Hmax = Max. Bina Yüksekliği ( Örnek hmax = 9.50 m )
Ön taraf ve art bahçe çekme araleri = Bina Oturum katsayısı yerine bahçeden çekme ile sınırlandırma şeklidir.
Arazi değil, Arsa bayındırlı olduğuna göre; biz hep NET olanı tarafi terkleri yapılmış olan parselleri ve bayındır durumlarını dikkate alacağız.
10.000 m2 arsamız var. TAKS ; 0.50, KAKS ; 1.00, Hmax ; 9.50 m ise
Bu arsa üzerine, 5.000 m2 oturumlu, yüksekliği 9.50 m yi geçmeyen ve toplam yapı inşa edebiliriz.
Binamızı istersek 5.000 m2 Tek kat da yapabiliriz, h=9.50 m olabilir.
Yada işimize geliyorsa, 5000m2 den h= 4.5 m tavanlı 2 kat da inşa edebiliriz.
Asıl amaç, Emsal = KAKS = 1.00 Katsayısı ile 10.000 m2 kapalı inşaat alanımızı aşmayalım.
Çok mühim bir husakıl da, arsanın meyili ve inşaat yapılacak yerin kotudur. Z karakter bazı durumlerde meyilden kat yüksekliğini hafriyatla birlikte arkatırabiliriz. Bu da bize yüksek tavanlı inşaat imkânı sağlar.
Bazı bölgelerde, BODRUM EMSALE tarafi KAKS a dahil değildir. Bu ise başlı başına meyilli arsa arayışına güçlar bizi. Kot altındaki meyilden kazanılan her kat kardır.
Netice olarak, her önünüze gelen parsele, NET mi, BRÜT mü diye sorma güçunluluğunuz vardır.
İSKİ VE KORUMA HAVZALARI
Şehirler İmar Planları doğrultusunda gelişir.
Bunun dahilin yapılan planlamalarda çevre koruma politikaları izlenir.
Bunların başında İski ve Su – Baraj Koruma Havza Planlamaları gelir.
İSKİ nin bu koruma planlarından kaçmanın ve bayındırlı parsele kavuşmanın en sade yolu, GÖLE VE GÖLLERİN SU TOPLADIĞI DERELERE YAKLAŞMAMAKTIR.
MÜMKÜN OLDUĞUNCA DENİZE DÖKÜLEN DERELERE YAKLAŞMAK GEREKİR.
Ekte, Resim I, II ve III te göreceğiniz üzere, İstanbul Avrupa yakasında 3 adet yerleşim, endüstri ve depolkör alanlarını etkileyen gölleri göreceksiniz.
Bu göller ile göllere büyükn derelerden ırak alanlarda konumlanan yerleşim ve endüstri – depolkör alanları sözlerimizin nasıl da doğru biçimde uygulandığını gösterir.
Kısaca I ve II olmak üzere Avrupa yakası Sanayisini iki bölgeye ayrılır.
I. Bölgede Ayamkör deresine, II Bölge de Haramidere’ye ve oradan da denize ulaşan atık su imkanı görülecektir.
Sanayi dahilin bu imkan olmazsa olmazdır. Depolkör dahilin de aynı şey söz konusudur.
Mavi ile gösterilen alanlar, sizlerin seçim bölgeleri olmalıdır.
Git gide arkaan su sıkıntısı ve kuraklık da başka bölgelerden kaçmamız dahilin mühimdir.
Bizce bu işaretli alanlar dışında yatırım büyük nispetda macera olur.

2 Kasım 2014 Pazar

EMLAKÇI OLMA ŞARTLARI DEĞİŞİYOR , HERKES EMLAKÇILIK YAPAMAYACAK

Emlakçı Olma Şartları Değişiyor, Herkez Emlakçılık Yapamayacak
EMLAKÇI  OLMA  ŞARTLARI  DEĞİŞİYOR , HERKES  EMLAKÇILIK  YAPAMAYACAK
Günümüzde birçok alanda yeni iş alanları doğmakta ve  var olan iş alanlarında da yeni atılımlar gerçekleştirilmektedir. Bu nedenle birçok kişi bu alanlarda kendisini göstermenin peşinde olacaktır. Bu iş alanlarından biri de emlakçılıktır.

Emlakçılık günümüzde her alanda özellikle ev kiralama ve ev satışlarında artışların görüldüğü alanlardan biri haline gelmeyi başarmıştır. Emlakçılık basit gibi görünse de birçok sorunları olan bir meslek dalı olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsanlar kiralık evlerde kira ödememesi durumu ve dolandırıcılık girişimleri gibi birçok sebepler bulunmaktadır. Ülkemizde özellikle küçük şehirlerde Emlakçılık alanlarında oldukça büyük bir artış meydana gelmektedir. Bu artışların nedeni Emlakçılık alanlarının daha geniş bir yer tutmasıdır. İnsanların birçoğu konutlarda yaşamak zorunda olmasından dolayı kiralık evlerde ve satılık evlere olan ihtiyaçlar oldukça fazla olmaktadır. Bu kiralık ev ve satılık ev ihtiyaçlarını ise insanlar emlakçılardan karşılamaktadır. Emlakçılarda bu alanda üzerine düşen görevi yerine getirmektedir. Emlakçılar ev sahiplerinden almış oldukları kiracılara kiralama işlemini yaparken kiracılardan komisyon ücreti almaktadır. Bu komisyon ücreti  evin kirasına göre ve şehirlere göre farklılık göstermektedir. Ülkemizde sürekli olarak kanunlar çerçevesinde birçok alanda son dönemlerde değişiklikler meydana gelmektedir. Bu değişiklikler ile birlikte özellikle tüketici adına olumlu gelişmeler baş göstermektedir. İnsanlar kanun güvencesi altında işlemlerini sağlamaktadır. Bu kanun güvencesi adı altında kendilerini daha güvende hissetmektedir.

Ülkemizde hemen hemene her kişinin ve kesimin uyguladığı evinin satış fiyatını düşük gösterme dönemi sona ermektedir. Bu durum son dönemlerde kanunlarda yapılan değişiklikler ile olmaktadır. Böylelikle artık hiç kimse evinin olması gereken fiyatının altında düşük fiyatlar ile satışa sunamayacaktır. Devlet bu gibi işlemlerin önünü kanunlarla kesmeyi başarmış durumdadır. Maliye Bakanlığı bu Emlakçılık alanlarındaki durumun önüne emlak satış ve kira atlasını çıkararak geçmektedir. Maliye Bakanlığı bu alanda il, ilçe, mahalle, köy gibi yerleşim yerlerinde emsal fiyat datası oluşturmayı planlamaktadır. Bu haritada oluşturulduğunda artık hiç kimse konut satışlarında istediği fiyatı çıkaramayacaktır. Maliye Bakanlığının çıkaracağı bu detaylı harita sayesinde konutların fiyatları da belirlenmiş olacaktır. Maliye Bakanlığı bu satışlarda yüzde 20 oranına kadar tolerans gösterileceği Maliye Bakanlığı tarafından yapılan açıklamalar arasında yerini almış durumdadır. Maliye Bakanlığının almış olduğu bu tedbir ile birlikte, artık hiçbir emlakçı evin fiyatını düşük göstererek vergi kaçırmasına izin vermeyecektir. Bu durum oldukça adil bir şekilde düzenli olarak işletilebilmesi için daha kaliteli çalışmalar yapılmaktadır. Günümüzde Emlakçılık oldukça basit görünen ve hiçbir eğitim durumlarına bakılmaksızın bir büro açılarak Emlakçılık yapılmaktadır. Yapılan bu son düzenlemeler ile birlikte emlak müşavirliğinin sadece konut alıp satmak olmadığı Maliye Bakanlığı tarafından açıklanmaktadır. Değişen şartlara göre herkes istediği gibi artık emlak bürosu açıp konut alıp satamaz. Öncelikle emlak müşaviri olabilmek için öncelikle hukuk, siyasal, iktisat, işletme , idari bilimler fakültelerinden, mimarlık, şehir planlaması bölümlerinden, tapu kadastro, harita, emlak, maliye gibi en az iki yıllık eğitim veren okullardan mezun olunması şartı getirilmiştir. Bu şartlar dahilinde artık insanlar emlakçı olabileceklerdir. Bu durum Emlakçılık alanlarının herkes tarafından rağbet görmesinin ve bilgili , bilgisiz kişilerin ayırt edilmesi için yapılan bir uygulama olarak ortaya konulmaktadır. Böylece artık  bu durum yükseköğrenim alanı gerektirmektedir.

Kira fiyatları genellikle yaz mevsiminde artış göstermektedir. Bu durumun nedeni üniversitelerin eğitime başlaması, memurların yeni yerlere tayinlerinin çıkması ya da atanmaları nedeniyle kira fiyatlarında yaz mevsiminde artışlar meydana gelmektedir.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü'nden yeni çalışma

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü'nden yeni çalışma


Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce’nin talimatıyla tapu ve kadastro harçlarının kredi kartı ile ödenebilmesi için çalışma başlattı.
 
Genel Müdürlük, maliye hesabına aktarılmak üzere kamu kaynaklarının daha etkin ve verimli kullanılabilmesi için elektronik ortamda tapu harçlarının kredi kartı kullanılarak tahsil edilebilmesi için çalışmalara başladı.
 
Uygulama ile kağıt ortamında doküman üretilmeksizin web sitesi üzerinden sağlanacak servis vasıtasıyla elektronik ortamda tahsil işlemleri yapılacak. Ayrıca zaman ve emek kaybını en aza indirecek, tapu ve kadastro hizmetlerinin etkin, hızlı, güvenilir ve basitleştirilmiş bir şekilde sunulmasını sağlayarak vatandaş memnuniyetini artıracak.
 
Tapu ve kadastro harçlarının tahsilatlarının kredi kartı kullanılarak yapılması çalışmalarına Maliye Bakanlığı ile Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü koordineli olarak devam ediyor. Bu kapsamda, döner sermaye tahsilatı işlemlerinin 1 ay içerisinde, tapu ve kadastro harçlarının ise 2015 yılı başlangıcı itibari ile uygulamaya konulması için çalışmalar sürdürülüyor.

ÇEVRE DÜZENİ PLANLARININ NİTELİĞİ VE EGEMEN OLAN İLKELER

ÇEVRE DÜZENİ PLANLARININ NİTELİĞİ VE EGEMEN OLAN İLKELER

Devletin temel görevleri arasında planlama görevi de yer alır. Planlama, sınırlı imkânların etkin bir şekilde kullanılması suretiyle en fazla verimin elde edilmesini sağlamaktır. Plansız yürütülen kamusal görevlerde beklenen düzeyde başarı sağlanması mümkün olmadığı gibi, toplumsal beklentilerin gerektiği gibi karşılanması da söz konusu olmaz. İdari görevlerin ihtiyaçlara uygun bir şekilde yürütülmesini sağlamak, ancak doğru bir planlamayla mümkündür. Kamu yararının gerçekleştirilmesi ve hizmetlerin ihtiyaçlara uygun yürütülmesi noktasında planlama çalışmaları idari faaliyetlerin ayrılmaz parçasıdır.
İdarenin planlama çalışmaları kapsamında bir yanda, türü ne olursa olsun, yürütülen kamusal faaliyetlerin planlaması yer alırken, diğer yanda, ayrı bir idari faaliyet türü olarak planlama faaliyetleri karşımıza çıkar. İdarenin planlama görevi, ülke planlamasından yerel ölçekteki imar planlamasına kadar geniş bir aralıkta karşımıza çıkan faaliyetleri içerir. İdarenin planlama faaliyetleri kapsamında, ülkenin ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmasını sağlamak üzere hazırlanan kalkınma planları ülke düzeyinde hazırlanan bir plan olarak karşımıza çıkar. Ülke planlarından öngörülen hedeflerin daha alt ölçekte bölge düzeyinde uygulanmasını tarif eden bölge planları ve bölge planları doğrultusunda şekillendirilen ve çevre düzeni planları planlama çalışmalarında üst ölçekli planlar olarak karşımıza çıkar [1]. İdarenin planlama faaliyetleri kapsamında hazırlanan üst ölçekli planlar doğrultusunda yerel düzeyde hazırlanan imar planlaması ve bu kapsamda hazırlanan nazım imar ve uygulama imar planları idarenin planlama faaliyetlerinin ana başlıklarını oluşturmaktadır.
Ülke planları, bölge planları, çevre düzeni planları, nazım imar ve uygulama imar planları kendi aralarında bir sıralı düzen oluşturmaktadır. Ölçeği büyük olan planların daha geniş alanda, daha az ayrıntı düzenlemekte olduğu, buna karşılık küçük ölçekli planların daha dar alanda, daha çok ayrıntıyı düzenlediği açıktır. Üst ölçekli planların çerçeve hükümler getirirken, alt ölçekli planlar bu çerçeve içerisinde kalmak koşuluyla daha ayrıntılı düzenlemeler içerecektir. İdarenin planlama faaliyetlerinin başarısı, üst ölçekli planların doğru şekillendirilmesi ve alt ölçekli planları sağlıklı yönlendirilmesiyle yakından ilgilidir. Planlar arasında var olan hiyerarşide en kritik noktada çevre düzeni planları yer alır. Çevre düzeni planları, üst ölçekli planların imar planlarına dönüşüm noktasında karşımıza plandır. Çevre düzeni planlarının gereksinimleri karşılayacak şekilde hazırlanması, imar planlama faaliyetlerinin de kamu yararına uygun gelişmesini sağlayacaktır.
Çevre düzeni planlarının hazırlanması sürecinde geçerli olan ilke ve kuralların doğru belirlenmesi ve bu planların plan hiyerarşisinde hangi bölümde bulunduğunun tespitinde yarar vardır. Çevre düzeni planlarının üstlendiği rolün başarısı, bu planların bölgesel ya da yerel plan olup olmadığının belirlenmesiyle doğru orantılıdır.
I-PLAN HİYERARŞİSİNDE ÇEVRE DÜZENİ PLANLARI
Çevre düzeni planları, belli eşikler arasında yer alan bir coğrafi alanın temel kullanımlar noktasında planlanmasını konu alırlar. Çevre düzeni plan çalışmalarında planlama alanının, aynı coğrafi, ekonomik, sosyal, ulaşım eşiğinde bulunması ve doğal kaynaklar ve teknik altyapı götürülebilme bakımından bütünlük sağlanabilmesi gerekir. Bu niteliklere sahip bir alanda, çevre düzeni planları, üst ölçekli planlara uygun olarak, ülke ve bölge planlarında yer alan hükümler doğrultusunda şekillendirilirler.
Çevre düzeni planları, ülke ve bölge planlarının imar planlama faaliyetlerinde dikkate alınmasının altyapısını oluşturur. Ülke ve bölge planlamasında ortaya konulan plan kararlarının, imar planlarında kullanılabilir esaslara dönüştürülmesi çevre düzeni planlarıyla mümkün olur. Çevre düzeni planları, yerel planlama bakımından üst ölçekli planlar olarak ifade edilebilecek olan ülke ve bölge planlarının, imar planlamasında etkili olabilmesi açısından bulunması gereken bir plandır. Çevre düzeni planlarının yüklenmiş olduğu fonksiyonlara bakıldığında, isminde yer alan çevre ifadesinin bölge anlamına kullanıldığı görülecektir. Çevre düzeni planı her ne kadar Çevre Kanununda koruma altına alınan çevre değerleriyle bağlantılı olarak bu ismi almış ise de, zaman içerisinde bu plana yüklenen fonksiyonlar sonucunda, çevre düzeni planları plan hiyerarşisinde kilit konumda bulunan plan kademesi olarak değişime uğramıştır. Çevre düzen planlarında hâkim olan ilkeler ve esaslara bakıldığında bu planların çevresel değerleri korumanın çok daha ötesinde işlevler yüklendiği görülecektir.
II-ÇEVRE DÜZENİ PLANLARINA EGEMEN OLAN İLKELER
Çevre düzeni planının yapımında egemen olan ilkelerin neler olduğunun incelenmesinde, bu planın hazırlık aşaması, yetki ve karar alma süreci, genel esaslar, uygulama ve değişiklik yapılmasına ilişkine ilke ve esaslar olarak bir ayrıma gidilmesi mümkündür.  İnceleme konumuz olan çevre düzeni planlarında geçerli olacak ilke ve kurallar, farklı hukuki metinlerde düzenlenmiş bulunmaktadır. Bu hukuki metinler, kanun ve idari düzenlemeler olarak ayrılabilir. Kanun koyucu tarafından çevre düzeni planına dair getirilen düzenlemeler genel çerçeve belirlerken, idari metinler daha ayrıntılı düzenlemeler getirmektedir. Çevre düzeni planları konusunda karşımıza çıkan kanuni düzenlemeler, Çevre Kanunu, İmar Kanunu ve yerel yönetimler hakkında kanunlar olarak karşımıza çıkar.
Çevre düzeni planları konusunda idari düzenlemeler üç farklık metin olarak karşımıza çıkar. Bunlardan birincisi, Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmeliktir [2]. İkincisi, Çevre Düzeni Planlarının Yapılması Esaslarına Dair Yönetmeliktir [3]. Bu konuda var olan üçüncü düzenleme ise, Çevre Düzeni Planlarında Dair Yönetmeliktir [4]. Çevre düzeni planlarına egemen olan ilke ve esaslar bu üç idari düzenlemede yer almaktadır.
A-Kanuni Düzenlemelerde Çevre Düzeni Planı
Çevre düzeni planları, kanun koyucu tarafından düzenlenme gereği duyulan bir plandır. Kanun koyucu çeşitli kanunlarda, çevre düzeni planları konusunda hükümler getirmek suretiyle bu planlama faaliyetinin önemine vurgu yapmıştır. Kanun koyucunun iradesi, çevre düzeni planlarının planlama faaliyetleri kapsamındaki önemini ortaya koyar niteliktedir.
1.İmar Kanununda Çevre Düzeni Planı
3194 Sayılı İmar Kanunu [5], çevre düzeni planını; “Ülke ve bölge plan kararlarına uygun olarak konut, sanayi, tarım, turizm, ulaşım gibi yerleşme ve arazi kullanılması kararlarını belirleyen plan” olarak tanımlamıştır(m.5/XIV). Kanun koyucu, planlama faaliyetlerine ilişkin temel kuralları belirlemiş olduğu İmar Kanununda hem çevre düzeni planının ne olduğunu tanımlamış, hem de bu planın imar planları bakımından uyulması zorunlu bir plan olduğunu açıkça ortaya koymuştur(m.5/II).
2.Çevre Kanununda Çevre Düzeni Planı
2872 Sayılı Çevre Kanunu [6], ülke fizikî mekânında, sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda, koruma-kullanma dengesi gözetilerek kentsel ve kırsal nüfusun barınma, çalışma, dinlenme, ulaşım gibi ihtiyaçların karşılanması sonucu oluşabilecek çevre kirliliğini önlemek amacıyla nazım ve uygulama imar plânlarına esas teşkil etmek üzere bölge ve havza bazında 1/50.000-1/100.000 ölçekli çevre düzeni plânları Çevre ve Orman Bakanlığınca yapılır, yaptırılır ve onaylanır(m.9/b) hükmüyle çevre düzeni planını doğal çevrenin korunması bağlamında tanımlama yoluna gitmiştir. Çevre Kanununda yer alan düzenleme, çevre düzeni planının ismine uygun olarak, çevre üzerinde olası risklerin ortadan kaldırılmasına yönelik bir plan tanımı ortaya koymuştur.
3.Bayındırlık ve İskân Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkından Kanun Hükmünde Kararname
Bayındırlık ve İskân Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında 180 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname [7], Bakanlığın görevlerini tanımlayan 3.maddesinde birden çok belediyeyi ilgilendiren imar planlarında dahi bakanlığın yetkili olduğuna dair hükümler bulunmaktadır. Çevre düzeni planı konusunda açık bir hüküm bulunmamakla birlikte, imar planları gibi tamamen yerel nitelikli plan çalışmalarında dahi Bakanlığın yetkilendirilmiş olması karşısında, çevre düzeni planlarının ekonomik, sosyal, coğrafi eşikler arasında kalan bir bölgenin planlanması olduğu dikkate alındığında bu planların birden çok yerel yönetimi ilgilendirmesi nedeniyle Bayındırlık ve İskân Bakanlığının görev alanında bulunduğu sonucuna ulaşılabilir. Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmelikte yer alan düzenlemede çevre düzeni planlarının Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından yapılacağı açıkça düzenlenmiştir. Bakanlık yönetmelik düzenlemesi getirirken çevre düzeni planı konusunda yetkili olduğu noktasında hiçbir tereddüt yaşamamıştır.
4.Yerel Yönetimlere İlişkin Kanunlarda Çevre Düzeni Planı
5302 Sayılı İl Özel İdaresi Kanunu [8], çevre düzeni planının ne olduğu konusunda açık bir hüküm getirmemiş olmakla birlikte, yetkili idareyi belirleyen hükümler getirmek suretiyle bu planlar konusunda hem usule hem de yetkiye ilişkin kurallar belirlemiştir. Kanun 6.maddenin birinci fıkrasının a bendinde büyükşehir belediyesi sınırlarının il sınırları olduğu şehirler hariç [9] çevre düzeni planı yapmakla yetkili kılınmıştır. Aynı Kanunun 6.maddesinin 4.fıkrasında; “İl çevre düzeni plânı; valinin koordinasyonunda, büyükşehirlerde büyükşehir belediyeleri, diğer illerde il belediyesi ve il özel idaresi ile birlikte yapılır. İl çevre düzeni plânı belediye meclisi ile il genel meclisi tarafından onaylanır” hükmü getirilmiştir. Kanun bir yandan il çevre düzeni planı kavramını getirip bu konudaki yetkiyi il özel idaresine tanıdıktan sonra, usule ilişkin kurallar getirerek, belediyelerle il özel idaresinin birlikte bu yetkiyi kullanması gereğini düzenlemiştir. Yine İl Özel İdaresi Kanununun 6.maddesinin 3.fıkrasına 01.07.2006 tarih ve 5538 Sayılı Kanunla eklenen cümleyle; “Belediye sınırları il sınırı olan Büyükşehir Belediyelerinde il çevre düzeni planı ilgili Büyükşehir Belediyeleri tarafından yapılır veya yaptırılır ve doğrudan Belediye Meclisi tarafından onaylanır” hükmü getirilmiştir.
Kanun koyucu tarafından çevre düzeni planları konusunda getirilen düzenlemelerden hareketle, bu planların hem bölgesel nitelikte hem de yerel nitelikte bir plan olduğunu söylemek mümkündür.
B-İdari Düzenlemelerde Çevre Düzeni Planı
Çevre düzeni planlama faaliyetleri yürütülürken uyulması gereken ilke ve kuralların belirlenmesine yönelik olarak getirilen idari düzenlemeler, konuya ilişkin ayrıntılı düzenlemeler getirmiştir. Çevre düzeni planları konusunda gerçekleştirilen idari düzenlemeler, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ve Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından çıkarılmıştır.
1.Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmelikte İlke ve Esaslar
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından çıkarılan yönetmelikte, plan yapımına dair ilke ve usul kuralları belirlenmek suretiyle ülke genelinde uygulama birliği oluşturulması sağlanmak istenmiştir. Bu yönetmelikte genel olarak planlamaya ilişkin esas ve ilkeler dışında, çevre düzeni planlarında geçerli olacak ilke ve esaslar da ayrıntılı bir şekilde belirlenmiştir.
a.Hazırlık Sürecine İlişkin İlkeler
Çevre düzeni planlarının hazırlanmasında geçerli olan ilkelerin neler olduğu Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmelikte düzenlenmiş bulunmaktadır. Yönetmelikte yer alan düzenlemeye göre(m.5); Çevre düzeni planları, varsa bölge planı esas alınarak yapılır. Çevre düzeni planlarının hazırlanması sürecinde, planlanacak alan ve yakın çevresiyle ilgili olarak öncelikle ilgili kurum ve kuruluşlardan temel veriler elde edilir.
a.1. Planlama Alanının Konumu İle İlgili Bilgiler
Planlama çalışmaları sırasında, bir alanın bulunduğu konum, yapılacak plan çalışmalarını doğrudan etkileyecektir. Denize yakın olup olmaması, ulaşım ağlarına olan yakınlığı, ülkenin hangi bölgesinde yer aldığı, hangi ihracat ülkesine ya da ithalat ülkesine yakın olduğu ve benzeri noktalardan yapılan değerlendirmelere bağlı olarak planlama çalışmalarının yürütülmesi gerekir.
a.2. Yönetim Yapısı, İdari Bölünüş, Sınırlar
Planlanacak alanının idari yapısı, idari bölünüşü ve idari sınırları planlama çalışmalarında dikkate alınmak durumundadır. Ancak, idari yapılanma ve sınırların dikkate alınması, plan çalışmalarının bu yapısal duruma göre şekilleneceği anlamına gelmez. Çevre düzeni planı hazırlanırken, idari bölünüşe göre, bir il ya da büyükşehir belediyesi sınırları içerisinde olmaktan çok, planlama alanının ekonomik, sosyal ve coğrafi olarak bütünlük taşıyıp taşımadığı daha öncelikli olarak dikkate alınır. Birlikte planlanması zorunlu olan bir bölgenin farklı illerin sınırları içerisinde kalması nedeniyle çevre düzeni planının parçalanması doğru olmayacağı gibi, coğrafi sınırları, ekonomik düzeni ve sosyal yapısı itibariyle bütünleşik olmayan, doğal kaynaklar, altyapı ve ulaşım sistemlerinde bütünleşmemiş yerlerin sadece aynı il sınırları içerisinde yer alıyor olması nedeniyle birlikte planlanması da yerinde olmayacaktır.
a.3. Fiziksel Yapı Ve Mevcut Arazi Kullanımı
Çevre düzeni planı yapılacak alanının fiziksel yapısının ne olduğu birincil olarak araştırılması gereken bir konudur. Fiziki-coğrafi yapısı itibariyle birbirinden bağımsız arazilerinin birlikte planlanması planlamanın mantığına aykırıdır. Planlamanın temel ilkeleri bakımından birbiriyle kaynaşmamış ve kaynaşması zor olan alanların birlikte planlanması doğru değildir. Çevre düzeni planı çalışmaları sırasında fiziksel yapının ve planlama öncesi mevcut arazi kullanımının ne olduğunun araştırılması gerekir. Böylece, çevre düzeni planında öngörülecek hedeflerin gerçekleşebilme ihtimalinin yükseltilmesi mümkün olur. Arazinin fiziksel yapısı nedeniyle tarıma elverişli olmamasına rağmen, tarımsal faaliyetlere ilişkin hedefler belirleyen bir çevre düzeni planı doğru olmayacağı gibi, arazi üzerinde var olan kullanımlarla bağdaştırılması zor olan yeni kullanım kararları getiren bir çevre düzeni planı hazırlama yaklaşımı da doğru olmayacaktır.
a.4. Çevresel Değerler Ve Koruma Alanları
Çevre düzeni planı her ne kadar belli eşik değerler arasında kalan ve bütünlük gösteren bir alanın planlanması olarak ifade edilebilirse de, isminden de anlaşılacağı üzere belli bir çevrenin planlanmasıdır. Belli bir çevreye ilişkin plan kararları oluşturulurken, alanda bulunan ve korunması gereken değerlerin ve alanların korunması yönünde hükümler getirilmelidir. Bir çevre düzeni planının çevreye duyarlı olması öncelikle beklenir. Çevre açısından korunması gereken değerlerin korunmasının yanında, korunması gerektiği yönünde plan yapan idarenin ya da diğer idarelerin kararı bulunan alanların korunmasına yönelik olarak gerekli araştırmaların ve tespitlerin yapılması gerekir. Çevre düzeni planının koruma ve kullanma arasında bir denge oluşturması, planlanan alana ilişkin kullanım kararları belirlerken, doğal, tarihi çevrenin ve korunacak alanların korunması konusunda da hassasiyet taşıması gerekir.
a.5.Afet Verileri, Afete Maruz Alanlar, Yerleşmeler Ve Özellikleri
Çevre düzeni planı, yerleşme ve arazi kullanım kararlarını oluşturan bir plan olduğundan, özellikle yerleşim kararlarını oluştururken, planlama alanına ilişkin afet verilerinin dikkate alınması gerekir. Afete maruz kalan ve kalacak alanda yeni yerleşim yeri öngörülmesi riskini ortadan kaldırmanın yanında var olan yerleşim yerlerinin de afete maruz alanlardan daha güvenli alanlara transferi konusunda hedefler belirlenmesi çevre düzeni planının temel hedefleri arasında yer almaktadır. Afete maruz kalma riski bulunan yerleşim yerlerinin, mevcut özellikleri de dikkate alınarak yeniden planlanması ya da transferinin plan çalışmasında ortaya konulması gerekir.
a.6. Planlama Alanı İle İlgili Demografik, Sosyal, Ekonomik, Kültürel, Tarihi Ve Benzeri Bilgiler
Çevre düzeni planlamasına konu olan alana ilişkin, nüfus yapısı, sosyal durum, ekonomik özellikler, tarihi olarak bu alanda yaşanmış olaylar ve kullanımlara dair bilgilerin değerlendirilmesi gerekir. Planlama yapan idare, çevre düzeni plan kararlarının bu veriler doğrultusunda şekillendirir. Tarımsal faaliyetin bulunmadığı, ekonominin turizme dayandığı bir alanda tarımsal sanayi yatırımlarının öngörülmesi gibi durumların ortaya çıkmaması için, sosyal yaşama, nüfusa, ekonomik, kültürel yapıya ve tarihsel geçmişe ilişkin verilerin sağlıklı bir şekilde elde edilmesi ve plan kararlarına yansıtılması gerekir.
a.7. Ulaşım, Enerji Ve Benzeri Teknik Altyapı
Çevre düzeni planına konu alanda yerleşme ve arazi kullanım kararları oluşturulurken bu kararların hayata geçirilmesinin ne kadar mümkün olduğuna bakılması gerekir. Yerleşme ve arazi kullanım kararlarının yaşama geçirilmesinde bazı başlıklar belirleyici olarak ön plana çıkmaktadır. Çevre düzeni planlarında öngörülen kararların hayata geçirilmesinde önemli olan faktörler, ulaşım, enerji ve diğer teknik alt yapı durumudur. Bir bölgenin planlanmasında yerleşim kararları verilirken, sanayi kullanımı tanımlanırken bu alanın ulaşım altyapısı, enerji sağlanması durumu, doğal gaz, su ve kanalizasyon gibi altyapı hizmetlerinin ne durumda olduğunun belirlenmiş olması gerekir. Altyapıya ilişkin veriler doğrultusunda çevre düzeni planlarının hedefleri belirlenmelidir.
a.8.Sektörel Yapı
Çevre düzeni planı hazırlanırken alanın sektörel kullanım özelliklerinin dikkate alınması gerekir. Çevre düzeni planına konu alanda mevcut kullanım türlerinin ne olduğunun bilinmesi plan kararlarında isabet oranını yükseltir ve kararların yürürlüğe girme ihtimalini artırır. Çevre düzeni planı yapılan alanda sanayi kullanımının yoğun olması durumunda bu alanın tarımsal kullanım alanına dönüştürülmesinin zorluğu ve ülke ekonomisine maliyeti göz ardı edilmiş olacaktır. Hatta sanayi kullanımı içerisinde de hangi sanayi sektörün ya da sektörlerinin planlanan alanda yer aldığının bilinmesinde de zorunluluk vardır.
Tarım toprağı olan bir bölgenin, çevre düzeni planlarının hazırlanmasında geç kalınması nedeniyle, tarımsal kullanımların yoğun olduğu bir bölge haline dönüşmesinden sonra gerçekleştirilecek dönüşüm çalışmalarının başarılı olabilmesinin yoğun ve uzun uğraşlar gerektirdiği ve bu dönüşümün ülke ekonomisine ciddi maliyetler getireceği açıktır [10]. Böyle bir soruna yol açmamak için, çevre düzeni planlarının zamanında yapılması kadar, plan kararlarının oluşturulmasında plan alanlarında var olan sektörel yapının dikkate alınması da önem taşımaktadır.
a.9. Askeri Alanlar
Askeri alanlar, milli güvenlik faaliyetlerinin ülke çıkarları doğrultusunda, milli güvenlik ihtiyaçlarının gerektirdiği seviyede yürütülmesi için ayrılmış olan alanlardır. Askeri alanların belirlenmesinde uzun süreli planlamalar yapılarak karar verilir. Verilen bu kararlar doğrultusunda oluşturulmuş askeri bölgelerin çok sık değiştirilmesi kolay olmayacağı gibi, yürütülen faaliyetlerin gereklerine de aykırı olacaktır. Çevre düzeni plan çalışmalarını yürüten idareler, askeri alanları doğru belirlemek ve plan kararlarında dikkate almak zorundadır. Askeri alanların, çevre düzeni plan çalışmaları sırasında olduğu gibi bırakılması ve farklı bir fonksiyon tanımlanmaması gerekir. Çevre düzeni planı hazırlanırken askeri alanların yakın bölgelerinin planlanmasında da yine askeri faaliyetlerle uyumlu fonksiyonların belirlenmesi gerekir.
a.10.Mülkiyet Yapısı
Çevre düzeni planı çalışmalarında planlanan alanın mülkiyet yapısının bilinmesinde yarar vardır. Çevre düzeni planına konu alanda mülkiyet yapısının bilinmesi, bu alana ilişkin getirilecek fonksiyonların yerinin belirlenmesinde yol gösterici olacaktır. Kamu mülkiyetinde bulunan araziler üzerinde kamusal kullanımların mümkün olması durumunda, özel hukuk kişilerinin mülkiyetinde bulunan araziler üzerinde kamusal fonksiyonların tanımlanmaması gerekir. Çevre düzeni planının hazırlanması sürecinde mülkiyet yapısının dikkate alınması suretiyle, planda yer alan kararların en az maliyetle ve mülkiyet hakkına en az müdahaleyle uygulanmasının sağlanması hedeflenmelidir.
a.11. Yerleşmelerle İlgili Yerel Özellikler
Planlama çalışmaları sırasında, çevre düzeni plan çalışması yapılan alanda bulunan yerleşim yerlerinin ve yeni kurulacak yerleşim yerlerinin, sağlıklı ve düzenli bir şekilde yapılandırılmasına imkân sağlayacak yerel özelliklerinin belirlenmesi gerekir. Planlama alanının yerel özelliklerinin belirlenmesi, çevre düzeni planıyla ulaşılmak istenen hedeflerin gerçekçi bir şekilde oluşturulması anlamına gelecektir.
a.12.Planlama Alanının Özelliğine Göre Diğer Konular
Çevre düzeni planı hazırlanırken ilgili idare ya da idareler, planlama alanının öznel niteliklerinin doğru tespit edilmesine yönelik gerekli araştırmaları yapmak durumundadır. Sayılan konuların dışında, plan çalışması yapılan alanın bir başka yerde rastlanılmayan nitelikleri bulunabilir. Böyle bir durumda, çevre düzeni plan çalışmalarını yürüten idare ya da idareler, alana ilişkin özel niteliklerin bilgilerini topladıktan sonra, bu durumun plan kararlarının şekillendirilmesinde nasıl kullanılması gerektiğini değerlendirir.
Çevre düzeni planı yapılacak alan ve yakın çevresinin bir bütünlük içinde ele alınması ve değerlendirilmesi için eşik analizi, yerinde yapılan incelemeler gibi fiziksel çalışmalarla birlikte, bilimsel tekniklere ve yöntemlere dayalı, yeterli nitelikte ve kapsamda ekonomik, sosyal, kültürel, politik, tarihi, sektörel ve teknolojik araştırmalar yapılır, ilgili kurum ve kuruluşların görüş ve önerileri alınır ve değerlendirilir.
Çevre düzeni planı kararları, yapılan inceleme, araştırma sonuçları ve görüşler değerlendirilerek oluşturulur. Plan raporunda, yapılan tüm inceleme ve araştırmalar, alınan görüş ve öneriler ve yapılan değerlendirmelerle birlikte, planın gerçekleştirilmesini sağlayacak uygulama araçları, kurumsal yapı ve denetim konularına dair ilkeler de yer alır.
b.Çevre Düzeni Planında Esaslar
Çevre düzeni planlarına ilişkin genel esasların neler olduğu Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmelikte düzenlenmiştir. Bu düzenlemede(m.6); Çevre düzeni planı sınırları içerisinde kalan alanlarda, doğal dengenin, çevre değerlerinin ve yerleşmelerin bir düzen içerisinde gerçekleştirilmesine yönelik ilkeler belirlenmiştir.

b.1.Yerleşilebilirlik İlkesi Ve Taşıma Kapasitesi Göz Önünde Bulundurularak Koruma Kullanma Dengesinin Sağlanması
Çevre düzeni planlarının hedeflerine ulaşabilmesi için arazinin kaldırabileceği yoğunluğun ve kullanım çeşitliliğinin göz önünde bulundurulması gerekir. Yapılan değerlendirmelerde, bir yandan arazinin kaldırabileceği en yüksek kullanım kararlarının tespiti ve sınırın belirlenmesi hedeflenirken, diğer yandan planlama alanı içerisinde bulunan ve korunması gereken değerlerin kullanım kararlarından etkilenmesinin önlenmesine çalışılır. Çevre düzeni planı çalışmalarında planlama alanında gerçekleştirilecek yerleşmeler ve diğer kullanımlarla bu alanın korunması arasında bir denge sağlanarak koruma ve kullanma dengesinin oluşturulması gerekir.
b.2. Makro Ölçekte Nüfus Dağılımı Ve Yoğunluk Kararlarının Verilmesi
Çevre düzeni planı bölgesel ölçekli bir plan çalışması olduğundan, planlama alanında nüfusun dengeli bir şekilde dağılımı ve yerleşim yerlerine ilişkin yoğunluk kararlarının belirlenmesi gerekir. Yerleşim yerlerinin kamu yararına uygun bir şekilde yapılaşmasının sağlanabilmesi için, nüfus dağılımı ve yoğunluk kararlarının üst ölçekte düzenlenmesi ve bu doğrultuda alt ölçekli planların yapılaşma yoğunluluğunun belirlenmesi gerekir.
b.3. Kısıtlı Doğal Kaynakların, Artan Yerleşik Nüfusun Ekonomik Ve Sosyal Yapısını Güçlendirerek, Gereksinimlerini Karşılayacak Biçimde Kullanılmasının Sağlanması
Çevre düzeni planlarından asıl beklenen, doğal kaynakların planlama alanı içerisinde yer alan yerleşim yerlerinde yaşayan nüfusun gereksinimlerini karşılamasına yeterli olacak şekilde planlanmasıdır. Doğal kaynaklar yeterli olacağı kadar nüfusun bu alanda yerleşmesine imkân verecek şekilde çevre düzeni planının oluşturulması gerekir.
b.4. Doğal, Tarihi, Kültürel Çevre Değerlerinin Korunması
Çevre düzeni planı çalışmaları sırasında, kültür ve tabiat varlıklarının korunması çerçevesinde koruma altına alınan doğal ve tarihi değerlerin korunması gerekliliğine uygun hareket edilmesi gerekir. Doğal ve tarihi değerlerin korunması konusunda çevre düzeni planında gerekli düzenlemelerin yapılmaması ya da aksine plan kararlarının bulunması durumunda, alt ölçekli plan çalışmalarında bu değerlerin korunmasında zafiyet yaşanmasına yol açacaktır. Kültür ve tabiat varlıklarının ülkenin sosyal ve kültürel yaşamında taşıdığı öneme bağlı olarak gerekli hassasiyetin gösterilmesi gerekir. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda korunmasına yönelik hükümler dışında korunması gereken ve çevre açısından önem taşıyan değerlerin korunmasına yönelik gerekli plan kararlarının çevre düzeni planında yer alması gerekir.
b.5.Tarım Alanlarının, Sit Alanlarının, Orman Alanlarının, Özel Çevre Koruma Alanlarının, Ekolojik Açıdan Korunması Gerekli Alanların, Sulak Alanların, Uluslararası Sözleşmelere Konu Alanların, Kıyı Alanlarının Ve Benzeri Alanların, İlgili Mevzuatında Öngörülen Kurallar Çerçevesinde Kullanımı Ve Korunması
Çevre düzeni plan çalışmalarında, korunması gerektiği noktasında özel düzenlemeler bulunan alanların korunmasına yönelik tedbirlerin alınması gerekir. Üst başlıkta yer alan korunma gerekliliğinde birel olarak doğal ve tarihi değerlerin korunması ön plana çıkarken, bu başlık altında alan koruması karşımıza çıkar. Özel olarak korunması gerektiğine ilişkin kararlar bulunan alanların, çevre düzeni plan çalışmalarında dikkate alınması gerekir.

b.6. Yatırımların Koordineli Olarak Kullanıma Sunulması
Çevre düzeni plan çalışmaları sırasında, planlanana alanda yapılacak yatırımların, kamusal yatırımlar başta olmak üzere,  uyum içerisinde gerçekleştirilmesine yönelik gerekli tedbirlerin düşünülmesi gerekir. Yapılacak yatırımların birbirlerinden bağımsız düşünülmesinin kaynak israfına yol açacağı ve yatırımların işlevinin azalması sonucu doğuracağı dikkate alınarak çevre düzeni planlarının hazırlanması gerekir.
b.7. Planlama Sürecinin Analiz, Araştırma Ve Sentez Aşamalarında, Yönetmelikte Belirlenen Konularda Yapılan Çalışmaların Ve Toplanan Değişik Sınıf Ve Türdeki Verilerin Planlama Kararlarının Oluşumunda Etkin Kullanımı
Bu başlık altında yer alan kurala göre, çevre düzeni planlarının hazırlanmasında yetkili idare ya da idarelerin yapmış oldukları araştırmalar sonucunda elde etmiş oldukları verileri etkin kullanmaları sağlanmak istenmiştir. Bu yaklaşım aslında çevre düzeni planlarının bilimsel temele dayanması amacına yöneliktir. Çevre düzeni planı yapılacak alana ilişkin araştırmalardan elde edilen verilen, analizinin yapılması, çeşitli veriler arasında bir senteze ulaşılması ve ulaşılan sentezin plan çalışmaları sırasında etkin olarak kullanılması çevre düzeni planlarının bilimselliğinin vazgeçilmez temelini oluşturmaktadır.
b.8. Afete Maruz Bölge, Yerleşme Ve Alanlardaki Afet Risklerinin Belirlenmesi Ve Bu Risklerin Plan Kararlarında Dikkate Alınması
Daha önce vurgulandığı üzere, yerleşim yerlerinin sağlıklı ve düzenli bir yapılaşmaya kavuşturulmasının sağlanmasında afet riskinin dikkate alınması büyük öneme sahiptir. Çevre düzeni planı hazırlanırken idare ya da idarelerin afet durumuna göre plan kararlarının oluşturulması gerekir. Yerleşme alanlarının afet riskini bertaraf edecek şekilde belirlenmesi gerekir.
b.9. Alt Ölçekli Planlamaya Veri Teşkil Edecek Politikaların Oluşturulması
Çevre düzeni planı çalışmalarında alt ölçekli planlarının ana çerçevesinin belirlenmesine yönelik kararlar alınması gerekir. Çevre düzeni planları, ülke ve bölge planlarında yer alan kararların, imar planlama sürecinde uygulanabilir hale gelebilmesi için gereksinim duyulan geçiş kararlarının belirlenmesini sağlayan bir plandır. Çevre düzeni planlarıyla üst ölçekli planlarda yer alan kararların ve bu planlarda öngörülmüş bulunan hedeflerin yaşama geçirilmesinde önem taşıyan dönüştürücü plan hükümleri yer alır. Çevre düzeni planları geçiş ve dönüşüm fonksiyonuna sahiptir. Çevre düzeni planlarında yer alan hükümlerle milli plan kararlarının ve varsa bölge planları hedeflerinin uygulamaya elverişli hale getirilmesi sağlanır. Çevre düzeni planlarında, imar plan çalışmaları sırasında ilgili idarelerin kullanabilecekleri verilerin yer alması ve bu doğrultuda politikaların oluşturulması gerekir. İmar planlarının şekillendirilmesine etkili olacak politikaların belirlenmesi çevre düzeni planlarının varlık nedenidir.
c-Çevre Düzeni Planlarında Usul Kuralları
Plan Yapımına Ait Esaslara Yönetmelik(m.4); çevre düzeni planlarında uygulanacak usul kurallarını ayrıntılı olarak düzenlemiş bulunmaktadır.
i.Çevre düzeni planı sınırları, yönetsel, mekansal ve işlevsel bütünlük arz eden bir veya birden fazla il sınırları bütününü veya bir kısmını kapsayacak şekilde belirlenir.
ii. Planlar, ilgili kurum ve kuruluşlarla ve plan kapsamındaki ilgili idarelerle işbirliği sağlanarak Bakanlıkça yapılır veya yaptırılır. Bakanlık, plan yapım işini Bakanlıkça belirlenen planlama sınırı içerisinde kalan ilgili idarelere devredebilir.
iii. Kentsel gelişme alanı ihtiyacının büyük şehir belediye sınırları ve mücavir alan sınırları dışında karşılanma gereği halinde, kent bütününü, kentsel gelişme alanını ve bu alanlarla bütünlük gösteren alanları kapsayan çevre düzeni planları, Bakanlığın koordinasyonu altında, ilgili büyük şehir belediyesi ve valilikçe ortaklaşa yapılır.
iv. Çevre düzeni planları Bakanlıkça onaylanarak yürürlüğe girer.
v. Onaylı planlar, plan kapsamında bulunan ilgili idarelere ve ilgili kurum ve kuruluşlara gönderilir. Planlar, ilgili idarelerce bir ay süre ile ilan edilir. Askı süresi içerisinde plan kararlarına gerçek ve tüzel kişiler ile kamu kurum ve kuruluşları itiraz edebilirler. İtirazlar, itiraza konu alanla ilgili belediye veya valiliğe yapılır. İdarenin görüşü ile valilikçe Bakanlığa gönderilen itirazlar Bakanlıkça, Yönetmelik hükümleri kapsamında değerlendirilir ve sonuçlandırılır. Çevre düzeni planlarında yapılacak revizyon, ilave ve değişiklikler de aynı usullere tabidir.
vi. Çevre düzeni planları alenidir. Bu aleniyeti sağlamak Bakanlığın ve idarelerin görevidir. Bakanlık planların tamamını veya bir kısmını kopyalar veya kitapçıklar halinde çoğaltarak tespit edilecek ücret karşılığında isteyenlere verir.
2. Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelikte İlke ve Esaslar
Çevre ve Orman Bakanlığı, getirmiş olduğu düzenlemede çevre düzeni planlarının hazırlanmasına ilişkin temel ilke ve esasları belirlemiştir. Yönetmelikte yer alan düzenleme, hazırlık sürecine ve planlamaya ilişkin temel esaslar olarak iki başlık altında düzenlemiştir.
a. Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelikte Çevre Düzeni Planı Hazırlık Süreci
a.1.Çevre Düzeni Planı Alanının Belirlenmesi
Çevre düzeni planının hazırlık sürecinde öncelikle plan yapılacak alanların belirlenmesi yoluna gidilir. Çevre düzeni planlarının yapılacağı alanlar ikiye ayrılmıştır. Büyük akarsu havzalarını ilgilendiren çevre düzeni planlarında ve Devlet Planlama Teşkilatı tarafından belirlenen alanlarda en az iki ili kapsayacak şekilde gerçekleştirilen çevre düzeni planları ve il çevre düzeni planları olarak gruplandırılmıştır(ÇDPDY m.6).
a.2.Bilgi Toplanması
Planlama faaliyetlerinde öncelikle yapılması gereken, planlama alanının temel niteliklerinin doğru bir şekilde belirlenmesidir. Planlama alanına ilişkin doğru bilgi ve verilere ulaşılmadan sağlıklı bir çevre düzeni planı yapılabilmesi mümkün olmayacaktır. Çevre düzeni planı yapılacak alana ilişkin olarak(ÇDPDY m.7), çevre düzeni planlarının hazırlanması sürecinde, planlama alan sınırları kapsamında veriler 1/25.000 ölçekli harita hassasiyetinde asgari;
-Türkiye ve bölgesindeki yeri,
-Ülke ulaşım ağındaki yeri,
-İdari bölünüş ve sınırlar,
-Doğal yapı;
-Jeolojik yapı (depremsellik ve fay hatları vb),
-Jeomorfolojik yapı (topografya, eğim durumu vb),
- Hidrolojik- hidrojeolojik yapı (Göller, barajlar, akarsular, taşkın alanları, yeraltı ve yüzeysel su kaynakları,  havza sınırları),
-İklimsel özellikler,
-Toprak niteliği ve tarımsal arazi kullanımı,
-Ekolojik yapı (ekosistem tipleri, flora ve fauna varlığı),
-Koruma statüsü verilmiş alanlar (sit alanları,  uluslararası sözleşmelerle korunan alanlar, sulak alanlar, RAMSAR alanları, özel çevre koruma alanları, milli park, tabiat parkı, tabiat anıtı, tabiatı koruma alanı, mesire yerleri, yaban hayatı geliştirme alanı, yaban hayatı koruma alanı, tür koruma alanı, yüzeysel içme suyu kaynakları koruma alan ve diğerleri)
-Orman alanları, mera, yaylak, kışlak alanları,
-Kültür ve turizm gelişim ve koruma bölgeleri, turizm merkezleri,
-Genel peyzaj öğeleri,
-Demografik yapı,
-Sosyal yapı,
-Ekonomik yapı
-Teknik altyapı;
-Ulaşım,
-Enerji,
-Atık geri kazanım ve bertaraf tesisleri,
-İçme suyu ve atık su arıtma tesisleri,
-Atık su deşarj yerleri,
-Tarımsal sulama alanları,
-Kamu mülkiyetindeki alanlar,
-Ruhsatlı maden sahaları,
-Askeri alanlar, askeri yasak bölgeler ve güvenlik bölgeleri,
-Mania planları,
-Mevcut arazi kullanımı,
- Yerleşme alanlarının karakteristik özellikleri ve mekânsal gelişme eğilimleri ve potansiyelleri,
-Planlama alanına yönelik bölgesel ölçekli kamu projeleri ve yatırım kararları,
-Onanlı imar planları,
-Çevre sorunları konularına ilişkin ilgili kurum ve kuruluşlardan, uydu görüntülerinden ve/veya hava fotoğraflarından ve arazi çalışmalarından veriler elde edilerek sayısal veri tabanı oluşturularak, kurum ve kuruluşların planlama çalışmasında kullanılacak bilgi ve belgeleri sağlama sorumluğu altında milli güvenlik ve savunma faaliyetlerine konu alanlar için Milli Savunma Bakanlığı ile koordinasyon sağlanması gerekmektedir.
b. Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelikte Düzeni Planı Temel Esasları
Yönetmelik çevre düzeni planlarının hazırlanmasında dikkate alınması gereken ilkeleri(m.8);
-Kalkınma planı ve varsa bölge planlarının esas alınması,
- Sürdürülebilir kalkınma yaklaşımının gözetilmesi,
- Birbirine bitişik planlama alanlarında ekosistem bütünlüğünün ve arazi kullanım kararlarının sürekliliğinin sağlanması,
-İlgili kurum ve kuruluşların, meslek ve sivil toplum kuruluşlarının görüşlerinin alınarak, planlama sürecine katılımının sağlanması,
- Doğal, tarihi ve kültürel çevre değerlerinin korunması,
- Ekolojik dengeyi bozucu plan kararlarının getirilmemesi,
- Alt ölçekli planlara esas olacak koruma ve gelişme politika ve stratejilerinin oluşturulması,
- Ekonomik kararlar ile mekânsal kullanım kararlarının çevresel kaynakların sürdürülebilirliğini sağlayacak şekilde düzenlenmesi,
- Çevre sorunlarına neden olan kaynaklara yönelik önleyici strateji ve politikaların belirlenmesi,
- Projeksiyon nüfusunun, doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı dikkate alınarak belirlenmesi,
-İçme suyu, katı ve sıvı atık miktarlarına ilişkin mevcut ve projeksiyon değerlerinin belirlenmesi,
-Arazi kullanım kararlarının ekolojik, jeolojik, hidrolojik riskler göz önüne alınarak belirlenmesi,
-Teknolojiden en üst düzeyde faydalanılması esastır.
3. Çevre Düzeni Planlarının Yapılması Esaslarına Dair Yönetmelikte İlke ve Esaslar
Çevre Düzeni Planlarının Yapılması Esaslarına Dair Yönetmelik, çevre düzeni planlarının hazırlanması ve yürürlüğe girmesi sürecine ilişkin idari usul kurallarını düzenleyen bir idari metindir. Çevre ve Orman Bakanlığı, Yönetmeliğin amacını, kalkınma planları ve bölge planları temel alınarak, sürdürülebilir kalkınma hedeflerine uygun ekonomik kararlar ile ekolojik kararların bir arada düşünülmesine imkan veren doğal kaynakların rasyonel kullanımını sağlamak üzere, 3194 sayılı İmar Kanununun 5 inci maddesinde, “ülke ve bölge plan kararlarına uygun olarak konut, sanayi, tarım, turizm, ulaşım gibi yerleşme ve arazi kullanılması kararlarını belirleyen plan” olarak tanımlanan Çevre Düzeni Planlarının hazırlanması ile ilgili usul ve esasları belirlemesi olarak ortaya koymuştur(ÇDPYEDY m.1).
Yönetmelikte yer alan düzenlemeye göre, çevre düzeni planları hazırlanırken, ülke ve bölge planlarına uyulması(m.5), birden çok ili ilgilendiren planlama çalışmalarında koordinasyon içerisinde hareket edilmesi ve arazisi en geniş olan ilin valisinin koordinasyonu üstlenmesi(m.6), yeni çevre düzeni planı tekliflerinde ve değişikliklerinde ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının görüşlerinin alınması ve ilgili il özel idaresi ve belediyenin bu görüş ve teklifler hakkında gerekçeli görüşlerini Çevre ve Orman Bakanlığına iletmesi temel kurallar olarak belirlenmiştir.
Çevre Düzeni Planlarının Yapılması Esaslarına Dair Yönetmelikte, çevre düzeni planlarının görüşülmesi, karara bağlanması, ilanı ve uygulanmasına ilişkin konular düzenlenmiş bulunmaktadır.
III-ÇEVRE DÜZENİ PLANLARININ NİTELİĞİ
Çevre düzeni planlarının niteliği başlığı altında, hem bu planların hukuki niteliklerinin ne olduğu, hem de bölgesel ya da yerel plan niteliği üzerinde durulması gerekir.
A-Çevre Düzeni Planlarının Genel Olarak Niteliği
Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelik, çevre düzeni planlarının genel olarak niteliğinin ne olduğunu düzenlemiştir. Yönetmelikte yer alan düzenlemeye göre(m.5) çevre düzeni planı;
i. Kalkınma planları ve varsa bölge planlarını temel alarak rasyonel doğal kaynak kullanımını sağlayan,
ii. Kirliliğin oluşmadan önce önlenebilmesi, sağlıklı çevrenin oluşturulmasına yönelik hedef, ilke, strateji ve politikaları ve bunu sağlayacak arazi kullanım kararlarını belirleyen,
iii. Tarihi, kültürel ve doğal çevrenin korunması ve geliştirilmesine yönelik genel hedefleri, ilkeleri, stratejiyi ve politikaları belirleyen,
iv. Karar ve hükümleriyle alt ölçekli planları yönlendiren,
v. Plan kararları açısından ekosistem bütünlüğü, arazi kullanım sürekliliğini sağlayan,
vi. Planlamaya temel oluşturan verilerin farklılığından dolayı farklı mesleklerden uzmanların fiili katılımı ile hazırlanan,
vii. Planlama sürecinin her aşamasında bir önceki aşamalara geri dönerek değerlendirilmelerin yapılabildiği geri beslemeli sürece sahip olan,
viii. Karşılaştırılabilir, değerlendirilebilir, sorgulanabilir, geliştirilebilir ve güncellenebilir standart veri tabanına sahip olan,
ix. Sürdürülebilir kalkınma amacına uygun olarak ekolojik ve ekonomik kararların bir arada düşünülmesini sağlamak üzere, korunması gereken alanlara ilişkin politika ve stratejileri belirleyen üst ölçekli plan niteliğini taşır.
B-Çevre Düzeni Planlarının Bölgesel/Yerel Plan Niteliği
 Çevre düzeni planlarının bölgesel planlar olduğu daha önce vurgulanmıştı. 3194 Sayılı İmar Kanununun 5. ve 6.maddelerinde yer alan düzenlemelere bakılarak, çevre düzeni planlarının bölgesel bir plan olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Ancak, çevre düzeni planları konusunda 3194 Sayılı Kanunun dışında da düzenlemeler getirilmiş olduğundan, bu planların niteliklerinin ne olduğu konusunda bazı tereddütler yaşanması da kaçınılmazdır.
Planlama çalışmalarında ortaya konulan hedef ve ilkelerin genelden özele doğru uygulamayı şekillendirmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, merkezi idare tarafından ortaya konulan plan hedeflerinin ülke planından bölge planına, bölge planından da yerel planlara aktarılması gerekir. Bu gereklilik doğrultusunda bir planın ülke, bölge ya da yerel plan olup olmadığının bilinmesinde yarar vardır. Yerel planlar, diğerlerine kıyasla daha dar bir bölgede, bir yerel idarenin sınırları içerisinde, gerçekleştirilen plan çalışması olarak karşımıza çıkar. Çevre düzeni planları düzenleme alanı itibariyle bölgesel bir plan görünümünde olmakla birlikte, üst ölçekli planlar arasında yerel planlamayla teması sağlayan bir konumda olması nedeniyle de tereddütler doğabilmektedir.
Bu açıklamalar ışığında çevre düzeni planının bölgesel plan mı yoksa yerel plan mı olduğunun belirlenmesi gerekir.
Çevre Kanunu, çevre düzeni planıyla ilgili bir tanımlama getirmeksizin, ülke fizikî mekânında, sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda, koruma-kullanma dengesi gözetilerek kentsel ve kırsal nüfusun barınma, çalışma, dinlenme, ulaşım gibi ihtiyaçların karşılanması sonucu oluşabilecek çevre kirliliğini önlemek amacıyla nazım ve uygulama imar plânlarına esas teşkil etmek üzere bölge ve havza bazında 1/50.000-1/100.000 ölçekli çevre düzeni plânları Çevre ve Orman Bakanlığınca yapılır, yaptırılır ve onaylanır(m.9/b) hükmünü getirmiştir. Çevre Kanununda yer alan bu düzenlemeden çevre düzeni planının bölge ve havza bazında hazırlanacak bir plan olduğu sonucuna ulaşılacaktır.
Çevre düzeni planı; 3194 Sayılı İmar Kanununda; “Ülke ve bölge plan kararlarına uygun olarak konut, sanayi, tarım, turizm, ulaşım gibi yerleşme ve arazi kullanılması kararlarını belirleyen plan” olarak tanımlamıştır(m.5). 3194 Sayılı Kanun çevre düzeni planının neyi düzenleyeceğini ana hatlarıyla ortaya koymakla birlikte, bu faaliyetin hangi boyutta gerçekleştirileceğine ilişkin bir düzenleme getirmemiştir. Bununla birlikte, Yönetmelikte yer alan tanımlamada, çevre düzeni planının, mekânsal, işlevsel ve idari olarak bütünlük arz eden bir alana ilişkin olarak şekillendirileceği ifade edilmiştir(PYAEDY m.3). Buradan anlaşılan ve anlaşılması gereken, kullanım olarak devamlılık bulunan, ayrı planlanması durumunda planlama faaliyetlerinden beklenen yararın ve amacın gerçekleşmesi mümkün olmayan, coğrafi olarak bütünlük taşıyan bölgelerde ortak bir çerçeve plan olarak çevre düzeni planı yapılması yoluna gidilmelidir.
Çevre düzeni planının İl Özel İdaresi Kanununda getirilen düzenlemeyle il çevre düzeni planına dönüştürülmesi yeni ve farklı bir yaklaşımdır. Elbette il sınırlarının da, ekonomik, sosyal, işlevsel, coğrafi ve idari olarak bir bütün olması ve çevre düzenine konu olması mümkündür. Ancak, her ilin bir çevre düzeni planı olması şeklinde bir yaklaşım, planlama faaliyetlerinin amaçlarıyla bağdaşmaz bir durumdur. Çünkü çevre düzeni planı bir geçiş planıdır. Çevre düzeni planı, ülke ve bölge planlarından imar planlarına geçişi düzenlemektedir. Ülke ve bölge planlarında yer alan kararların, araziye uygulanmaya başlanma noktası çevre düzeni planıdır. Çevre düzeni planını il düzeyine indirilmesi planlama faaliyetlerinin gereklerine aykırıdır.
İl Özel İdaresi Kanunuyla büyükşehir sınırları il sınırı olan büyükşehirlerde il çevre düzeni planının büyükşehir belediyeleri tarafından yapılmasına ilişkin getirilen düzenlemeyi de anlamak mümkün değildir. Bahse konu büyükşehir belediyelerinin 1/50000 ölçeğine kadar nazım imar planı yapabilmeleri mümkün iken, hatta bu konuda yapılacak bir idari düzenlemeyle ölçek daha da büyütülebilecekken, neden il çevre düzeni yapılması gereği duyulmuştur? İl Özel İdaresi Kanunuyla il çevre düzeni yapılmasına ilişkin hükümler getirilmeden önce, genel olarak çevre düzeni planları 1/25000 ölçekli olarak yapılmaktaydı. Yani, büyükşehir belediyeleri kendi sınırları içerisinde çevre düzeni planında yer alan ölçekten daha büyük ölçekte nazım imar planı yapabilmekteydi. O halde bir birine yakın ölçekte çalışılan planların farklı adlandırılmalarındaki kamu yararı ve hizmet gerekleri nelerdir?
Aynı irade tarafından planlanmasında zorunluluk bulunan bir bölgenin ayrılmadan planlanması ve arazi kullanımlarının kamunun yararı ve hizmetlerin gerekleri doğrultusunda şekillenmesi, çevre düzeni planlarının amacıdır. Coğrafi olarak bütünlük taşıyan ve araların ayırıcı bir eşik bulunmayan, ekonomik, sosyolojik ve ulaşım olarak devamlılık taşıyan, doğal olarak aynı düzlemde bulunan birbirine komşu iki büyükşehrin iki ayrı çevre düzeni planı olmasının kamuya sağladığı yarar ve kamusal görevler ve hizmetler konusunda getirdiği kolaylıklar konusunda tereddütler vardır. Aksine bu yaklaşım nedeniyle, kamu yararının ve hizmet gereklerinin olumsuz etkilenme riski oldukça fazladır. Birbirleriyle ekonomik, sosyal, kültürel, ulaşım ve benzeri noktalarda birleşmiş olan iki şehrin parçacıl olarak planlanması mümkün değildir. Bir başka ifadeyle, sadece il esaslı yaklaşılarak, ekonomik, sosyal, coğrafi, kullanım ve benzeri birliktelik dikkate alınmadan yapılacak bir çevre düzeni planı, planlanan alanın devamı durumundaki plansız alanlarda plansız ve çarpık bir kentleşmenin, kontrolsüz sanayileşmenin doğmasına yol açacaktır.
Çevre düzeni planlamasında beklenen yararın sağlanabilmesi için, idari bölünüş esası yerine, ekonomi, kullanım, ulaşım, doğal kaynaklar, coğrafi bütünlük ve benzeri özellikler dikkate alınarak, bütünlük arz eden bölgelerin birlikte planlanması yoluna gidilmelidir. Çevre düzeni planlaması, merkezi idarenin koordinasyonu altında ve belirlenen ilkeler doğrultusunda, ilgili yerel idarelerin de katılımıyla gerçekleştirilmelidir. İfade edilen eşikler arasında kalan ve birlikte planlanmasında yarar bulunan bölgenin il ya da belediye olması durumunda yetkinin ilgili yerel idarelerce kullanılmasına imkân verilmelidir.
B-ÇEVRE DÜZENİ PLANLARININ HUKUKİ NİTELİĞİ
Çevre düzeni planları, eşik birliği bulunan bir alanın, yerleşim, sanayi, tarım, ulaşım, doğal çevrenin ve doğal kaynakların doğru kullanılması ve koruma ve kullanma arasında bir denge oluşturulmasını hedefleyen düzenleyici metinlerdir. İdarenin düzenleme yetkisi kapsamında coğrafi, ekonomik, sosyal, ulaşım ve benzeri yönlerden benzerlik/ortaklık bulunan alanlarda yapmış olduğu bir düzenleme faaliyetidir. Çevre düzeni planıyla idare, düzenleme alanında yapılacak olan yatırımların, gerçekleştirilecek olan kullanımların ne olması gerektiğini düzenlemektedir. Yapılan düzenleme, alan içerisinde gerçekleştirilecek olan imar planlamasında dikkate alınması zorunlu olan hükümler getirmektedir.
Getirilen hükümlerin nazım imar planlaması, dolayısıyla da uygulama imar planı çalışmalarında dikkate alınması zorunluluğu, çevre düzeni planları yürürlükte kaldığı sürece devam eder. Bir başka ifadeyle, çevre düzeni planları yürürlükte kaldığı sürece, imar planlaması kaç kez tekrarlanırsa tekrarlansın her seferinde yeniden dikkate alınması zorunluluğu vardır. Anlaşılacağı üzere, çevre düzeni planları uygulanmakla tükenmeyen bir idari işlemdir.
Çevre düzeni planlamasında düzenleme alanında bulunan bütün taşınmazlar, düzenleme kapsamına dâhildir. Düzenleme alanında özel hükümler getirilmez. Düzenleme alanında bulunan taşınmazlarla ilgili olarak parsel düzeyinde çözüm arayışına girilmez. Planlama alanında bulunan taşınmazlara ilişkin genel hükümler getirilmesi söz konusudur.
Çevre düzeni planları doğrudan uygulanabilme imkânına sahip değildir. Çevre düzeni planlarında yer alan hükümlerin alt ölçekli planlamayla uygulamaya konulması gerekir. Çevre düzeni planlarıyla getirilen düzenlemelerin uygulanması imar planlama çalışmalarında bu hükümlerin dikkate alınmasıyla mümkün olacaktır.
Çevre düzeni planları düzenleyici idari metinler olarak ilan edilmek suretiyle aleniyeti sağlanmaktadır. Onaylanan çevre düzeni planları 30 gün süreyle, herkesin görebileceği şekilde askıya çıkarılmak suretiyle ilan edilir(Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelik m.12/3). Çevre düzeni planların nerede nasıl görüleceği konusu halka ilan suretiyle duyurulur. Yetkili ya da ilgili idare, çevre düzeni planlarını internet sitesinde yayımlar(ÇDPDY m.12/3).
Çevre düzeni planlarının, genel düzenlemeler içermesi, ilan edilmek suretiyle duyurulması, uygulanmakla tükenmemesi, doğrudan uygulanma kabiliyetinin bulunmaması nitelikleri dikkate alındığında, bu metinlerin genel düzenleyici idari işlemler olduğu konusunda duraksama yoktur. Çevre düzeni planları, genel düzenleyici bir idari işlem olarak karşımıza çıkan üst ölçekli bir plan metnidir.
SONUÇ
Çevre düzeni planları, konut, sanayi, turizm, tarım ve benzeri kullanımların doğal çevre üzerinde oluşturduğu baskıyı dengelemek üzere ortaya çıkmış bir plandır. Arazi kullanım kararlarının sürdürülebilir olmasının sağlanmasına yönelik olarak, doğal çevrenin zarar görmesinin önlenmesi ya da doğal dengenin bozulmasına yol açılmadan kullanımların gerçekleştirilmesi zorunludur. Çevre düzeni planı ile doğal kaynakların, çevresel değerlerin, tarihi eserlerin yerleşim ve diğer kullanımlar nedeniyle ortaya çıkacak risklere karşı planlama çerçevesinde koruma tedbirleri alınması gerekir. Bu gereklilikten hareketle, çevre düzeni planları konusunda belirleyici rolün çevre konusunda yetkili idarelere ait olacağı açıktır.
Çevre düzeni planı, tarım, turizm, sanayi, konut gibi kullanımlarla çevre arasında üst ölçekli olarak ilişkiler kuran bir plandır. Çevre düzeni plan alanında, kullanımların yoğunluğunun belirlenmesi bu yolla sağlanacaktır. Planlama alanında öngörülen kullanım yoğunluğunun dengeli ve doğal çevreye uygun olarak dağılımı da çevre düzeni planlarıyla belirlenecektir. Çevre düzeni planlarının hazırlık aşamasında ortaya konulan veriler ışığında, planlama alanının özellikleri dikkate alınarak, kamu yararı doğrultusunda, konut kullanımının, sanayi kullanımının, tarım ya da turizm kullanımlarının nerelerde olabileceği belirlenmelidir. Kullanım kararlarının planlanana arazinin özelliklerine göre oluşturulması gerektiği açıktır. Çevre düzeni planlarının makro ölçekte arazinin kullanım kararları oluşturuyor olmasının en önemli işlevi, tarımsal verimliliği olan alanlara konut ve sanayi kullanımı getiren hatalı uygulamanın önüne geçmek olmalıdır.
Çevre düzeni planlarının düzenleme alanının sınırlarının doğru belirlenmesi, planlama faaliyetinin başarısı için birincil önceliktir. Çevre düzeni planlarının uygulama alanının belirlenmesinde, planın niteliğine ilişkin olarak vurgu yapılan eşikler etkili olmalıdır. Çevre düzeni planlarının başlangıç olarak, havza anlayışından hareketle doğal çevrenin, konut ve sanayi kullanımların karşı korunmasının sağlanmasına yönelik olarak getirilen bir tedbir olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Kendi içerisinde bütünlük taşıyan bir alanın, doğal çevrenin korunabilmesi için, üst ölçekli kullanım kararlarının ve kullanımlar arasında dengenin kurulmasına yönelik olarak çevre düzeni planı oluşturulmalıdır. Planlama alanında kullanımlarla doğal yapının dengelenmesinde, öncelikle planlama alanının sınırlarının planlamanın temel ilkelerine göre belirlenmiş olması gerekir.
Planlama alanının sınırlarının belirlenmesinde, eşik ölçütünden yararlanılması gerekir. Çevre düzeni planına konu olacak alanın sınırlarının belirlenmesinde, öncelikle coğrafi eşik belirlenmelidir. Aynı coğrafi eşikler arasında kalan alanlar birlikte planlanmalıdır. Coğrafi olarak birbirinin devamı olmayan alanların aynı çevre düzeni planında düzenlenmeye çalışılması koruma ve kullanma dengesinin sağlanması bakımından sorunlu bir yaklaşım olacaktır. Çevre düzeni planlarında ikinci olarak ekonomik eşik analizi yapılması gerekir. Ekonomik olarak bütünlük sağlamayan alanlar birlikte planlanmalıdır. Çevre düzeni planlarında planlamaya konu alanların belirlenmesinde, altyapının bütünlüğünün bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi bir başka gerekliliktir. Elektrik, ulaşım gibi altyapıların birlikte sunulabileceği alanların birlikte planlanması gerekir.
Çevre düzeni planlarının eşik analizi yapılmak suretiyle hazırlanması, planlamanın başarısı için zorunluluktur. Planlama alanının birlikte planlanabilme imkânının bulunup bulunmadığı araştırılmadan, kanun düzenlemesiyle idari bölünüş esas alınarak hazırlanması yönündeki yaklaşım, çevre düzeni planlarının işlevini yitirmesi sonucunu doğuracaktır. Çevre düzeni planlarında eşik analizi yapılarak bazen bir il sınırları içerisinde çevre düzeni planı yapılacak alan sayısı birden çok olabileceği gibi, bazen bir ilin sınırlarıyla bütünleşik olarak bir çevre düzeni planı yapılması da gerekebilir. Buna karşılık çoğunlukla, çevre düzeni planı yapılması gereken alan bir den çok ilin sınırları içerisinde kısmi olarak kalan bir coğrafi bölüm olarak karşımıza çıkacaktır. Çevre düzeni planı yapılacak alanın belirlenmesinde, ortak nitelik, ortak coğrafya, ortak ekonomik yapı, ortak teknik altyapı ve benzeri veriler dikkate alınarak ortak planlanabilme ve geliştirilebilme yeteneğinin araştırılması kamu yararı ve planlama hizmetlerinin gereğidir. Bu gereklilik bir yana bırakılarak, il sınırları üzerinden hazırlanması öngörülen çevre düzeni planlarının, beklenen yararı sağlaması zor olacaktır.
Çevre düzeni planlarının il düzeyinde hazırlanmasının tek olumlu yanı, il bazında ele alınan çevre düzeni planlama faaliyetlerinin, eksikte olsa, bir an önce tamamlanabilmesi ve imar planlamasına altlık oluşturma anlamında plansız alan kalmaması olarak değerlendirilebilir. Çevre düzeni planlarının hazırlanmasında il sınırlarının esas alınmasının sonucu olarak, her ilin çevre düzeni planı bir an önce hazırlamak isteyecekleri açıktır. Bunun sonucunda planı gecikecek alanların da planlanmasını sağlayan bu yaklaşım sonucunda, eksik de olsa, imar planlama faaliyetlerinde bir dayanağın ortaya çıkması sağlanmış olacaktır.

 [1] Çevre düzeni planını konusunda yetkili idarelerin belirlenmesine yönelik olarak, 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanununun 6. maddesinin b bendinde yer alan düzenlemeyle, planın il düzeyinde hazırlanması bir gereklilik olarak ortaya konulmuş olmakla birlikte, çevre düzeni planlarının üstlenmiş olduğu, üst ölçekli (ülke ve bölge) plan hükümlerini yerel planlara dönüştürme işlevi nedeniyle, bölgesel plan olma özellikleri devam etmektedir.
[2] 02.11.1985 Tarih ve 18916 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan yönetmelik, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından çıkarılmıştır. Yönetmelikte çevre düzeni planları yapımı sürecinde uygulanacak ilke ve esaslar düzenlenmiş bulunmaktadır.
[3] 04.11.2000 Tarih ve 24220 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından çıkarılan yönetmelik.
[4] 11.11.2008 tarih ve 27051 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından çıkarılan yönetmelik. [5]
03.05.1985 Tarih ve 3194 Sayılı Kanun, 09.05.1985 Tarih ve 18749 Sayılı Resmi Gazetede Yayımlanmıştır.
[6] 09.09.1983 Tarih ve 2872 Sayılı Çevre Kanunu, 11.08.1983 tarih ve 18132 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.
[7]13.12.1983 Tarih ve 180 Sayılı kararname, 17.06.1982 Tarih ve 2680 Sayılı Yetki Kanuna dayanılarak çıkarılmış ve 14.12.1983 Tarih ve 18251Sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.
[8] 22.02.2005 Tarihi Kanun,04.03.2005 tarih ve 25745 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.
[9] 10.07.2004 tarih ve 5216 Sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununun geçici 2.maddesiyle İstanbul ve Kocaeli il sınırları bu illerin büyükşehir belediyesi sınırları olarak belirlenmiştir.
[10] Benzer bir durum, 03.07.2005 Tarihli ve 5403 Sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda yer alan düzenlemelerin hayata geçirilmesinde ciddi zorluklar yaşanmış ve yaşanmaktadır. 19.07.2005 tarih ve 25880 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiş olan Kanunda geçici 3.maddeye hüküm konularak, tarım arazisi vasfındaki arazilerin sanayi yatırımlarında kullanılmış olması durumları korunmak istenmiş, aynı düzenleme  26.03.2008 Tarih ve 5752 Sayılı değişiklik Kanunuyla geçici 4.maddeyle yeniden uygulamaya konulmuştur.